bir a book, a car, a movie (bir kitap, bir araba, bir film)



Yüklə 0,65 Mb.
səhifə45/114
tarix28.07.2020
ölçüsü0,65 Mb.
#32310
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   114
vocabularyy





836)  each; (zamir, sıfat)










zm.; her birisi      s.; her, her bir







Each answer is worth 10 points. (Her bir cevap 10 puan değerinde.)



















837) eager; (isim, sıfat)










s.; istekli, hevesli, gayretli       i.; arzu







Everyone in the class seem eager to learn. (Sınıftaki herkes öğrenmeye hevesli görünüyor.)



















838) ear; (isim)













kulak, başak













The elephant in the zoo had big ears. (Hayvanat bahçesindeki filin büyük kulakları vardı.)



















839) early; ( sıfat, zarf)










s.; erken, ilkel, çabuk     zf.; erkenden







She woke up early this morning. (Bu sabah erkenden uyandı.)



















840) earn; (fiil)













para kazanmak, kazanmak, eline geçmek




She earns $500 a week. (Haftada 500 dolar kazanıyor.)



















841) earnings; (isim)










kazanç, gelir













He saves his earnings in a bank. (Kazancını bir bankada biriktiriyor.)



















842) earth; (isim)













yeryüzü , dünya, toprak










The earth revolves around the sun. (Dünya , güneşin etrafında döner.)



















843) ease; (fiil, isim)










f.; hafiftletmek, rahatlatmak , kolaylaştırmak     i.; rahatlık, kolaylık

I passed the exam with ease. (Sınavı kolaylıkla geçtim.)



















844) easily; (zarf)













rahatlıkla, kolayca













He’s easily distracted. (Kolayca dikkati dağılıyor.)






















845) east; (isim)













doğu, şark













The relations  between East and West is tense nowadays. (Bugünlerde doğu ve batı arasındaki ilişkiler gergin.)



















846) eastern; (sıfat)













doğu, doğuya ait, doğuyla ilgili







Bulgaria is in eastern Europe. (Bulgaristan doğu Avrupada’dır.)



















847) easy; (sıfat)













kolay, basit, rahat, sakin










It is easy for you to tell,  cause you don’t understand me. (Senin için söylemesi kolay çünkü beni anlamıyorsun)



















848) eat; (fiil)













yemek, yemek yemek










I don’t eat red meat. (Kırmızı et yemem.)

























849) economic; (sıfat)










ekonomik, hesaplı, idareli










Economic growth has increased by 5% compared to last year. (Ekonomik büyüme geçen yıla göre %5 oranında arttı.)



















850) economics; (isim)










ekonomi, iktisat, ülke ekonomisi







She studied economics in METU. (ODTÜ’de iktisat okudu.)



















851) economist; (isim)










ekonomist, iktisatçı













He planning to be an economist finishing university. (Üniversiteyi bitirdikten sonra ekonomist olmayı planlıyor.)



















852) economy; (isim)










ekonomi, iktisat













National economy have difficult days due to crisis. (Ülke ekonomisi, kriz nedeniyle zor günler geçiriyor.)



















853) edge; (isim)













kenar, uç, köşe













He was sitting on the edge of a cliff. (Uçurumun kenarında oturuyordu.)



















854) edition; (isim)













Yüklə 0,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   114




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin