Hatâ: İstemeyerek ve bilmeyerek yapılan yanlış, kusur, yanılma
. Önlemek: Ortaya çıkan veya çıkacağı düşünülen kötü bir olayı, bir hareketi durdurmak.
Örnek: Yangını önlemek için ateşin üzerine toprak serptik.
Eleştirmek: Bir düşünceyi, bir eseri, bir yargıyı inceleyerek doğruluk veya yanlışlığını
ortaya çıkarmak ve gerçek değerini belirtmek, tenkit etmek.
Örnek: Öğrencilerimden okuduğumuz hikâyeyi eleştirmelerini istedim.
Bağlanmak: Birine sevgi duymak, ayrı yaşayamamak.
Örnek: Uzun yıllardır yaşadığım bu mahallenin insanlarına bağlanmıştım, ayrılırken göz
yaşlarımı tutamadım.
5. Metin (Mehmet): Reis: lider, yönetici, bir yerde sözü geçen kimse.
Olgu: Şey, var olduğu, doğru olduğu veya gerçekleştiği kabul edilen şeydir.
İç sesi: Vicdân, kişinin kendini yargılamasına sağlayan güç.
Paylaşmak: Bir şeyi bölüşmek.
Örnek: Bu yıl tarladaki buğdayları satıp dört kardeş paylaştık.
İçine atmak: Bir şeyi kimseye anlatmadan tutmak, saklamak.
Örnek: Bu adamın bana yaptıklarını yıllarca hep içime attım, içimde dert oldu.
Sarf etmek: Bir şeyi kullanmak, konuşmak.
Örnek: Ev sahibi evin pisliğini görünce Safiye’ye ağır sözler sarf etti.
Hiçe saymak: Önemsememek, yok saymak.
Örnek: İş yerindekiler yeni patronu hiçe sayıp izin almadan iş yerinden ayrılıyorlar.
Kıymet bilmek: Önemini, değerini bilmek.
Örnek: Kıymet Hastânesi iyi doktorların kıymetini bilemedi, şimdi hasta sayıları oldukça
düştü.
6. Metin (Meryem): Sınır: Bir şeyin nicelik bakımından inebileceği veya çıkabileceği en alt ve en üst yer, limit.
Örnek: Çocuklar öğretmeninin tahammül sınırlarını zorluyor.