Yasadışılık haksız bir uygulamaya karşı bütün yasal yollar tüketildikten sonra
girişilen bir yasadışı eylemi ifade eder. Tüm yasal yollar tüketilmeden böylesi bir uygulamaya
başvurmak doğru değildir. Çünkü sivil itaatsizlik eylemcisi, var olan anayasal düzenin temel
ilkelerine ya da toplumsal sözleşmeye esastan bir itirazda bulunmaz. Hatta bunun tam aksine,
bu temel anlaşmanın temel ilkelerinin çiğnenmesinden duyduğu kaygıyı dile getirmek için bu
yola başvurur. Bu anlamda sivil itaatsizlik yasadışı ama meşru bir eylemdir.
381
Alenilik, Hesaplanabilirlik eylemin gizli değil açık/aleni olmasını ifade eder. Aynı
zamanda eylem kamuoyunca algılanabilir özellikte olmalıdır. Hesaplanabilirlikten kasıt ise
eylemin seyri ve sonuçlarının eylemin başında söylenenlere uygun olmasıdır.
382
380
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/konuk-yazarlar2/1470-konformizm-yozlasma-ve-itaatsizlik
381
Coşar Yakup, Age., s. 10
382
Coşar Yakup, Age., s.11
110
Sivil itaatsizlik eylemcisi eylemin politik ve hukuki sorumluluğunu üstlenir. Eylem
kamuoyunun gözleri önünde olmak durumundadır.
383
Şiddet içermemek sivil itaatsizliğin asli özelliklerinden biridir. Çünkü sivil itaatsizlik
genelde düşmanlıkları derinleştirmenin değil, düşmanlığı gidermenin; karşıtını yok etmenin
değil, ikna etmenin bir yöntemi olarak düşünülür.
384
Sivil itaatsizlik çoğunluğa yapılan bir çağrı, gönderilen bir mesaj olması bakımından
kamu vicdanına bir çağrı’dır. Kendisine ortak adalet anlayışını/kamu vicdanını temel alan
sivil itaatsizlik edimi bireysel çıkarlar ya da toplumun diğer üyelerinin haklarının gaspına yol
açacak grup çıkarlarıyla gerekçelendirilemez.
385
Eylem, toplumsal ilişkilerde sisteminin tümüne değil, tekil haksızlıklara karşı
yapılır. Bu anlamda sivil itaatsizlik örgütlenmelerinin başarısı, farklı eğilimlerin çabalarını
ortak bir hedefe yöneltme kapasitesiyle doğru orantılıdır. Farklı fikirlere sahip gruplar bile bu
nedenle aynı haksızlıklarla mücadele etmek adına bir çatı altında toplanabilir. Ayrıca
örgütlenmenin ömrü haksızlığın giderilmesiyle sınırlıdır. İnsanlar ortak ve somut bir hedef
etrafında geçici olarak bir araya gelir, sorun çözülünce de dağılırlar.
386
Sivil itaatsizliğe ancak ciddi haksızlıklar’a, daha da ötesi diğer haksızlıkların bertaraf
edilmesinin önünde engel teşkil eden haksızlıklara karşı başvurulur. Yani yasal yollarla sonuç
alınamayan her durumda yasadışı yola, sivil itaatsizliğe başvurulmaz. Ayrıca eylemler ölçülü,
amaca uygun, karşı çıkılan haksızlıkla makul bir ilişki içinde olmalıdır.
387
Kamu vicdanına/ortak adalet anlayışına çağrı amacını güden sivil itaatsizlik eylemcisi
haksızlıklarla ilgili çifte standart kullanmaz.
388
Coşar’ın ifadelerinden de anlaşılabileceği üzere sivil itaatsizlik edimi haksızlıklar
karşısında spontane (kendiliğinden) gelişen bir eylem değildir. Üzerinde durulan, düşünülen,
her aşaması en ince ayrıntısına kadar hesaplanan, sorumluluğu üstlenilebilen bilinçli bir
eylemdir. Kansas ve California Üniversitelerinde felsefe okutmanlığı yapan Richard Lichtman
383
Coşar Yakup, Age., s.11-12
384
Coşar Yakup, A.g.e., s.12
385
Coşar Yakup, A.g.e., s.12-13.
386
Coşar Yakup, A.g.e., s.13-14.
387
Coşar Yakup, A.g.e., s. 15.
388
Coşar Yakup, A.g.e., s. 15.
111
da benzer fikirdedir. Lichtman, sivil itaatsizlik eyleminin, alelade bir yasayı ihlal faaliyeti
olmadığını, onun belirli özellikleri olan bir ihlal faaliyeti olduğunu dile getirir.
389
Ökçesiz de aşağı yukarı Coşar’dakine benzer bir kategorizasyon oluşturur. Ona göre
sivil itaatsizlik kavramının belirleyici unsurları şunlardır:
a) Yasaya Aykırılık
b) Şiddetsizlik
c) Kamuya Açıklık
d) Hukuk Devleti İdesiyle Çelişmeyen Siyasal Ahlaksal Güdülenme
e) Çiğnenen Pozitif Hukuk Normunun Yaptırımına Katılma ve Katlanma Tutumu
390
Tanımın ne olduğu ve ne olmadığı üzerinden hareket edersek (Coşar ve Ökçesiz’in
karşılaştırmalı analizlerinden de yararlanarak) aşağıdaki tabloya ulaşabiliriz:
Yasal protesto biçimleri tercih edilmez.
Hukuki normun çiğnenmesi amaçlanır.
Bencil ve olağan hukuk ihlalleri tercih edilmez.
Dikkate ve saygıya değer bir ahlaki-siyasi
motivasyon aranır.
Gizlice işlenen kriminal fiiller tercih edilmez.
Eylemin kamuya açık olmasına özen gösterilir.
Klasik direnme hakkı, devrim, ihtilal, hükümet
darbesi tercih edilmez.
Şiddetsizlik amaçlanır.
Siyasi terör ve dinsel fanatizm tercih edilmez.
Haksızlığın diğer üçüncü kişilerce de görülebilir,
anlaşılabilir olması tercih edilir.
Kaba güç ve samimiyetsizlik tercih edilmez.
Edimin sonuçlarına katlanılmaya hazır bir tutum
sergilenir.
Bayard Rustin aslında sivil itaatsizlik eylemlerine katılan kişilerin şu soruların
muhatabı olduğuna vurguda bulunur:
391
Bir yasayı sadece ihlal mi ediyorsun yoksa daha yüksek prensibe bağlanarak ve
bu prensibe dayanan yeni bir yasa konulacağı ümidiyle mi yasayı ihlal ediyorsun?
389
Richard Lichtman, “Sivil İtaatsizlik Üzerine Görüşler”, Sivil İtaatsizlik ve Pasif Direniş, Çev. C. Hakan
Arslan Fatma Ünsal, Vadi Yayınları, İstanbul, 2015, s.165.
390
Ökçesiz, Age., s.134-150
391
Bayard Rustin, “Sivil İtaatsizlik Üzerine Görüşler”, Sivil İtaatsizlik ve Pasif Direniş, Çev. Hakan Arslan,
Fatma Ünsal, Vadi Toplum Yayınları, İstanbul, 2015, s.153-155
112
Yasayı ihlal etmeden önce demokratik sürece katılıp anayasal imkânlarınızı
kullandınız mı?
Egonu mu tatmin ediyorsun? Bir başka deyişle gazetelerde resmin çıksın diye mi
yürüyorsun yoksa deli misin yoksa annen bunu yapmanı istemiyor da sen ona kendini mi
gösteriyorsun? Yoksa şahsi olmayan, objektif nedenlerle mi buradasın?
Feci bir yanlışın içinde oluğunuzu düşündüğünüz oldu mu? İsyan, içinizde olan
ama ifade etmeye cesaret edemediğiniz hisleri açığa çıkarmanıza yardım etti mi?
Eylemlerinizin sonuçlarına gönül rızasıyla katlanmaya hazır mısınız?
İsyanınızla yeni bir sosyal düzen mi getirmeye çabalıyorsunuz yoksa şu anda
bulunandan daha iyi olan yeni bir yasa mı istiyorsunuz?
Kant’ın sorusundan hareketle: Eğer herkes, “sadece benim ülkemdeki insanlar
değil dünyadaki herkes aynı şekilde davranırsa” diye sorsa dünya daha iyi bir yer olabilir mi?
Daha önce de dile getirdiğimiz üzere sivil itaatsizlik eylemlerini insanlar için
yalnızca bir hak değil aynı zamanda da üzerlerine vazife olarak gören Rustin, demokratik
toplumlar için bu edimi bir kazanç ifadesi olarak düşünür. Sivil itaatsizlik Rustin’e göre
aşağıdaki altı özelliği bünyesinde barındırmaktadır:
392
Birincisi, demokratik bir toplumda sivil itaatsizliğin kullanılması bazen gizlenen
adaletsizliğin dramatize edilmesinde ve onu gözler önüne sermede topluma kalan tek çaredir.
Örneğin kaçan köleleri geri vermeyi reddeden Quakerler, Birleşik Devletler’de milyonlarca
kişinin köleliğin korkunçluğunu anlamasını sağlamıştır; yine Black Sash Hareketindeki
kadınlar sessiz kalmadıkları ve toplumda kabul edilen ırk ayrımına izin vermedikleri için bir
bilinç oluşturmuşlardır.
İkincisi, Sivil itaatsizlik, dini ve sivil özgürlüğü garanti etmektedir. Rustin’e göre
Sokrates, ifade özgürlüğü ile özel olarak ilgilenmese de “Şehrimi seviyorum fakat inandığım
doğruyu söylemekte duraksamam; beni öldürebilirsiniz fakat ben sizi değil Tanrı’yı dinlerim.”
diyerek; Sofokles de Antigone de kardeşini gömebilmek için ölmeye hazır olduğunu
göstererek dini özgürlüğün babası olmuştur. Her ikisi de toplumu derin bir şekilde
etkilemiştir.
Üçüncüsü, Sivil İtaatsizlik, yasama organı adil yasa yapmaya hazır olmadığı
zamanlarda bile adil hukuku yaratabilir.
Dördüncüsü, Sivil İtaatsizlik, kitaplarda olan ama pek çok sebepten görmezden
gelinen kanunların uygulanmasını sağlar.
392
Rustin, A.g.m. s.155-156
113
Beşincisi, Sivil İtaatsizliği kısıtlamaya çalışmayan, fakat buna rağmen, ona katılan
bireylerin olmayacağı bir toplum güvenli değildir.
Altıncısı, Sivil İtaatsizlik mahkeme kararlarını etkiler ve yönlendirir; yeni mahkeme
kararlarının gerekli ve vazgeçilmez olduğu durumlarda uyulacak objektif şartları yaratır.
Rustin, hiçbir toplumun sivil itaatsizlik eyleminde bulunan insanları olmaksızın canlı
olamayacağını düşünür. Ona göre nerede bir adaletsizlik varsa orada sivil itaatsizliğe ihtiyaç
vardır.
393
Ancak sivil itaatsizlik ya da isyanların gerçekleştiği/gerçekleşeceği toplumların
siyasal olgunluğu eylemlerin niteliğini de büyük oranda belirleyen faktördür. Demokratik
toplumlar ve totaliter toplumlarda sivil itaatsizlik eylemleri elbette farklılık arz edecektir.
Hebermas’a göre sivil itaatsizlik demokratik devletler için bir kontrol mekanizması
görevini üstlenebilir:“…kendinden emin her demokratik devlet, politik kültürünün zorunlu bir
unsuru olduğu için sivil itaatsizliği kendi yapısının ayrılmaz bir parçası olarak görür.”
394
Çünkü sivil itaatsizlik eylemcisi, vermek istediği mesajın içeriği ile demokrasinin kendini
geliştirmesine, yurttaşların kendilerini sorgulamasına ister istemez katkıda bulunmaktadır.
John Rawls da sivil itaatsizliğin ancak demokratik yönetim biçimlerinde
uygulanabileceğini savunur:
“Bana göre genel anlamda adil bir durumun ön şartı demokratik bir yönetim
biçiminin varlığıdır ve bu anlamda teori, sivil itaatsizliğin yasal demokratik otorite
karşısındaki rolü ve uygunluğuyla ilgilenir. Bu nedenle sivil itaatsizlik teorisi ne başka
yönetim biçimlerine uygulanabilir ne de istisnalar bir yana bırakılırsa başka türden sapma ya
da başkaldırı biçimlerini konu edinir.”
395
Nitekim Hans Saner de aynı gerçekliğe vurguda bulunur. Saner, totaliter rejimlerde
bireylerin ya da grupların kamuoyuna çağrı niteliğindeki aleni sivil itaatsizlik eylemlerinde
bulunmalarına olanak vermez:
“… gerçeklikte diktatörlük altında yaşayan insanlara genel bir eylemli direniş ödevi
yüklenmesi, bu insanların kendilerini kurban etmeye mahkum edilmeleri anlamına gelir.
Devletin egemenliğinin mutlaklaşması ölçüsünde insanlardan sadece, caniyane eylemlere
katılmamaları ve baskıyı içten onaylamamaları yolunda genel bir sorumluluk beklenebilir;
393
Rustin, A.g.m., s.157-158.
394
Jürgen Habermas, “Sivil İtaatsizlik: Demokratik Hukuk Devletinin Denektaşı. Almanya’da Otoriter Legalizm
Karşıtlığı”, Yakup Coşar, A.g.e., s.122-144.
395
John Rawls, “Sivil İtaatsizliğin Tanımı ve Haklılığı”, Kamu Vicdanına Çağrı Sivil İtaatsizlik, Ayrıntı
Yayınları, İstanbul, 2014, s.56.
114
politik olarak bir şeyler yapmaları değil. Ölüm pahasına değişime değil, hayatta kalma
şansına oynama yolunu seçmiş kişiye, ahlaki olarak, aktif direnme beklemeden, içsel direnişle
var olma hakkı tanınmalıdır. Kahramanlık yapmak gibi genel bir sorumluluk yoktur. Herkesin
siyasi direnişe katılma sorumluluğu, ödenecek bedelin azalması ve hedefleri gerçekleştirme
şansının yükselmesiyle artar. Bu da ancak insanın her şeye rağmen iyi kötü hayatta
kalabileceği sistemlerde geçerlidir: Genel politik direniş ödevinin olduğu yer
demokrasidir.”
396
Hannah Arendt’e göre de totaliter rejimlerde insandan beklenebilecek tek şey
meşru olmayan işlere bulaşmamış olmaktır, insan kötülük yapmamak adına kamusal alandan
çekilmelidir. Bu tür rejimlerde demokrasilerde olduğu gibi sivil itaatsizlik eylemlerinin
beklenmesi pek de akla uygu değildir:
“…diktatörlük yönetimi altında kamusal yaşamda yer almayanlar, aynı zamanda,
itaat prensibine dayanılarak bu tür bir desteğin talep edildiği “sorumluluk” alanlarından
kaçınarak diktatörlüğü desteklemeyi reddedenlerdir… Sonuç olarak işbirliği yapan ve
emirlere uyanlara, “neden itaat ettin?” sorusunun değil, “neden destekledin?” sorusunun
sorulması gerekir.”
397
O halde sivil itaatsizlik eylemlerinin demokratik ilişkilerin hüküm sürdüğü toplumlar
için öngörülebilir bir eylem tarzı olduğunu ifade edebiliriz. Çünkü demokratik toplumlarda
etik bir değer olan adalet kavramı üzerine inşa edilmiş bir hukuk sistemi işlerdir, işler olması
beklenir. “Tek bir yurttaşa yapılan haksızlık tüm yurttaşlara yapılmış sayılır.”
398
Sayılmalıdır.
Yine “özgürlük” de sivil itaatsizliğin hareket alanı için aranan niteliklerden bir tanesidir.
Mevcut iktidarın uyguladığı siyaset eleştirilebilir olmalıdır. İnsanların fikirlerini özgürce
beyan edemediği, düşüncenin/yahut düşündüğünü dile getirmenin suç addedildiği toplumlarda
“sivil itaatsizlik” eylemleri beklenemez. Demokratik olmayan toplumlarda ise sivil itaatsizlik
yerine haksızlıklara, kötülüklere ortak olmama durumu yeterli görülmüştür.
Bir diğer önemli nokta ise Rawls’ın deyişiyle sivil itaatsizliğin aleni (kamusal) bir
eylem olmasıdır. Rawls’a göre sivil itaatsizlik sadece kamusal prensiplere dayanmakla
kalmaz, ayrıca kamuya açık bir biçimde gündeme getirilir. Gizli değil, tersine kamuoyu
tarafından yeterince algılanabilecek bir biçimde uygulanır. Bu haliyle sivil itaatsizlik herkese
396
Hans Saner, “Demokrasilerde Direnme Sorumluluğu Üzerine”, Çev. Lenos Yayınları, 1988 Basel, Kamu
Vicdanına Çağrı Sivil İtaatsizlik, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2014, s.181.
397
Hannah Arendt, “Diktatörlük Dönemlerinde Kişisel Sorumluluk”, Kamu Vicdanına Çağrı Sivil İtaatsizlik,
Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2014, s.194,
398
Nazım Onat, Önsöz, Sivil İtaatsizlik, Henry David Thoreau, Say Yayınları, İstanbul, 2015, s.9.
115
açık bir hitapla, vicdani, derin politik kanaatlerin ifade edildiği bir çağrıyla karşılaştırılabilir
ve bu çağrı kamuoyu önünde yapılır.
399
Sivil itaatsizlik, anayasanın, hukuk düzeninin yahut rejimin bütününe gösterilmiş bir
itiraz değildir. Yalnızca haksızlık taşıdığına inanılan tikel yasalara itirazdır. Onat’ın ifadesi ile
bu; bir anlamda devlet düzeninin evrensel hukuk normlarına göre demokratikleşmesine
yönelik bir eylem biçimidir.
400
Pire için yorgan yakmak sivil itaatsizliğin gayesi değildir. Bu
nedenle Thoreau’da da belirttiğimiz üzere eylem, militan/anarşist bir yapıya bürünmez. Rawls
da bu hususa şöyle dikkat çeker:
“ … sivil itaatsizlik, yasaya itaatin sınırında yer alan bir nonkorformizm biçimidir. Bu
anlamıyla sivil itaatsizlik açık biçimde militan eylemden ve engellemeden farklı, şiddete
dayalı organize direnişten ise tümüyle uzaktır. Militan birey, örneğin var olan politik sistemle
çok daha derin bir karşıtlık içindedir ve sistemi adile yakın ya da belli ölçüde adil olarak
değerlendirmez. O, ya sistemin kendi temel ilkelerinden önemli ölçüde saptığına ya da yanlış
adalet tasarımı üzerine kurulduğuna inanır. Militanın eylemi kendi ölçülerine göre
vicdanidir, ancak onun çoğunluğun (ya da siyasi iktidar sahiplerinin) adalet duygusuna
başvurmak gibi bir amacı yoktur; onların adalet anlayışlarını yanlış ya da etkisiz bulur.
Bunun yerine militan organize yıkıcı eylemler ve farklı direniş eylemleri ile hâkim adalet
anlayışına saldırmaya ya da bir hareketi istenen doğrultuya yöneltmeye çalışır. Militan, yasa
ihlalinin hukuki sonuçlarını üstlenmeye hazır olmadığı için cezadan kurtulmaya çalışır; çünkü
böyle bir şey sadece güvenmediği güçlerin eline düşmek değil, aynı zamanda reddettiği
anayasayı tanımak anlamına gelebilecektir…”
401
Özcan Yeniçeri, organik ve mekanik sistemlerin ne kadar mükemmel olurlarsa
olsunlar zamanla bozulma ve yok olma eğilimine gireceğini iddia eder.
402
Buna demokratik
yönetimler de dâhildir. Her türden iktidar sahipleri zamanla amaçlarına ihanet ederek
demokratik zorbalara dönüşebilirler. Yeniçeri, “demokratik entropi” adını verdiği bu durumun
sebebini Robert Michels’den hareketle demokrasinin bünyesinde var olan oligarişik eğilimlere
bağlar. Michels bu saptamaya “Oligarişinin Tunç Kanunu” adını vermiştir.
403
İktidar, gücünü
399
John Rawls, “Sivil İtaatsizliğin Tanımı ve Haklılığı”, Çev. Yakup Coşar, Kamu Vicdanına Çağrı Sivil
İtaatsizlik, İstanbul, 2014, s.60.
400
Onat, A.g.m, s.44
401
Rawls, A.g.m., s.61-62
402
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/konuk-yazarlar2/1470-konformizm-yozlasma-ve-itaatsizlik
403
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/konuk-yazarlar2/1470-konformizm-yozlasma-ve-itaatsizlik
116
çoğunluktan alsa da ahlâka, adalete ve insani ilkelere dayanarak yönetmelidir. İtirazı isyan;
dalkavukluğu itaat; fikirleri özgürce ifade etmeyi ihanet olarak görmek diktatörlük
özleminden başka bir şey değildir. İtiraz ve itaatsizlik statükoyu tehdit eden yapılardır.
Zamanla laçkalaşan, bozulan ya da etkisiz kalan sosyal tutum ve uygulamalar itirazların
ortaya koyduğu alternatiflerle kurumsallaşmadan terk edilebilir.
404
Terimsel olarak her ne kadar 19. yüzyıla ait bir kavram olsa da sivil itaatsizlik,
içerdiği mana itibarı ile kökenini Eski Yunan’da bulur. Kavramın özgül bir durumdan
(Thoreau’nun sivil itaatsizlik manifestosu) yola çıkarak şekillendiğini de daha önce ifade
etmiştik. Ancak kavramın “özgül” bir değer taşıyor oluşu bu kavramın kullanım alanını
daraltmaz; aksine haklılığı ölçüsünde genişletir. Çünkü sivil itaatsizlik eylemleri “etik”
temellidir. Nazım Onat da Kuçuradi’nin bu duruma vurguda bulunduğunu dile getirir.
Kuçuradi Etik adlı eserinde şunları dile getirmiştir:
“Bir kişi eylemde bulunurken, karşı karşıya olduğu veya yüzünü görmediği,
yakınındaki-uzağındaki insanlarla –kişi olarak kim olduğunu bilmediği insanlarla- ilgili bir
şey yaparken de hep bir etik ilişki içindedir: yaptığını hep belirli bütünlükte bir kişi olarak
yapmakta, hep değer sorunlarıyla yüklü eylemlerde bulunmaktadır.”
405
Bu nedenledir ki insanlar, hiç tanımadan Sokrates’e, Thoreau’ya, Gandi’ye, Marthin
Luther King’e (özgül eylemlerinden ötürü) hak veriyorlarsa bu, şüphesiz onlarla aynı etik
kaygı”yı paylaştıkları içindir.
2.3.1 Sokrates Örneği (İ.Ö. 469-399)
Kendisine ait hiçbir bilgi ve yazılı eser bırakmayan Sokrates, sivil itaatsizliğin sınır
taşlarından birisi olarak kabul edilir. Onun baldıran zehrini içerek ölüme yürüyüşü öğrencisi
Platon’un “Apologia Sokratus” ve “Kriton” adlı eserlerinde konu edilmektedir. Ökçesiz,
Platon’un bu eserlerinin iki farklı ‘neden’e cevap verdiğini belirtir: “Sokrates’in
Savunması”nda Sokrates’in eyleminin nedeni; Kriton’da ise cezaya rıza gösterişinin nedenleri
anlatılmaktadır.
406
404
http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/konuk-yazarlar2/1470-konformizm-yozlasma-ve-itaatsizlik
405
Bkz. Nazım Onat bu pasajı, Kuçuradi’nin Etik adlı eserinin 86. sayfasından alıntıladığını beyan etmiştir. Sivil
İtaatsizlik, Say Yayınları, İstanbul, 2015, s.
406
Sivil İtaatsizlik, Hayrettin Ökçesiz, Legal Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2011, s.23-33; Ayrıca Bakınız,
Hannah Arendt, Sivil İtaatsizlik, Kamu Vicdanına Çağrı, Sivil İtaatsizlik, Çev. Yakup Coşar, Ayrıntı Yayınları,
s.85.
117
Sokrates’in “itaatkâr bir itaatsiz”, “yahut itaatsiz bir itaatkâr” olarak
nitelendirilmesine yol açan ve onun ölümü ile neticelenen olaya baktığımızda yukarıda bahsi
geçen etik değer konusu daha da anlam kazanacaktır. Sokrates, 70 yaşında iken devletin
tanrılarının yerine yeni kutsal yaratıkları ortaya atmakla ve bu yolla gençleri baştan çıkarıp
doğru yoldan ayırmakla suçlanmış, yargılanmıştır.
Macit Gökberk’e göre, Sokrates’in mahkemeye verilmesinde kendi düşmanlarının
rolü olmakla birlikte, o sıralarda Atina’da, demokrasinin yeniden kurulmasıyla başkaldıran
dini gericiliğin onun kişiliğinde en popüler, en sözü geçer bir Sofisti ortadan kaldırmanın
tasarlamış olmasının da etkisi vardır. Çünkü Gökberk’e göre onu suçlayanlar
anlayışsızlıklarından, düşünceleri ayırt etmeyi bilmediklerinden Sokrates’i Sofist
sanıyorlardı.
407
Elbette bu yargılamayı sıra dışı kılan ve diğer yargılamalardan ayıran pek çok önemli
anekdot vardır, çünkü mahkeme, tarihte eşine ender rastlanır bir savunmaya tanıklık etmiş; bir
diyalog ustası olan Sokrates’in zekasıyla başa çıkmak durumunda kalmıştır. Bunu ne ölçüde
başardıkları ise tartışılır. “Ben Tanrı tarafından bu devlete (site) musallat edilmiş bir at
sineğiyim. Koca bedeni ile yavaş hareket eden devleti ve sizleri bütün gün boyunca
uyandırıyorum; ikaz ve ikna ediyorum”
408
diyerek aslında kendisini suçlayanların ne için
suçladıklarını da bize bildirmektedir.
“Sokrates’in Savunması”na sivil itaatsizlik penceresinden bakarsak bu itaatsizliğin
yalnızca “haksız” yasa’ya yönelik bir eylem olduğu kanaatine ulaşabiliriz. Hannah Arendt, bu
görüşü şöyle dile getirir.
“Öncelikle belirtilmesi gereken bir gerçeklik, Sokrates’in dava sırasında yasaları
değil, sadece belirli hukuksal hatayı, kendi deyişiyle ona rastlayan “felaketi” tartışma konusu
etmiş olmasıdır. Kendi kaderinden yola çıkarak, yasalarla olan ‘sözleşmesini bozmayı,
yasalara bağlılıktan vazgeçmeyi düşünmüyordu; onun davası yasayla değil; yasayı
uygulayanlarla yani hâkimlerledir.”
409
Sokrates haksız yasaya itaat etmemiş (iç tutum), onu çiğnemiştir (gözlemlenebilir dış
sonuç). Lakin akabinde cezaya itaat etmiş (iç tutum), ceza normunun öngördüğü davranışı
407
Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2005, s.43-44.
408
Eflatun, Sokrates’in Savunması, 2. B., Çev. Numan Özcan, Şule Yayınları, İstanbul, 1988, s.77.
409
H. Arendt, A.g.m., s.85.
118
izlemiştir (dış tutum, sonuç).
410
Bu durumda haksız yasayı çiğneyerek “itaatsiz”; cezanın
yaptırımını adil bularak da “itaatkâr” olarak tarihe geçmiştir: “itaatsiz itaatkâr”.
Ökçesiz, bu durumu şöyle izah etmiştir:
“… o adil saymadığı bir yasaya, öngördüğü davranış kuralını yerine getirmeyerek
itaatsizlik etmiş, bir başka yasaya da, kendisine verilen cezanın haksız olduğunu bilmesine
rağmen itaat göstermiştir. İlk durumda belirli bir davranışı buyuran ve uyulmadığı takdirde
belirli bir tarzda ve sonuçta bir yaptırım içeren somut bir buyruk söz konusudur. Burada
Sokrates devletin yahut yönetenlerin her bir buyruğunu adil olup olmadıkları bakımından
irdelemekte, onları izlemeye ancak adil oldukları sonucuna varmışsa karar vermektedir.
Çiğnediği buyrukların öngördükleri yaptırımlara da haklı ya da haksız olsunlar, bir genel
yasanın koşulsuz adil olması ve onun da sitenin verdiği yargı hükümlerine kesinlikle uymak
gerektiğine işaret etmesi nedeniyle katlanmaktadır. Yani haksız olduğu takdirde yasaya her
hâlükârda itaatsizlik beslemekte fakat en kapsamlı itaatini devletle, siteyle yaptığı; onun
yasalarına, yargı hükümlerine uyacağına dair sözleşmeye ya da genel ve soyut yasaya karşı
göstermektedir.”
411
Sokrates’in devletle, siteyle yahut genel hukuk normları ile alıp veremediği hiçbir
şey yoktur. O, itaatkâr bir yurttaştır. Fakat etik olarak vicdanını rahatsız eden yasalara da
seyirci kalmamıştır. Ökçesiz’e göre Sokrates’in edimine vermiş olduğumuz itaatkâr yahut
itaatsiz nitelemeleri yalnızca bizim yaftalamalarımızdan ibarettir. Sokrates bu edimi ile sadece
“adil”
412
olmak istemiştir.
Nişancı da Sokrates’in birey-ahlak-devlet anlayışını her şeyden önce insanlık adına
yeni bir dönüm noktası olarak görür. Çünkü bilinçli seçme Sokrates’in sisteminde ahlaki
hayat tarzı’nın ön koşulu olarak kabul edilmektedir.
413
Seçimin olmadığı durumda ahlaktan
bahsetmek mümkün değildir. Öyleyse bu bilinçli seçimi ile Sokrates, Ökçesiz’in dile getirdiği
manada adil olmak istediği kadar; ahlaklı da olmak istemiştir.
Sokrates’e göre erdemli olmanın ölçütü bilgili olmaktır; bilen insan kötülük yapmaz.
Gökberk’e göre Sokrates’te ahlakta üstün, erdemli olmak bilgiye bağlıdır; ancak doğru bilgi –
ama gerçekten de doğru olan bilgi- doğru eyleme vardırır. Böylece ahlaklılığın özü, “iyi”yi
410
Ökçesiz, A.g.e., s.29.
411
Ökçesiz, A.g.e., s.32
412
Ökçesiz, A.g.e., s.33.
413
Nişancı, A.g.e., s.21.
119
bilmek olur. Artık felsefe, herkes için “iyi”nin yasası üzerinde bir düşünmedir… Onun içindir
ki Sokrates, “Hiç kimse bile bile kötülük işlemez, kötülük bilginin eksikliğinden ötürüdür.”
414
der.
Yargılama esnasında Kriton’un kendisini kaçırma fikrine Sokrates karşı çıkmıştır;
çünkü onun hayatta kalmak gibi bir derdi zaten yoktur. “Beni ister dinleyin ister dinlemeyin,
ister serbest bırakın veya bırakmayın; ne yaparsanız yapın, fakat şunu bilin ki, yüzlerce defa
ölmem gerekse de bu yoldan dönmeyeceğim.”
415
Zira böylesi bir cezayı (sürgüne
gönderilmeyi) eğer isterse mahkeme ona zaten sunacaktır; fakat o, onurlu bir ölümü onursuz
bir sürgüne tercih etmiştir. Çünkü kaçması mahkeme önünde savunduklarını yalnızca teorikte
bırakacak; söylemlerinin pratikte bir karşılığı olmayacaktı. Macit Gökberk de aynı gerçekliğe
vurgu için şöyle der:
“Sokrates hafif bir ceza ile kurtulabilirdi; ama boyun eğmek bilmeyen onuru
yüzünden yargıçları kızdırıp ölüm cezasına çarptırılmıştır. Tutukevinde de kaçabilirdi,
dostları bunun için gereken bütün önlemleri almışlardı; ancak sarsılmaz ödev duygusu ile
Sokrates bunu da reddetmiş ve 399 yılının mayısında zehir içerek ölmüştür.
416
Burada dikkat çeken bir başka noktada Sokrates, yerleşik değerler ve gelenekler
konusunda araştırmalarına bir son vereceğini beyan etse muhtemeldir ki hayatta kalacaktı;
ancak bilindiği üzere Sokrates için araştırılmayan bir hayat zaten yaşanmaya değmezdi.
417
Her ne kadar kendisine verilen cezanın adil olmayacağını bilse de sözleşme gereği sitenin
verdiği karara rıza göstermekten geri durmamıştır.
Sokrates, yaşamı boyunca içinde tanrısal bir sesin varlığına inanmıştır. Daimonion
adını verdiği bu ses onun vicdanının sesidir; işte seçimlerde bulunurken kendisini uyaran ve
yönlendiren de bu sestir. Bedeli ne olursa olsun insan bu sese kulak vermelidir. Gökberk,
Sokrates’in mahkemeye verilmesinde işte bu sesin de etkisi olduğunu düşünmektedir. Çünkü
Sokrates’in ileri sürdüğü görüş Yunanlılara yabancıdır:
“Sokrates’in ölümüne yol açan mahkemeye verilmesinde bu daimonion’un da rolü
olmuştur. Suçlamadaki Sokrates’in Atina’ya yeni Tanrılar getirmek istediği iddiası buna
dayatılmıştır. Sokrates’in dinsiz ya da küfre sapmış bir kimse olduğu hiç de söylenemez. Olsa
414
Gökberk, A.g.e., s.46.
415
Eflatun, A.g.e., s.76.
416
Gökberk, A.g.e., s.44.
417
H. Arendt, A.g.m., s.86.
120
olsa, o da, Ksenophanes’ten beri gelişen bir din anlayışının içinde yer almıştı. Yani halk
dininin boş inançlarına bağlı değildi; halk dininin arınmasını, bunun için de Tanrılar için
yakışıksız tasavvurların ortadan kalkmasını o da istiyordu. Daimon’u ile demek istediği belki
de bu idi: Tanrıların sesini içimizde gönlümüzde duymalıyız; onları dış belirtilerde
aramamalıyız; dinliliğimiz bir dış görünüş olmamalı.”
418
Sokrates başta da söylediğimiz gibi sivil itaatsizliğin kilometre taşı olarak kabul
edilmektedir. Kendisinden sonra pasif direniş eyleminde bulunanlar için de ilham kaynağı
olmuştur.
Dostları ilə paylaş: |