T. C. İStanbul 13. AĞIr ceza mahkemesi



Yüklə 0,83 Mb.
səhifə1/6
tarix14.01.2017
ölçüsü0,83 Mb.
#5471
  1   2   3   4   5   6



T.C.

İSTANBUL

13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ

( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI
ESAS NO :2008/209

CELSE NO :169

CELSE TARİHİ :09.12.2010
BAŞKAN :KÖKSAL ŞENGÜN 20909

ÜYE :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298

ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266

C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954

C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924

KATİP :ONUR YİĞİT 134033
Mahkeme Başkanı Köksal Şengün ile üye hakimler Hasan Hüseyin Özese ve Sedat Sami Haşıloğlu’ndan oluşan mahkeme heyeti tarafından 09 Aralık 2010 tarihli oturum açıldı.

Tutuklu Sanıklardan Ergün Poyraz ve Hayrettin Ertekin ile başka suçtan tutuklu sanıklar Semih Tufan Gülaltay ve Sedat Peker dışındaki tutuklu sanıklar cezaevinden getirildi.

Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.

Sanık Müdafilerinden sanıklar Sevgi Erenerol, Vedat Yenerer müdafii Av. Vural Ergül. Sanık İsmail Yıldız müdafii Av. Dursun Yassıkaya’nın da geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.

Açık yargılamaya devam olundu.

Bu oturumda dinlenmesi gereken tanıkların bir kısmının mazeret, birinin ise ekonomik nedenlerle duruşmaya katılamayacağını bildirdiği, bu sebeple hazır olmadıklarının anlaşılması karşısında huzurdaki sanıklar ve müdafilerin beyan ve taleplerinin alınmasına geçildi.

Sanıklar Sevgi Erenerol ve Vedat Yenerer müdafii Av. Vural Ergül söz istedi, verildi:”Efendim taleplere, beyanlara geçmeden önce talep ve beyanlarımızı hazırlamak için gelen müzekkere cevaplarını okumanızı eğer daha sonra okuyacaksanız da kalemde incelememize imkan sağlanmasını talep ediyorum.”

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Vural Ergül’ün talebi doğrultusunda gelen evraklar kalemden celp edildi.

Bu sırada tutuksuz sanık Abdulmuttalip Tonçer ile bir kısım sanıklar müdafilerinden Sanık Fikret Emek müdafii Av. Öncü Özbay’ın da geldiği görülmekle huzurdaki yerlerine alındı.

Daha önceki oturumlarda verilen ara kararlar doğrultusunda yazılan müzekkerelere gelen cevabi yazılar okundu.



Mahkeme Başkanı:"03.02.2010 tarihli oturumun 2010/87 değişik iş sayılı kararının 11/C nolu ara kararı gereği Yozgat Cumhuriyet Başsavcılığından Sanık Semih Tufan Gülaltay, Osman Yıldırım’la ilgili yazılan yazılara cevap verildiği, 30.03.2010 tarihli oturumun 2010/212 değişik iş sayılı kararının 20 nolu ara kararı gereği Emniyet Genel Müdürlüğünden Türk İntikam Tugayıyla ilgili genel bilgilerin gönderildiği, 30.03.2010 tarihli oturumun 2010/212 değişik iş sayılı kararının 13/B nolu ara kararı gereği Sanık Ergün Poyraz’ın talebiyle ilgili olarak ihbar mektupları ve ihbar e-maillerinin tamamının geliş tarihleriyle, neden geldikleriyle ilgili yazılan müzekkereye cevap verildiği detaylı bir şekilde. 30.03.2010 tarihli oturumun 2010/212 değişik iş sayılı kararının 19 nolu ara kararı gereği Avea’dan istenen kayıtların gönderildiği, 28.05.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 13/C nolu ara kararı gereği MİT Müsteşarlığından istenen bilgilerin gönderildiği, 28.05.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 11/A nolu ara kararı gereği Sanık Osman Yıldırım’ın talebiyle ilgili olarak, TİB’den istenen görüşme dökümlerinin gönderildiği, 28.05.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 1/D nolu ara kararı gereği Sanık Erkut Ersoy’un talebiyle ilgili olarak MİT Müsteşarlığından istenen bilgilerin gönderildiği, 28.05.2010 tarihli oturumun 2010/364 değişik iş sayılı kararının 12 nolu ara kararı gereği Sanık Veli Küçük müdafiinin talebiyle ilgili olarak TİB’den istenen kayıtların gönderildiği, 16.06.2010 tarihli oturumun 2010/409 değişik iş sayılı kararının 18 nolu ara kararı gereği Türkcell’den istenen kayıtların gönderildiği, 16.06.2010 tarihli oturumun 2010/409 değişik iş sayılı kararının 14/B nolu ara kararı gereği Sanık Erkut Ersoy’un talebiyle ilgili olarak Kadıköy Kaymakamlığı yazı işleri müdürlüğünden istenen bilgilerin gönderildiği, 28.08.2010 tarihli oturumun 14 nolu ara kararı gereği Danıştay genel sekreterliğinden istenen bilgilerin gönderildiği, 28.08.2010 tarihli oturumun 11 nolu ara kararı gereği Çankaya Kaymakamlığı ilçe emniyet müdürlüğünden gelen cevabi yazıda sanık beyanlarda ismi geçen Tarkan Toper’le ilgili resimlerin gönderildiği, 28.08.2010 tarihli oturumun 24 nolu ara kararı gereği resen Türk Telekom’dan istenen kayıtların gönderildiği, 28.08.2010 tarihli oturumun 18 nolu ara kararı gereği Sanık Veli Küçük müdafiinin talebiyle ilgili olarak Vodafone’dan istenen bilgilerin harita üzerinde CD’ye aktarılarak gönderildiği, 01.10.2010 tarihli oturumun 2010/670 değişik iş sayılı kararının 6 nolu ara kararı gereği Sanık Nusret Senem’in talebiyle ilgili olarak Bakırköy 4 Ağır Ceza Mahkemesinden istenen belgelerin gönderildiği, 02.10.2009 tarihli oturumun 4/D nolu ara kararı gereği Sanık Hayrettin Ertekin’in talebiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinden istenen belgelerin gönderildiği, 21.10.2010 tarihli oturumun 1 ve 2 nolu ara kararı gereği resen 8 ve 4 nolu cezaevinden Sanık Doğu Perinçek ile ilgili raporların gönderildiği, 27.10.2010 tarihli oturumun 2010/712 değişik iş sayılı kararının 22 nolu ara kararı gereği TİB’den istenen görüşme dökümlerinin gönderildiği, 27.10.2010 tarihli oturumun 2010/712 değişik iş sayılı kararının 12 nolu ara kararı gereği Hürriyetport yönetimine yazılan yazıya cevap verildiği CD ortamında istenen bilgilerin gönderildiği, 01.10.2010 tarihli oturumun 2010/670 değişik iş sayılı kararının 1/A nolu ara kararı gereği Sanık Sevgi Erenerol müdafiinin talebiyle ilgili olarak imza eksikleri ile ilgili evrakların imza eksikliği giderilerek gönderildiği, 19.10.2010, 2009 tarihli oturumun 34 nolu ara kararı gereği resen yazılan müzekkerelere, müzekkereler ile TİB ve Türkcell’den istenen görüşme dökümleri ve bilgilerin gönderildiği anlaşıldı.”

Sanık Muzaffer Şenocak söz istedi, verildi:”Sayın Başkanım iddia makamının dünkü verdiği beyanda eğer halen daha kuvvetli bir suç şüphesi olarak akıllarında herhangi bir şey varsa lütfen şüphelendikleri kişiler hakkında saç ve kan örneklerinin kimyasal testinin yapılmasını. Artı birde tahliyemi talep ediyorum.”

Sanık Mehmet Fikri Karadağ söz istedi verildi:”Değerli Başkanım bugüne kadar söylenmeyen hiçbir şey kalmadı fakat dinlendiğinden çok şüpheliyim veya kaale alındığından çok şüpheliyim. Adını bile ömrümde hiç duymadığım bir örgütü kurmak veya yönetmek iddia ve iftirasıyla 35 aydır boşu boşuna yatmaktayız. Hiçbir delil hiçbir maddi delil yoktur. Baştan aşağıya iftira neticesinde burada hala tutuklu duruyoruz. Eğer hala Allah’tan korku, kalplerinizde ve sinenizde vicdan diye bir şey varsa kalmışsa zerre kadar tahliyemi talep ediyorum. Teşekkür ederim.”

Sanık Alparslan Arslan söz istedi, verildi:”Tahliyemi talep ediyorum.”

Sanık Erkut Ersoy söz istedi, verildi:”Sayın Başkanım, Sayın heyet üyeleri Sayın Savcılara ve Sayın heyete bugüne kadar birçok karşı delil sundum ama ısrarla örgüt içi istihbarat topladığımı söyleyerek tahliye talebimi reddediyorlar. Daha önce de defalarca arz etmeye çalıştım. Derin devlet dedikleri gizli bir grup için hiçbir zaman aleni bir şekilde çalışmam. Bu tarz bir faaliyet için kendi üzerime kayıtlı cep telefonumu ve internet hesabımı kullanmayacak kadar bilişim teknolojilerinde tecrübe sahibiyim. Bilgisayar programcılığı yapmış 20 yıla yakın tecrübesi olan bir bilişim uzmanı olarak o kadar amatörce davranmayacağımı Sayın Savcılarımız ve Sayın hakimlerimiz de çok iyi bilirler. Tutuklandığım güne kadar kamu yararı için çalıştığımı ve bu çalışmalarımda kamuya açık bir şekilde altını çizerek önemle belirtiyorum internet üzerinden gizlenmeden yaptığımı huzurda dinlettiğim telefon görüşmeleri ile ve arz ettiğim dosyalarla birçok defa ispatladım. Ama Sayın hakimler Hasan bey ve Sedat bey ben böyle takdir ettim diyerek sunduğum karşı delilleri maalesef görmezden gelmeye devam ediyorlar. Şimdi Sayın Başkanım müsaade ederseniz sözde örgüt ile ilgim olmadığını ve bireysel çalışmalarımı gizlenmeden aleni olarak yaptığımı ortaya koyan bir telefon konuşmasından kısa bir bölüm dinletmek istiyorum müsaade ederseniz. Bu konuşmamı özellikle Hasan Bey ve Sedat Bey mümkünse dikkatlice dinlesinler. 1 nolu konuşma, 1 nolu konuşma.”

Salonda sesli telefon kaydı dinletildi.



Sanık Erkut Ersoy:”Sayın Başkanım dinlediğiniz için teşekkür ederim. Gördüğünüz gibi Sayın Savcılarımız bu konuşmalarımı kullanamayacakları için iddianameye ve delil klasörlerine kalın puntolarla işaretlemediler. Ama kendilerinin takdir ettiği noktaları oraya iddianameye eklediler. Yani ben hep anlatmaya çalıştığım şey Sayın Savcılarımızda bizim lehimize olan konuşmaları da ben beklerdim iddianameye eklesinler ama bunları eklemediler. Sayın Başkanım görüleceği üzere bireysel faaliyetlerimin tümü açık bir şekilde herhangi bir gizlilik içerisine girmeden kamuya açık bir ortam olan internet üzerinden yapılmıştır. Neden örgüt üyesi olmadığımı gösteren maddi gerçekleri kısaca tekrar hatırlatmak istiyorum. Sayın Savcılar benim sözde Ergenekon örgütüne hangi konuda, ne zaman, nasıl ve kime istihbarat verdiğime dair delil klasörlerine herhangi bir belge koymamışlar. Örneğin sanıklara hangi konuda istihbarat aktardığım yazılmamış. Yani terörle yada güvenlik ile ilgili konular mı? Ekonomik konular mı? Siyasi konular mı belirtilmemiş. İstihbaratı hangi tarihte hangi gün ve saatte verdiğim yazılmamış. Belirli bir tarih bilgisi yok. Belirli bir tarih aralığı da yok. Hangi tarihler arasında sözde örgüte hizmet etmişim belli değil. Hangi örgüt elemanına yani hangi sanığa istihbarat verdiğim yazılmamış. Hangi sanık tarafından görevlendirildiğim yazılmamış. Yada topladığım istihbaratı ne şekilde örgüte aktardığım yazılmamış. Yani sanıklara e-posta mı atmışım topladığım istihbaratı elden mi vermişim faks mı çekmişim. Kısacası istihbarat toplayıp örgüte aktardığıma dair herhangi bir suç unsuruna delil klasörlerinde yer verilmemiş. E-posta yazışması, faks mesajı, telefon görüşmesi yada elden istihbarat verdiğime dair hiçbir fotoğraf veya video kaydı delil klasörlerinde bulunmuyor. Ayrıca Sayın Savcılar benim örgüt hiyerarşisi içerisinde Sayın Fikri Karadağ’a bağlı olarak topladığım istihbaratı merkez adı verilen hayali bir yere verdiğimi ileri sürüyor. Bu adı geçen hayali merkezin bir binası yok. Benim dışımda başka bir elemanı yok. Aracı yok, arabası yok, parası yok, teknik ekipmanı ve cihazı yok. Sayın Fikri Karadağ’da emniyet TEM şube ifadesinde hiç kimseye istihbarat toplaması için talimat vermedim diyor ve beni tanımadığını ifade ediyor. Yine ayrıca el konulan bilgisayarımda bulunan tüm dokümanlar daha önceki celsede arz ettiğim dosyamda da ayrıntılı olarak yazdığım gibi internetten derlenen yazı ve makaleler. Hiçbir dokümanımın askeri yada istihbarı gizlilik içermiyor. Herkesin 10 dakikada kolayca erişebileceği bilgiler. Bunun yanı sıra 1. iddianamedeki 86 sanıktan sadece 6 kişi ile telefon görüşmem var. 6 sanık ile toplam konuşma sürem ise sadece 40 buçuk dakika. Yine ayrıca 1. iddianamedeki 86 sanık ile de hiçbir e-mail yazışmam yok. İddianamede Kuva-i milliye 1919 derneğinin yöneticisi ve üyesi olan 18 kişiden e-posta adresi olan sadece 2 kişi bulunuyor. Dernek teşkilatlanma başkanı Sayın Hüseyin Görüm ve dernek başkanı Sayın Fikri Karadağ. Ama Sayın Savcılar delil klasörlerini Sayın Hüseyin Görüm’e ve Sayın Fikri Karadağ’a herhangi bir e-mail gönderdiğime dair bir yazışma koymamışlar çünkü aramızda hiçbir yazışma olmadı. Yine aynı şekilde iddianın ve delil klasörlerinde 48 sanığa ait toplam 90 adet e-mail adresi var. Bu adresleri önceki celse de alfabetik sıraya göre listeleyerek incelemenize arz ettim. Bu adresler ile de kendi kullandığım e-mail adresleri arasında herhangi bir yazışmam yok. Ama Sayın Savcılar sanıklar ile istihbarat alışverişi yaptığımı gösteren hiçbir telefon görüşmem ve yazışmam olmadığı halde benim örgütün istihbarat sorumlusu olduğumu söylemeye devam ediyorlar. Ayrıca delillerle ilgili delillerle hiç ilgisi olmayan hususlarla ilgili olarak sevk maddeleri tanzim edildi. Ya da sevk maddesi yazdıkları suçlamalar dahi deliller Yüce mahkemeye ibraz edilmedi. Örneğin sevk maddesi olarak bana ilk önce örgüt kurucusu ve yöneticisi ve askeri itaatsizliğe teşvik ve halkı isyana tahrik gibi sevk maddeleri tanzim ettiler. Ama elde edilen delillerde bunu destekleyici bir belge konuşma veya benzeri bir şey bulunamayınca sevk maddemde tenzilata gidilerek özel görevli örgüt üyeliğine düşürüldüm. Ayrıca örgüte finans sağlamak için hackerlık yaptığımı ve çeşitli bankalardan illegal olarak örgüte finans elde ettiğim iddia edildi ve resmi olarak suçlama getirildi. Ancak hackerlıkla ilgili Türk Ceza Kanununda belirtilmiş bir sevk maddesi olduğu halde iddianamede bulunan sevk maddelerime bu madde eklenmedi. Ben müsaadenizle bu sevk maddesini okumak istiyorum. Türk Ceza Kanununun 243. ve 244. maddelerine göre sisteme izinsiz ve illegal müdahale ettiyseniz 6 aydan 2 yıla kadar, sistemi engellediyseniz 1 yıldan 5 yıla kadar, eğer sistem üzerinde tahribat yaptıysanız 6 aydan 3 yıla kadar hapisle yargılanıyorsunuz. Ama Sayın Savcılar delil bulamadıkları için bu sevk maddelerini iddianameye yazamadılar çünkü hiçbir zaman hayatımda hackerlık yapmadım. Ben bilgi işlem uzmanıyım. Çünkü bu iddia tamamen kurgusal ve asılsız bir iddiadır. Daha önce hacker olmadığıma dair TİB tarafından kayıt edilen 148300223 nolu telefon görüşmemi hep beraber huzurda dinledik. Kısacası delil olmadığı halde Sayın Savcılar benim hackerlık yaptığımı ısrarla söylemeye devam ediyorlar. Yine ayrıca sanıkların bilgisayarlarında bulunan her dokümanı, her doküman, her yazışma ya da konuşma gerekli ön araştırma yapılmadan delil denilerek iddianameye suç unsuru olarak kaydedildi. Örneğin motorize ekip konusu diye bir konu hiç gerçekleşmedi ve sadece hayali bir şey olduğu halde Sayın Savcılar 2000 kişilik motorize ekip kurup kişileri cezalandırmayı düşündüğümüzü iddia etti. Halbuki delil klasörlerinde mevcut olan dokümanların hiçbir yerinde cezalandırma diye bir konudan bahsedilmiyor. Cezalandırma konusunu iddianameye Sayın Savcılar ekledi. Sayın Başkanım, Türkiye Barolar Birliğinin verileri Türkiye’de açılan her 100 davadan 54’ünün yani yarıdan fazlasının beraat ile sonuçlandığını gösteriyor. Buradan hareketle Türkiye’deki her iki sanıktan birinin masum olduğu sonucuna varabiliriz. Bu oran Avrupa’da yüzde 5 dolayında. Özetle vatandaşları ciddi ölçüde mağdur eden bir yargı sistemi var Türkiye’de. Bakanlığın web sitesinde yer alan resmi istatistiklere göre Türkiye’deki cezaevlerinde 31 Ocak 2010 tarihi itibariyle 117547 kişi bulunuyor. Bunlardan 56806 kişi hükümlü yani yarısı. Tam 19642 kişi ise hükmen tutuklu, yani mahkumiyet kararları temyizde olduğu için kesinleşmiş değil. Bu arada 41049 kişi ise tutuklu statüsünde yani haklarında henüz verilmiş bir karar yok. Barolar Birliğinin davaların yüzde 54’ünün beraat ile sonuçlandığı yolundaki verisini esas alırsak halen cezaevlerinde bulunan 41000 kişinin yarısının yani en az 20000 kişinin yargılamadan masum çıkacağını tahmin edebiliriz. Görüleceği gibi tutukluluğun makul sürenin üstüne çıkması mahkemenin ağır işlemesi ve bazı Savcıların vatandaşa suç yüklemede altını çizerek önemle belirtiyorum esnek bir rejim yüklemesi yargı sisteminin işleyişindeki başlıca sorun alanı olarak görülmektedir. Sayın Başkanım, şimdi Danıştay davasıyla ilgili bir hususu arz etmek istiyorum. Danıştay faili Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan bir süre önce basına oğlunun Danıştay eylemine zihin kontrolü marifetiyle yönlendirildiğine dair bir açıklama yaptı. İddiasına göre Alparslan ilaç verilmek suretiyle eyleme yönlendirilmiş. Sayın heyette bir süre önce Alparslan Arslan’ın eylem öncesi uyuşturucu yada kimyasal bir ilaç kullanıp kullanmadığının anlaşılması için adli tıp kurumuna sevkine karar verdi. Ama Alparslan kan ve idrar örneği vermek istemedi. İnternette bazı web sitelerinde zihin kontrolünün ilaç yada elektromanyetik yöntemlerle yapıldığı iddia ediliyor. Birçok kişi kendisine zihin kontrolü yapıldığını iddia ederek resmi kurumlara başvurmuş. Hatta Amerika Birleşik Devletlerinde bu konunun mağduru olduğunu iddia edenlere tıbbi olarak yardım eden bir sivil toplum örgütü olduğunu bile okudum. Bana göre zihin kontrolü ister ilaçla yapılsın ister elektromanyetik olarak yapılsın bir fenomendir. Ama bu konuda birtakım laboratuarlarda deneysel çalışmalar yapıldığı yazılı ve görsel kaynaklarda geçiyor. Şimdi müsaadenizle zihin kontrolü ile ilgili değil ama tam tersine zihinsel engelliler için yapılan bir araştırma projesiyle ilgili Habertürk’te 15 Nisan 2010 tarihinde yayınlanan bilgisayar beyin ara yüzü adlı haber ile ilgili kısa bir görüntü arz etmek istiyorum. 1 nolu dosyayı müsaade ederseniz seyredebilir miyiz Sayın Başkanım? İlgili haber 4. dakika da başlıyor 4. dakika 9. saniye. Aşağıda bakabilirsiniz.

Salonda görüntülü video kaydı izlettirildi.”

Sanık Erkut Ersoy:”Yok o değil 1 nolu seyredilecek. 1 nolu seyredilecek dosya. O zaman 2’ye bakalım. 2 nolu seyredilecek. Yanında program var, vcplayerden açarsanız. Yanında hemen sol tarafında. Ordan dosya çağırın, dosyayı çağırdığınız zaman geliyor. Yardımcı olayım mı? İsterseniz yardımcı olabilirim.”

Mahkeme Başkanı:"Nedir içeriği nedir bunu izah edin lütfen?”



Sanık Erkut Ersoy:”O zaman Sayın Başkanım zaten mahkemede mevcut dilerseniz izleyebilirsiniz. Ben sizin şeyinize bırakıyorum. Bu haberde Sayın Başkanım ODTÜ’lü öğrenciler bir program geliştirmişler. Bu Habertürk’te 15 Nisan’da yayınlandı. Geliştirdikleri programlarla zihinsel engellilere beyninden geçen kelimelerin mantıklı sinyallerin mantıklı kelimelere dönüştürülmesiyle ilgili bir program geliştirmiş ODTÜ’lü öğrenciler. Bu zihinsel engelliler için yapılan bir proje. Hani konumuzla ilgili olduğu için seyrettirecektim ama zaten mahkemede mevcut dilerseniz ordan izleyebilirsiniz. Bunun yanı sıra yine internetten edindiğim 6 gigabyte hacmindeki araştırmalarımda el konulan bilgisayarım içinde bulunan zihin kontrolü adlı klasör içinde bulunuyor. Sayın heyet buradan da istifade edebilir. Bu çalışmalarımı gerekli gördükleri taktirde araştırmaları için 2006 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü bilişim suçları şube müdürlüğünde baş komiser olan Dinçer Aya ve MİT Müsteşarlığının posta kutusu 955 Ulus Ankara adresine de gönderdiğimi Ocak ayında yapılan celsede arz etmiştim. Bunu da dipnot olarak eklemiş olayım. Sayın Başkanım zihin kontrolü konusu geçtiğimiz aylarda televizyon kanallarında da tartışıldı. Örneğin 10 Şubat 2010 tarihinde Kanal 7 televizyonunda İz Peşinde adlı programda bu konudan bahsedildi. Programa CIA belgeleriyle zihin kontrolü kitabının yazarı Ömer Murat Özkaya, Boğaziçi elektrik ve elektronik bölüm dalı öğretim üyesi Profesör Doktor Selim Şeker, Psikiyatrist Profesör Doktor Nevzat Tarhan ve Adli Tıp Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Sayın Sözen katıldı. Sayın Nevzat Tarhan ve Sayın Selim Şeker elektromanyetik zihin kontrolünün mümkün olduğunu hatta ASELSAN’daki mühendis intiharları ile ilgisi olduğunu söyledi. Ayrıca Nevzat Tarhan 19.07.2010 tarihinde Habertürk’teki Sansürsüz adlı programda da şuanda düşüncenin okunarak dijital teknolojiye aktarılması üzerine çalışmalar yapılıyor dedi Ayrıca 24.11.2010 tarihinde Fox10 televizyonu elektromanyetik silahların intihara yönlendirdiğine dair bir haber yayınladı. 1. Ergenekon iddianamesindeki Sayın Doçent Doktor Emin Gürses ve Ümit Sayın’ın 1540 nolu tapesine yer verdiler. Bu tape görüşmesinde Sanık Ümit Sayın mikrodalga ile infratest adlı sistemle eşik altı seslerin oluşturulabileceğini söylüyor. Haberde şöyle dendi? Haber başlığı şu; Manyetik silah intihara sürükler mi? Aselsan intiharlarında Ergenekon gölgesi mi var? Haberde Aselsan ölümlerinde Ergenekon’un kullandığı gizli silahlar olduğu iddia edildi ve merhum Burhanettin Volkan’ın babası Mahmut Volkan’ın açıklamalarına yer verildi. Profesör Doktor Nevzat Tarhan 24.11.2010 tarihinde Fox10 Tv kanalına verdiği röportajda ise bu iddialar için şunları söyledi; Manyetik dalgalarla intihara yönlendirilebilir. İnsanın algılayamayacağı eşik altı silahlar var. Mikrodalgalarla o kişinin beynine korku, keder, hezeyan ve değişik duygular yaratılabilir. Zaman ve yer algısı değiştirilebilir. O kişi intihar etmek zorunda bırakılabilir. Sayın Başkanım, bu iddialar doğru mudur, değil midir ben bunun uzmanı değilim ama tam bu noktada zihin kontrolüne uğradığını söyleyen mağdur olduğunu söyleyen Selçuk bey mail grubu üyem Selçuk Bey ile yapmış olduğum bir telefon konuşmasından kısa bir bölüm dinletmek istiyorum müsaade ederseniz. 2 nolu konuşma.”

Salonda sesli telefon kaydı dinletildi.

Sanık Erkut Ersoy:”Evet Sayın Başkanım bildiğim kadarıyla adli dosyalarda zihin kontrolüyle işlendiği iddia edilen bir cinayet davası yok. Fakat iddia edilene göre elektromanyetik dalgalarla kişilerin ahlaki değerleri değiştirilebiliyormuş. Müsaade ederseniz onunla ilgili bir haber seyrettirmek istiyorum çok kısa. 1 nolu seyredilecek dosya demin açtığınız dosya.”

Salonda sesli ve görüntülü video izletildi.



Sanık Erkut Ersoy:”Evet Sayın Başkanım yorumu izleyenlere ve Sayın heyete bırakıyorum. Şuana kadar söylediğim her sözü bugüne kadarki mahkeme sürecinde defalarca ispatladım. Hakkımdaki iddialar dahil karşı deliller sundum. Ama Sayın heyet hala benim yalan söylediğimi düşünüyorsa yalan makinesine de girmeye hazırım. Yalan makinesi Amerika’nın 10 eyaletinde hatta Kore ve Kazakistan’da bile kullanılıyor. Yalan makinesini kandırmak zordur. Poligraf yani kullanan kişi eğer uzman ise makine aldatılamaz. Kırgızistan’da yalan makinesi 2011 yılında rüşvetle mücadele için kullanılacak. Bende yalan makinesine girmeyi talep ediyorum. Böylece yalan söyleyip söylemediğim de anlaşılmış olur ve Sayın hakimlerin ileri sürdükleri kuvvetli suç şüphesi de ortadan kalkmış olur. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.”

Sanık Muzaffer Tekin söz istedi, verildi:”Sayın Başkanım Değerli üyeler sunumuma geçmeden önce bir konuyla ilgili kısa bir açıklama yapmak istiyorum. 83. celsede Üye Hakim Sayın Sedat Haşıloğlu Zekeriya Öztürk sizin Danıştay saldırısı ve Alparslan isminden haberinizin evinizin arandığı sırada eşinizin telefon etmesinden sonra vakıf olduğunuzu belirtiyor şeklinde bir soru yönelttiler. Ben menfur Danıştay saldırısı ve avukat Alparslan ismini öğleden sonra büromda duyduğumu söyledim. Eşim henüz daha polisler eve girmemiş iken benim Danıştay saldırısı ile ve Alparslan Arslan ile irtibatlandırılabileceğimi nereden bilebilir? Eşim beni telefon ile aradığında evin polislerce sarıldığını açmadığı veya geciktiği taktirde kendisine kapıyı kıracaklarını söylediklerini bildirmesi üzerine polis olduklarından emin isen aç ben hemen geliyorum dedim. Hiç beklemediğim bir durum karşısında konuşmalarımdan ve yüzümün şeklinden olağanüstü bir durum olduğunu fark eden arkadaşlarımın ne oluyor soruları üzerine. Eşimle aramızda geçen konuşmayı aktardıktan sonra eve gitmek için hareket ettim. Bunun üzerine masamda beraber oturduğumuz Mehmet Zekeriya Öztürk ve İsmail Paker lütfen durun sakin olun vesaire gibi sözler ile beni yatıştırdıktan sonra biz bir bakalım nedir ne değildir durumu öğrenelim ona göre hareket ederiz diyerek evime gittiler. Aradan bir müddet geçtikten sonra Mehmet Zekeriya Öztürk telefon ile Rafet Arslan’a polislerin Danıştay olayı ile ilgili geldiklerini yüzeysel olarak bildiriyor fakat benim ne ile irtibatlandırıldığım ve hakkımda yakalama kararı olduğu konusunda herhangi bir konuşma geçmiyor. Bunun üzerine ben Rafet’e hissettirmeden arabama doğru yürümeye başladım. Bunu fark eden arkadaşım eve gideceğimi hissedince abi dur bakalım bir durum netleşsin şu olayın bir sonucunu alalım ona göre hareket ederiz deyince ikimiz yürüyerek orduevinden çıktık ve Dalyan denilen bölgeden büyük kulübe kadar olan alanda sahilde dolaşmaya başladık. Ev araması bittiğinde Rafet ile irtibata geçen arkadaşlar bizim bulunduğumuz bölgeye geldiler. Yanlarında Avukat Ertaç Giray vardı. Ev aramasında bulunmuş hatta eşime kartını vererek herhangi bir durumda kendisiyle irtibata geçmesini tembihlemiş. Ertaç Giray yanımıza geldiğinde telefonun açık olup olmadığını sordu telefonumun. Ve büyük bir telaşla telefonunuzu kapatın kartınızı çıkarınız deyince ben sebebini sordum. Benim menfur saldırıyla irtibatlandırıldığımı ve hakkımda yakalama kararı çıkarıldığını ilk defa kendisinden orada öğrendim. Arabamız orduevinde olduğu içinde durum değerlendirmesi için orduevine geçtik. Benim eşimden Danıştay saldırısı ve Alparslan Arslan ile irtibatlandırıldı konusunu öğrendiğim asılsızdır. Bunu özellikle vurgulamak isterim arz ederim. Şunu size hazırladım Başkanım Müsaade ederseniz bugünkü sunumumu arz edeceğim. Sayın Başkanım, Değerli üyeler bir dönem ilahiyat profesörleri televizyon kanallarında sıkça programlara çıkartılır kendi aralarında tartışırlardı. Neredeyse birinin ak dediğine diğeri kara der hiçbir zamanda aralarında uzlaşma sağlanamazdı. Referans kitap bir bu insanlar bunun ilmini yapmışlar yanlış olan ne diye kendime sorardım. Cevabı dini siyasete alet etmelerinde bulurdum. Ergenekon kovuşturma sürecindeki moda ise hukuk adamlarının televizyonlarda kanal kanal gezerek tartışmalarıdır. Pozitif bir bilim olan orta seviyede zeka düzeyinde hukuk eğitimi almamış insanların dahi anlayabilecekleri yasa maddelerini anlaşılmaz hale getirmek için büyük çaba harcıyorlar. Bunun tek izahı hukuku siyasete alet etme amacıdır. Görev başındaki yargıçların politize olmaları ise bir felakettir. Çünkü bu dinin siyasallaştırılmasından da çok vahimdir. Zira adaletin olmadığı yerde özgürce dini vecibelerinizi de yerine getiremezsiniz. Anayasa mahkemesi raportörlüğü gibi onöre bir göreve gelmiş bir hukukçunun Türkiye’de hiçbir zaman yargı olmadı ki sözleri referandum öncesi ise Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmasın telkini çok düşündürücüdür. Bir insan Cumhuriyet’in erdemlerinden ve nimetlerinden faydalanır. Hasbelkader hukukçu da olabilir fakat inançları ve yaşam biçimi gereği de sistemi sorgulamaktan geri kalmaz. Bir türlü laik demokratik sosyal hukuk devletini ve Cumhuriyet rejimini kabullenemez. Şeriatı Garra’ya göre mahkeme-i şerriyelerin gelmesini ister. Doğal olarak da sizi kendinden görmez. Sizlerle darülharp halindedir. Bu Cumhuriyetin kurucusunu da deccal ilan eder. Bu zihniyet sahiplerinin hepsi hangi makam ve mevkilerde olurlarsa olsunlar hedefe giden yolda her şeyi kendilerince mübah ve meşru sayarlar. Sizi Cumhuriyete ve rejime karşı olduğunuz değil, içinde olduğunu, sizi Cumhuriyete ve rejime karşı olduğunuz için değil, Cumhuriyeti ve rejimi savunduğunuz için mahkum etmek isterler. Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmuş bir hükümeti aklamak içinde o hükümeti devirecekleri palavralarıyla insanların özgürlükleri gasp edilir. Satılık medyada aylarca Türk Silahlı Kuvvetleri irticaya karşı eylem planladı hazırladı planları hazırladı haberleriyle hedef yapılır. Yıpratılır, sindirilir. Askerler tutuklattırılırlar ama yetkili yürekli bir komutan çıkıp da evet hazırlattım benim milli güvenlik siyaset belgesinden aldığım bir görevimde budur diyemediği içinde irtica da tehdit olmaktan çıkarılır. Zaten amaçta budur. Bugün ülkemizde en güzel yapılan şey yargı eliyle yasal olmayanların yasal hale getirilme çabalarıdır. Bu da çok acıdır. Ben hukukçu olmamama rağmen bu ülkede Cumhuriyete çıkan yargıçların var olduğuna inanıyorum. Hukuk devletinin ise katı bir savunucusuyum. Cumhuriyetin yargıçlarının şeriat özlemi içinde olanlara karşı cansiperane bir şekilde mevzilerini savunduklarını görebiliyorum. Mahkemeniz ve huzurda savunmalarıma göstermiş olduğum hassasiyet o yürekli yargıçlara saygım ve hukuk devletine olan bağlılığımdandır. Çeşitli vesileler ile burada yapmış olduğumuz hukuki mücadelenin bir o kadarını da medyada hakkımızda yapılan asılsız haberler için verdiğimizi arz etmiştim. Bugüne kadar yaptığım suç duyuruları Sayın Başkanım. Yapmış olduğum suç duyurularında şüphelileri aklamak için olağanüstü gayret gösteren savcılara şahit oldum. Politize olduklarını düşündüğüm bir hukuk adamın adamlarından birinin de Adalet Bakanlığı tarafından HSYK üyeliğine aday gösterildiğini duyunca yanılmadığımı bir kez daha anladım. Bahse konu savcı sayesinde hiç merak etmediğim neyle suçlandığım Ergenekon iddianamesindeki sevk maddelerimin karşılığını da öğrenmiş oldum. Çünkü yapmış olduğum en az 3 suç duyurusuna aynı gerekçesiyle takipsizlik kararı verilmişti. Dünde 8 Aralık 2010 aynı ilçe aynı savcı aynı gerekçeyle yine takipsizlik kararı geldi. Şöyle diyor benim kararlarımı geçersiz kılmak için. Nitekim CMK 250 madde ile yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca açılmış iddianameler kapsamında Muzaffer Tekin’in silahlı örgüt terör örgütü yöneticisi olmak, zorla hükümeti ıskata teşebbüs, T.C. hükümetine karşı silahlı isyana tahrik, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri bulundurma, tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma, mala zarar verme, kasten öldürmeye azmettirme, korku ve panik yaratmak şeklinde patlayıcı atma suçlarına azmettirme suçlarından yargılandığı. Bu iddianamede Muzaffer Tekin’den örgütsel doküman ve devlete ait gizli belgelerin ele geçirildiği. Bu belgeleri Fikret Emek’ten Muzaffer Şenocak aracılığıyla Muzaffer Tekin’e ulaştığının kabul edildiği hususları gözetildiğinde ifadelerine yer verilerek görünür gerçeklik ölçütünü şikayete konu haberde mevcut olduğu düşüncesiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına. Sayın heyet gördüğünüz gibi zorla suç ve suçlu yaratılmak isteniyor. Toplumda potansiyel suçlu hale getirildik ifadelerimde ne kadar haklıyım. Sadece toplumda değil kendini hukuk adamı zannedenler nezdinde de potansiyel suçlu olduğum yukarıdaki kararlar ile ortada. Türkiye Cumhuriyeti’nde beni tanıyanlar cavdüvane bir şeklide davayı bi manalar ile desisekarane yalan isnatlar ve efsallerin efsane perdazileri ile ekavili kazibeleri ile Savcıların hazırladıkları iddianamelere inanmadıkları gibi acı acıda gülüyorlar. Savcıların hakkımda Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına karşı bir sevk maddesi düzenleyememeleri ise benim için onurdur. Bu bile menfur Danıştay saldırısı ile anılmamam için tek başına bir nedendir. Şimdi Sayın Başkanım, Başbakanımız geçmişte bebek katiline Sayın dediği için sansasyonel haber oldu. Dili sürçmüştür. Acaba Sayın Başbakan bebek katilini direk mektup, kart vesaire yazsa ne olur? Hükümet düşer. Hükümet düşer ve medya bunu çok abartır abartılacak değerdedir. 2 gün önce zatıalinize ben Sayın Başbakanı Muzaffer Tekin adına kendi imzasıyla gönderdiği bir kartı sundum. Siz hiç önemsemediniz. Niye önemsemediniz? Basında hiç önemsemedi çünkü ben terör örgüt üyesi lideri değilim Başbakan da bunu biliyor bu da delil Sayın Başkanım. Ama hakkımda ileri sürülen bütün suçlamalar imgedir. İmgeciler ise aşağıdaki suçları işlemişlerdir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma TCK madde 109, kişiler arasındaki konuşmaları dinleme TCK madde 133, özel hayatın gizliliğini ihlal TCK madde 134, resmi belgeyi yok etmek, bozmak, gizlemek TCK madde 203, görevi kötüye kullanma TCK madde 257, iftira TCK madde 267, suç uydurma TCK madde 271, suçluyu kayırma TCK madde 283, gizliliği ihlal TCK madde iki yüz elli seksen beş, suç delillerini yok etmek, gizlemek, değiştirmek TCK madde 286, bunlar toplam ben insaflı davrandım 36 yıl oluyor. Asgariyi aldım ama esas iddia makamı hükümete karşı işlenen suçlar aldatmacası ile esas hedef Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırma veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önleme amaçlı bir iddianame hazırlamıştır. Bundan ötürü de Anayasayı ihlal TCK madde 309 ile mutlaka yargı karşısına çıkacaklardır. Bu hazırlığımı da şöyle arz edeyim. 2 ay önce yanılmıyorsam ismi Halit Kıvrıl olan bir bey, sizle görüşecek dediler gittim. Buyurun oturun dedi bir suç duyurusunda bulunmuşsunuz. Evet. Çok oldu ama dedim. Adalet başmüfettişiyim lütfen kimsiniz onu öğrenmek istiyorum dedim kimliğiniz, adalet başmüfettişiyim dedi. Huzur buldum devleti gördüm. O kadar dikkatli dinledi ki Başkanım. Anlattım, anlattım dedi şey misiniz savcılardan hala bu şikayetiniz devam ediyor? Katmerleşti dedim katmer katmer ama burada 1 gün 2 gün yetmez. O zaman dedi teferruatla. Bir hafta dosya hazırlamadım klasör hazırladım onlara da gönderdim. Bu vesile arz ederim. Ben iftira atmadım. Böylesine ciddi suçlamalar ile hakkımda iddianame hazırlanmasına neden olan gerekçeleri 5 madde de kısaca arz edeceğim. Ve bir kez daha bu soyut iddiaları maddi deliller ile çürüteceğim. Hala bu gerçekleri görmemekte ısrar ediyorsanız mahkemenizin vebali iddia makamından çok daha ağır olur. Birincisi, ileride eylemsel faaliyetlerde bulunabilecek insanlar ile irtibatlı olmak kurgusu ile gözetime alındım. Gözetime alınmamda tertip heyeti hile ve yalanı malzeme yapmıştır. İddianame sayfa 34’de Muzaffer Tekin el bombaları ile ilgili olarak medyada Oktay Yıldırım’ı savunmaya yönelik olarak bombaların hurda olduğunu, çalışmadığını ve çöplükten Oktay Yıldırım tarafından toplanmış olduğunu beyan etmesi üzerine, bu beyan üzerine benim Oktay Yıldırım’ı koruduğum dolayısıyla savunduğum bu sebeple de beraber hareket ettiğimiz düşüncesiyle gözetim altına alınmama gerekçe olarak gösterilmiştir. Bunların bir kısmı tekrarlandı Sayın Başkanım ama her ay CMK’ya göre durumumuzu inceliyorsunuz mahkemenize katkı ve yardım etmek amacı ile bunları tekrar hatırlatıyorum. Halbuki benim İstanbul TEM şubede 18.06.2007 tarihinde verdiğim ifade de sayfa 5 paragraf 4, Türkiye’nin bu kadar önemli dönemeçlerden geçtiği zor durumlarda ve kurumların yıpratılmasına açık bir ortamda çöplükten bulduğu bu sayıda bombaya sahip olabileceğine içtenlikle söylüyorum kesinlikle düşünmedim diyorum. Şimdi Sayın Başkanım, Saygın Başkanım iddianamedeki metin ile bu metin aynı mı? Tamamen ters çevrilmiş. Bunu yapanlar hiç utanmıyorlar mı? 2. olarak, gözetime alındıktan sonra Ali Yiğit’e polis tarafından dizayn ettirilen ifadeler ile tutuklandım. Ümraniye’de ele geçirilen el bombaları ile irtibatlandırılabilmem içinde her türlü ahlaksızlık yapıldı. Bu operasyon aklandığım menfur Danıştay saldırısına tekrar monte edilmem için yapıldı. Bunda da başarılı olundu. Şimdi Sayın Başkanım, 21 Haziran 2007 tutuklandıktan 2 gün sonra uçakta görüştüğüm Başbakan Tayyip Erdoğan derin devlet konusuyla ilgili çok çarpıcı açıklamalar yaptı Hakan Çelik’e röportaj veriyor. Başbakan, derin devlet konusuyla ilgili ilginç bir yere işaret etti. Erdoğan; Ümraniye olayında yakalananların bağlantıları nereye gidiyor? Bombalar kimin, başka şey aramaya gerek yok ve burada Oktay Yıldırım’ın evinde deniyor. Ondan sonra benim ismim ama esas önemli olan nedir başkanım? İşte burada işaret fişeği atılmış. Diyor ki iddianame savcısına sen bunu ne yap ne et mutlaka derin devlete oturttur. Şimdi Sayın Başkanım, yargı yasamayı ve yürütmeyi kuşattı diyor Başbakan. Halbuki hiçte öyle değil. Yine basında çıktı iddianame savcısıyla Zekeriya Öz ile Osman Şanal ile Ankara’da gizli otel odasında veya neredeyse görüştükleri yazıldı çizildi. Peki Başbakanın altına özel aracını verdiği bir savcı başka ne yapabilir, ne yapar? Bu cüretle başsavcısını dinletir. Mahkeme başkanını dinletir. Ama hata onun amirinde. Onun amirinde. O arabayı kabul ettiği zaman gel buraya diyecek amiri. O arabayı bırakacaksın tarafsızlığını yitirirsin diyecek. Denmedi. Ama yüksek yargıya saat gönderdiler kabul edilmedi. İşte budur bu tertibin başlaması ve zorla Danıştay olayının buraya monte edilmesi. Peki Sayın heyet her söylediğimi hem mantıksal hem de maddi delillerle takviye ediyorum. Lütfen şu ifadelerime hassasiyet gösteriniz, gösteriyorsunuz. Ergenekon kurgusu ile bir bahane uydurulur ve yine tutuklanabilirdim. Fakat Ümraniye’deki el bombaları ele geçirilmese idi kimse beni aklandığım menfur Danıştay saldırısı ile tekrar yargılatma cesaretini gösteremezdi. Şöyle bir misal vermek istiyorum. Sizler hiç taç atışından direk kaleye gol atıldığına şahit oldunuz mu? Mümkün değil ama bir penaltıya sebebiyet verirseniz o da sizin kalenizde yüzde 90’ın üzerinde gol demektir. Menfur Danıştay saldırısından sonra benim bomba bulundurmam veya bir başkasına ait olduğu iddia edilen bombalardan haberdar olmam kendi kaleme bile bile gol atmak anlamına gelir ki, o zamanda yaklaşık 4 senedir aklanmak için çaba sarf ettiğim menfur Danıştay saldırısı ile anılmayı bir yerde de hak etmiş olurum. Bunu ben hiç hak etmediğim gibi yaptığım her şeyin arkasında telef olacağımı bilsem de durabilecek kadar şeref ve cesaret sahibiyim. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Ümraniye’de ele geçirilen bombalardan sonra bile bir irtibat bulamayıp gerekçeli kararında Ergenekon ile ilişki kurulamadığını açıkça belirtmiştir. Ama penaltıyı atanlar art niyetli oldukları için doğal olarak bunu değerlendirmişler ve golü atmışlardır. Penaltıya sebebiyet veren ise mutlak bir gün ortaya çıkarılacaktır. Çünkü gerçekler hiçbir zaman gizlenemediği gibi sonunda da masum insanları zan altında bırakıp şaibeli durumu devam ettirenlere de misliyle büyük acı verir. Ali Yiğit’i hiç tanımadığım halde ilk kez karşılaştığım Bayrampaşa cezaevinde babasını suçlamasına büyük tepki gösterdiğimi önceki celselerde arz ettim. O bana iftira atsa da inanmadığım şeylerin peşinde olmadığımın ve haksızlıklara karşı duruşumun bir gereğiydi yaptıklarım. Ali Yiğit’in huzurda verdiği ifadelerini bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Aradan 2 yıl geçmesine rağmen beni bomba verdi bomba aldı komedyasıyla tutan sizlerinde kararlarınızı sorgulamanıza herhalde katkı sağlar. 13.11.2008 gün 13. celse Ali Yiğit; Efendim sadece orada Muzaffer Tekin’in siyah Mercedes ile geldiğine emin değildim, ben karakolda söyledim Terörle şube de söyledim ama sonra Tekirdağ’da beraber kaldığımız süreçte onun Muzaffer Tekin olmadığını tamamen söyledim yani efendim. Sayın Mahkeme Başkanı; Muzaffer Tekin ile hiç muhatap oldun mu şu anlattığın süre içerisinde? Sanık Ali Yiğit; Hayır efendim orada kesinlikle Muzaffer Tekin’i görmedim, sadece benzettim efendim ama sonradan onun olmadığını anladım, beraber kaldığımız süreçte. Mahkeme Başkanı; Muzaffer Tekin hakkında konuştukların. Sanık Ali Yiğit; Hep. Sağ olun Başkanım bir şeyler çözülsün. Sorular hep bu olayın aydınlatılmasına yönelik delil üretmeye değil. Peki Muzaffer Tekin hakkında konuştukların, Ali Yiğit: Muzaffer Tekin hakkında efendim orası tam emin değildim yani bu ifadeyi ben verdim kesinlikle polis veya başkasının baskısı altında kalarak vermedim bu ifadeyi. Bu da bir ikrar. Polis sormadık ki ona polise. Ama tam arabanın camları siyah olduğu için camda az açık olduğu için. Mahkeme Başkanı; Peki sen vermedim diyorsun. Baskı altında kalmadım diyorsun. Polis beni yönlendirmedi diyorsun. Peki Muzaffer Tekin’i tanımıyorsun nereden çıktı bu isim? Sana kim söyledi bu ismi? Ali Yiğit; Ben tarif ettiğimde Muzaffer Tekin‘e benziyor mu dediler, dedim tarifimde ben Muzaffer Tekin’i tarif ettim ama tamamen o değildi. 70 milyonda ilk Muzaffer Tekin ismi akla geliyor. Mahkeme Başkanı; Kime tarif ettin? Efendim tarif ettiğim kişi, siyah Mercedes geldiğinde arabanın camı az açıktı ve masanın önünde manavın önünde siyah Mercedes durdu. Mahkeme Başkanı; Yani böyle bir Mercedes kapıya geldi, yanında Oktay Yıldırım daha sonra ayrıldı, onun peşinden gittiğini söylüyorsun, yani siyah Mercedes var, Mercedes ile gelen bir kişi var ama bu kişiyi sen. Sanık Ali Yiğit; Bu kişiyi ben televizyonda Danıştay olayı olmuştu o sırada Muzaffer Tekin’e benzettim efendim ondan Muzaffer Tekin adını kullandım, Muzaffer Tekin’e benziyordu, sonradan Tekirdağ’da kaldığımız sürece yani emindim o olmadığına, Muzaffer Tekin oradan tanıdım zaten televizyon ve basından. Cümle düşüklükleri kendisine ait Başkanım. Mahkeme Başkanı; Yani birebir görmediniz şahsı. Sanık Ali Yiğit; Hayır efendim kesinlikle birebir görmedim televizyonda görmüştüm. İşte hem mantıklı açıklaması hem maddi delille Muzaffer Tekin neresinde? Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi değil penaltıya sebebiyet vermek sahadaki takımın oyuncusu bile değilim. Mahmut Öztürk benim gibi Ali Yiğit’in vermiş olduğu ifadeyle gözetime alınıp tutuklanmıştı. Ali Yiğit’in mahkeme huzurunda verdiği ifadeden sonra Mahmut Öztürk’ü tahliye etmeniz bombalar ile ne onun ne de benim irtibatımın olmadığının delilidir. Peki bu çifte standardın sebebi nedir? 3. olarak, terör örgüt üyesi sonra da örgüt lideri yapılabilmem için Ergenekon lobi belgesi Muzaffer Tekin’de bulundu yalan ve iftirası devamlı gündemde tutuldu. Bugünde iddia makamı bunu ısrarla devam ettirmektedir. Gözetime alındıktan sonra 17.06.2007 tarihinde bilgisayarım için düzenlenen inceleme tutanağında mevcut dosyalar içerisinde Ergenekon lobi belgesinden bahsedilmemiştir. Dikkatlerinize sunuyorum bu çok önemlidir. O belgeyi de size arz ettim Başkanım. Son gün 18.06.2007 tarihinde TEM şubede alınan ifademde Oktay Yıldırım’dan elde edilen ve içeriği yukarıda belirtilen doküman bilgisayar içeriğinde tespit edilmiştir. Yine doküman demiyor bilgisayar içeriğinde diyor. Bu soru şahsıma yöneltildi. İfadem bitmekte üzereyken telaşla bir polis elinde Oktay Yıldırım’dan ele geçirildiğini belirttiği doküman ile gelerek bu dokümanın bende elde edildiğini söylemesi üzerine soru bilgisayarınızda telaşla gelen polis bu doküman sizde var dedi. Dokümanın içerine içeriğine baktım ve bundan benden bir sayfa elde edemezsiniz çünkü yok dedim. Devamla yanılmıyorsam internette alo ihbar sitesine girerseniz bu belgeye ulaşabilirsiniz dedim ve o siteye de ne için ziyaret ettiğimi ifademin devamında belirttim. Tertipçiler avlarını belirlemişler tuzaklarını da kurmuşlar ama ben bunu nereden bilebilirim ki? İşte asrın davası denilen bu kepazeliğin taşları böyle döşeniyordu. Dava dosyasının 3. klasörü çok önemli Sayın Üyelerim lütfen dikkatinizi teksif ediniz. Sayfa 462’den başlamak üzere 10 sayfa lobi belgesini sanki bende bulunmuş gibi tertipçiler dosyalamışlar. O böyle yığın yığın klasörler böyle meydana getirildi. Açıklama olarak da hard disk inceleme raporu ve hard disk içeriğinde Ergenekon lobi belgesinin dökümü diye yazmışlar. Bunun anlamı şu, Muzaffer Tekin’in ne evinde ne işyerinde bir tek sayfa Ergenekon lobi belgesi yok. Çünkü hard disk içeriğinde demek bu dokümanların bende bulunmadığının ispatıdır. Ama biz her bilgisayar kullanıcısının kolayca ulaşabileceği bir siteden Ergenekon lobi dokümanını indirdik. Ve Muzaffer Tekin’in delil klasörlerine yerleştirdik. Bunu yapmak mecburiyetinde idik. Yoksa onu nasıl örgüt yöneticisi yapabilirdik ve asrın davası denilen bu soytarılığı yürütebilirdik? İşte o Başbakanın demecinde gizli bu çabalar. Soruşturma gizliliği olduğu dönemlerde bunları basına sızdırarak hazırlanacak iddianamenin alt yapısını oluşturarak tenekekon örgütünü ve liderini topluma benimsettik. Bugün bile savcı bende Ergenekon lobi belgesinin bulunup bulunmadığına bir türlü karar verememiştir. İddianame sayfa 34’de beş 34’de bende Ergenekon lobi belgesi olduğunu iddia ederken, 55. sayfada bu dokümanın sadece Sayın Veli Küçük, Sayın Doğu Perinçek ve Tuncay Güney’de ele geçirildiğini iddia edebilmiştir. 64. sayfada ise bu sefer bende sadece lobi dokümanı olduğunu ileri sürmüştür. Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, Başkanım çok önemli Üyelerim, 26.10.2010 tarih 164. celsedeki mütalaası bir skandaldır. Buna 1 gün konuşmak gerekir ama ben bu 1 saatin içinde toparlayacağım. Muzaffer Tekin’in sözlü beyanındaki hangi belgeye dayanarak kendisinin bilgisayarından lobi belgesi çıktığının iddia makamı tarafından açıklanması talebi üzerine dava dosyasının 3. klasörü 462-522 sayfaları arasında yer alan Muzaffer Tekin’den çıkan dijital malzemelerin inceleme tutanaklarında, bilgisayarının silinmiş kısmında lobi isimli belgenin bir kısmının bulunduğunun belirtildiğinin kendisine izah edilmesi. Hani Ergenekon diyordu şimdi bir kısmı onu da arz edeceğim. Saygın Başkanım, Değerli üyeler, savcı iddianamedeki tahrifatlarına maalesef mahkeme huzurunda da devam ediyor. Kelime oyunları ile bilgi kirliliği yaratıyor. İlk günden itibaren bende lobi dokümanı yok diye ısrarla haykırıyorum. Her bilgisayar kullanıcısının internette bu metinlere ulaşabileceğini söylüyorum. Bugüne kadar bu dokümanın bende ele geçirildiğini ifade eden savcı şimdi bilgisayarında var diyor. Evet sadece benim değil sizler dahil tüm bilgisayar kullanıcılarının bilgisayarlarında bu metin var. MİT’ten gelen raporda 2006 yılında bu metinlere 18000 kişinin ulaştığını bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Siz internette bir sayfa açtığınız zaman sistem onu otomatik olarak kopyalıyor. Bu bilgileri de kızım bana iletti benim bilgisayar bilgim yeterli değil Başkanım. Manuel bir kaydetme söz konusu değil. Geçici internet dosyasında biriken bu sayfalar sistemde yer açmak için zaman zaman temizlenir. Microsoft internet sitesinde bu silme işlemi gösterilir. Ve her bilinçli bilgisayar kullanıcısının bu işlemi yapması önerilir. Ama bende de silme yok. Açılmış bir sayfa okunmadan kapanmış o da otomatik kopyalanmış. Savcı bir kısmı da silinmiş diyerek hala şaibe yaratmak istiyor. Şimdi Başkanım burası da çok önemli. 164. celse de biraz önce arz ettiğim beyanda bulunan savcı Mehmet Ali Pekgüzel halbuki 27.08.2010 tarih 156. celse de ise çok farklı bir mütalaada bulunuyordu. Şöyle ki, Oktay Yıldırım ve Muzaffer Tekin’de internetten aldıklarını söyledikleri lobi isimli belge bulunması ve bu belgede Ergenekon isimli bir örgütten bahsedilmesi üzerine konu araştırmaya başlanmıştır diyebiliyor. Lütfen sorun Başkanım bir gün ağzımdan internetten Ergenekon veya lobi belgesi indirdim dedim mi sorun Başkanım? Yalan söylüyor. Onun için buradan fırlıyorum. İşte bu dava böyle gidiyor. Ben ise tüm savunmalarımda bu konuda en küçük bir çelişki yaratmadan hep doğruları ifade ettim. Zamanınızı almamak için sadece 26.03.2010 tarih 141. celsedeki beyanımı arz edeceğim. 65., 81., 95. celseler ile 11 Haziran 2009 tarihinde mahkemenize savunma amaçlı verdiğim dilekçemin içeriğinde örgütsel doküman olduğu iddia edilen bu belge konusunda açıklama yaptığımı hatırlatmak isterim. 141. celsede 26.03.2010’da diyorum ki, bilgisayarımda Ergenekon lobi dokümanı bulundu ifadesi maksatlı kullanılmıştır. Alo ihbar hattına giren herkes bu dokümana ulaşabilir. İlk celselerde mahkemenize yaptığım müracaatla bu belgenin MİT’ten gelen bilgilendirmesinde 09.05.2008 tarihinde İstanbul Cumhuriyet savcılığına gönderilmiş Ergenekon lobi çalışmalarıyla ilgili metnin 12.07.2006 tarihinde alo ihbar org adlı web sitesinde yani ben tutuklanmadan 1 sene önce bu belgeler internette ve dolaşıyor piyade kurmay yarbay XX burada dikkatinizi çekiyorum diyorum o celsede başkanım. Geçmiş YRB olarak Türk ordusunda kısaltmalarda YRB olarak yarbay geçmez diyorum, YB’dir. Bu da diyorum kurgunun açıkça bir delilidir. Ve devam ediyorum, burada vaktinizi almamak için bu konuşma metni önünüzde bunu geçiyorum. Yani hiçbir şeyim yok çelişkim yok çünkü yaşadıklarımı anlatıyorum. Peki başkanım bütün bu gerçekler ortada iken güvenilir olan ben miyim yoksa iddia makamı mı? Tabi ki ben. İnternette dolaşan bir belgeyle örgüt yaratmaya çalışan insanların kurguları ile özgürlüklerini çalan hiçbir ahlaki, vicdani ve hukuki normlara uymayan Savcıların şüpheli oldukları da Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından tescil edilmiştir. Dördüncü olarak, örgüt lideri seçildi. Örgütte cephane bulundu. 2000’li yıllardan beri bilinen internette dolaşan bilgiler çok gizli örgüt manifestosu yapıldı. Sıra bu örgüte bir eylem monte etmeye gelmişti. Gizli ve açık yalancı tanıklar. Ama özellikle de savcılar meslek etiklerini yok sayarak büyük gayretler ile çakma örgüte çakma eylem imal edildi. Bugün gelinen noktada Osman Yıldırım’ın iftiraları veya bombaların aynı KF’den olmadıkları gibi konulara girmeyeceğim. Çünkü bunlar huzurda maddi deliller ile defalarca çürütülmüştür. Menfur Danıştay saldırısı ile beni hiçbir güç irtibatlandıramaz. Danıştay saldırısının azmettiricileri ilk günden itibaren yargıyı yok sayarak müdahale edenler ve bugünde lehimize olan tüm delilleri yok sayarak bu çirkin tertibi devam ettirmek isteyenlerdir. Evinde bomba saklayan dışarıda. Cumhuriyet gazetesine atılan bombaları veren dışarıda. Danıştay yargıcının şehit edildiği silahı teslim eden dışarıda. Muzaffer Tekin yaklaşık 4 yıldır tutuklu. Vicdanen huzurlu olmasanız bu tabloyu devam ettirmezdiniz. 26.10.2010 günü Sayın Başkanım 164. celsede Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in Ataşehir’de toplantı yapıldığı iddia edilen ev ile ilgili mütalaası hukuk fakültelerinde öğrencilere tez olarak okutulacak önemdedir. Lokman Hekime sormuşlar terbiyeyi kimden öğrendin diye. Terbiyesizden yanıtını vermiş. İyi hukukçu olmak isteyenlerinde Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’den öğrenecekleri çok şey var. Bakınız Savcı Bey savunmaya geçmiş hala tertibi devam ettirebilmek için ne inciler sunuyor. Sanık Alparslan Arslan’ın duruşmada söz konusu bombaları Osman Yıldırım’a Recep Özkan’ın Ataşehir semtindeki evinin önüne verdiğini beyan ettiği sürece kadar bazı sanık ve sanık müdafilerince defalarca Ataşehir’de böyle bir evin olmadığının savunulduğu. Sayın Başkanım, Ataşehir mera mı dedik otlaklık mı dedik hipodrom mu dedik? Yerleşim birimi tabi ev olacak. Ama iddia edilen bir ev yok. Toplantı olduğu iddia edilen bir ev yok. Alparslan Arslan bombaları Recep Özkan’ın evinde mi verdim dedi? Recep Özkan 2 defa huzurda dinlendi, bombalar benim evimde mi verildi dedi, reddetti. Ama şu ifadeyle bile hala o evde bomba verildiği imajını yaymak istiyorlar. Delil yaratmak istiyorlar. Onun için devamlı öfkem. Eskiden ip cambazları vardı şimdi de hukuka cambazlık yaptırmak isteyenler var. Bu nedenle Cumhuriyet Savcılarının yine savcı devam ediyor bahse konu evi araştırmadığının ve kasıtlı olarak Osman Yıldırım’a yer gösterme işlemi yaptırmadıklarının ileri sürdüğü. Böyle bir evin gerçekten var olması durumunda diyecek bir sözün bulunmadığını. Şu son paragraftaki sözü çıkarsınlar Başkanım kim söylemiş. Bunu da uyduruyor, aklına geleni söylüyor. Dün diyor ki savcı; Abdurrahman Sağıroğlu ya buradan fırlayacağım. Beni ilgilendirmiyor ama ben o dosyaya vakıfım, Sağıroğlu Ankara’da bombaları Alparslan Arslan Veli Küçük paşa verdiğimi söylesem mi diyor. Burada Muzaffer Tekin diyor çünkü onların aklı başka yerde biz bu işi nasıl devam ettiririz. Şimdi Cumhuriyet Savcıları böyle bir evin var olup olmadığını araştırmayı iddianame hazırlanmadan hazırlandıktan sonra mı hatırladılar? Evet, hazırlanmadan Osman Yıldırım’a iddia ettiği evin keşfinin yaptırmaması kasıtlıdır. Bilerek yaptırmadılar. Savcı böyle bir evin varlığı durumunda söylenecek bir sözün bulunmadığını belirterek sanki toplantının yapıldığı iddia olunan evi tespit etmiş gibi kelime oyunlarıyla mahkemeyi aldatmaya çalışıyor. Sanki savcı değil Osman Yıldırım’ın avukatı. Toplantı yapılan bir ev yok. Onu kafanıza sokun savcı beyler yok. Olmadığını biliyorsunuz ama ben yine de tutanaklara geçmesi için tekrarlıyorum. Yine diyor ki savcı bey duruşmada Ataşehir semtine ait hava fotoğraflarının gösterildiği. En sonunda mahkemenin Ataşehir’de yaptığı keşif öncesinde söz konusu evin adresinin krokisinin fotoğraflarının ve ilgili kişilerin alınmış ifadelerinin dosya arasında bulunduğunun görmezden gelindiğinin. Yani çözmek için çok gayret sarf etmiş. Ne zaman sarf etmiş? Burada bizi buna monte etsin diye. Ama onu da başaramamış bende cevap veriyorum. Duruşmalarda Ataşehir semtinin fotoğraflarının gösterilmesinin dava dosyasına ne gibi bir katkısı oldu? İddianame hazırlanmadan Osman Yıldırım’ın ifadelerinin gerçek olup olmadığını niçin test etmediniz? Niçin somut deliller olmadan bu kadar insanı mağdur ettiniz? Evet davaya faydası olmadı da değil Başkanım oldu. Satılmış medyanın olağanüstü gayretleri ile 3 senedir reytingleri artırılmak istenen tenekekon senaryosunun çünkü çok ses getiriyor onun için tenekekon koydum ismini. Ataşehir semtinde olmayan evi bulamadım bombaları tenekekona yamayamadım bölüm çekimlerinde yönetici apartman komşusu marketçi apartman hizmetlisi bulundu fakat dizinin diğer bölümlerinin devam ettirilebilmesi mali, özellikle de siyasi krizin aşılması için güvenlikçi, değnekçi, bekçi, çöpçü, tesisatçı gibi misafir oyuncular arayışına girildi. Bu elemanlar bulunabilirse dizi kaldığı yerden vizyona girecektir. 22.04.2010 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstanbul Cumhuriyet başsavcılığına Ataşehir’de Recep Özkan’ın evinin tespiti ile ilgili yapmış olduğu organizasyon sonucunu sunuyor. Onu da mahkemeniz istedi. İddianamedeki üslup ile bu metinlerdeki üslup öylesine örtüşüyor ki pes doğrusu. Delil olmadığı gibi mantık da yok. Sadece ve sadece şaibe yaratmak suç isnat çabaları var. Şöyle ki; sayfa 1 paragraf 3 sanık Alparslan Arslan’ın ekli CD’de bulunan duruşma tutanaklarında. Recep Özkan’ın evinin Ataşehir’in merkezinde bulunan Migros’a yaklaşık 2, 2 buçuk kilometre mesafede olduğunu. Evin apartman dairesi olduğu ve evin 5. katta bulunduğunu. Evin 3 oda 1 salon 1 tane de küçük salondan ibaret olduğunu beyan etmiştir. Şimdi bu 1. sayfada Başkanım, üyelerim. Şimdi sayfa 3, paragraf 4, 5, 6 Osman Yıldırım’ın toplantı yaptıklarını öne sürdüğü ikametin Ataşehir Migros’a yakın bir mesafede ve İstanbul Ataşehir baz istasyonu kapsamında bulunan bir ikamet olduğu anlaşılmıştır. Osman Yıldırım alınan ifadesi içerisinde toplantı yaptıklarını öne sürdüğü evde Alparslan Arslan’ın bekar arkadaşlarının kaldığını beyan etmiştir bu. Şimdi nereye geliyorum. Bu ikametin tespit edilebilmesi için öncelikle Alparslan Arslan’ın arkadaşlarından o dönemde bu bölgede oturan olup olmadığına yönelik araştırma yapılmış ve sonuçta Recep Özkan’ın ilimiz Ümraniye ilçesi Yeniçamlıca mahallesi Baraj yolu caddesi Pınar sitesi A1 blok daire 18 sayılı adreste ikamet ettiği tespit edilmiştir. Şimdi tespit etti. Sonra geliyor 3. sayfa paragraf 8 bu tespitler üzerine toplantı yapılan evin Recep Özkan’a ait ikamet olduğu yönünde ciddi şüpheler oluşmuş. Önce bunlara bir IQ testi yaptırın siz. Böyle önemli bir davada. 1. sayfada buluyor 3. sayfada şüpheye düşüyor. Şüphe oluşmuş bunun üzerine bina sakinleriyle görüşülerek Osman Yıldırım’ın ifadesinde belirttiği şüphelilerin resimleri gösterilerek teşhis işlemi yapılmıştır. Değerli heyet polisin hazırladığı raporun 1. sayfasının 3. paragrafında Alparslan Arslan’ın isim vererek Recep Özkan’ın evini tarif ettiği bilinmekteyken, polis aynı raporun 3. sayfasında Osman Yıldırım’ın ifadesinden yola çıkarak Alparslan Arslan’ın bekar arkadaşlarının kaldığı cümlesinden hareket ile büyük bir özveriyle zeka ile Recep Özkan’ın evine ulaşıyor. Raporun ilerleyen bölümünde polis hala bu evin Recep Özkan’a ait olup olmadığına şüpheye düşüyor bunu gidermek adresi kesinleştirmek içinde bina sakinleri ile görüşerek teşhis işlemi yaptırıyor. Sayın Levent Kırca sadece şu metinlerden inanıyorum ki kendisine bolca malzeme çıkarırdı. Ben çok önemli konuları anlatırken savcı bey gidiyor test ediyor doğru mu değil mi diye ama dinlemiyor dinlese ibret alınacak çok şeyler var. Ataşehir’de sözde keşif rezaleti yalnız bununla da sınırlı değil. Polis işine gelen baz istasyon kayıtları ve telefon irtibatlarından hareketle Osman Yıldırım’ı aklar gibi ya bu haddizatında kendilerini ve iddianame Savcılarını haklı gösterme çabalarına girmiş fakat debelendikçe iyice batmışlar. Şöyle diyor polis; Alparslan Arslan ile Osman Yıldırım 1 Mayıs 2006 günü saat 14:31 ve saat 14:38 sıralarında İstanbul Ataşehir baz istasyon bölgesinde görüşme yaptıkları. Saat 14:38’den saat 15:20’ye kadar da her 2 şahsın İstanbul Ataşehir baz istasyon bölgesinde 3. şahıslarla görüşme yaptıkları anlaşılmıştır. Siz çözemediniz Başkanım şu polisleri huzurda tanık olarak dinlenmesini istiyorum. Şu kesin ifadelerinin gereğini burada yapsınlar. Anlaşılmıştır diyor. İşte iddianame de böyle. Öyle olduk 550 sene 2 müebbetle böyle yargılanıyoruz. Şimdi saat 14:38’den sonra da diyor Osman Yıldırım’ın toplantı yaptıkları öne sürdüğü evde buluştukları anlaşılmıştır. Bunu da lütfen huzurda anlatsınlar. Gibi talihsiz haddini aşan meslek ahlakıyla bağdaşmayan ifadelerde bulunmuşlardır. Alparslan Arslan evin apartman dairesi olduğunu ve 5. katta olduğunu ifade etmiş bu da doğru çıkmıştır. Osman Yıldırım dubleks villalardan oluşan bir site içinde villaya götürüldüğünü söylemiş böyle bir toplantı olmadığı içinde bu da yalanlanmıştır. Osman Yıldırım hava karardıktan sonra Migros’un önünden alınarak iddia ettiği eve götürüldüğünü Alparslan Arslan’ın da olduğu evde en fazla 5 dakika kalıp ayrıldığını beyan etmesine rağmen polis her ikisini gündüz buluşturup buluşma sonrasında da beraber toplantı yapıldığı iddia edilen eve gittikleri senaryosunu yazmıştır. Osman Yıldırım bombaları aldıktan bir gün sonra attırdığını ısrarla söylemesine rağmen ki bu iddia ettiği gibi bir toplantı olduysa da o da 4 Mayıstır. Polis bunu bile araştırma gereği duymamıştır. Peki niye savcılar sormamıştır? Hiçbir Ataşehir’de iddia edilen toplantıda olduğu iftirasına muhatap olan kişinin baz istasyon raporları o bölgede olmadığını maddi delil ile ortaya koyunca polis bu insanları zan altında bırakabilmek için başka telefon cihazı ve hattı kullandıkları kolaycılığına kaçmıştır. İnsanların aldığı nefesi biliyorsunuz. Yatak odalarını izliyorsunuz her türlü teknolojik donanıma sahipsiniz. Varsa öyle bir irtibat koysanıza ortaya. Polisin bildiği fakat işine gelmediği o gün toplantı olduğu iddia edilen saatlerde nerede olduğumu da baz istasyon kayıtları ile çok net ortada onu da ekte arz ettim. Ne olacak bozacının şahidi şıracı hesap soran yok ki. Osman Yıldırım’ın Ankara’dan İstanbul’a getirilerek yer gösterme işlemi yaptırılmasının güçlüğü. Bu ifade savcının artık sağlıklı düşünemediğinin dolayısıyla kendini izahta zorlandığının en belirgin örneğidir. Buradan ifade almak için Ankara’ya gidiyorsunuz. Ankara’da savcı mı yok? Talimat ile istediğiniz ifadeyi aldıramaz mısınız? Gitmeniz şart mı? Değil. Ama Osman Yıldırım’dan istediğiniz ifadeyi almak ve kurguyu gerçekleştirmeniz için Fizan’a dahil gidersiniz. Lakin insan hayatı için böylesine önemli bir konuda Osman Yıldırım’a ev tespit ettirmek güç olduğu gibi baz istasyon kayıtlarını tespit etmek de hiç işinize gelmez. Yazıklar olsun. Toplantı yapıldığı iddia edilen evde toplantıya katıldığı iddia edilen kişilerin tespit edilememesinden Ataşehir’deki soruşturmaya devam etmişler. Evde başkaları var tespit edememişler. Cevabımı veriyorum. Sadece ve sadece sözün bittiği yerdir. 12.03.2008 tarihli tanık ifadesinde Osman Yıldırım toplantının yapıldığını iddia ettiği evde Muzaffer Tekin, Alparslan Arslan, Oktay Yıldırım, kendisini alan tanımadığı kendisini alan şahıs tanımadığı 10, 15 kişinin olduğunu belirtmiştir. 17.04.2008 tarihli ifadesinde Osman Yıldırım, Muzaffer Tekin, Mehmet Zekeriya Öztürk, Fikri Karadağ, Kuddusi Okkır, Oktay Yıldırım ve kendisine fotoğrafta gösterilen kişilerin çoğunun olduğunu söylüyor. Osman Yıldırım’ın verdiği isimlerin hepsi burada. Tespit edilemeyenler kimlerdir? Süleyman Esen olabilir mi? Kovuşturma sürecinde Ataşehir’de tertip içinde olanlar yetki gaspı yapanlara ve de onlara sahip çıkan iddia makamına söylenecek çok söz var ama sadece şunu söylemek istiyorum. Bu zihniyet sahipleriyle adil yargılandığımızı hukuki mücadele içinde olduğumuzu düşünebilir misiniz? Onun içindir ki konuşmamın ilk bölümlerinde bir savaş olduğunu ifade etmiştim. 5. olarak, örgüt kurmak ve yönetmek atfı cürümüyle yargılanmamın son ayağında birçok derneği kurduğum ve arkasında olduğum yalanlarının iddianamenin birçok yerinde tekrarlanmasıyla zihinlere çakılmak istendi. Bırakınız gayri yasal hayatımın hiçbir döneminde yasal yapılanmalar bile içinde olmadım. Şube müdürlüğünce hazırlanan iftiranamelerin kendi içerisindeki tutarsızlıkları bu iddiaların inandırıcılığını yok ettiği gibi, huzurda yapılan sorgulamalarda ise bu iddiaların hiçbir maddi delile dayanmadığı, gerek sanık gerek tanık ifadeleriyle somut olarak çürütüldü. 11 Haziran 2009 tarihinde mahkemenize sunduğum savunma amaçlı dilekçemde de bu konuyu detaylı arz ettim. Değerli heyet, bugüne kadar yapmış olduğum savunmalarımda söylediklerimin ve tespitlerimin ne kadar haklı olduğunun saygın bir yargıcın aşağıdaki söylemleriyle birebir örtüşmesi benim mağduriyetimi hafifletmiştir. Ergenekon soruşturma ve kovuşturma sürecini yakından takip ettiği ve dosya muhteviyatına da hakim olduğu anlaşılan hukuk adamı bu tertibin medya, kolluk, yargı ve siyaset ayağında olanlara muhtıra verir gibi şöyle seslenmiştir; yargıya bu kadar karışmak hiç kimsenin işine yaramaz. Yarın es kaza hükümet değişirse bunun hesabını başkaları sorar. Bu hukuk böyle gitmez. Birileri birilerine savaş açmış. Fazla söze ne gerek. Keser döner sap döner gün gelir hesap döner. Son olarak şunu arz ediyorum. Bir ülkenin güvenliği ne ordusundan ne polisinden gelir. Bu süreçte onu öğrendim. Bir ordunun güvenliği adil bir yargı gerçek bir hukuk devletinden kaynaklanır. Beni sabırla dinlediniz saygılarımı arz ederim.”

Sanık Doğu Perinçek söz istedi, verildi:”Efendim önce 1 dakika tutan bir görüntü sunmak istiyorum müsaade ederseniz. Size dilekçemi arz ettim. Görüntünün yoğun diskin baştan alabilir miyiz? Görüntünün yoğun diskinde mahkemeye sundum.”



Salonda sesli telefon kaydı dinletildi.

Sanık Doğu Perinçek:”Evet, efendim bu dinlediğimiz ses kaydı bir pazarlamacının telefon konuşması olsaydı zaten mahkemeyi meşgul etmezdik sıradan bir olay. Ama o pazarlamacı gelir getirilir Amerika Birleşik Devletleri tarafından Türkiye’nin Başbakanlık koltuğuna oturtulursa vahim bir olay var demektir. Hele o pazarlamacı ben Silivri’de özel mahkemeler kurdum diyorsa durum daha da vahimdir. Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanı burada dinledik Cüneyt Zapsu, Fatih Bey ve kendisine sen diye hitap eden senli benli konuşan X şahısla bir iş çeviriyor. Başbakan iş çevirir mi? Bir satış konusunda bu gayri menkuldür bir ticaret şirketidir vesaire onların hepsini biz biliyoruz. Karar ve talimat veren konumunda. Satış ondan soruluyor. Fiyat onun kararına sunuluyor ve talimat veriyor üçe kapatın diye. Talimat veren konumunda, karar veren konumunda. Yasadışı ve karanlık bir iş yürütülmektedir. Dikkat ediniz konuşmalar hep gizli saklıdır örtülüdür, şifrelidir. Ve bir işlemden söz ediliyor. Önemli öbürü de önemli diyor. Şey hani o işlem konusu var ya onu da halletmek lazım. Bu konuşma Tayyip Erdoğan’ın suç belgelerinden biridir. Biz burada herhangi bir insanın Tayyip Erdoğanların yaptığı gibi özel hayatını sergilemiyoruz. Deniz Baykal’a kurdukları komplolar gibi bir özel hayatı mahkemenin huzuruna getirmiyoruz. Bu bizim ahlakımıza da siyasi karakter ve anlayışımıza da yakışmaz. Biz burada bir kamu meselesine kamu yararını getiriyoruz. Türkiye yağmalanıyor. Bir mafya tarikat şebekesi tarafından Türkiye yağmalanıyor. Ha Türkiye’nin yağmalanmasına da katlanalım. Ama Türkiye yağmalanırken bütün bu malzeme Amerika Birleşik Devletleri tarafından bu Türkiye’deki iktidar sahiplerinin önüne bir şantaj malzemesi olarak konularak. Türkiye’nin bölünmesi Irak’ın kuzeyindeki 2. İsrail devletinin Türkiye’ye doğru genişletilmesi ve karşılaştığımız bu vahim tertiplerde bu malzemeler kullanılıyor. Ortaya dökülen o Amerikan dışişleri bakanlığı yazışmaları bunun birçok örneğini sunmaktadır. Şimdi buradan Tayyip Erdoğan’ı cevap vermeye çağırıyoruz. Üçe kapattığın nedir? Neyi üçe kapatıyorsunuz? Size sen diye hitap eden X adlı şahıs kimdir, Fatih bey kimdir? Bu şahsılarla çevirdiğiniz iş hangi hukuka dayanmaktadır, Cumhuriyet hukukuna mı mafya hukukuna mı? Dikkat ediniz burada mafya hukuku var. Bu konuşmada Cumhuriyet hukukuna benzer Cumhuriyet hukukundan kaynaklanan bir ticari iş gözükmüyor zaten Başbakanlar ticaret yapamaz ayrı mesele. Turgut Özal’a kadar ticaretle uğraşan bir Başbakan yoktu. Karar ve talimat veren etkili etkin ortak konumunda. Yani hukuken olmasa bile fiilen. Bu ortaklığın ticaret siciline kaydı var mı 4 tane ortak var veya bir iş çeviren 4 kişi var. Görünürde telefon konuşmasında adları geçen. Bu ortaklığın ticaret sicilinde kaydı var mı? O ticaret sicilinde kaydı olan ortaklıkta Tayyip Erdoğan ortak olarak gözükmekte midir ki karar ve talimat vermektedir? Tayyip Erdoğan resmi ticaret ve tapu kayıtlarında satışı yapılan şirket veya taşınmazın ortağı olarak görünmekte midir onun da ismi var mıdır? Yoksa gizli kasalar mı kullanmaktadır? Kendi yağmaladığı değerleri birilerine mi yönettirmektedir ve bu şekilde gizli telefon görüşmeleriyle onları yönlendirmektedir? Bu çevrilen karanlık işten Tayyip Erdoğan’ın payına ne düşmüştür? Kazancının miktarı nedir? Bu kazancını mal beyanında göstermiş midir? Bu kazancının vergisini ödemiş midir? Niçin gizli kapaklı konuşmaktasın ey Tayyip Erdoğan? Eğer yasal bir ticaret işi olsa hani bir Başbakan öyle bir işin içinde olamaz ama yasal bir ticaret işi olsa niye böyle gizli kapaklı şifrelerle örtülü ve en önemlisi diğer işlemler noktasındaki konuda yapılması gereken nedir? Birtakım işlemler var. Karşıdaki de önemli diyor. Besbelli ki bunlar devlet işlemleri biz bunları biliyoruz. Ve işte BOP eşbaşkanlığı makamı birtakım karanlık işlerde milyarların milyonların vurulmasında kullanılmaktadır bu aynı zamanda bunun kaydıdır. Şimdi bunların suçları dağlar gibi yığıldı Tayyip Erdoğan’ların ve çevresinin. Arkadaşları söylüyor. Abdüllatif Şenerler söylüyor diyor ki bunları hep diyor aramızda konuşulur diyor. Suç dolu diyor. Ama bunların suçları takip edilemiyor. Niye takip edilemiyor? Dokunulmazlık zırhının arkasına sığınmışlar. Bizde diyoruz ki, dokunulmazlık zırhının arkasında saklanma çık ordan. Ve yargı incelemelidir bunları. Bizim mahkememiz burada yargılanmamız açısından muhakememiz ve mahkememiz açısından her ikisi açısından hem mahkeme hem muhakeme önemli olan bu karanlık işlerini kirli paralarını yolsuzluklarını ortaya çıkarın insanların siyasetçilerin gazetecilerin Silivri’de zindanlara atılmasıdır. Bunu da Tayyip Erdoğan söylemektedir. Ve yine sizleri yakından ilgilendiren ben Silivri’de özel mahkemeler kurdum demesidir. Ve bunu broşürlere yazmasıdır. Ve bütün basını sonra sizi Silivri’de hapse attırırım diye tehdit etmesidir. Bu Tayyip Erdoğan’ın bu konuşmaları karşısında yargıçların kendilerine sormaları gerekiyor. Her yargıcın kendi kendisine sorması gerekiyor. Tayyip Erdoğan nasıl bunları konuşabilmektedir ve sizler adına bu tür açıklamalarda bulunabilmektedir? Yani sizlerin üzerinden nasıl basını Türkiye’yi tehdit edebilmektedir? Şunu söyleyim, özel mahkemeler kurmak Silivri tehditlerinde bulunmak Tayyip Erdoğan’ı battığı çamurdan çıkartamayacak, kurtaramayacak. O bir çamurun içine batmıştır. Tayyip Erdoğan’ı Silivri’den yıkacağız buradan söylüyorum Silivri’den yıkacağız. Silivri Tayyip Erdoğan’ın siyasal mezarı olacaktır. Siyasal mezarı olacak. Mahkemeye gelince bu konuşma bu kayıtlar bugün bütün basın organlarında mevcut adlarını saymıyorum. Bütün büyük basın organlarında, Aydın Doğan medyasında diğerlerinde Karamehmetler hepsinde size bugün takdim ettiğim arz ettiğim yoğun disk hepsinde duruyor kasalarında. Ama öyle bir terör öyle bir korku ortamı yaratılmıştı ki basında, mahkemenizin uygulamaları üzerinden o sayede. Türkiye’yi bu derece ilgilendiren daha arkada böyle 50, 60, 70 tane onların hepsi bizde var. Bunları yayınlayamamaktadırlar. Gerçekleri açıklayanları Silivri’de kim hapse atıyor, kim hapse atıyor gerçekleri açıklayanları? Ve gerçekleri açıklayanların tutukluluğuna sürekli olarak kim devam kararı veriyor? Burada bir kuvvetli suç şüphesi var. Açık söylüyorum bizim tutukluluğumuza devama karar veren yargıçların hakkında kuvvetli suç şüphesi vardır. Bizim hakkımızda hiçbir suç şüphesi yok. Ne kuvvetli ne zayıf. Hepsi temizlenmiştir. Hepsi temizlenmiştir burada bir bir, bir bir, bir bir ispat edilmiştir. Suçsuzluğumuzu ispat etme mükellefiyeti bize ait olmadığı halde ispat edilmiştir. Önünüze konmuştur. Hepsi resmi belgelerdir. Öyle kuru iftira falan demiyoruz. 1100 tane telefon kayıt var. 6000’in üzerinde benim hakkı telefonlarım dinlenmiş. 6000 konuşmadan 1 tane utanacağım konuşma buldunuz mu? 1 tanesini burada savcılar gösterebiliyor mu? Doğu Perinçek’te bunu yapmış diye. 6000 konuşmanın 6000’ini de kabul ediyorum. Tayyip Erdoğan gibi inkar etmiyorum. Şimdi bu durumda suçsuz olduğumuz açık olduğu halde ve Tayyip Erdoğan ben Silivri’de özel mahkeme kurdum deyince ve yine Tayyip Erdoğan benim yolsuzluğum 1 milyar dolarım olduğunu söyleyenler Silivri’de hapse atılmıştır deyince o zaman kuvvetli suç şüphesi olmaz mı? Bakın şimdi orda önümde kocaman 600 sayfalık müfettişlik dosyası var. Onu da arz edeceğim. Şimdi değil bugün değil yarım saate sığmaz. 1 milyar dolar orda var hepsi var. Ülke müfettişleri saptamış. Alçaktır diyor 1 milyar doları bilmem neyi tespit eden. Esas alçaklık bunların yargı önüne getirilmesini dokunulmazlık zırhının altına sığınarak önlemektir. Deniz Baykal diyor CHP diyor hadi diyor hepimizin kaldıralım diyor dokunulmazlıklarını. Kuvvetli suç şüphesi var bizim tutukluluğumuza devam kararı verenler hakkında. Hangi suçlardır onlar? Tayyip Erdoğan’ın suçlarını örtbas etmek. Tayyip Erdoğan’ın suçları karartılıyor bu mahkemede. Kanıtlarını gizlemelerine yardımcı olmak. İnsanlar korkuyor Tayyip Erdoğan’ın suçlarının kanıtlarını gündeme getiremiyorlar. Yargı önünde hesap vermelerini önlemek. Kamuoyu yaratılamıyor dokunulmazlıklarının kalkması için. Hep bu mahkemelerin, bu mahkemenin 13. Ağır Ceza Mahkemesinin uygulamaları yüzünden. Suçun üzerine gidenleri hapislere atmak. Gitmesi muhtemel olanları hapisle tehdit etmek. İsim saymayacağım basının en önemli insanları sürekli olarak bizde haberlerini alıyoruz bize de haber gönderiyorlar. Bize de selam gönderiyorlar. Hepsi bu belgeleri bu bilgileri yayınlamaktan korkuyor bizi de oraya yollarlar diye bu sürekli olarak şaka konusu Türkiye’de. Bizim tek suçumuz Türkiye’de kurulmuş bulunan bu mafya tarikat Gladyo iktidarına karşı mücadeledir. Türkiye’de Cumhuriyet yıkılmıştır. Cumhuriyet yıkıcıları iktidara gelmiştir. Bunu ben söylemiyorum Anayasa Mahkemesi bunu hükümle saptadı ne dedi? Laiklik karşıtı faaliyetin odağı haline gelmiştir dedi bugünkü iktidar sahipleri hakkında. Ve o siyasi partiler kanununda laiklik karşıtı faaliyet hangi üst bölüm başlığının altındadır? Cumhuriyete karşı faaliyetler. Cumhuriyeti yıkmaktan Anayasa Mahkemesi hükmüyle hüküm giymiş olanlar Türkiye’yi yönetiyor artık Cumhuriyet var mı? İşte görüyorsunuz bütün bu toplanan deliller belgeler bu bir mafya yönetimidir. Ve Cumhuriyet makamlarının içi boşaltılmış Başbakanlık diye bildiğiniz Cumhurbaşkanlığı diye bildiğimiz makamlar Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanlığına ve sözleşmeli personel konumlarına dönüştürülmüştür. Abdullah Gül’de diyor ki ben diyor Amerika ile gizli 2 sayfa 9 maddelik anlaşma yaptım bu bir hizmet sözleşmesi. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan şahıs Amerika ile bir hizmet sözleşmesi yaptığını Amerika’ya bağlandığını kendi ağzıyla itiraf ediyor sözleşmeli personel. İspatlı Vatan gazetesinde kendi ağzından manşet oldu 24 Mayıs 2003. Ve Türkiye için bir kader seçimi yapıldığı kamuoyunda ortak kanı. Bu Cumhuriyetin yıkımına karşı son bir atakla bu önlenebilir mi bu makus talih düzeltilebilir mi tersine çevrilebilir mi? Türkiye’nin önündeki soru bu ve bu soru konuşulurken ne yapılmaktadır İşçi Partisi hapse atılmaktadır. Hangi demokrasiden bahsediliyor? Mafyaya, tarikatlara, cemaatlere, Amerikan güdümlülere siyaset serbest İşçi Partisine işte Yeni Partiye, Yurtseverlere, özgürlük, demokrasi Atatürk devriminden yana olanlara demir parmaklıklar. Demir parmaklıkların arkasından siyasal mücadele yapıyoruz sizlerin sayesinde. Bu da kuvvetli suç şüphesidir. Yani Türkiye’nin gidişatına mahkemeler üzerinden müdahale etme fiili ve mevcut mafya tarikat Gladyo yönetiminin pekiştirilmesi ve Cumhuriyetin yıkılması faaliyetine maalesef bilerek veya bilmeyerek onu ben bilemem mahkemenizin kararları rol oynamaktadır. Bunlar hep kuvvetli suç şüphesi doğuran fiillerdir. Bunun adı demokrasi vesaire diye söylenebilir. Bunun demokrasiyle hiçbir ilgisi yoktur. Herkes faşizmden bahsediyor Türkiye’de artık. Yargıçlar bu manzaraya kayıtsız kalamaz. Bu manzaraya bakarak karar vermelidir. Siz beni 3 buçuk yıldır hapiste tutuyorsunuz. Pardon 2 buçuk yıldır. 2 buçuk yıldır hapiste tutuyorsunuz. 3 yılım dolmak üzere Mart ayında. Dünyada nerede görülmüş 3 yıl tutukluluk? Hiç suçu olmayan bir insanı siz nasıl 3 yıl tutuklu diğer arkadaşlar, şurada, şurada hani bazıları diyor ki işte efendim Ergenekon davasında kurular var yaşlar yok. Kuru yaş falan yok. Bu iddianameye göre bu dosyaya göre ben buradaki yargılanan sanıkların hayatlarını ne yaptıklarını falan bilemem ama bu dosyaya göre bu iddianameye göre burada bir tek suçlu yok. Örgüt yok çünkü. Örgüt yok. Örgüt olmadığı gibi örgüt yok disiplin yok, başı yok, sonu yok. Hiyerarşisi yok. Örgüt olmadığı gibi o örgütün bir terör eylemi yok. Terör eylemi olması lazım terör örgütü diyebilmeniz için. Danıştay cinayetini Türkiye’ye karşı bir tertibin aleti olarak getirip buraya bağlamışlardır. Bunu artık hepiniz gördünüz. Bunu görmeyen kaldı mı burada? 20 tane tanık geliyor 20’si de aynı tanıklıkta bulunuyor. Alaka ilgiyi gösteren en ufak bir ifade yok. Sürekli yalanlar yalan söyleyen bir kimseden ve aynı şahsı bir de gizli tanık. 9 tane gizli tanık yapın o zaman gizli tanık 10, gizli tanık 11, gizli tanık 12, gizli tanık 13 aynı adamı. 9 tane gizli tanık yapın ha 20 tane açık tanığın karşısına 9 tane gizli tanık koyun. Hepsini de başka başka isimlerle buradan getirin gösterin. Böyle hile olur mu? Mahkemeler hile yapar mı? Gizli tanık olarak onu yargılayabilir misiniz burada çıkarıp tanıklığını herkes bildiği halde? Sanık gizli tanık olur mu? Her şey ayan beyan ortaya çıkmıştır. Ne beklenmektedir? Ne beklenmektedir? Emir mi beklenmektedir? Emir mi beklenmektedir? Bu da bir kuvvetli suç şüphesi. Bu vicdansızlığa bu haksızlığa son verin. Cumhuriyete karşı bir tertibe yardım etmeye son verin. Bakın ben şahsım adına bir şey istemiyorum. Türkiye adına Türkiye’nin parçalanması sürecidir bu. Kaosa sürüklenmesi sürecidir. Türkiye bölünmez herkes keşke bölünse diyecektir. Türkiye kaosa sürükleniyor. Türkiye’yi bölme şansı yok çekeceğiniz bir sınır yok. Kaynaşmış iç içe geçmiş bir millet oluşturma sürecine girmiş insanlar bunları etnik bilmem ne mezhepsel gruplara bölmeye kalktınız mı ki bölünmektedir buradan bir çatışma ve kaos ortamı çıkar başka bir şey çıkmaz. Ve bu kaos ortamı yazık eder bu ülkeye bu insanlara, bu millete, bu halka yazık olur ve yazık olmaktadır. Mahkemenizin sorumluluğu bu kadar ağırdır ve ileride tarih böyle yazar. Bu yanlıştan ne kadar erken dönülürse Türkiye için o kadar kardır. Bunu takdir etmenizi sunuyorum kararınıza sunuyorum. Bu bugünkü arzımı bir dilekçe olarak yazılı olarak size sundum ayrıca Tayyip Erdoğan’ın üçe kapatın dediği yolsuzluk konuşmasını da bir yoğun disk içerisinde mahkemenize sundum. Teşekkür ediyorum saygılar sunuyorum.”

Sanık Oktay Yıldırım söz istedi verildi:”Sayın Başkanım, savcılık 26 Ekim tarihli celsesinde celsede verdiği mütalaada tabi buradaki tanıkları dinlerken de zaman zaman aynı şeyi yapıyorlar ama. Şöyle bir şeyde bulundu ifade de. Efendim Mehmet Demirtaş, Oktay Yıldırım’ın bıraktığını beyan etti. O anlama gelen işte beyan ettiniz işte beyanınızda Oktay Yıldırım isimli şahısta yakalandı sizin beyanınıza istinaden falan filan. Nerede? Nerede? Ev aramasında. Bunu 100 kere anlattık ama biz anlamamış bunla… Mehmet Demirtaş’ın ev araması benden saatler sonra yapıldı. Nasıl söyleyecek, nasıl söyleyecek Sayın Başkanım? Önce benim evim arandı. Benden 2 saat sonra Mehmet Demirtaş’ın evi arandı nasıl söyleyecek? Savcı önce bir şeyi söylesin şu 15 Haziran/da Danıştay davasıyla ilgili hangi hazırlık vardı da Danıştay dosyasını istediler? 15 Haziran/da hiçbir ifade yok. Hiçbir şey yok. Ne hazırlık vardı da Danıştay dosyasını istiyorlar Ankara’dan? Tanık burada anlatıyor 2007 yılının başında Ataşehir’e geldi polis diyor. Ne işi var polisin Ataşehir’de 2007 yılının başında? Neyin hazırlığını yapıyorlar? Baharında neyindeyse işte. Sayın Başkanım günlerden beri burada birtakım sorgulamalar yapıyorsunuz. Buradaki yapılan sorgulamalarda bu ortaya çıkan telefon irtibatları size hiçbir şey anlatmıyor mu? Yani adam bombanın atılış saatinde o dakika da diğerlerinde de aynı şekilde. Arka arkaya 10 defa 15 defa birer dakika otuzar saniye arayla bir telefon trafiğine giriyor. Sonra burada soruyorlar. Ne konuştunuz diyorlar yani bu saatte adam bombayı atmış kaçıyor. Ne konuştunuz bu saatte birbirinizle 10 defa. dakika arayla böyle. Adam diyor ki biz diyor hal hatır sorduk diyor. Bir halini hatırını sordum hocamın evine gidecek misiniz dedim diyor. Onun diyor bilgisini aldım diyor. Sonra elini kolunu sallayarak gidiyor buradan tanık o. O tanık. Benim 1 tane irtibatım yok. Bir karşılaşmışlığım yok. Bir tanışmışlığım yok. O bütün bunları ben hal hatır sordum diye açıklayıp giderken ben 42 aydan beri buradayım Sayın Başkanım. Sonra biz buna hukuk diyoruz öyle mi? Biz buna diyoruz ki bu hukuktur. Ben size şunu sormak istiyorum şu ana kadar Danıştay davasıyla ilgili ne irtibat buldunuz Sayın Başkanım, ne bulundu ne çıktı ortaya? Oktay Yıldırım’ın Alparslan Arslan ile işte veya bir başkasıyla Osman Yıldırım’la onla bunla ne irtibatını buldunuz Sayın Başkanım? Ne bağlantım çıktı benim onunla onlardan herhangi biriyle? Osman Yıldırım’ın yalanlarından başka ne buldunuz Sayın Başkanım? O yalanları da bizzat sizin gözlerinizin önünde hakiminizin gözleri önünde o keşif rezaletinde burada tanıklarla belgelerle defalarca darmadağın edilmedi mi? Kimde bu kuvvetli suç şüphesi? Bende mi? Hangi suçun şüphesi bu? Danıştay eylemine yardım etme suçunun şüphesi mi? Cumhuriyete bomba attırma eyleminin şüphesi mi? Nasıl bir şüphe var burada? Hangi dayanakla bu şüphe devam ediyor? Bir irtibat arıyorsunuz, Sayın Başkanım 86 sanığı tam 1 yılda dinlediniz. Tam 1 yılda 86 sanığı dinlediniz. 5 sanık 1 yıl tuttu. Üstelik onların 2 tanesini de tahliye ettiniz. Bu sürede ortaya hiçbir şey çıkmadı. Hangi delili karartacağız biz? Ben hangi delili karartacağım Sayın Başkanım? Ne var yani bulunmamış nasıl bir delil varda ben onu karartacağım? Gidip Ataşehir’deki evin yolunu değiştiremem adam 2007’de gitmiş zaten oraya. Adam 2007’de gitmiş zaten oraya. Danıştay davasının çözülmesi siz Cumhuriyet yargıçları için namus meselesidir. Bunu sizde söylüyorsunuz zaten. Peki niye uzuyor Sayın Başkanım? Neden uzuyor bu dava? Yani burada sanıkları tutuksuz olan davaları öne alıyorsunuz. Tutuksuz sanık onları öne alıyorsunuz biz burada 2, 3 duruşma yapıp 2, 3 celse yapıp 1 buçuk ay 2 ay sonrasına şey yapıyoruz gün atıyoruz. Böyle bu dava biter mi Sayın Başkanım? Bu dava nasıl biter böyle? Tanık geliyor buraya, tabi siz tanığı dışarıda bekletiyorsunuz diğer tanığın şeylerinden etkilenmesin diye tanık zaten hatim indirmiş. Bütün şeyleri okumuş söylenenleri şeylerini de hazırlamış karşı cevaplarını da hızlı okumasının açıklamasını yapmaya çalışıyor burada. Onu bir referans noktası olarak almış hızlı okumasının açıklamasını yapmaya çalışıyor. Bizde tanık dinliyoruz burada. Ona rağmen bütün bu hazırlıklara rağmen burada büyük bir kibirle orta zekada olduklarını söylemelerine rağmen bu kadar bağlantı ortaya çıktı. Bunların tamamı tanık, bu bağlantıların tamamı normal, biz sanığız öyle mi Sayın Başkanım? Mesela bugün Fikri Cora’yı biz dinleyemiyoruz Sayın Başkanım. Bunu bütün kalbimle söylüyorum, kişisel nezaketini son derece şayana takdir. Hiç kimse bir şey söyleyemez haklısınız. Yani bir adamı burada 3, 4 kez bekletip dinleyememek o adamı işinden gücünden etmek e ona karşı bir mahcubiyeti muciptir. Kesinlikle haklısınız. Peki ya biz Sayın Başkanım? Ya biz ben 42 aydan beri bekliyorum. Şimdi ben Fikri Cora’yı dinlemek için kaç ay daha bekleyeceğim Sayın Başkanım? Bu kadar önemli bu dava. Bizim için namus meselesi diyorsunuz. Gitmezsiniz Sayın Başkanım. Gitmezsiniz. Öbür davayı ertelersiniz. Biz burada dikiliriz. Çarşamba günü de geliriz. Pazartesi, Salı’da yaparsınız. Ama bunu bir karara bağlarsınız şimdi ne olacak? Yani ben o hapiste daha kaç ay daha Fikri Cora’yı veya işte bilmem Aysel bilmem neyi dinlemeyi bekleyeceğim. Ama eğer şuysa ben bunu anlayabilirim. Benim tahliye olmamın onların dinlenip bitirilmesiyle bir ilgisi yoksa. Benim tahliye olmamın tahliye olmam tamamen davanın dışındaki nedenlerden kaynaklanıyorsa bunu anlayabilirim ben o zaman bu anlaşılabilir. Ama başka türlü ben bunu anlayamam Sayın Başkanım. Ben 42 aylık tutukluluğun sonunda bunu anlayamam. Avukatın bilgisayarı bozuldu. Fikri Cora’nın davası vardı. Öbürküsü gelmedi. İnsanlar birer birer çıldırıyorlar Sayın Başkanım burada. Hiç kimse normal değil artık. Birisiyle yalnız kalmaya korkuyorum. Oda da yalnız başıma kalmaya korkuyorum şu dışarıda. Acaba bu da çıkıp ta biz çok büyük bir örgütüz bak bu adam bize gel katıl rahat edersin dedi diyecek mi diye. Bu hale geldi insanlar. Böyle mi gidecek herkes? Yani çıldırtılarak mı? Tek tek herkes çıldıracak çıldırdıkça böyle mi olacak? Eğer bu işin bu kadar uzamasının nedeni yaklaşan seçimlerse ve biz Tayyip Erdoğan’ın propaganda malzemesi olarak onun ağzına sakız olacaksak ha bu referandumda oldu beni şaşırtmaz bu. Ama mahkemenin bilmeyerekte olsa istemeyerekte olsa böyle bir şeye yardımcı olmuş olması kesinlikle kabul edilemez Sayın Başkanım. Siz referandumun 12 Eylül tarihine rastlamasını tesadüf mü buluyorsunuz? Referandum 12 Eylül tarihinde yapıldı sizce bu tesadüf müydü? Ağızlarını doldura doldura darbe edebiyatı yaptılar bize bağırdılar çağırdılar, itham ettiler, darbeciler, Ergenekoncular dediler. Lafın bini bir para. Şimdi seçimlerin 12 Haziran’a alınmış olması sizce tesadüf mü Sayın Başkanım? Tesadüf mü? Bu tertip 12 Haziran’da başladı. Şimdi gene çıkacaklar kürsülerden ağızlarına geleni sayacaklar. Peki bu davaların uzamasının bununla bir ilgisi olabilir mi? istemeyerek de olsa buna katkısı olabilir mi? Sayın Başkanım nasıl düşünelim artık yani? Nasıl düşünebiliriz artık? 3 tanık kaldı diyoruz geliyoruz. 3 tane tanık. Tamam peki. 3 tane tanık geliyor dinliyoruz. 3 tanık daha çıkacak. O 3 tanığı dinleyemiyorsunuz bile. Niye 2 gün dava görüyorsunuz 3 gün görüyorsunuz 4 gün görüyorsunuz. Efendim 15 gün aralıksız görebilirsiniz yapabilirsiniz böyle bir yetkiniz var. Toplarsınız bütün tanıkları buraya. 5 gün sürekli gelir o tanık. Yani beni 42 ay burada tutmaya muktedir olan gücünüz onun 3 duruşmasını ertelemesine muktedir olmaz mı Sayın Başkanım? Buradaki insanların özgürlüğü pahasına bu fedakarlığı ondan beklemez mi? Aylar sürecek. Bir de şey var taraflar var. Mahkemeniz istemese bile istese de istemese bile tarihin nezdinde bir tarafa konmuştur bir taraftır. Yani biz şimdi diyoruz ki Sayın Başkanım siz burada, burada bakın bir hukuk katliamı var diyoruz. Burada yasalar katlediliyor diyoruz. Burada insanların hakkı yeniyor diyoruz. Bu kadar uzun tutukluluk olur mu diyoruz. Adam mı öldürdük, kimi kestik, ne yaptık diyoruz. Dışarıda bunu alkışlayanlar var. Bu büyük bir cephe. Hiç dikkat ettiniz mi Sayın Başkanım alkışlayanlara? Bu uygulamaları alkışlayanlara hiç dikkat ettiniz mi? Bunların hepsi aynı zamanda PKK’yı aynı zamanda Amerika’yı, aynı zamanda Büyük Ortadoğu Projesini göklere çıkaran adamlar. Bölücü başıyla devlet pazarlık yapsın diyen adamlar. Onlar sizi de alkışlıyorlar Sayın Başkanım, uygulamalarınızı da alkışlıyorlar. Doğruyu yapıyor diyorlar. Ve size burada diyoruz ki hukuk ihlalleri var, hukuk katlediliyor diyoruz siz de diyorsunuz ki hayır biz maddi gerçeği arıyoruz. Sık sık söylüyor Sayın Üyemiz biz maddi gerçeği arıyoruz diyor. Sizinle aynı fikirde olan hayır orada hukuk katliamı yok orada sadece maddi gerçek aranıyor diyen televizyonlarda seçim meydanlarında diyenlerin bir eksiksiz tamamı PKK’nın devletle masaya oturmasını istiyor aynı zamanda. Bu devlet yapısının yıkılarak gevşek bir federasyona dönüşmesini istiyor. Bu adamların hiçbir tanesi bu Anayasadan memnun değil. hepsi bu Anayasal düzene karşı. Bir ünlü söz vardır hani diyor ya düşmanlarım beni alkışlıyorsa nerede hata yaptım diye düşünürüm. Bu üniter yapının düşmanları Cumhuriyetin yıkılıp yerine özerk bölgelerden oluşan bir federasyon kurmak isteyenler. Atatürk diktatördü diyorlar o diyenler. Mahmut Esat Bozkurt faşistti diyenler. Cumhuriyetin devri kapandı diyenler. Eğer sizin olumladığınız onayladığınız fikirleri beyan eden insanlarsa bu alkışlardan rahatsız olmamanız anlaşılabilir. Ama biz böyle olmadığını görüyoruz hiç bakıyor musunuz? Bir taraf sizi alkışlıyor bir cephe oluştu dışarıda. Burada bekleyenlerin de bir cephesi var. Yani burada bir yanlışlık var. Ya eğer onları onaylamıyorsanız bir yanlışlık var Başkanım. Bir yerde bir hata var. Anıtkabir’de sap gibi durmaya gerek yok diyor bu adamlar. Ne Mutlu Türküm Diyene yazılmaz her yere diyor bu adamlar. Okullarda İstiklal Marşını okumanın anlamı yok diyor bu adamlar. Sizi bunlar alkışlıyorlar Sayın Başkanım. Bu uygulamaları bunlar alkışlıyorlar. Bundan faydalanıyorlar. Çıkıp seçim meydanlarında bas bas bağıran adamlar bu uygulamaların arkasına saklanarak varlığım Türk varlığına armağan olsun demeyi yasaklıyorlar. Sizce burada bir yanlışlık yok mu Sayın Başkanım? Bir savaş var ve mahkemeniz bu savaşın bir tarafı yapılmaya çalışılıyor. Siz Cumhuriyetin mahkemesisiniz. Siz Cumhuriyet geleneğinin mahkemesisiniz. Osman Can sizin uygulamalarınızı alkışlıyorsa burada bir sorun var demektir bir yanlışlık var demektir. Bir yanlışlık var demektir. Çünkü diyor ki Osman Can; Mahmut Esat Bozkurt faşist bir geleneğin temsilcisidir diyor. Hangi geleneğin temsilcisi Mahmut Esat? Çarlık geleneğinin mi? İngiliz kraliyet geleneğinin mi? Hilafet geleneğinin mi? Mahmut Esat Cumhuriyet geleneğinin temsilcisi. Burda bir hata var demektir. Ve sizin bunu görmeniz gerek artık. Aynı adamlar, aynı adamlar çıkıp bu askerler kendi askerlerini öldürüyor bu ordu askere gitmeyin diyorlar Sayın Başkanım. Sonra diyorlar ki mahkeme doğru yapıyor kardeşim. Birde bu tarafta adamlar var. Ama birde bu tarafta cephe var. Tarih buna böyle bakmaz çünkü. Tarih ilerlerken sizin bu alkışla… siz bunlarla kesin olarak ilgilenmiyorsunuzdur belki de. Beni kimin alkışladığıyla kimin beni eleştirdiğiyle ilgilenmem ben diyorsunuz. Böyle yazıyorsunuz belki de. Tarih buna bakmaz Sayın Başkanım. Tarih ilerlerken oluşan taraflara bakar. Sizin kişisel duruşunuzla ilgilenmez tarih sürece bakar. Bir taraf diyor ki bir Ergenekon diye bir örgüt var diyor. Bunlar diyor darbeci. Bunlar diyor işte derin devletçi. Bunlar Danıştay’ı gittiler hakimi öldürdüler. Cumhuriyet gazetesini bombaladılar. O taraf aynı zamanda Cumhuriyeti yıkıp yerine yeni bir rejim kurmak isteyen taraf. Ve o taraf sizi alkışlayan taraf. Göklere çıkartıyorlar sizi. Uygulamalarınızı göklere çıkarıyorlar sizi çok seviyorlar. Her yazılarında sizi göklere çıkarıyorlar. Bir tek eleştiri yok size onlarla ilgili onlardan gelen. Şurada bir örgüt var mı? KCK davasını izliyorum ben bakıyorum adamların 1 tanesi kalkıyor diyor ki, herkes Kürtçe konuşacak. Herkes Kürtçe konuşuyor. Mahkeme bile geri adım atmak zorunda kalıyor. Sokaklar yakılıyor, Yüksekova yakılıyor, Hakkari yakılıyor. Kim ne yaptı bizim için Sayın Başkanım? Bu devasa örgüt için kim ne yaptı bugüne kadar? Kim elini kolunu kıpırdattı? Nerede bu örgüt? Bu örgüt nerede? O hergün sizi getirip götüren tam teçhizatlı özel harekatçılar 1 gün tehdit mi algıladı? Nerede bu örgüt? Adam çıkıyor diyor ki biz kendi jandarmamızı kuracağız diyor. Biz kendi yargılama sistemimizi kuracağız diyor. Örgüt bu örgüt orda. Burada örgüt filan yok. Cephe o, birde bu cephe var. Burada da sanıklar var. Bunları da bizi de bizim duruşumuzu da destekleyen insanlar var. Bu sanıklar burada bir örgüt olmadığını, Danıştay davasını aslında burada örgüt olduğu iddiasının arkasına saklanarak ortalığı bulandıranların yaptığını. Belgeleriyle tanıklarıyla kanıklarıyla ispatladılar bu sanıklar. Bunların arkasında da bir oluşmuş taraf var. Onların tamamı Atatürkçü, onların tamamı Cumhuriyetten yana. Onların tamamı 2. Cumhuriyete karşı, tamamı üniter devletten yana. Ve siz Cumhuriyetin yargıçlarısınız Sayın Başkanım. Cumhuriyetin mahkemesisiniz siz. Ama yaptığınız uygulamalar ve verdiğiniz kararlarla 42 aydan beri ben hapiste tutuluyorum. Bomba atıldıktan sonra kaçarken acil olarak 15 defa 20 defa her defasında her bomba atmada görüşen adamlar tanık. Bunu ben anlayamam Sayın Başkanım. Bunu anlayamayız yani. Bu anlaşılabilecek bir şey değildir. Biz nasıl arayacağız hakkımızı? Bizim hiç hakkımız yok mu? Yani savcı hakime yalan beyanda bulunarak en kaba şekliyle söylüyorum ya. Yalan beyanda bulunarak benim önümde şöyle şöyle şöyle şöyle dosyalar var. Silah depolarının adresleri var. Bu adamların dinleme kayıtları var. Bana karar çıkarın diyor. Bunu diyebiliyor savcı. Hangi hukuk bu? O hakim bakmıyor mu o önündeki talebe. Savcı bey getir bakayım şu dosyaları bir göreyim demiyor mu? Savcı iddianameye olmayan bir konuşmayı yazabiliyor mesela Sayın Başkanım. Hiçbir şekilde bir adamın ağzından çıkmayan bir kelimeyi yazabiliyor. Siz onu okurken ifadesinde şöyle şöyle dedi diye o bölümü okurken kaleminize getirin bakayım şu ifade tutanağını bakayım dediniz mi? Hala o iddianamede duruyor o ifade. Savcı bu örgütün varlığını kabul eden bu örgütün üyesi olduğunu kabul eden ama daha sonra reddeden. İlk başta kabul eden daha sonra reddeden tek kişiyi Tuncay Güney’i bırakın tutuklamayı karşısına bile alamıyor konuşamıyor. Yani belgelere yansıdığı kadarıyla. Belgelere göre konuşamıyor. Hakkında tutuklama kararı çıkartmıyor. Adam çıkıyor diyor ki ben bir örgütün elemanıyım. Savcı hakkında tutuklama kararı çıkartmıyor. Niye çıkartmadın diye soruyorlar onun diyor pişman olma ihtimali var. Savcı müneccim midir efendim nereden bilir onun pişman olma ihtimalini? Nereden bilir pişman olma ihtimalini Tuncay Güney’in? Nasıl buna hükmeder? Garanti mi vermiş Tuncay Güney buna? Yazı mı yazmış? Böyle bir hukuk bu işte. Hakim kimsenin görmediği 1. derecede önemli kanıtları hiç alakası olmayan bir maddeye dayanarak canının istediği maddeye dayanarak ortadan kaldırabilir mesela. Kaldırır ortadan. İmha ettik der. Neye göre imha ettin Sayın hakim? Kağıt yakma maddesine göre imha ettim. Eder. Kimse bu hakime ya arkadaş bu kanun manun kitap kimse soramaz hiç kimse. Böyle bir hukuk bu. Savcı keşfe götürdüğü sanığa kılavuzluk yapmaya yeltenebilir. Savcı kılavuzluk yapmaya yelteniyor. Sen bulamadın evi biz götürelim seni diyor. Bu böyle bir hukuk Sayın Başkanım. Bu hukuk Cumhuriyet hukuku mu? Bu Cumhuriyetin hukuku mu? Bu uygulamalara hesap sorulmaz mı? Bu hukukun kaynağı Birgivi risaleleri mi? Birgivi risaleleri midir bu hukukun kaynağı? Orda vardır bu biliyor musunuz? Birgivi risalesinde vardır bu. Birgivi yazmalarında vardır bu. Kadızadeliler hukukunda vardır bu. Yeniçeriyi yıktıktan sonra yeni kurulan teşkilatta o zorla okutulan Birgivi risalelerinde vardır bu. Der ki Birgivi şöyle der; kanunda yoksa bile dine uymuyorsa bile dine göre serbestse bile, din onu helal kılmışsa bile, eğer padişah sigara içmek yasak dediyse bu yasağı ihlal edenin katli dinen muciptir der. Budur mantık. Dinde yoktur ama padişah sultan emrettiyse o yasaktır. Kanunda yok bunların hiçbirisi. Bunların hiçbirisinin kanunda yeri yok. Sultan Tayyip’in hukuku mu bu? Böyle hukuk olur mu? Sultan Tayyip ben hakkımı arayacağım hakime dava açacağım Sultan Tayyip hop 1 dakika diyecek yasa çıkaracak artık dava da açamayacaksın. Hakim, savcı, kolluk kanunu ihlal mi etti Sayın Başkanım? Eğer bu Sultan Tayyip’in işine gelen, hoşuna giden bir ihlalse Allah’ın kulu o adam hakkında dava açamaz. Açtığınız her dava geri gelir. Ama eğer bu aksi bir durumsa o adamın odasını basarsınız, evini izlersiniz, telefonunu dinlersiniz, mesaiye geç gelmekten tutuklarsınız o adamı. Bu hukuk o hukuk işte. Aynı hukuk işte. Sayın Başkanım, tam 42 ay oldu. Gözümün önünde, gözümün önünde 1 adam sağlığını kaybetti. Bu süreçte bir sürü insan sağ… 2 insan düzeltiyorum. Bu süreçte bir sürü insan sağlığını kaybetti. Birçok insan sağlığını kaybetti. Danıştay davası bu işin en önemli davasıdır dediniz. Bakın dinledik. Bütün tanıkları dinledik. Artık bir noktaya gelmiş olmamız gerekiyor. Artık bizim 2 tanığı da 2 ay sonra dinleyelim üçüncüsünü de 5 ay sonra dinleyelim noktasında olmamamız gerekiyor. Bu hukukun kaynağı Birgivi risaleleri değil Sayın Başkanım öyle olmamalı. Kimse canının istediği gibi iddianame yazıp, canının istediği gibi karar verememeli. Birisi sormalı bu adamlara yani sen bunları neye dayanarak yazdın arkadaş demeli. Sen ihlal ettiysen ben bu kanunu uygularım demeli birisi Sayın Başkanım. Böyle olur mu? Sayın Başkanım, Cumhuriyet hukuku hepimize lazım. Size de lazım. Bana da lazım. Köşelerinde Türk ordusu kendi askerlerini öldürüyor bu Cumhuriyet yıkılmalı yerine 2. Cumhuriyet kurulmalı diyenlere de lazım. Anıtkabir’e gitmek puta tapmaktır diyenlere de lazım. Herkese lazım Sayın Başkanım. Ve bu mahkeme bu devletin hukuk tarihinde bir nirengi noktasına dönüştü. Savaş mahkemeniz üzerinden yapılıyor. Mahkemeniz bir tarafa dahil edilmeye çalışılıyor. Mahkemeniz buna izin vermemeli. Bunu da kararlarınızla yaparsınız. Kimin beni alkışladığı önemli değil. Kimin beni eleştirdiği önemli değil. Kimse bizi bir tarafa dahil edemez dersiniz. Buna ben inanırım. Ama bu fiili uygulamayı fiili durumu değiştirmez. Durum ortada. Sayın Başkanım, benim 40 kişiyi kesmiş olmam mı lazım bu kadar yatmam için? Geçenlerde Emcet Olcaytu’nun yaptığı bir beyandan tutukluluk sürelerini okudum. Adam uyuşturucu imalathanesi örgüt kurmuş. Uyuşturucu satıyor, adam öldürmüş. Bu adamlar 1 sene yatmış çıkmışlar Sayın Başkanım. Bizim burada yatmaklığımızın sebebi nedir? Kaynağı bu davanın dışından bir şey midir? Eğer öyle değilse emsallere bakıyoruz. Örneklere bakıyoruz. Örgüt diyorsunuz başka örgütten yargılanan işte bir KCK davasına bakıyoruz alakası olmayan benze… hiç ilgisi olmayan bir durum. Sayın Başkanım, sizden Cumhuriyet hukukunu uygulamanızı talep ediyorum. Sizden artık bizi o tanık bu tanık diye bekletmemenizi talep ediyorum. Sizden bizi artık bırakmanızı talep ediyorum. Sizden bu uyguladığınız hukukun kaynağının Birgivi risaleleri olmadığını herkese göstermenizi talep ediyorum. Sizden faşist denilen geleneğin bu mahkemeyi kuran gelenek olduğunu herkese göstermenizi talep ediyorum. Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.”


Yüklə 0,83 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin