1.9.2 Türkiye’de Sigortacılığın Tarihsel Gelişim Süreci
Sigorta dilimize İtalyancandaki “Sicurta” kelimesinden gelir, İtalyancadaki
anlamı ileride ortaya çıkma olasılığı bulunan kaza, hırsızlık, yangın gibi zararların
karşılanması amacıyla yapılan çift taraflı bir sözleşme şeklinde tanımlanmıştır.
36
Sigortacılık ile ilgili kavramların birçoğu İtalya’da geliştirilmiş ve dilimize
İtalyancadan geçmiştir.
Sigortacılığın Türkiye’deki gelişimi de, toplumsal-ekonomik yapı ve siyasal
gelişmelerle sıkı bir ilişki içinde olmuştur. Osmanlı döneminde, uzun yıllar dini
nedenlerle sigortadan uzak durulmuş ve sigortacılık, ancak 1839’daki Tanzimat
Fermanı’ndan sonra gelişme gösterebilmiştir
37
. Osmanlının ticareti Müslüman
olmayanların işi olarak görmesi, ayrıca sigortacılığın dinen meşru görülmemesi
34
“The History of Insurance”
http://www.thehistoryof.net/the-history-of-insurance.html
10 Mart 2008.
35
“The History of Insurance”
http://www.insurance.za.org/insurance/history-of-insurance.htm
10 Mart
2008.
36
H. SEYİDOĞLU, ss. 536–537.
37
Cahit NOMER ve Hüseyin YUNAK, Sigortanın Genel Prensipleri, Ceyma Matbaacılık Mart 2000
s. 62.
19
sigortanın tanınmasını ve gelişmesini engellemiştir
38
. Bu nedenden ötürü diğer
yabancı ülkelerde özellikle İngiltere’de Lloyd’s ile 17. yüzyılda başlayan sigortacılık
birçok ülkede ekonominin belli başlı sektörlerinden biri haline gelirken ülkemizde
oldukça gecikmeli olarak başlayan sigortacılık halen daha istenilen düzeye
erişememiştir. Sigortacılık anlayışının temeli uzun vadeye dayanır. Uzun yılların
birikimleri altında elde edilen istatistikî bilgiler ışığında sigortaya konu olan
hizmetlerin taşıdığı riskler belirlenir.
1870 yılında Beyoğlu’nda çıkan ve 3000 dolayında ev ve işyerinin
yanmasına, çok sayıda insanın da ölmesine yol açan yangın, İstanbul halkının
dikkatini sigortanın gerek ve yararına çekmiştir. 1871’de Sultan Abdülaziz’in
emriyle itfaiye örgütünün oluşturulmasını 1872 yılında Sun, Horthern British adlı
İngiliz sigorta şirketlerinin İstanbul’da faaliyete geçmesi izlemiştir. Türkiye’ye ilk
Fransız şirketi olarak 1878’de La Fonciere gelmiştir. Bu şirketleri, diğer ülkelere ait
şirketlerin acenteliklerinin açılması izlemiştir. 1890 yılında, Türkiye’de bu şekilde
faaliyette bulunan acenteliklerin sayısı 15’i bulmuştur. Bu kuruluşların faaliyetleri,
duyulan ekonomik bir gereksinime yanıt vermiş olmalarına karşın, tamamen denetim
dışında kalmıştır. Üstelik aralarında mesleki bir dayanışma ve işbirliğinden söz
etmek güçtür. Her biri merkezlerinin talimatları çerçevesinde çalışarak ve poliçeleri
kendi dillerinde düzenlemiştir. Anlaşmazlık halinde yetkili mahkeme bağlı bulunulan
yabancı ülke birimleri olarak gösterilmiştir. Sigortacıya her istediği anda sözleşmeyi
fasih hakkı tanınmıştı. Bu başıboşluğun başlıca nedeni, o günkü mevzuat içinde
sigortacılık hakkında herhangi bir hüküm olmaması ile sigorta sözleşmesinin
varlığının, koşul ve sonuçlarının düzenlenmemiş olmasıydı
39
.
Sigortacılığın ülke içindeki ilk olumlu aşaması, sigortacıların derlenip
toplanmaları ve kendi aldıkları kararlar ile hükümetçe konulan kurallara uymalarıyla
başlar. Bu çerçevede,1900 yılında İstanbul’da bir yangın Sigorta Şirketleri Sendikası
oluşturulmuştur. Bu sendika, Londra Yangın Bürosu Komitesinin ( Fire Office
Committe of London ) talimatları ve tarifesine uygun olarak ilk yangın sigorta
tarifesini hazırlamıştır. Sendika dışında faaliyet gösteren sigorta şirketlerinin de
38
Erdoğan SERGİCİ, Sigorta ve Pazarlama Makaleler, Can Matbaa, Ocak 2001, s. 21.
39
C. NOMER ve H. YUNAK, ss. 46–50.
20
varlığına karşın 1912’de üye sayısı 50’nin üzerine çıkmıştır. Sendikanın adı 1916
yılında “Türkiye’de Çalışan Sigorta Şirketleri Cemiyeti” olarak değiştirilmiştir. 1914
yılında, yabancı sigorta şirketleri için tescil ve teminat gösterme koşulu getiren yasa
çıkartılmıştır. 1918’de ise, siyasal faktörlerin de etkisiyle İttihadı Osmanlı Sigorta
Şirketi kurulmuştur.
Osmanlı döneminde kurulan son kayda değer sigorta şirketi ise 1923’de
oluşturulan Şark Sigorta’dır.
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte her alanda başlatılan
ilerleme ve kalkınma hamlesinden sigortacılık da nasibini almış ve 1925 yılında
Türkiye iş Bankası tarafından Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi kurulmuştur.
1927’de 1149 sayılı ve 1173 sayılı, Sigorta şirketlerinin teftiş ve murakabesi
hakkındaki yasalar çıkarılarak sigortacılık yasal düzenlemeye kavuşturulmuştur. Öte
yandan, 1924’te çıkarılan bir yasa ile Türkiye’de çalışan bütün sigorta şirketlerine
Türkçe kullanılma zorunluluğu getirilmiştir.
Tüm bu gelişmelere rağmen sigortacılık
sektörü geçmişin getirdiği toplumsal alışkanlıkların ve inanışların etkisi altında
kalmaya devam etmiştir
40
. Cumhuriyetin kuruluşu ile başlayan milli sigortacılık, o
yıllarda Türk ve Müslüman olan bir kimsenin meslek olarak sigortacılık faaliyetinde
bulunması, toplumun kabul edemeyeceği bir ayıp olarak görülmüştür
41
.
Yine aynı dönemde (1927), sigorta faaliyetleri üzerinde düzenleyici rolü
oynamak ve tamamıyla yurt dışına çıkan reasürans primlerinin teknik olanaklar
elverdiğince ülkede kalmasını sağlamak amacıyla 1160 sayılı mükerrer sigorta
hakkındaki kanun yürürlüğe girmiştir. Milli Reasürans T.A.Ş.’nin 1929 yılında
kurulup çalışmaya başlamasıyla Türkiye sigortacılığında yeni bir dönem açılmıştır.
İlk yıllarını tereddüt ve uygulama yanlışlarından sonra, haksız rekabetin ortadan
kalktığı, tazminat işlemlerindeki düzensizlik ve yolsuzlukların nispeten denetim
altına alındığı ve kötüye kullanımların azaldığı görülmeye başlanmıştır. 1935 yılında
Güven Sigorta,1936’da da Ankara Sigorta kurulmuştur. 1938’de çıkan ve 1149 sayılı
yasayı değiştiren 3392 sayılı yasa, hayat dalında çalışan şirketlerin matematik
karşılıklarının ülke içinde kalmasını ve ulusal amaçlara uygun olarak kullanılmasını
40
C. NOMER ve H. YUNAK, ss. 46–50.
41
E. SERGİCİ, s. 53.
21
öngördüğü gibi, sigorta şirketleri işlemlerin daha sıkı bir denetim altına almayı da
sağlamıştır
42
.
İlk özel sermaye ile kurulan ulusal Türk şirketi 1942’de oluşturulan Doğan
Sigortadır. Bundan sonra sırasıyla Halk Sigorta 1944, Destek Reasürans
1945,Türkiye Genel Sigorta 1949, İnan Sigorta 1950, Şeker Sigorta 1955,Güneş
Sigorta 1957, Ray Sigorta 1958, Cihan Sigorta 1959, Başak Sigorta 1960, Ak Sigorta
1961’de kurulmuştur. Bu dönemde 1953 yılında motorlu kara taşıt araçlarına
mecburi mali sorumluluk sigortası uygulamasının başlatılması ile 1925 yılında
oluşturulan Sigortacılar Daire–i Merkeziyesi’nin yerine Türkiye Sigorta ve
Reasürans Şirketleri Birliğinin kurulması diğer kayda değer gelişmelerdir
43
.
30 Aralık 1959 tarih ve 7397 sayılı Sigorta Şirketlerinin Murakkebesi
hakkındaki yasa 11 Haziran 1987 tarihinde 3379 sayılı yasa ile değiştirilerek sigorta
murakkebe kanunu adını almıştır. 1990 yılının mayıs ayında kaza sigortaları dalında,
Ekim ayında ise yangın ve nakliyat sigortaları dallarında serbest tarife düzenine
geçilmiştir. Öte yandan Sigorta sektörünün düzenlenmesine ilişkin yetki sanayi ve
ticaret bakanlığından Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığına
devredilmiştir
44
.
Görüldüğü üzere sigortacılık konusunda Osmanlı İmparatorluğunun son
dönemlerine denk gelen gelişme süreci Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasıyla hız
kazanmıştır. Tüm bu süreci üç bölüme ayırabiliriz; Cumhuriyetin ilanından 1960’lara
kadar olan düzenleme dönemi; buradan 1980’lerin başına değin uzanan ve sektöre
giriş çıkışların nispeten az olduğu durağan dönem ve liberal akımların etkisiyle hayat
bulup, günümüzde de devam etmekte olan değişim dönemi. Osmanlı devleti
yıllarında tamamen yabancı şirketlerin hâkimiyetinde olan sigorta sektörü Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra ulusallaşma hareketinin bir yansıması olarak
yerli şirketlerin sayısında artış görülmüştür. 80’li yıllara kadar geçen süre içerisinde
sigortacılık sektörü genel anlamıyla kapalı bir sektör olarak kalmıştır.80’li yıllardan
42
C. NOMER ve H. YUNAK
,
ss. 46-50.
43
C. NOMER ve H. YUNAK
,
ss. 46-50.
44
C. NOMER ve H. YUNAK
,
ss. 46-50.
22
günümüze değin geçen süre içerisinde sektörde sunulan ürünler ve genel sigortacılık
anlayışında önemli değişiklikler yaşanmıştır
45
.
Finansal kuruluşlar ülkemizde oldukça geç bir dönemde işletilmeye
başlanmıştır. Dış güçlerin baskıları altında ve yoğun geçen savaş dönemleri de
etkisini 20.yüzyılın ortalarına kadar hissettirmiştir. Ayrıca belirtilmesi gereken
konumuz açısından önem teşkil eden bir durum da sigorta sektörünün vergi
politikalarından çok diğer çeşitli etkenlerin etkisi altında kaldığıdır.
20. yüzyılın ortalarına kadar ülkemizde sigortacılık faaliyetinin etkinliğinden
söz etmek oldukça güçtür. Türkiye’de ancak 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra
sigortacılık sektörü ivme kazanmıştır. Burada dikkati çeken bir diğer husus, sigorta
hizmetlerine konu olan risk faktörlerinin dönemin kültürel yapısı çerçevesinde
değişiklik göstermiş olmasıdır.
1980 yılı itibarıyla Türk ekonomisinde serbestleşme hareketleri dikkat
çekmeye başlamıştır. Serbestleşme hareketi, sigorta sektöründe, bankacılık, dış
ticaret, kısaca tüm sektörlerde kendisini göstermiştir. 1923’den 1987’ye kadar olan
dönemde kişi başına düşen prim üretimi yüzde 0.35 dolardan 5.5 dolar seviyesine
çıkmıştır. 64 yılda artırabildiğimiz prim miktarı neredeyse toplam 5 dolar
seviyesinde hâlbuki OECD ülkelerinde kişi başına düşen prim gelirleri 1000’lerle,
3000’lerle, 5000’lerle ifade ediliyor 68–84 yıllarında gene bu planlı ekonomi
döneminin etkisi olarak yeni sigorta şirketi açılmasına Türk sigorta sektöründe izin
verilmiyor, sadece reasürans şirketleri bunun dışında tutuluyor ve bu nedenle de bu
dönemde sigorta şirketlerinin sayısında bir değişiklik gerçekleşmemiştir. Ancak,
80’lerin ortalarından itibaren bu yasağın kaldırılması ve sektöre giriş-çıkış, yeni
açılmaların izin verilmesiyle şirket sayıları toplam iki ya da üç katı civarında bir artış
göstermiştir
46
.
45
Mahir ÇİPİL,“Türk Sigortacılık Sektörünün Pazarlama Karması”, Hazine Dergisi, 2003, Sayı 16, s.
62.
46
Suna OKSAY, “Türk Sigorta Sektörünün Tarihsel Gelişiminin Değerlendirilmesi”,
www.tsrsb.org.tr
, Erişim Tarihi: 20 Ekim 2007.
23
1980 sonrası finansal serbestleşmeyle birlikte ekonomide finansal derinliğin
de arttığı, ancak artan finansal kaynakların izlenen tutarsız ekonomik politikalar
nedeniyle özel kesimin kullanımına yeterince sunulamadığı anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte özel kesimde, finansal reform sonrası dönemde mali kesimden girdi
talebinde azalmaların yaşandığı ve ihtiyaç duyulan finansal girdiler açısından giderek
daha çok kendi kendine yeter duruma gelindiği görülmektedir
47
.
Dostları ilə paylaş: |