T. C. İStanbul 13. AĞIr ceza mahkemesi


Duruşmaya saat 13:30’a kadar ara verildi



Yüklə 0,83 Mb.
səhifə2/6
tarix14.01.2017
ölçüsü0,83 Mb.
#5471
1   2   3   4   5   6
Duruşmaya saat 13:30’a kadar ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu arada tutuksuz sanıklardan, Sanık Ali Kutlu, Sanık Serhan Bolluk ve Sanık Güler Kömürcü Öztürk ile bir kısım sanıklar müdafileri Av. Hüseyin Buzoğlu, Av. Osman Aydın Şahin, Av. Ayşegül Şahin, Av. Zeynep Küçük ve Av. Gönül Kerinçsiz ile müdahil Danıştay başkanlığı vekili Av. Perihan Özcan’ın da geldikleri görülmekle huzurdaki yerlerine alındı.

Mahkeme Başkanı:"Bu bize, bu arada. Bize verdiğiniz CD Doğu Perinç… bize verdiğiniz CD boş. Geçmedi ona herhalde. O CD elimizde çıkaralım onu.”

Sanık Nusret Senem söz istedi, verildi:”Boş boş bir şey yok. Sayın Başkanım, 2 talebim var. Bir gelen bir dosyayla ilgili bir talepte bulunacağım. Birde tahliye talebim olacak.”

Mahkeme Başkanı:”Talepleriniz yazılı mı?”

Sanık Nusret Senem:”Yazılı değil.

Mahkeme Başkanı:”Efendim.”

Sanık Nusret Senem:”Yazılı değil efendim.”



Mahkeme Başkanı:”Sözlü”

Sanık Nusret Senem:”Sözlü. Bu sabah Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesinden talebim üzerine gönderilen 2003/351 sayılı dosyanın mahkemenize ulaştığı anlaşıldı. Gerçi 1 buçuk yıldan uzun bir süredir talep edip duruyorduk bu dosyayı nihayet gelmiş oldu. Bu dosyanın CD olarak elektronik ortamda tarafıma verilmesini arz ediyorum. Talebim bundan ibaret. Tutuklulukla ilgili talebime gelince Sayın Başkanım, sorgum 23, 24 Şubat 2009 tarihinde yapılmıştı. 2 yıla yaklaştık. 2 ay sonra 2 yıl olacak. O tarihten bu yana dava dosyasına iddianamedeki iddiaları doğrulayan tek bir belge girmedi. Savcılığın hiçbir talebi de olmadı bu iddia konusu delillerle ilgili. İddianamede bizi suçladıkları konularla ilgili tek bir belge de girmedi. Eğer girdiyse kendileri söylesinler. Talep ettikleri hiçbir şey olmadı. Peki o iddialar neydi iddianamedeki iddialar? Biz bu iddialarla ilgili neler ortaya koyduk ve 2 yıl sürede ortaya çıkan gerçek nedir? Kısaca buna değinmek istiyorum. İddialardan birisi bildiğiniz gibi Yargıtay ile ilgili bir krokiden söz eden CD, partide bulunduğu iddia edilen CD. Bu CD’de işte Yargıtay krokisi, NATO’ya bilmem şu bu falan suikast iddiası. Büyükanıt’a suikast iddiası filan gibi şeyler vardı. 2. iddianamede 2009/191 esas numaralı mahkemenizin gördüğü 2. davanın iddianamesinde 101, 103. sayfalar arasında o iddiaların tamamının isnat konusu olmadığı söyleniyor. Bunlarla ilgili bir suç isnadımız yoktur diyor savcılık. Yani bizde sorgumuzda aynı şeyleri anlatmıştık. Bunların hiçbir örgütsel iddiayı doğrulayacak delil olmadıklarını söyledik. Ayrıca da bir tertip sonucu olduğunu söyledik. Bunu kanıtlayacak hiçbir şey konmadığı gibi savcılar kendileri bizzat o iddia ettikleri konuyla ilgili bununla suç isnadımız yoktur diye iddianamelerine yazdılar. Ben o CD’lerin o 4 adet partide bulunan CD’nin biriyle ilgili Yargıtay krokisinin içinde bulunduğu dosyanın yer aldığı CD ile ilgili 5 kanıt sundum size. Bunların İstanbul emniyetinin arşivinde bulunan belgeler olduğunu kanıtlayan 5 tane unsur anlattım size. Bunu tekrar etmeyeceğim şimdi. Fakat Savcıların o iddiayı, iddiayı kendilerinin sonradan naksetmelerinin dışında sundukları hiçbir şey olmadı. Partideki arama konusu orada elde edilen delillerden söz ediyorlardı. O aramayla ilgili açılmış aramayı yapan polisler hakkında açılmış dava var. Dava yeni birkaç gün evvel neticelendi. O davada aramanın bütünüyle hukuk dışı yapıldığı kabul ediliyor. Aramanın hukuk dışı yapıldığına ilişkin Ankara üniversitesi ceza ve ceza usul kürsüsünden oluşan bilirkişi heyetinin raporunu da dosyanıza sunduk o da var. Orada da çok açık bir şekilde bu aramanın tamamen hukuk dışı olduğu söyleniyor yani orda elde edilen delillere dayanılamayacağı yargı kararıyla artık saptanmış durumda. Savcılar onlara dayanıyorlardı. Avukatlık büromdaki aramada elde edildiği iddia edilen deliller iddianamede yine suçlama konusu yapılmıştı. Oradaki 2 delil bu suçlamaya konu edildi. Bunlar Milli İstihbarat Teşkilatının bir raporu Susurluk olayı ile ilgili bir raporu. Ve Kutlu Savaş Başbakanlık teftiş kurulu başkanı Kutlu Savaş’ın imzaladığı ve Başbakan Mesut Yılmaz’a sunduğu 2008 yılında şey 1998 yılında sunduğu bir rapor. Bu 2 raporun bulunması hatta tutuklama müzekkeresindeki tutuklama nedeni olan 2 belgedir. Bu 2 belge aynı zamanda da ceza kanununun 326. maddesinden hakkımızda tutuklama müzekkeresi düzenlenmesinin gerekçesi olmuştur bu 2 rapor. Devletin gizli belgelerini hile yoluyla elde etmek iddiasıyla tutuklandık sırf bu belgelerden ötürü 326. Bu belgelerle ilgili bir dosya talep ettim Ankara’dan 20. Asliye Hukuk Mahkemesinden geldi dosyanıza kondunuz, koydunuz. 1998/103 o 2 raporun bahsettiğim dosyada takip ettiğim avukat olarak takip ettiğim dosyadaki Başbakanlığın gönderdiği belgeler olduğu kanıtlandı. Oradaki belgeler dava dosyam bürom aranırken dava dosyasının içerisinden çıkarılıp bunları suçlama konusu yaptılar biz bunu bütün samimiyetimizle işin başından savcılık sorgumdan itibaren anlattım. Belgelerini sundum vesaire ama neticede iddianameye kondu bunlar. Ama bunun kanıtını mahkemeniz o dosyayı 2 defa getirtti ve sonunda bir tasnifi suretinde dosyaya koydunuz. O belgeler o dosyanın içerisindeki belgeler. Ve o nedenle tutuklandık. 3 yıla yaklaşıyor tutukluyuz. Telefon tapeleri, Sayın Genel Başkan Doğu Perinçek ve Genel Başkan Yardımcısı Ferit İlsever ile yaptığım 8 tane telefon tapesi konmuş. Benim suçlanmamla ilgili iddianameye diyor ki; bu, bu, bu şeyler örgüt iddiasını kanıtlar diyor. Ben onları teferruatıyla anlattım sizlere. Tek tek 8 telefonun neyle ilgili olduğunu. O telefonlar bizim hakikatten gururumuz şerefimizdir. Hiçbir suçlama hiçbir şeyde bağlantı kurulması mümkün değil. Ben takip ettiğim davaları birisi Bismil’de bir köy, köy şeyi köy kitlesinin Aslanoğlu köylülerinin davasıyla ilgili genel başkanla konuşmalar yapmışım. Ben avukatıyım o davanın. Hem ceza davasının hem hukuk davalarının hem idari davalarının avukatlığını yapıyorum onları konuşmuşum. İkincisi Ankara’daki 29 Şubat 2008 tarihli bir mitingi konuşmuşum. Bu mitingin hazırlığını. O miting neydi Anayasa’nın türban meselesini serbest bırakabilmek için Anayasa’nın değiştirilmesi teklif edilemeyecek maddelerine dokunan bir Anayasa değişikliği yapılması ile ilgiliydi. O görüşmenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde olduğu gün Ankara Sıhhiye meydanında miting yapılmış bende bu mitingle ilgili hazırlıkları şey yapmışım hazırlıklara katılmışım. Parti örgütlerinin oraya katılması için İşçi partisinin genel sekreteri olarak faaliyet yürütmüşüm. Bunu genel başkanımla Sayın Ferit İlsever ile genel başkan yardımcısı bununla zaman zaman görüşmüşüm konuşmuşum. Bunların suçlama konusu yapılması bir hakikatten hukuk garabetidir ama orada konuşulanların suçla vesaire hiçbir alakası yok. Ben sözde lobi belgesindeki duruma benzer şekilde kitle örgütlerini yönlendiriyormuşum. Tabi ki yönlendiriyorum, tabi ki yönlendiriyorum. Bir siyasi parti ne yapar? Siyasi faaliyet yapar, parti örgütlerini etkileyebildiği kitle örgütlerini, toplumun düzenini, anayasal düzenini ihlal eden bir iktidara karşı harekete geçirmeye çalışır bende bunu yapmışım. Bundan şeref duyuyorum ve gurur duyuyorum. Bunu yapmışım. Ne oldu? O değişiklik Anayasa Mahkemesinden 10’a 1, 10’a 1 Cumhuriyet yıkıcılarının aleyhine karar olarak çıktı. Ben haklıymışım. Savcılar Cumhuriyeti savunmamışlar. Cumhuriyet düşmanlarını savunmuşlar. Bizde Cumhuriyeti savunmuşuz. Bu kanıtlandı. Başka hangi delil var Sayın Başkanım? Şöyle düşünüyorum benimle ilgili hiçbir delil bu dosyada yok, hiçbir delil. Bakın tamamen hukuki çerçeve içerisinde söylüyorum. Hiçbir Cumhuriyet mahkemesinde bu durumu ne hukuk kabul eder ne vicdan kabul eder. Ben onun için zaman zaman bu tutukluluğu sürdüren kararların hukukla ilgisi olmadığını söylüyorum. Bunun hukukla hiçbir ilgisi yok. İzahı da yoktur. İzahı da yoktur. Onun için mahkemenizle ilgili Sayın genel başkanın söylediği gibi hakikatten bizimle ilgili kuvvetli suç şüphesi yok. Bu mahkemenin uygulamalarıyla ilgili kuvvetli suç şüphesi var. Yani şimdi gelelim kuvvetli suç şüphesine neymiş hukukta? Bakın ceza kanununun Ceza Muhakemeleri Usul Kanununun 100. maddesi Sayın Savcılar her tutuklama durumlarının görüşüldüğü celsede mütalaa verirken ceza kanununun Ceza Muhakemeleri Usul Kanununun 100/3. maddesindeki suçlardan olması filan diye başlıyorlar. Mahkemenizin de ara kararlarında aynı gerekçeler tutuklamanın reddi için aynı gerekçeler yazılıyor. Neymiş bu madde? Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli suç sebeplerinin varlığı halinde tutuklama nedeni var sayılabilir. Var sayılabilir. Var sayılır da demiyor. Var sayılabilir. Şimdi Sayın mahkemenizin bir üyesi her iki bin 2009 Eylül’ü Ekim’inden bu tarafa her celse ara kararda bir muhalefet şerhi yazıyor. Şöyle kısaca şey yapacağım. Sanıklar Hikmet Çiçek ve Nusret Senem’in ise tutuklandıkları yasa maddesinin iddianamede suç maddesi olarak konulmadığı. Tutuklandığımız maddeden suçlanmıyoruz yani. Bir isnat yok. Konulmadığı gibi iddianamedeki suçlamanın maddeleriyle ve haklarında herhangi bir tutuklama müzekkeresinin bulunmadığı. İddianamede 3 suç türünden ötürü suçlanıyoruz. Birisi işte örgüt üyesi olmak 314/2 birisi 135. madde bazı belgelerin bulundurulması gizli olduğu iddia edilen belgelerin bulunması vesaire şimdi 326’dan tutuklanmışız ama bir hakkımızda iddianame düzenlenirken bu maddeden bir suçlama yok. Bu maddeden dolayı hakkımızda bir ceza talebi yok. Dolayısıyla o tutuklama müzekkeresi otomatikman ortadan kalkmış oluyor. Hakkımızda verilmiş bir tutuklama müzekkeresi de yok sonradan mahkemenizce. Şimdi bunun neresini hukukun neresine sığdıracağız neresine koyacağız? Sadece mahkemeniz söylemiyor bunu. Sadece mahkemeniz söylemiyor. Bakın İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde mahkemenizin verdiği tutuklamanın devamına ilişkin kararlara itiraz ediyoruz. İtirazlarla ilgili savcılığın mütalaası var ama mahkemenin kararı var. Bakın savcılığın mütalaası şu, Cumhuriyet savcısı; sanıklar Nusret Senem ve Hikmet Çiçek’in tahliyesi yönünde mütalaa bildiriyor İstanbul Beşiktaş’taki 250. maddeyle yetkili Cumhuriyet savcısı. Mahkeme de 14. Ağır Ceza Mahkemesinde kararında yine aynı şekilde mahkemenizin gerekçeli kararında tutuklamayla ilgili kararında ki muhalefet şerhine benzer şekilde şöyle diyor; tutuklama müzekkeresindeki suç vasfının iddianamedeki suç vasfıyla aynı olmayıp bu suç vasfıyla tutuklanmadıkları üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyetine delil durumuna vesaire diye tahliyemiz yönünde yine o mahkemenin başkanı mütalaada bulunuyor. Yani şimdi Sayın Başkanım, 14. mahkemenin başkanı yanılıyor, 13. mahkemenin başkanı yanılıyor, 14’de tutuklamayla ilgili itirazın görüşüldüğü savcı mütalaasında aynı şekilde yanılıyor ama 2 tane Sayın Üye yanılmıyor. Yani bunun, bunun hakikatten izahı mümkün değil. Orda da bir suç şüphesi olmadığı çok açık olarak ortada. Yani anlattığım delilleri bıraktım bir kenara da sadece çıplak hukuk açısından baktığınız zaman bile bir suç şüphesinden söz etmek mümkün değil. Ama buna rağmen tutukluyuz. Şimdi bunu bizim siyasi bir husumet dışında izah etmemiz mümkün değil. Bunu gören hiç kimse de benden farklı düşünmez. Benden farklı düşünmez. Hukukçuyuz bende hukukçuyum. Ben bu arkadaşların bu tutuklamaya devam kararı veren arkadaşların hepsinden daha iyi hukukçuyum iddia ederim buna. Daha iyi hukukçuyum. Daha çok değişik işlere girdim çıktım biliyorum. Ömrüm bunlarla geçti bunu kimseye izah edemezler. İzah edemezler. Bunun başka bir izahı olabilir. Bizde onu söylüyoruz zaten. Bunun başka bir izahı var. Hukukla izahı mümkün değil bunun. Şimdi Sayın Başkanım, bu nedenle tahliyemi istiyorum. Fakat şunu da söylemeden geçemeyeceğim, 3 yıla yaklaştık. Bir örgüt iddiası var ama örgütün varlığını kanıtlayabilecek bir emare dahi bu dosyaya girmemiştir bir emare. Şu 2 yıllık yargılama süresince bir emare dahi girmedi. Ama bunun tersine yüzlerce delil geldi. Yüzlerce delil geldi. Şimdi iktidarın bu mahkemeye bu davaya bakışını bu davayı nasıl siyasette kullandığını kör olsak, kör olsa görür. Görüyor zaten herkes görüyor. Bütün şeyleriyle buranın özel bir mahkeme olduğunu söylüyorlar. Kampanyalarda kullanıyorlar. Buradaki insanlara olmadık hakaretler yağdırıyorlar ama bu mahkemeden bu siyasi baskılara karşı bir ufacık tavır karar görmedik. Bu kararı vermediği sürece bu mahkeme şaibeli olur. Şaibeli olur. Saygılar sunuyorum söyleyeceklerim bunlar.”

Sanık Veli Küçük söz istedi, verildi:”Sayın Başkanım, Değerli heyet ben zaman zaman burada bir şeyler açıklamaya çalıştım. Ancak pek anlatabildiğimi de zannetmiyorum. Daha önce de belirtmemde herhalde anlatma özürlüsüyüm diye de söylemiştim. Hakikatten ona da inanmaya başladım. Anlatamıyorum öyle tahmin ediyorum ama yine anlatmaya bir şeyler söylemeye çalışacağım. Sayın Başkanım, şu mahkeme başladı bu Ergenekon dediğimiz olmayan örgüt icat edildi. Baktılar ki hiçbir suç bulunmuyor. Biz mutlaka bir şey bulmamız lazım dediler. O sırada da bir Danıştay saldırısı oldu. Apar topar altın tabancalı bakan sürprizlere hazır olun dedi. Niye e bir şey bulunmuştur. Bir olay vardı. Hazırlanan senaryo süratle konuldu ve biz buralara toplandık esaret altına alındık. Ve dediler ki, Cumhuriyet gazetesine bomba atıldı. Danıştay saldırısında aynı failler dolayısıyla Cumhuriyet gazetesinin devamı dediler bu bombalar var dediler. Bombalar örgütün silahı oldu. E, örgüt silahlı örgüt oldu. Silahlı olunca terör örgütü oldu. Danıştay’ı da basınca tam terör örgütü oldu. Dediler ki biz bunu bitiririz bu adamları yok ederiz. Kimdi bunlar? BOP eşbaşkanı Recep beyin muhalif olanlar. Fethullah dinine geçmeyeceğim diyenler. Ben Müslümanlığı bırakmam diyenler. Bahai dinine geçmeyeceğim diyenler toparlandı. Bu vatan bölünemez, ben bu bayrağı indirttirmem diyenler toplandı getirildi. Ve bombalar hala bomba lafıdır gidiyor. İlginçtir 3 tane bomba var. Ataşehir’de mi verildi Ataköy’de mi verildi, Ankara’da mı verildi Muzaffer Tekin mi verdi Veli Küçük mü verdi? 3 senedir bunun münakaşasını yapıyoruz. Bomba meselesi bir bombadır çıktı. İyi hoş güzel de dün burada çok ilginç birisini dinledik. Ben o çocuğu dinlerken gerçekten üzüldüm. O astsubay tırnağıyla dişiyle çalışarak belirli bir mevkiye gelmiş bir astsubay. Israrla sorduk. Bombalar senden miydi nereden getirdin ne yaptın nasıl oldu? İlla bir askeri sokacağız ya orduyu. Bombaları o verdi o getirdi. Süleyman Esen’e verdi havasına soktuk. O çocuğu ne sorular soruldu. Üzüldüm ben o garibime. Haa Sayın Başkanım ben 35 sene jandarmalık yaptım. Doğu Anadolu bölgesinde özellikle el bombası bütün operasyona gidenlerde vardır. Bu piyade tüfeği fişeği değildir. Boş kovanı olmaz bunun. Gider çatışmaya müsademeye girersiniz atar el bombasını gelir sorarsın kaç 5 tane el bombası attım der. Kaç tane attığını bilemezsiniz. Sarfı olmuştur sözle olur biter. Çünkü boş kovanı yok. Attın mı biter o iş. Kaç tane attığını da bilemezsin. Ama terhise olanlar batıya gidenler köy kahvesine götürüp göstermek için mutlaka saklar bombayı. Bu bizim Türk’ün hasletindedir. Şimdi Süleyman Esen’e geliyorum. Süleyman Esen o astsubayın kayınbiraderi. Süleyman Esen nerede yapmış askerliğini? Şırnak’ta yapmış. Nerede dağda yapmış, operasyonlara girmiş. Süleyman Esen’e sen orada hiç bomba kullandın mı bomba aldın mı eline diye kimse sormadı şimdiye kadar. Ama o astsubaya ısrarla sorup ordudan geldi diye bir karalama kampanyasına girmemiz istendi. Şey diyor ki Alparslan Arslan, bombaları diyor ben diyor Süleyman Esen’den aldım diyor. O astsubaya sorulan bombayla ilgili soruların yarısı bu mahkemede Süleyman Esen’e sorulmadı. Niye? E ortaya çıkacak her şey. Korkulan o. Hani üzülüyorum bunları söylerken gerçekten üzülüyorum. Burada tutuklu olarak değil şu vatana şu toprağa gönül vermiş birisi olarak gerçekten üzülüyorum. Bir bomba meselesi gitti hala biz bombanın Süleyman Esen’in verdiğine inanmıyorsak Alparslan Arslan ben ordan aldım diyor. Biz hala uğraşıyoruz. Tanıklar sorgulandı burada. İlginçtir, tanıklar o kadar ilginç ki, hiçbir tanesi şu olayın içerisinde şu Danıştay saldırısının içerisinde veyahut da Cumhuriyet gazetesinin içerisine şu sanıklardan 1 tanesini teşhis etmedi veyahut da aleyhlerine ifade vermedi. Gittiler olmayan evin olmayan toplantının komşularını getirdiler buraya. Bir kadıncağız burada oturdu dikildi ağladı. Kadın biz menemen bocudu gibi hepimiz kalktık dikildik. Bütün o tanık dediklerimiz geldi yüzlerimize kaşımıza gözümüze baktı. Bunlardan hiçbirini tanımıyorum dedi ve üzüntü duyuldu. Birileri üzüldü çok üzüldü buna. Arkasından bıyığı var mıydı? O kapıda gördüğünüz adamın bıyığı nasıldı falan. E Veli Küçük 70 yaşına gelmiş. Veli Küçük kalk ayağa. Veli Küçük kalktı şuraya dikildi böyle menemen bocudu gibi. Geldi kadın baktı baktı yüzüne eğer deseydi ki bıyığının kenarındaki o kıllar biraz benziyordu falan Danıştay saldırısını Veli Küçük yapmıştı. Bu safhadayız karikatürize etmiyorum. Buraya geldik biz şu anda buradayız. Bıyığının kenarından hafif bir kıl benziyor gibi deseydi bitmişti bu iş. Yapmayın Sayın. Ve bakıyorum tanık olarak dinlenenler hiçbir tanesi tutuklu değil tanık değil hepsi sanık. Toplantı yapmışlar, beraber olmuşlar, Zeynep Küçük avukatım her şeyini ortaya çıkardı koydu. Baz istasyonlarıyla şeytan çıkartmışlar, cin çarpmışlar, bilmem ne yapmışlar. Çocuğu göndermişler Alparslan’ı sen görünmeyeceksin demişler artık. Gir demişler. Sana kurşun işlemez görünmez adam oldun demişler. Bilmem her şey var ortada. Bunların hiçbir tanesi tutuklanmadı. Tutuklanamaz. Çünkü Fethullah dinindeler. Yani çok üzülüyorum ama burada hiçbir şeyden haberi olmayan garipler şurada Muzaffer Tekin, Alparslan Arslan’la 2 sene evvel 90 dakika, 90 saniye düzeltiyorum bayram tebriki amacıyla telefonla görüşmüş. Şimdi suç ortağı. Ama Alparslan şey değil o Kemalettin Gülen değil amcasından talimat alıp gelip Şıh Salih’in evinde talimatı veren o değil. Daha saymayayım Sayın Başkanım. Telefon konuşmaları, çıkardılar. Benim telefon konuşmalarımdan 1 tane çıkarın bakın. Şu anda 174 tane Kemal Kerinçsiz’le telefon görüşmem iddianameye yazılmış. Kemal Kerinçsiz beraber aynı koğuşta kalıyoruz. Kemal Kerinçsiz tek tek inceleme yaptı çıkardı ve çok hassas çıkardı 12 görüşmemiz var. Ama iddianamede diyor ki, 174 konuşma. 1174 konuşsam ne olurdu? Öbürkülerin kendi aralarında konuştukları binlerce var. Onlar sorulmuyor. Dün burada o astsubaya sen şu telefonla şunla konuşmuşsun şu kim şu kim ama Süleyman Esen’e niye sorulmuyor bunlar? Kemalettin Gülen’in konuşmaları sorulmuyor hiç. Sorulamaz. Böyle bir. Benim telefon konuşmalarım nedir yani bir çıkarın bir şey koyun önüme. Efendim suçlanmalarım o kadar ilginç ki, Azerbaycan’da ihtilal yapacakmışım ben. Azerbaycan’da ihtilal yapmak bana mı kaldı? Ben Azerbaycan’da ihtilal yaparsam Ermenilere mi vereceğim Azerbaycan’ın yönetimini? Ama bu yazıyor bu var. Efendim Azerbaycan ordusuna silah sevkıyatı yapmışım. Azerbaycan ordusuna bana mı muhtaç Azerbaycan ordusu? Benim haddime mi? Niye silah sevkıyatı yapayım. Ben kimim? Ordu komutanı mıyım? Efendim o kadar ilginç ki, iddianamede diyor ki, Veli Küçük, PKK, Hizbullah, DHKP-C Veli Küçük’ün kontrolünde diyor. Evet, benim canlı tanığım burada. Fikri Karadağ, Mehmet Fikri Karadağ Ağrı’da beraber görev yaptık. O görevin nasıl olduğunu o biliyor. Şemdin Sakık yazdığı kitabında diyor ki, beni Ağrı bölgesine Abdullah Öcalan öldürülmem için gönderdi çünkü orada canlı yaşamak mümkün değildi diyor. Ama ben PKK’nın şu anda yöneticisiyim. Efendim Hizbullah’ı kurdu diyorlar. Teoman Koman paşayla beraber ben Hizbullah’ı kurmuşum. Yani kargalar güler. Hizbullah’ı nasıl kurdum bende anlayamadım. Efendim DHKP-C Veli Küçük’ün kontrolünde diyorlar. Bakın iddianamede diyor ki, bu utanılır bu yazılırken utanır insan. Diyor ki, gizli tanık Dilovası’nı dinledim. Ben gizli tanık Dilovası’nın kim olduğunu iyi biliyorum. Hemen suç duyurusunda bulunmasın diye savcı arkadaş ismini hatırlayamadım. Söylemiyorum, o özel gönderildi ben Kocaeli alay komutanıyken gönderildi Kocaeli’ne Veli Küçük’ün istihbaratını yapmak üzere. Eylem konulmak üzere ve geldi orada istihbaratımı yapılmış örgütüne de bildirmiş bana eylem konulacak koyamadılar. İddianamede diyor ki, eğer savcı yazdıysa tabi bilmiyorum da iddianamede diyor ki; Veli Küçük’e eylem konulma kararı alındığı halde DHKP-C eylem koymadıysa demek ki DHKP-C Veli Küçük’ün kontrolünde diyor buyurun efendim iddia bunlar kuvvetli suç şüphelerim benim bunlar, ben utanıyorum. Efendim, meclise saldıracak diyor ben 10.000 tane kalpak siparişi vermişim o kalpaklar gelince Kızılay’da 10.000 kişiyi toplayacakmışım kimsem. Tam meclise yaklaştıklarında kalpak giy diyecekmişim herkes kalpağını giyecekmiş meclistekiler bir görecekmiş kalpaklı başta Veli Küçük bir sürü emekli general hepsi kaçacakmış meclisi işgal edece… karikatürize etmiyorum iddianameyi okuyorum ve benim kuvvetli suç şüphem. Ama bir şey unutmuşlar Sayın Başkanım ben savunmamda söyledim ben kalpak parası bulamadım Azerbaycan’a sipariş verdi diyor Türkiye’de pahalı geldiği için diyor parası yoktu diyor Azerbaycan’da yapmadı diyor sanki orada bedava. Yalnız ben namaz takkelerinizi arka cebinize koyun demiştim onlara tam meclise yaklaşırken takke giy diyecektim takkeyle saldıracaktım bu komik artık. Yani bu benim şuandaki tutuklanmamı gerektiren kuvvetli suç şüphem, yapmayın. Yurtdışı toplantılarına gidiyor diyor, evet ben yurtdışı toplantılarına gidiyorum ben DAK Dünya Azerbaycanlar Kongresinin üyesiyim. Türkiye’de bir ben varım bir de eşim var. Evet Amerika’dan Yakutistan’a kadar örgütlenmiş Birleşmiş Milletlerin denetiminde ve müsaadesinde oluşmuş büyük bir Dünya Azerbaycanlar Kongresi var. Hatta o kongremde Köln’de yapılan son toplantısında başkan seçildim. E ben o toplantılara gitmemin bunun şeyi nedir yurtdışına gidiyor, e gidiyorum. Benim gittiğim yerler Kazakistan’dır, Kırgızistan’dır, Azerbaycan’dır, Avrupa’nın toplantıları olacak, Amerika’nın toplantıları olacak yerlerdir. Bunun suçu nerede? Pasaportumda belli orada ne konuştuklarım da belli Türk milliyetçiliğinden Türk birliğinden söz ediyorum bunlar suç tabi, bunlar benim kuvvetli şüphem. Efendim dokümanlar var diyorlar e dokümanların nasıl olduğu ortaya çıktı. Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Daire Başkanlığı size bir rapor gönderdi, Sayın Perinçek de az önce burada söyledi. Bunlar internet ortamında yayınlananlar bana Tuncay Güney’in getirdiği kendi el yazısından saygılarımla diye verdiği. Ümit Oğuztan’ın yazdığı 2003’te Hürriyet.com’a verilen internette gezen belgeler. O Taha Koru mu, Fehmi şey mi neyse bir adam var. O bunun yazısını 2001’de Ergenekon’un bu belgelerini yazdı Alparslan Arslan diyor ki; ben bunu diyor arkadaşıma söyledim diyor internetten indirdiler diyor Ergenekon belgesine baktım diyor. Eğer diyor iddianame, Veli Küçük’te bu var Alparslan Arslan’ın da bürosunda bu belge bulunduysa demek ki bunlar örgüt ortağı diyor, gülüyorum başka bir şey diyemeyeceğim. Sonra diyorlar ki lobi belgesi var Veli Küçük’te neyse bu lobiyi bilmiyorum. Lobi belgesi bende yoktu çıkmadı işte evde yapılan tutanak ortada sonradan Fethullah’ın bir bilmem kimi oraya koymuş onu tutanakta yok benim evimde çıkan yok, yok. Ama var diyor koymuş birisi Fethullah dininden olan birisi yapmış bunu. Efendim İsveç’te Alparslan Arslan’la fotoğrafı var diyor, ben Stockholm’de yapılan toplantıda binlerce kişiyle fotoğraf çektirdim. Bütün Dünya üzerinden herkes gelir oraya çünkü Azerilerden ee Alparslan’ın annesi babası dediler ki, bu bizim oğlumuz değil dediler hatta o çocuğun kulaklığı varmış böyle kolyesi falan varmış küfesi falan dediler ki Alparslan Arslan’a kurşun sıksan böyle küpe müpe böyle bir şey takmaz o dediler. Bizim oğlumuz değil dediler yok siz bilmiyorsunuz dedi basında savcılarda o sizin oğlunuz dedi. Alparslan Arslan dedi ki ben değilim dedi bu sefer dediler ki sahte kimlikten gitmiş o kişinin Azerbaycanlı Mehmet Ahmetov olduğu başka fotoğraflarda beraber orada çekilen fotoğraflarda çıktıktan sonra. Ama o fotoğraf süratle BOP eşbaşkanına ulaştırıldı davanın savcılığını yüklenene buyur Veli Küçük’ün dediler. Her şey meydana çıktı hala fotoğrafı var ya diyebiliyor milli bir yazar bayan hala söyleyebiliyor bunu yani o milli yazar bayan. Efendim şimdi, Alparslan Arslan diyor ki defaten; o fotoğraf misali gibi ben Veli Küçük’ü tanımıyorum ben burada gördüm diyor hayır sen tanıyorsun diyorlar şimdi iddia ediyoruz. Yahu tanımıyorum kardeşim ben Veli Küçük’ü burada gördüm diyor ismini basından duydum diyor ismini biliyorum diyor şimdi hayır aynı o fotoğraf gibi yok sen bilmiyorsun sen onu tanıyorsun niye e kuvvetli şüphe lazım. Böyle yargılanıyoruz Sayın Başkanım, bu mahkeme böyle bir mahkeme. Ben, ben 1000 günü anlatmıştım Ekimin 26’sında tutukluluğumun 1000. günüydü 1000 günde neler değiştiğini anlattım hiç abartmadım onun üzerine daha çok şeyler oldu bunları ilerde her şeyini ortaya koyacağım anlatacağım. Ama üzülüyorum sular geri gelir Sayın Başkanım, sular mutlaka geri gelir Türk adaleti gelecek Fethullah’ın hükmü bitecek Kıbrıs’ta işte Magosa’da yer hazırladılar kovuyorlar Amerika’dan oraya gelecek. O Harun Yahya’nın 1897’de sürgün edilip öldürülen Harun Yahya’nın oturduğu eve hazırladılar gelecek oraya o bitecek. Şimdi biz diyoruz ki, efendim siz terör... Peki Sayın Başkanım bize diyorsunuz ki siz terör örgütü mensubusunuz iyi hoş güzel, bunun olmadığını ispatla. BOP eşbaşkanı Recep Bey dedi ki; senin dediler 8 tane banka hesabın var İsviçre bankalarında çaldın çırptın dediler olmayan şeyin belgesi mi olur dedi, e şeyin olmayan örgütün belgesi mi olur benden niye belge istiyorsunuz ispatla diyorsunuz varsa örgütü siz ispatlayın çıkarın önüme koyun. Sen örgüt mensubusun böyle örgüt var hadi bunu yap, yok böyle bir şey olmaz artık. Sayın Başkanım uzatmayacağım, hakkımı da aşmayacağım ancak ısrar edeceğim bazı şeyler var. Benim kuvvetli suç şüphelerinden bir tanesi de çok zenginim korkunç param var, bu param 50 milyon dolarım yurtdışından getirildi. Adana Kozan’da bir bankanın antreposunda duruyor 50 milyon dolar milyon ve Danıştay saldırısı da bu para için yapıldı. Bundan 150 milyon dolar bir para istenmiş nakliye parası onu da vermemiş gitmiş efendim Alparslan Arslan bu para için cinayeti işlemiş ve ben işin içindeyim bakın bakın birde başka bir emekli general daha varmış onu söylemiyorlar 500 milyon dolarım varmış. O bankaya senin antreponda para varmış kardeşim diye kimse sormuyor 150 milyon dolar. Efendim Aytaç Yalman’la Emekli Orgeneral Aytaç Yalman’la beraber tam 3 tır dolusu tekrar ediyorum 3 tır dolusu, tır 30 ton alır 90 ton külçe altınım varmış. Evet, bu 90 ton külçe altınımı güneye getirmişiz Suriye’den getirmişiz bunları saklıyormuşuz. Şimdi bunlar kuvvetli suç şüphem ve Osman Yıldırım’ın iddiası, Gelibolu tarafında bir yağ fabrikasına el koymuşum 50 milyon dolar almışım, düzeltiyorum dolar, dolar dedi 50 milyon dolar almışım bu 50 milyon doları 5, 5 milyon dolarını Osman Yıldırım’a vermişim al demişim Osman şu 5 milyonu. Osman’da çaycılık yapıyor arabasını kiraya vermiş taksitini ödeyememiş, ancak bu 45 milyon doları da ismini vermek istemiyorum mecliste bazı milletvekilleriyle bölüşmüşüm bu kuvvetli suç şüphem benim ve siz mahkeme olarak bu Veli Küçük’ün şu altınlarını bir bulalım demişsiniz şu milyon dolarlarını bir görelim demişsiniz ne yapmışsınız 03.06.2010 günü Maliye Bakanlığına yazılmış yazı, denmiş ki şu Veli Küçük’ün ıncığını cıncığını bir çıkarın bakalım ki, öyle bir tahkikat yapıldı ki benim için köydeki evimin kümesinin içinde tavuğun folunun altındaki samanı karıştırdılar hele şükür. Veli Küçük’ün korkacak bir şeyi yok MASAK öyle bir araştırma yapmış ki öyle bir inceleme yapmış ki 20 sayfa ve sonunda demiş şöyle bir şey çıkarmış; Veli Küçük’ün serveti şudur demiş bakkaldan aldığım yumurtaya kadar incelemişler evime aldığım ekmeğe kadar. Demişler ki bir arabası var 2004 model Reno Scenic bankada 2800 mü? 2693 lira, 2693 lira parası var o da maaşımdan gelen. Bir de banka kredisiyle aldığı halen maaşından, maaşının yarısını oraya ödediği bir Beşiktaş’ta dairesi var demişler ve arkasına da yazmışlar yapılacak bir işlem olmadığı. Evet, sizin gelen size gelen bu rapor. Şimdi bu MASAK’ın bu raporunu yazan altında da imza kimin Şahin Kaya mali suçlar araştırma uzmanı 08.10.2010’da göndermiş bunu şimdi bunu yapan bu Şahin kaya hakkında mutlaka işlem yaptı savcılar sen Veli Küçük hakkında nasıl para bulamazsın nasıl bir şey koyamazın nasıl altın bulamazsın mahvettiler bunu. Niye e Veli Küçük kuvvetli suç şüphesi. Sayın Başkan benim bankada evimi geçindirecek 2693 lira param çıkmış 40.000 dolarım yoktu tefecide bozduracak 40.000 dolarım yoktu tefeciye götürüp de al şunu bozduracağım param yoktu benim, maalesef at iziyle it izi birbirine karıştı. Sayın Başkanım ben kuvvetli suç şüphesi taşıyan bir olmayan örgütün sanığıyım bu olmayan örgütün çok güzel bir şeması var Ergenekon şeması bu alır mı bilmiyorum, ha bu alır mı bilmiyorum bu. Şimdi burada Veli Küçük’le Doğu Perinçek’in isimleri açık bu 64 kişilik liste öbürküler onurlu itibarlı kişiler olduğu için üstü kapalı. Ben şimdi bu örgütte bu olmayan örgütte köprü elemanım benim üstümde 5 kişi altımda da 64 kişi var. Bu üsten aldıklarımı aşağıya, aşağıdan aldıklarımı yukarıya talimatlarını ve organizesini yapıyorum. Bana yukarıdan talimat veriliyor, ben aşağıya talimatlandırılıyorum, örgütün köprü elemanıyım. Sözde onu ispatlandı İşçi Partisiyle beraber sözde Bilecik’te örgüt yapmışız olmadığı kesinleşti mahkemeniz kabul etti mi bilmiyorum. Ancak ben kimden talimat aldım gizli bu listeyi de şu yaptım, buyurun bu Tuncay Güney’in el yazısından yazdığı kendi el yazısından yaptığı hazırladığı liste Tuncay Güney yazdı el yazısı. Bu listede açığı da bende bu listenin açığı sizde o kadar ısrarlarımıza rağmen ne yapacaksınız ya boş verin dediniz bunu vermediniz. Ben kendimi savunacağım ben 70 yaşına geliyorum devletin emekli bir subayıyım, ben kendimi savunmak zorundayım 3 senedir buradayım siz dediniz ki Sayın Başkanım böyle yayın olur mu dediniz? Benim torunum var dediniz çoluk çocuk sahibiyiz e benimkiler kelaynak değil ki benim de torun, benim de çoluk çocuğum var niye içerdeyim ben okuyorum Sayın Başkanım bu kişilerin buraya çağrılıp Veli Küçük’le irtibatlarının sorulmasını istiyorum. Talebim okuyorum; benim üstümdekiler, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Teoman Koman, Osman Özbek, Rasim Betir, Necat Müldür, Eşref Bitlis o mezarda Allah rahmet eyleye Veli Küçük ben varım bir de yukarda da varım. Benim altımdakileri okuyorum bunların çağrılmasını istiyorum burada sorulmasını istiyorum ben 3 senedir buradayım ve köprü elemanıyım ben; Dinç Bilgin, Turan Yazgan, Bekir Coşkun, Enis Berberoğlu, Altemur Kılıç, Nejdet Sevinç, Aslan Bulut, Hüseyin Gülerce, Gülçin Telci, Behiç Kılıç, Ertuğrul Özkök, Aydınlık Grubu Doğu Perinçek kadrosu, Adnan Akfırat, Sami Demir Kıran bu kimse, İbrahim Babat, Nizamettin, Sedat Peker, Ali Yasak, Alaattin Çakıcı, Gülbahar Ateş, Sedat Çolak, Ali İhsan Uslukol, Sami Hoştan, Ramazan Yıldız, Ziya Aycan, Kemal Özden rahmetli, Üzeyir Garih, Ali Avni Balkaner, Hüsnü Özyeyin, Korkmaz Yiğit, Şevket Sabancı, Ümit Ülgen, Zeki Polat, Ethem Sancak bu Ethem Sancak çağrılamaz kankası birisinin, Nuri Emral, Gürbüz Çapan, Coffy Kanhi, Rahmi Koç, Hayyam Garipoğlu, Kamuran Çörtük, Mehmet Ali Ilıcak, Vahit Çelikbaş, Turgut Büyükdağ, Adnan Polat, Sedat Bucak, Cumhur Ersümer, Tansu Çiller, Meral Akşener, Mehmet Ağar, Nazif Okumuş, Koray Aydın, Tunca Toskay, Muhsin Yazıcıoğlu, Ali Müfit Gürtuna, Yaşar Kaya, Deniz Baykal, Hasan Fehmi Güneş bu kişilerin benim altımda olanlar bunlara talimat verdiğim yukardan aldıklarımı ve bunların benim kontrolümde olanlar bunların çağrılmasını burada dinlenmelerini talep ediyorum.”

Sanık Muzaffer Tekin söz almadan konuştu:”Sayın Başkanım başı değil, kuyruğunda bile yokum ben orada (bir iki kelime anlaşılmadı).”


Yüklə 0,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin