Türkçesi: Hilmi Ziya Ülken



Yüklə 1,19 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə40/119
tarix17.05.2022
ölçüsü1,19 Mb.
#58305
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   119
Etika - Spinoza

Opinion.


250 ETİKA
Önerme LXVIII
Eğer insanlar hür doğsalardı, hür oldukları süre boyunca iyi veya kötü 
şey hakkında hiçbir kavram oluşturmayacaklardı.
Kanıtlama
Yalnız  Akıl  tarafından  yöneltilebilen  kimse  hürdür  dedim;  öyle  ise, 
hür doğan ve hür kalan kimsenin upuygun fikirleri vardır; bundan dolayı 
onda kötü şeylere ait hiçbir kavram yoktur (önerme 64’ün önerme sonu­
cu)  ve  bunun  sonucu  olarak  da,  iyilik  ve  kötülük  bağlılaşık  oldukları 
için, iyi şeye ait hiçbir kavram yoktur.
Scolie
Bu  önerme  hipotezinin  yanlış  olduğu;  ve  böyle  bir  hipotezin  yalnız 
insan  tabiatı  göz  önüne  alınınca  veya  daha  çok  Tanrının  sonsuz  olması 
bakımından  değil,  sırf  insanın  varoluşunun  nedeni  olması  bakımından 
göz önüne alınınca tasarlanabileceği önerme 4 ile apaçık görülüyor. Tara­
fımızdan daha önce kanıtlanmış başka hakikatlerle Hz. Musa’nın ilk insa­
na ait tarihte belirtmek ister göründüğü şey de budur. Vakaa orada Tan­
rının insanı yaratmaya yarayan gücünden, yani yalnızca insanın faydasını 
amaç  edinen  bir  güçten  başka  bir  güç  tasarlamıyor;  ve  bu  görüşe  göre, 
Tanrının  insandan  iyi  ve  kötüye  ait  bilgi  ağacını  -yemişini-  yemek  hür­
lüğünü kaldırdığını ve onu yer yemez yaşamak istemekten ziyade ölümden 
korkması  gerekeceğini;  sonra  kendi  tabiatı  ile  tamamen  uyuşan  kadını 
bulunca  Ademin  (insanın)  tabiatta  ona  daha  faydalı  olabilecek  hiçbir  şey 
olmadığını  öğrendiğini;  fakat  hayvanların  kendisine  benzer  olduklarını 
zannettiği için, hemen onlann duygulanışlarını taklide, (önerme 27, bölüm 
III’e  bkz.)  ve  hürriyetini  kaybetmeye  başladığını;  bu  hürriyetin  sonradan 
Hz. İsa’nın Ruh-ül Küds’ü, Ruhu, yani Tanrının fikrî yönetimindeki ruhanî 
başkanlar
9
 tarafından yeniden kazanıldığını hikâye eder. İsa’nın bu Ruhu­
na insanın hür olduğu ve kendisi için istediği hürlüğü başka insanlar için 
de istediği kanısı bağlı bulunmaktadır ki bunu daha yukarda kanıtlamıştık.
Önerme LXIX
Hür bir insanın erdemi tehlikelere karşı muzaffer olduğu kadar, tehli­
kelerden kaçındığı zaman da büyük görünür.
9) 
Patriarche.


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
2 5 1
Kanıtlama
Bir duygulanış ancak, azaltılacak duygulanışla ve ondan daha kuvvetli 
karşıt bir duygulanışla azaltılabilir veya kaldırılabilir: (önerme 7). Halbuki 
kör cüret ve korku aynı derecede büyük diye tasarlanabilen duygulanışlar­
dır:  (önerme  5  ve  3).  Büyük  bir  erdem  veya  Ruh  kuvveti  (önerme  59, 
bölüm  III’ün  scolie’sindeki  tanıma  bakın),  cüreti  azaltmak  için  olduğu 
kadar korkuyu azaltmak için de gerekmektedir; yani, (duygulanışların 40 
ve  41’inci  tanımları)  hür  bir  insan  tehlikelere  karşı  muzaffer  olmak  için 
istediği aynı erdemle tehlikelerden kaçınır.
Önerme sonucu
Hür  bir  insanda  öyle  ise  tam  zamanında  bir  kaçış  ve  savaş  aynı  Ruh 
metinliğinin  kanıtlarıdır;  başka  deyişle  hür  insan  aynı  Ruh  metinliği  ile 
veya zekâ uyanıklığı ile savaş kadar kaçmayı da seçer.
Scolie
Ruh  metinliğinin  ne  olduğunu  veya  bununla  ne  anlaşıldığını  önerme 
59,  bölüm  IlI’ün  scolie’sinde  açıkladım.  Tehlikeye  gelince,  ben  tehlike 
denilince  Keder,  Kin,  Ahenksizlik  vb.  gibi  herhangi  bir  kötülüğe  neden 
olan her şeyi anlıyorum.
Önerme LXX
Bilmeyenler  arasında  yaşayan  hür  insan,  gücü  yettiği  kadar  onların 
iyiliklerinden, onlardan gelecek faydadan kaçınmaya çalışır.
Kanıtlama
Herkes kendi yaradılışına, kendi mizacına göre hangi şeyin iyi olduğuna 
dair  hüküm  verir  (önerme  39,  bölüm  III’ün  scolie’si);  o  halde  birisine 
herhangi bir iyilik yapan bir bilgisiz onu kendi yaradılışına göre değerlen­
direcek  ve  eğer  bu  yaptığı  iyiliğin  hedefi  olan  kimse  tarafından  pek  az 
değer  verilmişse,  kederlenecektir:  (önerme  42,  bölüm  III).  Hür  insan,  öte 
yandan, başka insanlarla kendisi arasında bir dostluk bağı kurmaya çalışır 
(önerme  37),  bunun  için  de  onlara  kendi  sanılarında  eşit  diye  hüküm 
olunan  birtakım  iyilikler  yaparak  değil,  kendisini  ve  başkalarını  Aklın 
hür hükmüne göre yönelterek ve yalnız ilk, birinci yeri tuttuğunu bildiği 
şeyi yaparak bunu gerçekleştirir. Öyle ise hür insan, bilgisizlere karşı kin


252 ETİKA
beslememek,  onlardan  nefret  etmemek  ve  onların  istek  ve  iştahlarına 
değil yalnız Akla işi bırakmak için mümkün olduğu kadar onların yaptığı 
iyiliklerden kaçınacaktır.
Scolie
Mümkün  olduğu  kadar  diyorum.  Her  ne  kadar  bilgisizler,  gerçekten, 
ihtiyaç  halinde  insanın  yardımına  koşabilen  insanlar  iseler  de  ve  bundan 
değerli  bir  şey  yoksa  da,  bu  suretle  çok  kere  onların  yaptığı  bir  iyiliği 
kabul  etmek  ve  kendi  yaradılışlarına  göre  onlara  minnettarlık  göstermek 
gerekecektir.  Buna  şu  noktayı  da  katmalı  ki,  onların  yaptığı  iyiliklerden 
kaçınırken de onları küçümser, ya da pintilik yüzünden karşılığını yapama­
maktan korkar gibi görünmeyecek bir tarzda ihtiyatlı olmalıyız; bu olmazsa 
onların bize karşı kinini uyandırmadan kaçınayım derken, onları öfkelen­
diririz. Öyle ise yapılan iyiliklerden kaçınırken faydalıyı ve namuslu ha­
reketi göz önünde bulundurmalıdır.
Önerme LXXI
Yalnız hür insanlar birbirlerine karşı çok minnet duyarlar.
Kanıtlama
Yalnız  hür  insanlar  birbirlerine  karşı  tamamen  faydalı  ve  birbirlerine 
büsbütün sıkı bir dostluk bağı ile bağlıdırlar (önerme 35 ve önerme sonucu 
1); yalnız onlar aynı dostluk gayreti ile birbirlerine karşılıklı iyilik yapmaya 
çalışırlar (önerme 37) ve bundan dolayı (duygulanışların 34’üncü tanımı), 
yalnız hür insanlar birbirlerine çok minnet duyarlar.
Scolie
Kör  bir  arzunun  yönelttiği  insanlar  arasında  bulunan  minnettarlık, 
çoğu zaman asıl minnettarlık olmaktan çok bir pazarlık işi veya bir aldat­
madır. Nankörlüğe gelince, o bir duygulanış değildir. O, ne de olsa, baya­
ğıdır, zira çoğu kere bir insanın aşırı kinle, öfkeyle, gururla veya pintilik­
le duygulanmış olduğunu belirtir. Gerçi, ahmaklık yüzünden aldığı hedi­
yelerin karşılığını vermesini bilmeyen kimse nankör değildir, hele bir met­
resin hediyeleri yüzünden sefihliğinin körü körüne aleti haline girmeyen, 
ya da bir hırsızın bağışları yüzünden onun çaldıklarını gizlemeyen kimse, 
en sonra bunlara benzer daha başka kimseler hiç de nankör değildirler.


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
253
Tersine, insan aldatıcı hediyelerle baştan çıkmamak suretiyle kendi kişili­
ğinin  kaybolmasına,  ya  da  toplumun  kaybolmasına  meydan  vermeyecek 
Ruh sağlamlığını ispat etmiş olur.
Önerme LXXII
Hür  insan  hiçbir  zaman  aldatıcı  olarak  değil,  her  zaman  temiz  kalple 
iyi niyetli hareket eder.
Kanıtlama
Eğer  hür  bir  insan,  hür  olması  dolayısıyla  aldatıcı  olarak  hareket  etse 
idi,  bunu  Aklın  emrine  göre  yapacaktı:  çünkü  ona  ancak  bu  şartla  hür 
adını  veriyoruz;  aldatmak  o  halde  bir  erdem  olacaktı  (önerme  24)  ve 
bunun  sonucu  olarak  (aynı  önerme),  herkesin  kendi  varlığını  korumak 
için  aldatması  iyi  görülmüş  olacaktı;  yani,  kendiliğinden  bilindiği  üzere, 
insanların yalnız sözlerde uyuşmaları ve gerçekte birbirlerine karşıt olma­
ları  kabul  edilmiş  olacaktı  ki,  bu  da  (önerme  31’in  önerme  sonucu)  saç­
madır; öyle ise hür bir insan, vb.
Scolie
Bir insanın hemen yanı başındaki bir ölüm tehlikesinden hile ile kurtu­
labildiği bir durumda, kendi varlığını koruma kuralının kötü niyete açıkça 
emredip  etmeyeceği  soruluyor.  Buna  da  şu  yolda  cevap  veriyorum:  Eğer 
Akıl  bunu  emrederse,  bütün  insanlara  emreder  ve  böylece  Akıl  insan­
ların  arasında  kuvvetlerinin  birleşmesi  ve  ortak  hukukun  kurulması  için 
ancak aldatıcı uyuşmalar şeklinde bir sonuca varacak gibi genel bir tarz­
da  bütün  insanlara  emreder,  yani  gerçekte  onların  ortak  haklara  sahip 
olmasını emreder ki, bu da saçmadır.
Önerme LXXIII
Akılla  yöneltilen  insan,  ortak  fermana,  kamusal  emre  göre  yaşadığı 
Sitede, yalnız kendi kendisine boyun eğmiş olduğu yalnızlık halindekinden 
daha hürdür.
Kanıtlama
Akılla yöneltilen insan, boyun eğmeye korkuyla güdülmüş değildir (öner­
me 63); fakat Aklın emrine göre varlığını korumaya çalışması bakımından,


254 ETİKA
yani  (önerme  66’nın  scolie’si),  hür  olarak  yaşaması  bakımından,  ortak 
hayat  kuralını  ve  faydalılığı  gözlemlemek  (önerme  37),  bunun  sonucu 
olarak (önerme 37’nin scolie’sinde gösterdiğimiz gibi) Sitenin ortak buyru­
ğuna göre yaşamak ister. Akılla yöneltilen insan öyle ise, daha hür yaşamak 
için Sitenin ortak haklarını gözlemlemek ve onlara göre yaşamak ister.
Scolie
Bu önerme ve insanın hakiki hürlüğü konusunda kurulmuş başka ilke­
ler Ruh metinliğine, yani (önerme 59, bölüm III’ün scolie’si), Ruh kuvve­
tine  ve  yüksek  gönüllülüğe  aittirler.  Burada  Ruh  kuvvetinin  bütün  öze­
liklerini  ayrı  ayrı  kanıtlamak  zahmetine  değdiği  hükmünü  vermiyorum. 
Hele  Ruhu  kuvvetli  olan  bir  insanın  kimseye  karşı  kin  beslemeyeceği, 
kimse  hakkında  öfkesi,  hasedi,  gücenmesi  ve  küçümsemesi  olmayacağı, 
kimseyi hor görmeyeceği, hiçbir gururu olmayacağını kanıtlamak zahme­
tine hiç değmez. Bütün bunlar hakiki hayatla Dine ait olan her şey, vakaa 
37  ve  46’ncı  önermelerle  kolayca  ispat  edilir.  Demek  istiyorum  ki,  Kin 
Sevgi ile yenilmelidir ve her kim Akılla hareket ederse, kendisi için iste­
diği  şeyi  başkaları  için  de  arzu  etmelidir.  Bunlara  bizim  önerme  50’nin 
scolie’sinde  ve  başka  yerlerde  söylediğimiz  şu  şeyleri  de  katmalıdır  ki, 
Ruhu  kuvvetli  olan  bir  insan  her  şeyden  önce  herkesin  tanrısal  Tabiatın 
zorunluluğuna  bağlı  olduğunu  ve  bundan  dolayı  katlanılamaz  ve  kötü 
diye  görülen  her  şeyin  ve  ayrıca  ona  ahlaksız,  nefret  edilecek,  haksız  ve 
bayağı gibi görünen her şeyin olayları bulanık, sakat ve karışık bir tarzda 
görmeden ileri geldiğini göz önüne alır; bu sebepten dolayı da her şeyden 
önce  şeyleri,  asıl  ne  halde  iseler  öyle  tasarlamaya  ve  doğru  bilgiye  engel 
olan kin, öfke, haset, alay etme, gurur ve buna benzer daha önceki bölüm­
lerde zikrettiğimiz başka şeyleri uzaklaştırmaya çalışır; bunun sonucu ola­
rak  da,  gücü  yettiği  kadar  dediğimiz  gibi,  iyi  olmaya  ve  sevinç  içinde 
bulunmaya  çalışır.  Şimdi  insani  erdemin  hangi  noktaya  kadar  ulaştığını 
ve kudretinin ne olduğunu bundan sonraki bölümde göstereceğim.
EK BÖLÜM
Hayatın doğru yöneltilmesi üzerine olan bu bölümde açıkladığım şeyler, 
hepsini birden görebilecek bir tarzda düzenlenmiş değildi, daha çok tarafım­


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
255
dan  dağınık bir sıraya göre kanıtlanmıştı ki, orada her hakikatin art arda 
sonuçlanması  en  kolay  bir  şekilde  yapılıyordu.  Bunun  için  burada  onları 
toplamaya ve en esaslı fasıllar halinde özetlerini vermeye karar verdim.
Fasıl I
Bütün çabalarımız veya arzularımız tabiatımızın zorunluluğundan ge­
lirler; o suretle ki onlar ya yakın nedenleri olmak üzere yalnız tabiatlarıy­
la, ya da başka fertler olmadan kendi başına upuygun olarak kavranama­
yan Tabiatın bir kısmı olmamız bakımından bilinebilirler.
Fasıl II
Yalnız  tabiatımızla  bilinebilecek  surette,  tabiatımızdan  çıkan  Arzular 
upuygun  fikirlerden  ibaret  gibi  tasarlanması  bakımından  Ruha  ait  olan 
arzulardır; başka arzulara gelince, onlar şeyleri ancak, upuygun olmayan 
bir  tarzda  tasarlayışı  bakımından  Ruha  nispet  edilirler;  kuvvetleri  ve 
artışları  insanın  gücü  ile  değil,  dış  şeylerin  gücü  ile  tanımlanmalıdırlar; 
bundan  dolayı  ilk  arzulara  doğru  etkiler,  İkincilere  edilgiler,  pasif  haller 
denilir; bir kısmı vakaa bizim gücümüzün belirtileridir, ötekiler ise tersi­
ne, bizim güçsüzlüğümüzün ve sakatlanmış bir bilginin belirtileridir.
Fasıl III
Etkilerimiz, yani insanın gücü veya aklı ile tanımlanan bu arzular, her 
zaman iyidirler; başka arzular ise kötü oldukları kadar da iyi olabilirler.
Fasıl IV
Öyle  ise  her  şeyden  önce  hayatta  Zihni  veya  Aklı  gücümüz  yettiği 
kadar  yetkinleştirmek  faydalıdır  ve insanın  yüce  mutluluğu,  ya da  üstün 
mutluluğu (béatitude) yalnız bununla kaimdir; çünkü insanın üstün mutlu­
luğu kendi kendisinden içten memnun olmasından başka bir şey değildir. 
Bu da Tanrı hakkındaki sezgili (intuitive) bilgiden doğar. Ve zihni yetkin­
leştirmek,  olgunlaştırmak  da  Tanrıyı,  Tanrının  sıfatlarını,  onun  tabiatının 
zorunluluğundan ileri gelen etkileri bilmekten başka bir şey değildir. Bunun 
için  Akılla  yöneltilen  bir  insanın  en  son  amacı,  yani  bütün  başka  insan­
ları yöneltmeye kendisini vermesine yarayan yüce Arzu onu kendi kendi­
sini upuygun bir surette tasarlamaya ve onun için açık bilgi objeleri olabi­
len bütün şeyleri de upuygun bir surette tasarlamaya götüren Arzudur.


256 ETİKA
Fasıl V
Öyle ise açık bilgi olmaksızın Akla uygun olan hiçbir hayat yoktur ve 
şeyler  ancak  insana  Ruh  hayatından  tat  almada  yardım  ettikleri  nispette 
iyidirler  ki,  bu  Ruh  hayatı  da  açık  bilgi  ile  tanımlanır.  Tersine,  insanın 
Aklı  yetkinleştirmesine  ve  ona  uygun  bir  hayattan  tat  almasına  engel 
olan şeylere, yalnız bu şeylere ise biz kötüdürler diyoruz.
Fasıl VI
Öyle  ise  mademki  insanın  etker  nedeni  olduğu  her  şey  zorunlu  ola­
rak  iyidir,  demek  ki  insanda  kötü  olan  her  şey  yalnız  dış  nedenlerden 
ileri  gelir;  demek  istiyorum  ki  insan  bütün  Tabiatın  bir  parçası  olması 
bakımından,  insan  tabiatı  bu  Tabiatın  kanunlarına  boyun  eğmelidir  ve 
ona hemen hemen sonsuz tarzlarda uymak zorundadır.
Fasıl VII
İnsan için Tabiatın bir parçası olmaması ve onun ortak düzenine uyma­
ması imkânsızdır. Eğer, bununla birlikte, tabiatları kendisininki ile uyuşa­
cak fertler arasında yaşarsa, onun etkisi, işleme gücü sırf bununla tamam­
lanır ve beslenir.
Fasıl VIII
Tabiatta bulunan kötü olduğuna hükmettiğimiz her şeyi, başka deyişle, 
var  olmamıza ve Akla uygun bir hayattan tat almamıza imkân bırakma­
yacak derecede engel olabileceğine hükmettiğimiz her şeyi, en emin görü­
nen  yoldan uzaklaştırmamız doğru olur. Tersine, varlığımızın korunması 
ve Akla uygun bir hayattan tat almamız için iyi ve faydalı olduğuna hük­
mettiğimiz her şeyi kullanmak üzere almamız ve her bakımdan onlardan 
faydalanmamız  yerinde  olur;  ve  mutlak  olarak  söylenirse,  Tabiatın  yüce 
Hakkına  göre  herkesin  kendisi  için  faydalı  olması  gerektiğine  hükmet­
tiğini yapması doğru olur.
Fasıl IX
Bir  şeyin  tabiatıyla,  aynı  türdeki  başka  fertlerden  daha  iyi  hiçbir  şey 
uyuşamaz; öyle ise kendi varlığının korunması ve akla uygun bir hayat­
tan  tat  alınması  için, Aklın  yönelttiği bir insandan daha  faydalı hiç kim­
se yoktur. Bundan başka, madem ki tekil şeyler arasında Akılla yöneltilmiş


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
257
bir insandan daha değerli hiçbir şey bilmiyoruz, öyle ise hiç kimse, Aklın 
egemenliği altında yaşayacak tarzda insanları yetiştirmeden daha iyi kendi 
mahareti ve yetkinliğinin değerini gösteremez.
Fasıl X
İnsanlar  birbirlerine  karşı  Haset,  ya  da  Kinin  bazı  duygulanışlarını 
besledikleri nispette, birbirlerine karşıttırlar ve bundan dolayı da Tabiatın 
başka  fertlerinin  gücünden  daha  büyük  güçleri  olduğu  halde  onlardan 
daha çok korkarlar.
Fasıl XI
Gönüller silahla değil, Sevgi ve Yüksek gönüllülükle yenilirler.
Fasıl XII
İnsanların,  her  şeyden  önce,  aralarında  toplumsal  münasebetler  ol­
ması,  birbirlerine  bağlanmaları  ve  iyice  yerleşmiş  bir  bütün  teşkil  edecek 
tarzda  toplanmaları,  mutlak  olarak  en  sağlam  dostluğu  doğurabilecek 
şeyleri yapmaları onlara faydalıdır.
Fasıl XIII
Fakat bunları yapmak için, sanat ve uyanıklık gerekmektedir. Gerçek­
ten,  insanlar  çeşitlidirler.  Aklın  kurallarına  göre  yaşayanlar  ise  nadirdir 
ve  bununla  birlikte,  çoğu  hasetçi,  affetmeden  çok,  öç  almaya  meyillidir. 
Onların hepsini kendilerine vergi olan yaradılışla kabul etmek ve duygula­
nışlarını taklit  etmeden çekinmek için, insanın kendi kendisine karşı özel 
bir  güce  ihtiyacı  vardır.  Zaten  insanlara,  erdemleri  öğretmeden  ziyade, 
onları sansür etmede, düşüklüklerini  açığa vurmada, Ruhları kuvvetlen­
direcek  yerde  kırma  yolunda  anlaşanlar,  kendileri  ve  başkaları  için  kat­
lanılmaz kimselerdir; bundan dolayı sabır gücü pek az ve sanki dindarlık­
tan  geliyormuş  gibi  bir  gayretle  yollarını  şaşırmış olan kimseler,  insanlar 
arasında  yaşamadansa  hayvanlar  arasında  yaşamayı  daha  çok  isterler; 
nitekim çocuklar ve erginler buna benzer bir Ruhla ana babalarının darıl­
malarına katlanmadıkları için askerlik hizmetine sığınıyorlar; savaşın zah­
metlerini, bir başkasının kontrolsüz iktidarını babalarının azarlamalarıyla 
bir arada olan aile hayatının tatlılıklarına tercih ediyorlar ve ana babaların­
dan öç alma amacı ile her ne olursa olsun bir yükü uysalca kabul ediyorlar.


258 ETİKA
Fasıl XIV
Nitekim  insanlar  her  hususta,  çok  kere  şehvet  iştahlarına  göre  ken­
dilerini yönetiyorlar, halbuki toplum hayatının zararlı olmadan çok, kâr­
lı  olan  daha  çok  sonuçları  vardır;  öyle  ise  eşit  bir  ruhla  bu  hayatın  acı­
lıklarına katlanmalı, ahenk ve dostluğun kurulmasına gayretle çalışılmalı­
dır.
Fasıl XV
Ahengi  doğuran  şey,  adaleti,  haklılığı,  namusluluğu  meydana  getirir. 
Gerçekten  insanlar  adaletin  çiğnenmesine,  haksız  olandan  başka,  bayağı 
gibi görünen şeye pek güç katlanırlar ve Sitenin âdetlerinin
10
 tahkir olun­
masına  razı  olmazlar.  Sevgiyi  kazanmak  için,  her  şeyden  önce,  Dine  ve 
Ahlaka  ait  olan  şeyler  gerekir;  bu  konuda  önerme  37’nin  birinci  ve  ikin­
ci scolie’sine, önerme 46’nın scolie’sine ve önerme 73’ün scolie’sine bakın.
Fasıl XVI
Ahenk, ayrıca iyi niyetli olmayan yani hile kullanan korkuyla da doğ­
rulmuştur.  Bundan  başka,  korku  kötü  ruhun  güçsüzlüğünden  ileri  gelir 
ve  aklın  kullanılmasına  ait  değildir;  dıştan  bir  Ahlak  görünüşü  varsa  da, 
acımada da aynı söylediğimiz şeyler bulunur.
Fasıl XVII
İnsanlar, hele yaşamaları için zorunlu şeyleri elde edecek araçları olma­
yan  kimseler  kolayca  fethedilirler.  Bununla  birlikte,  sıkıntıda  bulunan 
herkesin  yardımına  koşmak,  tikel  bir  şeyin,  bir  ferdin  kuvvetlerini  ve 
çıkarını  çok  aşar.  Servetleri  buna  pek  az  yetebilir  ve  yetilerinin,  güçleri­
nin  sınırlılığı  onların  herkesin  dostu  olmalarına  imkân  vermez:  öyle  ise 
fakirlere  bakmak  bütün  toplumun  borcudur  ve  yalnızca  kamu  faydasına 
aittir.
Fasıl XVIII
Yapılan  iyiliklerin  kabul  edilmesine,  ona  karşı  gösterilecek  minnet­
tarlık  kanıtlarında  büsbütün  başka  titizlikler  gerekir;  bu  konuda  önerme 
70’in scolie’sine, önerme 71’in scolie’sine bakın.
10) Törenlerinin de denebilir.


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 259
Fasıl XIX
Şehvetten  doğan  sevgi,  yani  güzellikten  doğan  nesil  üretme  iştahı  ve 
genel  olarak  Ruh  hürlüğünden  başka  bir  nedeni  olan  her  sevgi  kolayca 
kine  çevrilebilir;  yeter  ki,  daha  kötüsü,  bir  çeşit  hezeyan  halini  almasın, 
böyle bir durumda ahenk değil ahenksizlik (discorde) beslenmiş olur (öner­
me 31, bölüm III’ün scolie’sine bakın).
Fasıl XX
Evlenmeye  gelince,  eğer  Bedenlerin  birleşmesi  arzusu  yalnız  güzellik 
duygusuyla  meydana  gelmiş  değil  de  çocuklar  doğurmak,  onları  bilgece 
yetiştirmek  sevgisi  ile  ise;  bundan  başka  iki  tarafın,  yani  erkek  ve  ka­
dının sevgilerinin başlıca nedeni yalnız güzellik değil de iç hürlüğü ise, o 
Akılla uyuşur.
Fasıl XXI
Dalkavukluk  daha  doğrusu  hoş  görünme
11
  de  ahengi  doğurur;  fakat 
köleliğin bulaşmasıyla veya kötü niyetle! Her şeyde birinci olmak isteyen 
ve olmayan gururlu insan kadar hiç kimse, yüzüne gülmek ve hoş görün­
mekle fethedilemez.
Fasıl XXII
Kendini aşağı görmenin Ahlak ve Dine ait bir yanlış görünüşü vardır; 
her  ne  kadar  kendini  aşağı  görme  gururun  karşıtı  ise  de,  kendini  aşağı 
gören  kimse,  bununla  birlikte,  gururluya  çok  yakındır  (önerme  57’nin 
scolie’sine bkz.).
Fasıl XXIII
Utanç, bundan başka, ancak gizli kalmaması bakımından ahenge yar­
dım eder. Öte yandan, Utanç bir çeşit Keder olduğu için, Aklın kullanıl­
masına ait değildir.
Fasıl XXIV
İnsanlara  karşı  çevrilen  başka  keder  duygulanışları  Adaletin,  Haklı­
lığın, Namusluluğun, Ahlakın ve Dinin doğrudan doğruya karşıtıdırlar;
11) Yüze gülücülük.


260 ETİKA
gücenmede  her  ne  kadar  dıştan  bir  haklılık  görünüşü  varsa  da,  ondan 
herkesin  başkasının  fiilleri  hakkında  hüküm  vermesine,  kendi  hakkına 
veya başkasının hakkına ait öcü almasına imkân veren, hayat kuralı ola­
cak kanunlar yoktur.
Fasıl XXV
Alçak  gönüllülük  (modestie)  yani  insanlara  hoş  görünme  arzusu,  Akıl 
onu gerektirdiği zaman, Ahlaka irca edilir (önerme 37’nin birinci scolie’sin­
de  söylemiş  olduğumuz  gibi).  Fakat,  eğer  onun  kökü  bir  duygulanıştan 
geliyorsa,  alçak  gönüllülük  hırstır  (ambition),  yani  çok  kere  insanların 
sahte ahlâk rengi altında uygunsuzluk ve baştan çıkarmaları uyandırmala­
rına sebep olan bir Arzudur. Vakaa, üstün iyilikten ortak olarak tat almak 
için  her  kim  öğütleriyle,  ya  da  hareketleriyle  başkalarına  yardım  etmek 
isterse, bir disiplinin onun adını taşıması için onları kendine hayran ederek 
değil,  hele  hiçbir  haset  vesilesi  vererek  değil,  her  şeyden  önce  onların 
Sevgisini kazanmaya çalışarak yapacaktır. Konuşmalarında insanların dü­
şüklüklerinden  söz  etmeden  kaçınacak  ve  onların  güçsüzlüğünden  an­
cak  pek  ihtiyatla,  buna  karşı  insanın  erdem  gücünden  ve  onu  yetkinliğe 
götürmek  için  tutulacak  yoldan  bol  bol  söz  edecektir;  o  suretle  ki  insan­
lar  korku  ve  nefretle  değil  yalnız  sevinç  heyecanı  ile,  ellerinden  geldiği 
kadar, Akıl kurallarına göre yaşamaya çalışacaklardır.
Fasıl XXVI
Biz  Tabiatta,  Ruhu  bize  sevinç  verebilecek  ve  kendisine  dostlukla 
veya  herhangi  bir  münasebet  tarzı  ile  bağlanabileceğimiz  insanlardan 
başka  hiçbir  tekil  şey  bilmiyoruz;  öyle  ise  fayda  kuralı  Tabiatta,  insanlar 
dışında bulunan hiçbir şeyi korumamızı istemez, fakat bu kurala göre biz 
bu şeyleri kullanışlarımız için saklayabiliriz, yok edebiliriz veya her türlü 
araçlarla kullanışımıza uydurabiliriz.
Fasıl XXVII
Dış  şeylerden  çıkarılan  fayda,  onların  gözlemi  ile  kazanılmış  tecrübe 
ve  bilgiden,  onları  uğratmış  olduğumuz  şekil  değiştirmelerinden  başka, 
başlıca Bedenin korunması faydasıdır; bu sebepten faydalı şeyler, her şey­
den  önce,  Bedene  gıda  verebilen  ve  Bedenin  bütün  kısımlarının  kendi 
işlerini elverişli olarak yapabilmesi için onları besleyebilenlerdir. Beden


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
26 1
gerçekten birçok tarzlarda duygulanmaya ve dış şeyleri duygulamaya ne 
kadar elverişli ise, Ruh da o kadar düşünmeye elverişlidir (önerme 38 ve 
39).  Fakat  bu  tarzda  şeyler  Tabiatta  çok  az  gibi  görünüyor;  bundan  do­
layı,  Bedenleri  istenildiği  gibi  beslemek  için  türlü  tabiatta  birçok  gıdaları 
kullanmak  gerekir.  İnsan  Bedeni,  vakaa,  çeşitli  gıdalara  devamlı  ihtiyacı 
olan  farklı  tabiatta  pek  çok  kısımdan  meydana  gelmiştir,  ta  ki  bütün 
Beden,  tabiatından  gelebilen  her  şeye  aynı  derecede  yetkili,  Ruh  da  bu­
nun sonucu olarak birçok şeyleri kavramaya yetkili olabilsin.
Fasıl XXVIII
Bu  gereken  şeyi  elde  etmek  için,  eğer  insanlar  birbirlerine  karşılıklı 
yardımda  bulunmuş  olsalardı,  onlardan  birinin  kuvveti  bu  işe  yetmeye­
cekti.  Para,  kendisiyle  gerçekten  her  şeyin  elde  edildiği  ve  zenginliğin 
özeti  olan  bir  alet  olmuştur,  o  derecede  ki  onun  hayali  genel  olarak  her 
şeyden  çok  halkın  ruhunda  yer  tutar;  vakaa  para  fikri  neden  olarak  bir­
likte bulunan hal kadar büyük bir sevinç veren bir hal hayal edilemez.
Fasıl XXIX
Bununla birlikte, ihtiyaç yüzünden veya hayatın zorunluluklarını kar­
şılamak için değil, fakat çeşitli zenginleşme sanatı öğrendikleri ve paraya 
sahip  olmaktan  şeref  duydukları  için  para  peşinde  koşanların  hali  bir 
düşkünlüktür.  Onlar,  âdetlere  uyarak  Bedene  yemini  verirler,  fakat  Be­
denin  korunması  için  sarf  ettikleri  mallarından  her  parçanın  kaybolmuş 
olduğuna inandıkları için, bu yemden de kısmaya çalışırlar. Paranın hakiki 
kullanılış  yolunu  bilenler  ve  servetlerini  yalnız  ihtiyaca  göre  kurala  ko­
yanlar, az şeyle memnun yaşarlar.
Fasıl XXX
Öyle  ise  Beden  kısımlarının  kendi  işlerini  görmesine  yardım  eden  bu 
şeyler  iyi  olunca  ve  insan  gücünün  Ruh  ve  Bedenden  ibaret  olması  ba­
kımından  Sevinç  bu  gücün  tamamlanması  ve  artmasıyla  kaim  bulunun­
ca, insana sevinç veren her şey iyidir. Bununla birlikte, şeylerin etkisinde 
amaç, gaye bize sevinç vermek değildir ve onların etki gücü bizim faydamı­
za göre düzenlenmiş de değildir; en sonra sevinç çoğu kere tamamen özel 
olarak Bedenin yalnız bir kısmına aittir; bu sebeplerden, akıl ve uyanıklık 
işe karışmamak şartıyla, sevinç duygulanışlarından bir çoğunun ve bunun


262 ETİKA
sonucu olarak da ondan doğan arzuların taşkınlıkları ve aşırı halleri vardır; 
buna  şu  ciheti  de  katarım  ki,  bir  duygulanışın  hükmü  altında,  bizim  için 
şimdiki halde hoş olana birinci yeri veriyoruz ve gelecek şeylerin değerlen­
dirilmesinde  böyle  bir  hisse  sahip  olamıyoruz,  (önerme  40’ın  scolie’si  ile 
önerme 60’ın scolie’sine bkz.).
Fasıl XXXI
Tersine olarak, yanlış inanç iyiliğin keder getirdiğini, kötülüğün sevinç 
veren  şey  olduğunu  kabul  eder  gibi  görünüyor.  Fakat  bizim  daha  önce 
söylediğimiz  gibi  (önerme  45’in  scolie’si),  benim  güçsüzlüğüm  ve  çekti­
ğim zahmetten yalnız hasetçi bir kimse haz duyabilir. Gerçi, bizim duydu­
ğumuz  sevinç  ne  kadar  büyükse,  yükseldiğimiz  yetkinlik  derecesi  de  o 
kadar  büyüktür  ve  bunun  sonucu  olarak  da  o  kadar  Tanrısal  bir  Tabiata 
katılırız;  ve  bizim  faydamızın  doğru  anlaşılması  ile  kurallanmış  olan  bir 
Sevinç  asla  kötü  otamaz.  Tersine,  her  kim  korku  ile  yöneltilmiş  ise  ve 
kötüden  kaçınmak  için  iyilik  yapıyorsa,  o  kimse  Akılla  yöneltilmemiş 
demektir.
Fasıl XXXII
Fakat  insanın  gücü  son  derecede  sınırlıdır  ve  dış  nedenlerle sonsuzca 
aşılmıştır; öyleyse dış şeyleri kendi kullanışımıza göre uyduracak mutlak 
bir kudretimiz yoktur. Bununla birlikte görevimizi yapmış olmanın şuuru­
na  sahip  bulunuyorsak,  gücümüzün  onlardan  kaçınmaya  imkân  verecek 
dereceye varmadığını biliyorsak ve düzenine bağlı olduğumuz bütün Ta­
biatın  bir  kısmından  ibaret  bulunduğumuz  fikrini hazır olarak  bulundu­
ruyorsak,  çıkarımızın  göz  önüne  alınmasının  gerektirdiği  şeylere  karşıt 
olan  vakalara,  eşit  bir  ruhta  katlanırız.  Eğer  bunu  açık  ve  seçik  olarak 
biliyorsak, açık bilgi ile tanımlanan bu kısmımız, yani bizim en iyi kısmı­
mız orada tam bir memnunluk bulacak ve bu memnunlukta devam etmeye 
çalışacaktır.  Gerçekten,  bilen  kimseler  olmamız  bakımından,  biz  yalnız 
bizim  için  gerekli  olan  şeyi  isteriz  ve  mutlak  olarak  memnunluğu  yalnız 
doğruda  bulabiliriz;  öyle  ise  bunu  dosdoğru  (droitement)  bildiğimiz  nis­
pette, kendi kendimizin en iyi kısmı bütün Tabiatın düzeni ile uyuşur.

Yüklə 1,19 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   36   37   38   39   40   41   42   43   ...   119




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin