bir a book, a car, a movie (bir kitap, bir araba, bir film)



Yüklə 0,65 Mb.
səhifə48/114
tarix28.07.2020
ölçüsü0,65 Mb.
#32310
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   114
vocabularyy


The employer refused the demand of salary raise. (Patron, zam talebini reddetti.)



















892) employment; (isim)










iş sağlama, istihdam, işe alma çalıştırma







The government is aiming at full employment. (Hükümet, tam istihdamı hedefliyor.)



















893) empty; (sıfat, fiil)










s.; boş     f.; boşaltmak, akıtmak, dökmek







This glass is half empty. (Bu bardağın yarısı boş.)






















894) enable; (fiil)













sağlamak, olanak tanımak, fırsat sunmak







Insulin enables the body to store sugar. (İnsülin vücudun şeker depolamasını sağlar.)



















895) encounter; (fiil, isim)










f.; rastlamak, karşılaşmak     i.; rastlantı, karşılaşma




We encountered many difficulties during our trip. (Yolculuğumuz boyunca bir çok zorlukla karşılaştık.)



















896) encourage; (fiil)










cesaretlendirmek, yüreklendirmek







The coach encouraged his team to win the match. (Koç, maçı kazanmaları için takımını cesaretlendirdi.)



















897) end; (fiil, isim)













f.; bitmek, bitirmek, sona ermek   i.; son, bitiş




I cried at the end of the movie. ( Filmin sonunda ağladım.)



















898) enemy; (isim)













düşman , hasım













The enemy was forced to retreat. (Düşman geri çekilmeye zorlandı.)



















899) energy; (isim)













enerji, güç, kuvvet













She is always full of energy. (Her zaman enerji doludur.)



















900) enforcement; (isim)










uygulama, yaptırım, icra










This law  may prevent the enforcement of private property rights. (Bu yasa, özel mülkiyet haklarının uygulanmasını engelleyebilir.)



















901) engage; (fiil)













bir işle meşgul olmak, tutmak, bağlamak, nişanlamak

She is currently engaged as a consultant. (Şimdi danışman olarak çalışıyor.)



















902) engine; (isim)













motor, makine













My car needs a new engine. (Arabama yeni bir motor lazım.)



















903) engineer; (isim)










mühendis, şantiye temsilcisi, makinist







He is a chief engineer in a firm. (O, bir firmada baş mühendis.)



















904) engineering; (isim)










mühendislik, makinistlik










The bridge is a good example of modern engineering. (Köprü, modern mühendisliğin güzel bir örneği.)



















905) English; (isim)













ingiliz, ingilizce













She learned English in America. (O, Amerika’da İngilizce öğrendi.)



















906) enhance; (fiil)













geliştirmek, artırmak, büyütmek







This is an opportunity to enhance our company’s repuatation. (Bu, şirketimizin ününü artırmak için bir fırsat.)



















907) enjoy; (fiil)













zevk almak,keyif almak,  keyfini çıkarmak, hoşlanmak, beğenenmek

Did you enjoy your meal? ( Yemeğinizi beğendiniz mi?)



















908) enormous; (sıfat)










kocaman, iri, devasa,çok büyük







The problems we faced were enormous. (Karşılaştığımız problemler çok büyüktü.)



















909) enough; (sıfat, zarf)










yeterli, yeter, yeteri kadar    zf.; yeteri derecede




We don’t have enough rooms for your group. (Sizin grubunuz için yeteri kadar odamız yok.)



















910) ensure; (fiil)













sağlama almak, emin olmak, garantilemek , temin etmek

Please ensure that all lights are switched off. (lütfen tüm ışıkların kapalı olduğundan emin ol.)








Yüklə 0,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   114




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin