The XXXVI International Scientific Symposium "Multidisciplinary Studies of the Turkish World" The 25 th of March 2023 ISBN: 978-605-72481-0-7 Eskishehir / Türkiye ---25---
olarak kullanılmaktadır. Kutsal kitapları okuması gerektiği söylendiğinden ve kurtuluşunun onlara bağlı
olduğu kendisine sezgisel olarak bildirildiğinden yoğun olarak kutsal kitap okumaları yaptıkça uygulamalarla
kitaplardaki gerçekliklerin birbirinden çok farklı olduğunu görmeye başlar ve şüpheleri gittikçe artar,
söylenmeye başlar, soruları artar şöyle ki: “-
Rahipler, papazlar günah çıkartıyor, parselleyip satıyorlar Cennet’i. Tanrı’dan çok azizlere, ermişlere tapıyoruz. Bunların hiçbirinin Kutsal Kitap’ta yeri yok. Kutsal kitaplarda olmadığı halde uygulanan bu kurallar paganist gelenekler, putperest gelenekler sayılmaz mı? İsa’nın gerçek öğretisi nerde? Kilise’nin yüzyıllar boyunca sürdürdüğü, geveleyip durduğu sözlerde mi, yoksa Tanrı’nın sözleri içeren kutsal kitaplarda, İncil’de mi?” (Alkan, 2010:13). Tüm bu sorunların yanıtlarını da
yine kendisi verir adeta bir öğreti gibi. Tanrı ile kul arasında aracının gereksizliğine, yalnızca Tanrı’nın
yardımıyla insanın kurtuluşa ereceğine, Cennet’in satılık bir yer olmadığına, çıkar için ibadet edilmemesi
gerektiğine, iyilik ve erdemin en önemli tapınma biçimi olduğuna, kendi dilinde ibadetin en iyisi olduğuna,
sevabın hayır yapmaktan geçtiğine olan inancını dile getirir Luther. Aziz Paul’ün yüreğinde ilk ışığı yakan
sözlerini hatırlar: “
Tanrının tüzesi inançla ortaya çıkar. Tanrının sevdiği kişi inançla yaşayan kişidir” (Alkan,
2010:14).
1510-1511 yıllarında 29 yaşındayken Roma, Vatikan’a rahip olarak giden Luther oradaki lükse ve
şatafata şaşırıp diğer rahiplere bundan yakınır: “
Yoksul halk, köylüler ve köy papazları yiyecek ekmek bulamazken Papa, piskoposlar, Vatikan rahipleri bolluk içinde yüzüyor. Tanrı’nın buyruğu bu mu?” (Alkan,
2010:15) dediği için oradakiler tarafından şeytan ilan edilen Luther yalnız bırakılır. Sonra Wittenberg
Manastırı’na din dersleri öğretmeni olarak atanır. Saint-Pierre Kilisesi’ni yaptırmak için Papa’nın yayınladığı
Indulgence (Günah Bağışlama Belgesi) adlı tapu belgeleriyle Cennet’i parsel parsel satmasına karşı çıkar
burada da. Günahları yalnız Tanrı’nın bağışlayabileceğini söyleyen Luther bu Indulgence’ın değersiz bir kağıt
parçası olduğunu ve ona itibar edilmemesi gerektiğini ilan eder ve sonunda Papa tarafından aforoz edilir.
Kitapları ve diğer kitaplar yaktırılır meydanlarda. Buna karşın Luther de başka bir meydanda Indulgence
tapularını, Papa’nın kendisini aforoz ettiği bildirisini ve diğer yobaz söylemlerin olduğu bildirileri yakar. Bir
tür ölüm emri olan ve kral Charles Quint’in de onayladığı bu afarozdan Luther’i Saksonya Prensi Friedrich
koruma altına alır ve gözlerden uzaktaki Wartburg’daki şatosuna gönderir. Orada Rahip Antonio’nun Paul ile
yolladığı İtalyan bir tacirin cezaevi anılarını yazdığı kitabı okumaya başladı ve orada Yunur Emre’nin
dizeleriyle ve Anadolu irfan ocaklarıyla tanıştı ilk kez: “
Bir kez gönül yıktın ise/Bu kıldığın namaz değil/Yetmiş iki millet dahi/Elin yüzün yumaz değil… Yol oldur ki doğru vara/Göz oldur ki Hakkı göre/Er oldur alçakta dura/Yüceden bakan göz değil… Doğru yola gittin ise/Er eteğin tuttun ise/Bir de hayır ettin ise/Birine bindir az değil” (Alkan, 2010:20). Bu ve buna benzer bir çok şiiri ve Anadolu irfanı ile ilgili bilgileri, İtalyan’ın
yaşam öyküsünü ve Anadolu’daki maceralarını, kafir ve zındık olarak görülüp asılmaları için zindana atılan
Yunus ve Cafer ile tanışmasını, onların düşüncelerini, tasavvufi anlayışını okudukça Luther, kendi
düşüncelerine, dinde yapmak istediği devrime ne kadar yakın olduğunu fark eder (Alkan, 2010:24-25).
Yunus’un tüm insanlık ailesini kucaklayan dizeleri, yetmiş iki millete bir nazarla bakması, her şeyin temeline
sevgiyi ve erdemi koyması, sahte mollaların ipliğini pazara çıkarması, Hakk’a yürekten bağlılığı övmesi, özün
ve sözün bir olması gerektiğini söylemesi, insanın önce kendini bilmesi ve sonra da evreni tanımasının
zorunluluğunu, amellerin temiz niyetle mümkün olduğunu, çalışıp, kazanıp gönüllere girmenin, gönül
kırmamanın, zahir ile batının ayırdına varmanın önemini vurgulamasını hayretle okur İtalyan tacirin anılarında.
Sabaha kadar elinden bu kitabı bırakmadan okuyan Luther, kendisine artık yatması gerektiğini söyleyen
Rahibeye şunları söyler: “
Tasalanma rahibe, sağlığıma bir şey olmaz, Tanrı’nın koruyucu kanatları altındayız. Büyük bir düşünür buldum, bir Türk şairi. Kafamda bazı karanlık noktalar vardı, şimdi onlar iki yüz yıl önceden akıp gelen bir sesle aydınlanıyor” (Alkan, 2010:39). İnsanların dilinde destan olan Yunus’un dizeleri
böyle kaleme alınmıştır İtalyan tüccar tarafından. Anadolu’nun o zamanlar içinde bulunduğu kargaşa,
toplumsal ve ekonomik yapı da anlatılmıştır Şeyh Cafer’in gözünden. Sonra Yunus’un nasıl bir gönül erine
dönüştüğünün hikâyesini onun yanındaymış gibi yaşayarak öğrenir adeta. Sonra Hacı Bektaş Veli’den, onun
imar, iskân ve irfan ocağından, Rum diyarını nasıl gelip irşat ettiklerinden, Taptuk Emre’nin ocağına gidip
orda nasıl talip oluşundan, Türkistan ocağının öğretilerinden ve Anadolu’ya taşınmasından, tasavvuf
felsefesinin ana ilkelerinden, makro kozmos mikro kozmos birlikteliğinin bilincinden haberdar olur Luther bu
İtalyan tacir aracılığıyla. Zaten onun da kutsal olması gerekenlerle ilgili sürekli sorguladığı şeylerdir bunlar.
Yunus’un şeyhi Taptuk Baba bir akşam evrenin yaratılışını ve insan bedeninin de heterotopik bir mekân
olduğunu şöyle anlatır: “
-Kimilerine göre Yeryüzü Evren’in merkezinde durur. Göğün yedinci katında yıldızlar öğretmenin yöresindeki öğrenciler, Pir yöresindeki müritler gibi göklerle birlikte dolanır, döner. Sıcaklığı, soğuğu, kuruluğu, yaşlığı göklerin dönüşü oluşturur. Bu dört doğadan ateş, hava, toprak ve su meydana gelir. Canlı, cansız tüm varlıklar ve insan, Yaradan’ın parçasıdır. Parçalar bir araya gelip Tanrı’nın birliğine kanıt oluşturur. Bir kimesne ya da bir kavim Hak’kın varlığını ayırt edemez ve bütünleşme bilincinden yoksun ise o