Duruşmaya kısa bir ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk söz istedi, verildi:”Sayın Başkanım hem beyanım olacak hem de taleplerim var. Öncelikle beyanlarım aynı zamanda hem esasa ilişkin ve aynı zamanda da usule ilişkin savunmam kapsamında da değerlendirilmesini talep ediyorum. Yaklaşık, yaklaşıklığı da kalmadı artık ben hiç cezaevinde gün saymadım ama geçen gün yasal ay yıl hesabına dayanarak bir hesap yaptığımda, Aralık ayının beşinde, düzeltiyorum, Ocak ayının 2011 Ocak ayının beşinde tamamen 36. ayı bitirmiş olacağım. İlk tutuklandığım zamanlar F tipinde mahkemeye çıkacağımız zamana kadar şöyle düşünüyordum; yani duruşmaya çıkarım kendimi ifade ederim, ülkede geçmişte ait olduğum kurumdaki yapmış olduğum vatandaşlık ve mesleki görevlerim, sicilimin hiçbir şekilde bozuk olmaması. Ayrıldıktan sonra sivil vatandaş olarak yine sicilimin bozuk olmaması ve iddia edilen isnat edilmeye çalışılan suçların hiçbirinin gerçek olmadığının ortaya çıkması sonucunda da birkaç gün sonra ben bu duruşmadan tahliye olurum diye düşünüyordum. Ama 3 yıl tam 3 yıl geçti beyanlarımın bir kısmı önemli bir bölümü de buna ilişkin. Şimdi Sayın Başkanım Sayın Heyet, ne yazık ki hukuk davasından ziyade siyasi bir dava bu. çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin anayasadan başlayıp, bütün kanunları adeta siyasete alet edilmekte. Dün en son meclis adalet komisyonu başkanı ve kendisi hukukçu olan bir kişi burada görülen davayı işaret ederek öğrenci eylemlerinin iddiaya göre adı Ergenekon olan terör örgütü denilen ve bu davada yargılanan insanlarla ilişkilendirmeye kalkması, bunun 1., 1. değil sonuncu örneğidir. 24 saat geçmedi üzerinden ancak daha öncede bunlar oldu ben mahkemenizden Hüseyin Çelik hakkında Sabah veya Star gazetesinde kendisinin Van 100. yıl Üniversitesinde öğretim üyesi olduğu sırada odasına bomba atılmasının daha 2008 Ocak ayında biz henüz tutuklandıktan sonraki beyanlarında gazeteye vermiş olduğu demeçte; bu şahıslar tarafından yapıldığını söylemesi üzerine suç duyurusunda bulunmuştum. Adaleti etkiliyor diye ama ilginç olan şey şu Sayın savcılar, Sayın savcılar Sayın Cemil Çiçek’in bu suç duyurusunu kabul edip bu konuda bir soruşturma başlatmış olmamaları ilginç veya o tarihte onu okuyan Savcıların böyle bir şeyi başlatmamaları ilginç demek ki, bugünden başlayıp hükümet kanalındaki siyasilerin milletvekillerinin bu dava üzerinde bu anlamda etkilerinin olduğu açık, bu da bana zaten bu konuda konuşma hakkı ve dolayısıyla da siyasi savunma hakkı yapmasını da veriyor. En son mahkemenize talimat şeklindeki anayasanın amir hükümleri mahkeme heyetine kimse talimat veremez, emir veremez, direktif veremez, imada bulunamaz demesine rağmen. Yine hukukçu olan Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç, kabadayı olanları bırakmayın diye mahkemenize talimat veriyor. Dolayısıyla burada sanık olma halim benim siyasal sanık olma haline dönüyor, siyasal sanık olma hali içerisinde tutuklu ve tutuksuzları tutuklularında dışarıda medyada fazla kayrılması gibi bir kategorizasyona gittiğim zaman ortaya siyasal sanıklılığın bir alt maddesi olarak sınıfsal sanık durumumuz ortaya çıkıyor. Yani sınıflara ayrılmış sanıklar var, bunun içerisine ne koyarsanız koyun yani memuriyeti yüksek sanıklar, parası olan sanıklar, ilişkisi olan sanıklar, gücü olan sanıklar, diplomatik bağı olan sanıklar, siyasi bağı olan sanıklar ne derseniz deyin sonuçta böyle bir sonuç ortaya çıkıyor. Benim artık 3. yılda netleşen kanaatim bu. Sayın Başkan Anayasanın 1. maddesi Türkiye devleti bir Cumhuriyettir diyor, 2. maddesi de aynen şu; Türkiye Cumhuriyeti nitelikleri bakımından Cumhuriyeti tanımlıyor, Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı Atatürk milliyetçiliğine bağlı başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Şimdi çok fazla kullanılan demokratik Türkiye, demokrasi, demokratik olma söz gelimleri ifadeleri beyanları karşısında anayasanın 2. maddesine bakarak Cumhuriyetin şekil olarak tanımından sonra niteliklerinde şöyle bir maddesi çıkıyor ortaya aslında. Diyor ki; Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru bir madde bu ama nasıl toplum huzuru, demokratik laik sosyal yani alacağız biz bunu toplum huzurunda biz demokratik miyiz, laik miyiz, sosyal miyiz? Diye niteliklerini sıraladığı, milli dayanışma adalet anlayışı içinde olma prensibi insan haklarına saygılı olma hali, Atatürk milliyetçiliğine bağlılığı konusunda biz demokratik, laik ve sosyal hanelerini karelerini tek tek işaretleyip geçeceğiz bunu da denetleyen diyor ki; bir hukuk devleti yani bütün bunları getiriyor laikliği demokratikliği bu nitelikler karşısında değerlendirdikten sonra ancak diyor bir hukuk devleti olarak demokratik, laik ve sosyal olabilirsin diyor. bugün artık anladığımız demokratik olma anlayışı siyasi bir demokratikleşme, içerisine konulan ideolojiler bakımından da ideolojik bir demokratikleşme devleti bu noktaya getirme çabasının var olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla burada benim anayasadan yola çıkarak vatandaş olarak ilgili maddelerden bahsederek, haklarımı savunmam ve en son anayasanın bağlayıcı üstünlüğü maddesine bağlı olarak da madde 11, anayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı organlarını idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır, kanunlar anayasa aykırı olamaz. Maddesiyle de ben savunmamı tekrar hem usule ilişkin 3 yıl öncesinden başlayan yasal durumu ama yaşatılan mağduriyetin bu ilkeye aykırı olmadığını söylemek zorundayım. Beni gerçekten bağışlamanızı diliyorum Sayın Başkanım ama ve Sayın Heyet hukukçu değilim. Söylemek istediğim şeyler asla hukuk öğretmek ne haddime siz salondaki ve salondaki hakimler ve savcılar açısından hem de buradaki salondaki diğer avukat ve hukukçu sanıklar açısından benim için mümkün değil. Ancak bunları savunma kapsamında söylüyorum ve bunu söylerken de daha önce bu konuda yapmış olduğum taleplerimde asla heyetinizi veya iddia makamındaki Savcılarımızı şahsi sebeplerden dolayı hedef almak değil gerçekten samimi olarak ve hakkım olan ileride yapacağım diğer hukuki mücadelelere ve başvurularıma şimdiden kaynaklık etmesi için açıklamalarım kendimi savunma zemini teşkil etmesi için yapmış olduğum beyanlar. Ceza muhakemeleri hukuku diyor ki; CMK’nun ilkeleri vardır. Bunu yaparken diyor medeni ve siyasi haklar sözleşmesinden diyor, yola çıkmıştır bunları diyor dikkate alır ceza muhakemesi hukuku nedir bunlar? Ceza muhakemesiyle ilgili insan hakları genel olarak 5 grupta topluyor. Eşitlik, hayat hakkı ve kişi dokunulmazlığı, kişi güvenliği, kişi hürriyeti, kamu hayatına katılma hakkı ben 3 yıldır bunlardan mahrum bırakılmış ama bu mahrumiyetimi ortaya koyan sebeplerinde kanunların nasıl tarif edelim onu keyfi uygulanması ya da bir siyasi otoritenin isteği iradesi doğrultusunda uygulanması ya da kanunun yeterince yerine getirilmemesi sonucunda mağduriyetime dönüşmüş bir durum. Hakeza, yine ceza muhakemesi hukuku hukuk devleti ilkesinden bahsediyor ve diyor ki; bir hukuk devleti 3 sütun üzerine inşa edilir. İnsan haklarının gerçekleştirilmesi, adaletin sağlanması, güvenliğin temin edilmesi. Artık Dünya’da güvenlik stratejileri prensipleri giderek değişirken bence bir insanın bireyin vatandaşın bunu hangi kategoride ele alırsak alalım hukuk güvenliğinin de ciddi anlamda ortaya konulması gerekir. Son günlerde çok moda olan ve televizyonların, gazetelerin, siyasilerin çok çok yöneldiği konu Wikileaks denen veya Wikicilik haline dönüşen bu anlamda Wikileaks’ı kuran işleten şahsın bir başka suçtan ifadeye benze… Düzeltiyorum yalan suçlamayla adeta içeri alınması şeklinde bir hukuk güvenliğinin olmadığını Dünya genelinde görüyoruz. Yine ceza muhakemesi hukukunun ilkelerinden insan haklarının gerçekleştirilmesinde adaletin sağlanması önemli bir ilke. Güvenliğin temin edilmesi, aynen şöyle söylüyor insan haklarına bağlı olarak belirlenen alt maddede bir hukuk devletinin varlık sebebi insan haklarına dayalı adil ve güvenli toplumsal bir düzen kurmak ve bunu kesintisiz bir şekilde sürdürmektir. Şeklinde hukuk devletinin aynı zamanda insanın hukuki anlamda da güvenliğini sağlanmasını söylüyor. Yani hukuk polis gücüyle adli kolluk gücüyle benim dışarıda bir gaspçıdan bir saldırgandan korunmamı değil buradaki tanımlar ya da buradaki halimle de benim korunma altımda olması gerektiğini söylüyor yine bir başka ilke insan haysiyetinin korunması dokunulmazlığı ilkesi. Şimdi bütün bunlardan yola çıkıyoruz Sayın Başkanım geldiğim noktada bunların ciddi anlamda şahsım adına tabi diğer sanıklardan farklı değilim onlar içinde geçerli bu. ancak benim tutukluluğumun başladığı ilk günden itibaren bunların aşırı şekilde ihlal edildiğini ben çok rahatlıkla söyleyebilirim. 3. yıl bittiği zaman ki zannediyorum bu ayın 31’i itibariyle tutukluluk süresi konusunda yeni yasal mevzuat gündeme gelecek ve uygulamaya başlayacak. Şimdi tutukluluk sürelerinin ne olduğu, tutukluluğun nasıl olduğu, derslerime çalıştığım zaman karşıma çıkıyor ve hukuku kanunları ehliyetli bir kişi olmadığım halde okurken burada ne kadar haklarımın gasp edildiğini görebiliyorum. Ben benden yasal olmayan şekilde elde edilen delillerin varlığıyla. Ben bir kere gözaltına alınıp Haziran 2007’de yurtdışına çıkma yasağı uygulaması adil tedbiri koyularak serbest bırakılan ancak daha sonra yeni bir şey çıktı iddiasıyla da yeni bir şey çıktığının ne olduğu hala belli olmayan Savcı Zekeriya Öz’ün marifetiyle ve altını çizerek söylüyorum burada bir parantez açıyorum Sayın Sedat Sami Haşıloğlu’yla asla kişisel bir problemim yok ancak Sayın Sedat Sami Haşıloğlu’nun beni tutuklarken dikkat etmesi gereken hususlardan bir tanesi de tutuklarken dikkat etmesi gereken hususlardan bir tanesinin de. Eğer hakkında adli kontrol tedbiri uygulanamıyorsa ki benim için adli kontrol tedbiri uygulanmış. Uygulandığı halde Sayın Haşıloğlu beni tutukladı. Üstelik tutuklama gerekçelerimin içerisine savcının tutuklama istemine gerekçe gösterdiği örgüt üyeliğinin yanı sıra beni halkı silahlı isyana tahrik etmek suçundan da tutukladı. Sadece iddianamede de örgüt üyesi olma suçuyla ben yargılanıyorum burada. Yani Sayın Haşıloğlu’nun benim hakkımdaki halkı isyana tahrik etme suçlaması iddianamede yok, geçerli değil böyle bir suç yok. Ancak Sedat Sami Haşıloğlu’yla ifade verdiğim sırada 10 dakika içerisinde ne fark etti ne gördü, hangi delili ortaya çıkarttı da benim hakkımda 2. bir suçu koydu, üstelik adli kontrol tedbiri uygulanarak benim yurtdışını çıkmam yasaklanmışken bunu da görmezden gelerek tutuklaması ve bu tutukluluğumun 3 yılı bulması bir süre önce Sayın Haşıloğlu hakkında bir talebim olmuştu ya çekilmesi ya da reddi hakim talebimin değerlendirilmesini istemiştim. Mahkemeniz bu konuda karar verdi reddine dedi ancak red sebebiniz Sayın Başkan, içerik açısından değil sürenin geçmiş olması açısından bu demektir ki benim reddi hakim talebim içerik anlamında yanlış değil haklıyım. Ama süreyi geçirdiğim için ki, yine ceza muhakemesi hukukuna baktığımız zaman süre konusunda da katı davranılmaz diye bir öneri var bunu da yazan hukukçular Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ittifakla oturup çeşitli zamanlardaki muhakemeler sonucunda, içtihatlar sonucunda elde etmiş oldukları kanaatleri buraya aktararak yazmış oldukları bir kitap buna göre de sürenin geçmiş olması çokta dikkate alınması gerekmez, der. Ben burada ısrarla Sayın Haşıloğlu’nun bu heyetten çekilmesi gitmesinden ziyade benim hakkımdaki ortaya çıkan kanunsuz ve hukuksuz durumu artık 3 yılı yakaladığım şu günlerde ciddi bir mağduriyete dönüştüğünü altını çizmek ve gelecekteki hukuk ve kanunlar nezdinde hakkımı aramanın nüvesini burada oluşturmak. Şimdi kuvvetli suç şüphesi diyorsunuz Sayın Başkan Sayın Heyet, okuyorum kuvvetli suç şüphesinin kuvvetli delilinin olması gerektiğini söylüyor. Yine ceza muhakemesi hukuku hangi kuvvetli suç şüphesi var ki bunun karşılığında da benimle ilgili bir kuvvetli delili olsun? Yok. Yani kuvvetli delili de ortaya koyamıyorsunuz. Üstelik beni, beni birazdan geleceğim benimle ilgili bir dokümanı bilgisayardan edil… Benim bilgisayarlarımdan elde edilmiş bir dokümanı nasıl suç unsuru yaptıklarını anlatacağım. Ama o delili elde eden polis CMK’nun ilgili maddesine göre benden alırken bir kopyasını yedeğini çıkarıp bana vermesi gerekirken vermediğini de bu yolla da o delilin yasak delil olduğunu delil sayılamayacağını bugün görüşemiyoruz. Böyle bir şanssızlığımız var mevcut kanunlar bu kadar geçmişe sahip olma... Uzun bir süre geçmişe sahip olmadıkları için bu konuda oluşmuş ne bir mahkeme kararı ne de bir içtihat yok. Ama bu mahkemenize bu fırsatı vermemeli benim aleyhimde kullanacağınız şekle getirmemeli bu açıklık. Bakacak olsanız o delillerin bilgisayar ve bilgisayar türevi bilgi depolama aygıtlarının hiçbirisinin istememe rağmen bana kopyası verilmemiş. Ve ben ondan 2. defa yargılanıyorum burası yetmiyor bir 2. defa yargılanıyorum. Yasak delille yargılıyorsunuz beni. Şimdi o tarafa geçiyorum ve beyanlarıma da başlayacağım zaten Sayın Başkanım. yalnız önce şunu söylemek istiyorum, elimde bir kitap var Recep Tayyip Erdoğan bir liderin doğuşu, şimdi aslında bugün mahkemenize bir bilgi aktarmak istiyordum, açmış olduğum bir tehdit ve hakaret davasındaki dava dosyasında elime geçen bir telefon kayıtlarının sonucunda dinleme cihazlarını, Türkiye’de satan savunma sanayi ihalelerine giren İstanbul'da hafriyat işlerini takip eden şuan ismini vermiyorum ama şuan milletvekili mi bilmiyorum ama dönemin AKP İstanbul milletvekili bu konularda faaliyet yürüten Bulgar asıllı emekli bir, Bulgar ordusundan emekli bir bayan subayın bilgilerini aktaracaktım. Bu bayan subay tekrar altını çiziyorum dinleme cihazları satan bu konuda da AKP İstanbul milletvekiliyle görüşen bir şahıs. Konum bu olmadığı için bugün ve zamanım olmayacağı için geçiyorum bunu. Şimdi Sayın Başkanım bu Wikileaks belgelerinin Sayın Başbakanla ilgili 8 ayrı hesapla ortaya çıkan haberler doğrultusunda Sayın Başbakanın kendi ifadesi doğrultusunda söylediği; alçak tanımlamasıyla kendisinin bu konuda ne kadar rahatsız olduğunu ortaya koymuştur. Ben o tür kaba tabirler kullanmayacağım burada insanın içinden çok şey geçiyor ama. Şimdi hatırlarsanız şahsımla ilgili bir talepte bulunmuştum; BDDK’dan benimle ilgili bir 100 milyon dolar civarında bir para hesabının olduğu ve müfettişlerin bu konuda araştırma yapmış olduğu ve bu konudaki dilekçeme de şöyle bir gazete haberi eklemiştim. Şimdi bu gazete haberinin yukarıdaki bölümü Milliyet gazetesine ait alt taraftaki de Star gazetesine ait. Milliyet gazetesindeki haber şu; İngiliz The Guardian gazetesi İranlı yetkililerin IMF başkanı Dominique Strauss-Kahn’a mektup yazarak yakın zamanda Türkiye’ye girdiğini ve kendi ülkelerine ait olduğunu iddia ettikleri 18 buçuk milyar dolar civarındaki paranın kaynağının soruşturulması talebinde bulunduğunu bildirdi. Başbakana göre Tanrı’dan diye devam ediyor yazı bu paranın hükümet tarafından ilan edilen ve yurtdışında varlıkları olan yatırımcıların bunları Türkiye’ye ceza ödemeden geri getirebilmelerini sağlayan affın sonucunda gelmiş olabileceği görüşüne yer verilen haberde Başbakan Tayyip Erdoğan bu parayı Tanrı’nın inayetinin bir sonucu olarak açıklar gibi görünüyor ifadesi kullanıldı. Aynı haberin internet çıktısı bu altında Star gazetesinin 14 Eylül 2009 tarihli haberi şöyle; Ergenekon zulaları diplomattan çıktı. Benim şahsıma ait çantada aynen şöyle söylüyor. Ergenekon silahlı terör örgütü iddiasıyla sürdürülen soruşturmanın tutuklu sanıklarından emekli Binbaşı Mehmet Zekeriya Öztürk’ün diplomat marka çantasından içinde çıkan İngilizce banka evraklarının sırrı çözüldü. Evraklar üzerinde yapılan incelemede bunların İsviçre’deki bankalara ait hesap bilgileri olduğu tespit edildi. Toplam değeri 70, 100 milyon dolar civarında olacağı iddia edilen evrakların Ergenekon’un gizli hesapları olup olmadığı araştırılıyor. Ben geldim mahkemenize böyle bir rapor düzenlenmiş midir mahkemenize ulaşmış mıdır ulaşmadıysa bu raporun ilgili kurumdan istenmesi diye talep ettim heyetinizde konuyu talebimi kabul etti. Yazışmalar yapıldı hakkımda böyle bir rapor düzenlenmediği ortaya çıktı. Ben Başbakanın tanımıyla tırnak içerisinde söylüyorum alçak ifadesini kullanmıyorum, bu gazetenin bu haberi devam eden bir davayı etkilemek amacıyla yapımlaş olmasından dolayı hukuk dışı olduğu kadar benim tanımım nakıs yani sıfırın altındadır eksi değerde bir davranıştır olarak yorumluyorum. Ancak Sayın Başbakanın şunu çok iyi bilmesi lazım ki, kendisine yapılmadığı yapılmasını istemediği bir şeyi ne kendisinin ne de kullanmış olduğu yandaş veya kendisine iliştirilmiş medyaya da yaptırmaması gerekir. Buradaki sanıkların sıklıkla ifade ettiği bir tanımlama var, sap döner keser döner bir gün, sap döner hesap döner bir gün keser döner şeklinde bir tanımlama var. Yani bir gün kendisini vuracağını bilmeli Sayın Başkan ve Wikileaks beni kendi ülkemin insanı vuruyor doğrudur çok bilmiyorum bunları tanımlamayı, Başbakanı da yabancı bir insan vuruyor en fazla şunu der düşmanca bir tavır der ama ben düşmanca tavır dediğimiz zaman kendi ülkemin gazetesini düşman ilan etmiş oluyorum. Kendi ülkemin insanını düşman ilan etmiş oluyorum hangisi daha vahım Başbakanın bunu da düşünmesi lazım. Sayın Başkan, şimdi Sayın Başbakanımızı anlatan bir liderimizin doğuşu adlı kitap aynen 14. sayfasında şöyle yazıyor; yıldızı parlıyordu insanlara çok kolay ulaşıyordu, ülkenin sorunlarına ilgisiz kalmıyordu, müesses nizamın alışık olmadığı bir lisanla konuşuyordu. Güneydoğuda olup bitenleri anlamaya çalışıyordu bir il başkanı gibi değil alttan alta memleket meselelerinin üstünden gelmeyi gözüne kestiren bir lider gibi davranıyordu. Sorumluluk almaktan kaçınmıyordu danışmanlarını Kürt sorunuyla ilgili raporlar hazırlatıyor orada yaşayan insanların PKK zulmü kadar devlet zulmüne de maruz kaldığından söz ediyordu. Devleti ırkçı, baskıcı, asimilasyon yanlısı uygulamalardan vazgeçmeye çağırıyordu. Şimdi bahsettiği yıllar 90’lı yıllar ben Güneydoğuda Türk Silahlı Kuvvetlerinin ataması gereği görev yaptım. 281 ve 285 sayılı kanun gücünde kararnamenin vermiş olduğu yetkiye dayanarak, doğal normalde ben piyade subayı olarak bir polis ve jandarma gibi görev yapamam, beni bu göreve gönderen meclisin almış olduğu kararla benim de jandarma ve polis salahiyetine sahip olarak görev yapmam kanun geçici kanun maddeleridir. Bu dönemde Sayın Başbakan bir televizyon kanalında bir resim sergisinde içki içirttirmediği için belediye başkanı olarak kendisine yöneltilen soruya o dönem ben aynı zamanda şehir imamıyım diye cevap veren bir kişilikti. Kitaptaki yazı tanıtım Sayın Başbakanımızı tanıtma devam ediyor ve şöyle diyor; Cumhuriyet elitleri ulus devlet inşası ve modernleşme sürecinde İslam ve Kürt kimliğini fevkalade tehlikeli 2 hasım olarak tanımlayıp dışlarken Tayyip Bey’in inançlı bir Müslüman olarak siyasete katılması vasıfları giderek tebarüz etmeye başlayan müstakbel liderliğinin sistemi huzursuz edecek imalar taşıması bütün bunlar yetmezmiş gibi Kürt sorununa yaklaşımda resmi söylemi dışarıda bırakan tamamen farklı adil ve tarafsız bir dil kullanıyor olması birilerini çileden çıkarmış ve şimdiden önlem almak zorunda bırakılmış olmaz mıydı? Şimdi Sayın Başbakanın ve yakınındaki bazı bakanların ve milletvekillerinin işbirliği içerisinde olduğu ve kendisine yandaş değil iliştirilmiş olan Taraf gazetesinde Apo’yla görüşenler tam yetkili diye kendisinin devlet adına Abdullah Öcalan’la görüştüğünü iddia eden şahıs ki bunlara tekzip yalanlama gelmedi aynen ifadesi şu; geldiğimiz süreçte artık ikide bir çıkıp bebek katili, bölücü başı gibi tanımlamalardan vazgeçmek gerekiyor bu barış sürecinde diyor. Şimdi Sayın Başbakanın bu kitapta anlatılan daha 90’lı yıllardaki Güneydoğu ve Kürt sorunu dediği konulara nasıl yaklaşacağını ve bugün ne şekilde sonuçlanmaya başladığının verilerini görüyoruz. Şimdi Barış ve Demokrasi Partisi 2 gün önce öz savunma güçlerini ilan etti. 418. klasörü açar Abdullah Öcalan’ın görüşme notlarına bakarsanız Sayın heyet, öz savunma güçlerinin kurulmasının talimatını Abdullah Öcalan’ın verdiğini göreceksiniz. Bir, dün Abdullah Öcalan ateşkesi Mart ayına değil Haziran ayına kadar süreceğini bu konudaki söylenenlerin spekülasyon olduğunu bildirdi. Ve dedi ki; Fethullah Gülen Cemaatinin etkisi oldu eylemsizlik Haziran 2010 tarihine uzatıldı diye gazeteler haber geçtiler. Şimdi Abdullah Öcalan’ın burası doğrudan bizim davamızla ilgili Sayın Başkan. Abdullah Öcalan’ın yine 418. klasörden okuyacağım, 12 Temmuz 2006 tarihli görüşme notu aynen şöyle; DTP’nin 2 ay içinde demokratik çözüm planları hazırlamasını ve hükümete sunmasını demokratik çözüm ve barış süreci gelişmezse genel bir tutum almalarını herkesin ona göre hazırlık yapmasını, burasına lütfen dikkat edin bu özel savaş kliğinin çözümsüzlüğü dayatan politikalarına hizmet eden grubun çok ilginç bir oluşum olduğunu bütün milliyetçilerin ve solcuların birleştiğini hatta bunu biraz buradaki sanıklardan birinin ismini kullanıyor şahsında olduğunu oysa bunların ne solculukları soluculuk ne de sağcılıkları sağcılık ne komünistlikleri komünistlik ne de İslamcılıkları İslamcılık olduğunu diye mahkemenize 418. klasörde sunulan Abdullah Öcalan’ın görüşme notları bölümü sayfa 189’da daha Danıştay saldırısından yaklaşık 2 ay sonra Abdullah Öcalan bu tespiti yapıyor. Şimdi size 27 Nisan muhtırası denilen tarihten 10 veya 14 gün önce 16.04.2007 tarihli yani 16 Nisan 2007 tarihli herkül.org internet sitesinde yayınlanan Amerika’da yaşamaya devam eden Fethullah Gülen'in bir röportajından bir bölüm okuyacağım, aynen şöyle diyor; dolayısıyla o günlerde bu millete kastedenler belliydi, aşikardı. Fakat bir dönemden sonra saldırılar içerden gelmeye başladı, nur müellifinin yaklaşımıyla eskiden tehlikeler hariçten gelirdi, onun için mukavemet kolaydı, şimdi tehlike içeriden geliyor, kurt gövdenin içinde içine girdi. Şimdi mukavemet güçleşti, korkarım ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü, düşmanı sevmez can damarını koparan kanını için en büyük hasmını dost zanneder. Evet, artık Türk milleti diyen, vatan, ülke, ülkü, bayrak sözlerini dilinden hiç düşürmeyen ve hatta din iman Kuran diye milletin önüne kuyular kazıyorlar ruh kökünden bahsederken milletin kökünü kesiyorlar ve toplumu ruhsuzlaştırarak, kalpsizleştirerek kimseye sezdirmeden en sinsi planlarını uygulayabiliyorlar. Şimdi bu konuda o tarihlerde gazetem.net internet sitesinde yazan iliştirilmiş Taraf gazetesinin yazara Ahmet Altan’ın yazısını okuyorum Sayın Başkanım. Bu ordunun bölünmesi ve ciddi bir iç savaş anlamına gelir. İkincisi, Cumhuriyet tarihinde hiç rastlanmamış başka bir ihtimalin ortaya çıkması ordu hep silahlarını solculara, demokratlara, Kürtlere, Alevilere doğrulttu. Bunlar azınlıkta olan gruplar ama bu kez darbe olursa silahlar Sünni dindarlara dönecek. Yani orduyu oluşturan neferlerin ailelerine, annelerine, babalarına, kardeşlerine, amcaoğullarına, arkadaşlarına neferler diğer darbelerde olduğu gibi cuntacı generallerin emirlerini dinleyecekler mi? Şasadışı bir hareketin bir parçası olup silahlarını ailelerine çevirecekler mi? Bu Ahmet Altan’ın o günkü yazısı bu yazıyı da 27.05.2007 tarihinde hangi muhtıra önce verildi diyerek hem herkül.org’da Fethullah Gülen'in hem de Ahmet Altan’ın yazısını alarak konu yaptığım köşe yazımdan aktardım. Ahmet Altan sonra devam ediyor tarih 22.05.2008 daha iddianame elinizde değil Sayın heyet. Sayın Zekeriya Öz, iddianameyi oluşturuyor 22.05.2008 Taraf gazetesi yayında yani orada yazıyor cübbeli darbe diyor Ahmet Altan. Şimdi ordu bitti yargıyı tanımlıyor; bizim yargı sistemi kendini parçalıyor ben güçlüyüm ve saygı değerim diye dün Yargıtay bir hukuk kurumundan ziyade bir askeri kuruma yakışacak tonda bir muhtıra yayınladı üslubu, hedefi ve amacıyla evrensel hukukun neredeyse bütün kriterlerini çiğneyen bir Yargıtay, mantık ölçülerini kaybetmiş olmalı. Bizim yargıçlar sanıyorlar ki o süslü cübbelerini giydikleri zaman üstlerine kendilerini hukuktan yasadan koruyacak bir zırh geçirmiş oluyorlar. Ahmet Altan’ın benzer bir konuda bir yazısı daha var 24.05.2008 yine Taraf gazetesi planlı bir operasyon diyor, ülke tehlikeli bir durumla karşı karşıya Yargıtay’ın muhtırasının amacını daha o muhtırayı okur okumaz anlamıştık ama bunun sadece Yargıtay’a ait bir çıkış olduğunu sanmıştık. Ardından Danıştay dünde üniversiteler arası kurul gelince tabloyu daha net görebildik. Türkiye’nin Dünya’ya açılmasına evrensel hukuk kurallarını uygulamasına barış ve huzur içinde yaşamasına Avrupa Birliğine üye olmasına sorunlarını akılla çözülmesine karşı olan güçler planlı bir operasyon başlatmışlar, diyerek yine bu kez de bir yargı darbesinin nasıl olacağından bahsediyor. Şimdi Sayın Başkanım Yargıtay, bu yazılardan sonra siz iddianameyi kabul ettiniz ve yargılama başladı iddianamenin 754. sayfasında 7 Mart 2006 tarihinde yayınlanan ve başlığı çete ve terör örgütü olan köşe yazımı Sayın savcımız iddianamenin bu sayfasına koymuş ve şöyle demiş benim yazımdan bahsediyorum şuan. Eğer böyle ise çeteleşme eğilimi bu kadar çoksa birileri oturup bunun nedenini araştırsın insanlar neden bu kadar eğilimliler çok değil 80, 85 yıl öncesine kadar çeteler ve çetecilik bugünkü Cumhuriyetin temelini atmada olumlu anlamda söz sahibi olmuştu. Ve şunu da hatırlatalım ki Atatürk’te zamanında gerekirse çeteci olurum demişti diyorum ben köşe yazımda. Sayın Savcı ve buradaki huzurdaki diğer iki savcımızın da imzası olan bir iddianame sayfası bu, aynen şöyle devam ediyorlar yazımla ilgili olarak ifadelerinin paralellik arz ettiği kurtuluş savaşımız sırasında oluşan olağanüstü hallerde uygulanan yol ve yöntemlerle perdeleme amacıyla atıfta bulunduğu değerlendirilmektedir. Bunu okumamın sebebi biraz sonra size 2 tane daha köşe yazısı okuyacağım ve çok yeni çok canlı bir olayla nasıl bir ilişki olduğunu göreceksiniz. Ancak bu sayfada devam etmek istiyorum Sayın heyet; altındaki bir diğer yazı benim bilgi haber bilgi notu başlığıyla 11 Aralık 2005 tarihli bir Word belgesi söz konusu belge incelendiğinde MİT Müsteşarı Emre Taner’in bir göreve atanmasıyla AKP hükümetiyle yakın ilişkiye girdiği şeklinde ve Emre Taner’in Kuzey Irak'a Barzani’yle görüşmesinin TSK’yı rahatsız ettiği yönünde bir yazı bilgi notu var. Şimdi bu ikincisi bir haber bilgi notu daha 8 Ocak 2006 Word belgesi o da şu; Cüneyt Zapsu Florida Tampa’da ABD askeri komuta merkezinin bulunduğu Mektil hava üssüne son 2 ay içerisinde 3 kez gittiği ABD lehinde birtakım çalışmaların yapılmasının kararlaştırıldığı bir başka toplantıda ise hükümete iletilmek üzere kapalı zarf içerisinde diğer istek ve talepler verildiği şeklinde devam eden bir yazı. Şimdi 2. yazıyla ilgili bir bölüm okuyacağım Sayın o dönemin düzeltiyorum 2009’da Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın MİT Müsteşarı Emre Taner’in Irak’a gidişiyle ilgili yazımı karşılık. 4 Eylül 2010’da Güneri Civaoğlu aynen şöyle demiş; dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç keyif içindeki iktidarın neşesini kaçırılan neşesini kaçıran nitelikli çoğunluk sağlanmadığından teskere geçmemiş sayılır açıklamasını yaptı. Hesaplar altüst oldu ABD Türkiye’nin yeni iktidarına ve tezkereye destek vermediği için askere buz kesti oysa AKP’li bakan Babacan Amerikalılarla Türkiye’ye üzerinden Irak’a giriş karşılığı para pazarlıklarını yapmıştı. Bu Sayın Güneri Civaoğlu’nun köşesinde 4 Eylül 2010 tarihindeki yazısı çok yeni. Şimdi 8 Kasım 2009’da Başbakan Yardımcısı Ali Babacan şöyle diyor; G20 bakanlar kurulu toplantısı için İngiltere’ye giderken; Dağlıca’nın ardından PKK’ya karşı sınır ötesi harekat için her şeyi göze almıştık 2007’deki Dağlıca baskını sonrası yeni stratejiyi geliştirdik. Emre Beyi Kuzey Irak'a göndermemiz o tarihe rastlar ben de 2003’teki savaştan sonra Kuzey Irak'a giden ilk bakan oldum her şeyi göze almıştık Beyazsaray’da gerçekleşen Bush, Erdoğan görüşmesi öncesi telefon görüşmesi olmuştur. Biz sınır ötesi operasyon yapacağız yardımcı olacak mısınız denildi diye bizzat kendisinin beyanı bulunmaktadır. Kimin, Sayın Ali Babacan’ın. Şimdi Sayın Başkanım, bu konularla ilgili ki Cüneyt Zapsu’nun Florida hava Tampa’daki bilgi notunu da burada bir dip not olarak düşelim. Bir AKP’li milletvekilinin şahsıma aktardığı nottur bu, şimdi bütün bu 3 yazıyla ilgili olarak Sayın Savcıların da imzasının bulunduğu bölümü okuyorum şimdi hakkımdaki, hakkımdaki vargıyı açıklıyorum. Mehmet Zekeriya Öztürk’ün Ergenekon terör örgütü adına istihbari faaliyetlerde bulunduğu siyasi iktidar ve TSK arasında bir çatışma ortamının oluşturulması için dezenformasyon amaçlı fişleme mahiyetinde bilgiler toplayarak kaos ortamı ve darbe zemini hazırladığı anlaşılmaktadır. Sizin kabul ettiğiniz iddianame yani Sayın Savcıların üçünün de ittifakla imza ettikleri hakkımdaki iddia bu. Şimdi 80’lerin başında bir film izlemiştim, Amerika Birleşik Devletlerinde geçiyor ve Profesör Darcınski diye bir profesör var. Profesör Darcınski kendisine gelen bir haber ve telefon sonucunda bir telefona gidiyor birisini arıyor aynen şöyle söylüyordu o zaman. Ormanlar güzeldir karanlık ve serin diyor ve bu telefonda bu konuşmayı duyan kişi gidiyor Amerika’da eylem yapıyor. Şimdi 1 Kasım 2010 tarihinde Taksim’de bomba patladı. Gazete emir nereden diye başlık attı ve aynen de eylem emri Roj TV’den diye arkasından da haber yayınlandı. Şimdi Sayın Başkanım, eylem mesajı Roj TV üzerinden yollandı tekrar, nasıl anladılar bunu bilmiyorum ama eylem mesajının Sayın Savcıların bu iddianameyi hazırlarken yola çıkmış oldukları mantık hala geçerliyse ve sizin de heyetinizin de bunu kabul şekli. Sayın Üye Sedat Sami Haşıloğlu’nun da bunlardan dolayı beni tutuklamasındaki mantık geçerliyse size Taraf gazetesinin 28 Ekim 2010 Tarihli yani Taksim’de bomba patlamadan 3 gün önceki Orhan Miroğlu’nun, Musa Anter’in yeğeni Orhan Miroğlu’nun bir köşe yazısını okuyorum. Profesör Darcınski örneğine benziyor mu acaba hep beraber soralım. PKK, KCK liderlerinden Turan Kalkan yakınlarında anef, yakınlarda ANF’ye verdiği söyleşi de bu değişmez gerçeklik içinde kürt özgürlüğünden ve demokrasisinden yana olmanın ve hatta herkesin konuşma ve yaşama hakkının neye bağlı olduğunu ifade ederken bu gerçeği gerilla üslubuyla bir kez daha hatırlatıyor. Unutmamak gerekir ki bu Turan Kalkan’ın bizatihi ifadesiymiş. Unutmamak gerekir ki, ölçü zindandaki ve dağdaki direniştir. Bu herkes için geçerlidir. Sadece dışta kalan bazıları için değil hareketimiz tarafında top… etrafında toplanan ben kürt özgürlüğünden ve demokrasisinden, demokrasisinden yanayım diyen herkes için geçerlidir. Eğer öyleysen o zaman zindanda kahramanlıklar olurken dağda da kahramanlıklar olur. Binlerce insan kahramanca direniş içinde şehit düşerken sen ne yapıyordun? Ne kadar katkı sundun buna. Herkesin konuşma hakkı da yaşama hakkı da buna göredir. Kimse ölçüyü şaşırmamalı, kaybetmemeli. Özgürlük hareketimiz yaşıyor yok olmamıştır diye devam eden bir Turan Kalkan yazısını aslında bu bir talimat Turan Kalkan’ın kendi sitesinden yayınladığı. Bunu 28 Kasım 2007’de Orhan Miroğlu Taraf gazetesinde yayınladı. Daha sonra ortalık ayağa kaldırıldı. Abdullah Öcalan Orhan Miroğlu’nu tehdit ediyor falan diye asla öyle bir şey yok. Şuradaki suç unsurunu bugüne kadar görmedi savcılıkların hiçbirisi. Bunu perdelemek için. Şimdi ikinci bir yazı okuyacağım aynı gazeteden. 5 Kasım 2010 eylemden 4 gün sonra. Yasemin Çongar PKK’daki kırılma. Aynen şunu söylüyor kimin mayasının asitli kimin bazının sağlam olduğunu anlaşılması yakındır artık. Tekrar ediyorum burayı lütfen istirham ediyorum. Kimin mayasının asitli kimin mayasının asitli olduğuna bakarken kimin bazının sağlam olduğunun anlaşılması yakındır artık. Asit baz ilişkisi turnusol kağıdı aklınıza geliyor değil mi? Sayın Heyet ben size söyleyim. Taksim saldırısı TAK’ın emri. Baz aslında kimyasal bir madde değil, burada kullanılan baz kim biliyor musunuz TAK’ın basın sözcüsü Doğan Baz o da açıklama yapıyor. Ve gazete haberi aynen şöyle. TAK’ın basın sözcüsü Doğan Baz adına yapılan açıklamada saldırının intikam eylemi olduğu belirtilirken canlı bomba Vedat Acar’ın 2005’de örgüte katıldığı diye devam ediyor. Yani kimin mayasında asidi ararken Sayın Yasemin Çongar kimin bazının sağlam olduğu diye acaba TAK’a mesaj veriyor olabilir mi? Profesör Darcınski 2 olarak Orhan Miroğlu’ndan sonra? Şimdi beni burada tutuklayan. Beni burada 3 yıldır tutan Sayın heyetinize bu iddianameyi hazırlayan Sayın savcılara şunları hatırlatmadan sormadan geçmemin imkan ve ihtimali yoktur. Neden? Çok açık burada başından beri bizim nasıl PKK terör örgütüyle ilişkilendirildiğimiz, nasıl yasak delillerle tutulduğumuz, nasıl doğru olmayan suçlamalarla suçlanmaya devam edildiğimiz ve bunların ne olduğunu bilmediğimiz anlatılırken. Bunu da anlatmadan geçemeyecektim. Şimdi 14.08.2009 ABD’den kürt açılımı yorumu. Bir gazete haberi. Henry Berkey Amerika’da bahsediyor diyor ki Henry Berkey, anayasa mahkemesinin aslında bağımsız bir kurum değil çok ideolojik bir kurumdur. Ve genelde ABD’nin yaptıklarına karşı tutum alıyor. Bu nedenle reformlar parlamento da geçerse de Anayasa Mahkemesince reddedilebileceği düşünülebilir yorumunu yapıyor. Ve alt tarafta aynen şöyle söylüyor. Şimdi yargıyı Anayasa Mahkemesinden başlayarak tepe taklak eden bu konuşmanın ardından. Ordu nihayet PKK’yla savaşı, savaşı kazanamayacağını anladı diyor. Sayın Başkan, çok duyulmuş konuşulmuştur CIA haritaları kürt bölgesi kürdistan falan diye ama şu elimdeki harita Amerika Teksas üniversitesinin (1-2 kelime anlaşılamadı) adına kayıtlı haritaları. Şimdi Amerika kürt bölgesini şöyle işaretlerken Suriye bölgesinde kalan haritanın kısmında da şöyle bir kare çiziyor. Bu karede ne var biliyor musunuz? Damaskus der bu karenin içerisinde Türkiye’nin barajlar bölgesinin küçültülmüş halini görürsünüz. O barajlar bölgesi Amerika Birleşik Devletleri Teksas üniversitesinin bu haritasına göre açık internette bulabilirsiniz bu haritaları. Zannediyorum 97 yanılmıyorsam 97 numaralı jpeg harita olacak. Amerika’nın işareti sınırlarını çizdiği kürt inhabited area dediği yani kürt yayılma bölgesi dediği bölgede kalan bizim Türkiye’nin elektrik enerjisinin büyük bölümünü coğrafyada saklayan harita. Şimdi öz savunma güçlerini de kuruyorlar. Demokratik konfederalizm ilan ediyorlar. Demokratik özerklik ilan ediyorlar. Artık yavaş yavaş şu haritalarda bütün geldiğimiz nokta dikkat edilirse Türk milletine eğer bölünme olunacaksa, eğer bölünme olacaksa bölünmenin sınırlarını bugünden itibaren konuşmasının da bir alternatif olarak ihtimal olduğunu ortaya koymak lazım. Sınırların içerisinde Türkiye Cumhuriyeti, Cumhuriyet Türkiye’sinin demokrat Türkiye değil veya demokrat devletin değil. Hukuk devleti altında demokrat olan, laik olan, sosyal olan Türkiye Cumhuriyeti devletinin sınırları içerisinde Amerika’nın kürt bölgesinde gösterdiği bölgenin bizim sınırlarımız içerisinde kalıp kalmamasını tartışması gerekmektedir artık. Zira önümüzdeki günlerde enerji dağıtım ihalelerinden sonra enerji üretim ihaleleri başlayacak. 8, 10 milyarları bulan enerji dağıtım ihalelerinden sonra barajlar özelleştirilmeye satılmaya başlanacak. Taleplerime geçiyorum Sayın Başkanım müsaadenizle. 25.11.2010 tarihinde Sayın Başkanım cezaevindeyken benimle beraber 6 sanığa daha göndermiş olduğunuz bir CD var. Banka hesaplarında yer alan telefon numaralarına ilişkin tertiba… irtibat tespit raporudur diyor. Benim bu CD içerisinde bana gönderilen bu CD içerisinde bana ait banka hesap numarası da telefon kaydı da yok. Durumun konunun mahkemenizce tekrar düzeltilmesini talep ediyorum. Çünkü başka bir sanığın adı var sehven zannediyorum benim adım yazılmış. Yazılı olarak vereceğim bunların hepsini. Sayın heyet bir başka talebim şu, davanın tutuksuz sanıklarından Saipir Debzlelvitze’nin yaklaşık 1 yılı aşkın süredir heyetinizce almış olduğu karar aynı zamanda savcılık mütalaası yakalanmasının beklenmesine şeklinde karar çıkıyor. Saipir Debzlelvitze gizli tanık olma ihtimali olan bir kişi daha önceki beyanlarımda bunu söyledim. Şahsın CMK 247. madde gereği 15 günlük sürenin de geçtiği 2A maddesi gereği 15 günlük sürenin de geçtiği dolayısıyla CMK 247/1 ve CMK 247/2/b maddeleri gereği şahıs hakkında kaçak olduğu yönünde karar verilmesini talep ediyorum. Birde mahkemenizin daha önceki ara kararda şahsın parmak izi ve hakkındaki dosyaların istenmesini talep etmiştiniz. Heyetinize bugüne kadar bu konuda ulaşan bir bilgi yok. Bunun da tekrar yazılmasını talep ediyorum. Bir diğer talebim Sayın Başkanım daha önce de burada bir önceki oturumda beyan etmiştim. Hem Adem Taşdemir ile ilgili talebimde gelen cevabi yazılarda soruşturmanın 2008/1756 sayı ile yürütülen ve gizlilik teşkil ettiği ve bu soruşturma kapsamında Adem Taşdemir’in cep telefonlarının takip edildiği söylenmişti. Aynı zamanda Danıştay davasıyla ilgili olarak 9 numaralı gizli tanığın beyanlarının yine savcılıkla gelen 05.11.2008 Zekeriya Öz imzalı yazıda, diğer anlatımları halen görülmekte olan 2008/1756 soruşturma çerçevesi olduğundan ekte sunulamamıştır denmektedir. Anladığım kadarıyla 2008/1756 soruşturma. Pardon. Mahkemenizce görülen Albay Dursun Çiçek’inde yargılandığı 2010/106 nolu davaya dönüşmüş durumda. Ben Adem Taşdemir’in varsa orada ifadesi ve Osman Yıldırım’ın düzeltiyorum gizli tanık 9’un orda bize verilmeyen DVD çözümü varsa tarafıma verilmesi. Yine bir başka beyanım şu daha önce hatırlarsınız Sayın heyet ben 2. ve 3. Ergenekon davaları duruşmaları diye bildirilen davalara katılmak istemiştim reddedilmişti. Ancak bu 2. Ergenekon davası olarak anılan duruşmada Tuncay Özkan’ın Adil Serdar Saçan ile yapmış olduğu bir telefon görüşmesi var burada adım geçiyor. Benden başka diğer sanıkların da adı geçiyor. 28.01.2008 tarihli 0007797 numaralı bir tapeye dayanarak savunma yapmış Tuncay Özkan. Orda Adil Serdar Saçan’ın şöyle bir beyanı var telefon konuşmasında. Ne kadar geçerli bilmiyorum. Kuvvetli suç şüphesi olduğu ve adeta gıyaben bu davada yargılandığımı düşündüğüm için bunu da dile getirmek zorundayım. Ergenekon diye bir örgüt var. Evet, o tarihlerde o doğuda PKK ile mücadele eden o tarihler yok mu? O tarihlerdeki faili meçhul cinayetler cartlar curtlar yok mu evet öyle bir örgüt daha sonra bu Susurlukçular gibi sapıttılar. Kendi şeylerine düştüler diyor. Yani hakkımdaki gizli tanık İlk Adım’da beyanları da dikkate alınırsa bu konudaki hassasiyetimin göz önünde bulundurularak 2, 3 ve mahkemenizce görülen Ergenekon türevi davalarda gerek tanıkların ifadeleri sırasında gerek heyetinizin soruları gerekse savcılığın soruları sırasında veya bir belgede, belgede adım geçiyorsa bu duruşma tutanaklarla belgelerin tarafıma verilmesini talep ediyorum. Bir diğer talebim Sayın Başkanım, meclis Türkiye Büyük Millet Meclisine duruşma tutanakları 1987 yılına ait 17 Mart 1987, 77. gizli oturum ve 17 Temmuz 1987 tarihli 123. gizli oturumların tutanakların istenmesini talep etmiştim kabul etmiştiniz. 