partiküler
tartışmaları öne çıkıyor, Tesla'nın kendine has
kozmik
teorisine
dayanarak
reddettiği
Einstein'ın özel izafiyet teorisi fizikçilerin zihnini
meşgul ediyordu. Teorik olarak savunulan
dinamik evren fikrini tam anlamıyla içine
sindiremese de Einstein'ın genel izafiyet teorisi
bir bütün olarak 1916 yılında yayımlanacaktı.
Einstein bu belirsizlikten rahatsızlık duyduğu
için sonradan evrenin durağan ve değişmez
olabileceğini de tam olarak reddetmiş olmamak
için
teorisine
bir
"yumuşatıcı
etmen"
ekleyecekti. Bu durum Tesla'ya göre izafiyet
teorisyenlerinin
neden
bahsettiklerini
kendilerinin
bile
anlamadığının
kanıtıydı.
Kendisi
de
bir
evren
teorisi
üzerine
çalışmaktaydı ve uzun süredir üzerinde
durduğu (ama yayımlanmayan) dinamik çekim
teorisi üzerine bir bildiri hazırlamaktaydı.
Atom enerjisinin birincisinin işe yaramaz,
ikincisinin ise kontrol edilmesini olanaksız
kılacak derecede tehlikeli olduğuna inanıyor ve
bunu da sık sık dile getiriyordu. Einstein'ın da
bu konuda ciddi kuşkuları vardı aslında. 1928
yılında bile Dr. Millikan, insanoğlunun atomun
enerjisinden faydalanabileceği bir yol olduğuna
inanmadığını
belirtiyordu.
"Kömürümüz
bittiğinde atom enerjisi kullanabileceğimiz fikri
tamamıyla bilim dışı bir ütopyadır..." 1933
yılında Lort Rutherford "Atomun parçalanması
ile elde edilebilecek olan enerji zayıf olacaktır.
Atomun
transform
edilmesinin
ortaya
çıkaracağı enerjiden söz edenler güneşi ay
ışığı ile bir tutuyorlar" diyebiliyordu.
'Yeni fiziğe' dair bu nüktelerin bir tanesinin
Tesla'nın Nobel ödülünü elinden aldığını
düşündüğü Sir William Bragg'e atfedilmesi belki
de acılarını depreştirmişti. Bragg şöyle diyordu:
"Elektromanyetiği Tanrı pazartesi, çarşamba
ve cumaları dalga teorisi ile açıklıyor, Şeytan
ise salı, perşembe, cumartesi günleri quantum
teorisi ile."
Tesla daha sonraki yıllarda daha bütünsel
bir fizik teorisine bağlanacaktı. Tüm maddelerin
ilksel bir tözden, tüm uzayı kaplayan ışıksal
eterden türediğine inanıyordu ve cüretle
kozmik ışınların ve radyo dalgalarının zaman
zaman ışıktan daha hızlı hareket edebildiğini
iddia ediyordu.
Üniversitelerde görevli genç bilim insanları
devlet destekli araştırma programlarının ne
büyük bir nimet olduğunu yeni yeni fark etmeye
başlamışlardı. İşin ilginç yanı umutlarını kıran
kişi,
modern
araştırma
laboratuvarlarınm
kurucusu Edison'un ta kendisi olacaktı.
Donanma
Danışma
Kurulu'nda
görev
yaparken "büyük gelişmeler için bilimsel
araştırma
elzemdir"
diyerek
ilk
çıkışını
yapmıştı.
Daha
sonraları
donanmanın
gerçeklere büyük oranda vakıf olduğunu
söyleyecek
ve
asıl
ihtiyaç
duyulanın
teorisyenler değil mühendisler olduğunu öne
sürecekti. Ordu, daha çok sivil uzman
barındırmak istese de Edison fizikçiye ihtiyaç
olmadığı konusunda ısrar edecekti (tabii bir ya
da iki matematikçi işe yarayabilirdi).
Bilimsel konularda oldukça hırslı olan
komutanların, en az üniversiteliler kadar
huzuru kaçmıştı bu açıklamalardan dolayı.
Peki ya denizaltı tarayıcıları ne olacaktı?
Bilmek istiyorlardı. Bunun için yoğun bir
araştırma programı uygulamak gerekmiyor
muydu?
Edison hiç canını sıkmıyordu, Donanma
Araştırma
Laboratuvarı
fikrini
temelden
hayalperestlik olarak yorumluyordu. Ama
donanma ısrar ederse laboratuvarında işlerin
nasıl
yürüdüğünü
herkesin
bilmesini
isteyecekti: "Sistemimiz yoktur, kurallar yoktur
ama bir yığın zamazingo bulabilirsiniz. Ve bu
zamazingoların
çevresinde
yeteri
kadar
dolaşan mucitler eninde sonunda bir icatla
çıkar ortaya." Ekibinin laboratuvara gübre
bahçesi dediğinden bahsetmiyordu.
Bu kadarı da üniversiteli bilim insanlarını
harekete geçirmek için yeterli olmuştu.
Donanmayı atlatıp doğrudan en üstle bağlantı
kurmaya
çalışacaklardı.
Ulusal
Bilim
Akademisi aracılığı ile başkan Wilson'a
başvuracaklardı. Akademinin ülke için bilimsel
bir cephanelik gibi işlev göreceğini öne
sürüyorlardı.
Kısa bir süre sonra tüm bilimsel araştırma
kurumlarına öncülük edecek Ulusal Araştırma
Konseyi (NRC) kurulacaktı. NRC bünyesinde,
üniversitelerin,
hükümetin
ve
sanayi
dünyasının önde gelen bilim insanlarını,
mühendislerini barındırıyordu ve hem temel,
hem de uygulamalı araştırmaları destekliyordu.
Profesörlerin
akıllıca
bir
hareketi
de
Washington'da Beyaz Saray'a ve Kongre'ye
oldukça yakın bir bölgede bir karargah
kurmaktı.
Ulusal Araştırma Konseyi'nin Amerika'ya
katkısı tartışılmaz nitelikteydi. Grup, iş ve
sanayi
dünyasının
da
desteğini
almıştı
arkasına. Geleceğin süper gücünün bir taslağı
belirmişti bile: Devlet, endüstri ve akademi
üçgeni yirminci yüz yılda Amerikan hayatına
şeklini verecekti.
Hükümet
NRC'ye,
Edison'un
halen
donanma
hesabına
üzerinde
çalışmakta
olduğu, Alman U-botlarını tespit edebilecek bir
aygıt geliştirilmesi görevini verecekti. Fransız
ve Amerikalı bilim insanlarının ortaklaşa
yürüttükleri bir denizaltı dinleme cihazı üzerine
çalışmalar da sürüyordu.
Geleceğin radarı üzerine fikirleri dikkate
alınmayan Tesla ise dinleme cihazı geliştirmek
gibi küçük işlerle ilgilenmiyordu. Güdümlü
füzeler ve kıyamet makineleri onun ilgisini daha
çok çekiyordu. New York Times'a. en son
icadından kışkırtıcı bir tarzla bahsetmişti.
"Thor'un yıldırımları gibi" çarpacak olan bu
silah bırakın orduları, deniz filolarını dahi yok
edebilecek güçteydi. Times "Doktor Tesla
bunun sansasyonel bir haber olmadığında
diretiyor" şeklinde not düşüyordu yazıya, "bu,
yılları alan bir araştırma ve çalışmanın
sonucudur."
Bu füze, havada saniyede 480 kilometrelik
bir süratle gidecek, pilota ihtiyaç duymayan ve
ne motoru, ne de kanatları olan bir taşıttı,
dünyanın herhangi bir yerini bombalamak için
elektrikle
yönlendirilecekti.
Bunun
gerçekleşmesini sağlayacak telsiz bir verici
sistemini çoktan geliştirmiş olduğunu ama
güdümlü füzesinin ayrıntılarından söz etmek
için henüz erken olduğunu da sözlerine
ekleyecekti.
Robot savaş gemilerinden oluşan filo
hayalinden de vazgeçmemişti. Daha bir yıl
önce hükümete "kıyılar boyunca stratejik
noktalara uzaktan telsizle kumanda edilecek
ve güçlü teleskoplarla izlenebilecek denizaltı,
üstü ve hava taşıtları kontrol şebekeleri"
yerleştirmeyi önermişti.
Washington
bundan
daha
tepkisiz
davranamazdı bu çağrıya. Tek ilgilendikleri
NRC'nin geliştirdiği ilkel dinleme cihazlarıydı.
Bunlar da bir dereceye kadar işe yarıyorlardı.
Çok sonraları sonar geliştirildiğinde bunun
Tesla'nın adı konmamış radarının prensiplerine
benzer nitelikler taşıdığı görülecekti.
Savaş bittiğinde Edison da, en az Tesla
kadar, savunma birimlerindeki bürokrasinin
hayal gücü eksikliğinden dolayı hayal kırıklığı
içinde
ayrılacaktı
görevinden.
Önerdiği
projelerinin bir tanesi bile donanma tarafından
yürürlüğe konulmamıştı.
Savaşın bitmesinden çok sonraları ve
Tesla'nın
kendi
radarının
ilkelerini
yayımlamasından on beş yıl sonra, yine
Amerikalı ve Fransız bilim insanlarından oluşan
bir ekip Tesla'nın ilkelerine dayanarak yeni bir
sistem geliştirmeye çalışacaklardı. Donanma
araştırma biriminde görevli olan iki bilim insanı,
Lawrence H. Hyland ve Leo Young, düşük
enerji sekteli yüksek frekans sinyallerinin hem
hava, hem de su üstü taşıtlarını tespit etmedeki
işlerliğini yeniden keşfedecekti.
Amerika'da ilk radar testleri 1937 yılında
yapılacaktı. Atlantik'teki bir destroyer filosu
tespit edilebilmişti ve bu başarı üzerine XAF
modeli geliştirilecekti. Daha ileri bir model daha
sonraları 19 savaş gemisinde denenecek ve
savaş sırasında çok iyi sonuçlar alınacaktı.
Bu arada II. Dünya Savaşı'nda Hitler'in
işgal tehdidiyle karşı karşıya kalan İngilizler de
bu konuda harıl harıl çalışıyorlardı. İngiltere ilk
mikro dalga radar istasyonunu kuracaktı ve bu
az gelişmiş bir model olmasına karşın hava
savaşlarında
üstünlük
sağlamalarına
yarayacaktı.
Alman mühendisler de bu arada bir radar
modeli geliştirmişlerdi. Asında tüm dünyaya bu
konuda ilham veren isim Tesla idi ama
genellikle İngiliz bilim insanı Robert A. Watson-
Watt'ın adı anılacaktı radar teknolojisi ile
birlikte.
II.
Dünya
Savaşı'nda
radar
Nazi
bombardımanlarına karşı tam zamanında
yardımına yetişmişti İngilizlerin. Radar tüm
dünya ülkelerinin temel savunma aracı olacaktı
kısa süre içerisinde. Savaştan hemen sonra da
ticari havacılık ve denizcilik sahalarında boy
gösterecek, uzayın keşfedilmesinde önemli bir
görev üstlenecekti.
Dr.
Girardeau,
Tesla'nın
radarın
prensiplerini yayımladığı zamanlar için şunları
söylemektedir: "İçinde bulunduğu dönemin
teknolojisi göz önüne alındığında Tesla'nın
kehanette bulunduğu ya da rüya gördüğü
anlaşılıyor. Ancak şunu da eklemek gerekiyor
ki rüya görüyorduysa o da bir gün gerçek
olacaktı."
1917 yılında bu icadının temel ilkelerini
yayımladığında
Tesla
Chicago'da
bulunmaktaydı. Kaybetmişti ama yenilmemişti
ve tekrar daha pratik icatları üzerinde
çalışmaya başlayacaktı. Chicago'da hem
mühendislerle
fazlasıyla
muhatap
olmak
zorunda kalması, hem de dostlarında uzak
düşmüş olması nedeniyle sancılı günler
geçirmişti. Ama bu arada kendisine hayranlık
duyan dostlarından biri -B. A. Behrend-
Tesla'ya Amerika'daki her mühendisin layık
görülmekten büyük onur duyacağı Amerikan
Elektrik
Mühendisleri
Enstitüsü
Edison
Madalyası'nı önerecekti.
|