a- Rasulullah (s.a.v)’ın
"Garb ehli galip gelmeye devam edecekler." ve benzeri Şam
ehlinin galip geleceklerine dair sözlerine gelince, vukubulan da
budur. Onlar galip olmaya devam ettiler.
b- "Ümmetimden bir grup daima Allah'ın emrini ayakta
tutacaktır." sözüyle bu grubun galip gelen grup olduğunu
bildiren
sözlerine
gelince,
bu,
aralarında
baği
olanın
bulunmayacağı ve hakkın başkalarının yanında da bu-
lunmayacağını gerektirmez. Aksine aralarında böylesi de. öylesi de
vardır.
c- "Daha haklı olanı onları öldürecektir." sözüne gelince, Ali
(r'a.) ve taraftarlarının daha haklı olduğuna delildir. Çünkü
Öldürülen karşı taraftandı. Ayrıca şahıs veya grup bazı durumlarda
dün olsa da bu, Allah'ın emrini ayakta tutmasına ve Allah'la
Rasulullah'a itaatin dışında Allah'ın emrini ayakta tutarak galip
gelmesine engel değildir. Bazen de bir davranış itaat olur ama bir
başkası daha itaatkarca olabilir.
Bağilikieri bağışlanmış bir hata veya bağışlanmış bir günah
olmakla birlikte kimi durumlarda bazılarının baği olması da.
nasların işaret ettiği şeye engel değildir. Çünkü
Rasulullah (s.a.v.) Sara halkının bütününden ve büyüklüklerinden
haber vermiştir ve hiç şüphesiz bir bütün olarak ele alındıklarında
genel olarak üstündürler.
Aynı şekilde Ömer de (r.a.) hilafeti döneminde Şam halkını Irak
halkına üstün tutardı. Hatta birkaç defa Şam'a gittiği halde Irak'a
gitmemiş, gitmesi istendiğinde de 'gitmem' demiştir. Ölümüyle
sonuçlanan yaralanma olayında o zaman ümmetin en faziletlileri
46
olan Medine halkı Önce yanına girmiş, sonra Şam halkı, sonra da
Irak halkı. Yani yanma en son girenler Irak halkı olmuştur. Sahih
rivayet bu şekildedir.
Ebu Bekir'in (r.a.) de Şam fethine verdiği önem, Irak'ın fethine
verdiği önemden fazlaydı. Hatta ."Şam'ın köylerinden bir köy.
Irak'ın şehirlerinden birini fethetmekten bana daha sevimlidir."
Demiştir.
Allah'ın Kitabı ile Rasulü'nün ve ashabının sünnetinde Şam ve Gaip
halkının Necd, Irak. ve sair Şark halklarına üstünlüklerine dair
nasslar burada zikredilmeyecek kadar pek çoktur. Hatta
Rasulullah'dan (s.a.v.) rivayet edilmiş, şark ehlini kınayan o kadar
sahih rivayetler ve "Fitne ile küfrün başının buradan olacağına
dair" bir çok haber vardır. Ancak onları anmanın yeri burası
değildir. Şark halkının onlara üstünlüğü sadece Ali'nin (r.a.)
aralarında olmasıydı. Bu ise, geçici bir durumdu. Bu nedenledir ki
Ali (r.a.) vefat edip aralarından çekildikten sonra onlardan çok
fitne, münafıklık, irtidat ve bidat durumları ortaya çıkmıştır. Bu
dahi. Garplıların onlardan üstün olduğunu gösteren bir delildir.
Aynı şekilde ileri gelenleri arasında Şam halkından daha üstün
alim ve salih kimseler de vardı. Mesela Ali (r.a.), îbn Mes'ud,
Ammar, Huzeyfe ve benzerleri, Şam'daki bir çok sahabeden üstün
idiler. Ne var ki bir bütün olarak bir tarafın tercih edilmesi, diğer
tarafın bâzı yönlerden.üstün olmasına engel değildir.
Rasulullah (s.a.v.), Allah'ın emrini kıyamete kadar ayakta tutma
hususunda Şam halkını diğerlerinden ayırmış ve kıyamete kadar
galip grubun aralarında olduğunu haber vermiştir. Bu, çokluk ve
kuvvetle birlikte sürekli devam edecek bir durumu haber
vermedir. Şam'ın dışında herhangi bir İslam beldesi için bu vasıf
söz konusu değildir. Mesela, imanın doğuş yeri olan Hicaz böyle
değildir. Son zamanlarda bu bölgede ilim de, iman da,
muzafferiyet de, cihad da eksilmiştir. Yemen, Irak ve Meşrik yine
aynı durumdadır.
Şam ise böyle değildir, onda ilim de iman da vardır. Bunlar uğruna
savaşan da her zaman galip gelmektedir Rasulullah (s.a.v.)'m
Şam halkı hakkında söylediklerinden analaşılan da Allah'u a'lem
budur.
Her ne kadar Ali'ye (r.a.) muhalefet edenlere karşı Ali (r.a.) daha
haklı ve nasslann da belirttiği gibi Ammar'i öldüren grup baği ise
de bu anlattıklarımız Şam halkının diğerleri karşısındaki önceliğini
gösterir. Bize düşen, Allah'tan gelen nasslann hepsine inanmak ve
hakkın tamamını ikrar etmektir. Hevamıza uymamah ve bir bilgiye
sahip bulunmadan konuşmamalıyız. Aksine, ilim ve adalet yolla-
47
rına tabi olmalıyız ki bu da Kur'an ve Sünnet'e tabi olmaktır.
Hakkın bir kısmına tutunup diğer kısımlarını görnıez-likten
gelmeye gelince, tefrika ve ayrılığa düşmenin kaynağı işte budur.
Bu nedenle, fukahadan bir grup Ali'nin (r.a.) yanında savaşmanın
vacip olduğuna inanınca bunu şöyle fıkhı bir kaide haline
getirdiler. Buna göre bir grup caiz bir tevile dayanarak devlet
başkanına karşı çıkarsa devlet başkanına karşı çıkanlara haber
gönderir, eğer bir haksızlığı dile getirirse devlet başkanı bunu
giderir. Eğer şüpheli bir durumu, dile getirirlerse, devlet başkanı
meseleyi onlara açıklar. Bundan sonra dönerlerse ne ala, ama
dönmeyecek olurlarsa hem devlet başkanının, hem de
müslumanların onlara savaş açmaları vacip olur.
Ayrıca Ebu Bekir'in (r.a.) zekat vermeyenlerle savaşmasıyla Ali'nin
(r.a.) (dinden) çıkmış Hariciierlere savaş açmasını da bu kaidenin
kapsamına soktular. Böylece kendisinden sakındırılan fitne savaşı
ve terki, yapılmasından daha hayırlı olan savaş ile mürted
Haruriye haricileri ve Mazdekizm ve benzeri mezheplere bağlı
münafıklarla savaş arasında bir ayırım yapmaksızın müslümanların
idare işini yüklenmiş ve adalet ehli olduklarına inandıkları her
sultan ve halifeye b aşk al dıı arılan baği olarak görmüşlerdir.
Bunun, temelde Küfe ehlinin bazı fakihleriyle izleyicilerinin, sonra
Şafii ve talebelerinin, sonra "Bağilerle Savaş" konusunda eser
veren Ahmed b, Henbel'in izleyicilerinden bir çoğunun den
kaynaklandığını görürsün. Onlar da bunların izledikleri yolu takip
etmişlerdir. Mesela el-Hıraki el-Müzeni'nin.
90[90]
el-Müzeni de
Muhammed b. Hasen'in
91[91]
"Muhtasarımın yolunu izlemiştir. Bu,
birbirinin yolunu izleme bazı terkib ve babiara ayırma hususunda
da olsa mevcuttur.
Ahkam hadislerini derleyenler. "Bağiler ve Haricilerle Savaş"
konusunu bir arada zikrederler. Oysa bağilerle savaş konusunda
Kevser b. Hakim'in Nafi'den naklettiği hadis dışında Rasulullah'a
(s.a.v.) atfedilen hiçbir hadis yoktur. Kaldı ki Rasulullah'a (s.a.v.)
atfedilen bu hadis de mevzudur.
Buhari'nin Sahih'i ve Sünen gibi hadis kitaplarına gelince,
bunlarda sadece dinden dönenlerle ve Haricilerler ki
bunlar heva ehli kimselerdir savaş söz konusu edilmektedir. İmam
Ahmed ve benzerlerinin hadis kitaplarında sadece bu konudan söz
edilmektedir.
90
[90]
el-Müzeni: İmam Şafi'nin talabelerinden olup 877 yılında vefat etmiştir. 'Hayreddin Karaman, İslam Hukuk
Tarihi, İsî. 1975, s. 100.
91
[91]
Muharn'ıned fa. Hasen: Hanefi mezhebinin önde gelen imamlarm-dandır. Daha çok Ebu Yusuf'un yanında
okumuş, İmam Malik yanında üç yıj kadar okumuştur. 805 yılında vefat etmiştir. "Hayreddin Karaman, a.g.e, s.
96.
48
Öyie sanıyorum ki İmam Malik ve talabelerinin de kitaplarında da
"Bağilerle Savaş" babı yoktur. Onlar da sadece dinden dönenler ve
heva ehlinden bahsetmektedir. Allah'ın Kitabı'nda ve Rasulü'nün
Sünneti'nde sabit olan konu budur. Şeriat ve Sünnet'in dışına
çıkanla savaşmak arasındaki fark da budur. Rasulullah (s.a.v.)
bunu emretmiştir.
Belli bir devlet başkanına itaat etmeyenle savaşmaya gelince,
nasslarda böyle bir emir söz konusu değildir. Böylece ahkam
hadislerini toplayıp bağileri Haricilerle beraber zikrederek "Baği ve
Haricilerler Savaş" şeklinde bir bab açanlar üç sakıncalı duruma
düşmüşlerdir:
a- Sünnet ve şeriat açısından devlet başkanına yakın bir seviyede
veya benzeri bir durumda olanlara devlet başkanına itaat
etmemekle tefrikaya sebep olduklarından ve tefrika da fitne
olduğundan o kimselerle savaşmanın gerekliliğini ileri sürmeleri.
Dostları ilə paylaş: |