bir a book, a car, a movie (bir kitap, bir araba, bir film)



Yüklə 0,65 Mb.
səhifə78/114
tarix28.07.2020
ölçüsü0,65 Mb.
#32310
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   ...   114
vocabularyy





1438) jacket; (isim)













ceket
















He has to wear a jacket and tie to work. (İş için ceket giymesi ve kravat takması gerekiyor.)



















1439) jail; (isim, fiil)













i.; hapishane, cezaevi, nezaret   f.; tutuklamak, cezaevine kapatmak

He has been released from jail. (Cezaevinden serbest bırakıldı.)



















1440) Japanese; (isim, sıfat)










i.; japonca  s.; japon













She can speak Japanese fluently. (O, Japonca’yı akıcı biçimde konuşabiliyor.)



















1441) jet; (isim, fiil)













i.; jet uçağı, fışkırma    f.; jet uçağı ile uçmak , fışkırmak

The accident happened as the jet was about to take off. (Kaza, jet havalanmak üzereyken meydana geldi.)



















1442) Jew; (isim)













yahudi, musevi, ibrani










In commerce, Jews have a reputation. (Ticaret alanında yahudiler meşhurdur.)



















1443) Jewish; (sıfat)













yahudi, musevi













This place has a large Jewish population. (Burası büyük bir yahudi nüfusuna sahip.)



















1444) job; (isim)













iş, vazife, görev, meslek










Did they offer you the job? (Sana iş teklifi ettiler mi?)



















1445) join; (fiil)













katılmak, üye olmak, bağlamak, birleştirmek




She have joined an aerobics course. (Aerobik kursuna üye oldu.)



















1446) joint; (isim, sıfat, fiil)










i.; eklem, birleşme yeri   s.; ortak, birleşmiş  f.; birleştirmek, eklemek

They were joint owners of the company. (Onlar şirketin ortak sahipleriydi.)



















1447) joke; (isim, fiil)










i.; şaka, komiklik, espri  f.;espri yapmak, şaka yapmak

No one laughed at his joke. (Hiç kimse onun şakasına gülmedi.)



















1448) journal; (isim)













dergi, günlük, gazete










She kept a journal during her travels. (Seyahatleri boyunca günlük tuttu.)



















1449) journalist; (isim)










gazeteci
















A journalist should expose the truth. (Bir gazeteci gerçekleri ortaya çıkarmalıdır.)



















1450) journey; (isim, fiil)










i.; yolculuk, seyahat, sefer, seyir   f.; yolculuk yapmak, seyehat etmek

Did you have good journey? (Seyehatiniz iyi geçti mi?)



















1451) joy; (isim)













neşe, keyif,memnuniyet, mutluluk







They were dancing with joy. (Neşeyle dans ediyorlardı.)



















1452) judge; (fiil, isim)










f.; yargılamak, hakemlik etmek, değerlendirmek, karara bağlamak     i.; yargıç, hakim

The judge sentenced him to ten years in prison. (Yargıç, onu on yıllık hapis cezasına çarptırdı)



















1453) judgement; (isim)










yargı, hüküm, kanı













I don’t want to make a judgement about the situation. (Bu durum hakkında bir yargıda bulunmak istemiyorum.)



















1454) juice; (isim)













meyve suyu, sebze suyu, özsu










Two apple juices please. (İki tane elmalı meyve suyu lütfen.)



















1455) jump; (fiil, isim)










i.; atlamak, zıplamak , sıçramak   i.; atlama, zıplama, sıçrama

The children were jumping on the sofa. (Çocuklar divanın üstünde zıplıyordu.)



















1456) junior; (isim, sıfat)










i.; çocuk, yaşça küçük kimse  s.; küçük, kıdemce aşağı

He is junior to me. (O benden yaşça küçük.)






















1457) jury; (isim)













jüri, hakem kurulu













The jury found John guilty. ( Jüri, John’u suçlu buldu.)



















1458) just; (isim, sıfat, zarf)










i;doğruluk, adalet  s.; adil, dürüst, sade  zf.; sadece , ancak, az önce

I have just heard the news. (Haberleri az önce duydum.)



















1459) justice; (isim)













adalet, dürüstlük, yargıç, hakim







We are demanding justice. (Biz, adalet talep ediyoruz.)



















1460) justify; (fiil)













meşrulaştırmak, haklı çıkarmak, doğrulamak, savunmak

You don’t need to justify yourself to anyone. (Kendini kimseye karşı savunmaya ihtiyacın yok.)

Yüklə 0,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   74   75   76   77   78   79   80   81   ...   114




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin