Türkçesi: Hilmi Ziya Ülken



Yüklə 1,19 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə37/119
tarix17.05.2022
ölçüsü1,19 Mb.
#58305
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   119
Etika - Spinoza

moignage)
  meydana  koymaktadır  ki,  onların  hemen  hepsi  şunu  tekrar 
ederler:  İnsan,  insan  için  bir  Tanrıdır.  Bununla  birlikte  insanların  Akıl 
düsturuna  göre  yaşamaları  çok  nadirdir;  insanlardan  çoğunun  hasetçi 
olmaları ve birbirlerine karşı zarar vermelerinin sebebi işte bu Akıl düstu­
runa göre yaşamanın çok nadir oluşudur. Bununla birlikte, onlar hayatla­
rını yalnızlık içinde  geçiremezler  ve  onlardan çoğu  insanın toplumsal bir 
hayvan  olduğu  şeklindeki  tanıma  çok  uygun  yaşarlar;  ve  gerçekte  şeyler 
o yolda düzenlenmiştir ki, insanların toplumundan insanlara zararlardan 
çok  fayda  ve  kâr  gelir.  Öyle  ise  varsın  hicivciler  insana  ait  şeyleri  alaya 
almaya kalksınlar, varsın ilahiyatçılar ondan nefret etsinler, ya da melân­
kolikler güçleri yettiği kadar işlenmemiş, kaba ve yabani bir hayatı övsün­
ler  ve  insanları  kötümseyerek  hayvanlara  karşı  hayranlık  göstersinler; 
bundan dolayı insanlar ihtiyaçları olan şeyleri karşılıklı bir yardım ile çok 
daha  kolay  elde  edebileceklerini  ve  her  yandan  kendilerini  ürküten  teh­
likelerden  ancak  birleşmiş  kuvvetleriyle  kaçınabileceklerini  duymadan 
geri  kalmayacaklardır  ve  burada  ben  insanlara  ait  etkilerin  hayvanların­
kinden çok daha fazla göz önüne alınmaya değer olduğunu ve insana ait 
olan  şeyin  bilgi  edinilmeye  en  layık  şey  olduğunu  açıklamadan  geçiyo­
rum. Fakat bunları uzun uzadıya başka yerde inceleyeceğiz.
Önerme XXXVI
Erdemin  peşinden  gidenlerin  yüce  iyiliği  hepsinde  ortaktır  ve  hepsi 
bundan aynı derecede sevinç duyarlar.
Kanıtlama
Erdemle  işlemek,  Akıl  düsturuna  göre  işlemek  demektir  (önerme  24) 
ve akılla yapmaya çalıştığımız her şeyi bilmektir (tanımaktır) (önerme 26);


2 2 4   ETİKA
böylece (önerme 28) erdemin peşinden giden kimselerin üstün iyiliği Tan­
rıyı bilmektir, yani (önerme 47, bölüm II, scolie’si ile birlikte) bütün insan­
larda  ortak  olan bir iyiliktir.  Ve o,  insanların aynı tabiatta olmaları bakı­
mından, bütün insanlarca aynı suretle elde edilebilir.
Scolie
Birisi  soruyordu:  Fakat,  erdem  peşinde  koşanlardan  ibaret  olan  kim­
selerin  yüce  iyiliği,  yukarıdaki  gibi  eğer  herkeste  ortak  değilse,  (önerme 
34)  Akıl  düsturuna  göre  yaşayan,  yani  tabiatça  birbirleriyle  uyuşmaları 
bakımından  göz  önüne  alınan  insanlar  (önerme  35),  birbirlerine  karşıt 
değil midirler? Buna karşı insanın yüce iyiliğinin herkeste ortak olmasının 
iğreti olarak değil, Aklın tabiatının sonucu olarak meydana geldiği şeklin­
de  cevap  verilecektir  ve  bu  da  insanın  akılla  tanımlanması  bakımından, 
insanın  asıl  özünden  çıkarılarak  yapılacaktır;  zira  insan  bu  yüce  iyilikten 
sevinci  elde  edemeseydi  ne  var  olabilir,  ne  varlığı  tasarlanabilirdi.  Vakaa 
Allah’ın ezeli ve sonsuz özüne ait upuygun bir bilgiye sahip olmak, insan 
Ruhunun özüne aittir (Önerme 47, bölüm II).
Önerme XXXVII
Erdem  peşinde  koşan  bir  kimsenin  kendi  kendisi  için  arzu  ettiği  iyi­
liği,  o  kimse  başka  insanlar  için  de  isteyecektir  ve  o  Tanrı  hakkında  ne 
kadar büyük bir bilgi elde ederse, bu iyilik de o kadar büyük olacaktır.
Kanıtlama
Aklın  düsturuna  göre  yaşamaları  bakımından  insanlar,  insan  için  en 
faydalı  olanlardır  (önerme  sonucu,  önerme  35)  ve  böylece  (önerme  19) 
insanların Akıl düsturuna göre yaşamalarını sağlamaya çalışacağız. Fakat 
Aklın emrine göre yaşayan kimsenin kendi kendisi için istediği iyilik (öner­
me 24) erdeme göre yaşamak, yani bilmektir (önerme 26); öyle ise erdem 
peşinde  koşan  bir  kimsenin  kendi  kendisi  için  istediği  iyiliği,  o,  başka 
insanlar  için  de  isteyecektir.  Bundan  başka,  bu  arzu,  Ruha  ait  olması 
bakımından,  Ruhun asıl özüdür (duygulanışların 1 ’inci tanımı); halbuki, 
Ruhun özü Tanrı bilgisini kuşatan (önerme 47, bölüm II) bir bilgiden iba­
rettir (önerme 11, bölüm II) ve o bulunmadan ne var olabilir, ne tasarla­
nabilir (kavranabilir) (önerme 15, bölüm I). Bundan dolayı, Ruhun özünü 
kuşatan  Tanrı  bilgisi  ne  kadar  büyükse,  kendi  kendisi  için  istediği  iyiliği


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
2 2 5
başkası için de isteyen erdem peşindeki kimsenin duyduğu arzu da o ka­
dar büyük olacaktır.
Başka Kanıtlama
İnsan kendisi için istediği ve sevdiği iyiliği, başkalarının da sevdikle­
rini görürse, onu devamlı (kararlı) bir tarzda sevecektir (önerme 31, bölüm 
III) ; öyle ise başkalarının onu sevmeleri için o çabalayacaktır (aynı öner­
menin önerme sonucu) ve bu iyilik (önceki önerme) hepsinde ortak oldu­
ğu ve hepsi onunla aynı derecede gelişebildikleri için, öyle ise o herkesin 
ondan sevinç duymaları için (aynı sebepten dolayı) çalışabilir ve bu iyilik­
ten ne kadar çok faydalanırsa bu sevinci de o kadar çok (olacaktır) olur.
Scolie I
Her  kim  yalnız  kendisini  duygulandıran  edilgi  (pasif  hal)  yüzünden 
kendisinin  sevdiği  şeyleri  başkalarının  da  sevmeleri  ve  kendi  yaratılışına 
göre  başkalarının  de  yaşamaları  için  çabalarsa,  yalnız  içtepi  (impulsion
ile  hareket  eder  (işler)  ve  bu  sebepten  onun  bu  hareketi,  hele  başka 
zevkleri  olanlar  için  menfurdur  (odieux),  buna  karşılık  onlar  da  kendile­
rinden  başka  herkesin  yaratılışına  göre  yaşaması  için,  yine içtepi  ile çaba 
harcarlar.  Bundan  başka,  bir  duygulanış  yüzünden  insanların  istedikleri 
(arzu  ettikleri)  yüce  obje  çoğu  kere  yalnız  bir  kimsede  bulunacak  bir 
tabiatta  olduğu  için,  böylece  onu  sevenlerin  kendi  içlerinde  kendi  ken­
dileriyle ahenk halinde bulunmadıkları ve sevilen şey hakkında övmele­
re  ve  göklere  çıkarmalara  kalktıkları  zaman  inanılmamış  olmadan  kork­
tukları  olağan  şeylerdendir.  Tersine,  başkalarını  Akla  göre  yöneltmeye 
çalışan  kimse,  içtepi  ile  değil,  insanca  ve  tatlılıkla  hareket  eder  ve  kendi 
kendisiyle  tam  bir  iç  uyarlığı  halinde  kalır.  Yaşamada  devam  etmek  için 
Tanrı  hakkında  fikri  sahip  olmamız  veya  Tanrıyı  bilmemiz  bakımından 
bizim nedeni olduğumuz bütün etkiler (işleyişler) ve bütün arzuları “Din’e 
irca  ediyorum.  Aslı  (kökü)  Aklın  düsturuna  göre  yaşamamızdan  gelen 
iyilik  yapma  arzusuna  ahlak  (Moralité)  diyorum.  Yaşayan  insanı  Aklın
düsturuna bağlı  olarak  ele  alan, başkalarına da dostluk bağı ile bağlanan 
arzuya,  namusluluk  (Honnêteté)  diyorum.  Akıl  düsturuna  göre  yaşayan 
insanları övenlere namuslu, tersine, dostluğun korunmasına karşı koyan­
lara aşağı (vilain) diyorum; böylece, toplumsal yapının (sitenin) temelleri­
nin neler olduğunu da gösterdim. Bundan dolayı, hakiki erdem yalnız Akıl


2 2 6   ETİKA
düsturuna göre yaşamadan ibaret olduğu; güçsüzlük ise insanın kendisi­
ni  dış şeylere  göre edilgin  (pasif) olarak  yöneltilmeye  bırakmasından,  dış 
âlemin  yapısı  neleri  istiyorsa  onlarla  gerektirilip,  yalnız  kendisinde  göz 
önüne  alınan  asıl  tabiatının  istediğine  göre  gerektirilmemesinden  ibaret 
olduğu için, hakiki erdem ile güçsüzlük arasındaki fark böylece kolaylıkla 
görülür. İşte 18’inci önermenin scolie’sinde kanıtlamaya söz vermiş oldu­
ğum şey budur. Böylece görülebilir ki, hayvanları kurban etmeyi (boğazla­
mayı) yasak etmeden ibaret olan  kanun boşuna bir yanlış-inanç üzerinde 
kurulmuştur ve sağlam akıldan ziyade kadın acıması (merhameti) üzerine 
dayanmaktadır.  Faydalının  aranması kuralı  bize insanlarla birleşmemizin 
zorunlu  olduğunu  öğretiyor,  fakat  tabiatları  insanın  tabiatından  farklı 
olan  hayvanlarla  ve  eşya  ile  birleşme  zorunluluğunu  öğretmiyor;  onların 
bizim  üzerimizdeki  hakları  kadar  bizim  de  onlara  karşı  aynı  haklarımız 
vardır.  Yahut  daha  doğrusu  herkesin  hakkı  kendi  erdemi  ya  da  gücü  ile 
tanımlanmış olduğu için, hayvanların insanlar üzerinde hakları olmasın­
dan  çok  insanların  hayvanlar  üzerinde  hakları  vardır.  Bununla  birlikte 
hayvanların duyguları olduğunu inkâr etmiyorum; fakat bu sebepten dola­
yı bizim yararımızı (çıkarımızı) düşünmemizin, onları faydamıza göre kul­
lanmamızın ve işimize en iyi nasıl geliyorsa onlara karşı öyle davranmamı­
zın yasak edilmesini yadsıyorum; çünkü onlar tabiatça bizimle uyuşmazlar 
ve onların duygulanışı insan duygulanışlarından tabiatça farklıdır (öner­
me  57’nin  scolie’si,  bölüm  III).  Şimdi  benim  Haklı,  Haksız,  Günah  ve  en 
sonra  meziyetin  (sevap)  ne  olduğunu  açıklamam  kalıyor  ki,  bunun  için 
aşağıdaki scolie’ye bakın.
Scolie 2
Birinci  bölümün  ekinde  övme  ile  yermenin,  meziyet  (ya  da  sevap) ile 
günahın, haklı ile haksızın ne oldukların açıklamaya söz vermiştim. Övme 
ve  yerme  için  önerme  29,  bölüm  III’te  açıklamalar  verdim;  başka  nokta­
lar hakkında burada birkaç söz söylemek sırası gelmiştir. Fakat daha önce 
insanın  tabiî  hali  ile  medeni  halinin  ne  olduğu  hakkında  birkaç  kelime 
söylemeliyim.
Herkes, Tabiatın yüce hakkına göre vardır ve bunun sonucu olarak da 
herkes  kendi  tabiatının  zorunluluğundan  ileri  gelen  şeyi  Tabiatın  yüce 
hakkı ile yapar ve böylece herkes hangi şeyin iyi, hangi şeyin kötü olduğu­
na dair Tabiatın yüce hakkına göre hüküm verir, ya da kendi yaradılışına


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
2 2 7
göre kendi çıkarını düşünür (önerme 19 ve 20), öç alır (önerme 40, bölüm 
III’ün önerme sonucu) ve sevdiği şeyi korumaya, kin beslediği ya da nef­
ret  ettiği  şeyi  yok  etmeye  çalışır  (önerme  28,  bölüm  III).  Eğer  insanlar 
Akıl düsturuna göre yaşamış olsalardı, herkes, başkasına hiçbir zarar ver­
meden,  kendisine  ait  olan  hakka  sahip  olacaktı  (önerme  35’in  önerme 
sonucu).  Fakat  insanlar  kendi  güçlerini  çok  aşan  duygulanışlara  (önerme 
sonucu,  önerme  4)  ya  da  insan  erdemine  (önerme  6)  bağlı  oldukları  için, 
türlü  yönlerden  sürüklenmişlerdir  (önerme  33)  ve  birbirlerine  karşıttırlar 
(önerme 34), halbuki onların karşılıklı yardıma ihtiyaçları vardır (önerme 
35 ve scolie’si), öyle ise insanların ahenk ve uyuşma halinde yaşayabilme­
leri  ve  birbirlerine  yardım  etmeleri  için,  tabiî  haklarından  vazgeçmeleri 
ve başkasına zarar vermeye elverişli olabilen hiçbir şeyi yapmayacaklarını 
birbirlerine sağlamaları zorunludur. Hangi şartlarda bu mümkündür, yani 
zorunlu  olarak  kararsız  ve  değişik  (önerme  33)  duygulanışlara  (önerme 
sonucu, önerme 4) bağlı olan insanların karşılıklı bu teminatı verebilme­
leri ve birbirlerine inanmaları nasıl mümkün olur? Bu cihetler bu bölümün 
7’nci  önermesinde  ve  üçüncü  bölümün  39’uncu  önermesinde  görülmek­
tedir.  Vakaa  ben  orada  diyorum  ki,  bir  duygulanış  ancak  daha  kuvvetli 
(ve azaltılmak ya da indirilmek istenen duygulanışa karşıt olan) bir duygu­
lanışla azaltılabilir ve herkes daha büyük bir zarar korkusuyla zarar ver­
meden  vazgeçer  (çekinir).  Öyle  ise,  eğer  bir  toplum  herkesin  kendisi  için 
öç  alma  ve  iyi  ile  kötü  hakkında  hüküm  verme  hakkını  almasını  isterse 
ve  böylece  ortak  bir  hayat  kuralı  tespit  etmeye,  kanunlar  kurmaya  ve 
onları  duygulanışları  azaltmayan  Akılla  değil  (scolie,  önerme  17)  fakat 
tehditlerle devam ettirme gücüne sahip ise, bu kanun ile böyle bir toplum 
kurulabilecektir  ve  kanunlarla  devam  eden  bu  topluma  ve  onun  kendini 
koruma gücüne “Site” (siyasal toplum) denir ve onun hakkının korunması 
altında  bulunanlara  da  siteliler  (citoyens)  denir.  Bununla  biz  kolaylıkla, 
tabiî  halde  herkesin  yalnız kendi  faydasını, kendi  çıkarını  düşündüğü ve 
yaradılışına  göre  biricik  kuralı  kendi  çıkarı  (menfaati)  olduğu  için,  hangi 
şeyin kötü olduğu hakkında karar verdiği ve en sonra kendisinden başka 
hiç  kimseye  boyun  eğmesi  hiçbir  kanunla  tespit  edilmiş  olmadığı  için, 
kolaylıkla  öğreniriz  ki  (biliriz  ki),  tabii  halde  herkesin  uygun  görmesiyle 
iyi,  ya  da  kötü  olan  hiçbir  şey  yoktur.  Ve  böylece,  tabiî  halde  günah 
tasarlanamaz, günah ancak hangi şeyin iyi hangi şeyin kötü olduğu genel 
uygun  görme  (sanı)  diye  tespit  edildiği  ve  herkesin  Siteye  boyun  eğmesi


2 2 8   ETİKA
gerektiği  kabul  edildiği  zaman,  medeni  halde  tasarlanabilir.  Günah  öyle 
ise,  öyle  bir  itaatsizlikten  ibarettir  ki,  onu  işleyen  yalnız  Site  hukuku  ile 
cezalandırılır  ve  tersine,  boyun  eğme  de,  siteli  (citoyen)  için  bir  meziyet 
(mérite)  sayılır,  çünkü  bu  suretle  onun  Site  çıkarlarından  faydalanmaya 
değerli  olduğuna  hükmedilir.  Bundan  başka,  tabii  halde  hiç  kimse,  ortak 
uygun  görme  ile  (consentement)  hiçbir  şeyin  efendisi  değildir  ve  tabiatta 
birinin  ya  da  başkasının  “şeyi”  denilen  hiçbir  şey  yoktur;  fakat  bir  şey 
bütüne  aittir;  bundan  dolayı  tabiî  halde,  herkesin  bir  “kimse’ye  ait  olanı 
kendisine verme ve  kendisine ait olanı ondan  alma iradesi tasarlanamaz: 
yani  tabii  halde  haklı  ya  da  haksız  denebilecek  hiçbir  şey  yoktur;  fakat 
medeni  halde,  ortak  uygun  görme  (consentement)  ile  hangi  şeyin  ona, 
hangisinin  başkasına  ait  olduğu  tespit  edilmiştir.  Böylece  görülüyor  ki, 
haklı  ve  haksız,  günah  ve  sevap  Ruhun  tabiatını  açıklayan  sıfatlar  değil, 
dışsal (extrinsèque) olan kavramlardır.
Önerme XXXVIII
Pek çok  biçimlerde duygulanabilecek,  ya da dış cisimleri pek  çok bi­
çimlerde  duygulanmaya  elverişli  kılacak  bir  insan  Bedenine  sahip  olan 
kimse, insan için yararlıdır; ve bu suretle Beden, duygulanmaya ve başka 
cisimleri  birçok  biçimlerde  duygulandırmaya  ne  kadar  yetkili  bir  hale 
konmuşsa o kadar fazla faydalıdır.
Kanıtlama
Böyle bir yatkınlık  Bedende ne kadar fazla ise, Ruh kavramaya, algı­
lamaya  o  kadar  fazla  elverişli  olur  (önerme  14,  bölüm  II);  nitekim,  böyle 
bir  hal  ve  şart  içindeki  Bedene  sahip  olan  ve  bu  yatkınlığı  artıran  kimse, 
zorunlu olarak iyi  ya da  faydalıdır  (önerme  26 ve 27) ve bu yatkınlığı ne 
kadar artırırsa o da o kadar artar; bir şey, tersine (aynı önerme 14, bölüm 
II  ve  önerme  26  ve  27)  Bedenin  bu  yatkınlığını  azaltırsa,  bu  şey  zararlı­
dır.
Önerme XXXIX
İnsan  Bedeninin  kısımlarını  birbirleriyle  tutmak  üzere  korunmasını 
sağlayan  hareket  ve  sükûn  münasebeti  iyidir;  tersine  olarak  insan  Bede­
ninin  kısımlarını  birbirlerine  karşı  hareket  ve  sükûndan  başka  bir  rabıta 
veya münasebetle sağlayan şey kötüdür.


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
2 2 9
Kanıtlama
insan  Bedeninin  kendi  kendini  koruması  için,  pek  çok  sayıda  başka 
cisimlere ihtiyacı vardır (postulat 4, bölüm II). Fakat insan Bedenini kuran 
şey, kısımların belirli bir münasebete göre hareketlerini birbirlerine ulaş­
tırmalarından  ibarettir  (önerme  13, bölüm  II'den sonra  gelen Lemma’dan 
önceki  tanım).  Öyle  ise  insan  Bedeninin  kısımları  arasında  var  olan  ha­
reket ya da sükûn münasebetinin korunmasını sağlayan şey, insan Bede­
ninin şeklini de korumak ve bunun sonucu olarak (postulat 3 ve 6, bölüm 
II) insan Bedeninin birçok biçimlerde duygulanabilmesini ve birçok biçim­
lerde dış şeyleri duygulandırmasını sağlar; bu ise iyidir (önceki önerme). 
Bundan  başka,  insan  Bedeninin  kısımları  arasında  bir  hareket  ve  sükûn 
münasebetinin kurulmasını sağlayan şey aynı zamanda (aynı tanım, bölüm 
II) yeni bir şekilde bu Beden yerine geçmesini de sağlar, yani (kendiliğin­
den  bilindiği  ve  bu  bölümün  önsözünün  sonunda  gösterdiğimiz  üzere) 
insan  Bedeninin  mahvolmasına  ve  bunun  sonucu  olarak  birçok  biçim­
lerde  duygulanması  bakımından  bütün  yatkınlığını  kaybetmesine  sebep 
olur; bu da, bundan dolayı kötüdür.
Scolie
Bu  insan  Ruhuna  ne  derecede  zararlıdır  ya  da  ona  ne  kadar  yararlı 
olabilir,  bunları  beşinci  bölümde  açıklayacağız.  Bununla  birlikte,  burada 
kaydetmek gerekir ki, benim anladığım tarzda, Bedenin kısımları arasın­
da münasebet, başka bir hareket ve sükûn münasebeti kurulmaya elverişli 
bir  biçim  aldığı  zaman  Bedenin  ölümü  meydana  gelir.  Her  ne  kadar  kan 
dolaşımı  devam  eder  ve  insanda  başka  hayat  alametleri  görünürse  de, 
insan  Bedeninin  bununla  birlikte  birincisinden  büsbütün  farklı  başka  bir 
tabiatı  olabilecek  surette  tabiatını  değiştirebildiğini  inkâra  cesaret  etmi­
yorum.  Bedenin  kadavra  haline  gelince  ölmeyeceğini  kabul  etmeye  bizi 
hiçbir  sebep  zorlayamaz;  asıl  deney  de  bana  bunun  aksine  inandırabilir 
gibi  görünüyor.  Bazen  insan  öyle  değişmelere  uğrar  ki,  onun  artık  aynı 
şey olduğunu söylemek çok güçtür. Ben, özel olarak bir hastalığa tutulmuş 
olup sonradan şifa bulmasına rağmen kendi komedi ve trajedilerini yazmış 
olduğu geçmiş hayatına, artık kendisine ait değilmiş gibi bakan bir Ispanyol 
şairinden söz edildiğini işitmiştim; eğer o ana dilini de unutmuş olsaydı, 
ona erişkin bir çocuk gözüyle bakılabilirdi ve eğer bu, inanılamaz gibi görü­
nüyorsa, ya çocuklar için ne demeli? Yaşı ilerlemiş bir adam kendi tabiatın­


2 3 0   ETİKA
dan çok farklı olduğu halde bu çocukların tabiatına inanıyor. Eğer vaktiyle 
hiç çocuk olmamış olsaydı, başkaları hakkında kendisine göre bir tahminde 
bulunmasaydı onlara inanmayacaktı. Fakat yanlış inançlarda yeni sorulara 
meydan vermemek için bu konuyu bir yana bırakmayı doğru buluyorum.
Önerme XL
İnsanları ortak bir topluma doğru götüren şey, yani onları ahenk haline 
koyan şey faydalıdır; Siteye ahenksizlik getiren şey ise, tersine kötüdür.
Kanıtlama
İnsanların  Ahenk,  Uyuşma  halinde  yaşamlarını  sağlayan  şey  onların 
aynı  Akıl  düsturuna  göre  yaşamalarını  sağlayan  şeydir  (önerme  35)  ve 
böylece  (önerme  26  ve  27)  o  iyidir;  tersine  olarak  aynı  sebepten  dolayı 
ahenksizlik uyandıran şey kötüdür.
Önerme XLI
Sevinç hiçbir zaman doğrudan doğruya kötü değildir, fakat iyidir; keder 
ise tersine, doğrudan doğruya kötüdür.
Kanıtlama
Sevinç (önerme 11, bölüm III, scolie’si ile birlikte) bedenin işleme gü­
cünün artmış ya da tamamlanmış olduğu bir duygulanıştır; keder ise, ter­
sine, Bedenin işleme gücünün eksilmiş ya da inmiş olduğu bir duygulanıştır 
ve bundan dolayı (önerme 38) Sevinç doğrudan doğruya iyidir, vb.
Önerme XLII
Neşenin  asla  aşırı  hali  olamaz,  o  her  zaman  iyidir;  tersine,  melânkoli 
her zaman kötüdür.
Kanıtlama
Neşe  (önerme  11,  bölüm  III’ün  scolie’sindeki  tanıma  bakın),  Bede­
nin bütün kısımlarının aynı derecede duygulanmış olmasından ibaret olan, 
sırf  Bedene  ait  bir  sevinçtir;  yani  (önerme  11,  bölüm  III)  orada  Bedenin 
işleme gücü o tarzda artmış ya da tamamlanmıştır ki, onun bütün kısım­
ları birbirleriyle aynı hareket ve sükûn nispetini saklarlar; böylece (öner­
me  39)  neşe  her  zaman  iyidir  ve  onun  asla  aşırı  hali  olamaz.  Melânkoli 
yine (önerme 1 l’in scolie’sindeki tanıma bakın) Bedenin işleme gücünün


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
2 3 1
mutlak olarak azalmış ya da inmiş  olmasından ibaret,  Bedene ait bir ke­
derdir ve bundan dolayı (önerme 38) o her zaman kötüdür.
Önerme XLII1
Hoşlanmanın
3
  aşırı  hali olabilir  ve  kötü olabilir;  Elem, bir sevinç olan 
hoşlanmanın iyi olmasına karşılık, kötüdür.
Kanıtlama
Hoşlanma,  Bedenin  kısımlarından  birinin  ya  da  birkaçının  ötekile­
rinden  daha  çok  duygulanmış  olmasından  ibaret,  insan  Bedenine  ait  bir 
sevinçtir  (önerme  11,  bölüm  III’ün  scolie’sindeki  tanıma  bkz.)  ve  bu 
duygulanışın  gücü  Bedenin  başka  etkilerini  aşacak  tarzda  olabilir  (öner­
me  6) ; ona ısrarla bağlı kalır ve böylece Bedenin pek çok sayıdaki başka 
tarzda duygulanmaya elverişli olmasına engel olur; bu duygulanış öyle ise 
(önerme  38)  kötü  olabilir.  Tersine  olarak  kendi  başına  ele  alınınca  bir 
keder  olan  elem  için  o  iyi  olamaz  (önerme  41).  Fakat  onun  kuvveti  ve 
artışı bizim gücümüzle karşılaştırılınca bir dış nedenin gücü ile tanımlan­
dığı  için  (önerme  5),  bu  duygulanışların  kuvvetlerinin  sonsuz  derecede 
değişikliğe uğradığını ve sonsuz tarzlarda işlediklerini tasarlayabiliriz (öner­
me 3) ; öyle ise biz, hoşlanma azalınca, aşırı bir halde olmasına engel olan 
ve bu nispette bu önermenin birinci kısmı ile Bedenin yatkınlığını azaltma­
yacak  bir  tarzda  bir  elem  tasarlayabiliriz;  ve  böyle  bir  durumda,  bundan 
dolayı, elem iyi olabilir.
Önerme XLIV
Sevgi ve Arzunun aşın halleri olabilir.
Kanıtlama
Sevgi  denen şey bir sevinçtir  (duygulanışların 6’ncı tanımı) ki, bir dış 
nedenle  birlikte  bulunur;  öyle  ise  (önerme  11,  bölüm  III’ün  scolie’si  ile) 
bir  dış  nedenin  fikri  ile  birlikte  bulunan  hoşlanma  bir  Sevgidir;  böylece 
Sevginin  aşırı  hali  olabilir  (önceki  önerme).  Bundan  başka,  bir  Arzuyu 
doğuran duygulanış ne kadar büyükse, bu arzu da o kadar büyüktür (öner­
me 37, bölüm III), öyle ise bir duygulanış insanın başka etkilerini ne
3) 

Yüklə 1,19 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   119




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin