Sanık İsmail Yıldız söz istedi verildi:”Şimdi Sayın Başkanım ifadeye başlarken, ilk ifademi verirken ben demiştim ki burada sağınızda Recep Tayyip Erdoğan otururken burada bizi yargılayamazsınız demiştim. Ve 2, 3, 6, 7 Aralık günkü konuşmalarımda da AKPYÖ terör örgütünden bahsetmiştim. Danıştay’daki saldırıyı bahsetmiştim ve ortada yeni bir durum vardır. Burada başbakanın yöneticisi olduğu bir örgütten bahsedilmektedir. Cumhurbaşkanın yöneticisi olduğu bir örgütten bahsedilmektedir. Ben SESAR Araştırma Merkezinin başkanıyım. Araştırmadan, incelemeden enine boyuna bunların teyidini ve sağlamasını yapmadan konuşmam Sayın Başkanım bunlar önemli cümleler. Şimdi ortada yeni bir durum vardır. Ve Danıştay cinayeti ile ilgili yeni gelişmeler vardır. Bundan sonra bu davanın muhatabı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığıdır. Artık Danıştay ile ilgili ortaya çıkan yeni durumdan itibaren davanın bundan sonraki aşamasını Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yapması gerekir. Çünkü iktidar partisi, iktidardaki partinin mensupları en üst düzey yöneticileri ve Başbakanın, Cumhurbaşkanının bir terör örgütünün yöneticisi olduğu iddiası vardır. İddianın da ötesinde bunun delilleri vardır Sayın Başkanım. Şimdi dolayısıyla şurada iktidar partisini yargılayacak bir gücünüz yok. Yetkinizde yok. Anayasal ve diğer yasalar açısından. O zaman mutlaka bu dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi gerekir. Ben artık bu davanın sanığı değilim çünkü ben bu örgütü ihbar ediyorum. Diyorum ki bu örgüt budur. Ben bunu yeni yapmıyorum Sayın Başkanım. Ben Danıştay cinayeti işlendiğinde o hakim şehit edildiğinde dedim ki bu cinayeti Tayyip Özel Örgütü işlemiştir. Ben ifademi verdim Sayın Başkanım. Heyetiniz bana sormadı iddia makamı bana sormadı siz bu iddiayı neye dayanarak, bu yazıyı neye dayanarak yazdınız diye. Halbuki Danıştay cinayetini araştıracaktı ve aydınlatacaktı. Sayın Başkanım, bir iktidar partisiyle ilgili çok ciddi iddialar varsa artık muhatap Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınındır. Bu çok önemli bir konu. Artık şunu söyleyemeyiz biz bu davada gerçekleri ortaya çıkaracağız. Sayın Başkanım Danıştay başkanının ifadesi alınmadan, Danıştay’daki çalışanların ifadeleri alınmadan, Danıştay’la ilgili çok kapsamlı bir ifadenin dışında güvenlik soruşturması yapılmadan. Devletin temel yapısıyla ilgili birtakım ihbarların ve bu konuda gelmiş devlete birtakım raporların analizi yapılamadan bu davanın burada yürümesi mümkün değil artık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının. O gün Danıştay başkanının yaptığı açıklamalar var bunlar çok önemli açıklamalar. Çünkü Danıştay hükümeti idare açıdan denetleyen bir mekanizma. Ve hepimiz biliyoruz ki hükümet Danıştay’dan çok şikayetçi. En başından beri. Bunu da müteaddit defalar dile getirdiler. Bütün bunlardan sonra kalkıp burada bu davayı yürütmeniz artık mümkün değil. Neden mümkün değil? Sayın Başbakan dedi ki; biz burada özel bir mahkeme kurduk. Yani sizi de kendi örgütünün bir modülü olarak, bir parçası olarak gösterdi. Heyetiniz o zaman dedi ki bu bizim dışımızda söylenilmiş bir sözdür. Peki Sayın Başkanım, söyleyen Başbakan. Yani bu sokaktaki birisi tarafından söylenilmiş olsaydı sizin dışınız da ki bir söz olabilirdi. Benim tarafımdan söylenilmiş olsaydı yani dışarıdaki birisi tarafından söylenilmiş bir söz olabilirdi ama ülkenin başbakanı böyle bir şey söylüyorsa burada yasamayla yürütmenin birleştirilmesi ve kalıcı bir diktatörlükten bahsedilebilir. Böyle bir durumda artık bu dava Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının davası olur. Bir başka husus Sayın Başkanım; şimdi orada özel bir mahkeme kurduk. Niçin özel bir mahkeme kurdunuz? Bu sorunun cevabı yok Sayın Başkanım. Peki bu özel mahkemeyi Ankara’da da kurabilirdiniz niçin İstanbul’da kurdunuz. O zaman bir tane hususa bakmak gerekiyor Sayın Başkanım. Recep Tayyip Erdoğan, Mustafa Levent Göktaş, Ali Fuat Yılmazer arasındaki bağlantıları araştırmak gerekiyor. Eğer bu bağlantılar araştırılırsa 1993 yılından itibaren hatta 1992’den itibaren Türkiye’deki faili kalmış birçok, faili meçhul kalmış bir çok cinayet aydınlatılacak. Uğur Mumcu’nun cinayeti, Ahmet Taner Kışla’nın cinayeti ondan sonra Madımak yangını ve Başbağlar katliamı aydınlatılacak Sayın Başkanım. Buradaki bütün proje devleti ele geçirme projesinin bir ürünüdür. Bu terör olayları hepsinin arkasında devleti ele geçirme bütünüyle ele geçirme ve kalıcı bir diktatörlüğü tesis etme projesidir. Ben buna yakinen şahit oldum. Yakinen şahit olduğum içinde SESAR’ın tüm yazılarında yazdım Sayın Başkanım. Naip Hakiminizden isteyebilirsiniz oradaki yazıları tekrar gözden geçirebilirsiniz. Ben bunu 2004 yılından beri devletime ihbar ettim. Dolayısıyla şuandan itibaren ben o terör örgütün tanığıyım Sayın Başkanım. Mustafa Levent Göktaş araştırıldığında, Mustafa Levent Göktaş’ın Melih Gökçek’le, Recep Tayyip Erdoğan’la, Cemil Çiçek’le, Abdullah Gül’le, Bülent Arınç’la ilişkileri araştırıldığında bu terör örgütünü bulacaksınız. Burada en önemli isimlerden birisi Ali Fuat Yılmazer, bir diğeri Mustafa Levent Göktaş bir diğeri de Recep Tayyip Erdoğan’dır. Sayın Başkanım benim hiçbir kimseyle kişisel husumetim olmaz. Ben hayatımda kavga etmiş birisi değilim. Benim üzerime çok gelindi ama ben hiçbir kimseye hücum etmedim şuana kadar. Dolayısıyla bu en başından söylediğim gi…, söylediğim gibi bizim gelecekteki nesillerimizin mücadelesidir. Ben yarın çocuğumun hürriyet içerisinde yaşamasının mücadelesini veriyorum. Bunun için ölürüm Sayın Başkanım. Kurtuluş Savaşında atalarımın şehit olduğu gibi bugünde şehit olurum Sayın Başkanım çok önemli bir husustur bu. Size dedim en başından, bu çok büyük bir savaş dedim aklınızın almayacağı kadar büyük bir savaş. Öncelikle rejime yönelik bir savaş var. Rejim mutlaka yıkılmalı Atatürk’ün kurduğu pislik diye nitelendirdikleri bu Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkıp yerine yeni bir devlet hukuku kurmayı değil, parçalamayı dağıtan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Ben bunu ihbar ediyorum. Yeni ihbar etmiyorum ben bunu. Sizin burada bugün Doğu Perinçek’in dinlettiği bantta başta olmaz üzere 3 milyar dolardan bahsediliyor. Çok büyük bir para. Bunun bir üst yazıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına özel kuryeyle göndermeniz gerekir Sayın Başkanım. Bunlar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının konuları. Burada buradaki sanıkların çoğuyla ilgili bir tane suç delili ortaya çıkmadı. Fakat Recep Tayyip Erdoğan’la, Abdullah Gül’le, Bülent Arınç’la ve AKP’lilerin çoğuyla Adalet Bakanıyla ilgili suç delilleri çıktı. Bakın burada Doğu Perinçek yine bir dosyadan bahsetti. Uzun uzun oradaki telefon konuşmalarının analizini yaptı. Anayasal suçtur bu. Sabit suçtur. Bir tane öyle suç getirin Sayın Başkanım benim için. Şimdi yine çok önemli bir olgu Sayın Başkanım, önümde bir tane kağıt duruyor. Sizin mahkemenizin verdiği bir ara karar. En son sayfasını açıyorum, diyorsunuz ki, karardan bir örneğin ilgililere tebliğine ben ilgili oluyorum. Karardan bir örneğinin ilgililerine tebliğine. Bir ara karar alıyorsunuz, diyorsunuz ki bu kararın ilgillere tebliğine diyorsunuz ordaki cümlede şurada. Hemen hemen tüm ara kararlarınızda bu cümle var. Şimdi ben size dedim ki ben bir analistim yani kelimelerle uğraşıyorum anlamla uğraşıyorum. Burada ben şüpheli değilim, zanlı da değilim. Başka bir hukuki tanımlamada yok yani siz beni aslında ilk duruşmada beraat ettirmişsiniz. Buradaki sanıklarda beraat ettirmişsiniz ilk duruşmada. Çünkü şüpheliye tebliğine demiyorsunuz, zanlıya tebliğine demiyorsunuz. Üzerimizde ki bütün şüpheleri üzerimizden alıyorsunuz ve bizi bir nevi beraat ettirmiş oluyorsunuz. Burada hukuki bir terim yok, dolayısıyla cezaevine yazı yazmadığınız için biz şuanda beraat etmemiş yada tahliye edilmemiş oluyoruz. Sayın Başkanım bir başka husus, bakın 170 küsur celsedir burada konuşuyoruz. Yargılama yapıyorsunuz 170 küsur celsedir. Ve 170 küsur celsedir siz şüpheden istifade ediyorsunuz. Biz o şüpheden istifade etmiyoruz. Yasa çok açık hem Anayasa hem diğer yasalar çok açık. Şüpheden sanık istifade eder diyor. Acaba şuanda ben mi sanığım siz mi sanıksınız? 170 küsur danışma, celsedir buradaki şüpheden siz istifade ediyorsanız burada çok büyük bir sorun vardır. Ve Dünya’nın hiçbir ülkesinde 170 küsur celsedir ortaya çıkarılamamış bir suç olamaz Sayın Başkanım. Ve 170 küsur celsedir ortaya konulamamış bir delil olamaz. Ben silahlı, halkı hükümete karşı silahlı isyana teşvik etmişim. Nerde, nerede, niçin, ne zaman, kiminle? Cevabı yok. Sayın Başkanım gizli belgelerden bahsediliyor, kiminle nerde, ne şekilde temin ettiğime ilişkin ortada bir veri yok. Yani yüklenilen suçlarla ilgili ortaya 170 celsedir bir delil konulamamış. Ama ben 170 celsedir en başından beri bu hükümetin Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmaya yönelik merkezin ta başında olduğunu söylüyorum. Ben bunu gözlerimle gördüm, kulaklarımla duydum. Sizin en başından beri benim ifademi bir üst yazıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iletmeniz gerekirdi. Ve en başından itibaren bu ek delil klasörlerindeki verileri gördüğünüz anda burada bu sanıkların yani sanık oldukları iddia edilen yada şüpheli olduğu iddia edilen kişilerin değil de hükümetin bizatihi somut delillerle suçlandığını hükümete bildirmeniz, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmeniz gerekirdi. Çok ağır baskıların olduğunu gördük. Bakın, şuanda Başbakan hem burada savcı hem sizin yerinizde hakimdir. Siz bu şartlar altında bize ne söylerseniz söyleyin biz burada adaletin tecelli ettiğini söyleyemez Sayın Başkanım. Nasıl söyleyeceğiz? Diyor ki, biz orada özel bir mahkeme kurduk. Diyor ki yasamayla yürütmeyi birleştirdik. Yürütmeyle yargıyı birleştirdik. Size emir veriyor yürütmenin size emir verme yetkisi yok. Anayasa açık. Hiçbir şey söyleyemez. Peki yürütmenin başı nasıl burada gelip de sizinle ilgili bir hüküm verebiliyor. Siz nasıl diyeceksiniz biz Recep Tayyip Erdoğan adına hüküm vermedik diye? Deme imkanınız yok artık Sayın Başkanım. İkrar ettiniz bir nevi. Ve iddia makamının yerine oturdu birde sizin yerinize oturdu. Ben sizi görmüyorum buraya geldiğimde. Kalktığımda söz aldığımda sizi görmüyorum Recep Tayyip Erdoğan’ı AKP Hükümetini görüyorum. Tablo bu. Ben bu tabloyu defalarca size izah ettim. Dedim ki burada bir dikta girişimi var, ben bunun şahidiyim. Danışmanlık hizmeti verdim, konuştum. AKP’li millet vekilleri bana geldi ben onlara gittim. Ve AKP Genel Merkezini ziyaret ettim defalarca. Açın isteğin ordan gizli kamera kayıtlarını. Ziyaretçi kamera kayıtlarını. Şuandan itibaren benim buradaki ifadelerimi Sayın Başkanım Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına bir üst yazı ile kurye ilerek, kurye ile gönderilmesini istiyorum. Bunlar çok önemli ifadeler. Ben bir terör örgütünün tanığıyım. AKP’ye AKPYÖ terör örgütün bu çok ciddi bir suç. İkincisi bu terör örgütün bağı olduğu kulenin de tanığıyım Sayın Başkanım. Ben sizi burada izah ettim bunu. Onun dışında bir terör örgütü daha var çıkacak. Onu da orada anlatacağım. Diyeceksiniz ki bize anlat. Sayın Başkanım bu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görevidir artık. Çünkü iktidardaki siyasi parti bir terör örgütü kurmuş ve Türkiye Cumhuriyetini yavaş yavaş ele geçirmeye çalışmaktadır. Ve Türkiye Cumhuriyetinin kurumları içerisinde etnik ve mezhepsel bir çatışma yaratmaya çalışmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti yıkılmaktadır. Bunu en başından beri söylüyoruz burada. Eğer bütün sanıklar burada el birliği ile bunu söylüyorsa orda da ek delil klasörlerinde bizi suçlayacak 1 tane somut delil bulunmuyorsa ama hükümetin çok somut delileri varsa suçlu olduğuna ilişkin, somut belgeler varsa ve bunlarda resim belgeyse ve soğuk damgalı belgelerse, artık sizin burada bu davayı bir saniye bile yürütmemeniz gerekiyor Sayın Başkanım. Bir üst yazı yazıp dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iletmenizi ben kendim talep ediyorum kendi adıma. Sayın Başkanım ben çok uzun konuşabilirim, çok uzun konuşmayacağım. Ama az önce dediğim gibi Dünya’nın tanıdığı birisiyim ben. Yani üst düzey diplomatların Dünya’nın üst düzey istihbaratçılarına ve üst düzey politikacılarının tanıdığı birisiyim. Bilirler ki İsmail Yıldız ezbere konuşmaz o SESAR’ın başkanıdır. Çünkü Ankara’nın nabzını tutar. Ben yine burada dedim ki ben bu devletin hafızasıyım. Bu cinayetlerin faillerini biliyorum Sayın Başkanım. Nasıl işlendiğini ve nerde saklandıklarını biliyorum ve bu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının görevidir. Uğur Mumcu’nun katili başta olmak üzere hepsini biliyoruz, Necip Hablemitoğlu’nu. Şimdi yapılacak iş şudur Sayın Başkanım, heyetiniz diyecek ki bir ara kararla ben bu dosyayı Ankara Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderiyorum. Sebep, 1. sebep demek ki Danıştay’la ilgili orada eksik soruşturma yapılmış Ankara’da. Ankara’daki normal bir mahkeme artık o Danıştay davasıyla ilgili soruşturmanın eksiklerini kapatamaz Sayın Başkanım. Bu çok büyük bir davadır. Çok adi bir vakada değildir. Her ne kadar Devlet Güvenlik Mahkemesi statüsünü kaybetmemiş de olsanız, Ağır Ceza Mahkemesi statüsünü kazanmış da olsanız mahkemenizin yapısı bu araştırmayı yapacak nitelikte değildir. Gördük burada, yazdığınız yazılara cevaplar gelmedi Sayın Başkanım. Siz Başbakana cevap veremediniz. İddia makamı Başbakana cevap veremedi. Bu ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yapabileceği bir iştir. Çünkü muhatap Cumhurbaşkanıdır, muhatap Başbakandır ve iktidar partisidir Sayın Başkanım. Bu şartlar altında sizin artık burada bizi yargılama girişimini, yargılama girişimini de değil, kalıcı diktatörlüğün bir vasıtası haline gelmeyi bırakmanızda fayda var Sayın Başkanım. Ben bunu sizlerin zatıalileri için herhangi bir şey söylemiyorum, heyetinize bugüne kadar hiç bir şey söylemedim, iddia makamına da bir şey söylemedim. Ama ilk gün burada bir şey söyledim ifademi verirken bu iddianameyi hazırlayabilmek için bir çok bilim dalını çok iyi bilmek gerekiyor dedim. Maalesef olmadı, yapamadık. Şimdi burada ben nerdeyse 43, 44 aydır yatıyorum Sayın Başkanım. Önüme bir tane ek delil gelmedi. Gelemezde. Çünkü o bahsettim, Dünya’nın üst düzey diplomatları, diğer ülkelerin, bizimkilerin, istihbaratçıları, politikaları bilir ki SESAR böyle bir işin içerisinde olmaz. Yazdığım yazılarda açıktır. SESAR’ın sitesinde vardır Sayın Başkanım. Şimdi bu şartlar altında üretilmiş delilleri geçtim Sayın Başkanım. Bir sürü bağlantı üretebilirsiniz, bende üretirim buradan yazıp da. Ama somut bilgiler var. O somut bilgilerimi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına benim söylemem gerekiyor. Ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının beni dinlemesi gerekiyor Sayın Başkanım. Ben beraaten tahliyemi talep ediyorum.”
Sanık Doğu Perinçek söz istedi verildi:”Efendim bugün tutanağa geçen yazılmış olan mahkeme tarafından yazılara gelen cevaplardan biri Milli İstihbarat Teşkilat’ından bir sayfalık bir cevap. Daha çok burada Alparslan Arslan’ın kimlik bilgilerine yer vermiş Mili İstihbarat Teşkilatı. 2 tane özelliği olan bilgi var. Biri aynen şöyle deniyor cevabi yazısında Mili İstihbarat Teşkilatının. 26 Mayıs 2006 tarihi itibariyle İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek tarafından yapılan basın açıklamasında adı geçen ve ekibinin yani Alparslan Arslan ve ekibinin MOSSAD tarafından Bulgaristan’da eğitildiği iddialarına yer verildiği. Alparslan Arslanlar hakkında basında A4 sayfasıyla binlerce sayfa tutacak bilgi yayınlandı Türkiye’de. Bu binlerce sayfa içerisinden Mili İstihbarat Teşkilatı bir tek bunu ciddiye almış ve buraya koymuş. Ciddiye almış. Neden? Çünkü, İşçi Partisi ve İşçi Partisi bu tür bilgileri incelemeden, araştırmadan ve bilginin kaynağına eğer bu bilgide bir yanlışlık varsa sizi de sergileriz, sizin kurumunuzu da sergileriz diye ve bu sözler alınmadan bir bilgi açıklamaz. Bunu dikkatinize sunuyorum. Bulgaristan, savcılık makamı da bununla ilgilenmişti, bununla ilgili sorular sormuştu. Aynı zamanda bazı yazılar yazılarak araştırılmasını istemişti. Bu önemli bir ipucu. İkinci özelliği olan bilgi, Temmuz 2007 ayı itibariyle Danıştay eylemini Bulgaristan’da bulunan bir albayın ziyaretinin akabinde gerçekleştirildiği yönünde duyumlar alındı. Bahse konu hususların 24 Temmuz 2007 tarih ve 35 sayılı notta Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığına intikal ettirildi. Yani istihbarat olarak 2 tane bilgiye yer vermiş bu kağıt yazı, ikisi de Bulgaristan ilişkisi. Bunlar bizim bu konuda yani ben bunlar kesin doğrudur, yüzde 100 doğrudur diye bir şey söylemiyorum ama bunların ciddi bilgiler olduğu Mili İstihbarat Teşkilatı’nın yazısı tarafından da doğrulanmış bulunmakta yani onlarda ciddiye almışlar. Bunu mahkemenize arz ediyorum. Dikkatinizi çekiyorum.”
Sanık Güler Kömürcü Öztürk söz istedi verildi:”Bugün size 6 sayfalık bir yazışmamı sundum. İddianameye cevaplar dosyasına konmak üzere. Onunla ilgili ek bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Orda göreceğiniz üzere ben Washington merkezli Open Sor Center’a gönderdiğim, hukuki hakkımın saklı tutulduğunu, itiraz hakkımdaki Gaydof Ergenekon, Ergenekon Rehberi isimli raporda şahsımla ilgili bilgilerin doğru olmadığını, düzeltilme yapılmadığı takdirde hukuki haklarımı kullanacağımı ve gerekli tekzibin yapılmasını istediğimi belirtiyorum. O kurum yani yazışma yaptığınız benim itiraz ettiğim, şikayetçi olduğum Open Sor Center Amerikan Ulusal İstihbarat Merkezine bağlı çalışmaktadır. Dolayısıyla bu yazışmaları bu çerçeveyle değerlendirmenizi rica ediyorum. Ve savunma dosyasına ilave edilmesini. Teşekkür ederim.”
Daha önceki ara kararları gereği yazılan yazılara yeni gelen cevaplar okundu.
Mahkeme Başkanı:”30.03.2010 tarihli oturumun 2010/212 değişik iş sayılı kararının 17 nolu ara kararı gereği resen TİB’den istenen görüşme dökümlerinin gönderildiği. 07.05.2010 tarihli oturumun 2010/299 değişik iş sayılı kararının 7 nolu ara kararı gereği resen MİT Müsteşarlığından istenen bilgilerin gönderildiği. 28.05.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 16 nolu ara kararı gereği resen İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünden araç tanıtım kartıyla ilgili ekspertiz raporunun gönderildiği. 16.06.2010 tarihli oturumun 2010/409 değişik iş sayılı kararının 19 nolu ara kararı gereği resen Türk Telekom’dan istenen kayıt bilgilerinin gönderildiği. 28.08.2010 tarihli oturumun 7-H nolu ara kararı gereği Sanık Hayrettin Ertekin’de ele geçen tarihi eser olduğu bildirilen eşyalarla ilgili bilirkişi raporun gönderildiği. 01.10.2010 tarihli oturumun 2010/670 değişik iş sayılı kararının 10 nolu ara kararı gereği Sanık Kemal Kerinçsiz’in talebiyle ilgili olarak İstanbul Emniyet Müdürlüğünden gelen cevabi yazıda şube müdürlüklerince, ki Organize Suçlar Şube Müdürlünden yazı geliyor. Şube müdürlüğümüzce haklarında işlem yapılan şüpheli şahıslarla ilgili bugüne kadar gönderilmeyen bir delil bulunmamakla birlikte gizli tanık Poyraz’ın 03.08.2008 günü alınan ifadesinde ki konular ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının ilgi b sayılı talimatıyla şube müdürlüğümüze gönderilen 2004/1914 sayılı soruşturma kapsamında Sedat Peker ve terör suçu örgütü üyelerine görüşmelerine ilişkin ses kayıtlarının incelenmesinin devam ettiği bunlar tamamlandıktan sonra Cumhuriyet Başsavcılığına bilgi verileceğinin bildirildiği. 27.10.2010 tarihli oturumun değişik iş 2010/710 değişik iş sayılı kararının 24 nolu ara kararı gereği resen Vodafone’den istenen kayıtların gönderildiği. 27.10.2010 tarihli oturumun 2010/712 değişik iş sayılı kararının 2 ve 4-b nolu ara kararları gereği resen TİB’den istenen görüşme dökümlerinin gönderildiği. 27.10.2010 tarihli oturumun 2010/712 değişik iş sayılı kararının 22-g nolu ara kararı gereği Sanık Erkut Ersoy’un talebiyle ilgili olarak Düzce İl Emniyet Müdürlüğünden arama esnasında herhangi bir görüntü kaydının yapılmadığının bildirildiği anlaşıldı.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu kim olduğu anlaşılmadı:”(Sayın Başkanım Ankara’ya gedecekler var).”
Sanık İsmail Yıldız müdafii Av. Dursun Yatsıkaya söz istedi verildi:”Sayın Başkanım, söyleyeceklerime geçmeden önce duruşma safahatı içerisinde buraya her geldi…gelip Ankara’ya döndüğümde başıma gelen olayları sizlerle paylaşmak istiyorum. Ve duruşmada yaptığım bir konuşmada biz avukatlar bu duruşmada üzerimizde ki baskı nedeniyle savunmaktan zorlanıyoruz. Çünkü bizde buraya ne zaman geleceğiz endişesini taşıyoruz dediğimde tebessüm etmiştiniz. Bunu söylediğim duruşmadan sonra Ankara’da büromda yaşadım bir olayı kayıtlara geçmesi açısından açıklamayı doğru buluyorum. İsminin Ahmet Kaplan olduğunu ki kod isim kullandığını sanıyorum, bir emniyet istihbarat yetkilisinin güya bir dava bahanesiyle büroma gelip büromda bilgisayarımdan 36 emniyet müdürünün, il emniyet müdürünün özlük dosyasıyla ilgili bir çıktı almak istemesini fark etmem üzerine kendisine sordu ne yapmamaya çalıştığını sorduğumda. Lazım olabileceğini bizim beni kastederek işime yarayabileceğini düşünerek bana bunu getirdiğini ifade ettiğinde bende kendisine dedim ki ben bunların amiri değilim, bakanı değilim, benim nasıl işime yarayabilir dediğimde, olsun dedi ben size de bırakayım yinede bulunsun. Bunun üzerine telefonu arayıp büromdaki 7 bilgisayarın tüm hard disklerini değiştirdikten sonra bu vatandaşı bir daha o gün bu gündür bir daha görmedim etrafımda. Buraya gelip yine müvekkilimin yapmış olduğu ve her ne hikmetse müvekkilime yönelik olarak soruşturmayı yürüten iddia makamı ve Sayın heyetinizin dikkate almadığı hususlarla ilgili olarak Ankara’ya döndüğümde sabah saat 9’da telefonum çaldı. Kahvaltıdayız çocuklarımla beraber. Bir arkadaşım abi televizyon, TRT1 kanalında seninle ilgili bir ifşaat var lütfen televizyonu açar mısın dedi yetişemedik. Sonra oğlumun bilgisayarda yaptığı bir program çerçevesinde o haberi bilgisayar ortamında izlediğimizde Sayın Bülent Arınç hakkında suikast girişimde bulunan ve bununla ilgili tahkikat soruşturması yapan mahkeme heyetinden üyeye gönderilen bir tehdit mektubuyla ilgili mermiyle alakalı gönderen şahsın baş isminin baş harfleri M. C imiş. Ki benim büromda ismi M ile başlayan soyadı Ç ile başlayan 15 kişinin vekaleti mevcut. Bu şahısla ilgili irtibatlı olduğum ve bu şahsının da telefonun müvekkilim İsmail Yıldız’ın telefon rehberinde kayıtlı olduğu dolayısıyla bu eyleminde burada tutuklu bulunan şahısların üyesi olduğu iddia edilen sözde örgütün faaliyeti çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini anlatıyor. Gün boyunca 24 saat boyunca bu döndü kanallarda. İsim veriyorum işte Kanal 24, Star Gazetesi efendime söyleyeyim, STV vesaire kanallarda döndüğünü duydum daha sonra. Ve bunun üzerine eşim ve çocuklarımı alarak aynı gün terörle mücadele şube müdürlüğüne gittim. Dedim ki kendimi ihbar ediyorum. Böyle bir eylem var ise, böyle bir girişim var ise büromun ve evimin aranmasını savcılığa lütfen bildirin. İlgili savcılık arama kararını mahkemeden çıkartsın evimden çıktım bakın dedim, büroma da gitmedim. Onun üzerine buna ihtiyaç duymadıklarını beyan ettiler. Ertesi gün soruşturma savcısına gittim, soruşturma savcısı dedi ki sizinle alakalı bir husus yok. Onun için dedi şuanda size ihtiyaç duymuyoruz. Şimdi bugünkü konuşmadan sonra başıma ne geleceğini Ankara’ya nasıl döneceğimi merak ettiğim için anlatıyorum bunu size. Sayın Başkanım sözlerimi bu davanın başında aslında bizim açımızdan ve müvekkilim açısından biz sözün bittiğine inanıyoruz. Savunma olarak ta öyle. Çünkü ilk celsede söylediğimiz birkaç cümleyi zatıalilerinize ve iddia makamında oturan Sayın meslektaşlarımıza hatırlatmak istiyoruz. Demiştik ki bu davanın savcısı var iken size ihtiyaç olamaz. Ve müvekkilimin ifadesinden sonra iddia makamında oturan Sayın meslektaşım müvekkilime şöyle bir tanımlamada bulunmuş idi lütfen hatırlayınız. İsmail Yıldız Türk Silahlı Kuvvetlerinin stratejilerini belirleyen adam. Bu iddiayla sorguya alındı İsmail Yıldız. Ve biz buna itiraz etmiş idik demiştik ki, eğer öyleyse kuvvet komutanları ve Sayın Genelkurmay Başkanı istifa etsin baş buradaysa ayaklara ihtiyaç demiştik. Savunma olarak. Zabıtlarda mevcut. Ve Sayın iddia makamında oturan meslektaşlarımız Amerikan Büyükelçi görevlileriyle büronuzda görüştüğünüzü sormuştu sorgusunda İsmail Yıldız’a. Ne görüştünüz dediğinde İsmail Yıldız o görüşmeyi anlatırsam buradan kalkamazsınız demişti. Lütfen hatırlayınız. Şimdi Wikileaks belgeleri açıklanıyor ve İsmail Yıldız’ın burada Amerikan Büyükelçiliği ve Amerikan görevlilerinin hükümetle görüşebilmeleri için izin ve fırsat aradıklarını anlatıyor bu belgeler doğru mu yalan mı bilemem? Ama müvekkilim olmasından gurur duyduğum İsmail Yıldız’ın huzurda söylediği ifadelerin ve iddiaların hiçbirisi araştırılmıyor ve üstelik müvekkilime meczup muamelesi yapılıyor. Sayın Başkanım ben İsmail Yıldız’ı görev yaptığım siyasi partideki görevim nedeniyle merhum genel başkanıma danışmanlık yapması sırasında tanıdım. Bende uyandırdığı intibah şuydu hayatımda gördüğüm en zeki insan. Sonra hukuk meselelerinde avukatlığını üstlendim ve bugünde vekili sıfatıyla huzurunuzdayım. Bana İsmail Yıldız’ı anlatın derseniz kendisine hayranlık duyduğum bir insan. Niye biliyor musunuz? Bugüne kadar yapmış olduğu hiçbir analiz, hiçbir değerlendirme boş ve afaki çıkmadı. Söylediği hiçbir cümle düşünülmeden, tartmadan, konuşmadan, çıkmadı. Ve daha sonra Ankara’da süreç içerisinde ki bu süreç başlamamıştı. Bir görüşme esnasında kabinede görev almış silahlı kuvvetler bünyesinde görev almış 3, 5 kişilik bir kişinin İsmail Yıldız’ın değerlendirmesiyle ilgili yaptığı bir değerlendirmede onunla ilgili şu tespiti yaptıklarına bu kulak şahit oldu. Dünyanın en nitelikli lengüistik uzmanı yani dil bilimci, yani kavramlarla oynayabilen, kelimelerle oynayabilen, sağ derken aslında sağ demek istemeyip de kulağının arkasını göstermek isteyen ve bu yetenekte Dünya’nın en yetenekli elemanlarından bir tanesi olduğunu söylediler. Onların yalancısıyım. Sayın Başkan İsmail Yıldız bir analist. İstihbaratçı değil. Bakın, bir analist. Sizde bir analistsiniz. Bende bir analistim. Hukuk eğitimiyle ilgilenenlerin tamamına yakını aslında analistir. Çünkü analitik mantıkla konuşur, analitik mantıkla değerlerdir. Sonuç neden ilişkisini kurar hüküm verirsiniz. Ama İsmail Yıldız’ın bir farkı var. İsmail Yıldız sonuca ulaşmak için analiz yapmaz. Sonucun yaratacağı yeni başlangıçlar üzerine analiz yapar. E şimdi İsmail Yıldız’la ilgili olarak bugüne kadar lütfen hatırlayın Amerikan Büyükelçisiyle görüştüğünü ne Amerikan Büyükelçiliği yalanladı, ne hükümet kanadından bu konuda tekbir haber bile gelmedi. Sayın Başbakana brifing verdiğini, ne AKP kanadı yalanladı, ne AKP parti olarak tüzel kişilik olarak yalanladı. Biz safahat içerisinde müvekkilimizin yakalanması, el konulması ve tutukluğuna gerekçe oluşturan belgelerde kanun gereğince hukuksuz el konulduğunun bizzat dosyadaki deliller çerçevesinde ortaya koyduk. Avukatsız arama, avukatsız delil yaratma. Şimdi bunların karşısında müvekkilimin ekonomik durumuyla, aile durumuyla alakalı Vakit Gazetesinde bir yazı çıktı. Sayın Serdar Erseven kaleme almış. Evet ailesi perişan. Bayramda bizdelerdi olaylı acite etmek için söylemiyorum çünkü tahliye talebinde falan bulunmayacağım. Ama insanların ruhunu öldürmeye karar verdiyseniz, önce sorgulaması gerekilen bu kararı verenlerdir. 4 yıla yakındır tutuklu bulunan bir insanın bedeni ölmüş ne fayda ruhunu öldürüyorsunuz. 15 yaşında Ayşe bana döndü Dursun Amca biliyor musun dedi bunu söylerken tane tane akıtıyor bu çocuk, babamın bir daha buraya geleceğine inanmıyorum dedi. O 2 yaşına gelmiş Arda. Baba lafını duyduğunda ablasının boğazına sarılıyor baba diye. Bir terör örgütü iddiası var. Müvekkilimin terör örgütüyle alakalı bir görevi olduğu iddiası var. Ama buna ilişkin olarak ne klasörlerde, ne telefon tapelerinde, ne resimlerde, ne kayıtlarda bir şey yok. Ve müvekkilim diyor ki Danıştay saldırısıyla ilgili bilgi sahibiyim. Rahmetli Mumcu’yla ilgili bilgi sahibiyim. Bunu ihbar ediyorum diyor. Mahkemenizde tek bir karar yok. Bu ilk defada söylenen bir şey değil. Burada yine lütfen hatırlayınız zatıalinizle ilgili olarak heyet nasıl diye Sayın Buzoğlu’na sormuştum o da Sayın Başkan, tarafsızlık konusunda taviz vermiyor demişti ve siz bize teşekkür etmişsiniz, ettiniz. Tarafsızlığımızla ilgili teşekküre ihtiyaç yok demiştiniz. Şimdi 4 yıl boyunca bunca yıllık hakimsiniz bunca mahkemeye çıktınız, duruşma yaptınız, karar verdiniz. Acaba bu dava kadar tarafsızlığınızın sorgulandığı bir süreç yaşadınız mı Allah aşkına? Bunu düşünün ve sizden istirham ediyorum bu duruşma salonundaki kamera kayıtlarını şöyle bir analizciye analiz ettirin. Görüntü analistlerini yüz analizlerini, mimik analizlerini bir yaptırın, kimin yalan kimin doğru söylediğini Türkiye’nin istihbarat servisleri bu konuda analistleri var, vücut dili uzmanları var. Yaptırın. Zatıalilerinizde yaptırın. İddia makamında oturan Sayın meslektaşımda yaptırın. Avukatları da yaptırın sanıkları da yaptırın. Ama Türkiye’de özellik bu davada bunlara ihtiyaç duymaya gerek yok. Niye? Çünkü bu davanın hükmü başından verildi zaten. Bu dava kurgulanırken hüküm orda verilmiş. Birileri suçludur değildir bilmiyoruz ama öyle bir çorbaya döndü ki bu dava hukuk adına söylenen hiçbir şeyin kıymeti yok. Ne Ceza Muhakemeleri Usulü işliyor, ne Ceza Kanun hükümleri işliyor, nede hukukun genel hükümleri bu davada işlemiyor. Anlattı sanıklardan bir tanesi. 1 tanığı bekliyoruz ben 40 aydan beri burada yatıyorum dedi. 1 tanığı bekliyoruz. E haklı olarak mahkemeniz deliller toplanmadığı için delillerin etkilenmesi şüphesi nedeniyle tahliye ihtiyacı vermiyorsunuz. Peki tahliye ettikleriniz Sayın Başkanım dışarıda öyle fırtınalar kopuyor ki büroma gelenlerden bir tanesini daha söyleyeyim, bu davayla yakından ilgili. Ve birleştirdiğiniz davada avukat olan bir insan. Biz diyor seni çok seviyoruz. Bana söylüyor bana. Ve bu duruşmalardan sonra söyleniyor. Her buraya geldikten sonra Ankara’ya dönüyorum mutlaka başıma bir iş geliyor. Şimdi siz avukat olsaydınız burada bu davada sanık olsaydınız ve geçiminizi de sadece bu işten yapsaydınız. Çünkü başkaları gibi finansörümüz yok. Çalışırsanız para kazanıyorsunuz. Evinize ekmek parası götürüyorsunuz. Bu tür olaylar karşısında nasıl bir duruş sergilerdiniz Sayın Başkan önce bu sorunun cevabını bir verin. Buradaki avukatların tamamına yakını bu endişe içerisinde olduğuna adım gibi eminim. Çünkü bende endişe ediyorum. Daha öncede bunu dile getirdim. Telefonlarımın dinlendiğini, gayri yasal bir şekilde dinlendiğini, üstelik bunun iddia makamında oturun Sayın meslektaşlarımızın talebi doğrultusunda yapıldığı ve buna ilişkinde karar verildiği açık. Dosyada ( birkaç kelime anlaşılmadı) ifadesinde nasıl ortaya çıktığını ve tesadüfen yakaladığımı anlattım size. Dursun Ali Yasak diye birisinin telefonu diye telefonu dinleniyor yıllardır. Buyurun deliller dosyalarda var. Ve siz konuşurken, müvekkilinizle konuşurken neyi nasıl konuşacaksınız, burada neyi nasıl savunacaksınız? Ve hangi hukuki konularda hangi gerekçelerleri oluşturacaksınız? Sayın Başkanım, insanlık adına yapılan en büyük suçlar unutmayın tenzih ediyorum zatıalilerinizi ama itaat adına yapılan anlayıştan çıkmıştır. Benim söylediğim mutlak doğru, suçlusun, suçsuzluğunu ispat et mantığı diktatörlüğü doğurmuştur tarih bununla doludur. Bu davadaki feryatlara kulak verin. Adaleti tesis edemiyorsanız zulmü tecelli ettirin. Müvekkilim çıkıyor bir şey söylüyor diyor ki falanca benim abim olur. Herkes tedirgin acaba İsmail Yıldız akli melekelerini kaybetti. Ama kimse şunu sormuyor acaba İsmail Yıldız bir analist olarak lengüistik mi yapıyor? Hiç kimse bunu sormuyor, bu cümlenin muhatabı kim demiyor. Sayın Başkanım sözlerimi bitiriyorum müvekkilimizin beyanları doğrultusunda talep ettiği hususların Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığını intikal ettirilerek bu konuda müvekkilimizin ifadesinin alınmasına sağlanmasını talep ediyoruz. Teşekkür ediyorum sabrınız için.”
Mahkeme Başkanı:"Efendim Ankara’ya, Ankara’ya gidecek var mı başka? Buyurun. Sırayla başlıyor.”
Sanık Veli Küçük müdafii Avukat Zeynep Küçük söz istedi verildi:”Biz burada çok uzun zamandır Danıştay dosyasıyla yoğruluyoruz, neyi ne kadar anlattığımızı, neyi ne kadar ispat ettiğimizi, neyi, ne kadarını konusunda sizi ikna ettiğimizi bilmiyoruz. Muzaffer beyin dediği gibi mahkeme duvarı. Konuşuyoruz şimdi ben öyle şeylerde Savcıların mütalaasını, sizin verdiğiniz kararlardaki gerekçeleri ara kararlardaki gerekçeleri falan çok dikkate alıyorum. Çünkü sizin bu konulardaki tavrınızı ancak bunlardan takip edebiliyorum ben. Şimdi bu biz bu kadar Ataşehir, ev, Revep’in evi, yok keşif, bilmem ne debelenip dururken savcılık bir mütalaada bulundu bu evle ilgili olarak. Geçen celsenin sonuydu galiba. Bize bir ders verdi Sayın Savcımız. Bu Ataşehir’deki Recep’in eviyle ilgili. Şunu dedi bize, dedi ki ya siz demediniz mi böyle bir ev varsa biz bunu baştan kabul ediyoruz, böyle bir toplantı olduğunu. Siz sanıklar dedi baştan beri bunu söylüyor. Böyle bir ev varsa bizde bu toplantıyı kabul ederiz, diyor sanıklar dedi. Ya savcı bizim burada söylediklerimizi dinlemiyor, ya anlamıyor, yada işine nasıl gelirse öyle yorumluyor. Biz burada hiçbir zaman Ataşehir’de bir ev yok demedik. Bu akılla açıklanacak bir şey değil. Ataşehir’de bir sürü ev olabilir. Ataşehir’de Alparslan Arslan’ın arkadaşına ait bir evde olabilir. Biz hep şunu söyledik, söylediğimiz her şeyin altında şu vardı; Ataşehir’de herhangi bir evde Danıştay bombalarının verildiği bir toplantı yapılmamıştır. Ataşehir’de bir ev olabilir bu beni ilgilendirmiyor. Bu ev Recep Özkan’ında olabilir. Alparslan’ın en yakın arkadaşlarının birkaç evi de olabilir. Recep Özkan’ın es….Böyle bir toplantı yapılmamıştır Ataşehir’de bir toplantı evi yoktur. Bunların ikisinin arasındaki farkı ayırt edebileceğinizi düşünüyorum. Ataşehir’de bir toplantı bir ev yoktur diye bir beyan olabilir mi? Ataşehir’de bir ev yoktur böyle bir beyan olabilir mi? Ataşehir’de bir ev vardır. Bakın siz Ataşehir’de olan evi ne zaman tespit etmişsiniz, Ataşehir evini ne zaman tespit etmişsiniz? Önce sizin mütalaanızı okuyayım ben size. Cumhuriyet Gazetesine atılan bombaların Ataşehir semtindeki evde yapılan kalabalık bir toplantıda verildiği iddiasında soruşturma aşamasında yer alması, aynı iddia çerçevesinde bu evin kaba tarifinin de verilmesi, o tarihte başka bir dosyanın tutuklu sanığı olan Osman Yıldırım’ın Ankara’dan İstanbul’a getirilerek yer gösterme işlemenin yapılmasının güçlüğü. Tamam. Ataşehir Semtinde bulunduğu belirtilen bu evin iddianame tanzimine kadar tespitinin mümkün olmaması. Şimdi siz iddianame tanzimine kadar bu evin tespitinin mümkün değil diyorsunuz. Bunu neye göre söylüyorsunuz? Yani bu nasıl bir iddia? Bakın size polisin Ataşehir evine ilişkin yaptığı tespit tutanağından bir, bir şey okuyacağım. Dolayısıyla Osman Yıldırım’ın toplantı yaptıklarını öne sürdüğü ikametin Ataşehir Migros’a yakın bir mesafede ve Ataşehir baz istasyonu kapsamında bulunan bir ikamet olduğu anlaşılmıştır. Diğer taraftan Osman Yıldırım alınan ifadesi içerisinde bakın Osman Yıldırım’ın bu ifadesi Mart 2008. Cezaevinde alınan ifadesi. Toplantı yaptıkları öne sürdüğü evde Alparslan Arslan’ın bekar arkadaşlarının kaldığını beyan etmiştir. Polis sadece bu iki bilgiden yola çıkarak. Bakın her ikisi de Osman Yıldırım’ın 2008 yılının Mart ayında Sincan Cezaevinde verdiği ifadesidir bunlar. Sadece bu ikiden yola çıkarak diyor ki ben bu iki bilgiye dayanarak diyor bir araştırma yaptım diyor. Alparslan Arslan’ın diyor yakın arkadaşlarını araştırdım diyor Ataşehir’de evi olan Recep Özkan var diyor. O mesafeye yakın diyor Recep Özkan’ın evi de bekar evdir diyor bu ev Recep Özkan’ın evidir diyor. Ey savcılar 2008 yılının Mart ayında Osman Yıldırım bunu size söyledi. Bu iddia da bulundu. Ne yaptınız? Elinizde yok muydu bu bilgiler o zaman? Polis istediğiniz an, istediğiniz dakika ertesi gün size bunu bulabilirdi. Bu bilgilerle bulmuş gene. Çünkü bu daha bu beyan, bu tespit Alparslan Arslan 116. celsede 10 ayda 2009’un 10. ayında burada Recep Özkan’ın evinde, evinin önünde toplan… bombaları teslim ettim dediğinden çok önce yapılmış bir tespit. Yani burada bir tek biz bilmiyormuşuz. Alparslan Arslan Recep Özkan’ın evine söyleyinceye kadar biz bilmiyormuşuz Ataşehir’deki evle ilgili bilgiyi siz bilmiyormuşsunuz. Nerden biliyormuşsunuz biliyor musunuz? Dosyada var. Bir şey daha ilave etmek istiyorum anti parantez biz savcılara buradan yazı istedik ve dedik ki savcılıkla TEM arasında yazılan bütün yazışmaları bize gönderilsin dedik sizde karar aldınız dediniz ki TEM’le savcılık arasında ki tüm yazışmalar gönderildi. Gönderilsin gönderildi. Bakın o yazışmalar dahi eksik gönderiliyor. Gelen yazışmaların içinde bu yok. Bu ne biliyor musunuz? 20.01.2009 tarihinde dikkatinizi çekiyorum 20.01.2009 Sayın Zekeriya Öz’ün polise verdiği talimat bu. Ne diyor biliyor musunuz? Başsavcılığımızca Ergenekon Terör Örgütüne yönelik olarak yürütülen soruşturma kapsamında Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması ve Danıştay saldırısıyla ilgili ile ilgili çalışmalar kapsamında fotoğraf teşhisi yapın diyor. Fotoğraf teşhisini 1. ayda istiyor. Nerde yapılır fotoğraf teşhisi? O apartmanda. Yeri bulmuşlar, yeri çok iyi biliyorlar. Nerde fotoğraf teşhisi yapılacağını biliyorlar. Polisle konuşmuş Zekeriya Öz. Evi biliyor. Polis bilgiyi vermiş biz bulduk Sayın Savcım demiş. O da demiş ki hadi gidin orda fotoğraf teşhisi yaptırın. Fotoğraf teşhisi yaptırılmış mı? Yaptırılmış. Fakat nedense bu fotoğraf teşhisinden elde edilen sonuçlar hiç işlerine gelmemiş. Neden? Çünkü ilk fotoğraf teşhisi savcının bu talimatı üzerine 23.01 ve 22.01 tarihlerinde yapılmış polis tarafından. 5 kişi vardı ya bunun 3’ü işte bu 1. ayda yapılan teşhiste, teşhiste bulmuşlar. Ve 3’ü de burada bulunan sanıkların hiç birini orda görmediklerini söylemişler. Nadiye Önay dediğiniz yüzde 40 Nadiye diyorum, ben ona, o taa Ağustos ayında tekrar fotoğraf teşhisine tabi tutturulmuş 2009’un Ocak ayından sonra savcılık yatmış neden, işine gelmemiş siz ki 2009’un Ocak ayında madem öyle bu evin Recep Özkan’ın evi olduğunu biliyordunuz 2009’un Ocak ayında Recep Özkan’ı neden bulmadınız, niye sormadınız? Siz biliyorsunuz o evi biz Alparslan söylediğinde 10. ayda öğrendik o evi o evin Recep Özkan’ın evinin olduğunu savcılık açık ve alenen delil gizliyor bu yazı bu fotoğraf teşhisleri ne zaman geldi dosyaya? 2010’un 4. ayında dosyaya girdi. Ne zaman yazdınız siz? Şubat ayı e 03.02.2010’da yazdınız taa ki siz bu evle ilgili adres tespiti ve komşuların isimlerinin bildirilmesini talep edinceye kadar hiçbir şey yapmadılar. Hiçbir şey yapmadılar. Alparslan 10. ayda evi söyledi aaa yeni öğrendik hepimiz savcılıkta herhalde yeni öğrendi. O zamana kadar bilmiyordu. Bilse, bilse bir savcı böyle bir evin olduğunu iddia etmesine rağmen bunu sonradan tespit etse bunu mahkeme dosyasına sunmaz mı, sunması gerekmez mi bunu yapmayan savcının iyi niyetinden, iyi niyetinden emin olabilir misiniz? Yani bunu bir savcıya ya tamam siz nerdesiniz 2009’un Ocak ayından itibaren ne yaptınız? Niye sakladınız, niye? Biz sizin bulduğunuz evi yaklaşık ondan 22 ay sonra bu noktaya geldik. Alparslan bundan 10 ay sonra söyledi. Siz 10 ay önce biliyorsunuz fotoğraf teşhisi yaptırmışsınız ama işinize gelmemiş. Üçü de bu tanıkların tanımıyoruz demiş, görmedik. 2009’un Ocak’ından bahsediyorum ben size. Recep Özkan’ı çok rahat bulurdunuz. Sorardınız, kardeşim senin evinde böyle bir toplantı yapıldı mı? Ama biliyorsunuz alacağınız cevabı. O zaman bunu dosyaya sunabilecek miydiniz? Recep Özkan’dan ne cevap alacağınızı biliyorsunuz. Çünkü bu dosyada neler olup bittiğini çok iyi biliyorsunuz. Hepimizden daha iyi biliyorsunuz. Bizim iğneyle kazdığımız kuyuyu siz çoktan halletmişsiniz. O kadar iyi biliyorsunuz ki. Madem bunu biliyordunuz Alparslan Arslan’a sorgusunda bunu neden sormadınız? 10. ayda ifade verdi Alparslan 2009’un 10. ayında. Siz fotoğraf teşhislerini çoktan yaptırmışsınız o adreste. Gidip komşularıyla konuşmuşsunuz. İşinize gelmemiş. Hoşlanmamışsınız. Çünkü zaten siz bunu daha Osman’dan bu beyanı alır almaz 13’ünde aldığınız beyanın arkasından 14’ünde polise yaptırabilirdiniz 1 günlük iş. Çünkü o beyandan yola çıkarak yapmış bu tespiti Osman Yıldırım. Ertesi gün bu tespiti yaptırabilirdiniz. Hangi evin tespitinin zor olmasından bahsediyorsunuz. Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz ya? Bu gerekçe bu bu bizimle dalgamı geçiyorsunuz. Siz bunu çoktan yapmışsınız. Siz eğer Osman’ın beyanının ertesi günü bu tespiti yaptırsaydınız o zaman böyle bir toplantının olmadığını Recep Özkan’ın bunu reddettiğini, bunları iddianamenize yazmanız gerekirdi. O zaman o iddia üzerinden nasıl gidecektiniz? Gidemezdiniz. Recep diyecekti ki savcılar zamanında geldi bana sordu bende böyle bir toplantı olmadığını söyledim diyecekti. Soramazdınız. Sonrada bize dalga geçer gibi bu gerekçelerle yok Danıştay evinin tespiti mümkün olmadığından, yok iddianame hazırlanıncaya kadar bulamadığımızdan.”
Sanık Muzaffer Tekin söz almadan konuştu anlaşılmadı.
Sanık Veli Küçük müdafii Avukat Zeynep Küçük:”Evin tespitine ilişkin polis raporu 4. ayın 2010’un 4. ayında mahkemeye sunuluyor. Talebim, talebim lütfen bunu araştıralım. Zekeriya Öz’ün 20.01.2009 tarihinde terörle mücadele şube müdürlüğüne fotoğraf teşhisi yapılmasına ilişkin işlemin gereği polis tarafından ne zaman yapılmış ve bu konuda ki bilgi ne zaman Zekeriya, bunu karşılığı olması lazım bildirilmiştir. Ne zaman bildirilmiş bunun bilgisi ne kadar kalmış, bu konuda bir ihmal varsa bunun ihmali kimde? Polis mi göndermemiş, savcılar mı beğenmemiş. 2. Ben bu yazıyı neden savcılıkla terörle mücadele arasında, organize suçlarla yapılan yazışma arasında göremedim. Niye yok, hepsi geldi bu niye yok? Niye saklıyorlar bizden? Hangi işbirliğidir bu? Nasıl bir iş birliğidir bu? Biz bunu neden görmedik? Niye göremiyoruz hala, elimizde. Kime kaşı mücadele edeceğiz, neyle mücadele edeceğiz, kime karşı hakkımızı savunacağız, kimden yardım alacağız? Biz nasıl adil yargılanacağız? Biz nasıl adil yargılanacağız? Siz bize adil yargılanıyorsunuz diyebilir misiniz? Bunla diyebilir misiniz? 2009’un Ocak ayında evi tespit etmiş olan savcılar son ana kadar bunu ellerinde tutarak bize, biz sizi adil yargılanmanız için elimizden geleni yapıyoruz, biz devletin Savcılarıyız, biz delil karartmayız. Biz hiçbir delili elimizde bekletmeyiz, hemen mahkemeye sunarız diyebilirler mi? Bu yazışmanın da terörle mücadeleden sorulup gerekli evrakları için, organize suçlardan sorulup bize gönderilen evraklar içinde neden yer almadığının, bu yazının neden yer almadığının sorulmasını istiyorum. Ve başka hangi yazıların yer almadığının? Şimdi biz her şeye rağmen, her şeye rağmen buradayız, biz her şeye rağmen savaşıyoruz, her şeye rağmen mücadele ediyoruz ve mücadele edeceğiz. Son ana kadar ben her şeye rağmen inancım çok zayıflamış olmasına rağmen, ben buradayım mücadele edeceğim. Tabi herhangi bir kumpasla her an karşılaşma ihtimalim olmasına rağmen ve bunu bilerek, bile bile.”
Solonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.
Sanık Veli Küçük müdafii Avukat Zeynep Küçük:”İnşallah öyledir. Şimdi geldik bir noktaya. Bugün, dün, bu hafta itibariyle birtakım sorgular daha yaptık. Ne çıkarttık? Bir küçük toparlama yapmak istiyorum. Toparlama yapmadan önce bu dosyada ya ilgili bir yazıdan bahsetmek istiyorum. Kamuoyunda çok sözü geçen, ulvi ve müneccim şahsiyet Şamil Tayyar’ın bir yazısından bahsetmek istiyorum. 31 Ağustos 2009 tarihinde Şamil Tayyar ne demiş bakın 2009’un 31 Ağustosunda. Arada ne olduysa meçhul. 26 Haziran 2006 günü savcılığa giderek ifade verdim. Alparslan Arslan. 83 yaşındaki Salih Kurter’i şeyh olarak gösterdi. Avukat Süleyman Esen’i ise çete lideri olarak tarif etti. 2 isimde muhafazakar kimlikliydi. O ana kadar gözaltına alınanlardan hiçbirinin türban hassasiyeti yoktu. Ekip ulusalcı, çek senet tahsilatçısı, alkolik, uyuşturucu ve bali bağımlısı tiplerden oluşuyordu. Kurter ve Esen’le birlikte türban çetesinin dini figürü tamamlanmış oldu. Ankara 11 Ağır Ceza Mahkemesi Salih Kurter’in beraatına karar verdi. Süleyman Esen’i Cumhuriyet Gazetesine atılan bombaları temin ettiği iddiasıyla 10 yıla mahkum etti. Yani türban çetesinin dini motiflerinden biri çıktı, diğeri ise sadece bombayla sınırlı olarak kaldı. Devam ediyorum. Yargıtay bu kararı devam ediyor bozdu falan hesap yarım kaldı. İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Süleyman Esen tahliye edildi. O kritik isim Esen’di. Böylece çeteye türban sıfatını kazandıran 2. isimde dışarıya çıktı. Bu tahliye kararı Danıştay cinayetinin Ergenekon eylemi olduğu iddiasını güçlendiren en önemli adım oldu. Başka bir ifadeyle türban çetesi çöktü. Siz çökerttiniz. Siz Süleyman’ı tahliye ettiğinizde Ağustos ayında Süleyman’la ilgili bu dosyada ne biliyordunuz, ne biliyordunuz? Neye dayanarak tahliye ettiniz? Ben hep bunu soruyorum kendime. Süleyman Esen neye dayanılarak tahliye edildi, hangi gerekçeyle? Ben aradım. Hakikaten Süleyman’ın tahliyesini gerektirecek gerekçe aradım dosyada. Bilmediğim ne var diye. Benim anlamadığım, görmediğim, bilmedim bu dosyada ne var diye aradım. Ağustos ayında 2009’un Ağustos ayında tahliye ettiniz. Daha Alparslan bile sorgulanmamıştı bırakın Süleyman’ı. Bırakın Süleyman’ı Alparslan sorgulanmamıştı daha. Sonra Süleyman ne dedi? Alparslan dedi ki Süleyman’dan aldım bombaları. Ama Alparslan’ın bir ehemmiyeti yok. Sizin bir lafa inanmanız için o lafın Osman Yıldırım tarafından söylenmesi lazım. Osman Yıldırım söylüyorsa doğrudur. Başka kim ne söylerse söylesin bu dosyada. Yook bir şüphe var. Benim kuvvetli şüphemi ortadan kaldırmıyor. Osman Yıldırım söyledi onun için benim kuvvetli şüphem oluştu. Osman Yıldırım söyledi çünkü Ataşehir’de bomba aldım ben şu evde diye tamam. O zaman Süleyman vermemiştir Osman Yıldırım öyle söylediğine göre. O zaman Ataşehir’de evde Veli Küçük’le Muzaffer Tekin vermiştir, Osman söylüyor. Şimdi Süleyman Alparslan’la ilgili yaptığımız sorguda sizden hakikaten çok rica ediyorum hani artık elimden başka bir şey gelmiyor sadece rica edebiliyorum. Şu arada ne olursunuz Süleyman Esen’in çapraz sorgusunu bir kere okuyun, lütfen. Süleyman Esen’e yaptığımız çapraz sorguyu bir kere okuyun zaptını. Sonra açın birde Küçük Salih’in çapraz sorgusunu okuyun. Başka bir şey okumayın, başka bir şeye bakmayın. Süleyman her şeyi reddetti. Süleyman işin kolay yolu hatırlamıyorum, olmadı, gitmedim, görmedim nerdeyse utanmasa ben Alpraslan’ı ilk defa burada gördüm deme noktasına getirdi sorgusunda. Ben Alparslan yok canım hiç öyle arada bir telefon eder kağıt oynamaya çağırır 1, 2 kere de dosya konuştuk onunla dedi. Buraya getirdi Süleyman. Bizde dinledik. Ama Süleyman’ın telefon kayıtları, Alparslan’ın telefon kayıtları, Süleyman’ın çevresinin telefon kayıtları, bunların tam aksini söylüyordu. Ben bunları tek tek tek tek koydum. Tek tek tek tek baz istasyonuna iğneyle kuyu kazarak işte biz böyle yapıyoruz, biz böyle yapmak zorundayız. Biz iğneyle kuyu kazmak zorundayız. Süleyman ayın 14’ünde en basit 1 tane örnek vereceğim, 1 tane örnek. Süleyman’ın çapraz sorgusundan 1 tek örnek vereceğim size. Ben dedi evet Alparslan’la görüştüm, evet galiba ayın 14’üydü evet 14’üydü. Ama ben dedi ya Üsküdar’da ya Ümraniye’de görüştüm dedi. Ben Alparslan’ın evine gitmedim dedi. Küçük Salih geldi ayın 14’ünde Alparslan’ın evindeydik dedi. Peki Küçük Salih niye ayın 14’ünde Alparslan’ın evindeydik dedi? Onu hiç düşündünüz mü? Çünkü oraya gelinceye kadar biz Küçük Salih’e savunmasını hazırlaması için, gardını alması için gerekli malzemeyi verdik. Biz burada yaptığımız sorgularla. Ama ben orda gene bir çakallık yaptım affedersiniz. Bazı bilgileri vermedim. Sorgum sırasında da vermedim. Ben 7 Mayıs tarihinde ki Alparslan’ın evindeki buluşma tespitini Süleyman’ın sorgusunda ortaya çıkarmadım. Onun için Küçük Salih o kadar şartlanmış ki şöyle düşünüyor; Recepler, Orhan Kadı, beni Alparslan’ın evinde gördü. Benden önceki sorgularda benim bir kere Alparslan’ın evine gittiğim belli. Şunu da söylediler; benim onu Alparslan’ı yere yatırıp üst, tutup dua okuduğumda belli. Bu da çıktı ortaya. İyisi mi, iyisi mi, ben bu dua okuma olayını 14’üne bağlıyayım, 14’ünde Alparslan’ın evine gitmişim gibi yapayım onu kabul edeyim. Süleyman reddetmişti daha bir şey yoktu. Süleyman hepsini reddetti. Ordan sadece 14’ünde bir dua okumuşum gibi yaparım ben ordan yırtarım. Oysaki diğer tanıklar bunun Danıştay cinayetinden 1 hafta 10 gün önce olduğunu söylemişti. Ama o sırada ben 7’sindeki tespitimi yaptığım sırada bu salonda tanıkta yoktu, Süleyman’da yoktu, Salih Kurter’de yoktu. Biz burada ne konuşsak kendi aramızda kalıyor. Kendi kendimize konuşuyoruz, kendi kendimize dinliyoruz, bundan haberi yok Küçük Salih’in. O konuda bir şey geliştirememiş, 7’sini bilmiyor. Onun için burada defaatle sormama rağmen yedisini inkar etti. Çünkü kafasındaki şablona uymadı bu. Kendini hazırlamış o. Kendini hazırlamış. Aslı şudur, aslı şudur; Küçük Salih Mart ayından 15 Mart’tan önce de Alparslan’ın evine gitmiştir. Bunu nerden anlıyoruz Recep diyor ki ben Alparslan’ın evinde tanıştım. Küçük Salih’de diyor ki, ben Alparslan’ın evinde tanıştım. Bu tabi sorgunun ilerleyen aşamasında söylediğimiz için inkar edemediği bir bilgiydi. Bakıyorum Recep’le Küçük Salih’in ilk görüşmesine 15 Mart telefon görüşmesi. En erken 15’inde Alparslan’ın evinde. Baz istasyonlarından ben onu çıkardım muhtemelen 12’si. Çünkü Alparslan’ın ordan baz veriyor, Martta. 12’sinde tanışmışlar ve görüşmeleri devam etmiş. Hem nasıl devam etmiş biliyor musunuz, ne dedi Küçük Salih size ben size tekrar hatırlatmak zorunda hissediyorum kendimi. Dedi ki ben dedi Recep’le hiçbir alakam yoktur, hiçbir samimiyetimde yok. Recep’le dedi Danıştay olayından sonra hatta şuraya da not ettim ben onu. Danıştay olayından sonra 1, 1 buçuk ay zarfında birkaç kez aradı beni ancak ondan sonra pek fazla görüşmedik. Benim hiçbir samimiyetim yoktur. Bakın size tekrar okuyorum Recep’le Küçük Salih’in irtibatını; 15.03, 20.03, 21.03, 23.03, 24.03, 27.03, 28.03, 29.03, 30.03, 05.04, 07.04, ara ilginç bir şekilde, 26.06, 27.06, 30.06, 01.07, 10.07,12.07,14.07 bunların hepsinde Küçük Salih, Recep’in evinde. Saatlerce kalmış. Çünkü cin çıkarıyor, yatırıyor Recep çok perişan durumda, şifa Küçük Salih’ten. Her gün gitmiş. Hani Danıştay olayından sonraydı. Hani gözünüzün içine baka baka baka yalan söyledi. Ağzından Allah’ı düşürmeyen bir adam. Niye, niye yalan söyledi? Siz buradaki sanıklara hangisinin hangi yalanının yakalandınız ya bugüne kadar? Tanıyor musun? Tanıyorum, tanımıyor musun, tanımıyorum. Görüştün mü, görüştüm, görüşmedin mi, görüşmedim. Saklayacak bir şeyleri olmadığı için. Ama onların çok saklayacak şeyi var, çok,. Çok saklayacak şeyleri var hem Süleyman’ın hem Küçük Salih’in o kadar çok saklayacak şeyleri var ki. 1 tane saklayacak şeylerine bir örnek daha vereyim ben. 14’ünde Alparslan’ın evinde buluşuyorlar. 7’sinde buluşuyorlar. Bakın şunu söyleyeyim, asıl dua okuma 7’sinde. 7’sinde görüyor Orhan Kadı o evde Küçük Salih’i ve Alparslan’ı yatırdığını. Çünkü Orhan Kadı 14’ünde Kartal’da. Kartal’dan Karaköy’e iniyor Karaköy’den Eminönü’ne geçiyor o saatlerde yok evde. Orhan o manzarayı 7’sinde ki ev toplantısında görüyor. 14’ünde evde kimse yok. Onun içinde Küçük Salih öyle bir cinlikle onu 14’üne taşıyor ikisinden birini saklamaya çalışıyor. Ama tosladı. Toslar gerçek çıkar. Gerçek, gerçek çok kuvvetli bir şey hep bunu söylüyorum. Hakikat kadar kuvvetli bir şey yok bu Dünya’da. Her ne kadar el birliği ile saklanılmaya çalışılsa bile. Çok çaba sarf edilse bile. 14’ünde bu cinayetin, Danıştay cinayetinin toplantısı yapılıyor o evde kimse yok. Direk gidiyorlar, yok çay bahçesinde oturdum, yok ordan çıktım hadi bir çay içelim dedik gittik, bu değil. Direk gidiyorlar. Açın lütfen ya 14 lütfen 14’ünün baz istasyonlarını bir inceleyin lütfen. Direk gidiyorlar. Oturuyorlar ve planlıyorlar. Ordan çıkar çıkmaz Alparslan ilk olarak nereye gidiyor? Hilmi Öztürk’ün bürosuna. Çünkü resimleri lazım adama. Öldüreceği adamın resimleri lazım. Onu konuşmuşlar. Hilmi Öztürk’de diyor, 14’ü diye 14’ünde geldi diye. O resimleri Hilmi Öztürk’ün bürosundan apar topar temin ediyor akşam saatlerinde. Ordan da geçiyor Salih Kurter’e. 15’ine bakın. Bakın bu Küçük Salih o kadar uyanık bir adam ki. 2’sinden itibaren Alparslan’la hiç telefon görüşmesi yapmamış. Ama 15’inde ne olduysa işler bir karışmış. 15’i aynı zamanda Alparslan’ın Aykut Metin Şükre’den silahları temin ettiği gün. 15’inde almış Aykut Metin Şükre’den. Bu hız ne? 14’ünden itibaren bu nedir? 14’ünde koşuyor Danıştay hakimlerinin resimlerini temin ediyor 15’inde koşuyor Aykut Metin Şükre’den silahları temin ediyor. Bakın 15’ine. Lütfen 15’in trafiğine de bakın. Lütfen bakın. 13:55 Süleyman, Küçük Salih, 13:56 Küçük Salih, Alparslan, ilk. Ne oldu, ilk, olay karışmış. 13:58 Küçük Salih, Süleyman, 14:02 Süleyman, Alparslan, 14:04 Süleyman, Küçük Salih 14:05 Süleyman, Alparslan, 14:06 Süleyman, Küçük Salih. Neyi hallediyorsunuz, ne yapıyorsunuz. Alparslan o gün yola çıkıyor, Alparslan o akşam yola çıkıyor, Danıştay için yola çıkıyor. Başka kimseyle Alparslan’ın şu şekilde bir trafiği yok. Gözünüzü seveyim ya 2005 yılında yapılmış 3 tane kıytırık cep telefonuyla burada kıyameti koparıyorsunuz. Her gelene soruyorsunuz. Her gelene soruyorsunuz, 3 tane telefon görüşmesi olaydan 1 buçuk sene önce yapılmış telefon görüşmesi.”
Sanık Muzaffer Tekin söz almadan konuştu anlaşılamadı.
Sanık Veli Küçük müdafii Avukat Zeynep Küçük:”O 3 telefonla burada koskoca bir cinayeti yıktınız bu insanların üstüne. Alın size 15’indeki trafik. Ey savcılar. Ey Küçük Salih’i sorgulayan hakimler, bir tane baz istasyon sorsaydınız be Allah rızası için. 13:05, 13:56. Baba, baba dinliyor.”
Sanık Veli Küçük söz almadan konuştu:”(bir iki kelime anlaşılmadı) lütfen dinle.”
Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu:”Beyefendi kulağımla dinliyorum lütfen kulağımla dinliyorum müdahale etmeyin ben dinliyorum.”
Sanık Veli Küçük müdafii Avukat Zeynep Küçük:”13:55, 13:55, 13:56, 13:58, 14:02, 14:04, 14:05, 14:06 üçlü trafik. Bir şey olmuş, sonra bir durulma tekrar başlamış akşam üzeri. 16:54, 16:56, 16:57, 17:00 gene Alparslan, Küçük Salih, Küçük Salih, Süleyman, Süleyman, Alparslan, Süleyman, Küçük Salih. Hiç mi bir şey ifade etmiyor, size bunlar ya? Sizin az şüpheli Süleyman’ınızla hiç şüphesiz Küçük Salih’iniz bunlar. Çok şüphelilerde burada oturuyor. Çok şüpheleniyorsunuz, buradaki sanıklardan, bu cinayeti işledikleri için çok şüpheleniyorsunuz. Ama Süleyman’dan az şüpheleniyorsunuz. Hiç alakası yok, canım nerden çıktı bu Küçük Salih’in ismi nerden çıktı Allah Allah. Onlar sür…yani bize bize en büyük ihsası reyi Süleyman Esen’in tahliyesi ile yaptınız. Bu bir ihsası reydi. Bir dosyada 2 sanık birden aynı bombaları verdiği için tutuklu kalamaz. Biz hakkımızı Süleyman’dan yana kullanıyoruz dediniz. Bundan daha açık ihsası rey olur mu? Siz kararınızı vermişsiniz. Süleyman’a sormadan, Alparslan’a sormadan, arkadaşlarını dinleme….siz vermişsiniz kararınızı ben ne yapayım artık biz ne diyelim size. Tahliye ettiniz. Süleyman az şüpheli bulunduğu için tahliye edildi. Buradakiler çok şüpheli olduğu için burada tutuklular. Hangi şüphe ya, yani bu insanlardan nasıl şüphe ediyorsunuz, ortada bu kadar şey varken siz nasıl bir karar vereceksiniz? Süleyman’ı tahliye ettiğiniz dosyadan buradaki insanlar tutukluyken biz sizden ne bekleyeceğiz. Nasıl bir adalet bekleyeceğiz, hangi hakkaniyetten bahsedeceğiz. Ben hukuk adına üzülüyorum. Hukuk adına üzülüyorum. Ben demiyorum ki illa işte Süleyman şüphe şüphenin. Bakın, eğer bize şüpheden bahsediyorsanız şüphenin somut verilerini bizim önümüze koyacaksınız. Senden niye şüpheleniyorum, ondan niye şüphelenmiyorum. Bize bunu koyacaksınız, aksi takdirde bize şüpheden bahsetmeyin. Süleyman’dan nasıl şüphelenmediğinizi bize açıklayacaksınız. Sorgusuna bile gerek duymadım ya, hiç şüpheli değil. Sorgu bile yapmadım, Alparslan’a bile sormadım. Öyle saldım ben Süleyman’ı. Bunun gerekçesini biz göreceğiz ki, bizden niye şüphelendiğinizi bilelim. Zannetmeyin ki bu konuştuklarımız burada kalacak. Biz bu mahkeme salonuna gömülü değiliz. Ey hakimler, bunların hepsi tarihe yazılıyor. Bütün bu tespitler, ey hakimler, ey savcılar bu dosyada bu zamana kadar yapılmış bütün tespitler, her şey çıkacak, çok yakında çıkacak. Her şey konuşulacak. Bizi buraya gömmediniz, gömemezsiniz. Onlar çıktığı zaman ben sizin.”
Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu:”Haksızlıklar cezalandırılacak hiç merak etmeyin.(5, 6 kelime anlaşılamadı). Bu kadar vicdansızlık bu kadar (bir kelime anlaşılmadı).”
Mahkeme Başkanı:"Size bir şey söylemek istemiyorum. Gerçekten söylemek istemiyorum. Lütfen, lütfen, lütfen lütfen.”
Sanık Doğu Perinçek:”Bu kadar haksızlığı yapacaksınız, hiç kimse isyan etmeyecek bir parça vicdanı olan insan (4, 5 kelime anlaşılmadı).”
Mahkeme Başkanı:" Lütfen,lütfen oturun. Lütfen oturun, Ama ama lütfen oturun.”
Sanık Veli Küçük müdafii Avukat Zeynep Küçük:”Baba sen otur.”
Mahkeme Başkanı:" Lütfen oturun, lütfen oturun. Lütfen.”
Sanık Doğu Perinçek:”Ya çok vicdansızsınız. Hiç mi hukuk yok, hiç mi insaf yok, hiç mi vicdan yok. Bunu size söyleyecek bir adam lazım, işte o adamda benim.
Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese:”Mikrofon verin, mikrofona konuşsun.”
Sanık Doğu Perinçek:”Mikrofon ver, zapta geçsin, ver mikrofon. ”
Sanık Veli Küçük müdafii Avukat Zeynep Küçük:”Efendim ben artık.”
Sanık Doğu Perinçek:” Pardon çok özür diliyorum, zapta geçirmek istiyorlar ya.”
Sanık Veli Küçük müdafii Avukat Zeynep Küçük:”Estağfurullah, estağfurullah, buyurun.”
Sanık Doğu Perinçek:”Silivri adliyesi için. Sizlerde ey hakimler şu anlatılan bu deliller karşısında, burada yaşadıklarımız karşısında, hiçbir hukuka saygı yok. Hukuku burada ayaklar altına aldınız, çiğnediniz. Sizde vicdan da yok, hukuk ta yok bunu söylüyorum.”
Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese:”Doğu Bey cezalandırılacağımızdan bahsettiniz.”
Sanık Doğu Perinçek:”Evet onu da söyleyeyim.”
Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese:”Nasıl cezalandır…..( birkaç kelime anlaşılmadı).”
Sanık Doğu Perinçek:”Yaptığınız bu haksızlıklar, bu hukuksuz… yani siz hukuku çiğneyeceksiniz, bu kadar delili çiğneyeceksiniz, bütün bunları bir siyasi iktidarın emriyle yapacaksınız, Türkiye’yi boğan tertiplerde planlarda roller alınacak ondan sonra bunu cezası olmayacak. Hukuken cezalandıracağız Türkiye’de hakimler var. Her hakim sizler gibi değil. Türkiye’de gerçek hakimler var, bu kadar.”
Mahkeme Başkanı:"Tamam efendim. Avukat Hanım buyurun.”
Sanık Veli Küçük müdafii Avukat Zeynep Küçük:”Efendim talebim, talebim yok efendim, yok.”
Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu:”Yıkılacak bu iktidarınız, iktidarınız yıkılacak göreceksiniz. Amerika’nızda yıkılacak, Avrupa’nızda yıkılacak, yıkılıyor çatır çatır.”
Mahkeme Başkanı:"Bağırmakla bir şey çözemezsiniz. Bağırmakla bir şey çözemezsiniz.”
Sanık Doğu Perinçek:”Tamam, tamam hiçbir saygım yok size.”
Mahkeme Başkanı:"Sizin saygınıza da ihtiyacım yok. İhtiyacım yok, ihtiyacım yok.”
Sanık Doğu Perinçek:”İhtiyacınız olmasın, ihtiyacınız olmasın, hiçbir saygım yok (bir iki kelime anlaşılmadı).”
Mahkeme Başkanı:”Sizin saygınıza şu şu davranışınıza göre ne saygı göstereceğim, ne bekleyeceğim sizden? Hukukçusunuz üstelik, üstelik hukukçusunuz.”
Sanık Doğu Perinçek:”Bu kadar haksızlık, bu kadar haksızlık.Hep mi (1 kelime anlaşılmadı).”
Mahkeme Başkanı:"Üstelik hukukçusunuz be, üstelik hukukçusunuz, mahkeme burası. Burada uymak zorundasın.”
Üye Hakim Hasan Hüseyin Özese:”Buranın kuralları var.”
Mahkeme Başkanı:”Buranın kuralları var, buraya uyacaksınız.”
Sanık Doğu Perinçek:”Hangi kurallar.”
Mahkeme Başkanı:"Siz Siz uyacaksınız. Şu davranışınızla uymak zorundasınız. Uymak zorundasınız efendim, uymak zorundasınız.”
Sanık Doğu Perinçek:”Hiçbir kural yok, hiçbir kural yok. Kuralınız yok, hiçbir kuralınız yok.”
Mahkeme Başkanı:"Bak işte bak, saygıyı görüyor musunuz? Bak bak saygıyı görüyor musunuz?”
Sanık Doğu Perinçek:”Efendim?”
Mahkeme Başkanı:"Saygıyı görüyor musunuz? Çıkıyorsunuz dışarıya. Oturtun onu, oturtun, ordan kapatın kapıyı, dışarı çıkamazsınız.”
Sanık Doğu Perinçek:”Oturayım peki oturayım.”
Mahkeme Başkanı:" Buyurun avukat bey.”
Sanık Fikret Emek müdafi Avukat Öncü Özbay söz istedi verildi:”Efendim çok kısa bir şekilde tahliye taleplerimizi dile getireceğiz tekrarı.”
Mahkeme Başkanı:"Buyurun.”
Sanık Fikret Emek müdafi Avukat Öncü Özbay:”Müvekkilim 29.06.2007 tarihinde.”
Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu anlaşılmadı.
Sanık Fikret Emek müdafi Avukat Öncü Özbay:”Vahim miktarda silah bulundurmak suçundan tutuklanmıştır ve 3 buçuk yıldır tutukludur. Terör örgütüne üye olmak suçuyla ilgili talep edilen tutuklama talebi görevli mahkemece reddedilmiştir. Müvekkilim yargılamanın her aşamasında samimi beyanlarda bulunmuştur. Tutuklama sebebi olan TCK 174’e göre cezalandırılması halinde dahi müvekkilin tutuklu geçirdiği süre hükmedilebilecek süreden daha uzundur. Tutuklama işlemi bu bağlamda cezaya dönüşmüştür. Kaldı ki TCK 174’e göre ceza verilmesi için bile ortada yeterli delil yoktur. Çünkü müvekkilin ikraren kabul ettiği patlayıcı maddeler kullanılmaz haldedir. Kalemden bugün aldığım bilgi davada gelinen noktada bu aşamada 3 bin klasör adet, 3 bin klasör evrak olduğu yönündedir. Ne kadar doğru ne kadar yanlış. Bu durum dahi bizce savunma hakkının kısıtlanmasıdır. Bunu da göz önünde bulundurursanız seviniriz. Müvekkilim ile ilgili olarak dosyada sözde örgüt suç iddiasıyla ilgili olarak 3 buçuk yıldır herhangi bir ek delil iddia makamınca sunulmamıştır. Herhangi bir tanık ifadesi, telefon kaydı, vesaire sunulmamıştır efendim. Yukarda açıkladığımız sebepler ve müvekkilin tutuklu geçirdiği sürelerde dikkate alınarak bihakkın tahliyesine karar verilmesini talep ediyoruz.”
Sanıklar Doğu Perinçek, Nusret Senem, Hikmet Çiçek müdafii Avukat Osman Aydın Şahin söz istedi verildi:”Sayın Başkan, Sayın Heyet müvekkillerimin bugün itibariyle tutuklulukta geçen süre 999. gün. 999 gündür tutuklular. Şimdi bu geçtiğimiz 999 günde dosya kapsamında neler yaşandığına bir baktığımızda müvekkiller sorgularını yaptı verdi. Tüm delilleri, tek tek iddia ya ait delilleri tek tek çürüttükleri gibi iddia makamı iddianamede yer alan delillerin kimisini geri aldı, kimisini de hukuki sonuç bağlamadıklarını beyan ile iddialarından vazgeçmiş oldular. Ergenekon belgeleri olduğu iddia edilen 55 adet belgenin niteliklerinin analizi için Jandarma Genel Komutanlığından rapor istendi. O rapor dosyaya geldi. Ve 4 ayrı kategoriye ayrılan belgelere bağlı olarak da bu belgelerden Tuncay Güney’den elde edilen belgelere istinaden Ancak bir menfaat çetesinden, sanal bir menfaat çetesinden bahsedilebileceği rapor edildi. Resen istenen rapora bağlı olarak. Bugün Sayın Nusret Senem’in de bahsettiği ve 25 Kasım 2010 tarihinde Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/318 esas numarasında karara bağlanan aramaların hukuksuzluğunun tespitini yapan kararı da size ibraz edeceğim. Şimdi elde edilen belgeler, deliller, aramalarda yapılan belgelerin hukuka aykırı yapıldığı Ankara 24. Asliye Ceza Mahkemesince Hükme bağlandı. 15 gün önce. Bu da dosyaya yeni giren bir belge oluyor. Diğer yönden bu süreçte 999 günlük sürecin başlangıcında Recep Tayyip Erdoğan bu davanın savcısı olduğunu beyan etti. Yine Recep Tayyip Erdoğan’la AKP bastırdıkları açılım bildiri…broşüründe imzası ile onayladığı Silivri’de özel mahkemeler kurduk dedi. Bu Amerikan Dışişleri Bakanlığı belgelerinin ortaya çıkması üzerine hepimiz izledik televizyonlarda 1 milyar dolarım var diye iddia eden Silivri’de cezaevinde dedi. Bu konuda Sayın Perinçek uzun açıklamalarda da bulundu. Ve bugünkü açıklamalarında, beyanlarında dinletilen bir ses kaseti var. Şimdi bütün bunlar birlikte değerlendirdiğimizde sorgular yapılmış, kanıtlar çürütülmüş, iddia makamı kanıtlarından vazgeçmiş ve Recep Tayyip Erdoğan Silivri’nin savcısıyım diyor, Silivri’de diyor. Aynı zamanda karar merci rolünü de üstlenerek. Şimdi bir diğer husus, müvekkillere isnat edilen fiil ile iddianamede düzenlenen 170. maddeye göre, CMK 170 H’a göre yazılması gerekli isnat olunan fiiller yönünden bir farklılık var. Şöyle ki 326/1’e göre tutuklanan müvekkiller Nusret Senem ve Hikmet Çiçek ile ilgili olarak iddianamede bu fiil isnat edilmiyor. Şimdi 225. maddeye göre iddianamede isnat olunan fiil, isnat olunan suçun dışında bir yargılama bir hüküm verilmesi mümkün değil. Ancak iddianamedeki fiile ve faile göre ceza verebilirsiniz, karar verebilirsiniz. Şİmdi bu yönde Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve 9. Dairenin 2 kararından birer paragraf okumak istiyorum. 9. Dairenin 25 Ekim 2007 tarihli kararı. İddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna aykırıdır. Şimdi iddianameye konu edilmeyen bir fiil nedeniyle tutuklular. Bu fiile bağlı olarak tutuklular. İddianamede bu fiil isnat edilmemektedir. Nusret Senem ve Hikmet Çiçek’e. Şimdi buna bağlı tutukluluğu kanuna aykırılık olarak değerlendiriyor. Ceza Genel Kurulu daha da 16 Haziran 2005 tarihli Ceza Genel Kurulunda fiil yönünden kamu davasının dışına çıkılması, dava olmadan hüküm verilmesi yada var olan davaya rağmen karar verilmemesi anlamı taşır. Yargılama yasasının emredici kuralları ise böyle bir kabule kesin engel oluşturur. Şimdi biz kanuna aykırılıktan vurgularken, hukuka aykırılıktan bunları yargı kararları, Ceza Genel Kurulu kararı, 9. Daire kararı. Şimdi ben buradan sadece 2 tanesinden alıntı yaptım. Dilekçem ekinde bu konuda oldukça Sayın İsmail Malkoç yüksek yargıcımız İsmail Malkoç’un kitabında onlarca içtihadı da sunuyorum. Şimdi neden tutuklular? Bunu bir tek cevabı kalıyor. Yani bugün 999 günden sonraya sarkabilmesi için bir tek gerekçe kalıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın söyledikleri. Şimdi bunları ortadan kaldırmanızı ve müvekkillerimi tahliye etmenizi istiyorum.”
Sanıklar Sevgi Erenerol ve Vedat Yenerer müdafii Avukat Vural Ergül söz istedi verildi:”Sayın Başkan hakikaten mahkemenizin hukuk anlayışını ve mantığını anlamakta her geçen gün zorlanıyorum. Bakın Sayın Perinçek salondan çıkmak istiyor onu zorla alıkoyuyorsunuz. Ben salona girmek istiyorum beni de zorla salondan çıkartıyorsunuz. Üstüne üstük bunu yaparken de savunmayı sırtından hançerlercesine, yasanın açık emrine rağmen gıyabımda arkamdan bir karar alıyorsunuz. Aldığınız kararın yasanın hükmüne hiç mi hiç uygun olmayan bir karar olduğunu izaha lüzum görmüyorum. O gerekçenize esas aldığınız F bendine bakıldığında benim bundan öncede düzenli olarak duruşmanın düzenini bozmakta ısrar göstermem gerektiği yasaca aranan bir şart. Bugüne kadar ben salonda ne sizlere yumurta attım, ne bir başka sanık gibi sanıklara mikrofon attım, ne slogan attım, ne de başkaca düzen bozucu bir davranışa girdim. Beni o gün yalnızca ama yalnızca üyenizin sicil durumunun adil yargılamayı etkileyecek bir tehlike taşıdığını açıklamamdan dolayı cezalandırdınız. Bir başka olasılık var o da mahkemenizin artık yargılama yeteneğini yitirdiğine ilişkin somut, ciddi kanıtlar ortaya koymamdı. Bunun dışında benim o gün itibariye duruşmanın düzenin bozucu bir davranışım olmadığını sizde kayıtları bir daha incelediğinizde göreceksiniz. Yetmezmiş gibi bana o gün içi birde suç duyurusunda bulunmuşsunuz. Yeniden yeniden okuyorum, acaba Ergenekon davasında hukuki bilgim, görgüm oldukça farklılaştı da ben suçu mu göremiyorum bunca suç sonrasında bunca hukuk katliamı sonrasında deyip, eşime dostuma, abilerime, kürsüden inenlere okutuyorum hiç ama hiçbir surette en ufak bir suç unsuru dahi taşımadığı söylenilen o beyanlarımdan ötürü hakkımda ceza kararı tesis ettiniz birde yetmezmiş gibi suç duyusunda bulundunuz. Suç duyurusundan zerrece korktuğum yok. Hatta hatta savunmaya yönelik reflekse dönüşmüş tahammülsüzlüğünüzle her keresinde suç duyurusunda buluma alışkanlığınız çerçevesinde yapacağınız suç duyurusunda sizlere göre iddia olunan hakaret kastımın yoğunluğu açısından peşinen sizden de bir adet suç duyurusu talep ediyorum. Şimdi bakın efendim ben size o gün mahkemenizin fiili olarak nasıl yargılama yeteneğini yitirdiğini örnekleriyle anlattım. Anımsarsınız İstanbul Emniyet Müdürlüğü değip Ankara’ya yazı yazmışsınız, anımsarsınız dosyayla hiç ilgisi olmayan bir evrakı alıp bizlere müzekkere cevabı diye vermişsiniz. Onu söyledikten sonra o müzekkere cevabının dosyayla ilgisi bulunmadığından, dosyadan çıkartılmasına dair bir karar aldınız mı bilmiyorum. Ama bakın benim hakkımda almış olduğunuz o kararında içinde yer aldığı değişik iş sayılı kararı bir inceleyelim. Sizin yargılamaya gösterdiğiniz özene burada yargılama faaliyetine ,yeteneğinize ilişkin sanıklara, kamuoyuna, bizlere bir güven, bir saygı verebilmek noktasında nasıl bir sonuç ortaya koydunuz hep beraber görelim. İlki şu; Elif Arslan, bağışlayın Elif Yıldırım. Zapta böyle yazmışsınız. Elif Yıldırım kim efendim? Böyle biri yok. Ama bunu Oda TV haber yaptıktan sonra Ergenekon Mahkemesi gene error veriyor diye haber yaptıktan sonra bunu silip elle düzeltmiş Arslan yapmışsınız. Bakın burada ki IMEI numaralarının doğruluğundan emin misiniz? Ha müzekkereye doğru mu yazıldı yanlış mı yazıldı onu bilemiyorum. Ama ben zapta yazılanları söylüyorum. Burada ne yazmışsınız 15 daha önce bir çok kez ikaz edilmesine rağmen 27.10.2010 tarihli celsede mahkeme düzenini bozacak davranışlar içerisine giren, ayın 27’sinde duruşma mı yaptınız efendim? Duruşma ayın 26’sındaydı. Ama o kararı buraya geçerken 27 yazmışsınız. Bunlar esasa etkili yanlışlıklar değildir. Bunlar tabi ki sizlere göre duruşmaların yoğunluğu, geç saatlere kadar uzuyor olması, sanık sayısının çokluluğu vesair vesair gibi nedenlerle izah olunabilir. Ama kanunsuz cezaya dönüşmüş bu 3 yılı aşkın tutuklulukta hiçbir sanığa sizlere en ufak bir hata mazeret tanımak gibi lüksü, tahammülü yok. Ergenekon Mahkemesi yine eror veriyor. Bakın size bir başka örnek daha vereyim. Ben size Murat Çağlar’ın kayıp ajandasını aramayı niye bıraktığınızı sormuştum. Baktım sonrasında tutmuş ona ilişkin bir tekit yazmışsınız iyi güzel ama zabıtlara göre kim bu bebek efendim tanıyor musunuz? Bu bebeyi tanıyan kimse yok dimi? Bende yeni gördüm. Burak Çavdar yazmışsınız, Burak Çavdar’ın ajandası. Kim Burak Çavdar bu çocuk. 30 Ağustos günü doğmuş. Hem de 2010 senesinde. Tek suçu yoksa bu mudur? Bir gün herkes Ergenekoncu olacak dediğimizde hiç abartmadığımız bakın anlaşılmakta. Sabi sübyan doğduğu gün Ergenekon dosyasına giriyor. Ergenekon böyle bir adli terör halini almış. O noktada velev ki bundan sonraki niyetiniz beni o gün güya duruşma düzenini bozucu, bozucu davranışlar sergilediğimden bahisle ilk kez atıyor olduktan sonar bir sonraki beyanımda da gizli tanıkların sorgulamasından uzak tutmak ise eğer Salih Yaşar’ın sorgusundan bu surette beni uzak tutuğunuz için kendinizi başarılı sayıyorsanız aldanırsınız. Amma pekala beni gizli tanıkların sorgusundan da alıkoymak için yine savunmaya ilişkin beyanlarıma, düzen bozucu davranışlar olarak değerlendirebilirsiniz buna da hiç şaşmam. Samimiyetimle söylüyorum bütün içtenliğimle, bütün makuliyetimle sorguladığım halde yinede o gün bana niçin yasak kararı uyguladığınız anlayabilmiş değilim. Bu konuyu yargıya taşıyacağım için üzerinde daha fazla konuşmak istemiyorum. Ama şunu da hatırlatmadan edemeyeceğim. Bakın o F maddesinin devamında ne diyor biliyor musunuz? Bu hüküm müdafii hakkında uygulandığında vesaire diyor, duruşma salondan çıkar....diyor ki tekrar duruşmaya alındığında yokluğunda yapılan iş ve işlemlerin esas noktaları kendisine bildirilir. Bana bir bildirimde bulundunuz mu, geldiğimde? Bulunmadınız. Bu bir bozma sebebi oluşturur mu? Peki dosyamızda başkaca verilecek beraat kararı olsa bile bozma sebebi oluşturabilecek neler var? Hangi birini sayalım. Ama heyetinizin buradan çıkacak olan kararın Yargıtay tarafından evrensel hukuk ölçütlerinde hukuken itibar edebilir bir karar olarak onanması gibi bir gayret olmadığı için bu bozma kararlarının hiç birisini de tabidir ki ciddiye alacak hali yok. Şimdi burada sanıklar 3 yıldır kanunsuz cezaya tabi tutulmaktan ötürü sizlere karşı çok haklı isyana varan tutum ve davranışlar sergilediğinde ben mahkemenizin eşit davranması gereken savcılık makamına karşı tutum ve davranışlarına karşı baktığımda hakikaten o sanıklara yerden göğe hak veriyorum. Sizin gücünüz daha öncede bir çok kez ifade ettim. Sadece bu salonda yer alan eli kolu bağlanmış 3 yıldan fazla tutukluluğu devam eden bu sanıklara ve birkaç müdafiden ibaret bizlere yetiyor. Bakın şimdi size hemen somut 2 örnek vereyim. Bunların hepsi benim taleplerim. Sizden ha bu taleplerim niçin önemli onu da ifade edeyim. Sanıkların tutukluluk hallerinin devamına ilişkin aldığınız gerekçe nedir? Kuvvetli suç şüphesi ve yanında delillerin karartılabilmesi tehlikesi. Peki mahkemeniz delilleri toplayabildi mi? Delillerin toplanmış olması, olmaması bizim burada tartışmamız gereken bir mesele olmamalıydı. Mahkemenizin bundan tek başına mesul olması gerektiğini sizde biliyorsunuz. Delilerinizin tam eksiksiz yerli yerinde olması gerekirdi. Şimdi o celse zabıtalarında ki şey gizli tanık ifade tutanaklarındaki imza eksiklerini Savcı Zekeriya Öz’ tamamlattırdığınızda o gizli tanık ifadelerini hakikaten Zekeriya Öz’ün kendisinin mi almış olduğuna inanmak gerekecek. Onların hepsini polis almıştı. Çünkü bir çok şube muhabirinin yanında birçok şube amiri Zekeriya Öz’e söylenerek çıkarta cüppeni biz giyelim bari dediğine tanık onlarca muhabir var. Şimdi o imza eksiklerini savcı tamamladığında o tutanakları tanzim edenin hakikaten savcı olduğuna siz inanmış olsanız bile, Yargıtay yahut evrensel hukuk ölçütlerinde inanacak gerçekten bağımsız bir Cumhuriyet hukukçusu bulabilir misiniz? Böyle bir garabet olur mu? Madem sonradan eksik tamamlanabilirdi, yasada o hüküm ne arıyor? O anlamda delilerin karatılması şüphesinden bahsediyorsunuz ama delilleri hala toplayabilmiş değilsiniz. Bakın talep ettim benim talebimle farkına vardınız. 7. klasör sayfa 315’deki bir CD. Çakma CD. Organize şubede tanzim edilmiş, organize şubeden mahkemeye değil savcılığa çakılmış. İhbar tutanaklara ilişkinde, ihbar zabıtalarına ilişkinde ayrıca beyanlarım olacak. Siz ne yaptınız benim talebim üzerine, 04.10.2010’da yazı yazdınız bu Çarşamba günü mahkemeye giden memurunuzla elden götürüldü teslim edildi, zimmete de öyle kayıt düşüldü. 6 Ekim’de teslim alınmış. Altına ne yazmışsınız CMK 332. maddesi 257. maddesi. 10 içinde cevap vermezsen eğer, yasama dokunulmazlığı hariç hakkında soruşturmaya geçilir ihtarı koymuşsunuz. Üstünden 63 gün geçti. Ne yaptınız? Hiç. Bir başka örnek; gene Gizli Tanık Aydın 1’in ifade tutanağını istedim ben. Ki bundan da tesadüfen haberdar oldum. 1 sene evvel gelmiş bunu bizlere vermeniz gerekirken vermemiş adli emanete kaldırmışsınız. İstedik benim talebimle istendi. 26.10.2010 tarihinde bunu istemişsiniz. Yani bu da yine müteakiben Çarşamba günü kuryenizle elden gönderdiğiniz evrak üstünden 42 gün geçmiş. Bakın gene atına yazmışsınız CMK 332, CMK 257, 10 gün ihtarat koymuşsunuz. Daha önce de bu konuda size bir çok kez hatırlatmada talep de bulundum. Madem bu ihtaratların gereğini yerine getirmeyeceksiniz niye yazıyorsunuz buraya? Süs olsun diye mi? Yok. Blöf olsun diye mi? Savcı, hakim yada bir başkası savunma dokunulmazlığı haricinde özel yetkili ağır ceza mahkemesinin vermiş olduğu talimata rağmen 10 gün içerisinde bir cevap açıklama vermez ise göndermez ise talimatın gereğini yerine getirmez ise, hakkında soruşturma açılır hükmü açık iken, mahkemenizin söz konusu savcılar hakkında lojman arkadaşlığı, iftar sofrasında hurma kardeşliği gibi bir bahanesi olabilir mi? Niçin Savcı Zekeriya Öz yada diğer ilgili savcılar hakkında belirttiğim bu 2 somut örneğe rağmen üzerinden de 63 gün geçmesine rağmen hala bir işlem yapmadığınızı ama buna rağmen salonda yerinden homurdanan her sanığı tehditler savurduğunuzu savunmayı da arkasından hançerlercesine gıyabında aldığınız kararla duruşmadan yasakladığınızı izah etmek size düşüyor. Şimdi birkaç talebim var onları kısaca özetleyeceğim sonrasında bitireceğim. Şimdi bakın hatırlar mısınız gene kürsüde size sormuştum demiştim ki müvekkilimle ilgili bir bomba incelemesi yapılmış ben haberi Başbakanın sevdalısı Ergenekon örgüt şemasında da Ergenekon mensubu olduğu halde daha sonra savcı tarafından katakulli yapılarak tanık olarak ifadesi alınan Ethem Sancak’ın gazetesi yazdı biz ordan öğrendik müvekkilim Veda Yenerer’in evinde ele geçirildiği iddia olunan boş kovanlarda patlayıcı bulunmuş. Müvekkilim tahliye olmuş üstünden 2 sene geçmiş. Ne patlayıcısıdır dediğimde sizde şaşırdınız burada. Sonra sözü burada Naip Hakiminiz açıklamaya kalmadan ki sanırım kendisi yoktu, diğer üyeniz Sedat Sami Haşıloğlu açıkladı. Polisler gelmiş gitmişlerdi o zaman görmüşler diye. Bakın salonda duruşmayı takip eden 2 tane gazeteci var başka da gazeteci yok. Diğer gazetecilerde bunlarda bilirler. Helin Şahin bu dosyayı buradan takip eden bir muhabir değil. Bu haberi ne zaman yapmış 18 Ekim’de. Şimdi dikkat patlayıcı madde başlığıyla savcılığa yazdığınız yazıdan yeni haberdar oluyorum. Bu yazı yazıldıktan 14 tarihli bu yazı yazıldıktan 4 gün sonra haber çıkıyor. Haberin çıkması için özel haber olarak da çıktığı dikkate alındığında bu yazınız yazıldıktan, yazınıza konu inceleme yapıldıktan 2 gün sonra muhabir bunu götürüp Başbakanın sevdalısı olan Ethem Sancak’ın gazetesinde haber olarak değerlendirme yapmış. Şimdi bundan ben savunma avukatıyım yeni haberdar oluyorum ama bu acar muhabir 4 gün sonra bu incelemeden haberdar oluyor. Bu muhabirin heyetinizden kim ile ilişkisi olduğunu, kaleminizden kim ile ilişkisi olduğunu, sizin merak etmeniz gerekir efendim. Bunu sorgulamanız gerekir. Bu sıradan bir gazetecilik başarısı, yada olağan üstü bir gazetecilik başarısı da değildir. Bunu bir muhabir bu dosyada kalemde memurların gösterdiği ketumluğa, gösterdiği disipline, o kuralara, katı uyuma rağmen hakikaten ancak ve ancak hakim katında bir özel ilişkiyle temin olunabilir bir bilgi. Merak ediyor musunuz efendim? Ha bakın şunu da söyleyelim, burada güya Vedat Yenerer’in 75 milimlik top mermisinden birinde patlayıcı madde, püro teknik madde ele geçirilmiş. Şimdi salonda bir sürü komutan var, bir sürü asker var. Onlar biliyorlar bunu. Bu elde olunan patlayıcının, patlayıcı olduğu söylenilenin ne olduğunu ben onlardan öğrendim. Bir kibrit ucu kadar, sadece o kadar grama bile gelmeyecek bir miktarda kıvılcım imkanı sağlayan, merminin içerisine yerleştiren barut haddini harekete geçiren bir patlayıcı. Ha gramı önemli değil tabi ki siz gereğini yerine getireceksiniz. 1 gramda olsa 1000 gramda olsa gereğini yerine getireceksiniz. Ama bu 1 gram bile olmayan ateşleyici özelliğinden bu dava üstünden psikolojik harbi sürdüren Star Gazetesinde yapılan haberi görüyor musunuz? Ki bu haberde heyetinizden birinin dahili var o yüzden önemsiyorum bunu. Saksı dediği bomba patlamaya hazır çıktı diyor. Oysa o ne biliyor musunuz efendim? 75 milim çapında uçak savar bombalarından biraz kalınca bir merminin içerisindeki çekirdeğin elle sökülüp çıkartıldıktan sonra içindeki barut haddinin boşaltılması sonrasında o kovanın tam orta yerindeki, küçük noktacığın altında horozla birlikte harekete geçen kıvılcım ateşleyici var ya işte o, o 1 gram. Bakın mahkemeniz onu suç eşyası yönetmeliğine göre ne güzel patlama tehlikesi var diye adli emanete göndermiş. Dikkat patlayıcı madde yazmışsınız üzerine. Görende Allah hepinizi korumuş diyecek. Bakın o 1 gramlık kıvılcım ateşleyiciyi bile suç eşyası yönetmeliğine göre adli emanete kaldırmışsınız. Peki bu dosyada 27 bombanın niye apar topar ele geçirildiği gün üstüne üstük demonte olduğu halde imhasına yangından kaçırırcasına, mal kaçırırcasına hakimin, savcının işbirliğiyle karar verdiğini düşünüyor musunuz efendim? Bunun bir izahı almalı. Beşiktaş’ta ayrı hakim ayrı hukuk ayrı kanun olabilir mi? Ben bir başka kanuna göre tahliye talep edebilir miyim? Hepimiz aynı kanunla, aynı hukukla, aynı veciz sözün ışığı altında hukuk mücadelesi veriyoruz. Nasıl olurda o gün suç eşyası yönetmeliğini bilmezden gelen hakimlerin aldığı karar isabetli olurda bugünkü alınan mahkemenizin aldığı bugünkü karar bir başka olur. Bunu da bu bombalara ilişkin değerlendirmeler çerçevesinde ciddiye almanız değerlendirmeniz lazım. Şimdi MİT’ten gelen cevabi yazıya Sayın Perinçek az önce değindi ama ben ona ilişkin kısa bir açıklamada bulunmak istiyorum. Hatırlar mısınız 58. klasörde Şok Aktüel Dergisinin çıktısı altındaki dijital imzadan yola çıkarak ben bu dosyadaki çakma delillerden bahsetmiştim. Ve demiştim ki Eymür Savcıların eline verdi bu delil postayla gelmiş değil. Sonrasında hemen bana suç duyurusunda bulundular. Yazıştık, çiziştik, zarf marf bulunmadı. CD’yi hala arıyoruz. Geçtiğimiz haftalarda da yine talepte bulundum. O CD’yi artık mahkemeniz aramaktan vaz mı geçti efendim? Delillerin karartılması tehlikesinden bahisle buradaki kanunsuz tutukluların devamına karar vermektesiniz. Burada olmayan delili kim karartabilir? Yalnızca ve yalnızca o delili dosyanıza sunamayan savcı karartabilir. Dosyanın bu karatılma tehlikesi taşıyan delilinin sorumluluğunu buradaki sanıklara siz çektirecek olursanız o zaman kanunsuz ceza uygulamasına mahkemenizin bizzat bu yöntemle bir yol bulduğu sonucuna varmaktan başka hiçbir çıkar yol kalmıyor. Şimdi bakın bu MİT’ten gelen cevabi yazıda diyor ki 58. ek delil klasörün 26. 27. sayfalarında yer alan bilgilerin Erdil’in kimlik bilgileriyle not başlıklı bölümde yer alan hususlar hariç. MİT mensubu Mehmet Eymür’ün talebi üzerine. Bakın dikkat edin 30 Haziran tarihinde Eymür, Mehmet Eymür bizzat görüşme talep ediyor. Bizzat MİT Müsteşarından Eski Kontraterör Daire Başkanı olması sebebiyle bir çay içip Danıştay cinayetine ilişkin bu bilgiyi MİT’le paylaşmak istiyor. Cinayetin üzerinden sadece 45 gün geçmiş. Suların yavaş yavaş durulması beklenmiş. Cinayet işlenmiş. Bende zaman zaman dile getiriyorum İsmail’e fevkalade tutarlı bir biçimde, mantıklı bir biçimde izah etti ya. Bu cinayetin arkasında hükümet var diye. Hatırlar mısınız Alparslan’da ne demişti babasına ben bu cinayetle AKP’nin önünü açtım demişti. Hakikaten bu cinayetin arkasında AKP Hükümeti vardır. Bakın onunda ipuçlarını burada MİT’in yazdığı yazıda görebiliyoruz. 30 Haziran tarihinde. Cinayetin üzerinden 45 gün geçtiğinde MİT Müsteşarına giden Eymür bu savcılara gelip de flaş belleğini savcının bilgisayarına taktığı vakit işte bu suretle veriyor. Ki sonrasında bakın o yazının altında ne ifadesi var? Ancak Mehmet Eymür tarafından müsteşarlığımıza intikal ettirilen hususların anılan dönemde de incelenmesi sonucunda Mehmet Eymür’ün şahıs olay, kurum ve kuruluşlar ile ilgili iddialarının tamamen kendi kişisel bilgilerine yönelik olduğu belirlenmiş olup teşkilatımızda da bahse konu iddiaları teyit edebilecek bilgilere rastlanılmamıştır. Yani MİT burada Eymür’ün kendisini yönlendirmeye çalıştığını bu cinayeti manipüle etmeye çalıştığını bizzat mahkemenize verdiği bu cevapla ifade ediyor. Ben daha öncede söylemiştim bu cinayetin arkasında Eymür var diye. Bakın MİT beni bir kere daha doğruladı. Zeynep dedi ya bu salonda hiç birimiz yalan söylemedik şimdiye kadar, hiç birimiz her keresinde de haklı çıktık. Bakın bir başka kanıt daha size. Şimdi bu MİT’in hani 26, 27 sayfalarda yer alan bilgilerin falancaları hariç dediği kayıtlar var ya, o kayıtlar arasında bakın burada MİT bilgi notu sözü verilmiş. MİT’in bilgi notu süsü verilmiş bir sayfası. Çünkü dikkat ederseniz MİT’in bize verdiği cevabi yazılarda da aynı formata uyulmaktadır. Daha önce gelen cevabi yazılarda da var. Buna MİT evrakı süsü veren Eymür ne demiş? Olay MİT Müsteşarı ile ilişki kurulamaması üzerine Aktüel Dergisi muhabiri Ecevit Kılıç’ı verilmiştir. Ecevit Kılıç’ı dinleyeceksiniz. Ben size anlatmıştım hani Habertürk’e geçtiğini Aktüel’den ayrıldığını boş yere zaman yitirmemek gerektiğini söylemiştim. Bu arada da Ecevit Kılıç TESEF tarafından burslu olarak Amerika’ya gönderildi, getirildi. Başbakanın damadının genel yayın yönetmeni olduğu gazetede henüz mesleki kıdemiyle, bilgisiyle, görgüsüyle hiçte hak etmeye imkan bulamadığı halde yayın yönetmeliği, yayın yönetmenliği titriyle dergilerde yöneticilik yaptı. Ha bu tertibin en başında piyasaya çıkan Kontrgerilla isimli bir referans kitap var ya, güya referans kitap. O referans kitabı da Ecevit benimde arkadaşımdır. Buraya geldiğinde kendisine de soracağım burada da söylüyorum o kitabı da kendisinin yazabilecek bilgisi görgüsü yoktur. Eymür’den flaş bellekle aldığı yolunda çok ciddi söylentiler mevcut. Ama bakın görüyor musunuz emekli MİT Kontraterör Daire Başkanı atımı, Kontraterör Daire Başkanı, MİT Müsteşarına gidemiyor onun yerine Sabah Grubunun Aktüel Dergisine Ecevit’e bir muhabire gidiyor. Bunun nasıl bir psikolojik harp olduğunu MİT bakın bu yazıyla pekala açıklığa kavuşturmuş durumda. Bakın şimdi o yayınların tarihine 27 Temmuz, bir sonraki habere bakın 6 Temmuz. Cinayet henüz birkaç ay olmuş işleneli ama o sıralarda psikolojik harbi el altına zaten kaç zamandır kullandıkları muhabirlerle başlatmışlar. Hemen akabinden Tutkun Akbaş’ın, Muzaffer Tekin’in isim benzerliğinden yola çıkarak Sabah Gazetesinde yayınladığı bir uyuşturucu kaçakçısı bağlantılı haberi var. Şimdi bunları böyle örneklemek mümkün ama bu konuyla ilgili bir talebim olacak. Şimdi az önce Sayın Perinçek’te söyledi. Temmuz, MİT’in gönderdiği Alparslan Arslan’a ilişkin bilgi notunda Temmuz 2007 ayı itibariyle Danıştay eylemini Bulgaristan’da bulunan bir albayın ziyaretinin akabinde gerçekleştirdiği yönünde duyumlar alındığı. Bahse konu hususlarında 24 Temmuz 2007 tarih ve 35 sayılı not ile Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığına intikal ettirildiği. Şimdi mahkemenizden talep ediyorum. O 27.07.2007 tarihli o 35 sayılı notla Başbakanlığa ve İçişleri Bakanlığına intikal ettirilen bu bilgi notunun MİT’ten gönderildiği haliyle bir suretini talep ediyorum. Ve Başbakanlıkla, İçişler Bakanlığında bunun hangi prosedür dahilinde kime teslim edildiğinin de aynı şekilde açıklığa kavuşturulmasını talep ediyorum. Bu bahsi kapatırken size şunu da söylemek istiyorum. Bugünlerde Savcıların harıl harıl hazırlandıkları bir TİT Ergenekon bağlantılı yeni operasyon var. Bu yeni operasyon çerçevesinde savcılık güya TİT soruşturması kapsamında teknik takibe takılan, fiziki takibe takılan birtakım Ergenekon sanığı avukatları, işte Ergenekon haberleri yapan gazetecileri, yahut işte başkaca isimleri dosyasını çalışırken bunu bölücü terör örgütünün yayın organı olarak bilinen kürdistan Fırat News anımsamıyorum bölücü bir terör örgütü ajansına sunmuştu. Şimdi bakın aslında bu ilk sunum değil. Bakın bu Veli Küçük ile Alparslan Arslan olduğu söylenilen fotoğraflar var ya anımsar mısınız ben bunu size daha öncede söylemiştim, demiştim ki bu ilk olarak Mizgin neydi ismi anımsayamıyorum, Mizgin Fırat mıydı? Azadivelad o Mizgin adında bir bölücü terör örgütü şüphelisi bir muhabire bölücü yayın organı olan Azadivelad’a servis yapılmış ordan geldi demiştim. Yani bu fotoğrafları da getirip elden yine o flaş bellekle savcılara veren yine Eymür’dü. Eymür savcılara verdi ama bakın bu bilgi notunda az önce onu atladım ne diyor? Ankara 11’den şikayet ediyor. Ankara 11 Ağır Ceza Mahkemesi’ne Ankara 11 Ağır Ceza Mahkemesi Savcılarından yakınıyor. Temmuz 2007 tarihi itibariyle. Pardon 2006 tarihi itibariyle. Diyor ki Danıştay saldırısı davasını yürüten savcı ve mahkemenin bu bilgilerin üstene gitmemesi dikkat çekicidir. Niye o tarihte çünkü aradıkları savcılar, aradıkları hakimler bulunamamış. Zaten Eymür’ün bu tertipteki bu formülü, bu senaryosu sonrasında aranılan savcı, aranılan hakim arayışına girildi. Ankara 11 Ağır Ceza Mahkemesinde ki savcılar bu Eymür’ün manüplatif iddialarının ciddiyetsizliğini, gerçek dışılığını dosya içeriği ile bir çırpıda anladıkları için hiç mi hiç üstüne gitmediler. Çünkü sorumluluk sahibi, laik, yurtsever aydındılar. Ama hükümet Ankara Savcılarına rağmen İstanbul’da kendisine uygun savcılar, uygun hakimler arandı durdu, nihayetinde heyetinize ve huzurdaki iddianame Savcılarıyla muhatabız. Şimdi Savcıların kaç zamandır Tuncay Güney’e ilişkin olarak her iddianamede bir sonraki iddianameye Tuncay’ı şüpheli olarak tanıdığı, taşıdığını burada defaatle dile getirdik. En son İsmail’in o ironik değerlendirmesi sonrasında basında öldü haberi çıktıktan sora bir hummalı Tuncay Güney röportajları yayını furyası başladı. Ben o çerçevede Tuncay Güney’in ölmediğini size şuan kullanmakta olduğu telefonla ikamet adresini, daha öncede Sayın Mahkemenize bizzat Google Maps eşliğindeki Google Maps Haritaları eşliğinde sunduğum gibi yine sunuyorum ki savcılar yarın öbür gün onun biz adres bilgilerini elde edememiştik diyemesinler. Şimdi son olarak size yazılı olarak verdiğim taleplerimi açıklığa kavuşturmak istiyorum. Hani bu ihbarların bu soruşturmanın başından sonuna çakma ihbarlarla çokluk organize şubede yapılan çakma ihbarlarla şekillendiğine ilişkin bir çok kez anlatımım oldu da sizden gönderilen ihbar mektuplarının zarflarını e-maille, yapılan ihbarların IP numaralarının araştırılmasını, telefon numaralarının aidiyet bilgilerinin sorgulanmasını istemiştim ya. Bakın buna nihayet aylar aylar sonra yanıt verildi. Ben 141. celsede demiştim ki Sayın Mahkemenizle bahse varım ki bunlar gelmeyecek demiştim 6 ayda süre vermiştim. 141. celsedeki beyanlarıma bakın. 6 ay değil, 9 ay geçti, nihayet onca tekitten sonra yarım yamalak ama iddianamede kullanılmayan hiçbir ciddiyeti bulunmayan birtakım ihbarlara ilişkin güya bizlere birkaç evrak gönderildi. 15 tane ihbar var iddianamede kullanılmış ama savcılık makamının müzekkere cevabına koymadığı IP numarası tespit edilememiş, telefon aidiyeti tespit edilmemiş mektubunun da zarfı sunulmamış 15 tane ihbar var. Bu ihbarların hiçbirisi gelmiş değil, gelemeyecek de. Çünkü bu ihbarların tamamını organize şubede polisler, memurlar, ve savcılar işbirliği içerisinde tanzim ettiler. Suç duyurusunu bekliyorum. Bu iddiamı kanıtlayacağım. Suç duyurusundan da niye korkmadığım Silivri, Çorlu Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği kararla size açıklayacağım. Bu bahsi bitiriyorum ama şunu bir daha söylüyorum bakın mahkemenizin gücü bir tek salonda bulunan tutuklu sanıklarla biz avukatlara yetiyor. Soruşturma Savcıları mahkemenizi ciddiye dahi almıyorlar. O çerçevede 2 tane örnek sıraladım. Bir başka örnekte bu bakın, bu müzekkerenize Nisan ayından sonra yazmış olduğunuz 2 tekide rağmen bugün itibariyle üstünden 8 ay geçtikten sonra gelen cevabi yazı eksik. Müzekkereye uygun bir cevap yok. Dolayısıyla o müzekkerenin altına yazdığınız klasik şablon var ya CMK 227, 332 ona göre bakalım acaba savcılar hakkında bir kere işlem yapabilecek misiniz? Ben yapamayacağınıza da bahse girerim. Diyorum ya sadece gücünüz burada sadece bizlere yetiyor. Ama ben yinede tarihe notunu düşmek için bunu söylemiş olayım. Sizden yeniden bu ihbarlara ilişkin ihbarların ciddiyeti noktasında, türetilme, üretilme ihbarlar olmadığı noktasında bizlere yada ortalama zeka seviyesine sahip herhangi bir kimseye makul derecede güven verecek suretle açıklığa kavuşturmak üzere ilgili IP numaralarının, telefon numaralarının tespiti….Bakın gönderdiğim renkte yeşile boyadım ihbar mekanizmasının nasıl çalıştığını da araştırdığım için söylüyorum size IP numarası görünüyor ama IMEI görünmüyor. Orda da araştır butonu var, araştır butonunu tıkladığınızda derhal size o MOBESE sisteminde yer alan program gereğince derhal size ilgili kayıt çıkıyor. Onu da yapmamışlar. Onu yapsalar bu e-maili kimin hangi IP’den gönderdiğini pekala bulabilecekler. Ama onların böyle bir kaygıları yok. Neden yok? Bütün içtenliğimle söylüyorum, şubede bunu TEM’cilerle organizecilerle konuştuğumda kendi ağızlarıyla ortaya koydular. MOBESE hattı üzerinde olmayan bir internet kafeden yada bir satın alınmış 2. el bir bilgisayarla açık alandaki bir internet ağından bu ihbarları istedikleri gibi çakabiliyorlar. Bizlere ilişkin ihbar çakılmaz mı, kaç tane çakıldığını ben biliyorum ama meslektaşımda söyledi korktuğumuz yok. Niye koktuğumuz yok, bu memlekette hala savcılar var beni 8 mi 9 mu şikayet ettiniz her şikayetinize ilişkin klasik ikiye bir kararları çıkıyor bakın o kararların birinde kulağınıza lütfen küpe olsun hakim ne demiş azlık oyu kullanan hakim. Demiş ki savunmaların kapsamı konusunda neleri içermemesi gerektiğini bizler belirleyecek olursak doğrudan doğruya savunmanın yerine geçmek durumunda kalacağız. Yani tez anti tez sentez dengesini savunma öğesini yok ederek bozmuş olacağız. Mahkemenizin bu solunda her celse her gün devam ettiği ve geldiği onca hukuksuzluk sonrasında bu tespitin aslına bakarsanız hiç de bir anlamı yok. Cumhuriyet Savcısı ne demiş biliyor musunuz mütalaasında? Helal olsun o Cumhuriyet Savcısına bu Cumhuriyette hala Cumhuriyet savcısı var. Diyor ki Cumhuriyet Savcısı kısaca özetliyorum bildirimlerin suç teşkil etmediği vesaire. Yargılamanın sanık avukatlarını da sanık yapar, ha bu ne biliyor musunuz ben size burada gizli tanık üzerinden eğer layıkıyla bir değerlendirme yapılmaksızın gizli tanığın beyanına itibar edecek olursanız sipariş gizli tanık ile karar çıkartılmak mümkün olabilir. Bu suretle de yargı ahlaksızlaşabilir demiştim ya. Sizde beni şikayet etmiştiniz. O şikayette. Şunu da söyleyeyim ben geçtiğimiz celselerde mahkemenize dedim ki hiçbir korkum yok buyurun suç duyurusunu yapın, gizli tanığın kimliğini açıklıyorum. Gizli tanık 9, Osman Yıldırım’dır dedim. Ama hakkımda suç duyurusunda bulunamadınız. Fakat gizli tanık 17’yi burada resmiyle, ismiyle açıkladım diye suç duyurusunda bulundunuz. Şimdiden siz artık gizli tanık 9’un yani Osman Yıldırım’ın Osman Yıldırım olduğunu, gizli tanık 9 olduğunu da kabullenmiş oldunuz. Suç duyurusunda bulunmadınız. Bu suç duyurusunda da Silivri, Çorlu savcısı demiş ki, o gizli tanık uygulamasına ilişkin değerlendirmelerim sonrasında; yargılamanın sanık avukatlarını da sanık yapacak şekilde genişletilmesi sonucunu doğuran ihbar ve şikayetlerin söz konusu yargılamada sansür değerlendirmesini daha doğru ve hukuki olduğu nazara alındığında son soruşturmanın açılmasına yer olmadığına dair karar verilmesi kamu adına mütalaa ve talep olunur. Bu bir Cumhuriyet Savcısı yorumu. Az önce okuduğumda bir hakim kararı. Hukuk her ne kadar sübjektif olsa da bu kadar taban tabana zıt bir hukuk anlayışı hakikaten mümkün değil. Bu 2 anlayıştan birisini doğru, gayrihukuki olduğu, doğru olmadığı izaha bile ihtiyaç duymuyor. Tahliyeye ilişkin bir talebin anlamı var mı? Hiçbir anlamı yok. Bakın az önce Veli Küçük Paşam serzenişte bulundu. Bakın bu üyeniz Sedat Sami Haşıloğlu’nun kulağımla dinliyorum değerlendirmesini empati yaparak lütfen sanık vekili olarak bir düşünün. Önünde ki bilgisayarla çalışıyor görüntüsü verecek buradan lütfen bizi dinleyin serzenişi getirildiğinde de kulağımla dinliyorum sizi diyecek. Halk arasında bir değim vardır, gözü işte eli oynaşta diye biz nasıl itibar edelim, biz nasıl itibar edelim efendim bu durumda. Evrensel hukuk ölçütleri dahilinde Amerika’da.”
Mahkeme Başkanı:"Konuşmanın ölçüsünü kaçırdınız, yani bir çok şeyi kaçırdınız.”
Sanıklar Sevgi Erenerol ve Veda Yenerer müdafii Avukat Vural Ergül:”Amerika’da, sözümü bitiriyorum efendim, efendim sözümü bitiriyorum, sözümü bitiriyorum.”
Mahkeme Başkanı:"Lütfen, lütfen, lütfen. Her şeyiniz lütfen yani bu şekilde söz bitmez. Avukat bey lütfen. Lütfen şu konuşmanızı bir banda alın da dinleyin, lütfen. Dinleyin onu dinleyin.”
Sanıklar Sevgi Erenerol ve Veda Yenerer müdafii Avukat Vural Ergül:”Efendim verin bandı dinleyelim. Verin bandı dinleyelim efendim verin bandı dinleyeyim.”
Mahkeme Başkanı :”Lütfen dinleyin efendim lütfen dinleyin.”
Sanıklar Sevgi Erenerol ve Veda Yenerer müdafii Avukat Vural Ergül:”Kesinlikle söylüyorum dinleyeyim eğer bir hatam varsa ayıbım varsa özür dileyeceğim. Özür dileyeceğim. Verin o bandı dinleyeceğim, özür dileyeceğim.”
Mahkeme Başkanı:"Bir avukat olarak dinleyin bunu Allah aşkına ya. Hukukçu olarak. Biz istemiyoruz özrünüzü de kabul etmiyoruz senin.”
Sanıklar Sevgi Erenerol ve Veda Yenerer müdafii Avukat Vural Ergül:”Evrensel hukuk ölçütlerinde Amerikan hukuk sisteminde bile bir hakimin ilgisizliği nedeniyle ilgisiz davranışı nedeniyle verilen karar yüksek yargıda bozulmuş idi. Şimdi sırf bu nedenle bile ben Yargıtay’ın da AHİM’in de müstakar içtihatları doğrultusunda üyenin yargılanan sanığa kendisini layıkıyla dinlemediği yolunda şüphe uyandırıcı davranışlar sergilediği için verilecek olan kararın bozulacağına inanıyorum. Ha şunu da söyleyeyim avukatlık sanatı farklı bir söz dikkat çekici bir üslubu zorunlu kılar. O noktada hakim olarak belki alışmadığınız bir dava o, bir vekil tarzı taşımıyor olabilirim. Ama söylüyorum. Bu Türkiye’de ilklerin mahkemesi olan bir mahkeme ve dava. O nokta da bu benim mesleğimin ifasına ilişkin kendime mahsus söz ve ifade üslubu.”
Mahkeme Başkanı:" Efendim o kesin zaten, kendinize mahsus. O kesin o kesin.”
Sanıklar Sevgi Erenerol ve Veda Yenerer müdafii Avukat Vural Ergül:”Elbette efendim. Ve bundan ötürüde ziyadesiyle, ziyadesiyle de gururluyum ziyadesiyle gururluyum efendim.”
Mahkeme Başkanı:"Hiçbir avukat meslektaşınızın o tavrı değil. Çok daha gurur duyarsınız.”
Sanıklar Sevgi Erenerol ve Veda Yenerer müdafii Avukat Vural Ergül:”Teşekkür ediyorum efendim bu gururuma sanıklarda iştirak ediyor.”
Mahkeme Başkanı:"Çok daha gurur duyuyorsunuz. Bitti mi?”
Sanıklar Sevgi Erenerol ve Veda Yenerer müdafii Avukat Vural Ergül:”Bitti efendim.”
Dostları ilə paylaş: |