ÇOCUK CİNSEL İSTİSMARI VE ZOR AÇIĞA ÇIKMASI
Bilgilendirme Dosyası
Yayına hazırlayanlar Şahika Yüksel, Suzan Saner
Dr. Suzan Saner
Psikiyatri Uzmanı
Çocuk cinsel istismarı, çocuk haklarının ağır bir ihlalidir ve dünyanın bütün ülkelerinde
görülen küresel bir gerçekliktir. Bütün sosyal, ekonomik ve yaş gruplarında; evde,
okulda, sokakta, tarlada, camide, hastanede ve diğer kurumlarda; her yerde
olabilmektedir. İstismarcıların çoğu sıklıkla yabancılar değil, çocuğun tanıdığı ve
güvendiği erişkin ve genellikle erkek yakınlarıdır.
18 yaşına kadar her birey çocuk olarak tanımlanır. Çocukluk dönemi çok farklı
devrelerden oluşur, cinsel gelişim ve bilgilenmenin henüz tamamlanmadığı bir süreçtir.
Çocuklar kolayca güven duydukları, korkutulabildikleri ve kandırılabildikleri için
istismara açıktır. İstismar yaşayan çocuklar sık sık yeniden istismar edilecekleri ve
ebeveynlerinin terk edeceği duygusunu yaşar. Çocuklar suçluluk ve korku nedeniyle
tekrar tekrar istismara maruz kalabilir.
Çocukluk çağı travmaları içinde çocuk istismarı, yinelenebilir ve genellikle en yakınları
tarafından uygulanıyor olması nedeniyle tanımlanması ve tedavi edilmesi en zor olan
travma şeklidir.
Cinsel istismarın çocuklarda uzun süreli duygusal ve davranışsal etkileri:
• Korku, depresyon, kızgınlık, düşmanlık, uygunsuz cinsel davranışlar ortaya
çıkabilir.
• Çocukluk devresinde cinsel istismar yaşayanlar, yetişkin dönemlerinde cinsel
istismar uygulama konusunda daha riskli bireyler olabilmektedir.
• Çocuğun yaşının küçüklüğü, saldırganın yakınlık derecesi, istismarın şiddeti,
süresi ve tekrarlayıcı olması ile ruhsal etkilenmenin şiddetinin doğru orantılı
olarak arttığı bilinmektedir.
• Cinsel istismar tanısının erken konulması, çocuğun taşımak zorunda kaldığı yükün
azalmasını, istismarın durdurulmasını ve sosyal desteğin hızlıca devreye girmesini
sağlayarak ruhsal sorunları en aza indirecektir.
• Çocukluk çağında yaşanan ağır travmalar, bu arada cinsel travmalar da bir unutma
döneminden sonra erişkin yaşta, gecikmiş olarak hatırlanabilmektedir.
• Çocuklukta yaşanan cinsel saldırılar erişkin çağda ruhsal hastalıklara neden
olabilmektedir. Sık rastlanan zorluklar; uzamış ya da karmaşık tipte Travma
Sonrası Stres Bozukluğu, depresyon, kaygı, yaygın ağrılar, uyuşma, bayılma gibi
bedensel sorunlar, cinsellikle ilgili sorunlar, davranış bozuklukları, alkol ve
madde kullanımına yatkınlık olabilmektedir. İstismar öyküsünün varlığı bu
hastalıkların iyileşmesini olumsuz etkileyebilmektedir.
Çocuk cinsel istismarı tanımı
Bir çocuğun, tam olarak anlamadığı, gelişimsel olarak hazır olmadığı ve rıza
gösteremeyeceği cinsel eylemlere katılmasıdır. Çocuk cinsel istismarı; bir çocuk ile
kendisinden yaşça büyük bir yetişkin, veya sorumluluk, güven ve güç ilişkisi farkı
bulunan akranı başka bir çocuk arasında, diğer kişinin ihtiyaçlarını tatmin etmesi
niyetiyle yapılmış eylemlerle bulgulanır. Bir çocuğu cinsel eylemlere teşvik etmek ya da
zorlamak; fahişelik ya da diğer yasadışı cinsel eylemlerde sömürmek; pornografik
performans ve materyallerde kullanmak da bu tanıma girmektedir.
Aynı yaşlarda olan iki çocuk arasında geçen cinsel içerikli, gösterme ya da dokunma tarzı
eylemler zorlamanın olmadığı bazı durumlarda cinsel oyun olarak adlandırılabilmektedir.
Her iki çocuk da dört yaşın altındaysa ya da iki çocuk arasındaki yaş farkı dört yaştan az
ise ve çocuklar eylemi tam olarak kavrayacak olgunlukta değilse bu durum cinsel oyun
olarak değerlendirilmektedir. Akranlarla oynanan cinsel oyun nedeniyle çocuğun adalet
sistemi içinde hırpalanmamasına dikkat edilmelidir.
Çocuk cinsel istismarı türleri
Kız ve erkek çocuklara karşı cinsel şiddet, çeşitli şekillerde olabilir. Çocuk cinsel
istismarı tecavüz, çocukla cinsel ilişki ve ensesti içermekle birlikte, bunlarla sınırlı
değildir. Oral, anal ya da vajinal yollardan giriş (penetrasyon) içeren cinsel ilişki ya da
her türlü cinsel ilişki girişimini ve giriş içermeyen genital dokunma ya da okşamayı
içerir. Çocuğa cinsel eylemleri izletmek, açıkça cinsel biçimde kendini ifade etmeye
teşvik etmek ya da zorlamak, uygunsuz cinsel materyallere maruz bırakmak gibi fiziksel
olmayan temaslar ve giriş içermeyen eylemler de cinsel istismar içine girer.
Çocuk cinsel istismarı; sıklık, süre, başlangıç yaşı ve mağdurun istismarı yapan kişiyle
(çocuk yaşamını yitirdiyse kurbanın faille) ilişkisi açısından da farklılıklar
gösterebilmektedir. Çocuk cinsel istismarının dinamikleri erişkinden farklıdır. Çocuklar
olaydan hemen sonra nadiren istismarı açıklar. İstismarın açıklanması bir kerede
olmaktan ziyade, bir süreçtir ve genellikle fiziksel bir yakınma ya da davranış
değişikliğini takiben başlamaktadır. Cinsel istismar yaşamış olan çocuğun
değerlendirilmesi, öykü alma ve adli muayene ile ilgili özel beceri ve teknikleri gerektirir.
Cinsel organlarda fiziksel travmaya ilişkin kesin bulgular, cinsel istismarın üzerinden
zaman geçtiği olgularda bile neredeyse iyileşmiş halde ortaya çıkabilmektedir. Bir süre
sonra fiziksel delil bulunamayabilir. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar için yaşa uygun
testler ve gebelik testi, olguya göre değerlendirme yapılarak istenir.
Ensest tanımı
Anne-baba yakınlığına ve otoritesine sahip bir yetişkinle, bir çocuk veya ergen
arasındaki her çeşit cinsel ilişkidir. Önemli olan aradaki kan bağı değil, yetişkinin
anne-baba hakimiyeti, gücü ve çocuğun bağımlılığıdır. Ensest eskiden biyolojik
yakınlığı yani kan bağı olan kişiler arasındaki cinsel ilişki olarak tanımlanırken,
günümüzde kan bağı olan veya olmayan, yakın veya uzak hısım ve akrabalar ile
çocuğa bakım veren tüm yetişkinleri kapsamaktadır. Cinsel ilişkiden kast edilen;
gizli tutulmaya çalışılan bütün cinsel içerikli temaslardır. Ruhsal açıdan, temasın
gerçek doğasından çok, cinsel motivasyonu ve saklı tutulması önemlidir. Tüm cinsel
istismar olgularının üçte biri ensest ya da aile içi cinsel istismardır. Anal, oral, vajinal
girişin olmadığı ensest saldırılarının daha çok gizli kaldığı bilinmektedir. İstismar
süresi uzadıkça istismarın biçimi de değişmeye başlar, saldırgan cinsel yakınlığını
derece derece artırır. Olguların yarısından fazlasında çocuğun bir kereden fazla
istismar edildiği görülür. Türkiye’de ensest saldırganlarının yarısını öz babalar
oluşturmaktadır.
Aile içi cinsel istimara maruz kalan çocuklarda fiziksel, psikososyal ve cinsel sağlık
sorunları ortaya çıkar. Ailede çocuğun sağlık durumuyla ilgili önlemlerin alınması
öncelikli olarak yapılması gereken müdahale iken, ensest aile bireyleri tarafından üzeri
örtülen, konuşulamayan bir olgudur. Bireyin beden bütünlüğünü, mahremiyetini, cinsel
haklarını elinden alan bu durum, genellikle çocuk yaşta başlayarak uzun süre “aile
bütünlüğü”nü bozmamak adına gizli kalarak devam etmekte ve neden olduğu ruhsal,
sosyal ve cinsel yaşam sorunları erişkinlikte de sürmektedir.
Pedofili tanımı
Pedofiller, çocuklarla cinsel ilişkiyi erişkinlere tercih eden kişilerdir. Pedofili en az altı
aylık bir süre boyunca, kişide ergenlik dönemine girmemiş bir çocukla ya da çocuklarla
cinsel etkinlikte bulunmayla ilgili yoğun, cinsel yönden uyarıcı fantezilerin, cinsel
dürtülerin ya da davranışların yineleyici biçimde ortaya çıkması olarak tanımlanmıştır.
Genellikle eylemlerini gizli yaptıkları ve tedaviye başvurmadıkları için pedofili
olgularının yaygınlığını belirlemek mümkün olamamaktadır. Diğer cinsel saldırı yapan
gruplarla karşılaştırıldığında pedofilik bireylerin daha büyük yaş grubunda oldukları,
eylemlerin yapıldığı ortalama yaşların ise 40-70 yaş arası olduğu gösterilmiştir. Pedofil
bireylerin büyük çoğunluğu erkeklerdir. Eylemlerinde genellikle zor kullanmadıkları,
aksine önce masum dokunma sonra uygunsuz dokunma, açık resimler gösterme, porno
izletme gibi birçok manipülasyon uyguladıkları gösterilmiştir. Genellikle çocuklarla
temas etmenin yollarını bulma, planlama ve stratejiler uygulama becerileri gelişkindir.
Pedofil bireyler için internet ortamının; bilgi edinme, mağduru belirleme ve ilişki kurma,
fantezi geliştirme, diğer sapkınlığı olan kişilerle uluslararası düzeyde olabilen bağlantılar
kurma gibi birçok istek ve ihtiyaçlarını karşılamak için bir araç haline gelebildiği
bildirilmektedir. Pedofil eylemlerin çoğunun önceden planlandığı gösterilmiştir. Bu
kişilerin aile içinde ve dışında sosyal teması sınırlı, eşi ya da ailesiyle sıcak ilişki
kuramayan kişilik özelliklerine sahip olduğu belirtilir. Pedofilik eğilimin ortaya
çıkmasında gelişimsel, ailesel ve çevresel birçok faktör etkili olmaktadır. Uzun süreli
psikoterapi ve ilaç tedavisi sonrasında cinsel arzu ve istekte azalma saptanmakla birlikte,
çocuğa cinsel yönelimlerinde bir farklılık tespit edilmediği için günümüzde tedavide
hedef çocuklara cinsel yönelimi değiştirmek olmayıp, yeniden eylemde bulunma
oranlarını azaltmaya yöneliktir. Kimyasal kastrasyon (ilaçla hadım), yani testosteron
hormonunun etkinliğini düşürerek cinsel eylem sıklığını azaltmak konusu son yıllarda
önem kazanmıştır. Tedavide sıkı adli ve klinik izlem ve raporlama, kişinin
bilgilendirilmiş onayı alınarak uygulanan kimyasal ve cerrahi kastrasyon, psikoterapi ve
psikofarmakolojik ilaçların birlikte kullanımı önerilmektedir.
Cinsel saldırının hastalık değil, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen bir suç olduğu
unutulmamalıdır. Cinsel saldırı suçlarının, toplumun erkek egemen kavrayış ve
uygulamalarından soyutlanarak sadece cinselliğe indirgenip tıbbileştirilmesi, suçlunun
masumlaştırılması riskini taşımaktadır.
Saldırganların "normal" insanlardan farklı, ruh hastası, pedofil, alkolik, serseri oldukları
düşüncesi halk arasında ve profesyonel çevrelerde halen oldukça yaygındır. Ancak bu
görüş toplumsal tarama ve klinik çalışmalarla doğrulanmamıştır. Her çocuk istismarcısı,
düşünüldüğü gibi pedofil değildir. Belki ruhsal sorunlar istismar potansiyelini
artırabilir, fakat genellikle istismar dışındaki davranışları açısından diğer insanlardan
farklı değillerdir. Cinsel saldırıda bulunan kişilerin çok büyük bir kısmı doğru ve yanlışı
ayırt etme yeteneğine sahiptir. Bu nedenle eylemlerinin uygun olmadığını bilir, bunların
başkaları tarafından öğrenilmemesi için önlemler alırlar; bu önlemleri alma becerisine
sahip kişilerdir. Bir başka deyişle minareyi çalarken kılıfının hazırlama kapasitesine
sahiptirler. Görüntüleri ve davranışları diğer insanlar gibidir; işleri, arkadaşları vardır ve
topluma saygılıdırlar. Zengin ya da fakir, eğitimli ya da eğitimsiz, başarılı ya da başarısız,
her çeşit meslek, ırk ve etnik gruptan olabilirler. Ensest saldırganı babaların, toplumun
gözünde ataerkil sosyal rollerini oynamaya özen gösterdiği bildirilmiştir.
Dikkat çekici olan çok önemli bir konu da toplumlarda genellikle ensest yaşayan
çocuk/genç ya da annenin suçlanmasıdır. Suçlamalara göre çocuk/genç ensesti davet
eder, kışkırtır, hemen söylemediği için yalan söylüyordur ya da kendi istiyordur. Aynı
zamanda anneler; olayı anlayamadığı, durduramadığı, eşinin cinsel isteklerine yeterince
cevap vermediği, çalıştığı için çocukları evi ihmal ettiği gibi gerekçelerle suçlanmaktadır.
Adeta sorumluluk enseste başvuran kişide değil, diğerlerindedir. Bu ataerkil, kolaycı,
günah keçisi yaratan yaklaşımların hukuk, tıp, psikiyatri ve psikoloji bilimlerinin içine
bile sızdığı gözden kaçırılmamalıdır.
Çocuk cinsel istismarının sıklığı ve yaygınlığı
Kız ve erkek çocuklarına karşı cinsel şiddetin gerçek boyutları, ancak buzdağının
görünen yüzü kadar bilinmektedir. Çocuk cinsel istismarıyla ilgili güvenilir verilerin
toplanması, istismarın farklı yasal tanımları ve belgeleme sorunları nedeniyle oldukça
güçtür. Neredeyse her dört çocuktan biri cinsel istismar yaşamaktadır. Olguların yalnızca
onda birinin bildirildiği tahmin edilmektedir. 2002’de Dünya Sağlık Örgütü, küresel
olarak en az 150 milyon kız ve 73 milyon erkek çocuğun 18 yaşın altında zorla cinsel
ilişki ya da fiziksel temas içeren diğer cinsel şiddet türlerini yaşamış olduğunu
bildirmiştir. UNICEF’in (United Nations International Children’s Emergency Fund)
farklı ülkelerden örneklerle bildirdiği çalışmalara göre, bazı ülkelerde genç kızların
yaklaşık yarısında ilk cinsel deneyim zorla olmaktadır. Türkiye’de her üç kadından
birinin, bazı kaynaklarda her on kadından üçünün çocuk yaşta evlilik yaptığı
bildirilmektedir.
Dünyada çocuk cinsel istismarının yaygınlığıyla ilgili çalışmalarda cinsel istismara maruz
kalan çocuk ve ergenlerin %71’i kız, %29’u erkektir. Olguların yaklaşık yarısında
yineleyici cinsel istismar vardır. Yaşamları boyunca en az bir kez cinsel saldırıya maruz
kalan ergenlerin oranını %21 olarak bildirilmiştir. Cinsel istismarın yaklaşık % 20-25’ini
ensest olguları oluşturmaktadır.
Araştırmalara göre çocukluk cinsel istismarında %51 dokunmadan istismar varken,
sadece %5’inde anal ya da vajinal ilişki vardır. Erkeklerin %42’si anal ilişki ya da ilişki
girişimiyle karşılaşırken, kızlarda bu oran %72’dir. Erkek çocuk ve ergenlerin cinsel
istismarı daha seyrek açıkladığı, kızların açıklama yapmaya erkeklerden daha meyilli
olduğu bilinmektedir.
Cinsel istismar bebeklikten itibaren başlayabilirse de ortalama başlama yaşı dokuzdur.
Erkek çocukların ortalama mağduriyet yaşı, kız çocuklara oranla daha büyüktür. Erkek
çocukların daha çok aile dışından, başka çocukları da istismar ettiği bilinen kişiler
tarafından istismara uğradığı bildirilmektedir.
Cinsel istismarın sıklığı, kullanılan tanımlara ve bilgi edinme yöntemlerine göre
değişmektedir. Kendi çocukluklarında cinsel istismar yaşamış erkek erişkinlerde yapılmış
çalışmalarda sıklık oranı; cinsel ilişkide baskı ve zorlama tanımı daha dar tutulduğunda
%1 iken, daha geniş bir tanımlama benimsendiğinde %19’a kadar değişmektedir. Çocuk
cinsel istismarına akran istismarının dahil edilmesi, sıklık oranını %9 arttırabilir; fiziksel
temasın olmadığı olguların dahil edilmesi de oranı %16’ya kadar yükseltebilir.
Erişkin kadınlarda yaşam boyu çocukluk çağı cinsel istismarı yaşama sıklığı
incelendiğinde; tecavüz sıklığı %0,9 iken, cinsel istismar tanımlaması tecavüzle sınırlı
tutulmadığında %45’e yükselmektedir. Yaklaşık 40 yıldır yayınlanan uluslararası
çalışmalarda, ortalama yaşam boyu çocukluk çağı cinsel istismar sıklığı olarak kadınlarda
%20, erkeklerde %5-10 oranlarını göstermektedir. Sıklık tahminlerindeki bu büyük
değişkenlik, farklı kültürlerde egemen olan gerçek risk farklılıklarından, açıklama
zorluklarından
veya
çalışmaların
yürütülme
yöntemlerindeki
farklılıklardan
kaynaklanıyor olabilir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2015 verilerinde suç mağduru çocuk sayısının yılda
122 bini geçtiği, bunların %10 oranında cinsel suçlar olduğu bildirilmektedir. Adalet
Bakanlığı’nın 2015 verilerine göre ise yılda ortalama 17 bin dava açılmakta, bu
davalar %55 oranında mahkumiyetle sonuçlanmakta; sonuçta yılda ortalama 8 bin
çocuğun cinsel olarak istismar edildiği belirtilmektedir. Türkiye’de çocuk cinsel
istismarı ve ihmali konusunda bilimsel yayın oldukça azdır. Çocuğa yönelik cinsel
sömürü (fuhuş, pornografi, cinsel amaçlı çocuk ticareti) konuları ise neredeyse hiç
araştırılmamaktadır.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) ve UNICEF’in 2010’da
Türkiye’de 6 ilde yaptıkları çalışmada; 1328 hanede, 7-18 yaş arası toplam 1886 çocukla
yüzyüze görüşülmüştür. Çocuk katılımcılar, yaş, cinsiyet ve bölge farkı olmaksızın
istismarın sırasıyla ev, okul ve sokakta gerçekleştiğini; istismar eden kişilerin de sırasıyla
baba, öğretmen, anne, arkadaş ve komşu olduğunu anlatmışlardır. Çocukların son bir yıl
içinde maruz kaldığı cinsel istismar sıklığı %3, cinsel istismara tanıklık ise %10 olarak,
en çok okul ve mahalle ortamında, bir çocuktan başka bir çocuğa yönelik olarak
bildirilmiştir. Cinsel istismarın grup çalışmalarında paylaşımının çok zor olduğu, çocuk
dostu ortamda terapi planlanarak sorgulanmasının doğru olacağı düşüncesiyle bu
araştırmada doğrudan irdelenmediği bildirilmiştir.
Türkiye genelinde kadınların %26’sı 18 yaşından önce evlenmiştir. Türkiye’de kadınların
%9'u 15 yaşından önce cinsel istismara maruz kalmıştır. Çocukluk çağı cinsel istismarı
kentsel yerleşim alanlarında kırsal bölgelere göre üç kat daha sıktır. Bölge düzeyinde; en
sık İstanbul (%9) ve Akdeniz (%8,5) bölgelerinde bildirilmiştir. Saldırganların %60'ı
tanıdık biridir. 18 yaşından önce evlenen kadınların %19’u, 18 yaşından sonra evlenen
kadınların %10’u cinsel şiddete maruz kalmıştır. İki şiddet türü bir arada
değerlendirildiğinde, erken evlenen kadınların yarısı fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz
kalırken, 18 yaşından sonra evlenen kadınların ise üçte birinin şiddete maruz kaldığı
görülmektedir.
Başka bir çalışmada, Güneydoğu Anadolu’da istismar veya ihmal nedeniyle yasal işlem
yapılan 103 çocuk ve ergenin yarısından fazlasının küçük yaşta evlenen kızlar olduğu
bildirilmiştir. Batı Karadeniz, Doğu Anadolu, Marmara ve Akdeniz bölgesindeki belli
hastanelere gönderilen mağdurların değerlendirilerek, cinsel istismarcıların sosyokültürel
özelliklerinin incelendiği bir çalışmada; tüm istismarcıların erkek olduğu, çoğunun aile
üyelerinden, akraba veya tanıdık kimselerden oluştuğu saptanmıştır. En sık kız
çocuklarının istismara maruz kaldığı, artan yaşla birlikte istismara uğrayan kızların
oranının arttığı bildirilmiştir. İstismarcıların eğitim düzeyinin düşük olduğu, evli olmama
ve madde ve/veya alkol kullanım öyküsü oranının yüksek olduğu izlenmiştir.
İstismarcı ile evlendirerek sorunu “çözmek” gibi yaklaşımlar akıldışı, çağdışıdır.
Erken yaşta evlilikler, kadınların sırtına erken yaşta ve istenmeyen gebelikler, doğumda
ve doğum sonrasında pek çok sağlık problemi, eğitimsizlik, işsizlik, güvencesizlik ve
inisiyatifsizliği yüklemektedir. Erken yaştaki evlilikler ve beraberindeki sorunlar bazı
tören ve geleneklerle kendini yeniden ürettiği için; bir insan hakları ihlali ve halk sağlığı
sorunu olarak kabul edilmeli, çözüme de bütüncül yaklaşılmalıdır.
Kaynaklar
1. World report on violence and health. Editors: Krug EG, Dahlberg LL, Mercy JA, Zwi AB, Lozano
R. WHO, Geneva, 2002.
2. Guidelines for medico-legal care for victims of sexual violence. Chapter 7, Child sexual abuse.
WHO, Geneva, 2003.
3. Finkelhor D. The internetional epidemiology of child sexual abuse. Child Abuse and Neglect.
1994; 18(5): 409-417.
4. Butchart A, Harvey AP, World health organization and International Society for Prevention of
Child Abuse and Neglect, Preventing Child Maltreatment: a guide to taking action and generating
evidence. WHO Press, Geneva, Switzerland. 2006; 10
5. Green A, Child sexual abuse and incest. In: Lewis M, ed. Child and adolescent psychiatry. A
comprehensive textbook. 2nd ed. Baltimore, MA: Williams & Wilkins, 1996; 1041-48
6. Roth S, Friedman JD: editors. Childhood Trauma Remembered. ISTSS; 5-14.
7. Sönmez E, Denizman IA, Akvardar Y., Zorla, Erken Yaşta Evlilikler. Feminist Politika Dergisi,
sayı: 23, 2014; s.30-32.
8. https://www.morcati.org.tr/images/files/Cocuklara_Yonelik_Cinsel_Istismar.pdf
9. Helen Wu Z, Berenson AB, Wiemann CM, A profile of adolescent females with a history of
sexual assault in Texas: Familial environment, risk behaviors and health status. J Pediatr Adolesc
Gynecol, 2003; 16: 207–216
10. Smith M, Bentovim A, Sexual Abuse. Rutter M, Taylor E ve ark. (Ed) Child and Adolescent
Psychiatry-Modern Approaches, Blackwell Science, 1994; 230-251
11. Gölge BG, Cinsel Travma Sonrası Oluşan Ruhsal Sorunlar. Nöropsikiyatri Arşivi, 2005; 42:19-28
12. Action for Children, UNICEF and University of Huddersfield. Child Sexual Abuse in the Eastern
Caribbean. Study carried out: October 2008 to June 2009.
13. Çavlin-Bozbeyoğlu A, Türkiye’de Ensest Sorununu Anlamak. Haziran 2009, Ankara
14. Türkiye’de Çocuk İstismarı ve Aile İçi Şiddet Araştırması, SHÇEK ve UNICEF Türkiye özet
raporu, 2010.
15. http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21544
16. http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2015/CEZA/48.pdf
17. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet
Araştırması Özet Rapor, KSGM, Ankara: 2009, s.65.
18. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü, Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet
Araştırması Özet Rapor, KSGM, Ankara: 2014, s.8-9 ve 14-16.
19. Çak HT, Erden S. Güneydoğu Anadolu’da bir İl Merkezinde Bildirim Yapılmış İstismar ve İhmal
Olgularının Özellikleri. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi. 2013; 20(1): 5-12.
20. Erdoğan A, Tufan E, Karaman MG ve ark., Türkiye’nin dört farklı bölgesinde çocuk ve ergenlere
cinsel tacizde bulunan kişilerin karakteristik özellikleri. Anadolu Psikiyatri Dergisi. 2011; 12(1):
55-61.
21. Erdoğan A. Pedofili: Klinik Özellikleri, Nedenleri ve Tedavisi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar,
2010; 2(2): 132-160.
Dostları ilə paylaş: |