İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri
Güncel Bilgiler Işığında Sepsis
Sempozyum Dizisi No: 51 ● Mayıs 2006; s. 69 - 81
Karın İçi İnfeksiyonlarda Kaynak Kontrolü
Prof. Dr. Hasan Kalafat
Karın içi infeksiyonlar, peritonit veya apse şeklinde ortaya çıkarlar. Peritonit
karın boşluğunda bulunan organları örten visseral ve karın duvarını örten parietal
peritonitin iltihabi hastalığıdır. Peritonitin yüzeyi, bir insanın vücudunun dış
yüzeyi kadardır, yani 1.70 cm boyu ve 70 kg ağırlığı olan bir insanın periton
alanı yaklaşık 1.70 metre karedir. Peritonun yarı geçirgen bir zar olduğu ve karın
içindeki bakteri, endotoksin ve diğer mikroskopik partiküllerin diyafragma
altındaki lenfatikler vasıtasıyla çok hızlı bir şekilde sistemik kan dolaşımına
geçtiği hatırlanırsa, peritonitlerin neden hızla sistemik hale geldiği ve ağır bir
sepsis tablosu ile seyrettiği anlaşılır. Peritonitler “primer” ve “sekonder”
peritonit olarak iki alt gruba ayrılır. Primer peritonitte mikroorganizmalar
peritona hematojen, lenfojen ya da kanaliküler yoldan ulaşır. Gastrointestinal
sistem sağlamdır. Assiti olan sirotik hastalarda ve küçük kızlarda sıktır. Primer
peritonit hemen hemen her zaman monobakteryeldir. En çok E.coli (%40) ve
streptokok (%15), daha az oranda klebsiella, proteus ve psödomonas izole edilir.
Primer peritonitlerde cerrahi girişim gerekli değildir; üçüncü kuşak sefalosporin
verilmesi, başarılı bir tedavi için genellikle yeterlidir.
Sekonder peritonit lümenli bir gastrointestinal organın perforasyonu ile
ortaya çıkar. Dolayısiyle etyolojik olarak polibakteryeldir. Tedavi ilkeleri
arasında peritoneal kirlenmeye neden olan kaynağın cerrahi olarak kontrol
edilmesi ve uygun bir antibiyotik tedavisi uygulanması yer alır. Sekonder
peritonit bir cerrahi infeksiyondur. Cerrahi infeksiyon hasta hastaneye gelmeden
önce de oluşabilir ki bu durumda bu infeksiyonun tedavisi için cerrahi bir girişim
gereklidir, ya da infeksiyon bir ameliyatı takiben ortaya çıkmıştır. Ameliyat
sonrası ortaya çıkan infeksiyonlar “cerrahi alan infeksiyonu” olarak
adlandırılmakta olup, cerrahi alan infeksiyonu sadece subkutan dokuyu tutan ve
hafif seyreden yüzeyel yara infeksiyonu ya da fasya ve kas tabakasını tutan derin
yara infeksiyonu olabileceği gibi, sepsis ve multiorgan yetmezliği ile ölüme
kadar götürebilen en ağır formu olan organ ve boşluk infeksiyonu şeklinde de
ortaya çıkabilmektedir.
Sekonder peritonitin etyolojisinde perfore apandisit, mide ve duodenum ülseri
perforasyonu, divertikülite bağlı kolon (genellikle sigma) perforasyonu, volvulus
ya da kansere bağlı kolon perforasyonları, ince barsak strangülasyonu (fıtık
boğulması... gibi), genital infeksiyon ve tümörler, gastrointestinal sistemde
iatrojenik perforasyonlar (genellikle endoskopik enstrümental), postoperatif
olarak anastomoz kaçağı veya sütür kaçakları, ya da intraoperatif gözden kaçan
termal veya mekanik mide-barsak yaralanmaları rol oynamaktadır (Tablo 1).
69
Prof. Dr. Hasan Kalafat
70
Tablo 1. Diffüz peritonitli 186 hastada kaynak
1
n
%
Sekonder peritonit (spontan)
131 70
- Divertikül perforasyonu
36
19
- Ülser perforasyonu
30
16
- Perfore apandisit
20
10
- Safra kesesi perforasyonu
7
4
- Tümör perforasyonu
14
8
Diğerleri 24
13
Postoperatif peritonit
55 30
- Sütür kaçağı: Kolon
16
9
İnce bağırsak 5
3
Mide 1
1
- GİS perforasyonu
13
7
- Diğerleri 20
11
İntraabdominal infeksiyonun spontan ya da postoperatif dönemde ortaya
çıkmış olması, klinisyen için çok önemlidir. Penetran travma ya da spontan
perforasyona bağlı peritonitler hem erken teşhis edilir ve erken müdahale edilir,
hem de sebep olan bakteriler ilk elde fazla virülan değildir. Hastaların immün
sistemi de, özel bir neden yoksa sağlamdır. Postoperatif abdominal infeksiyonlar
genellikle geç tanınır ve hasta postagresyon sendromu nedeniyle zayıflamış
durumdadır. Hasta uzunca bir süredir hastanede bulunduğundan ve muhtemelen
uzun süre antibiyotik kullanılmış olduğundan neden olan bakteriler virülandır.
Bu nedenlerle, postoperatif karın infeksiyonlarında mortalite, spontan sekonder
peritonitlere kıyasla çok daha yüksektir.
Elektif ameliyatlardan sonra sekonder peritonit oluşma ihtimali %2’nin
altındadır. Henüz perfore olmamış iltihabi hastalıklarda (apandisit, kolesistit,
divertikülit... gibi) sekonder peritonit ve apse ihtimali %10’un altındadır.
Gangrenöz bağırsak hastalığında ve organ perforasyonlarında ise risk %50’nin
üstündedir.
Penetran abdominal travmalardan sonra peritonit ve apse oluşma ihtimali,
bıçaklanmalarda %1, kurşunla yaralanmalarda %5 civarındadır. Fekaloid
kirlenmenin fazla olması, cerrahi müdahalenin geç yapılması, perioperatif şok ve
massif kan transfüzyonu yapılmış olması postoperatif peritonit ve apse oluşma
riskini arttırmaktadır.
Karın İçi İnfeksiyonlarda Kaynak Kontrolü
71
İntraabdominal apse, karın boşluğunun herhangi bir yerinde toplanan
infekte sıvı kolleksiyonudur. Bu koleksiyon fibrin membranları, omentum
ve/veya komşu organlar tarafından sınırlandırılır.
Resim 1. Pankreatit apsesi bilgisayarlı tomografide görünümü
Apselerin çok büyük bir kısmı, sekonder peritonit sonucu oluşmaktadır.
Hastaların yaklaşık yarısında apse tek ve basittir, ama diğer yarısında apse
multiloküler olup komplike yapıda karşımıza çıkmaktadır. Fibrinöz eksuda,
organları, organ bölümlerini ve omentumu birbirine yapıştırarak apsenin
multiloküler ve kompleks bir yapı kazanmasına neden olmaktadır. Apse en sık
olarak subhepatik alanda, pelviste (Douglas apsesi!) ve parakolik çukurlarda
oluşmaktadır; ama perisplenik bölgede, küçük omental boşlukta ve ince barsak
ansları ve mezenterleri arasında da oluşabilmektedir.
İntraabdominal apse spontan sekonder peritonit sonucu ya da ameliyat sonrası
oluşabilmektedir. Abdominal cerrahi sonrası apse oluşma sıklığı %1-2
civarındadır. Sıklık spontan perforasyon halinde, belirgin fekal kontaminasyonla,
barsak iskemisi ile reoperasyon sayısı arttıkça ve immünosüpresyon varlığında
artmaktadır. Apse oluşması infeksiyonun devam etmesine ve tersiyer peritonit
gelişmesine ortam hazırlamaktadır.
Prof. Dr. Hasan Kalafat
72
Sekonder peritonitin önemli sonuçlarından biri intraabdominal apse oluşması
ise, ikinci ve çok daha ciddi komplikasyonu da tersiyer peritonit gelişmesidir.
Sekonder peritonitin ilk tedavisi en önemli aşamadır. Bu tedavinin başarılı
olabilmesi için de, kaynak kontrolünün başarılı olması gerekmektedir.
Lümenli bir organın bütünlüğünün bir hastalık (infeksiyon, iskemi...)
nedeniyle ya da bir ameliyat komplikasyonu sonucu bozulmasıyla peritoneal
kontaminasyon başlar. Peritonit gelişir. Peritonit, intraabdominal fibrinolitik
aktiviteyi inhibe eder. Fibrin birikmesi yapışıklıklara neden olur. İmmün sistemi
sağlam olan bir hasta, perforasyonun sebep olacağı sepsisi böylece
sınırlandırmaya çalışır. Fibrin eksüdasyonu, sağlam bir immün sistemin önemli
bir göstergesi olarak kabul edilir. Ama fibrin membranları içinde, konakçının
immün sisteminden korunaklı kalacak şekilde bakteriler ve endotoksinler saklı
kalır. İnoküle olan bakteri miktarına, bakterilerin virülansına ve bunlara karşı
koruyucu olan immün sistemin gücüne bağlı olarak ya sınırlandırılmış bir
infeksiyon olarak “apse” ya da jeneralize peritonit ortaya çıkar.
Lümenli bir organın perforasyonu sonucunda serbest periton boşluğuna
yayılan gram-negatif bakterilerin oluşturduğu endotoksin, jeneralize peritonitte
multiorgan yetmezliği ile seyreden sepsisin oluşmasında santral bir rol
oynamaktadır. Bu nedenle endotoksin kaynağının eliminasyonu ve salgılanmış
olan endotoksinin nötralizasyonu jeneralize peritonitin cerrahi ve yoğun bakım
tedavisinin önemli bir hedefi olarak görülmelidir. İlk belirtilen hedefe, 100 yıl
önce de olduğu gibi, bugün de kaynak sanitasyonu ile ulaşılır. Spontan
perforasyon ya da postoperatif/postintervensiyonel peritonitli hastaların % 80-
90’ında kaynak sanitasyonu, ilgili organın çıkarılması (-ektomi), rezeksiyonu ya
da perforasyon yerinin sütüre edilmesi ile sağlanır. Karın boşluğu litrelerce (10-
20 L) ılık serum fizyolojik ile irrige ve aspire edilir. Fibrin membranları
olabildiğince uzaklaştırılır. Gerekli yerlere nekrozektomi uygulanır. Drenler
yerleştirilir ve karın duvarı primer olarak kapatılır. Uygun antibiyotik tedavisi
sürdürülür, solunum ve dolaşım desteği sağlanır. Böylece peritonitli veya apseli
olguların çok büyük bir kısmında ciddi bir sorun yaşamaksızın tedavi
gerçekleştirilmiş olur.
Asıl büyük emek, çaba ve masraf geri kalan %10-20’lik grup, yani sorunlu
olgular için sarf edilir. Kaynak kontrolü yapılamadığı için ortaya çıkan persistan
peritonit, yüksek oranda fatal seyreder. Ama bazen kaynak kontrolünün başarı ile
gerçekleştirilmesi de hastanın iyileşmesi için yeterli olmayabilir. 1970’li yıllarda,
kaynak kontrolünün yapılmış olması tek başına istenilen sonucu vermeyince,
bazı ek tedavi yöntemleri geliştirildi: Postoperatif kontinü lavaj, planlı
relaparotomi (Etappenlavage), “open-packing”... gibi. Diffüz peritonitte
mortalite bu tekniklerin de uygulanmasıyla %40-60’lardan %20’lere
düşürülebilmiştir.
İntraabdominal infeksiyonlarda ölüm oranlarının son 20 yılda belirgin düşüş
göstermesi, sadece gelişmiş cerrahi tekniklere bağlı değildir. Cerahi teknikler
gelişirken, böyle septik ağır olguların tedavisinde yoğun bakım tedavi ve bakım
Karın İçi İnfeksiyonlarda Kaynak Kontrolü
73
teknikleri ile multiorgan yetmezliği tedavi teknikleri de son 20 yılda çok
geliştirilmiştir. Ayrıca gram negatif ve gram pozitif sepsis tedavisinde, yeni
geliştirilen çok etkili antibiyotikler de unutulmamalıdır.
Uygun bir cerrahi ve antimikrobiyal tedaviye rağmen, peritonitin her zaman
iyileşmediği görülmüştür. Aksine, düşük virülanslı mikroorganizmalarla oluşan
rekürran peritoneal infeksiyon, organ disfonksiyonu ve sistemik inflamasyonun
uzaması ile karakterize bir sendrom oluşmaktadır: Tersiyer peritonit. Tersiyer
peritonit, görünüşte başarıyla gerçekleştirilen peritonit tedavisinden sonra
gelişmektedir. Nedeni büyük ölçüde, hastanın immün sisteminin hastalıkla baş
edemeyecek kadar zayıflamış olmasıdır. Hastanın immün sisteminin
zayıflamasına ise, hastanın peritonit öncesinde de polimorbid oluşu, ileri yaşı ve
immünosüpresyon varlığı kadar, peritonit için yapılan ilk tedavinin başarısız
olması da sebep olmaktadır. İşte bu nedenle karın infeksiyonlarının ilk
tedavisinde başarılı bir kaynak kontrolü son derecede önemlidir. Başarısız
kalınması persistan peritonite, multiloküler apselerin oluşmasına ve artık cerrahi
tedavi ve antibiyotiklere yeterli cevap vermeyen tersiyer peritonite yol açacaktır.
İntraabdominal infeksiyonların vazgeçilmez en önemli tedavi seçeneği, birkaç
istisna ile cerrahi tedavidir. Ama uygun olmayan, zamanlaması iyi seçilmemiş ve
yanlış teknik uygulanan ameliyatların hastalığın seyri üzerine telafisi zor
olumsuz etkileri de vardır. Cerrah bütün bilgi birikimi ve dikkatini ve becerisini
kullanarak kaynak sanitasyonunu gerçekleştirmeli ve daha ilk tedavide başarı
sağlanmalıdır.
Kaynak Kontrolü
Kaynak kontrolü, cerrahi bir infeksiyona sebep olan kaynağın sanitasyonunu
ifade eder. İnfekte bir santral ven kateterinin çıkarılması kaynak kontrolüdür,
infekte bir gref ya da protezin çıkarılması da öyle. Bu makalede işleyeceğimiz
konu ise, intraabdominal infeksiyonlarda kaynak kontrolüdür. İntraabdominal
infeksiyonlar lümenli organların bütünlüğünün kaybolması, lümenin bir şekilde
karın boşluğuna açılması ile gelişmektedir. Lümenli bir organın açılması ile
kapalı bir alanda apse gelişebilir, ya da tüm periton boşluğunu kapsayan ve bol
cerahat içeren yaygın peritonit ortaya çıkabilir. Bunların sonucunda da sepsis ve
multiorgan yetmezliği gelişecektir.
O Halde Kaynak Kontrolü Nedir?
Bazı yazarlara göre kaynak kontrolü, sadece kontaminasyona neden olan
defektin, peritoneal kontaminasyona artık sebep olamayacak şekilde tedavi
edilmesidir: Mide perforasyonunun sütüre edilmesi, akut inflame apendiksin
apandektomi ile çıkarılması ya da perfore sigma divertikülit alanının rezeke
edilip, oral tarafın terminal kolostomi halinde karın dışına alınması ve anal
tarafın kapatılarak karın içinde bırakılması ( Hartmann işlemi)... gibi
1
. Ama
başkalarına göre tarif daha farklı: Kaynak kontrolü, infeksiyon odağının
Prof. Dr. Hasan Kalafat
74
temizlenmesi, fibrin membranlarının ve nekrotik dokuların uzaklaştırılması ve
hastalık öncesi anatomik yapının yeniden ihya edilmesi demektir
2
.
Buna göre kaynak kontrolünün prensipleri şunlardır:
1. Apsenin drene edilmesi,
2. Devitalize ve/veya infekte dokuların debridmanı,
3. Peritoneal kontaminasyona sebep olan anatomik bozukluğun, normal
anatomi ve fonksiyonu ihya edecek şekilde cerrahi tedavisi.
Peritonit lümenli bir gastrointestinal organın lümeninin açılması ve peritoneal
kontaminasyona yol açmasıyla başlar. Bu nedenle sekonder peritonite sebep olan
hastalıklar, abdominal özofagustan rektuma kadar bütün gastrointestinal
organlardan kaynaklanabilir (Tablo 2).
Tablo 2. 186 hastada diffüz peritonit kaynak organları
1
n %
Üst GİS
77 41
- Özofagus/mide/duodenum
40
- İnce bağırsak 21
- Safra
16
Alt GİS
96 51
- Kolon
75
- Apendiks
21
Ürogenital
10 5
Diğerleri
3 2
Nonoperatif Drenaj
Peritonit ve apse tedavisi için, öncelikle karın boşluğunda birikmiş olan
infekte kolleksiyonun drene edilmesi gerekir. Antibiyotik uygulanması bunun
eşliğinde etkili olacaktır. İnfekte kolleksiyonun drene edilmesi perkütan yoldan
ya da cerrahi olarak sağlanır. Perkütan apse drenajı, genellikle lokal anestezi
altında yapılabildiği için, hastaya bir ameliyat stresini yüklemeden
gerçekleştirilir; bu nedenle tercih edilmelidir. Cerrahi drenaj, klasik laparotomi
ile yapılabildiği gibi, laparoskopik olarak da yapılabilmektedir.
Ultrasonografi veya bilgisayarlı tomografi kontrolü altında yapılan perkütan
drenaj ile soliter apselerin drenajında yüz güldürücü bir başarı sağlanırken,
multiloküler intraabdominal apselerde ve ince barsak ansları ve mezenter
arasında yer alan apselerin drenajında aynı başarı sağlanamaz. O nedenle,
perkütan drenaj planlanan hastalarda apsenin etyolojisi, lokalizasyonu ve
Karın İçi İnfeksiyonlarda Kaynak Kontrolü
75
morfolojisi hakkında bilgi edinmek önemlidir. Doğru indikasyon konursa,
perkütan drenajın başarı oranı %80’in üzerindedir. Peripankreatik saf sıvı
kolleksiyonları ve plastrone apandisit veya divertikülit ve Crohn apseleri için
perkütan drenaj idealdir
3
. Septik tablo geriledikten sonra elektif cerrahi tedavi
gerçekleştirilir. Ama infekte pankreas nekrozları ve apsesi müteaddit açık
cerrahi ve nekrozektomi gerektirebilir. Hele sütür veya anastomoz kaçağına bağlı
ya da enterokütan fistül varlığında oluşmuş bir apse söz konusu ise, yapılması
gereken, kaynak kontrolü ve drenajın açık cerrahi ile gerçekleştirilmesidir.
Cerrahi Tedavi
Peritoneal infeksiyonlar için cerrahi, en önemli tedavi seçeneğidir. Her
ameliyat iki hedefe yönelik olmalıdır: erken ve yeterli kaynak kontrolü ve
bakteriler ile toksinlerinin karın boşluğundan uzaklaştırılması. Cerrahi kaynak
kontrolünün zamanlaması ve yeterliliği, hastanın geleceğini tayin edecektir.
Uygun olmayan, gecikmiş ya da yanlış bir cerrahi girişim ise hastanın iyileşmesi
üzerine çok olumsuz etkilere sahip olacaktır.
Ameliyat altta yatan hastalığa yöneltilmelidir. Tedavi hastalığa ve hastalığın
ağırlığına göre değişecektir. Bunun için de ameliyattan önce çeşitli görüntüleme
yöntemlerinin de yardımı ile hastalığın kaynağını anlamaya ve lokalizasyon ve
morfolojik özelliklerini tanımaya çalışmalıdır. APACHI II (Acute Physiology
and Chronic-Health Evaluation Score) veya Mannheim Peritonit İndeksi ile
hastalığın ağırlığı hakkında girişimden önce bilgi edinilmelidir. Ama ilk cerrahi
girişimdeki gecikme, mükerrer ameliyatlara ve sonuçta daha kötü bir gidişe
neden olmaktadır; böyle bir tehlike anında, cerrah kesin bir tanı olmadan da
laparatomiye karar verebilir
4
. Akut pankreatit, abdominal infeksiyonlar arasında
özel bir yere sahiptir. Nekrotizan pankreatitte ciddi karın bulguları ile SIRS
(sistemik inflamatuar cevap sendromu) vardır. Ama her ağır, nekrotizan
pankreatit infekte değildir, laparotomi de bu nedenle gerekli değildir. Ama
hastalığın seyri sırasında hastanın genel durumu bozulur, organ yetmezlikleri
ortaya çıkar ve nekrozların infekte olduğuna dair bulgular (BT’de gaz
kabarcıkları, ince iğne aspirasında Gram boyama ile bakteri görülmesi)
saptanması halinde acil laparotomi uygulanmalıdır. Perkütan tedavi sadece,
durumu stabil olan hastalarda oluşan peripankreatik berrak kolleksiyonları aspire
etmek için kullanılmalıdır.
Preoperatif İşlemler
İntraabdominal infeksiyonu olan hastalarda sıvı açığı ve elektrolit
bozuklukları sıktır. O nedenle ameliyat öncesi hacim eksiğinin giderilmesi ve
elektrolit bozukluklarının düzeltilmesi gerekir. Foley sondası konularak idrar
çıkışı izlenmelidir. Koagülasyon bozuklukları düzeltilmelidir.
Karın infeksiyonu tanısı konur konmaz ampirik antibiyotik tedavisine
başlanılmalıdır. Antibiyotik kombinasyonları ya da yeni çok geniş spektrumlu
bakterisid etkili antibiyotikler kullanılmalıdır. Peritonit ağrısı çok şiddetlidir.
Prof. Dr. Hasan Kalafat
76
Ameliyata alınıncaya kadar bir narkotik analjezik parenteral yoldan verilmelidir.
Peritonitli hastalarda distansiyon ve kusmanın varlığı da bilindiğinden, ameliyata
almadan nazogastrik tüp yerleştirilmelidir. Yoğun bakım ünitesiyle irtibat
kurularak intübasyon ve mekanik ventilasyona gerek olup olmadığına karar
verilmelidir.
İntraoperatif İşlemler
Cerrahi tedavinin amacı kontaminasyona sebep olan kaynağın kontrolü,
bakteri ve endotoksin miktarının en aza indirilmesi ve sepsisin devam veya
tekrar etmesini önleyecek tedbirlerin alınmasıdır. Bir lokalize peritonite
ameliyattan önce tanı konulmuş ve kesin lokalizasyonu yapılmışsa (akut
apandisit, akut kolesistit ...), insizyon o hastalığa uygun şekilde yapılır. Etyoloji
belli değilse, narkoz altında laparoskopi yapılması tanı konulması açısından çok
büyük yarar sağlayabilir.
Eğer jeneralize peritonit mevcutsa veya lokalizasyon yapılamıyorsa median
insizyon en doğru yaklaşım şekli olur. İhtiyaca göre insizyon aşağı veya yukarı
doğru uzatılabilir, ama L veya T şeklindeki uzatmalardan, yara iyileşmesinde
sorunlar çıkaracakları için, kaçınılmalıdır.
Ağır inflamasyon ve yapışıklıklar nedeniyle karın anatomisi bozulmuş,
organların komşulukları karışmıştır. İnflamasyon nedeniyle dokular ve barsaklar
ileri derecede frajildir. Cerrah tüm bilgi ve becerisini kullanarak bağırsak ve
diğer organlara zarar vermeden tüm apse odaklarına, kolleksiyonlara ve
kontaminasyona sebep olan kaynağa ulaşmalıdır. Önce apseler aspire edilmeli,
ılık serum fizyolojikle irrigasyon ve aspirasyon yapılmalı ve kaynak kontrolü
sütürle, rezeksiyon ve sütürle, ektomiyle, eksteriorizasyonla veya uygun
görülecek başka tekniklerle sağlanmalıdır (Tablo 3).
Tablo 3. Diffüz peritonitli 186 hastaya uygulanan cerrahi tedavi
(Kaynak
sanitasyonu)
1
n %
Rezeksiyon + Stoma
64
35
Eksizyon + sütür
38
20
Rezeksiyon + Anastomoz
29
16
Ektomi (Apandektomi, kolesistektomi)
33
18
Sadece stoma
8
4
Diğerleri 14
7
Kaynak sanitasyonu “primer” mümkün
166
89
Kaynak kontrolü tatmin edici ise, hastanın genel sağlık durumu belli ölçülerin
üzerinde bozuk değilse, karın duvarı primer olarak kapatılır. Ancak, kaynak
Karın İçi İnfeksiyonlarda Kaynak Kontrolü
77
kontrolü hiç yapılamadı ise veya kaynak kontrolü güvenli değilse, ya da hastada
ameliyattan önce solunum yetmezliği, abdominal kompartıman sendromu gibi
bulgular var idiyse, karın duvarı primer olarak kapatılmamalıdır.
Cerrahi Kaynak Kontrolü
Mide-Duodenum: Ülser veya tümör perforasyonlarında, hastanın yaşı ve
peritonitin ağırlık derecesi prognozda önemli rol oynarlar. Ülser
perforasyonunda lokal koşullara bağlı olarak, basit bir rafi veya definitif ülser
tedavisi uygulanabilir.
Safra kesesi: Perfore veya nekrotizan kolesistitte kolesistektomi hemen
hemen her zaman yeterli bir kaynak kontrolü sağlar.
Resim 2. Akut nekrotizan kolesistit. 77 yaşında diyabetik erkek hasta
Ama safra peritonitinde durum daha zor olabilir. Ya safra yollarındaki bir
yaralanma ya da mide rezeksiyonlarından sonra duodenum güdüğündeki bir
kaçak sonucu oluşan safra peritoniti ciddi bir sepsis sendromuna neden olur.
Kaçak bölgesinin birkaç drenle birden drene edilmesi, bulgulara göre
relaparotomiler yapılması gerekli olabilir. Assendan kolanjitte en uygun kaynak
kontrolü endoskopik sfinkterotomi ve stentle olur.
Prof. Dr. Hasan Kalafat
78
İnce bağırsak: İleus, perforasyon veya gangren (mezenterik iskemi!)
sonucunda peritonit gelişir. Proksimal ince barsak perforasyonunda, lokal
koşullar izin veriyorsa primer sütür uygulanabilir. Prensipte ise ilgili barsak ansı
eksize edilerek uç-uca anastomoz yapılır. Barsak gangreni söz konusu ise,
saklanacak her santimetre barsak hayati önem taşıdığından, gangreni kesin olan
bölgede rezeksiyon yapılacak ve kesin rezeksiyon sınırlarını görmek ve gereğini
yapmak için 24-48 saat içinde “second-look” ameliyat planlanmalıdır.
Apendiks: Kaynak kontrolü apandektomi ile sağlanır. Apandektomi
geleneksel açık yöntemle ya da laparoskopik olarak yapılabilir. Laparoskopik
olarak pürülan eksüdanın aspirasyonu, serum fizyolojikle irrigasyon ve
apandektomi, açık teknikte olduğu kadar iyi yapılabilmektedir. Gangren
nedeniyle çekumda da nekroz var veya dikiş konulamıyorsa, çekal veya ileoçekal
rezeksiyon da yapılabilir. Periapandiküler apse sadece antibiyotik ile tedavi
edilebilir, fakat çoğu durumda perkütan ya da cerrahi drenaj gereklidir.
Kolon: Kalın bağırsak perforasyonuna bağlı peritonitlerin altında genellikle
divertikülit veya kanser perforasyonu yatar. Ama iskemik perforasyon veya
travmatik perforasyon da nadir değildir. Endoskopik işlemler sırasında meydana
gelen perforasyonları da unutmamak gerekir. Stenozan sol kolon tümörlerinin
perforasyonunda, peritonitin yanında mekanik ileus da vardır. Sağ kolon
perforasyonunda, rezeksiyondan sonra, ileotransversostomi yapılır. Bunu
yapabilmek için kolon temizliği gerekli değildir, zira terminal ileum içindeki
feçes henüz sıvı haldedir. Sol kolon rezeksiyonlarında ise rezeksiyondan sonra
Hartmann işlemi tercih edilmekteydi, ancak son yıllarda primer anastomoz
yapıp, planlı relaparotomilerle hem karın içi, hem de anastomoz kontrol
edilebilmektedir. Taze travmatik perforasyonlarda, sağlıklı genç bir hasta söz
konusu ise, basit sütür ile kapatılabilir. Moribond bir hastada perfore kolon
bölümünün eksteriorize edilmesiyle yetinmek de gerekebilir.
Postoperatif peritonit: Postoperatif karın infeksiyonlarının prognozu
genellikle çok kötüdür. Barsak atonisi ve karın ağrısı peritonitte olduğu gibi,
erken postoperatif dönemde de olabilir. O nedenle postoperatif peritonit tanısı
genellikle 3-5 gün sonra konur. Ayrıca geçirilmiş ameliyat ve birkaç günden beri
sürmekte olan sistemik infeksiyon nedeniyle hastanın immün sistemi de
zayıflamış durumdadır. O nedenle mortalite tüm peritonit tipleri arasında en
yüksek olanlardan biri olup, %20-60 arasında değişmektedir (Tablo 4). Ameliyat
edilmiş bir hastada kaynak sanitasyonu da çoğu kez başarılı değildir. O nedenle
karın açık bırakılır ya da planlı relaparotomiler vasıtasıyla, sık aralıklarla kaynak
sanitasyonu gerçekleştirilir.
İsviçre Bern kaynaklı bir çalışmada 283 peritonitli hastanın
değerlendirilmesinde hastaların 97’sinde lokal peritonit (%34) ve 186’sında
jeneralize peritonit (%66) saptanmıştır. Bu 186 hastanın 22’si (%12) hastaneden
çıkamadan vefat etti. Ölüm sebebi 18 olguda sepsis, 2 olguda akciğer embolisi,
ve 2 olguda myokard infarktüsü. Kaynak kontrolü yapılan grupta mortalite %10
ve yapılamayan grupta %25 olarak gerçekleşti (
1
).
Karın İçi İnfeksiyonlarda Kaynak Kontrolü
79
Tablo 4. Diffüz peritoniti olan 186 hastada mortalite
1
n
%
Total ( n=186)
22
12
Postoperatif peritonit (n=55)
9
16
Kaynak kontrolü yapılan (n=166)
17
10
Kaynak kontrolü yapılamayan (n=20)
5
25
İlave uygulamalar (n=20)
8
40
Organa göre
Kolon (n=75)
12
16
Mide (n=40)
4
10
İnce barsak (n=21)
3
14
Apendiks (n=21)
0
0
Diğerleri (n=29)
3
10
Planlı Relaparotomi
Peritonit tedavisi, ancak cerrahi kaynak kontrolü ile mümkün olur. Kaynak
kontrolü, mümkünse daha ilk girişimde gerçekleştirilmelidir. Ama ağır bir
peritonit ortamında ya da genel durumu iyice bozuk, kardiyovasküler sistemi
stabil olmayan bir hastada cerrah kaynak sanitasyonu ile zaman kaybetmek
istemeyebilir. Bazen de lokal koşullar kaynak sanitasyonunun önünde büyük bir
engel teşkil eder. O zaman planlı relaparotomi kaçınılmaz olur. Mutlak
indikasyonlar şöyle sıralanabilir: 1. Peritonit ve multiorgan yetmezliği, 2. Aşırı
ödem veya kompartıman sendromu tehlikesi, 3. Abdominal kompartıman
sendromu, 4. Cerrahi kaynak kontrolü güvenli değil, 5.Karın duvarında
infeksiyona bağlı olarak doku kaybı.
Karın duvarının primer kapatıldığı olgularda ateş düşer ve barsak hareketleri
başlarsa, kaynak kontrolünün tam olduğu ve hastanın iyileştiği anlaşılır. Ama
kaynak kontrolünün başarısız olduğu durumları anlayabilmek o kadar kolay
değildir ve bu durumu saptamak için belli başlı testler de mevcut değildir. Yeni
kuşak bilgisayarlı tomografi ile intraabdominal serbest sıvı, koleksiyon ve
dokulardaki iltihabi ödem teşhis edilebilir. Klinik de kaynak kontrolü konusunda
şüphe uyandırıyorsa, relaparotomi yapılmalıdır ( Tablo 5).
İsviçre’de yapılan bu çalışmada 25 hastada (%13) postoperatif dönemde
relaparotomi uygulandı: 10 olguda sepsis nedeniyle (%40), 7 olguda
evisserasyon nedeniyle (%28), 4 olguda sütür kaçağı nedeniyle (%16), 2 olguda
ostomi nekrozu nedeniyle (%8) ve kalan iki olguda başka nedenlerle yapıldı
relaparotomi.
Prof. Dr. Hasan Kalafat
80
Tablo 5. Diffüz peritonitli 186 hastada saptanan morbidite
1
n %
Cerrahi
43 23
- Evisserasyon
7
- Sütür kaçağı 4
- Yara infeksiyonu
26
- Diğerleri 6
Medikal
21 11
- Akciğer 13
- Dolaşım sist.
7
- Diğer 1
Toplam morbidite
64 34
Relaparotomi
25
13
Tersiyer Peritonit
Tersiyer peritonit, sekonder peritonitin başarısız tedavisinin ürünüdür. Kaynak
sanitasyonunu sağlamak için cerrahi girişim sayısı arttıkça, zaman uzayıp
hastanın beslenme durumu bozuldukça immün sistem de zayıflamaktadır. Gerek
immün sistemin zayıflığından, gerekse günlerce kullanılan antibiyotikler
yüzünden seleksiyona uğrayan bazı mikroorganizmalar peritonitin devamına yol
açar. Gerçekte ciddi virülan olmayan bu mantar ve bakteriler, antibiyotiklere de
dirençlidirler. Hastada birçok kez pek de önemli görünmeyen kolleksiyonlar
vardır, ama cerrahi drenaj da bir fayda sağlamaz. Dolayısıyla mortalitesi çok
yüksek, sekonder peritonitte başarı sağlayan yöntemlerin hiçbir yarar
sağlamadığı bir antitedir tersiyer peritonit. İlk tedavi başarılı olursa, tersiyer
peritonit de nadir bir antite olarak kalacaktır.
Yoğun Bakım Tedavisi
Jeneralize peritonitin tedavisi ancak üç ayak üzerine oturtulursa başarılı olur:
1. Cerrahi kaynak sanitasyonu, 2. Uygun antibiyotik verilmesi, 3. Yoğun
bakımda izleme ve tedavi. Yoğun bakım sayesinde ciddi cerrahi girişimlere
teşebbüs edilebilmektedir. Yoğun bakım servisinde şok mücadelesi, böbrek ve
solunum yetmezlikleriyle mücadele sürdürülebilmekte, sıvı ve elektrolit dengesi
sağlanabilmekte ve sık tekrarlanan kültür ve antibiyogram sonuçlarına uygun bir
antibiyotik tedavisi uygulanabilmektedir.
Karın İçi İnfeksiyonlarda Kaynak Kontrolü
81
KAYNAKLAR
1. Büchler MW, Baer HU, Brügger LE, Feodorovici MA, Uhl W, Seiler CH. Chirurgische
Therapie der diffüsen Peritonitis : Herdsanierung und intraoperative extensive Lavage.
Chirurg 1997, 68: 811-815.
2. Schein M, Marshal J. Source Control for Surgical Infections. World J. Surg. 2004, 28:
638-645).
3. Ayuk P, Williams N, Scott NA, et al: Management of intra-abdominal abscesses in
Crohn's disease. Ann R Coll Surg Engl 1996 Jan; 78(1): 5-10.
4. Wittmann DH, Schein M, Condon RE: Management of secondary peritonitis. Ann Surg
1996 Jul; 224(1): 10-8 .
Document Outline - n
- %
- Sekonder peritonit (spontan)
- 131
- 70
- Postoperatif peritonit
- 55
- 30
- O Halde Kaynak Kontrolü Nedir?
- n
- %
- Üst GİS
- 77
- 41
- Alt GİS
- 96
- 51
- Ürogenital
- 10
- 5
- n
- %
- Total ( n=186)
- 22
- 12
- Organa göre
- n
- %
- Cerrahi
- 43
- 23
- Medikal
- 21
- 11
- Relaparotomi
- 25
- 13
Dostları ilə paylaş: |