17.03.2010 tarihinde meclisin ilgili kurumundan genel sekreterlikten imzalı bir yazı geldi. Bunlar yasal süreci açıklanmasını engel teşkil etmediği halde genel kurul kararı olmadığı için mahkemenize gönderilmediği yönünde bir cevap geldi. Ancak burada da devam eden ve tutuklu olan insanların yargılandığı bir dava var. Tekrar meclise bu konuda tutuklu işi olarak bildirilerek aciliyetine binaen yazılmasını talep ediyorum. O tutanakların istenmesini talep ediyorum Sayın Başkanım Sayın heyet. Bir başka talebim müteaddit defalar Sayın Başkanım, ben benimle ilgili hale, halen savcılıkta ve emniyet genel müdürlüğün… Şey İstanbul emniyet müdürlüğünde benden elde edilen CD ve bilgisayar türevi depolama aygıtlarının incelemesinin devam edip edilmediğinin sorulmasını talep etmiştim. Bu yönde bir cevap gelmedi. Aynı zamanda benden elde edildiği belirtilen tespit edilen bilgisayar ve türevi bir depolama aygıtlarının birer kopyasının tarafıma verilmesini talep etmiştim savunma yapamıyorum bakın inanın savunma yapamıyorum. Az önce okuduğum iddianamenin çete terör örgütü vesair yazım ve Cüneyt Zapsu’nun Florida Tampa’daki konusuyla ilgili iddianame sayfası benim bilgisayarlarımdan yazılmış bunlar. Savcı bunu iddia ediyor ama ben bunun üzerine savunma yapamıyorum. Dolayısıyla benden elde edilen bilgisayar ve türevi depolama aygıtlarının birer kopyasının tarafıma ivedi verilmesini arz ediyorum. Bir diğer talebim Sayın Başkan, Sayın heyet, iddianame ekinde bulunan Ergenekon terör örgütü şemasının diğer iddianamelerde 2 ve 3. iddianamelerde olup olmadığını sormuştunuz. Bir sonraki tarihlerde 4 ve 5 nolu iddianamelerde de olup olmadığının sorulması yönünde iddianamelerin istenmesine karar verdiniz. Bu gelen iddianamelerde heyetinizin tespit etmiş olduğu devam ettirilen bir örgüt şeması veya aynı şekilde bir örgüt şeması olup olmadığının açıklanmasını ve söz konusu iddianamelerin tarafıma verilmesini talep ediyorum. Bir talebim artık az önce okuduğum Adil Serdar Saçan, Tuncay Özkan telefon görüşmesi de davanın gittiği yer ülkenin genel durumunu da dikkate alarak mahkemenizin Genelkurmaya Başkanlığa yazı yazarak şahsımın 281 ve 285 sayılı kanun gücünde kararname gereği atama görerek olağanüstü hal bölgesinde terörle mücadele kapsamında görev yapıp yapmadığımın sorulmasını talep ediyorum. Sayın Başkan bir talebim daha var. Sayın Başkan bir talebim daha var o talebim de şu, müteaddit defalar mahkemenize 2008 yılından itibaren başlayarak ve iddianamenin içeriğinde ve ekinde ve şemada PKK terör örgütünü kullandığı yönettiği şeklinde bir ifadenin bulunmasından dolayı PKK terör örgütünün yöneticileriyle ilgili isimler de vererek Kandil’deki yöneticileri Avrupa kanadındaki yöneticilerinin de ismini vererek bunlarla ilgili devam eden bir mahkeme olup olmadığını sormuştum. Müteaddit defalar her defasında mahkemeniz bunları reddetti. Ancak geçen günlerde basında çıkan bir haberde zannediyorum Urfa’daydı PKK ana davası olarak bilinen ana davanın ve yüz yetmiş 170 sanıklı zannediyorum 170’di. 170 sanıklı davanın zaman aşımı nedeniyle düştüğü bildirildi. Şimdi PKK ana davası düşecek Abdullah Öcalan bunları konuşacak ortada PKK terör örgütü kalmayacak iş KCK’ya dönüşecek bir de burada Ergenekon olacak. Her şey Ergenekon’un altına süpürülecek bu vicdanen de kabul edilmeyeceği gibi hukuken de kabul edilmeyecek bir durum. Ben bu zaman aşımıyla sonlandırılan davanın adalet bakanlığından bir kopyasının mahkemenizce istenmesini talep ediyorum. Dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum saygılarımla.”
Sanık Erhan Timuroğlu söz istedi verildi:”Sayın Başkanım bende yaklaşık 5 yıldır cezaevindeyim. Neden yattığımı da bilmemekteyim. Ben bu gazeteye eylem yapan ben değilim. Danıştay’ı basan da ben değilim. Yarın bu İsmail çıktığı zaman insanlar buna sorduğu zaman sen niye yattın deseler bu diyecek ben Cumhuriyeti bombaladım. Tekin’e sorsalar Tekin’de aynısını diyecek. Osman’a sorsalar Osman diyecek ben hem Cumhuriyeti bombalattırdım hem de Ergenekon terör örgütünü çökerttim. Alparslan’a sorsalar diyecek ki ben hem Danıştay’ı bastım hem de Cumhuriyet gazetesini bombalatan benim. Bana sorsalar hiçbir cevap veremem. Diyeceğim beleşten 5 yıldır cezaevinde yatıyorum. Sebebi ise bir tane Osman Yıldırım’ı tanıdım. Sayıp sevdiğim bir insandı selam verdiğim için bundan dolayı kalktı kendisini kurtarmak için önce Ankara duruşmalarında Cumhuriyeti gazetesine yönelik bombaların azmettiricisi beni gösterdi. Daha sonra Ergenekon terör örgütü ortaya çıktıktan sonra yok dedi kardeşim o değildir dedi. Ergenekon terör örgütü bana talimat verdi bu gazeteyi bombalattıran benim Erhan’ın burada hiçbir ilgi ve alakası yok ama Erhan muhtemelen Danıştay ile irtibatlı olabilir. Yani Ergenekon’un adamı olabilir. Bu ne şimdi? Yok şimdi ben oteldeydim benim hiçbir şekilden yemin billah olsun ben bu Danıştay ile ilgili hiçbir bilgiye sahip değildim. Danıştay’ın ne olduğunu da ben hiç bilmiyorum ve defalarca size bunu söyledim. Ben otelde yatıyordum, otel kayıtları filan hepsi sizde mevcut biliyorsunuz, benim otelde kaldığımı. Tekin zavallısı yaklaşık 5 yıldır dünende gene yatıyordu. Hiçbir şeyi yoktu. Bu adam pimini bile çekmedi. Bu adam tahliye oldu, şimdi o adamın arkasından adam eleştiriyor. Biliyorum, sizde bu eleştirilerinden dolayı bu tepkilerden dolayı. Biliyorum tepkiler size sökmez, ama olur ya insanın içinden geçmiyor değil. Bundan dolayı sizi de eleştirirlerse tepki verirler diye bizi tahliye edemiyorsunuz. Sizde biliyorsunuz, bizim bu cezanın suçunu fazlasıyla çektiğimizi. Ben Danıştay’ı vurmadım. Danıştay’la bir ilgi alakamda yok. Danıştay’ın ne olduğunu da bilmiyorum. Bombaları getirende ben değilim, silahları verende ben değilim, azmettirende ben değilim, uygula, uygulayanda ben değilim. Yani doğrusunu söylemek gerekirse hiçbir şey yapan ben değilim ama en ağır cezayı çeken benim. Tahliyemi istiyorum.”
Dostları ilə paylaş: |