Conference Paper · March 023 citations reads 163 authors


The XXXVI International Scientific Symposium "Multidisciplinary Studies of the Turkish World"



Yüklə 7,53 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə29/357
tarix07.01.2024
ölçüsü7,53 Kb.
#211063
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   357
Eskisehir-25.03.23

The XXXVI International Scientific Symposium "Multidisciplinary Studies of the Turkish World" 
The 25
th
 of March 2023 ISBN: 978-605-72481-0-7 Eskishehir / Türkiye 
 
---24--- 
Alkan, Yunus Emre ile İtalyan Dante arasında belli başlı açılardan kimi koşutluklar kurar, her iki şair ve 
düşünürün de kendi dillerine ve düşün dünyalarına katkılarına değinerek Avrupa aydınlanması üzerine 
yakaladığı bir ipucunun izini sürer. 
Poètes d’Aujourd’hui
(Günümüz Şairleri) adlı büyük bir yayınevinin sahibi 
ve Louis Aragon, Pablo Neruda, René Char, Paul Eluard ve Nâzım Hikmet gibi büyük şairlerin yakın dostu 
Pierre Seghers’in, Halbout du Tanney ve Güzin Dino ile birlikte çevirilerini yapıp 
L’Amour Sublime
(Yüce 
Aşk) adıyla yayınladıkları Yunus Emre kitabında şunları söylediğini bizimle şu şekilde paylaşmaktadır: 

Yunus’un şiirleriyle Batı dünyası ilk kez, 1438 ve 1458 yılları arasında Osmanlı zindanında yatan bir 
İtalyan sayesinde karşılaştı. Bu İtalyan’ın çevirilerini 16. Yüzyılın başlarında Martin Luther, Erasmus ve 
Sebastian Frank kendi dillerine aktararak Avrupa’ya tanıttı. Şöyle bir soru akla geliyor: Rönesans’ın bu üç 
hümanistinin zihinlerine, onları zincirlerinden kurtaran düşüncenin ilk tohumlarını, onlardan yüz küsur yıl 
önce yaşayan bu genç Türk şairi, bu genç Türk dervişi mi attı acaba?
” (Alkan, 2010:6) 
Bu soru romanın yazılışının ana çıkış noktası olmuş ve Avrupa edebiyatı ve kültürünü çok yakından 
tanıyan, özellikle Fransız edebiyatına son derece hâkim Erdoğan Alkan romanını bu düşünceyi temele koyarak 
kurgulamıştır. Aslında Pierre Seghers tarafından dillendirilen bu düşünce hem Türk kültür tarihi açısından 
hem de Avrupa kültür tarihinin gelişimi açısından son derece önemli bir şeydir. Ezber bozan türünde ve kendi 
geçmişimize tekrar dönüp yeniden bir değerlendirme yapmamızı zorunlu kılan bir yaklaşımdır. Tarihi 
geçmişimizi ve kültür dünyasına katkılarımızı yeniden masaya yatırmak ve onu hak ettiği bir biçimde insanlık 
kültür havuzuna kazandırmak elzemdir.
Her şeyi gören, her şeyi bilen ve her yerde olan anlamına gelen tanrısal bakış açısıyla ve üçüncü tekil 
şahıs, o yani elöyküsel anlatım tekniğiyle yazılan roman zaman zaman monologlar zaman zaman da diyaloglar 
şeklinde okura sunulmaktadır. Bir şekilde Luther’in okuması için eline ulaşan İtalyan tacirin tuttuğu 
günlüklerden okuduklarıyla bir taraftan da Luther’in yaşadıklarıyla eş zamanlı olarak olayların anlatıldığı 
romanda Anadolu ve Avrupa iç içe geçmiş mekânlar olarak sunulur.
Roman, genç Martin Luther ve arkadaşı Antonio’nun Saksonya Prensi Friedrich’in şatosunda bir 
görüşmeye gitmeleriyle başlar. Şato sıradan bir mekân değildir ve romanda özellikle seçilmiştir. Mihail 
Bakhtin’e göre, 17. yüzyılın sonuna doğru ortaya çıkan ve romanslarda karşılaşmayı mümkün kılan şato 
tarihsel yoğunluğu olan bir kronotoptur. Şato bu anlamda çok katmanlı, yığışmalı bir zamansal mekândır ve 
tarihsel geçmişin verilerini de içinde barındırır. Bu nedenle Bakhtin, şatonun bu özelliğini şöyle vurgular

Şatonun zamanının tarihselliği, şatonun tarihsel romanın gelişiminde bir hayli önemli bir rol oynamasını 
olanaklı kıldı. Şatonun kökleri uzak geçmişte yatmaktadır, yönelimi geçmişe doğrudur. Kabul edilmelidir ki, 
şatoda zamanın izleri bir ölçüde çok eski, müzevari bir nitelik taşır

 
(Bakhtin, 2001: 319-320). Geçmişin 
izlerini taşıyan ve eşyaya da sirayet eden çok sayıda yaşanmışlıkları ile şato bu anlamda yazara tarihsel bir 
roman kurgusu yaratmada önemli bir katkı sunmaktadır. Ayrıca Michel Foucault’nun tabiriyle çok katmanlı 
ve birçok zamanı, mekânı, deneyimi, yaşanmışlıkları ve olayları içinde barındıran heterotopik
6
bir mekân 
olarak da değerlendirebileceğimiz şatonun, roman başlangıcında yer alması bir tesadüf değildir. Zira roman 
kahramanı Luther’in yaşadığı dönem Ortaçağdır ve tarihi olaylar da o dönemde geçmektedir. Çok önemli 
kararların alındığı karşılaşmalar mekânı olarak bu şatoda o dönemde başlayacak ruhban sınıf, aristokrasi ve 
halk arasındaki karşıtlıkların ilk fitil ateşini bizzat Prens Friedrich’in ağzından duyarız: “Üç kişinin arasında, 
ayakta, saygın konuklarına Roma’daki Papa’dan yakınıyordu Prens Friedrich: - Elini, kralların yetki alanına 
sokmak istiyor bu adam. İsa Efendimiz bile, 
Sezar’ın hakkı Sezar’ındır
, demiş” (Alkan, 2010:10) diyerek 
patlak verecek fırtınayı ve Reformun yapılacağının ön duyurusunu yapmaktadır.
Şatoda o gün bir davet vardır ve son derece şık döşenmiş, hem Doğu’nun hem Batı’nın unsurlarıyla 
donatılmış şatoda, dönemin ileri gelen soylu ve ruhban sınıfların da olduğu çok üst düzey davetliler entelektüel 
bir atmosferde eğlenip sohbet etmektedirler. Klavsenli klasik müzik dinleyenler bir tarafta, edebiyat ve güzel 
sanatlardan bahsedenler bir tarafta, bir tiyatro topluluğunun oynadığı oyunu seyreden kadınlı erkekli gruplar 
da bir taraftadır. Erfurt’ta önemli bir buluşma için şatodan yaya yola olarak ayrılmak zorunda kalan Luther 
yolda korkunç bir fırtınaya yakalanır ve kurtulursa kendini tümüyle tanrıya adayacağına söz verdiği bu 
fırtınadan canını zor kurtarır. Martin, Meryem annesine ve İsa’ya verdiği sözünü yerine getirebilmek için 
Erfurt’taki Augistin’ler Manastırı’nın başrahibiyle görüşür, felsefe doktoru olduğunu söyler ve orda ders 
vermeye başlar. Genç Martin’in gelgitli ruh halinin işlenmesinde romanda dini rüyalar ve sanrılar bir motif 
6
Bkz. Foucault, M. (2000). “Başka Mekânlara Dair”, 
Seçme Yazılar 2 – Özne ve İktidar
, çev. Işık Ergüden & Osman 
Akınbay, Birinci Baskı, Ayrıntı Yayınları, ss. 291-302.



Yüklə 7,53 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   357




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin