Güvercinler
İnsanlar onlarca yılın akıp gitmesinden,
bunlar sanki doğal sonlarmış gibi söz eder,
oysa on yılın sonunda işlerin gerçek anlamda
bir sonuca bağlandığı pek nadir rastlanan bir
durumdur. Hayatta kalanlar aslında uyumdan
yoksun ve can sıkıcı değişikliklerin hakim
olduğu yeni bir zaman dilimine geçmişlerdir
sadece. 'Kükreyen' yirmili yıllar da Tesla için
farklı bir şey ifade etmeyecekti.
1920'ler ikiyüzlü yasakların yılları olacaktı.
İnsanlar artık iş çıkışlarında her zamanki
barlarına gidip içkilerini içemiyorlar bunun
yerine
yeraltı
batakhanelerine
sığınmak
zorunda kalıyorlardı. Gizli içki salonları ve
gangsterler türemişti her yerde. Çarliston
gecelere
elveda
demişti.
Borsa
da
spekülatörlerin etkisiyle göklerde süzülürken
bir
anda
yerin
dibine
çakılabiliyordu.
Servetlerini yitirenlerin yanı sıra yeni çağa
kolayca ayak uyduran zenginler de türemişti.
Yapısı itibariyle tam bir Viktoryan olan Tesla
ise bu çağa asla uyum sağlayamayacaktı.
Dünyaya her zaman olduğundan daha fazla
yabancılaşmıştı.
İspanya-Amerika savaşının kahramanı,
eski kongre üyesi ve onur madalyası sahibi
Hobson,
Senato'ya
girmeyi
bu
defa
başaramamıştı ama içkiye karşı verdiği
savaşı, Tesla her ne kadar bu başarısından
diğerleri kadar memnun olamadıysa da,
kazanmıştı. Tesla, yasağın kişisel özgülüklerin
önüne zebani gibi dikildiğini düşünüyordu. Bu
durumun
insan
hayatını,
özellikle
de
kendisininkini, kısaltacağından dem vuruyordu.
Artık 140 yaşına kadar yaşayabilmek gibi bir
umut besleyemeyecek miydi yani? Zaten ilahi
amberden az ama düzenli aralıklarla tatmayan
bir insan neden böyle bir umut beslesindi ki?
Hobson ailesi ile birlikte Manhattan'a
taşındığında,
Tesla
eski
dostu
sabık
kahramanla yeniden yakın olabildikleri için
sevinecekti. Hobson, her ne kadar narkotik
konularla ilgili diğer kampanyalardan başını
kaşıyacak vakit bulamıyorduysa da eski
dostuna zaman ayırabiliyordu. Her ay Tesla'yı
otelin lobisinde yakalayıp sinemaya götürmek
gibi bir alışkanlık edinmişti. Doğrusu bu da iki
seçkin adam için de hayli sulu bir eğlence
tarzıydı. Karanlık salondan çıkıp Times
meydanının ışıl ışıl ortamına dalıyor ve favori
parklarındaki bir bankta oturup, sohbet
ediyorlardı. Ya dünya siyasetinden ve bilimden
konuşuyorlar ya da eski zamanları yad
ediyorlardı.
Artık yetmişine merdiven dayamış olan
Tesla paraya eskisinden de fazla ihtiyaç
duyuyordu.
Zaman
zaman
garip
bir
rahatsızlığın yokladığı oluyordu. Chicago'da
büyük emekler vererek kurduğu işi bozulmak
üzereydi. Wardenclyffe artık eski buruk bir anı
olmaktan öteye gidemiyordu ama o hala dünya
telsiz sistemini inatla savunuyordu. 1920'de
Westinghouse'un
temsilcilerine
bir
telsiz
istasyonu kurma teklifi daha götürecekti.
Alternatif akım haklarından vazgeçtiğinde
olduğu
gibi
yine
reddedildiğinde
Westinghouse'un
müdürünün
o
sözlerini
hatırlayacaktı acı bir şekilde: "Çalışmak
istediğiniz
her
konuda
bizi
arkanızda
bulacaksınız." O zamanlar "önemli şahsiyetler
kendilerine başarı yollarını açan bir öncüye
verdikleri söze daima sadık kalırlar diyerek" bu
güvenceye inanmıştı.
Şirketin tutumunun üzücü olan bir diğer yanı
da Tesla'nın Westinghouse'un bir telsiz
istasyonu ve dünya yayın sistemi kurmayı
planladığını
öğrenmesi
olacaktı.
"Mühendislerinizin
bu
konuda
çalışmaya
başlayacaklarını öğrendiğimde derin bir keder
ve hayal kırıklığı hissettiğimi bilmenizi isterim"
diye
yazacaktı.
Westinghouse'un
temsilcilerine, "emin olunuz ki onlara en küçük
ayrıntılarına kadar incelenmiş bir çalışma
dışında başka hiçbir şey sunamazdım."
Karşılık olarak şirket kendisine geçici bir
danışmanlık statüsü teklif edecekti.
Ertesi yıl Westinghouse'dan tüm dünyaya
çeşitli
yayınlar
yapacak
istasyonlarının
açılışında Tesla'nın görünmez dinleyicilere bir
konuşma yapması için iyi niyetli bir teklif
gelecekti. Ancak Tesla kendisinin de uzun
süredir bir yayın sistemi üzerinde çalışmakta
olduğunu hatırlatacak ve ilk olarak kendi
görünmez
dinleyicilerine
hitap
etmek
istediğinden kendisini mazur görmelerini rica
edecekti.
Ancak bu sefer de Westinghouse'a "ticari
açıdan üstün türbini" ile başvuracaktı. Bunun
şirkete
milyonlarca
dolar
kazandıracağı
konusunda güvence veriyordu. Ama hiçbir
önkoşulu kabul etmeyeceğini de sözlerine
ekliyordu. Kendisi türbinleri üretecek ve deney
safhasına kesinlikle karışmayacaktı. Tabii
alacağı yanıt da öncekilerden pek farklı
olmayacaktı. Kendisine böyle bir anlaşmaya
giremeyecekleri, mühendislerinin bu konuda
olumsuz
görüş
bildirdiği
ve
tabii
ki
mühendislerin
fikirlerinin
kendilerine
yol
gösterici olduğu belirtiliyordu.
Bu
dönemde
iki
yeni
arkadaş,
bir
heykeltıraş ve bir yazar girecekti Tesla'nın
hayatına. Bu iki görece yetenekli sanatçının
dostluğu adının çevresindeki başarı ve ün ne
olursa
olsun,
kamuoyu
tarafından
unutulmamasını
sağlayacaktı.
On
dokuz
yaşındaki yazarın adı Kenneth M. Sweezey idi
ve Tesla'nın her zaman birlikte olduğu arkadaş
grubuna yeni katılmıştı. Yugoslav heykeltıraş
İvan Mestroviç ise orta yaşlı ve Avrupa'da o
sıralarda ün yapmış bir adamdı. Eserlerini
tanıtmak üzere gelmişti Amerika'ya.
Tesla
ve
heykeltıraş,
Yugoslavya'nın
dağlarında geçirdikleri çocukluk günlerinin
hatırasını yaşatıyorlardı birlikte. Her iki adam
da gönülden şairdi. Şu ya da bu konuda
muhabbet etmek amacıyla sık sık bir araya
geliyorlardı New York'ta. Her ikisi de sabahlara
kadar çalışan ve aynı dertten mustarip olan
insanlardandı. Mestroviç koca koca mermer
blokları stüdyosu olmadığından bir otelden
diğerine taşınmak zorunda kalıyordu, Tesla'nın
da bir laboratuvarı finanse edebilecek gücü
yoktu
eskisi
gibi.
Böylece
beraberce
yürüyüşlere çıkıyor, Balkanların durumundan
ve kendi çalışmalarından bahsediyor, Sırp
şiirinin tadını çıkarıyorlardı. Bu yürüyüşlerde
Mestroviç, Manhattan'ın güvercinlerini besleme
misyonundan da haberdar olmuştu.
Split'e döndükten çok sonra Tesla, Robert
Johnson'un
da
teşvikiyle,
heykeltıraştan
kendisinin bir büstünü yapması ricasını
bildirecekti bir mektupla. Ama Avrupa'ya gitme
olanağı yoktu, Mestroviç de bir daha
Amerika'ya
dönemeyecekti.
Buna
karşın
Tesla'yı hayalinde gayet iyi canlandırabildiği ve
bir fotoğrafını gönderdiği takdirde bu işin
altından
başarıyla
kalkabileceği
cevabını
verecekti heykeltıraş. Tesla bu iş için
kendisine ödeme yapabilecek kadar parası
olmadığını yazmıştı ama Mestroviç'ten buna
gerek olmadığı yanıtını almıştı. Daha sonra
Tesla'ya, güçlü bir ifade ile şaşılacak derecede
benzeyen bronzdan bir büstünü yapacaktı. Bu
büst bugün hala Belgrat'taki müzede, yine
Mestroviç tarafından yapılan ve Tesla'nın
kuzeni tarafından açılışı yapılan bir kopyası da
Viyana Müzesi'nde sergilenmektedir.
Genç Sweezey mucit ile ilk karşılaşmalarını
şu sözlerle dökecekti satırlara: "Uzun boylu ve
dik duruşlu bir beyefendi idi. Şaşılacak şekilde
uzun saatler boyunca işine konsantre olup
çalışmasını devam ettirebiliyordu. Bu arada
dostlarına ve diğer tüm canlılara çok içten ve
sıcak duygular beslediği de anlaşılabiliyordu."
Kendisi de Brooklyn'de köhne bir dairede
oturan Sweezey'nin az sayıda yakın arkadaşı
ve akrabası vardı. Gazetecilikte Tesla'ya en
yakın kişi olmasının yanı sıra bilim insanına
gerçek bir hayranlık da besliyordu. Biri genç,
diğeri bir hayli yaşlı olan bu iki adam sık sık
birlikte oluyorlardı. İnsanların uyuduğu saatleri
çalışarak geçirse de şehirde çıktığı uzun
gezintilerle kendisini tazelemeyi gayet iyi
başarabiliyordu.
Sweezey
de
bu
gece
yürüyüşlerinde sık sık eşlik ediyordu mucide.
O da güvercinlerle tanışmıştı. Bir gece vakti
Broadway'de yürürlerken ve Tesla ateşli bir
şekilde dünyanın her hangi bir yerine telsiz
enerji
nakledilebilmesini
sağlayacak
sisteminden söz ederken, aniden sesinin
tonunu alçaltmıştı. "Yine beni şu anda asıl
endişelendiren şey odamda bıraktığım hasta
kuştur.
Dünyanın tüm telsiz sistemleri bir araya
gelseler beni daha fazla düşündüremezler."
İki gün önce kütüphanenin önünde bulduğu
kuşun dilinde tümöre benzer bir oluşum vardı
ve bu durum yemek yemesini engelliyordu.
Tesla onu yavaş yavaş ölmekten kurtarmış ve
sabırlı bir tedaviyle yine o eski güçlü ve mutlu
günlerine
döneceği
garantisini
vermişti
kendisine.
Ama bulduğu hasta kuşların tümünü
odasına alabilmek gibi bir şansı yoktu, nitekim
otel görevlileri pislikten şikayet etmeye
başlamışlardı bile. "Bir kuşçu dükkanında bir
düzineye yakın hasta güvercin birikmişti.
Bunlardan kimi bir hastalığa yakalanmıştı,
kiminin de bacağında falan bir yarası vardı.
Tesla
en
sonunda
veterinerlerin
tedavi
edilemez
dediği
güvercinlerden
birini
kangrenden kurtarmıştı. Eğer bir güvercinin
Tesla'nın halledemeyeceği bir rahatsızlığı
varsa çok iyi bir doktorun gözetimine teslim
edilirdi."
Tesla ve Sweezey yürüyüşleri sırasında
Einstein'dan,
diyetlerden,
çalışmalardan,
modadan
ve
evlilikten
konuşuyorlardı.
"Tesla'nın tek evliliği işi ve dünya ile olan bağı
idi" diye yazıyor genç yazar, "Newton ya da
Michelengelo gibi evrensel bir düşünce ile
evliydi o. S ir Francis Bacon gibi o da en
başarılı
çalışmaların
çocuksuz
erkekler
tarafından ortaya konulduğuna inanıyordu... "
Genç yazara önüne çıkan ticari, hukuki ve
akademik engellerden bahsediyor ama tüm
bunlara karşın yine de göklerin en yüksek
noktasına
ulaşabileceğine
inandığını
anlatıyordu.
Söylediğine
bakılırsa,
hayatı
boyunca 2 milyon doların üzerinde para
kazanmıştı. Bunun 1 milyonu da aslında
Westinghouse'dan alternatif akım patentleri
karşılığında alması gereken paraydı.
Tesla'nın güvercinlere duyduğu sevgi
konusunda bazı tuhaf yorumlar yapıldığından
Yugoslavya'nın ABD Büyükelçisi Konstantin
Fotiç'in kızı Pola Fotiç'e bu çocukluk aşkını
anlattığı bir mektuba burada da yer vermek
uygun olacaktır. "Bir Yaşlının Ağzından
Gençlik Hikayesi" adını taşıyan yazısında
kışın dünyayla bağlantısı kesilen doğduğu evini
ve o sıralarda sahip olduğu özel bir arkadaşını,
"Maçak, dünyadaki kedilerin en kahramanı"
diye anlatıyordu.
Daha üç yaşındayken karlı bir gecede,
hayatında önemli bir rol oynayacak elektrikle
Maçak sayesinde tanışacaktı. "Karda yürüyen
insanlar arkalarında ışıltılı izler bırakıyorlardı.
Ve duvara fırlatılan kartopları tıpkı bir kesme
şeker bıçakla parçalandığında olduğu gibi titrek
ışıklar saçıyordu..." Daha o yaşlarda ışığa
karşı aşırı bir duyarlılık gösteriyordu. Kardaki
ayak izleri ona, başkalarına olduğu gibi, kara,
mor gölgeler halinde görülmüyordu.
"İçimden bir şey beni Maçak'ın sırtına
vurmam için dürtüyordu. Sonunda beni
nefessiz
bırakacak
bir
mucizeye
şahit
olacaktım... Maçak'ın sırtı ışıltılar saçıyordu ve
elimin üstü çatırtıları her yerden duyulabilen
kıvılcımlarla kaplanmıştı."
Babası bunun elektrikten kaynaklandığını
anlatmıştı. Annesi de zavallı kediyi kendi haline
bırakmasını, yoksa hayvancağızın az sonra
ateş alacağını söylüyordu. Ama çocuk daha
soyut düşünmeyi tercih ediyordu.
"Doğa da dev bir kedi miydi? Eğer öyle ise
onun sırtına vuran kimdi? Sonunda bunu ancak
Tanrı'nın yapabileceğine hükmetmiştim."
Az sonra odanın içi daha da karardığında
küçük çocuk kedinin sanki ıslak bir zeminde
yürüyormuş gibi adımlarını sakınarak attığını
ve kürklü bedeninin azizlerde olduğu gibi bir
ışık halesi ile çevrili olduğunu görecekti.
Günlerini elektriğin ne olabileceğini düşünerek
geçiriyordu. Ama bir cevap da bulamıyordu. Bu
mektubu yazarken Tesla seksen yaşına
basmış bulunuyordu ve hala da bunun yanıtını
bulamadığını söylüyordu.
Kediye duyduğu sevginin tam zıttı bir hissi
de ailenin kazına karşı besliyordu. "Canavara
benzeyen çirkin bir hayvandı, devekuşu gibi bir
gagası vardı, gagası timsah ağzını, zeka
kıvılcımları saçan gözleri ise insan gözlerini
andırıyordu." Yaşlılığında Tesla bu kazın
neden olduğunu öne sürdüğü bir yaradan
bahsediyordu hala. Ama çiftlikteki diğer
kuşların hepsini seviyordu.
"Güvercinlerimizi,
tavuklarımızı
beslemekten büyük bir zevk duyardım; onları
kolumun altına sıkıştırıp sarılmak, okşamak
bana dünyanın en güzel şeyi gibi gelirdi." Hatta
o kazın bile eve "bir kuğu edasıyla" sürüsüyle
birlikte dönmesi "benim için eşsiz bir neşe ve
ilham kaynağı olurdu." Şimdi New York'ta
hareketli yılları geride bırakıp, pek uyum
sağlayamadığı insanlardan da yavaş yavaş
elini
eteğini
çektikçe,
bu
güvercinlerin
sıcaklığına daha çok sarılıyordu.
Bir
gün
ofisinde
ağır
bir
hastalığa
yakalanmış olarak yatıyor ve yine her zaman
olduğu
gibi
bir
doktora
görünmeyi
reddediyordu.
En
sonunda
St.
Regis
Oteli'ndeki odasına dönemeyecek kadar halsiz
düştüğünü
anlayınca
sekreterine
otel
resepsiyonunu aramasını fısıldayacak ve
onlara odasındaki "kanatlarında gri benekler
olan beyaz güvercine" yem vermelerini
söylemesini isteyecekti. Sekretere bu notu
aynen iletmesi konusunda ısrar edecekti. Oda
görevlisi ikinci bir habere kadar güvercini
beslemeye devam etmeliydi. Odada yeteri
kadar yem bulabilecekti.
Eskiden Bryant'a yürüyüşe çıkamadığı
günlerde, yokluğunda güvercinlerle ilgilenecek
ve onlara yem verecek birisini görevlendirirdi.
Sekreterleri
delirmeye
başladığını
düşünüyorlardı.
İyileştikten kısa bir süre sonra bu olay
unutulup gitti. Ama mucit bir gün ofisini
arayarak otelden ayrılamadığını zira güvercinin
çok hasta olduğunu bildirecekti. Daha sonra
Miss
Skeritt,
Tesla'nın
birkaç
gününü
güvercinle birlikte otelde geçirdiğini bildirecekti.
Güvercin iyileştikten sonra Tesla da günlük
olağan çalışma, yürüme ve güvercinlerini
besleme
ritüellerine
devam
edebilecekti.
Yaklaşık bir yıl sonra Tesla avucunda küçük
ve ölü beden bulunduğu halde sarsılmış ve
üzüntülü bir halde girecekti bürodan içeriye.
Lulious Czito'dan yaşadığı banliyöde güvercini
için bakımlı bir kabir yeri bulmasını rica
edecekti. Neden sonra fikrini değiştirecek
henüz yola çıkmış olan Czito'dan hayvanın
ölüsünü geri getirmesini isteyecekti. Kendisi
"daha özel" bir şey ayarlamıştı. Kimse ölü
güvercinle ne yaptığını öğrenemeyecekti.
Üç yıl sonra Tesla tam anlamıyla iflas
etmişti. Otele olan borcunu uzun süredir
ödeyemiyordu. Bir akşam icra memurları
ofisine gelmişler ve eşyalara mahkeme
kararıyla
tedbir
koydurmuşlardı.
Tesla
memurları bir erteleme için ikna etmeye
uğraşıyordu. Diğer bir yanda da iki haftadır
maaşlarını alamayan sekreterleri vardı. Bir tek
Edison Madalyası kalmıştı yadigar. Onun da
ancak yüz dolar edeceğini söylemişti mahcup
kadınlara. Bunu ikiye bölecek ve yarısını
birine, yarısını da diğerine verecekti.
Dorothy Skeritt ve Muriel Arbus hemen
buna itiraz ettiler, tam tersine yanlarındaki
parayı onunla paylaşmak istiyorlardı.
Birkaç
hafta
içinde
Tesla
parayı
toparlayabilecek
ve
sekreterlerine
olan
borcunu birer zarf içinde gönderecekti. Aslında
Edison madalyasını ikiye bölmeyi teklif
ettiğinde ofisinde beş dolar kadar bir bozukluğu
da vardı. Ama hemen bunu kuşlara yem almak
için kullanacağını belirtecekti, öyle ya hiç kuş
yemi kalmamıştı ve sekreterlerden birini kuş
yemi almaya yollayacaktı.
Hayli borçlandığı Czito'nun yardımıyla
ofisini yeni bir binaya taşıdı. Kısa bir süre
sonra St. Regis otelinden Tesla'ya bir çağrı
gelecekti. Gelip güvercinlerine bakmasını rica
ediyorlardı. Aslında Tesla beyaz dostlarını,
Connecticut'ın
havasının
kendilerine
iyi
geleceğini
düşünerek
Sherff'in
yanına
göndermişti bir kafes içerisinde. Gel gör ki,
vefalı arkadaşları bir süre sonra eski
dostlarının sıcaklığını özlemiş ta oralardan bir
akşam vakti otel odasının balkonuna geri
gelmişlerdi. Üzgün bir halde eşyalannı toplayıp
Hotel Pennsylvenia'ya taşınacaktı kısa bir süre
sonra. Tabii güvercinleri de onunla beraber. Bir
süre sonra göç yolları Hotel Governor Clinton'a
atacaktı onu. Hayatının son on yılını ise
güvercinleri ile birlikte Hotel New Yorker'da
geçirecekti.
Beyaz güvercinin ilginç hikayesini de Tesla,
O'Neill'a ve New York Times'ın bilim yazarı
William L. Lawrence'a Hotel New Yorker'ın
lobisinde oturdukları bir akşam anlatmıştı. Bir
psikoloji derneğinin üyesi olan John O'Neill
Tesla'nın beyaz güvercin masalında mistik
semboller
bulmuştu.
O'Neill
ve
diğer
ruhbilimciler Tesla'nın güvercinine kumru
diyorlardı. Teknik olarak güvercinler de kaya
kumruları olsalar dahi bu ayrımı ancak kuş
gözlemcileri yapardı ve Tesla da kendi
güvercinine güvercinden başka bir şey demek
istemiyordu. Ancak mucidin yaşam öyküsünü
ilk kaleme alanlardan olan O'Neill, Tesla'nın
otelin lobisinde güvercinle ilgili anlattıklarını
kumrularla
olan
aşk
hikayesi
olarak
değerlendiriyordu.
"Yıllardır
güvercinleri
besliyorum.
Binlercesini besledim, kim bilir ne için...
"Ama aralarında bir tanesi vardı ki... Çok
güzel bir güvercindi. Bembeyazdı, yalnız
kanatlarında gri benekçikler vardı. O farklıydı.
Bir dişiydi. Onu her yerde ayırt edebilirdim.
"Nerede olursam olayım bu güvercin beni
bulurdu. Ne zaman onu yanımda istesem
umutla seslenirdim, uçarak çıkar gelirdi. O beni
anlardı, ben de onu...
"O güvercine aşıktım."
"Evet bir erkeğin bir kadını sevdiği gibi
severdim onu ve o da beni. Hasta olduğu
zaman hemen haberim olurdu; odama gelirdi ve
ben de günlerce onunla kalırdım. Onu
iyileştirirdim. O güvercin hayatımın neşe
kaynağıydı. Bana ihtiyacı olduğunda başka
hiçbir şey umurumda olmazdı. Benimle olduğu
sürece hayatımın bir anlamı, amacı olurdu.
"Bir gece karanlıkta yatağıma uzanmıştım,
zihnim problemler çözmekle meşguldü, sık sık
yaptığı gibi uçarak penceremden içeri süzüldü
ve masamın üstüne kondu. Beni istediğini
biliyordum, bana önemli bir şeyler anlatmak
istiyordu.
"Yanına gittiğimde anladım ki bana ölmek
üzere olduğunu söylemek istiyordu. Mesajını
aldığımda gözleri ışıldadı, güçlü ışık demetleri
yayılıyordu gözlerinden."
Tesla duraksadı ve sanki kendisine sorulan
bir soruyu yanıtlıyormuş gibi açıklamaya girişti.
"Evet bu, gerçek bir ışıktı. Güçlü, göz
kamaştırıcı,
kör
edici
bir
ışıktı.
Laboratuvarımda lambalarımla elde edebildiğim
tüm ışıklardan daha güçlüydü.
"O güvercin ölünce hayatımdan da bir
şeyler eksildi. O zamana dek, ne kadar yoğun
çalışmam
gerekirse
gereksin
işimi
tamamlamam gerektiğini düşünürdüm, bunu
yapabileceğimden emindim her zaman için.
Ama o hayatımdan çıkıp gittikten sonra artık
yaşamım boyunca süren çalışmanın da
sonunun geldiğini anlamıştım.
"Evet, yıllar boyunca güvercinleri besledim.
Binlercesini... ve beslemeye de devam
edeceğim, kim bilir ne diye?"
Yazarlar onu sessiz bir şekilde bırakıp
dışarı çıkacaklar ve uzun bir süre tek bir
kelime
bile
etmeden
yürümeye
devam
edeceklerdi.
Sonradan O'Neill şunları söyleyecekti:
"Güvercini kendisini terk edip odasının
penceresinden
uçup
gittiğinde
Tesla'nın
gördüğü göz kamaştırıcı ışık, Budapeşte'de
parkta dolaşırken gördüğü güneşin ışığı ile
aynı anlama geliyordu; Tesla mistik iç
dünyasını bu derece baskı altında tutmasaydı
Kumru sembolizmini o da anlayabilirdi."
Dr.
Jule
Eisenbud
Amerika
Psişik
Araştırmalar
Dergisi'nde
yayımlanan
bir
yazısında kuş sembolünü Tesla'nın nevrozları
ve çocukluğunda annesi ile arasındaki ilişki ile
bağdaştıracaktı. Kuşun eski çağlardan beri
anneyi
ve
onun
besleyici
memesini
simgelediğini
belirtiyordu
ruhbilimci.
Ve
Tesla'nın tek bir dileği ile kuşun istediği zaman,
istediği yerde yanında belirdiğini söylediğini
hatırlatıyordu. "Bu fantezinin anlamı ancak
biyografik
veriler
ayrıntılı
bir
şekilde
incelendiğinde ortaya çıkabilir. Görülüyor ki,
Tesla'nın hayatında baskın bir figür olan
annenin 'kaybolması' sonucunda bilinçsiz bir
ihtiyaç ve kontrol edilme gereksinimi bu fantezi
ile ilişkilendirilebilir. Bu kanıyı hayatı boyunca
sergilediği tuhaf klinik alışkanlıkları, özellikle de
insanlarla ve nesnelerle olan sıra dışı ilişkileri
de güçlendirmektedir. Bilinç altında tüm
hayatını, evrene egemen olan mitolojik bir
sembolü zaptetmeye adaması dahi tek başına
bu görüşün geçerliliğini açıklayabilmektedir."
Tesla'nın
yazılarının
hiçbirinde
bu
'kaybolan' annenin yerine koyduğu doğal
sembolden söz ettiğine rastlanamamıştır. Ama
Dr. Eisenbud hayatının tüm aşamalarında bu
memeden duygusal ve fiziksel olarak mahrum
kalmış bebeğin izlerini görebiliyordu. Eisenbud,
Tesla'nın annesini idealize ettiği konusunda
ısrarlıydı: "Ve tüm hayatı boyunca annesinin
ölümüne, tam anlamıyla kaybolmasına dair
tamamlanmamış önseziler hissedecekti. Bu tip
çelişkilere Tesla gibi takınaklı nevrotiklerde sık
sık rastlanır, tüm ilişkilerine ve tavırlarına anne
simgeleri ve anneyi temsil eden semboller
hakimdir."
Eisenbud'a
göre,
mükemmel
küresel
şekillere, kadınların boyunlarındaki incilere
tahammül edememesinin nedeni de buydu.
Hastalarından birinin de henüz iki haftalıkken
memeden kesilmesinin etkisiyle hayatının ileri
safhalarında
ölümcül
bir
depresyona
girdiğinden ve dünyanın yuvarlak olmasına bile
tahammül edemediğinden bahsediyordu.
Dr. Eisenbud, Tesla'nın paraya karşı olan
tavrının da temelde yatan bu anne sembolünün
etkisiyle
güçlenen
evrene
hakim
olma
fantezisinin belirtisi olduğuna inanıyordu:
"Milyonları büyük ve çoğu zaman da garip
bir cömertlikle savuruyordu ve sonuçta da iflası
kaçınılmaz oluyordu. Ancak, açıkça görülüyor
ki varolmak için kaderine veya başka insanlara
ihtiyacı olmadığına dair ferahlatıcı bir inancın
etkisi altındaydı ve parayı da hayatın mekanik
ve sıkıcı işleyişinin küçük ve önemsiz bir
parçası olarak görüyordu, ne zaman istese
aYzu ettiği kadar kazanabilirdi... Tesla'nın anne
kontrolü ile ilgili olarak oynadığı bu sonu
gelmeyen oyunun en acayip bölümü ise yemek
üzerine idi. Ve ne olursa olsun en sonunda
annesini temsil eden sembol galip gelecekti... "
Bu, o akşam yemeği seremonilerini de
açıklıyordu; özel kıyafetlerle kendine ayrılmış
masada belirlenen saatte ve annenin pahalı bir
temsilcisi olan garsonun hizmetinde yenen
yemek "kendisine kırıntılar için yalvarmak
zorunda kalmadığı annenin sembolik kontrolü
idi."
Tesla'nın en sevdiği yemeğin de bir tür
kumru olduğuna dikkat çekiyordu: "Kendisini
beslemeyen memeyi ısırmanın güzel bir klinik
örneği vardı. (Madalyonun öbür yüzünde ise
saplantılı bir şekilde güvercinleri beslemesi.)
Sadece göğüs eti yiyebilirdi." "Hayatının
sonlarına doğru" diye devam ediyordu Dr.
Eisenbud, "alacağı tek besin ılık süt olacaktı.
En sonunda da güvercinin gözlerinden kör
edici bir ışık yayılacaktı. Memeden gelen sütü
temsil eden bir simge..." Tesla'nın hayatı
boyunca süren telafi etme çabası, simgesi
çökmüştü. Hayatından önemli bir parça
sökülüp alınmıştı, işinin bittiğini biliyordu.
Davranışçı
teorisyenler
bu
tip
FreudçuMungçu açıklamalara karşı çıkacak,
Tesla'nın saplantılı nevrozunun temelinde
çocukluğunda yaşadığı travmaların olduğunu
savunacaklardı.
Ancak konuyla ilgili yeterli verilerin olmayışı
spekülasyondan ileri gitmemizi engelliyor.
|