The XXXVI International Scientific Symposium "Multidisciplinary Studies of the Turkish World" The 25 th of March 2023 ISBN: 978-605-72481-0-7 Eskishehir / Türkiye ---62---
Orta Asya Türk topluluklarının sahip olduğu bu bakış açısı ve onun sonucu olan yaşam biçimi pek çok
yönden Kuzey Amerika Amerikan Yerlilerinin doğaya karşı tutumlarıyla aynıdır. Versluis’e göre, “Her ne kadar
kabileler arasında farklılıklar görülse de Amerikan Yerlisi topluluklarının doğanın ruhsal varlıklar tarafından
yönetildiği inancı ortaktır. Dahası, neredeyse tüm Amerika’daki kabileler için ruhani anlamı olan belirli
hayvanlar, yer şekilleri ve diğer yeryüzü unsurları bulunmaktadır” (Versluis, 1994: 29). İnsan, hayvan ve
bitkilerin kardeş olarak görülmeleri, tüm canlıların kutsal çift olan Gök ve Yer’in çocukları olduğu inanışından
ileri gelmektedir.
Yer Ana Gök Baba Türkler ve Amerikan Yerlilerinde evren tasarımının Gök-Yer (Yer/su) dikotomisine dayandığı
görülmektedir. Gök, her iki toplumda da yaratıcı, en yüce Tanrı olarak düşünülmüştür. Aşkınlığın ve
sonsuzluğun simgesi gökyüzü, doğal olarak Tanrılara özgü bir nitelik taşımaktadır. Gök yaratıcıdır;
yağmurlarıyla toprağa yaşam veren, yeryüzünü ve üzerindeki canlıları yaratan odur. “Yüce Ruh” olarak da
adlandırılan Gök (Gök Baba), Amerikan Yerlileri mitolojisinde tüm insanlara, hayvanlara, olaylara nüfus
etmektedir (Lowenstein ve Vitebsky, 1997: 30). Modoc ve Yakima kabilelerinin yaratılış mitlerinde olduğu
gibi başlangıçta yalnız olan Gök Tanrı, birden bire dünyayı ve üzerindeki canlıları yaratmıştır (Erdoes ve Ortiz,
1984, 85: 177). Yaratılış mitlerinde başlangıçta gök ve sudan başka bir şey yokken Gök Tanrının kendi başına
veya bir başka canlının yardımıyla sudan toprak (veya çamur) çıkararak dünyayı ve sırasıyla üzerinde yaşayan
canlıları yaratması Türk ve Amerikan Yerlisi yaratılış mitolojilerinde ortak bir tema olarak karşımıza
çıkmaktadır. İnsan iki zıt kavram olan Gök ve Yer’in arasında yaratılmış veya bazı Amerikan Yerlisi mitlerinde
olduğu gibi yeraltındaki önceki bir dünyadan yeryüzüne çıkmıştır. Orhun abidelerinden Kültigin Yazıtının
doğu yüzünün ilk satırında, insanın bu düalizm arasındaki yeri “Üstte mavi gök (yüzü) altta (da) yağız yer
yaratıldığında, ikisinin arasında insanoğlu yaratılmış”
cümlesiyle yer almıştır (Tekin,1988: 9; Akt. Çoruhlu, 2002:
96).
Türklerde, fiziki bir varlık olarak kutsal kabul edilen gökyüzü ile Gök Tanrı iç içe geçmişlerdir. Eski
Türk topluluklarında tangrı, tenri, tengere, tangara, ture, tenegere gibi çeşitli şekillerde ifade edilen t
engri sözcüğü hem Gök hem de Gök Tanrı anlamına gelmektedir (Çoruhlu, 2002: 19). Gök bu bağlamda, Türk
kozmolojisinin temelini oluşturan Gök-Yer/Su-Atalar formülünün en kutsal parçasını oluşturmaktadır (bkz.
Esin, 2001: 19). Türklerin Gök Tanrı’sı gibi Amerikan Yerlilerinin Yüce Varlık’ının da “Deus Otiosus”
(Durağan Tanrı) olarak adlandırılabileceğini söyleyebiliriz. Yüce Varlık kesin bir biçimde tanımlanmamakla
birlikte bazı kabilelerde tamamen ortadan kalkmıştır (bkz. Hultkrantz, 1980: 15). Gökten inip dünyayı
yarattıktan sonra tekrar göğe yükselen Gök Tanrı, böylelikle ulaşılması güç ve kendisiyle iletişim kurabilmek
için büyük çabalar sarf edilmesi gereken bir tanrı olmuştur. Türklerde Gök Tanrı’ya "yükselmiş" (üze) denir,
Amerikan Yerlisiler de Yüce Varlık’ı aynı sözcükle adlandırmışlardır. Eliade, bu durumu üç kabileden aynı
anlama gelen sözcüklerle örneklemektedir:
Irakualar için
orenda'sı olan her şeyin adı ohi'dir; ama
ohi sözcüğünün anlamı "yüksekte olan"
demektir; aynı üstün yüce varlığa Oke adı altında da rastlıyoruz. Siular (Kuzey Amerika'daki "Ova Amerikan
Yerlisileri") büyüsel-dinsel güce
(mana, orenda vb)
wakan adını verirler, bu sözcük sessel olarak
wakân, wankân sözcüklerine çok yakındır ve bu sözcüklerin Dakota dilindeki anlamları da "yüksekte, yukarıda"dır;
güneşin, ayın, yıldırımın, rüzgârın
wakan'ı vardır ve bu güç, Wakan'da kişileştirilir. Misyonerler Wakan'ı
"Efendi" olarak çevirirler, ama Wakan gökyüzünün daha çok şimşek olarak tecelli eden Yüce Varlığıdır
(Eliade, 2003: 62).
Gök Tanrı yükseklerde ve ulaşılmazken Yer Tanrıçası insanların çok yakınındadır. Bir annenin
çocuğunu bağrına basması gibi Yer tanrıçası da insanları ve tüm diğer varlıkları bağrına basmaktadır. Bu
nedenle Tanrıça Toprak Ana olarak adlandırılmaktadır (bkz. Leeming, 2021: 64-69). “Yüce Ruh bizim
babamızdır, ama yeryüzü annemizdir. Anamız bizi besler; toprağa diktiğimiz her şeyi bize geri verir”
(Lowenstein ve Vitebsky, 1997: 47). Wabanakis kabilesinden Büyük Şimşek’in alıntılanan bu sözleri,
Amerikan Yerlisi kozmogonisini özetler niteliktedir. Toprak, Türk ve Amerikan Yerlisi inanışlarında göğün
karşıtı bir kavram olarak yer almaktadır. Türk düalizmine göre;
Bu kâinatta, üstteki gök parlaktır, altta yağız yer karanlıktır. Güneş tanrısı parlaktır, ay tanrısı
karanlıktır. Ateş parlaktır, su karanlıktır. Er parlaktır, dişi karanlıktır. Bu yerli-göklü, dişili-erkekli (ilkeler)
kavuşursa, bütün canlı ve cansız, iki türlü varlık doğar, belirir. [...] Güneş ve ay karışıp, kavuşarak yol
almaktadır. Bundan ötürü, yazlı-kışlı dört mevsim olur. Dört mevsim içinde (her mevsim) yine ikişer zamana
ayrılıp sekiz `yeni gün' doğar (Esin, 2001, 23).
Türk düalizmi, iki ilkeyi birbirine düşman ve bir tarafın kötülüğün, diğerinin iyiliğin simgesi olarak
algılandığı İran düalizminden farklıdır. Türkler, doğanın her yönünü kutsal kabul etmekte ve bu doğa
güçleriyle uyum içinde yaşamanın gereğine inanmaktadırlar (bkz. a.g.e., 22). Bu nedenle, birbirinin karşıtı