ABD’NİN KUZEY SURİYE POLİTİKASI
47
tamamını (askeri teçhizat) ya da kayda değer bir bölümü (petrol, kereste veya hammadde)
Rusya tarafından tedarik edilmektedir. Rusya-Çin iktisadi münasebetlerinde kilit kalemi
enerji oluşturmaktadır. Moskova, en büyük petrol üreticisi durumunda iken, Çin de sadece en
hızlı büyüyen ekonomi değil, aynı zamanda dünyanın en büyük enerji tüketicisi konumuna
sahiptir. 2007’den itibaren Çin’in silah sistemleri ve diğer teknoloji
ürünlerinin ithalini
azaltması, iki ülke arasındaki ticari münasebetlerde dengeyi Çin lehine çevirdi. Bundan
dolayı, ikili savunma sanayi münasebeti, Soğuk Savaş ertesi dönemin kurucu yapısı olmaktan
uzaklaşarak ticari dengeye zarar veren bir unsur olmaya doğru evrilmektedir. Moskova’nın
Pekin’e olan ihracatının yarısını oluşturan petrol, münasebetlerde özel bir öneme sahiptir. Zira
dışsal şoklar, Moskova’nın Pekin ile ticaret dengesini derinden etkilemektedir. Örnek
vermek
gerekirse,
2008
yılında hammadde fiyatlarındaki büyük düşüşten
dolayı Moskova, Pekin ile dış ticaretinde 13,5 milyar dolarlık açık meydana gelmişti. Eylül
2011 itibarıyla Çin’i ziyaret eden Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’in ardından
geçtiğimiz günlerde Pekin’e resmi bir ziyaret gerçekleştiren
Vladimir Putin de iki ülke
arasındaki ilişkilerin öneminin altını çizmiş ve Medvedev’in ziyareti esnasında üzerinde
anlaşılmış olan birçok konuda antlaşmalara imza koymuştur (Trickett, 2019). AB’nin,
yaşadığı ekonomik kriz nedeniyle Rus doğalgaz devi Gazprom’a fiyatları düşürmesi
yönündeki baskıları arttırdığı bir dönemde Çin ile imzalanabilecek karlı
bir antlaşma
Rusya’yı da rahatlatabilecektir. Rusya ile Çin arasında uzun zamandan bu yana yürütülen
enerji odaklı pazarlıklar bağlamında son aşamaya gelindiği bizzat Putin tarafından açıklanmış
olmasına karşın, fiyat noktasında süregelen anlaşmazlık işbirliğinin hayata geçirilmesini
engelleyici bir faktördür. Vladimir Putin, ziyaret çerçevesinde verdiği beyanatlarda Rusya ile
Çin arasındaki ilişkilerin tamamıyla petrol ve doğalgaz eksenli
olarak geliştirilmeyeceğini
ifade etse de, Volga Bölgesi’ndeki petrol ve doğalgaz rezervleri ile Uzakdoğu Bölgesi’ndeki
Sahalin-3 ve Magadan-1 Projeleri üzerinde anlaşma sağlanmış olması oldukça öneme haizdir.
Putin’in Çin ziyareti esnasında iki ülkenin 4 milyar dolar sermayeye sahip ortak bir yatırım
fonu kuracağı da ilan edilmiş ve böylece ikili ilişkilere finans sektörü de ilave edilmiştir. Bu
yatırım fonunun üzerine odaklanacağı alan ise ağırlıklı olarak Rusya ve BDT toprakları
olacaktır.
Rusya ile Çin arasındaki ilişkilerle ilgili son gelişme ise; Çin’in Nobel Barış Ödülü’nün
alternatifi olarak gündeme getirdiği Konfüçyüs Barış Ödülü’nü Rusya Başbakanı Vladimir
Putin’e vermesidir (WONG, 2011). 2000-2008 arasında Devlet Başkanı olarak görevde
kaldığı sürede “Rusya’nın siyasi itibarını arttırdığı, Çeçenistan’da hükümet karşıtlarını
HAKAN KILIÇ
hezimete uğrattığı” ve “Libya’daki NATO saldırılarına muhalif olduğu” için Putin’in bu yıl
ödüle layık görüldüğü ifade edildi. Çin Uluslararası Barış Araştırma Merkezi yetkilisi Qiao
Damo, Pekin Dil ve Kültür Üniversitesi’nden iki Rus değişim öğrencisinin ödülü Putin’in
adına aldığını söyledi. 2010 Nobel Barış Ödülü’nün Çinli muhalif yazar Liu Şiaobo’ya
verilmesi ardından Konfüçyüs Barış Ödülü, Nobel Barış Ödülü’ne karşı atak olarak geçen yıl
verilmeye başlanmıştır. Çin’deki tek parti yönetimini eleştiren bir bildirinin yazarlarından
olan ve hükümeti devirmeye teşebbüs suçundan 11 yıl hapisle cezalandırılan
Liu Şiaobo,
“Çin’de insan hakları yararına şiddetten uzak, daimi çabalarından” dolayı 2010 Nobel Barış
Ödülü’ne layık görülmüştü. Çin’de iktidardaki Komünist Parti, ödülün muhalif yazara
verilmesini tepki ile karşılamış; Liu, Norveç’in başkenti Oslo’da yapılan ve katılamadığı ödül
töreninde dev boyuttaki portresi ve boş bir sandalyeyle temsil edilmişti (Walker, 2010).
Dostları ilə paylaş: