189
Narh tayini -yukarıda işaret edildiği üzere- mevsimlere bağlı olarak yapılabildiği gibi,
esnafın herhangi bir sebeple narhı az bularak müracaatları veya kadılıkça fiyat ayarlamasına
ihtiyaç duyulması halinde de yapılabilirdi.
Esnafın, narhın yükseltilmesi hususunda müracaatı olduğunda, mesele araştırılır, haklı
oldukları anlaşılırsa narh yükseltilir, aksi halde istekleri reddedilirdi. Ancak, gerekirse
reddedilmeden önce, fiyatı
yükseltilmek istenen şey, mamul bir madde ise, kadılıkça
vazifelendirilen kâtib, mübaşir, eminler ve esnaf ilgilileri hazır bulunduğu halde çeşni tutularak
maliyeti hesaplanır, malın satılmakta olduğu fiyatla maliyet arasındaki fark, kâr için kâfi
görülürse yeni bir fiyat tayini yoluna gidilmezdi.
İstanbul şehri dört kadılığa ayrılmış olduğu halde, narh tespiti işi, İstanbul Kadısı’nın
vazifesiydi. Kadı, fiyatında değişiklik yapılmasına ihtiyaç görülen malları, fiyatın değişmesini
gerektiren sebepleri de izah eden bir takrirle sadrazama bildirir; sadrazam ise padişaha sunduğu
telhis üzerine yazılı olarak veya şifahen sâdır olan fermanı aldıktan sonra kadıyı fiyat tespiti ile
vazifelendirirdi. Şayet kadı, fiyat tespitinde bulunmuş ve uygun görülmüşse hatt-ı hümâyûn bu
şekilde çıkar ve bu husus yine sadrazam tarafından kadıya buyruldu ile bildirilirdi.
190
Resim 26: İstanbul’da narhları koyan İstanbul kadısı.
Tableau général de l’Empire
Ottoman.
Narh tespitiyle vazifelendirilen kadı, bu işi tek başına yapmazdı. Yeni fiyat tespit
edilmesi kararlaştırılan malların ait oldukları esnafın şeyh, kethüda, yiğitbaşı, ehl-i vukuf, daha
sonra nizam ustaları ve «bî-garaz müslimîn» narh tespiti sırasında hazır bulunurlardı. Ayrıca,
narh verilecek malın cinsine göre daha bazı kimseler de bu toplantıya davet edilirlerdi. Meselâ,
baharda kesilmeye başlanacak kuzu fiyatının tespiti Yeniçeri ağası veya Segbanbaşı ile Hassa
kasabbaşısının önlerinde, mandıracı, kasaplar kethüdası ve çiftlik
sahihleri ile görüşülerek
yapılırdı. Ekmek fiyatı tespit edilmeden önce çeşni tutulurken ise Hububat Nâzırı, habbâzan
kethüdası, nizam ustaları v.s. bulunurlardı. Gümrükten geçerek gelen malların fiyatların
belirlenmesinde ise gümrük emini de hazır olurdu.
191
İstanbul dışında narh verilirken kadı, âyân ve eşrafla müşaverede bulunurdu. Ayrıca,
yerleşme merkezinin büyüklüğüne göre, merkezde ferman ve buyruldu karşılığı vali, muhafız
gibi bir idarecinin uygunu alınırdı. Pazarbaşı da narhın tayininde rol oynardı.
Narh fiyatının tespitine gelince: Bu da büyük bir itinâ içinde yürütülürdü. Zira gerek
toptancı, gerek perakendeci olarak satıcıların, gerekse halkın hiçbir şekilde zarara
uğramamalarına çalışılması esas gaye idi. Malın maliyeti, tam olarak hesaplandıktan
sonra
genellikle -onu on bir fayda şeklinde ifade edilen- % 10 oranında bir kâr konurdu. Ancak iş
güçlüğü olan mallarda bu oran % 20’ye çıkarılabilirdi. Nitekim II. Bayezıd devrinde tanzim
edilmiş İstanbul İhtisab Kanûnnâmesi’nde kâr konusu «bunlardan gayrı ne kadar san’at ehli
varsa anların sermâyelerini ve harçlarını hesab edüp san’atına ve zahmetine göre narh tayin
ideler; şöyle ki, onu onbire ola. Ve şol san’at ki gayet emeklidür, geç hâsıl olur, anlara onu
onikişere ola, andan ziyâdeye olmaya» şeklinde ifadesini bulmuştu.
Her ne kadar, narh tespitinde satıcı ve alıcının zarara uğramaması prensibi kabul
edilmişse de satıcının genellikle fazla kâr temin etmek isteyeceği göz önüne alınarak tatbikatta
daima mümkün olan en düşük fiyatın verilmeye çalışıldığı da gözden kaçmamaktadır. Bu
suretle kadılıkta hayli hararetli pazarlıkların cereyan ettiği de vesikalardan anlaşılmaktadır. Bu
pazarlıklar neticesinde genellikle
bir orta yol bulunmakta, bazen de esnafın hakkı teslim
olunarak istedikleri fiyat veya ona çok yakın bir rakam kabul edilebilmekteydi.
Narh tespit edilirken getürücü denilen toptancıyla ile mukim yani perakendeci için ayrı
ayrı fiyat konurdu. Bu iki fiyatın birbirine karıştırılmaması lâzımdı. Özellikle zahire getirenlerin
perakendeciye toptancı narhından satmaları lâzım gelen malları, dükkâna koyup perakendeci
narhına satmalarına izin verilmezdi. Fiyat tespit edildikten sonra ise esnaf, anlaşmaya vardıkları
rakamların üstünde satmayacakları, sattıkları takdirde cezalarına razı olacakları hususunda
taahhütte bulunurlardı.
Narh kararlaştırıldıktan sonra Başmuhâsebe’ye kaydedilir, ayrıca bütün İstanbul’da
satışın tek bir fiyat üzerinden yapılmasını sağlamak
gayesiyle yeni fiyatlar, İstanbul kadısı,
İstanbul Bâb Mahkemesi naibi, muhtesib veya Çardak naibinin mühürlerini hâvi suretler
gönderilmek suretiyle Bilâd-ı Selâse (Eyüb, Üsküdar. Galata) kadılıklarına derhal bildirilirdi.
Her kadılık ayrıca kendi bölgesi dâhilindeki mahkemeleri yeni durumdan haberdar ederdi.
Gelen listeler sicillere geçirilir; münâdiler çıkarılarak, yeni fiyatlar esnaf ve halka ilân olunurdu.
Ayrıca muhtesib, her ay pazarbaşıya bir fiyat listesi vermekle mükellef tutulmaktaydı.
Taşradaki narhlara örnek olmak üzere zaman zaman civar şehirlere İstanbul’daki bazı
mallara ait narh listeleri gönderildiği gibi taşra şehirlerinde verilen
narhlarla ilgili olarak
İstanbul’a da bilgi sunulurdu.
Esnaf yetkilileriyle görüşülmeden narh fiyatı tespit edilmemekle beraber esnafın lonca
içinde kendilerince tayin ettikleri fiyattan satış yapmalarına da müsâade olunmazdı. Buna
rağmen, zaman zaman lonca içinde bazı esnafın bir fiyat üzerinde anlaşıp zor kullanarak bunu
bütün lonca mensuplarına tatbik ettirmeğe çalıştıkları da görülmektedir.
192
Lonca içinde, lonca idarecilerince fiyat tespiti, ancak o esnafa ait belli-başlı malların
narhı konduktan sonra, bu mallara kıyaslanmak suretiyle, diğerlerinin kıymetlerinin
belirlenmesi şeklinde ve resmî izine bağlı olarak gerçekleşebilmekteydi. Nitekim 1640 tarihli
Narh Defteri’nde buna dâir pek çok örnek bulunmaktadır
ki normal zamanlara ait
görebildiğimiz narh defterlerinde, kayıtlı malların sayılarının, piyasada satılanlara nazaran pek
az olması, başlıca çeşitlerin fiyatlarının kadılıkça tespit edildikten sonra diğerlerinin esnaf
yöneticilerine bırakılmasının bir âdet hükmünde olduğunu destekler mahiyettedir.
Dostları ilə paylaş: