2.3.4. Diğer Sivil İtaatsizlik Örnekleri ve Edimler
Sivil itaatsizlik ediminde bulunan kişiler yalnızca Sokrates, Thoreau, Gandhi, Martin
Luther King gibi isimlerle sınırlı değildir. Bu isimler içinde bulundukları tarih ve dönem
gerçekleri göze alındığında, edimlerinin sonuçlarını da hesaba katacak olursak, birer simge
haline dönüştürülmüştür. Bugün kavramsal olarak 200 yıllık bir maziye sahip olduğunu
düşündüğümüz “sivil itaatsizlik” ediminin adaletsiz yasalardan rahatsızlık duyan her bireye,
farklı bir muhalefet tarzı olarak göz kırptığını söylememiz yanlış olmaz.
450
Martin Luther King, A.g.m., s.202-203.
451
Martin Luther King, A.g.m., s.204.
452
Martin Luther King, A.g.m., s.205.
453
Martin Luther King, A.g.m., s.206.
130
Tarık Aygün, Efendiliğin Reddi isimli kitabında burada ismi geçen abide şahsiyetlerin
yaktığı ateşten etkilenerek/esinlenerek son dönemlerde pek çok vicdani ret hareketinin
cereyan ettiğine vurguda bulunur. Dikkat çekici bu edimleri aşağıda sıralıyoruz:
Küreselleşmeye karşı ilk eylemleri yapan Fransız işçilerinin ve öğrencilerinin 1995
yılındaki direnişleri; 1968 öğrenci eylemleri sırasındaki “sit-in” kampanyaları, sokak
gösterileri, savaş karşıtı eylemler ve üniversite işgalleri; 1915-1945 arasında 30 yıl boyunca
devam eden Hindistan Ulusal Direnişi, önce Hintlilerin ve daha sonra da siyahların Güney
Afrika’daki eylemleri; yaklaşık 25 yıl süren ve doruk noktasına King zamanında ulaşan
Amerika’daki Medeni Haklar Hareketi ve ırkçılık karşıtı yapılan diğer eylemler;
Amerika’daki Vietnam Savaşı ve İsrail’de Lübnan Savaşı sırasında gerçekleştirilen Vicdan-i
Red Kampanyaları, Danimarka’da Yahudileri işgalci Almanlardan korumak için yapılan ve
Nazilerin Yahudileri tanımak ve ayırt etmek için giymek zorunda bıraktıkları yıldızlı
elbiselerin başta kral olmak üzere tüm Danimarka halkı tarafından giyilmesi ve bu yolla
Yahudi katliamını önleme girişimi; yine Danimarka’da aynı savaş sırasında Nazilerin
yasalarını işlemez hale getirmek ve tutsak alınan Danimarka kralının öldürülmesini
engellemek için yapılan çiçek taşıma eylemleri; İngiltere’deki 1946’da orduya ait kampların
işgali; İngiltere ve Fransa’daki evsizlerin sahipsiz mülk işgalleri, Fransa ve İsrail’de
sanatçıların tiyatro işgalleri; Fransa’da ücretsiz elektrik ve taşıma kampanyaları; dünyanın
hemen her yerinde ortaya çıkan vergi ödememe eylemleri; Amerika’da, Fransa’da ve Batı
Almanya’daki ırkçılık karşıtı eylemler; Batı-Almanya’daki anti-nükleer mücadele; 1975’te
İsviçre’de, Basel yakınlarındaki Kaiseraugst köyünde yapılmak istenen atom santraline karşı
başlatılan 11 haftalık işgal; Batı Avrupa’daki barış hareketi; Batı Almanya’daki çevre
hareketi; İtalya ve Fransa’daki fabrika işgalleri; Arjantin ve Türkiye’deki kayıp yakınlarının
eylemleri; İngiltere’deki anti-poly tax hareketi (kelle vergisine karşı geliştirilen eylemler);
Kuzey İrlanda’daki Sivil Haklar Hareketi; İngiltere ve İtalya’daki makine kırıcıları; İngiltere,
İskoçya ve özellikle Fransa’daki ilk grev ve genel grev girişimleri; Batı Avrupa’daki teknoloji
karşıtı sabotajlar, ekotajlar ve benzerleri; yeni tarz muhalefet için önemli ipuçları
sunmaktadır.
454
Bunun yanında Ökçesiz, Sivil İtaatsizlik adlı eserinde ülkelere göre pasif direniş
eylemlerinin genel haritasını çıkarmıştır; 1994’ten itibaren on beş farklı ülkedeki (Almanya,
ABD, Avustralya, Avusturya, Belçika, Danimarka, Fransa, Hollanda, İngiltere, İsrail, İsviçre,
454
Tarık Aygün, Efendiliğin Reddi Sivil İtaatsizlik ve Doğrudan Eylem, Versus Yay., İstanbul, 2006, s.269-270.
131
İtalya, Japonya, Norveç, Türkiye) toplam 329 sivil itaatsizlik hareketini tek tek listelemiştir.
455
Kuşkusuz bu eylemlerin hepsini inceleyip burada değerlendirmek çalışmamızı asıl gayesinden
uzaklaştıracaktır; bu nedenle bunların neler olduğunu burada zikretmiyoruz; ancak Ökçesiz’in
ne tür eylemleri sivil itaatsizliğin kapsamı içerisine dâhil ettiğini görmek için onun
derlemesindeki edimleri aşağıda sıralayarak bu bölüme noktayı koyalım:
456
Oturma, insandan halı, işgal, genel greve çağrı, polisleri istifaya çağırma, imza
toplama, yasaklanmış gösteri ve yürüyüş, siyasi grev, genel grev, dayanışma grevi, yayınla
kendini ihbar, boykot, abluka, genel kurul toplantısında kürsü işgali, askerlik hizmetinden
kaçınma propagandası, bildiri dağıtma, binayı boşaltmama, askerlik hizmetinden ve onun
yerine sivil hizmetten kaçınma, şantiye alanlara kulübe ve çadırlar kurma, elektrik hesabını
kısmen ödememe, askerlik cüzdanlarının yakılması, askeri bölgeye ağaç dikme, firar, inşaat
araçlarının ablukası ve işgali, hastalıklı balıkları sorunlu firma binalarına bırakma, yasak
bölgelere girme, gemilerin yüklenmesini ve açılmasını engelleme, uçuş pisini yarı çıplak
halde işgal, celp belgesinin yakılması, tramvayların kısa süreli ablukası, kan sıçratma,
üniformanın kötüye kullanılması, “ÖLÜ” biçiminde yere uzanma, füze üstlerine girme
girişimi, barış kampları kurma, işi bırakma, çit aşma, imdat frenini çekme, “Ölüm Bölgesini
Yaşam Bölgesine Dönüştürme”, köprülerin tahrip odacıkların örme, yasak alanda
(parlemonta önünde) gösteri yapmak, füze üssüne girerek hac dikme, 100 metre yüksekliğe
balon asma, ağaçların kesilmesini engelleme, şantiye alanında faşing kutlama, yolun tahta
paravanla kesilmesi, nüfus sayımı formlarından Truva atı yapılması, sınır kapılarını
traktörlerle abluka, mezhep ayinlerini engellenmesi, sivil savunma tatbikatında sığınaklara
girmeme, otobüslerde ırklara göre oturma düzenine uymama, hafriyat araçlarının
engellenmesi, atom bombası deneme bölgesine girme teşebbüsü, denizaltının üstüne
tırmanma, güneye (ABD) özgürlük seyahatleri, yasaklanmış sempati gösterileri, askere alma
dosyalarının temsili napalm ile tahribi, askerlik hizmetinden kaçınmak için kiliseye iltica,
askerlikte itaatsizlik ve isyan, bomba deneme bölgesinde kilise yapımı, pentagonun gizli
belgelerinin yayımı, atom denizaltılarına sınırlı zarar vermeler, sığınmacıların saklanması,
silah fabrikasına girme ve bazı füze parçalarını uzaklaştırma, bir atom denizaltısının ismini
USS –Auschwitz olarak değiştirme, füzelerin tahrip başlıklarını sökme, denizaltı tersanesine
girerek bir denizaltının füze fırlatma yuvalarını tahrip ve kanla doldurma, tehlikeli yerlere
trafik işaretleri koyma, yaya geçidi çizgileri çizme, ağaçlara sarılma, askeri tören geçidini
455
Bkz. Ökçesiz, A.g.e., s.61-92.
456
Bkz. Ökçesiz, A.g.e., s.92-96.
132
oturarak engelleme, bir anma levhasının yasaya aykırı olarak asılması, ENSEC çitine
oyuncak bebeklerin asılması, sınır geçme, Notre Dame kilisesinin sütunlarına sarılma, askeri
törende pasifist sloganlar söyleyerek askerlerle birlikte yürüme, askeri bölgeye koyun ağılı
koymak, askeri bölgedeki boş toprakların sürülmesi, su hattını askeri alana verme, atom
enerji santralinin çitini sökme, askerlik yoklama cüzdanlarının geri gönderilmesi, atom artığı
yüklü bir geminin engellenmesi, askerlerin üniformalı gösterisi, elektrik hesabının bir
kısmının bankada bloke edilmesi, parlamento konuşmalarını yasak olduğu halde yayınlamak,
kira boykotu, atom artığı taşıyan gemilere tırmanma, yerleşim merkezleri kurma, ülke dışında
askerlikten kaçınma, gizli atom silahlarının planlarını açıklama, savunma bakanına, bir din
adamı sıfatıyla, askerlik hizmetinden ve yerine sivil hizmetten kaçınmayı onaylayan mektup
yazma, sivil savunma cüzdanının beton blokta dondurularak suya atılması, çocuklarla elele
vererek yolu kesme, başpiskoposun vergi boykotunu onaylaması, 15 metrelik bir lastik
balinayla bir balina avlama gemisinin engellenmesi, kuralları aşırı bir titizlikle uygulamak (
ve örneğin böylelikle hizmeti yavaşlatmak ya da bir haksızlığı daha ortaya sermek), hukuki
olanaklardan kitleler halinde yararlanmak (örneğin ülkemizde sıkça görülen toplu olarak
viziteye çıkma edimleri).
2.4 Sivil İtaatsizliğin Pratiğinin Nurettin Topçu’nun İsyan Ahlakından
Hareketle Değerlendirilmesi
Sivil itaatsizliğin teorik çerçevesini genel hatlarıyla çizmeye çalıştık; örnek olay
incelemelerinden hareketle vicdani reddin pratiğe yansımalarının nasıl olabileceği üzerinde
durduk. Bu anlama/anlamlandırma çalışmamız neticesinde kanaatimiz odur ki bir sivil
itaatsizlik ediminin başarısı, teori-pratik arasındaki uyumun tutarlılığına bağlıdır. Çünkü her
şeyden önce bu edim, bize göre ahlaki kaygı güden erdemli bir itaatsizliktir. Öyleyse bu
edimi başarıya ulaştıracak her yolun mubah olmadığını içtenlikle söyleyebiliriz.
Bir haksızlığı ortadan kaldırmak adına başka bir haksızlığa başvurmak yahut bunun
için bir başka çıkar grubu ile işbirliğine gitmek sivil itaatsizliğin meşruiyetine zarar verir. Bu
yüzden edimin faillerinden beklenen, mevcut haksızlık(lar) karşısında yola çıkarkenki (teorik)
kararlılıklarını yolun sonuna kadar sürdürmeleridir (pratik); samimiyetin ölçütü burada
aranmalıdır. Fakat biz, çoğunlukla bu durumun gerçekleşmediğine şahit oluruz. Adaletsiz bir
yasanın yahut aleni bir haksızlığın teorik argümanına (hiç değilse vicdanen) katılan bireyler,
bu haksızlığın pratiğinde yer almaktan çekinirler, bedel ödemek konusunda aynı kararlığı
göster(e)mezler ve geri adım atmak durumunda kalırlar. Peki o zaman Sokrates, Thoreau,
133
Gandhi, King, Rosa Parks gibi isimleri (teorikte) kendileriyle aynı ahlaki kaygıyı güden
binlerce, milyonlarca türdeşinden ayıran saik(ler) acaba ne(ler)dir?
Beş yılda altı milyon Yahudi katledilirken yüzünü diğer tarafa dönen ve kulaklarını
tıkayan insanlık acaba görmediklerinden/duymadıklarından sorumlu değil midir? Bunun
yanında daha dün böylesi bir zulme maruz kalan Yahudilerin bugün Filistin’e uyguladığı
zulüm politikası (ambargolar, tutuklamalar, işkenceler, işgaller, suikastlar vs.) bütün
olağanlığıyla sürüp giderken dünyanın aynı kahredici sessizliği/kayıtsızlığı ne ile
açıklanabilir? Uğur Mumcu’dan mülhem insan(lık), yalnızca konuştuklarından değil;
sustuklarından da sorumlu değil midir? Hiroşima (6 Ağustos 1945) ve Nagasaki (9 Ağustos
1945) kentlerini haritadan silen atom bombaları henüz hafızalarda tazeliğini koruyorken
bugün ürettikleri nükleer ve kimyasal silahlarla (üstelik böbürlenerek) birbirlerini haritadan
silmekle tehdit eden gelişmiş(!) ülkelere karşı nasıl bir evrensel ahlak anlayışı devreye
sokulmalıdır. “Bilen insan kötülük yapmaz!” diyen Sokrates’e karşı -nispet yapar gibi-
bilgi’yi kötülüğün aracı haline getirip piyasaya süren insanlık, hangi değer yargılarından
yoksun kalmıştır? “Sen beni öldürenlerden olsan da ben seni öldürenlerden olmayacağım”
savından kalkıp da bugünlere kadar nasıl gelinmiştir? Bu kaygıları derinden hisseden
Aristoteles’e göre bilen insan bilerek ve taammüden kötülük yapabilir, bu nedenle erdemli
olmanın yolu aşırı uçlardan kaçınma ve itidal/adalet üzere olmaktan geçer.
457
Yani hocaları
Sokrates ve Platon’un iyi ideasını yeryüzüne indirir, tikelde tümeli yakalamanın esas
olduğunu belirtir, dolayısıyla olası kötülükler bilgisizlikten değil, iyi idesinden pay almama
oranına göre gerçekleşir.
Özcan Yeniçeri, “hayır” demenin ve itaatsizliğin bedelinin oldukça ağır olduğunu dile
getirir ve “her omuzun böylesi bir maliyeti taşıyamayacağını” vurgular. İşte bu nedenle
omuzlar üzerinde eğilmeden duran başların sayısı oldukça azdır. Yeniçeri’ye göre Tanrı’ya
itaat ettiği için monarklara karşı itaatsiz olan, seçtiği ilkelere ve şuuruna sahip çıktığı için de
yalnız kalmayı göze alanlar elbette olacaktır; çünkü her sistem kurdunu içinde taşır.
458
Sağlıklı bir organizmada kurt bulunmaz; kurt organizmadaki çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun
bir göstergesidir.
Sivil itaatsizlik ediminde bulunanlar, içinde bulundukları sistemin panzehirleridir.
Bilindiği üzere panzehir, vücut bulduğu bünyedeki zehri tedavi etmek için vardır; ortadan
457
Ahmet Arslan, Felsefeye Giriş, Adres Yayınları, Ankara, 2012, s.205
458
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/konuk-yazarlar2/1470-konformizm-yozlasma-ve-itaatsizlik
134
kaldırmak için değil. Biz burada Platon’un ide
459
kuramından hareketle her insanın Tanrı’dan
aldığı payın farklılık arz ettiğini düşünüyor ve erdemli itaatsizlikte bulunanların Tanrı’nın bu
payından biraz fazla nasiplendiğini savunuyoruz. Platon, Sokrates’in aksine iyinin bilgisinin
herkes için aynı ölçüde mümkün olmadığını savunmaktadır. Bazı insanlar başkalarından daha
fazla entelektüel kabiliyete sahiptirler.
460
Peygamberlerin ismet sıfatı gereği üstün
yaratılmaları onların Tanrı’dan aldıkları payın fazlalığına güzel bir örnek teşkil edebilir.
Kur’an-ı Kerim’de Secde Sûresi 7-9. ayetler arasında Allah, insana kendi ruhundan
üflediğini bildirmektedir:
“Ve (nitekim) insanı yaratmaya bir çamurdan başladı, sonra da bir sülaleden, bir
hakir sudan neslini yaptı, sonra onu tesviye edip [ona şekil verip] içine ruhundan nefh
buyurdu [üfledi] ve sizin için o işitmeyi, o görmeleri ve gönülleri yaptı. (Buna rağmen) siz pek
az şükrediyorsunuz”
461
Yine Hicr Sûresi 28 ve 29. ayetlerde ise benzer bir ifade söz konusudur:
“Ve düşün o vakti ki Rabbin melaikeye, “Ben” demişti “salsalden, mesnun bir
balçıktan bir beşer halkedeceğim [yaratacağım]. Binaenaleyh onu tesviye ettiğim [beşer
şekline getirdiğim] ve içine ruhumdan nefheylediğim [üfürdüğüm] vakit derhal onun için
secdeye kapanın!”
462
Müfessirler burada sözü edilen “ruh”u genel olarak Tanrı’dan insana aktarılan bir
parça/parçacık yerine daha çok bedeni harekete geçirecek, ona canlılık verecek olan
şey/dinamik olarak nitelendirmektedirler. Kur’an’da da zikrolunduğu üzere insana üflenen
ruhun mahiyeti hakkında bildiklerimiz pek azdır.
463
Ancak çoğu âlimin ifade ettiği manada bir
dokunuş/yahut buyruk da olsa bu, Tanrı’nın insan bedenindeki tecellisidir.
Nitekim İhsan Eliaçık, ruh’un iki farklı yönüne işaret etmektedir. Bunlardan birincisi
müfessirlerin de belirttiği üzere kişiyi canlı tutan ve onunla ilişiği kesildiğinde anda kişiyi
459
Bkz. Alfred Weber, Felsefe Tarihi, Çev. H. Vehbi Eralp, Sosyal Yayınları, İstanbul, 1998, s.52-59.
460
Arslan, A.g.e., s.202
461
Bkz. KK, Secde 32/9, Kur’ân-ı Kerim ve Yüce Meali, Elmalılı M. Hamdi Yazır, İşaret Yayınları, İstanbul,
2000, s.416.
462
Bkz. KK, Hicr 15/28-29, Kur’ân-ı Kerim ve Yüce Meali, Elmalılı M. Hamdi Yazır, İşaret Yay, İstanbul, 2000
463
Bkz. KK, İsra 17/85 “Bir de sana ruhtan [vahiyden] soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin emrindedir ve size
ilimden ancak az bir şey verilmiştir.” Elmalılı Hamdi Yazır, Kur’an’ı Kerim ve Meali Şerifi, İşaret Yayınları,
İstanbul, 2000, s.291; İslam Felsefesinde ruh ve nefs kelimelerinin kullanımı için bkz.: Aygün Akyol, Mevlüt
Uyanık, İclal Arslan, İslam Felsefesi Tanımlar Sözlüğü, Elis Yay., Ankara 2016 ; Aygün Akyol, “Farabi ve İbn
Sina’ya göre Mead Meselesi”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
135
hayattan koparacak olan ruh; ikincisi ise manevi anlamdaki ruh, yani vahiy olarak ruh’tur.
464
İkinci manadaki ruh; ayetlerin kişinin kalbindeki aksidir. Vahiy meleği olarak adlandırdığımız
Cebrail’in “ruh veya Ruh’ul-Kudüs” olarak adlandırılması da bu yüzdendir. Peygamberlere
vahiy ve mahlûkata ilham
465
olarak maddi ve manevi anlamda Tanrı’nın ilkelerinin
beşeriyette hayat bulması sağlanmıştır. Eliaçık, maddi anlamdaki ruhu Allah’ın herkese
bahşettiğini ancak ikincideki manevi ruhu ise yalnızca talep edenlere, isteyenlere üflediğini
dile getirmektedir.
466
Sokrates, içinde barındığına inandığı daimonion’un hayatının önemli anlarında
kendisine yol gösterdiğine inanmaktadır. Uyarıcı bir sesleniş olan daimonion, daha çok onu
kötülük yapmaktan alıkoyucu bir işlevdedir. Gökberk’e göre Sokrates bunu Tanrısal bir ses
sayar ve o sese uyarmış; hatta Gökberk, onun ölümüne yol açan mahkemeye verilmesinde bu
daimonion’un rolü olduğunu düşünmektedir. Çünkü Sokrates’in Tanrıların sesini içimizde
gönlümüzde duymalıyız; onları dış belirtilerde aramamalıyız, dinliliğimiz bir dış görünüş
olmamalı sözleri ile kastettiği şey belki de buydu.
467
Fârâbî’nin “üçüncü ses” olarak nitelendirdiği ses de benzer bir hüviyettedir. İhsau’l
Ulûm’de Mantık bölümünde zikredilen (spirütüel) ses, insanın dış sesi ve iç sesi olarak
isimlendirebileceğimiz diğer iki sesten farklıdır. Fârâbî bu ses için “insanda fıtraten bulunan
nefsani yetidir”
468
ifadesini kullanmıştır.
Victor Hugo’ya atfedilen “Vicdan İnsan İçindeki Tanrı’dır!” sözü; Balzac’a atfedilen
“Vicdanımız yanılmaz bir yargıçtır, biz onu öldürmedikçe!” ifadesi; Rousseau’nun “Vicdan,
bütün ahlak yargıçlarının en iyisidir. O ruhun sesidir.”
469
savı hep aynı doğrultuda söylenmiş
sözlerdir. Bu sözler bize Thoreau’nun yasayla vicdan arasında sıkışıp kaldığı durumlarda
tercihini vicdanından yana kullanmasını akla getirmektedir. Kişide mündemiç olarak bulunan
vicdan, bir seçim yapılması icap ettiğinde onu iyi’ye, güzel’e, doğru’ya yönelten eğilimin
adıdır.
464
http://www.haberyuzdeyuz.com/yasam/allah-insana-ruhundan-ufledi-mi-h7948.html
, 05.03.2017.
465
http://www.mumsema.org/misafir-sorulari/219463-allah-hz-adem-e-kendi-ruhundan-uflemistir-kendi-parcasina-
nasil-azap-eder.html 05.03.2017.
466
A.g. internet sitesi.
467
Bkz. Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2005, s.46-47.
468
Farabi, İlimlerin Sayımı, Çev. Mevlüt Uyanık-Aygün Akyol, Elis Yayınları, Ankara, 2017, s.108.
469
Nurettin Topçu, A.g.e., s.192.
136
Gandhi’nin satyagraha adını verdiği öğretinin karşılığı hakikate tutunma’dır; sözün
delalet ettiği mana ise hakikatin gücü
470
dür. Kişi vicdanına aykırı olan bir şeyi yapmayı
reddederse ruhun gücünü kullanmış olur. Ruh gücünün kullanımı ise nefsin feda edilmesini
öngörür.
471
Gandhi’ye göre Tanrı, insana kişilik olarak değil, tersine eylemde görünür. Bu da
bize hareketi çağrıştırmaktadır. Ökçesiz; Gandhi’nin Tanrı’yı “gerçek”le eşdeğer tuttuğuna
vurguda bulunmuştur.
472
Şu halde adına ister Sokrates’in daimonion’u diyelim, ister Fârâbî’nin üçüncü ses’i ,
ister Thoreau’nun vicdanı adını verelim; isterse Gandhi’nin gerçek’i her halükârda insanın
içinde vuku bulan, onu sarsan, rahat bırakmayan ve nihayet haksızlığa karşı ayağa kaldırıp
kişiyi harekete geçiren ahlaklı bir isyan’ın mevcudiyetinden söz edebiliriz. Bu ahlak, bize
göre Topçu’nun, Maurice Blondel’in action felsefesi’nden mülhem kurguladığı hareket
felsefesi’nin temel savını oluşturan isyan ahlakı’dır. Topçu’nun aşağıdaki sözleri
çalışmamızda neden onu hareket noktası olarak seçtiğimizi daha anlaşılır kılacaktır:
“Eğer uysalların yanında isyancılar da varsa ve bazı ruh dünyasının kahramanları
kendilerini isyankâr olmakla suçlayan insan yığınlarının aksine ıstırabı istirahate tercih
ediyorlarsa, insan hareketlerindeki bu çelişki, toplum içinde bile akıntıya karşı göğüs geren
fertlerin, esaretin yanı sıra hürriyetin bulunduğunun en açık delilidir. Kalabalıklar, bu
isyancıları her çağda körükörüne suçlamışlardır. Onları ölüme mahkûm etmiş, ateşe ve
darağacına yollamışlardır. Bütün bu mahkûmiyetler, insanlık tarihi boyunca bu
kahramanlığın bir ruhtan diğerine geçmesini sağlayan şevki artırmaktan başka bir işe
yaramamıştır. Bu isyancılar, kendi darağaçlarını ebediyyen konuşan hürriyet abideleri haline
getirmediler mi?”
473
Blondel, akıl ile inancı birbirinden ayırmanın suni olduğunu savunur; ona göre kişiyi
hakikate eriştirecek olan her şeye insan hareketlerindeki imanla ulaşılır. Aksiyon felsefesi
XVIII. yüzyıldan beri Batı’da gelişen materyalist-pozitivist akımların karşısında insanlığın
kurtuluşunu ahlaki ve moral değerlerin yükselişinde gören spritüalist bir felsefe akımıdır.
474
Blondel’in vecizeleşen ifadesi ile “Hareket, insan ile Allah’ın bir terkibidir.” Dolayısı ile bir
haksızlık karşısında kişiyi harekete geçirecek olan isyan, Allah’ın bizdeki isyanıdır:
470
Mohandas K. Gandhi & H. David Thoreau Sivil İtaatsizlik, Çev. C. Hakan Arslan-Fatma Ünsal, Vadi
Yayınları, İstanbul, 2015, s.87
471
Mohandas K. Gandhi & H. David Thoreau A.g.e., s.102
472
Bkz. Ökçesiz, A.g.e., s.52-54.
473
Nurettin Topçu, İsyan Ahlakı, Çev., Mustafa Kök-Musa Doğan, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2013, s.37
474
Mustafa Kök, A.g.m., s.18.
137
Hareket, bir isyandır. Bu, bizdeki Allah’ın bize karşı isyanıdır. Hiç isyan etmemiş
olan, hiçbir zaman hareket etmemiş demektir.
475
“Blondel (1861-1944), L’action (1823) adlı eseriyle insan hareketlerinin aile, toplum,
devlet ve insanlık basamaklarından geçerek Allah’a doğru ilerlemede olduğunu ince tahlillerle
ortaya koymuştur.”
476
Bu ifade bize (başta Fârabî olmak üzere) peripatik geleneğin devamı
olarak gördüğümüz ve insanı toplumsal-siyasal bir varlık olarak ele alan İslam filozoflarını
çağrıştırmaktadır. Uyanık-Akyol ikilisi, İbn Bâcce’den mülhem Tedbirü’l-Mütevahhid’i
“insanın mutlu olması için alması gereken bireysel önlemler, tedbirler” olarak açıklarken;
Tedbiru’l Menzil’i “iç barışını sağlayan ve Rabbinin rızasını arayan insanın kendisi gibi bir
insanla hayatını birleştirerek aile olması; Tedbiru’l-Müdün’ü ise “ailelerden oluşan topluma
işaret eden devlet” olarak açıklarlar.
477
Öyleyse hareket felsefesinin kurucusu olan Blondel ile
İslam filozoflarının ahlak nizamı anlayışı aynı istikamet üzeredir.
XX. yüzyılda ülkemizin yetiştirdiği en önemli felsefecilerden birisi olan Nurettin
Topçu (1909-1975) Sorbonne Üniversitesi’ne doktora tezi olarak sunduğu Conformisme et
Revolte adlı çalışması ile sözünü ettiğimiz “isyan ahlakı”nı kavramsallaştırmıştır. Bu ahlak,
sezgiden inanca; inançtan imana; imandan da isyana uzanan bir örüntünün son halkasıdır.
İsyan ahlakı, sivil itaatsizliğin pratiğinde yer alan isimleri ve onların erdemli itaatsizliklerini
anlamamızda bize yol gösterici olacaktır.
Conformisme et Revolte sözlük anlamı olarak “Uysallık ve İsyan”a tekabül etmektedir.
İki kavramı parçalara ayırdığımızda “conformisme” muhtelif sözlüklerde uygunluk, zamana
uyumculuk, itaatkârlık gibi manalarda kullanılırken; “revolte” bütün sözlüklerde yalnızca tek
bir manaya karşılık gelmektedir: “isyan”.
478
Mustafa Kök, eserin Önsöz’ünde Topçu’nun,
conformisme yani uysallık kelimesi yerine bilhassa itaatkârlık ( obedience) sözcüğünü tercih
etmemiş olmasına dikkat çeker; bunun sebebi daha önce bizim de vurgulamaya çalıştığımız
üzere itaatkârlığın İslami terminolojide olumlu bir genel karşılığı olmasıdır.
479
Tersi olan
disobedience (itaatsizlik) kavramına İslam toplumlarının sosyolojik reaksiyonu menfidir.
475
NurettinTopçu, A.g.e., s.70.
476
Mustafa Kök, “Önsöz”, Nurettin Topçu, İsyan Ahlakı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2013, s.18.
477
Bkz. Çev. Uyanık-Akyol, “Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak Projesinin Hareket Noktası Olarak
Fârabî ve İhsâu’l Ulûm”, Fârabî, İlimlerin Sayımı, Elis Yayınları, Ankara, 2017, s.40-41.
478
Mustafa Kök, A.g.m., s.17.
479
Mustafa Kök, A.g.m., s.17.
138
Özcan Yeniçeri, bu durumun altında yatan sebebi İslam toplumlarında “her şeye itirazın ve
itaatsizliğin haram olarak görülmesi”
480
algısına bağlamaktadır.
Nurettin Topçu, ahlak anlayışının merkezine -kendi ifadesiyle kalbine- “sorumluluk”
kavramını koyar.
481
Ona göre sorumluluk bir davranışın sonucu değil, sebebidir. Çünkü
sorumluluk bir düşünme faaliyetini doğurur; insan düşündükçe yapacağı hareket karşısında
kendini daha sorumlu hisseder ve eylemleri bilinçli hale gelir. İnsanın sorumluluğu Evrensel
Olan’a/Aşkın’a/Allah’a tâbidir. Evrensel nizamın dışında gerçek ahlaklılık yoktur.
482
İrade,
gayesi sonsuzluk olan hareketi ister. Mutluluk, haz, fayda, çıkar, heva, heves gibi geçici
dünyevi arzular kişi için birer prangadan ibarettir; insan bu prangalardan kurtulabildiği ölçüde
hür’dür. Ayrıca ahlak, bilinçli seçilen eylemler için söz konusudur. İçerisinde bilinç, irade
bulunmayan davranışlarda ahlak aranmaz. Bunu Topçu’nun deyişiyle ifade edecek olursak
“isteyerek yapılan her harekette ahlakiliğin damgası vardır.
483
O halde Topçu’nun “isyan
ahlakı” bilinçli olarak her çeşit menfaat ve tutkuya, sonlu olan iyilik ve mutluluğa dahi
başkaldıran sorumluluk idealidir.
484
Kişinin sorumluluğu Allah’adır. Bu nedenle bir haksızlık
karşısında sessiz kalmak Allah’a karşı sorumluluğu yerine getirmemektir.
Gayesi Aşkın Olan’a/Allah’a yönelik olmayan hareket Topçu’da “isyan” olarak
nitelendirilmez. Bu nedenle her harekette (ahlaklı bir) isyan aramak beyhude çabadır. Kişi
farkında olsun ya da olmasın bir haksızlık karşısında kendisini fıtraten bir isyana yönelten;
hareketlerini tetikleyen içsel bir mekanizmaya sahiptir. Tetiği düşürmek yahut bunun aksine
tetiği çekmek kişinin iradesine kalmıştır. Bu durumda (her ne sebeple olursa olsun) tetiği
düşürenler konformist; çekenler ise isyancılardır. İnsan, Allah ile birlikte hareket halindedir
ve hareket gerçek bir isyandır; bu yüzden isyancılar, Topçu’nun da dediği gibi ıstırabı
istirahate tercih edenler, hatta bu bilinçle canlarını feda edenlerdir.
Ahlaklı isyan, kendinden daha üstün bir düzene yönelik olmalıdır. Bu, bir nevi kişinin
kendi iradesi karşısında anarşist; İlahi irade karşısında ise konformist
485
olabilmesine bağlıdır.
Çünkü Allah’a boyun eğmek, insanın kendi benliğine karşı isyanını gerektirir. Topçu’nun
ferdiyetçilik olarak nitelendirdiği bu edim kişiyi Allah’a yaklaştırır. Böylesi bir yakınlaşmanın
ete kemiğe bürünmüş şekli ona göre Hallâc’dır. Hallac, insanî yetersizliğini İlahi hareketin
480
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/konuk-yazarlar2/1470-konformizm-yozlasma-ve-itaatsizlik
481
Bkz. “Biz ise ahlak meselesinin kalbine sorumluluk kavramını koyuyoruz.” Nurettin Topçu, İsyan Ahlakı,
Çev., Mustafa Kök-Musa Doğan, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2013, s.35.
482
Nurettin Topçu, A.g.e., s.31.
483
Nurettin Topçu, A.g.e., s.30.
484
Mustafa Kök, A.g.m., s.22.
485
Mustafa Kök, A.g.m., s.24.
139
mükemmelliğinde yok etmektedir. Öyle ki katledilirken dahi kendi katilleri için Allah’tan af
dilemesini bilmiştir. Vahdet-i vücud’un bir göstergesi olarak o, bir anlığına da olsa Allah’la
birleşmiş ve “Ben hakikatim” manasına gelen “Ene’l Hakk” diyebilmiştir.
486
Şu halde erdemli bir itaatsizlikten yahut ahlaklı bir isyandan söz etmek bizce
mümkündür. Bir haksızlık karşısında adaletin terazisi şaşarsa ferdin vicdanındaki ilahi lütuf
devreye girecek ve kişiyi harekete geçmesi için isyan’a sürükleyecektir. Bu, kişi için bir yol
ayrımıdır; vicdan, teorikte katıldığı gerekçenin pratiğinde yer alırsa -ıstırabı istirahate tercih
ederse- harekete geçecek; onu hareketsiz bırakan benliğine karşı isyan edecek; İlahi irade
karşısında ise konformist olacaktır.
İsyan ahlakı, evrensel bir nizama yükselişin genel adıdır. Bu isyan, ne tek başına
insanın ne de tek başına Yaradan’ın eylemidir. Blondel’in deyişiyle bu, insanla Allah’ın bir
terkibi’dir. Bu edimi neticesinde birey, Allahlık yolunda adım atmış, İlahi iradeye doğru
yükselmiş olur. Bakara Suresi’nde zikrolduğu üzere “Allah’ın boyası ile boyanmak”
487
yahut
Gazzali’nin işaret ettiği “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanınız.”
488
hadisinin beşerde vücut bulmuş
şekli de bizce budur.
Özcan Yeniçeri, itiraz ve itaatin insanın yaradılışı ile ilgili olduğu kadar kültürle de
ilgili bir fenomen olduğunu dile getirir. İçinde hayatını sürdürdüğü sosyal rahim kişilikleri
bireyi itiraza ya da itaate yatkın kılabilir.”
489
Bu nedenle Yaşar Kemal’i sivil itaatsiz olarak
nitelendirirken onu böylesi bir kimliğe iten etmenlerin neler olduğunu göz ardı etmek doğru
olmaz. O halde öncelikle Yaşar Kemal’i içine doğduğu kültür ve sosyal rahim kanalları
açısından irdelemek gerekir.
Nurettin Topçu ve Yaşar Kemal iki farklı sosyalizm anlayışının temsilcileridir.
Topçu’nun İslam sosyalizmi ile Yaşar Kemal’in Marksist/sol sosyalizmi belki ayrı bir
çalışmanın konusu olabilir. Her ne kadar farklı geleneklere yaslanmış olsalar da bu iki fikir
adamının en azından ortak bir noktada birleştiklerini Muhittin Nalbantoğlu, ünlü yazarın
ölümünden sonra kaleme aldığı Yaşar Kemal’in Dünyaya Mesajı başlıklı yazısında şöyle dile
getirir:
486
Bkz. Nurettin Topçu, A.g.e., s.205-206
487
Bkz. K.K. 2/138 “(Siz) Allah(ın) boyasına bak(ın) –(ki biz onunla boyandık; Allah’ın boyası olan iman-ı fıtrî
ile iman ettik)- Allah’tan güzel boya vuran kim? Biz işte O’na ibadet edenleriz.” Elmalılı M. Hamdi Yazır,
Kur’ân-ı Kerim ve Meâl-i Şerîfi, İşaret Yayınları, İstanbul, 2000, s.22.
488
Gazzâlî, İlahi Ahlak, Uyanış Yayınevi, İstanbul, 2007
489
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/konuk-yazarlar2/1470-konformizm-yozlasma-ve-itaatsizlik
140
Bir başka gün dükkânımdaki sohbetlerimiz sırasında Mevlana’dan bahsediyorduk.
UNESCO’nun Mevlana’yı dünyanın beş büyük adamı arasında saydığını, bu haberi Nurettin
Topçu’ya aktardığımda onun, “Mevlana dünyadan büyük adam” dediğini Yaşar Kemal’e
söyledim. Rahmetli Nurettin Topçu yeni ölmüştü. Yaşar Kemal bana dönüp, “Ulan, Nurettin
Topçu’nun bu sözü söylediğini bilseydim onun cenazesine giderdim. Ülkücülerin beni
öldüreceğini de bilsem yine giderdim.” dedi.
490
Gayesini, farklı hakikat tasavvurlarından ötürü dün ötekileştirdiklerimizi bugün
berikileştirmek olarak belirlediğimiz bu çalışmamızda Yaşar Kemal’i sivil itaatsizlik
bakımından incelemeye aldık.
Dostları ilə paylaş: |