Türkçesi: Hilmi Ziya Ülken



Yüklə 1,19 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə36/119
tarix17.05.2022
ölçüsü1,19 Mb.
#58305
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   119
Etika - Spinoza

(singulier)
 şeyleri yönelten Tabiatın sonsuz gücünden demek isterim. Fakat 
birinci  hipotez  (kanıtlaması  tümel  olan  ve  bütün  tekil  şeylere  uygulana­
bilen  önceki  önerme  ile)  saçmadır.  Öyle  ise  eğer  insanın,  yalnızca  kendi 
tabiatı  ile  tanınabilen  ve  bunun  sonucu  olarak  (göstermiş  olduğumuz 
gibi)  daima  var  olan  değişmelerden  başka  değişmeler  tecrübe  edebilmesi 
mümkün  olsaydı,  bunun  Tanrının  sonsuz  gücüne  bağlı  olması  gerekirdi; 
ve bunun  sonucu  olarak  (önerme  16,  bölüm  I)  tanrısal  Tabiatın  zorunlu­
luğuna bağlı olması gerekirdi. Bir insanın fikriyle duygulanmış gibi görül­
mesi  bakımından,  onun  Uzam  ve  Düşünce  sıfatları  altında  tasarlanmış 
olan  bütün  Tabiat  düzeninden  sonuçlanması  gerekirdi,  buradan  da  şu 
sonuç  çıkar  ki,  (önerme  21,  bölüm  1)  insan  sonsuz  olacaktı,  bu  ise  (bu 
kanıtlamanın ilk kısmı ile sabit olduğu üzere) saçmadır, insanın upuygun 
nedeni olduğu değişmelerden başka değişmeler duyması imkânsızdır.
Önerme sonucu
Buradan  şu  sonuç  çıkar  ki,  insan  zorunlu  olarak  daima  pasiyonlara 
(edilgilere)  bağlıdır.  Tabiatın  ortak  düzeni  ardından  gider  ve  ona  boyun 
eğer ve şeylerin tabiatının gerektirdiği kadar ona uyar (intibak eder).
Önerme V
Herhangi bir pasif halin (edilginin) kuvveti ve artışı ve onun var olma­
daki  sebatı  (persévérence),  bizim  var  olmadaki  sebatımız  ve  devamımızın 
gücü  ile  asla  tanımlanamaz,  fakat  bizimki  ile  karşılaştırılan  dış  nedenin 
gücü ile tanımlanır.
Kanıtlama
Pasif bir halin (bir edilginin) özü yalnızca bizim özümüzle açıklanamaz 
(tanım 1 ve  2, bölüm  III) yani (önerme 7, bölüm III) pasif bir halin gücü, 
bizim kendi varlığımızda sürüp gitmemizi sağlayan güç ile tanımlanamaz, 
fakat (önerme 16, bölüm II'’de göstermiş olduğumuz gibi) zorunlu olarak 
bizimkiyle karşılaştırılan dış nedenin gücü ile tanımlanmalıdır.
Önerme VI
Pasif bir halin ya da bir duygulanışın kuvveti insanın başka etkilerini 
ya da gücünü aşabilir, o suretle ki bu duygulanış insana bağlı kalır.


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
205
Kanıtlama
Herhangi bir pasif halin kuvveti ve artışı ve onun var olmadan devam 
edişi  bizimki  ile  karşılaştırılan  dış  nedenin  gücü  ile  tanımlanır  (önceki 
önerme); öyle ise (önerme 3) insanın gücünü aşabilir, vb...
Önerme VII
Bir duygulanış ancak karşıt bir duygulanış ile ve azaltılacak duygula­
nıştan daha kuvvetli olan tarafından azaltılabilir ya da kaldırılabilir.
Kanıtlama
Bir  duygulanış  Ruha  nispet  edilmesi  bakımından,  Ruhun  Bedeninde 
eskisinden daha  büyük  ya da daha küçük bir kuvvetin var olmasını tas­
dik  etmesine  (olumlamasına)  yarayan  bir  fikirdir  (üçüncü  bölümün  so­
nunda duygulanışların genel tanımı). Öyle ise Ruh bu duygulanışın hükmü 
altında bulunduğu zaman, Beden aynı zamanda onun işleme gücünü ar­
tıran  ya  da  eksilten bir duygulanışla  duygulanmıştır.  Bundan başka, Be­
denin  bu  duygulanışı  (önerme  5)  kendi  nedeninden  varlığında  devam 
etme  kuvvetini  alır;  öyle  ise  o  ancak  bir  maddi  (cismani)  nedenle  azaltı­
labilir  ve  kaldırılabilir  (önerme  6,  bölüm  II)  ki  bu  Bedeni  kendisine  karşı 
olan  (önerme  5,  bölüm  III)  ve  kendisinden  daha  kuvvetli  (aksiyom)  bir 
duygulanışla duygular ve o zaman (önerme 12, bölüm II) Ruh daha kuv­
vetli ve birinciye karşı bir duygulanışın fikrinden duygulanmış olacaktır, 
yani (duygulanışların genel tanımı) Ruh daha kuvvetli ve birinciye karşıt 
bir duygulanış duyacaktır ki bu birincinin varlığını ortadan kaldıracak ve 
dışarıda  bırakacaktır  ve  bundan  dolayı  bir  duygulanış  ancak  karşıt  ve 
kendisinden daha kuvvetli bir duygulanış tarafından kaldırılabilir ve azal­
tılabilir.
Önerme sonucu
Ruha  nispet  edilmesi  bakımından  bir  duygulanış  ancak  yaşadığımız 
duygulanışa karşıt ve ondan kuvvetli bir duygulanışın fikri ile azaltılabi­
lir ya da kaldırılabilir. Zira bize etki yapan ya da bizim edilgin olmamıza 
sebep  olan  bir  duygulanış  ancak  kendisine  karşıt  (önceki  önerme)  ve 
ondan daha kuvvetli bir duygulanışla yani (duygulanışların genel tanımı) 
etki aldığımız (edilgin olduğumuz) ve kendisine karşıt duygulanıştan daha 
kuvvetli bir duygulanışın fikriyle azaltılabilir ya da kaldırılabilir.


206 ETİKA
Önerme VIII
İyi ve kötü bilgisi, haklarında şuur sahibi olmamız bakımından sevinç 
veya keder duygulanışından başka bir şey değildir.
Kanıtlama
Varlığımızın  korunması  için  faydalı  veya  zararlı  olan  (tanım  1  ve  2) 
yani  işleme,  etki  gücümüzü  ya  artıran  ya  da  eksilten,  ya  tamamlayan  ya 
indiren (önerme 7, bölüm III) şeye iyi veya kötü diyorum, öyle ise (sevinç 
ve keder tanımı, önerme 11, bölüm III, scolie’si) bir şeyin bizi sevinç veya 
kederle duygulandırması bakımından biz ona iyi veya kötü deriz; ve böyle­
ce iyi ve kötü bilgisi ya sevinç ya keder fikrinden başka bir şey değildir ki 
o da zorunlu olarak (önerme 22, bölüm II) ya sevinç ya keder duygulanı­
şından çıkar, fakat bu fikir duygulanışla, Ruhun Bedenle bir olduğu tarz­
da birdir (önerme 21, bölüm II); yani (aynı önermenin scolie’sinde göster­
miş olduğumuz gibi) bu fikir, gerçekte, asıl duygulanıştan veya (duygula­
nışların genel tanımı) birçok duygulanışın fikrinden ancak onun hakkın­
daki görüşümüzle ayrılır; öyle ise iyi ve kötü hakkındaki bir bilgi, hakkında 
şuur edinmemiz bakımından, duygulanıştan başka bir şey değildir.
Önerme IX
Nedeninin  şimdi  (actuel  olarak)  hazır  olduğunu  hayal  ettiğimiz  bir 
duygulanış  bu  nedenin  bulunuşunu  (hazır  oluşunu)  hayal  ettiğimiz  hal­
den daha kuvvetlidir.
Kanıtlama
Bir hayal gücü, kendisiyle bir şeyi hazır diye gördüğümüz (scolie, öner­
me  17,  bölüm  II)  fakat  dış  şeyin  tabiatından  çok  insan  Bedeninin  halini 
işaret eden (önerme sonucu, önerme 16, bölüm II) bir fikirdir; bir duygu­
lanış öyle ise, bedenin halini işaret etmesi bakımından bir hayal gücüdür 
(duygulanışların genel tanımı). Fakat bir hayal gücü, dış şeyin hazır olan 
varlığını hariç bırakan hiçbir şeyi hayal etmediğimiz sürece daha şiddetlidir 
(önerme 17, bölüm II). Öyle ise nedenin şimdi (actuel olarak) hazır oldu­
ğunu hayal ettiğimiz zamandan daha şiddetli ve daha kuvvetlidir.
Scolie
Geçmiş ya da gelecek bir şeyin hayali ile aynı duygulanıştan duygulan­
mış  olduğumuzu  söylediğim  zaman  (önerme  18,  bölüm  III)  eğer  hayal


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
207
edilen  şey  hazır  idi  ise,  açıkça  gösterdim  ki  bu  asıl  şeyin  yalnız  hayalini 
göz önüne aldığımız zaman (almamız bakımından) doğrudur: gerçi şeyleri 
ya hazırmış gibi hayal edelim ya da etmeyelim, o aynı tabiattadır; bunun­
la birlikte, ben gelecek şeyin hazır olan varlığını dışta bırakan başka şey­
lerin bulunuşunu göz önüne aldığımız zaman bu hayalin daha zayıf bir hale 
geldiğini inkâr etmem; bu anda onu gösteriyorum, çünkü onu duygulanış­
ların kuvvetleri kısmında incelemeye karar vermiştim.
Önerme sonucu
Gelecek ya da geçmiş bir şeyin hayali, yani gelecek veya geçmiş zamana 
nispetle tasarladığımız bir şeyin hayali, şimdiki hal bir yana bırakılırsa, eşit 
şartlar  içerisinde  hazır  olan  bir  şeyin  hayalinden  daha  zayıftır;  ve  bunun 
sonucu olarak, gelecek ya da geçmiş bir şeye nispet edilen bir duygulanış, 
eşit  şartlar  altında,  şimdi  hazır  bir  şeye  nispet  edilen  bir  duygulanıştan 
daha gevşektir.
Önerme X
Yakında  olması  gerektiğini  hayal  ettiğimiz  gelecekteki  bir  şeyden, 
varoluş zamanının şimdiki halden çok daha uzak olduğunu hayal ettiğimiz 
bir şeye göre daha şiddetli duygulanırız; ve geçtiğine uzun zaman olma­
dığını hayal ettiğimiz bir şeyin hatırası, uzun zaman önce geçtiğini hayal 
ettiğimiz bir şeyden daha şiddetli surette bizi duygulandırır.
Kanıtlama
Vakaa,  bir  şeyin  yakında  olacağını  ya  da  geçeli  çok  olmadığını  hayal 
etmemiz halinde, onu varoluş zamanının şimdiki halden daha uzak oldu­
ğunu ya  da  geçerli  uzun  bir  süre  olduğunu  hayal ettiğimiz  bir şeye göre 
daha çok olabilecek olan bir şey diye hayal edebiliriz (ki bu kendiliğinden 
bilinir) ve bunun sonucu olarak (önceki önerme) biz ondan daha şiddetli 
duygulanmış bulunuruz.
Scolie
6’ncı tanıma bağlı olan gözlemden şu sonuç çıkar: Biz, şimdiki zaman­
dan hayal gücünde gerektirebileceğimizden daha büyük bir aralıkla ayrılmış 
olan objelerden, onların uzun bir zaman aralığı ile birbirlerinden ayrılmış 
olduklarını bilsek bile, aynı derecede ölçülü (ılımlı) duygulanmış oluruz.


208 ETİKA
Önerme XI
Zorunlu diye hayal ettiğimiz bir şeye nispet edilen bir duygulanış, eşit 
şartlar içerisinde, mümkün ya da zorunsuz, yani zorunlu olmayan bir şeye 
nispet edildiğinden daha şiddetlidir.
Kanıtlama
Bir  şeyin  zorunlu  olduğunu  hayal  ettiğimiz  halde,  onun  varoluşunu 
kabul ederiz ve tersine, bir şeyin zorunlu olmadığını hayal ettiğimiz zaman 
o  şeyin  varlığını  inkâr  ederiz  (33’üncü  önermenin  l’inci  scolie’si,  bölüm 
I) ve bundan dolayı (önerme 9) zorunlu bir şeye nispet edilen bir duygu­
lanış,  eşit  şartlar  altında,  onun  zorunlu  olmayan  bir  şeye  nispet  edildiği 
halden daha şiddetli olacaktır.
Önerme XII
Şimdiki halde var olmadığını bildiğimiz bir şeye nispet edilen ve müm­
kün diye hayal ettiğimiz bir duygulanış, eşit şartlar altında, onun zorun­
suz bir şeye nispet edildiği halden daha şiddetlidir.
Kanıtlama
Bir  şeyi  zorunsuz  diye  hayal  etmemiz  bakımından,  bu  şeyin  varlığını 
verebilecek hayalden başka hiçbir hayalle duygulanmayız (tanım 3); buna 
karşı  (hipoteze  göre)  şimdiki  varlığı  hariç  bırakan  bazı  şeyler  hayal ede­
riz, tersine, bir şeyin gelecekte mümkün olduğunu hayal etmemiz bakımın­
dan  onun  varlığını  veren  bazı  şeyleri  (tanım  4):  yani  (önerme  18,  bölüm 
III)  umut  ya  da  korkuyu  besleyen  bazı  şeyleri  hayal  ederiz  ve  bundan 
dolayı mümkün olan bir şeye nispet edilen duygulanış daha canlıdır.
Önerme sonucu
Şimdi  var  olmadığını  ve  yalnızca  zorunsuz  olduğunu  bildiğimiz  bir 
şeye nispet edilen duygulanış, bir şeyi şimdi hazırmış gibi hayal ettiğimiz 
zamanki duygulanıştan çok daha gevşektir.
Kanıtlama
Şimdi var olduğunu hayal ettiğimiz bir şeye nispet edilen bir duygulanış, 
objesini gelecekte diye hayal ettiğimiz duygulanıştan daha şiddetlidir (öner­
me sonucu, önerme 9). Varoluş zamanı şimdiki halden çok uzak olduğunu


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
2 0 9
hayal ettiğimiz bir şeye ait olan bir duygulanış, bu objeyi hazırmış gibi hayal 
ettiğimiz zamanki duygulanıştan çok daha gevşektir; bununla birlikte eğer 
zorunsuz diye hayal edersek o daha az şiddetlidir (önceki önerme); ve böy­
lece  zorunsuz  bir  şeye  nispet  edilen  bir  duygulanış  o  şeyi  şimdiki  halde 
hazır diye hayal ettiğimiz zamanki duygulanıştan daha gevşek olacaktır.
Önerme XIII
Şimdi var olmadığını bildiğimiz zorunsuz bir şeye nispet edilen bir duy­
gulanış, eşit şartlar altında, geçmiş bir şeye nispet edilen bir duygulanıştan 
daha gevşektir.
Kanıtlama
Bir şeyi zorunsuz diye hayal etmemiz bakımından, birincinin varoluşu­
nu veren hayalden başka bir hayalle duygulanmış olmayız (tanım 3) fakat 
tersine,  (hipoteze  göre)  şimdiki  varlığı  dışta  bırakan  bazı  şeyleri  hayal 
ederiz.  Bununla  birlikte  onu  geçmiş  bir  zamana  nispetle  hayal  ettiğimiz 
vakit onu hafızaya irca eden bir şeyi hayal ettiğimizi, ya da onun hayalini 
uyandırdığımızı  farz  ederiz  (önerme  sonucu,  önerme  18,  bölüm  II)  ve 
bundan dolayı da onu sanki hazırmış gibi göz önüne alırız (önerme sonucu, 
önerme 17, bölüm II). Ve böylece (önerme 9) şimdiki halde var olmadığını 
bildiğimiz zorunsuz bir şeye nispet edilen bir duygulanış, eşit şartlar altında, 
geçmiş bir şeye nispet edilen bir duygulanıştan daha gevşek olacaktır.
Önerme XIV
iyi ve kötünün doğru bilgisi, doğru olmak bakımından hiçbir duygu­
lanışı  azaltamaz  (irca  edemez),  fakat  yalnız  onu,  bir  duygulanış  gibi  göz 
önüne alınması bakımından azaltabilir.
Kanıtlama
Bu duygulanış, Ruhun Bedenden önce olduğundan daha büyük ya da 
daha az bir varoluş kuvvetini kabul etmesine yarayan bir fikirdir (duygula­
nışların genel tanımı) ve böylece (önerme 1) onda doğrunun hazır bulun­
masıyla  kaldırılabilecek  olan  olumlu  (müspet)  hiçbir  şey  yoktur;  bunun 
sonucu olarak iyi ve kötü hakkındaki doğru bilgi, doğru olması bakımın­
dan hiçbir duygulanışı azaltamaz, fakat bir duygulanış olması bakımından 
(önerme  8)  azaltılacak  duygulanıştan  daha  kuvvetli  ise,  o  yalnız  bu  nis­
pette onu azaltabilecektir.


2 1 0   ETİKA
Önerme XV
İyi  ve  kötü  hakkında  doğru  bilgiden  doğan  bir  arzu,  hükmü  altında 
bulunduğu duygulanışlardan doğar, başka birçok arzularla söndürülebilir 
ya da azaltılabilir.
Kanıtlama
İyi  ve  kötü  hakkındaki  doğru  bilgiden,  onun  bir  duygulanış  olması 
bakımından (önerme  8) zorunlu  olarak arzu  doğar (duygulanışların l’inci 
tanımı)  ve  kendisinin  doğduğu  duygulanış  ne  kadar  büyük  ise  o  da  o 
kadar  büyüktür  (önerme  37,  bölüm  III),  bununla  birlikte  madem  ki  bu 
arzu  (hipoteze  göre)  bizim  doğru  olarak  bir  şeyi  bildiğimizden  doğuyor, 
öyle  ise  o  bizde  işlememiz  (etkimiz)  bakımından  teşekkül  eder  (önerme 
1, bölüm III) ve böylece yalnız bizim özümüzle tanınabilir (tanım 2, bölüm 
II);  bunun  sonucu  olarak  da  (önerme  7)  onun  kuvveti  ve  artışı  yalnız 
insanın  gücü  ile  tanımlanmalıdır;  şimdi  hükmü  altında  bulunduğumuz 
duygulanışlardan  doğan  arzular  da,  bu  duygulanışlar  ne  kadar  şiddetli 
olursa o kadar büyük olacaktır; bundan dolayı güçleri ve artışları, bizim­
kilerle karşılaştırınca onları sonsuzca aşan (önerme 3) dış nedenlerin güç­
leriyle (önerme 5) tanımlanmalıdırlar. Bundan dolayı, bu biçim duygula­
nışlardan doğan arzular iyi ve kötüye dair doğru bilgiden doğan arzudan 
daha  şiddetli  olabileceklerdir  ve  böylece  (önerme  7)  bu  sonuncu  arzuyu 
azaltabilecek ya da söndürebileceklerdir.
Önerme XVI
Geleceğe  nispet  edilmesi  bakımından  iyi  ve  kötü  bilgisinden  doğan 
arzu, şimdiki halde hoş olan şeylerin arzusuyla daha kolay azaltılabilir ya 
da söndürülebilir.
Kanıtlama
Var olması gerektiğini hayal ettiğimiz bir şeye ait bir duygulanış şimdiki 
bir şeye ait bir duygulanıştan daha gevşektir (önerme sonucu, önerme 9). 
Halbuki iyi ve kötü hakkında doğru bilgiden doğan bir arzu, şimdiki halde 
(hazır olarak) iyi olan şeylere ait bir vasfa sahip olduğu zaman dahi, cüretli 
bir arzu ile söndürülebilir ya da azaltılabilir (kanıtlaması tümel olan önceki 
önerme ile gösterildiği üzere); öyle ise geleceğe ait olması bakımından bu 
bilgiden doğan arzu daha kolaylıkla azaltılabilecek ya da söndürülebilecektir.


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 21 1
Önerme XVII
Zorunsuz şeylere ait bir vasfı olması bakımından iyi ve kötü hakkında 
doğru bilgiden doğan bir arzu, şimdiki (hazır olan) şeylerin arzusuyla çok 
daha kolay azaltılabilir.
Kanıtlama
Bu önerme, 12’nci önermenin önerme sonucuna dayanmak üzere ön­
ceki önerme ile aynı tarzda kanıtlanır.
Scolie
Yukarda  söylenenlerden  insanların  neden  dolayı  doğru  Akıldan  çok 
sanı  ile  hareket  ettiklerini,  iyi  ile  kötü  hakkındaki  doğru  bilginin  niçin 
Ruhta  heyecanlar  uyandırdığı  halde  her  cinsten  şehvet  arzusuna  çoğu 
kere meydan verdiğini gösterdiğimi sanıyorum; şairin şu sözü de bundan 
ileri gelir:
En iyiyi görüyorum, beğeniyorum; fakat en kötüyü yapıyorum.
Rahip (ya da din adamı) şöyle derken aynı düşünceye sahip görünüyor:
Bilgisini artıran, ıstırabını artırır.
Ve  eğer  bunu söylüyorsam,  bu bilgisizliğin bilimden  daha iyi  olduğu 
ve bir budala ile akıllı adam arasında duygulanışların yönetimi bakımın­
dan hiçbir fark olmadığı sonucunu çıkarmak maksadıyla değildir; bunun 
sebebi duygulanışların yönetimi için aklın ne yapabileceği ve ne yapama­
yacağını  gerektirebilmek  üzere,  tabiatımızın  güçsüzlüğü  kadar  gücünü 
de  tanımanın  zorunlu  olmasındandır  ve  diyorum  ki,  bu  bölümde  ben 
yalnız insanın güçsüzlüğünü inceleyeceğim, zira aklın duygulanışlar üze­
rindeki gücünü ayrıca incelemeye karar verdim.
Önerme XVIII
Eşit şartlar altında sevinçten doğan bir arzu, kederden doğan bir arzu­
dan daha kuvvetlidir.
Kanıtlama
Arzu,  insanın  özüdür  (duygulanışların  l’inci  tanımı)  yani  (önerme  7, 
bölüm  II)  insanın  kendi  varlığında  devam  etmek  için  yaptığı  çabadır. 
Sevinçten doğan bir arzu, öyle ise, bir sevincin duygulanışı ile tamamlan­
mış ya da artırılmıştır (önerme 11, böl. III’ün scolie’sinde sevincin tanımı);


212 ETİKA
tersine,  kederden  doğmuş  arzu,  bu  kederin  duygulanışı  ile  azaltılmış,  ya 
da  indirilmiştir  (aynı  scolie);  ve  böylece  sevinçten  doğan  arzunun  kuv­
veti aynı  zamanda hem  insanın  gücü hem  dış neden ile tanımlanmalıdır; 
kederden doğan arzunun kuvveti ise, tersine, yalnız insanın gücü ile tanım­
lanmalıdır; birinci arzu böylece İkinciden daha kuvvetlidir.
Scolie
Bu az sayıdaki önermeler içinde insanın güçsüzlüğü ve kararsızlığının 
nedenlerini ve insanların niçin Aklın emirlerini (précepte) göz önüne alma­
dıklarını  açıkladım.  Şimdi  Aklın  bize  hangi  yolu  gösterdiğini  ve  insan 
aklının kurallarıyla hangi duygulanışların uyuştuğunu ve onlara hangile­
rinin karşıt olduğunu açıklamam kalıyor. Bununla birlikte, benim kendi­
me  mal  ettiğim  geometri  bilginlerinin  ayrıntılı  sırasına  göre  bu  noktaları 
kanıtlamaya  girmeden  önce,  herkesin  duyduklarımı  kavramasının  daha 
kolay  olması  için,  burada  daha  önce  özel  olarak  Aklın  emirlerini  bildir­
mem  elverişli  olacaktır.  Akıl  Tabiata  aykırı  olan  hiçbir  şey  istemeyeceği 
için, öyle ise o  herkesin kendi kendisini sevmesini, kendi faydasını, ken­
disine gerçekten faydalı olan şeyi aramasını, insanı gerçekten daha büyük 
bir yetkinliğe götüren her şeye karşı iştahı olmasını ve mutlak olarak söy­
lenirse,  herkesin  kendisinde  bulunduğu  kadar  kendi  varlığını  korumaya 
çalışmasını  ister.  Ve  bu  nokta bütünün  parçadan daha  büyük olduğunun 
doğru olduğu kadar zorunlu olarak doğrudur (önerme 4, bölüm III’e bkz.). 
Bundan sonra, madem ki erdem (tanım 8) insanın kendi tabiatının kanun­
larına  göre  hareket etmeden başka  bir şey değildir;  herkes  kendi varlığı­
nı (önerme 7, bölüm III) ancak kendi tabiatının kanunlarına göre koruya­
bilir;  buradan  şu  sonuç  çıkar  ki;  1)  Erdemin  ilkesi  insanın  kendi  varlığını 
koruması  için  çaba  harcamasıdır  (çalışmasıdır),  üstün  mutluluk  (félicité
insanın  kendi  varlığını  korumasından  ibarettir;  2)  Erdem  kendi  kendisi 
için  istenmelidir  (yani  erdem  arzusu  kendisi  için  olmalıdır)  ve  kendisine 
karşı iştah duyulması gereken ondan daha değerli, ya da bize ondan daha 
faydalı  bir  şey  yoktur;  3)  En  sonra,  kendilerini  ölüme  bırakanların  ruh­
ları güçsüzlüğe uğramıştır ve büsbütün kendi tabiatlarıyla karşıtlık halin­
de  bulunan  dış  nedenler  tarafından  yenilmişlerdir.  Bundan  başka  öner­
me  4,  bölüm  II’den  şu  sonuç  çıkar  ki,  varlığımızı  korumak  için  hiçbir  dış 
şeye ihtiyacımız olmaması ve dış şeylerle hiçbir alışverişimiz bulunmaması 
bizim için büsbütün imkânsızdır; eğer zaten, ruhumuzu göz önüne alacak


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 21 3
olursak  şüphesiz  ruhumuz  yalnız  olsaydı  ve  kendi  dışındaki  hiçbir  şeyi 
tanımasaydı, zihnimiz daha eksik (yetkinsiz) olurdu. Öyle ise, bizim dışı­
mızda bize faydalı olan ve bu sebepten dolayı kendilerine karşı iştah duy­
mamız gereken birçok şeyler vardır, düşünme onlar arasında tabiatımızla 
tastamam uyuşan şeylerden daha iyilerini icat edemez. Zira eğer, diyelim 
ki, tam aynı tabiatta iki kişi birleşseler, onlar her birinin ayrı ayrı olduğu 
zamandan iki defa daha kuvvetli bir kişi olurlar, öyle ise insana insandan 
faydalı bir şey yoktur; insanların diyorum, hepsinin her şeyde bütün Ruh­
ları  ve  Bedenleriyle  sanki  tek  bir  Ruh  ve  tek  bir  Beden  olacakmış  gibi 
uyuşmalarından ve hepsinin birden varlıklarını korumaya çalışmalarından, 
hepsinde  ortak  olan  faydayı  hepsinin  birden  aramasından  daha  iyi,  var­
lıklarını  korumak  için  isteyebilecekleri  bir  şey  yoktur;  buradan  şu  sonuç 
çıkar  ki,  akılla  yöneltilen,  yani  aklın  güdümü  altında  kendilerine  faydalı 
olanı  arayan  insanlarda,  başkaları  için  de  istemedikleri  hiçbir  şeye  karşı 
kendileri  için  arzu  olamaz  ve  böylece  onlar  doğru  sözlü,  iyi  niyetli  ve 
namuslu insanlar olurlar.
Daha çok ayrıntılı bir sıraya göre uzun uzadıya kanıtlamaya başlama­
dan  önce  birkaç  kelime  ile  burada  tanıtmaya  giriştiğim  Aklın  emirleri 
bunlardır ve bunları yapmak için başlıca sebep, eğer mümkünse, söyledi­
ğim  ilkeye  inananların  dikkatini  çekmek  idi;  herkesin  kendisine  faydalı 
olanı araştırmasının kabul edilmesi erdem ve ahlâklılığın değil, ahlâksız­
lığın  (immoralité)  köküdür.  Kısaca,  işin  tam  aksine  olduğunu  gösterdik­
ten  sonra,  şimdiye  kadarki  fikir  yürütüşümüzde  de  ardından  gittiğimiz 
aynı yolda bunu kanıtlamaya devam edeceğim.
Önerme XIX
Herkesin iyi, ya da kötü olduğuna hükmettiği şeye karşı kendi tabiatı­
nın kanunlarıyla zorunlu olarak iştahı, ya da nefreti vardır.
Kanıtlama
İyi  ve  kötü  bilgisi  (önerme  8)  onun  hakkında  şuur  sahibi  olmamız 
bakımından, ya sevinç, ya keder duygulanışıdır ve bundan dolayı (öner­
me  28,  bölüm  III)  herkes  kendisinin  iyi  olduğuna  hükmettiği  şeye  zo­
runlu  olarak  iştah  duyar  ve  tersine,  kötü  olduğuna  hükmettiği  şeyden 
nefret  duyar.  Fakat  bu  iştah  insanın  tabiatının  özünden  başka  bir  şey 
değildir (önerme 9, bölüm III'ün scolie’sindeki iştah tanımı ve duygulanış­


214 ETİKA
ların  l’inci  tanımı).  Öyle  ise  herkeste  yalnız  kendi  tabiatının  kanunlarıy­
la zorunlu olarak ona karşı iştahı, ya da ondan nefreti vardır.
Önerme XX
İnsan  faydalı  olanı  aramaya,  yani  kendi  varlığını  korumaya  ne  kadar 
çalışırsa,  o  kadar  fazla  güç  sahibi  olur  ve  o  kadar  çok  erdem  kazanır  ve 
tersine, faydalı olandan yani kendi varlığını korumadan ne kadar kaçınırsa 
insan o kadar güçsüz olur.
Scolie
Öyle ise, hiç kimse kendine faydalı olana karşı arzu duymadan, ya da 
kendi varlığını korumadan vazgeçmez; ancak dış ve kendisine karşıt ne­
denler  önünde yenilirse  onları korumadan  vazgeçer ve  bu asla  kendi ta­
biatının  zorunluluğu  ile  değil  diyorum,  bu  her  zaman  gıdası  nefret  olan, 
ya  da  kendisine  ölüm  veren  dış  nedenlerin  baskısı  altındadır  ki,  bu  da 
birçok  tarzlarda  meydana  gelebilir;  biri  diyelim  ki  bir  başkasının  rasgele 
(tesadüfen)  kılıç  bulunan  elini  kendisine  karşı  çevirmesi  yüzünden  ken­
disini öldürme zorunda kalır ve bu kılıcı kendi kalbine saplamak zorunda 
kalır;  ya  da  bir  tiranın  emriyle,  Seneka  gibi,  kendi  damarlarını  açmaya 
mecbur  olur,  yani  daha  az  bir  kötülük  ile  daha  büyük  bir  kötülükten 
kaçınmayı ister,  bu hayal gücünü hazırlayan (disposer) ve bedeni duygu­
landıran  belirlenmemiş  dış  nedenlerle  bunlar  öylesine  meydana  gelir  ki 
onun tabiatının yerini, ona karşıt olan ve zihinde (ruhta) onun fikri bulu­
namayan  bir  yeni  tabiat  alır  (önerme  10,  bölüm  III).  Fakat  insanın  kendi 
tabiatının zorunluluğu ile var olması, ya da şeklini değiştirmeye çalışması, 
biraz  ince  düşünüşle  (teemmül  ile)  herkesin  anlamasına  imkân  verdiği 
üzere, bir şeyin hiçten var olmasının imkânsız olduğu kadar imkânsızdır.
Önerme XXI
Hiç  kimse  var  olmak,  etki  yapmak  (işlemek)  ve  yaşamak  arzusuna 
aynı  zamanda  sahip  olmadan,  yani  fiil  halinde  var  olmadan,  onda  üstün 
mutluluk, iyi işlemek ve iyi yaşamak arzuları olamaz.
Kanıtlama
Bu  önermenin  kanıtlaması,  veya  daha  doğrusu  asıl  şey  kendiliğinden 
ve arzunun tanımı ile apaçık olarak bilinir. Zira üstün mutlulukta yaşamak,


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
2 1  5
ya  da  işlemek  arzusu  (duygulanışların  l’inci  tanımı)  insanın  asıl  özüdür, 
yani  (önerme  7,  bölüm  III)  herkesin  kendi  varlığını  korumasına  çalıştığı 
çaba  insanın  özüdür.  Öyle  ise  hiç  kimsede  üstün  mutluluk  arzuları  ola­
maz, ta ki vb.
Önerme XXII
Bundan önceki (yani kendi kendisini koruma çabasından önceki) hiç­
bir erdem tasarlanamaz.
Kanıtlama
Kendini  korumak  için  çaba  bir  şeyin  asıl  özüdür  (önerme  7,  bölüm 
II).  Öyle  ise  eğer  bundan,  yani  bu  çabadan  önce  gelen  bir  erdem  kavra­
nabilseydi  (tasarlanabilseydi),  bir  şeyin  özü  (tanım  8)  kendi  kendisinden 
önce  tasarlanacaktı  ki  bu  da  saçmadır.  Öyle  ise,  hiçbir  erdem  tasarlana­
maz ki. vb.
Önerme sonucu
Kendi  kendisini  korumak  için  çaba,  erdemin  ilk  ve  biricik  köküdür. 
Zira  bundan  önce  gelen  başka  hiçbir  ilke  tasarlanamaz  (önceki  önerme) 
ve o olmadan (önerme 21), hiçbir erdem kavranmış (tasarlanmış) değildir.
Önerme XXIII
İnsan upuygun olmayan fikirleri olduğu için bir şeyi yapması gerekti­
rilmiş olması bakımından, mutlak olarak erdemle işliyor (hareket ediyor) 
denilemez; fakat yalnız bir bilgisi olduğu için, gerektirilmiş olması bakımın­
dan erdemle işliyor denilir.
Kanıtlama
Upuygun  olmayan  fikirleri  olduğu  için  bir  şey  yapması  gerektirilmiş 
olması bakımından insan, edilgindir (pasiftir) (önerme 1, bölüm III); yani 
yalnız  kendi  özü  ile  algılanamadığı,  ya  da  başka  deyişle  (tanım  8)  kendi 
erdeminden çıkarılmadığı için, edilgindir (pasiftir). Fakat bir bilgisi olduğu 
için bir şey yapması gerektirilmiş olması bakımından o etkindir (aktiftir), 
(önerme 1, bölüm III) yani (tanım 2, bölüm III) yalnız kendi özü ile kendi­
sini algıladığı, ya da (tanım 8) erdeminden upuygun olarak çıkardığı için 
etkindir.


216 ETİKA
Önerme XXIV
Mutlak olarak erdemle işlemek bizde aklın yönetimi altında asıl fayda­
lının  aranması  ilkesine  göre  varlığını  korumak,  işlemek  ve  yaşamaktan 
(bu üç şey bir ve aynı şey demektir)
2
 başka bir şey değildir.
Kanıtlama
Mutlak  olarak  erdemle  işlemek  kendi  tabiatının  kanunlarına  göre  iş­
lemekten  başka  (tanım  8)  bir  şey  değildir. Fakat biz  yalnız  bilmemiz  ba­
kımından etkiniz (aktifiz) (önerme 3, bölüm III); öyle ise erdemle işlemek 
bizde  Aklın  yönetimine  göre  işlemek,  yaşamak  ve  varlığı  korumaktan 
başka  bir  şey  değildir.  Ve  bu  (önerme  22’nin  önerme  sonucu)  asıl  fay­
dalının aranması ilkesine göredir.
Önerme XXV
Hiç kimse varlığını başka bir şey dolayısıyla korumaya çalışmaz.
Kanıtlama
Her  şeyin kendi varlığında sürüp gitmek için yaptığı çaba (önerme 7, 
bölüm III) yalnız asıl şeyin özü ile tanımlanmıştır ve başka bir şeyin özün­
den değil, verilmiş diye varsayılan yalnız bu şeyin özünden zorunlu olarak 
şu  sonuç  çıkar  ki  (önerme  6,  bölüm  III)  herkes  kendi  varlığını  korumaya 
çalışır. Bu önerme bundan başka, önerme 22’nin önerme sonucu ile apaçık 
olarak  bilinir.  Zira  eğer  insan  kendi  varlığını  başka  bir  şey  dolayısıyla 
korumaya çalışsaydı, bu şey böylece erdemin ilk kökü olurdu (kendiliğin­
den  bilineceği  üzere)  ki  bu  da  saçmadır  (kastedilen  önerme  sonucu) öyle 
ise kimse çalışmaz, ta ki... vb.
Önerme XXVI
Bizde  ilkesi  Akıl  olan  her  çabanın  bilgiden  başka  objesi  yoktur  ve 
zihin,  Aklı  kullanması  bakımından,  kendisini  bilgiye  götürenden  başka 
hiçbir şeyin faydalı olacağına hükmetmez.
Kanıtlama
Kendisini korumak için çaba, olduğu gibi var olması bakımından varo­
luşta sürüp gitmek, (önerme 6, bölüm III) ve nasıl verilmiş ise öyle (scolie,
2) Varlığını korumak, işlemek ve yaşamak.


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
21
 
7
önerme  9,  bölüm  III)  kendi  tabiatından  zorunla  olarak  çıkan  ve  bu  etki­
leri  yapmak  için  bir  kuvvete  sahip  diye  tasarlananın  özünden  başka  bir 
şey  değildir (önerme  7, bölüm  III).  Fakat Aklın özü, Ruhumuzun açık ve 
seçik  olarak  bilmesinden  ibarettir,  (scolie  2,  önerme  40,  bölüm  II)  öyle 
ise  (önerme  40,  bölüm  II)  ilkesi  Akıl  olan  her  çabanın  bilgiden  başka 
objesi  yoktur.  Bundan  başka,  akıllı  varlık  olmak  üzere  Ruhun  varlığını 
korumaya çalışan bu çaba bilgiden ibaret olduğu için, ki bu kanıtlamanın 
bir bölümü ile sabittir, öyle ise tanımak ya da bilmek için bu çaba (önerme 
sonucu, önerme 22) erdemin ilk ve biricik köküdür ve biz şeyleri herhangi 
bir  amaca  göre  bilmeye  çalışmıyoruz  (önerme  25);  fakat,  tersine,  Ruh 
akıllı olması  bakımından, onun  için iyi olan bir şeyi ancak kendisini bil­
giye götürdüğü için kavrayabilecektir (tasarlayabilecektir).
Önerme XXVII
Gerçekten, bilgiye götürenden ya da ona sahip olmamıza engel olabi­
lenden başka kesinlikle iyi ya da kötü olduğunu bildiğimiz bir şey yoktur.
Kanıtlama
Akıllı olması bakımından Ruhun, bilgiden başka hiçbir şeye karşı iştahı 
yoktur ve bilgiye götürenden başka hiçbir şeyin kendisine faydalı olduğuna 
hükmetmez (önceki önerme). Fakat Ruhun ancak upuygun fikirleri olması 
bakımından  ya  da  akıllı  olması  bakımından  (scolie  2,  önerme  40,  bölüm 
II, aynı anlama gelmek üzere) şeyler konusunda kesin bilgisi vardır. Öyle 
ise,  gerçekten  bilgiye  götürenden  başka  bizim  için  kesinlikle  iyi  olduğu­
nu  bildiğimiz  hiçbir  şey  yoktur;  ve  tersine,  bilgisine  sahip  olmadığımız 
şeye engel olandan başka kötü olduğunu bildiğimiz bir şey de yoktur.
Önerme XXVIII
Ruhun  üstün  iyiliği  Tanrı  bilgisidir  ve  Ruhun  üstün  erdemi  Tanrıyı 
bilmektir.
Kanıtlama
Ruhun  tanıyabileceği  üstün  obje,  yani  (tanım  6,  bölüm  I)  o  olmadan 
(önerme 15, bölüm I) hiçbir şey var olmayacak ve tasarlanamayacak olan 
mutlak  surette  sonsuz  varlık,  Tanrıdır;  bundan  dolayı  (önerme  26  ve  27) 
Ruha üstün surette faydalı olan şey, ya da onun yüce iyiliği (tanım I)


2 1 8  
ETİKA
Tanrı  bilgisidir.  Bundan  başka,  Ruh  yalnız  bildiği  için  (önerme  1  ve  3, 
bölüm  III)  ve  yine  yalnız  (önerme  23)  mutlak  olarak  erdemle  bir  şey 
yaptığı  söylenebildiği  için  etkindir  (aktiftir).  Ruhun  mutlak  erdemi  öyle 
ise  bilmedir.  Fakat  Ruhun  tanıyabileceği  yüce  obje  (önce  de  göstermiş 
olduğumuz  gibi)  Tanrıdır;  öyle  ise  Ruhun  yüce  erdemi  Tanrıyı  açıkça 
kavramak ya da bilmektir.
Önerme XXIX
Tabiatı  bizim  tabiatımızdan  büsbütün  farklı  olan  herhangi  tekil  bir 
şey,  bizim  işleme  (etkinlik)  gücümüzü  ne  tamamlayabilir  ne  eksiltebilir 
ve  mutlak  olarak  söylenirse,  hiçbir  şey,  bizimle  ortak  bir  yönü  yoksa, 
bizim için ne iyi ne kötü olamaz.
Kanıtlama
Kendisiyle herhangi tekil bir şey ve bunun sonucu olarak (önerme
10,  bölüm  II’nin  önerme  sonucu)  insanı  var  kılan  ve  bir  eser  meydana 
getiren  güç,  ancak  tabiat  insan  tabiatını  kavramaya  elverişli  aynı  sıfat 
(attribut) ile bilinmesi gereken başka bir tekil şeyle gerektirilebilir (önerme 
28,  bölüm  II).  Bizim  işleme  gücümüz,  gerektirilebilir  ve  bunun  sonucu 
olarak  bizimle  arasında  ortak  bir  yön  bulunan  başka  bir  tekil  şeyin  gücü 
ile artırılabilir  ya  da  eksiltilebilir.  Yoksa  tabiatı bizim tabiatımızdan  büs­
bütün farklı olan bir şeyin gücü ile artırılamaz ve eksiltilemez ve madem­
ki  sevinç  ve  kederin  nedeni  olan  (önerme  8)  yani  (scolie,  önerme  11, 
bölüm  III)  bizim  işleme  gücümüzü  tamamlayan  ya da  azaltan, artıran  ya 
da  eksilten  şeye  biz  iyi  ya  da  kötü  diyoruz,  tabiatı  bizim  tabiatımızdan 
büsbütün farklı olan bir şey bizim için ne iyi ne kötü olabilir.
Önerme XXX
Hiçbir  şey  bizim  tabiatımızla  ortak  bir  yönü  bulunmasından  dolayı 
kötü olamaz. Fakat bizim için kötü olduğu için de bize karşıttır.
Kanıtlama
Kederin nedeni olan şeye (önerme 8) yani (kederin tanımı, önerme
11,  bölüm III, scolie’si) işleme gücümüzü azaltan ya da indiren şeye kötü 
deriz. Öyle ise eğer bir şey bizimle ortak bir yönü bulunmasından dolayı 
bizim için kötü ise, bu şey bizimle ortak olan yönünü azaltabilecek ya da


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
21
 
9
indirecektir ki  (önerme 4, bölüm  III)  bu da saçmadır. Hiçbir  şey öyle ise, 
bizimle  ortak  bir  yönü  olduğundan  dolayı  bizim  için  kötü  olamaz.  Fakat 
tersine, kötü olduğu nispette, yani (daha önce göstermiş olduğumuz gibi) 
işleme gücümüzü azaltıp eksiltebildiği ölçüde, bize karşıttır.
Önerme XXXI
Bir şey bizim tabiatımızla uyuştuğu için, zorunlu olarak iyidir.
Kanıtlama
Bir şey bizim tabiatımızla uyuşması bakımından, kötü olamaz (önceki 
önerme), öyle ise o zorunlu olarak ya iyi ya ilgisiz olacaktır. Bu ikinci hal 
var olduğuna göre, yani onun ne iyi ne kötü olduğuna göre, öyle ise (tanım 
1), tabiatımızın korunmasına yarayan hiçbir şey kendi tabiatından doğma­
yacaktır, yani (hipotez gereğince) asıl şeyin tabiatının korunmasına yarayan 
hiçbir  şey  doğmayacaktır;  fakat  bu  da  saçmadır  (önerme  6,  bölüm  III); 
öyle ise o tabiatımızla uyuşması bakımından zorunlu olarak iyi olacaktır.
Önerme sonucu
Buradan  şu  sonuç  çıkar  ki,  bir  şey  tabiatımızla  ne  kadar  uyuşuyorsa, 
bize o kadar faydalıdır, ya da o en iyidir; ve buna karşı, bir şey tabiatımız­
la ne kadar iyi uyuşuyorsa bizim için o kadar faydalıdır, zira tabiatımızla 
uyuşmaması  bakımından,  ondan  zorunlu  olarak  farklı  ya  da  ona  karşıt 
olacaktır;  eğer  farklı  ise,  o  zaman  ne  iyi  ne  kötü  olamayacaktır  (önerme 
29) bir şey tabiatımıza karşıt ise, o halde bizim tabiatımızla uyuşan tabiata 
karşı  olacak,  yani  (önceki  önerme) iyiye karşıt  ya da  kötü  olacaktır. Öyle 
ise  bir  şey  ancak  tabiatımızla  uyuşması  bakımından  iyi  olacak  ve  bunun 
sonucu olarak bir şey tabiatımızla ne kadar uyuşuyorsa o kadar faydalıdır. 
Ve buna karşılık tabiatımızla ne kadar uyuşmuyorsa o kadar zararlıdır.
Önerme XXXII
insanlar edilgilere (pasif hallere) boyun eğdikleri ölçüde onların tabiat­
ça uyuştukları söylenemez.
Kanıtlama
Şeylerin tabiatça uyuştukları söylendiği zaman, bundan dolayı onların 
güçsüzlük ya da olumsuzluk (négation) bakımından değil, güç bakımından


220 ETİKA
uyuştukları anlaşılır (önerme 7, bölüm III) ve bunun sonucu olarak (öner­
me 3, bölüm III’ün scolie’si) onlar edilgi (pasif haller) bakımından anlaşıl­
maz;  öyle  ise  insanların  edilgilere  boyun  eğmeleri  bakımından,  onların 
tabiatça uyuştukları söylenemez.
Scolie
Bu şey kendiliğinden apaçık görünüyor; gerçi ak ve karadan yalnız ne 
birisi  ne  ötekinin  kırmızı  olmaları  bakımından  birbiriyle  uyuştuklarını 
söyleyen kimse, mutlak olarak akla karanın hiçbir hususta uyuşmadıklarını 
kabul eder. Nitekim aynı suretle, taşla insandan her ikisinin yalnız sonlu, 
güçsüz olmaları ya da tabiatlarının zorunluluğu ile var olmaları, ya da en 
sonra dış nedenlere ait gücün belirsizce (indéfiniment) onları aşmış olma­
sı  bakımından  uyuştuklarını  söylemek,  genel  olarak  taş  ve  insanın  hiçbir 
şeyde uyuşmadıklarını kabul etmek demektir; yalnızca olumsuzlukta uyu­
şan şeyler, gerçekte hiçbir suretle uyuşmazlar.
Önerme XXXIII
İnsanlar,  edilgiler  (pasif  haller)  olan  duygulanışların  hükmü  altında 
bulunmak  bakımından  tabiatça  birbirlerinden  farklı  olabilirler;  ve  bun­
dan dolayı aynı insan değişik ve kararsızdır.
Kanıtlama
Duygulanışların tabiatı ya da özü yalnız bizim özümüz ya da tabiatı­
mızla açıklanamaz (tanım 1 ve 2, bölüm III) ; fakat o güç ile tanımlanma­
lıdır;  yani  (önerme  7,  bölüm  III)  bizim  tabiatımızla  karşılaştırılan  dış  ne­
denlerin  tabiatı  ile  tanımlanmalıdır;  bundan  dolayı  her  duygulanışın  ne 
kadar  türü  varsa  onlarla  duygulanan  o  kadar  obje  vardır  (önerme  56, 
bölüm  III)  ve  insanlar  tek  ve  aynı  obje  ile  çeşitli  tarzlarda  duygulanmış­
lardır  (önerme  51,  bölüm  III)  ve  bu  ne  derecede  gerçekleşirse  onlar  ta­
biatça  o  kadar  farklıdırlar;  en  sonra  böylece  (aynı  önerme  51,  bölüm  III) 
tek  ve  aynı  şey  aynı  objeye  karşı  çeşitli  tarzlarda  duygulanmıştır  ve  o 
derecede değişiktir.
Önerme XXXIV
İnsanlar, edilgili olan duygulanışların hükmü altında bulunmaları bakı­
mından birbirlerine karşıt olabilirler.


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
2 2 1
Kanıtlama
Bir  insan,  diyelim  ki  Pierre,  Paul’ün  kederlenmesinin  nedeni  olabilir, 
çünkü  onda  Paul’ün  kendisine  karşı  kin  beslediği bir şeye  benzer  bir şey 
vardır  (önerme 16, bölüm III) ya da çünkü Paul’ün sevdiği bir şey yalnız 
Pierre’de  bulunmaktadır  (önerme  32,  bölüm  III,  scolie’si  ile  birlikte);  ya 
da bu başka nedenlerden dolayıdır (başlıca, önerme 55, bölüm III, scolie’si­
ne  bakınız);  böylece  (duygulanışların  7’nci  tanımı)  Paul’ün  Pierre’e  karşı 
kini  olabilecek;  ve  bunun  sonucu  olarak  kolaylıkla  (önerme  40,  bölüm 
III, scolie’si ile birlikte) Pierre’in de buna karşı Paul’a kini olarak ve böylece 
(önerme 39, bölüm III) onlar birbirlerine kötülük yapmaya çalışabilecek­
ler,  yani  (önerme  30)  birbirlerine  karşıt  olabileceklerdir.  Fakat  bir  keder 
duygulanışı daima bir edilgidir (pasif haldir) (önerme 59, bölüm III); öyle 
ise insanlar edilgiler olan duygulanışların hükmü altında bulunmaları bakı­
mından, birbirlerine karşıttırlar.
Scolie
Paul’ün  Pierre’e  karşı  kin  besleyeceğini,  çünkü  kendisinin  de  sevdiği 
şeye Pierre’in sahip bulunduğunu söyledik; buradan, önce şu sonuç çıkar 
ki, bu iki adam aynı objeyi sevdikleri için birbirlerine zarar vermezler ve 
bunun sonucu olarak onlar tabiatça uyuşurlar; ve bu eğer doğru ise, 30 ve 
31 önermeleri o zaman yanlıştır. Eğer bununla birlikte bu kanıtı doğru (âdil) 
bir terazide tartmak istersek göreceğiz ki bütün bunlar tastamam uyuşmak­
tadır. Bu iki adam tabiatça uyuşmak bakımından birbirlerine karşı ıstırap 
(elem) konusu değildirler, yani her ikisi de aynı objeyi ancak birbirlerinden 
farklı olmaları bakımından severler. Gerçi her ikisinin de aynı objeyi sevme­
leri bakımından, birinin ve ötekinin sevgisi bununla beslenmiştir (önerme 
31, bölüm III) yani (duygulanışların 6’ncı tanımı) birinin ve ötekinin sevinci 
bu suretle beslenmiştir. Aynı objeyi sevmeleri ve tabiatça uyuşmaları bakı­
mından  birbirlerine  karşı  zarar  (elem)  konusu  olmalarına  sebep  yoktur; 
onları birbirlerine karşı zarar (elem) konusu kılan şey, söylediğim gibi, ara­
larında  varsayılan tabiat farkından  başka hiçbir neden olamaz. Biz vakaa 
Pierre’in kendisinde fiilde (aktüel olarak) var olan sevilmiş bir şey hakkın­
da fikri olduğunu, Paul’ün ise, tersine, aktüel olarak (fiilde) kaybolmuş bir 
sevilen şey hakkında fikri bulunduğunu varsayıyoruz. Böylece birisi kederle 
duygulandığı sırada öteki neşeyle duygulanabilir ve bu nispette onlar bir­
birlerine  karşıt  olabilirler.  Bundan  dolayı,  kolayca  gösterebiliriz  ki  başka


2 2 2   ETİKA
kin  nedenleri  yalnız  insanların  tabiatça  birbirlerinden  farklı  olmalarına 
bağlı olup, üzerinde fikirce uyuştukları konulara bağlı değildir.
Önerme XXXV
İnsanlar yalnız Akıl düsturuna göre yaşadıkları için birbirleriyle daima 
tabiatça zorunlu olarak uyuşurlar.
Kanıtlama
İnsanlar  edilgili  olarak  duygulanışların  hükmü  altında  bulunmaları 
bakımından,  birbirlerinden  tabiatça  farklı  (önerme  33)  ve  birbirlerine 
karşıt  olabilirler  (önceki  önerme).  Fakat  insanlara  yalnız  Akıl  düsturuna 
göre  yaşadıkları  için,  (önerme  3,  bölüm  III)  etkin  (aktif)  denilmiştir  ve 
böylece  insan  tabiatından  çıkan  her  şey,  akıl  ile  tanımlanmış  olması 
bakımından,  kendi  yakın  nedeni  ile  tanımladığı  gibi,  yalnız  insan  tabiatı 
ile tanınmalıdır (tanım 2, bölüm III). Fakat herkes kendi tabiatının kanun­
larıyla iyi olduğuna hükmettiği şeye karşı iştah duyduğu ve kötü olduğu­
na hükmettiği şeyden uzaklaşmaya çalıştığı için (önerme 19); ayrıca Aklın 
emriyle iyi ya da kötü olduğuna hükmettiğimiz şey, zorunlu olarak iyi ya 
da kötü olduğu için (önerme 41, bölüm III), insanlar yalnız Aklın düstu­
runa göre yaşadıkları için ve bundan dolayı her insana göre zorunlu ola­
rak  iyi  olan  şeyi,  yani  (önerme  sonucu, önerme  31)  her insanın  tabiatı  ile 
uyuşan  şeyi  yaparlar;  öyle  ise  insanlar  zorunlu  olarak  her  zaman  Akıl 
düsturuna göre yaşamaları bakımından birbirleriyle uyuşurlar.
Önerme  Sonucu  I 
İnsana, tabiatta Akıl düsturuna göre yaşayan bir insandan daha faydalı 
hiçbir tekil şey yoktur. Zira bir insana en faydalı olan şey onun tabiatı ile 
uyuşan  şeydir  (önerme  sonucu,  önerme  31)  yani  (kendiliğinden  bilindiği 
üzere) bu, insandır. Fakat insan yalnız Akıl düsturuna göre yaşadığı zaman, 
mutlak  olarak  özünün  kanunlarına  göre  yaşar  (tanım  2,  bölüm  III)  ve 
yalnız bu nispette başka bir insanın tabiatı ile daima zorunlu olarak uyuşur 
(önceki önerme); öyle ise tekil şeyler arasında insana insandan daha fay­
dalı bir şey yoktur.
Önerme Sonucu II 
Her insan kendisine faydalı olan şeyi en fazla aradığı zaman, insanlar 
birbirlerine çok faydalı olurlar. Zira, herkes kendisine faydalı olanı ne kadar


İNSANIN KÖLELİĞİ VEYA DUYGULANIŞLARIN KUVVETLERİ ÜZERİNE 
2 2 3
çok ararsa ve kendi kendisini korumaya ne kadar çalışırsa o kadar erdeme 
sahip  olur  (önerme  20)  ya  da  aynı  anlama gelmek üzere (tanım 8) Tabiat 
kanunlarına  göre  işlemek  için  yani  (önerme  3,  bölüm  III)  Akıl düsturuna 
göre yaşamak için sahip olduğu güç o kadar büyüktür. Fakat, insanlar Akıl 
düsturuna  göre  yaşadıkları  zaman  (önceki  önerme)  birbirleriyle  tabiatça 
en çok uyuşurlar. Öyle ise (önceki önerme) herkes kendi kendisine faydalı 
olanı en çok aradığı zaman, insanlar birbirlerine karşı en faydalı olurlar.
Scolie
Göstermiş  olduğumuz  şeyi,  tecrübe  her  gün  o  kadar  tanıklarıyla  (te­

Yüklə 1,19 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   ...   119




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin