Torakoabdominal aort anevrizması
rüptürü
Torakoabdominal aort anevrizmaları tek başına bir
kitap bölümü olabilecek bir başlık olduğundan konu-
muzun bu bölümü içinde kısaca rüptürlerine yakla-
şımdan bahsedilecektir.
Torakoabdominal aort anevrizmaları (TAA), infra-
renal aort anevrizmalarına göre daha ender görülmek-
tedir. İnsidensi 5.9/100.000 kişi-yıldır.
(23)
Etyolojisi sık-
lıkla ateroskleroza bağlıdır. İkinci sırada aort
diseksiyonu gelmektedir. Olguların yaklaşık yarısı
asemptomatiktir ve diğer nedenler için araştırma ya-
pılırken tespit edilmektedir. Rüptür riski, çapı 5 cm’in
altında olan anevrizmalarda oldukça düşüktür. Ancak
5 cm üzerinde çapı olanlarda 2 yıl içinde rüptür riski
%18’dir (24). Büyüme hızı da rüptür riski açısından
anevrizma çapı kadar önem taşımaktadır. Büyüme hızı
6 ay içinde 5mm’den yüksek olan olgularda bu riskin
artmış olduğu ifade edilmektedir. Son yıllarda
TAA’larda da endovasküler stentler kullanılmaktadır
ancak viseral iskemiyi önlemek için viseral dallarında
stentlenmesi gerekmektedir.
(25)
Bu da zahmetli ve üstün
teknik beceri isteyen bir girişim olmasının yanı sıra
uygulanabilecek merkez sayısını da oldukça kısıtla-
maktadır. Orta-uzun dönem sonuçları da henüz bilin-
mediğinden kullanımı yaygınlık kazanmamıştır. Cer-
rahi girişim torakotomi ve paramedian laparotomi ile
yapılmaktadır. Transabdominal çalışılabileceği gibi ret-
roperitondan da anevrizmaya ulaşmak mümkündür.
Torakotomi düzeyi ise TAA’nın proksimal ucuna göre
belirlenir. Crawford Tip I veya yüksek Tip II’lerde 4-
5.kot aralığı tercih edilirken; Tip III ve IV’lerde 7-8
veya 9.kot aralığı uygun görülmektedir. Viseral ve
mümkünse interkostal arterlerin belirlenmesi ve re-
implantasyonu girişim sırasında önemlidir. Cerrahi
teknik kadar anestezi de komplikasyonların en aza in-
dirilmesi açısından önem kazanmaktadır. Hasta grubu
genellikle yaşlı olduğundan ve eşlik eden hastalıkları
ciddi düzeyde olduğundan mortalite ve morbidite ol-
dukça yüksektir. Ameliyat sonrası mortalite oranları
%40-70 arasında değişmektedir ve ölümlerin yaklaşık
yarısı ilk 24 saat içinde olmaktadır.
(26)
Morbidite ara-
sında kalp ve akciğer yetersizliği, böbrek yetersizliği,
parapleji önemli yer tutmaktadır.
KAYNAKLAR
1. Harris PL. Reducing the mortality from abdominal aortic
aneurysms: need for a national screening program. BMJ
1992; 305: 697–699.
2. Law M, Morris J, Wald N. Screening for abdominal aortic
aneurysms. J Med Screen 1994; 2: 110–116.
3. Choksy S, Wilmink A, Quick C. Ruptured abdominal aortic
aneurysms in Huntingdon district: A 10-year experience.
Ann R Coll Surg Engl 1999; 81: 27–31.
4. Budd J, Finch D, Carter P. A study of the mortality of rup-
tured abdominal aortic aneurysms in a district community.
Eur J Vasc Surg 1989; 3: 351–354.
5. Szilagyi DE, Smith RF, De Russo FJ, Elliott JP, Sherrin FW.
Contribution of abdominal aortic aneurysmectomy to pro-
longation of life. Ann Surg 1996; 164: 678–699.
6. Fillinger M. Who should we operate on and how do we de-
cide: predicting rupture and survival in patients with aortic
aneurysm. Semin Vasc Surg. 2007; 2: 121-7
7. e UK Small Aneurysm Trial Participants. Mortality results
for randomised controlled trial of early elective surgery or
ultrasonographic surveillance for small abdominal aortic
aneurysms. Lancet 1998; 352: 1649–1655.
8. Wilson KA, Woodburn KR, Ruckley CV, Fowkes FG. Ex-
pansion rates of abdominal aortic aneurysm: current limi-
tations in evaluation. Eur J Vasc Endovasc Surg. 1997; 13:
521-6
9. Vardulaki KA, Prevost TC, Walker NM, Day NE, Wilmink
AB, Quick CR, Ashton HA, Scott RA. Growth rates and risk
of rupture of abdominal aortic aneurysms. Br J Surg. 1998;
85: 1674-80.
10. Lederle FA, Wilson SE, Johnson GR et al. Immediate repair
compared with surveillance of small abdominal aortic ane-
urysms, N Engl J Med 2002; 346: 1437–1444.
11. Marston WA, Ahlquist R, Johnson G Jr, Meyer AA. Misdi-
agnosis of ruptured abdominal aortic aneurysms. J Vasc
Surg. 1992; 16: 17-22
87
Abdominal Aort Anevrizması Rüptürleri
Doç. Dr. Murat Aksoy
88
Aneurysm Trial: suitability and application rate for endo-
vascular repair of ruptured abdominal aortic aneurysms.
Eur J Vasc Endovasc Surg. 2007; 33: 679-83.
21. McPhee J, Eslami MH, Arous EJ, Messina LM, Schanzer A.
Endovascular treatment of ruptured abdominal aortic ane-
urysms in the United States (2001-2006): a significant sur-
vival benefit over open repair is independently associated
with increased institutional volume. J Vasc Surg. 2009; 49:
817-26.
22. Egorova N, Giacovelli J, Greco G, Gelijns A, Kent CK, McKin-
sey JF. National outcomes for the treatment of ruptured ab-
dominal aortic aneurysm: comparison of open versus en-
dovascular repairs. J Vasc Surg. 2008; 48:1092-100.
23. Bickerstaff LK, Pairolero PC, Hollier LH, Melton LJ, Van
Peenen HJ, Cherry KJ, Joyce JW, Lie JT. oracic aortic ane-
urysms: a population-based study. Surgery. 1982; 92: 1103-
8.
24. Cambria RA, Gloviczki P, Stanson AW, Cherry KJ Jr, Bower
TC, Hallett JW Jr, Pairolero PC. Outcome and expansion
rate of 57 thoracoabdominal aortic aneurysms managed
nonoperatively. Am J Surg. 1995; 170: 213-7.
25. Jorna FH, Verhoeven EL, Bos WT, Prins TR, Dol JA, Reijnen
MM. Treatment of a ruptured thoracoabdominal aneurysm
with a stent-gra covering the celiac axis. J Endovasc er.
2006; 13: 770-4.
26. Cowan JA Jr, Dimick JB, Wainess RM, Henke PK, Stanley
JC, Upchurch GR Jr. Ruptured thoracoabdominal aortic
aneurysm treatment in the United States: 1988 to 1998. J
Vasc Surg. 2003; 38: 319-22.
12. Kvilekval KH, Best IM, Mason RA, Newton GB, Giron F.
e value of computed tomography in the management of
symptomatic abdominal aortic aneurysms. J Vasc Surg. 1990;
12: 28-33.
13. Crawford ES: Ruptured abdominal aortic anuerysm: An
editorial. J Vasc Surg 1991; 13:348-350.
14. Debakey ME, Crawford ES, Cooley DA, Morris GC Jr, Roys-
ter TS, Abbott WP. Aneurysm of abdominal aorta analysis
of results of gra replacement therapy one to 11 years aer
operation. Ann Surg. 1964; 160: 622-39.
15. Larzon T, Lindgren R, Norgren L. Endovascular treatment
of ruptured abdominal aortic aneurysms: a shi of the pa-
radigm? J Endovasc er. 2005; 12: 548-55.
16. Peppelenbosch N, Yilmaz N, van Marrewijk C, Buth J, Cuy-
pers P, Duijm L, Tielbeek A. Emergency treatment of acute
symptomatic or ruptured abdominal aortic aneurysm. Out-
come of a prospective intent-to-treat by EVAR protocol.
Eur J Vasc Endovasc Surg. 2003; 26: 303-10.
17. Harkin DW, Dillon M, Blair PH, Ellis PK, Kee F. Endovas-
cular Ruptured Abdominal Aortic Aneurysm Repair (EV-
RAR): A Systematic Review. Eur J Vasc Endovasc Surg. 2007;
34:673-81.
18. United Kingdom EVAR Trial Investigators, Greenhalgh RM,
Brown LC, Powell JT, ompson SG, Epstein D, Sculpher
MJ. Endovascular versus open repair of abdominal aortic
aneurysm. N Engl J Med. 2010; 362: 1863-71.
19. Malas MB, Freischlag JA. Interpretation of the results of
OVER in the context of EVAR trial, DREAM, and the EU-
ROSTAR registry. Semin Vasc Surg. 2010; 23: 165-9.
20. Hoornweg LL, Wisselink W, Vahl A, Balm R; Amsterdam
Acute Aneurysm Trial Collaborators. e Amsterdam Acute
Doç. Dr. Saadettin Karacagil
Akut İntestinal İskemi
Notlar
Embolik tıkanıklığa bağlı akut mezenterik iskeminin embolektomi ile ilk başarılı tedavisi Klass tarafından
1951 yılında bildirildi (1). Daha sonraki 20-30 yıl içinde tanı ve tedavi yöntemlerinde büyük ilerlemeler olmasına
ve çok sayıda yayın yapılmasına rağmen günümüzde mortalite oranları % 70-90 arasında bulunmaktadır.
Teknolojik ilerlemelere rağmen mortalite oranlarının hala çok yüksek olmasının en önemli iki nedeni; tanının
erken konulamaması ve akut mesenterik iskemisi olan hastalarda genellikle ciddi diğer yandaş hastalıkların bu-
lunmasıdır. Akut intestinal iskeminin, arteryel venöz ve nonoklüsif şekilleri vardır.
Acosta ve ark.
(2)
2004 yılında yayınladıkları büyük
bir seride sadece % 30 hastada doğru tanının cerrahi
eksplorasyon veya otopsi öncesi konulduğunu belirt-
tiler. Tanı ve tedavideki gecikmenin günümüzde de
devam etmesi tedavi sonuçlarını kötü şekilde etkile-
mekte ve dolayısıyla mortalite oranlarının azalmasını
engellemektedir.
Akut intestinel iskemi (Aİİ) sık görülmeyen bir
hastalıktır ve İsveç de Malmö şehrinde, 1970 ile 1982
yılları arasında, otopsi veya ameliyat sırasında tanıya
dayalı insidans hızı 12.9 / 100.000 insan-yıl olarak bil-
dirilmiştir.
(2)
Bu çalışmada belirtilen dönem içinde
otopsi oranı % 87 olarak belirtilmiştir. Aynı şehirde
aynı dönem içinde rüptüre abdominel aort anevriz-
ması, akut pankreatit, akut ölümcül pulmoner emboli
insidansları ise 5.6, 1.3, ve 77.4 / 100.000 insan-yıl ola-
rak bildirilmiştir. Hastane yatış nedenleri içinde ise
Aİİ % 0.1 den daha az sıklıkla görülmektedir.
(3)
Yaş arttıkça sıklığı artmaktadır. Kadınlarda 3 misli
daha sık görülmesi kadınların ortalama yaşam sürele-
rinin daha uzun olmasına bağlanmıştır. Popülasyonda
yaş ve cins düzeltmesi yapılarak bakıldığında cins da-
ğılım açısından fark olmadığı ortaya çıkmıştır.
(2)
Aİİ olan hastalarda yandaş hastalık olarak atriyal
fibrilasyon, kalp yetmezliği, yakın zamanda geçirilmiş
89
Süperior Mezenterik Arter:
L1 düzeyinde abdo-
minal aortadan doğar. İlk dalı çölyak artere giden
in-
ferior pankreatiko duodenal arterdir. Bundan sonraki
majör dal, art. kolika media pankreas uncinat parçası-
nın hemen altından ya tek bir dal olarak veya sağ ko-
lik-kolika media trunkusu olarak ayrılır. %22 vakada
a.kolika media bulunmaz. A.kolika media transvers
mezokolon içinde hepatik fleksuraya doğru döner, sağ
ve sol dallara ayrılır. Sağ dalı, sağ kolik arterin çıkan
dalı ile, sol dalı sol kolik arterin çıkan dalı ile birleşir.
Bu anastomozlar marginal arteri oluştururlar.
İleokolik
arter, süperior mezenterik arterin terminal dalını oluş-
turur.
Sağ kolik arter hastaların %10 kadarında bulunmaz.
Terminolojik açıdan
Drummond’un marginal arteri bar-
sak duvarına en yakın ve paralel uzanan, vasa rektaların
doğduğu arter olarak tanımlanır. Burada
Griffith nok-
tası, kolika media ile sol kolik arter arasında bir anas-
tomozun olmadığı potansiyel zayıf nokta olarak önem
kazanır. Daha santralde yer alan, daha geniş çaplı olan-
ları; santral anastomotik arter, mezenterium tabanında
a.kolika media ile sol kolik arter arasındaki anastomoz
Riolan arkı olarak adlandırılır. Jejunal arterler; süperior
mezenterik arterden ileokolik arterin ayrılmasından
hemen önce doğarlar. %80 vakada sayılan 4-6 arasın-
dadır. Süperior mezenterik arterin diğer dalları olan
ileal arterlerin sayısı 9-13 arasında değişir.
İnferior Mezenterik Arter:
L3 düzeyinde abdo-
minal aortadan, duodenum 3. parçasının altından do-
ğar. İlk dalı sol kolik arter ayrılır. Distal transvers kolon
ve inen kolonun proksimalini kanlandırır.
Sigmoid ar-
ter, inen kolonun distali ve sigmoid kolonu besler. İn-
ferior mezenterik arterin diğer dalı, süperior rektal ar-
ter, rektum üst kısmında sağ ve sol dallara ayrılır. Venöz
dolaşım, arteryel dolaşıma paralel seyreden venlerle
olur.
SMA nın aortdan geniş açı ile çıkması ve aorta pa-
ralel devam etmesi embolik tıkanmalara diğer intes-
tinal damarlardan daha yatkın olmasına neden olmak-
tadır. Kronik darlık ve tıkanıklıkların en önemli nedeni
olan ateroskleroz ise intestinal arterlerin etkilenme-
sinde bir farklılık göstermemektedir. Barsaklar kronik
olarak çok azalan kan akımını kalıcı hasar olmadan
çok iyi tolere edebilmektedir. Mezenterik kapillerlerin
sadece % 20 sinin açık olması barsak dolaşımı için
yeterli olmakta ve maksimal kan akımın % 20 si ile
normal oksijen tüketimi sağlanabilmektedir. Doku per-
füzyonun sağlanmasında en önemli iki faktör arte-
rioler vazodilatasyon kapasitesi ve barsak mukozası-
akut myokard iskemisi veya daha önce geçirilmiş pe-
riferik arteryel emboli sıklıkla gözlenmektedir. Bu has-
taların bir kısmında (ateroskleroz zemininde tromboz)
dikkatli bir anamnez ile akut hadise öncesinde kronik
abdominel anjin ile uyumlu- yemek sonrası karın ağ-
rısı, kilo kaybı, bulguların olduğunu tespit tesbit etmek
mümkündür.
(4)
Etyoloji
Aİİ nedenleri 3 gurupta incelenebilir: 1- Akut su-
perior mezenterik arter tıkanıklığı (arteryel emboli
veya arteryel tromboz), 2- Akut mesenterik venöz
tromboz ve 3-non-oklüsif mezenterik iskemi. Bu ne-
denleri daha detaylı incelemeden önce mezenterik do-
laşımdan ve anatomik özelliklerde bahsetmek faydalı
olacaktır.
İntestinal dolaşım aortdan çıkan 3 önemli arter
tarafından sağlanmaktadır: çöliak trunkus, superior
mezenterik arter (SMA) ve inferior mezenterik arter
(IMA). Bu üç damar yatağı arasında bir çok kollateral
bağlantı bulunmaktadır. Bu kollateral ağların varlığı
yukarıda bahsedilen üç arterin bir veya ikisinde kronik
darlık veya tıkanıklık olmasına rağmen intestinal do-
laşımın etkilenmeden devamını sağlayabilmektedir. Bu
kollateral ağlar arasında pankreatikoduodenal arterler,
Riolan arkı ve Drummond arterini sayabiliriz. Bununla
beraber ince ve kalın barsak mukozası ve bir dereceye
kadar da muscularis tabakası, arteryel kanlamanın kısa
bir bölgede kesintiye uğramasını bile tolere edeme-
mektedir. Mide mukozasında iskeminin çok nadiren
ortaya çıkmasının nedeni intramural kollateral damar-
ların barsak duvarına göre çok daha iyi gelişmiş olma-
sıdır.
Anatomi
Çölyak Arter:
D12-L1 düzeyinde abdominal aor-
tadan doğar. A. hepatika kommunis, sol gastrik arter
ve splenik arter dallarını oluşturur. Çölyak arterin akut
oklüzyonu midgut ve hindgutta akut arteryel sendrom-
ların meydana gelmesine genellikle sebep olmaz. Çöliak
arter ile süperior mezenterik arter arasında majör kol-
lateraller gastroduadenal arterden ayrılan süperior pan-
kreatikoduodenal arterdir. Önemli bir varyasyonu, çö-
liakomezenterik trunkus olarak tek arterin bulunduğu
ve tek kollateralin inferior mezenterik arter olduğu va-
kalardır. (%1)
Doç. Dr. Saadettin Karacagil
90
Arteriyel tromboz
Kronik aterosklerotik zemin üzerinde oluşan akut
tromboz akut mezenterik iskemi vakalarının % 25-30
undan sorumludur.
(5)
Otopsi çalışmaları populasyo-
nun % 6-10 unda en az bir mezenterik arterde (çöliak,
SMA veya IMA) % 50 üzeri darlık olduğunu göster-
miştir.
(6)
Bir çalışmada periferik vasküler hastalık ne-
deniyle anjiografi yapılanların % 27 sinde asempto-
matik anlamlı (% 50 üzeri) mezenterik arter darlığı
tespit edilmiştir.
(7)
Avrupa ve Kuzey Amerika da 65
yaş üzeri insanların yaklaşık % 20 sinde mezenterik
ateroskleroz tespit edilmiştir.
(8)
Aorto-iliak arter has-
talığı nedeniyle aorto-bifemoral bypass uygulanan has-
taların yaklaşık % 70 inde mezenterik arterlerde yandaş
ateroskleroz tespit edilmiştir.
(9)
Mezenterik arterlerde darlık ve/veya tıkanıklık bu-
lunan hastalarda SMA, IMA, çöliak trunkus ve hipo-
gastrik arterler arasında gelişen kollateraller hastaların
asemptomatik olmasını sağlar. Tek damarda ileri darlık
olan hastaların büyük bir kısmında şikayet yoktur. Kro-
nik mezenterik iskeminin klinik olarak gelişmesi aylar
veya yıllar sonra oluşur. Kronik mezenterik iskeminin
gerçek insidansı maalesef asemptomatik hastalar ne-
deniyle tam olarak bilinmemektedir. Şikayeti olmayan
insanlar üzerinde yapılmış bir popülasyon çalışması
yoktur.
Kronik zeminde gelişen akut tıkanıklık olgularında
sıklıkla embolinin aksine proksimal ince barsak kısmı
da etkilenir. Bu hastaların en az % 20 sinin (bazı ya-
zarlara göre çok daha yüksek oranda) anamnezinde
post-prandiyal ağrı, ağrı nedeniyle gıda almaktan ka-
çınma ve kilo kaybı mevcuttur.
(10)
Kronik mezenterik
iskemi sıklıkla ilerleme gösteren bir hastalıktır. Bir ça-
lışmada ileri mezenterik aterosklerozu olan hastaların
% 86 sı 2-3 yıllık süre içinde semptomatik olmakta
veya akut tromboz gelişmekte veya ex olmaktadırlar.
Asemptomatik kronik mezenterik iskemisi olan has-
talarda tanının konup aterosklerozun en iyi tıbbi te-
davisinin yapılması ve semptomatik vakaların erken
tanısı ve elektif girişimleri mortalitesi yüksek akut tı-
kanıklık oranlarını azaltacaktır.
Akut mezenterik venöz tromboz
Portal hipertansiyon veya enfeksiyona sekonder
olabildiği gibi hiperkoagulasyon yaratan durumlarda
da ortaya çıkabilir. Genellikle ciddi barsak iskemisine
neden olmaz fakat özellikle distal seviyelerde oluşan
venöz tromboz barsak nekrozuna sebep olabilir ve Aİİ
olgularının % 5-16 inden sorumlu olduğu bildirilmiş-
nın hipoperfüzyon durumlarında bile yeterli oksijeni
çekebilme özelliğidir. Uzun süreli iskemi durumlarında
mukozal bariyer reaktif oksijen metabolitleri ve poli-
morfonükleer nötrofil aktiviteleri ile bozulur ve ilk
olarak mukoza etkilenir.
Malmö çalışmasında tesbit edilen 402 akut mezen-
terik iskemi vakasında etyoloji; % 67.2 akut SMA ok-
lüzyonu, % 15.7 akut mezenterik venöz tromboz, %
15.4 non-oklüsif tıkanıklık ve % 1.7 nedeni belli ol-
mayan tıkanıklık olarak bildirilmiştir (2). SMA tıka-
nıklığında emboli/tromboz oranı 1.4 dür.
(2)
Arteryel emboli
Aİİ nin en sık görülen nedenidir ve vakaların ne-
redeyse yarısından sorumludur. Sıklıkla kardiyak ne-
denli emboliler sorumludur. Dolayısıyla risk altında
olan hasta gurubu atriyal fibrilasyon, konjestif kalp
yetmezliği, yakın zamanda kalp krizi geçirmiş ve ven-
triküler anevrizması bulunanlardır. Daha az sıklıkla
ise proksimal arteryel emboli kaynağı yaratan hasta-
lıklar söz konusu olabilir. Bunlar arasında da kardiyak
kapak hastalıkları, endokardit, proksimal anevrizma
veya yakın zamanda yapılmış anjiografik girişimler sa-
yılabilir. Mezenterik emboli geçiren hastaların nere-
deyse üçte birinde daha önce başka bir bölgede geçi-
rilmiş embolik hadise anamnezi vardır. Son yıllarda
özellikle atriyal fibrilasyonun daha etkin tedavisi so-
nucu akut mezenterik emboli insidansında azalma ol-
duğu düşünülmektedir.
SMA da embolinin çöliak trunkusuna göre daha
sık görülmesinin nedeni daha önce de bahsedildiği
gibi SMA nın seyrinin aort çıkışınında oblik olmasıdır.
Otopsi çalışmalarında SMA embolisi olanlarda sıklıkla
periferik emboliye de rastlanmaktadır.
(2)
Bu yüzden
Aİİ tanısı konulan hastalarda periferik incelemenin
dikkatli yapılması gerekmektedir. Büyük emboliler sık-
lıkla SMA çıkışından itibaren 3-8 cm lik alana yerle-
şirler ve sıklıkla proksimal jejunumun perfüzyonunu
bozmazlar. Bunun aksine akut mezenteriyel arter trom-
bozu SMA nın ilk dallanma alanına kadar olan bölgeyi
tutar. Çok nadiren emboli proximal SMA yı tıkayabiir
(% 15 den az vakada). Tromboembolik olguların %
50 sinde emboli orta kolik arterin distaline yerleştiği
için tipik vakada proximal ince barsak ve çıkan kolon
korunmuştur. Ateroembolik olgularda ise sıklıkla em-
boli ufak olduğu için daha distal arterleri tıkar ve
daha az ciddi klinik tablo oluşturur. Distal emboliler
yaygın olmayan lokalize barsak gangrenine neden olur-
lar.
Akut İnstestinal İskemi
91
Klasik tabloda en önemli ip ucu bu hastalarda erken
dönemde aşırı ağrı olmasına ve hastanın çok etkilenmiş
görünmesine rağmen fizik muayene bulgularının ne-
redeyse normal olmasıdır. Bu dönmede karının yu-
muşak olması ve distansiyonun bulunmaması dupleks
ultrasonografisi ile erken tanı koyabilme şansını do-
ğurmaktadır. Daha sonra ki dönemlerde karında defans
veya distansiyonun ortaya çıkması dupleks ultraso-
nografisi ile tanı koyma şansını ortadan kaldırmaktadır.
Etyolojiye veya hastaneye başvurma süresi gibi ne-
denlerden dolayı hastaların % 20-25 inde klasik klinik
tablo olmayabilir. Barsaklarda transmural değişiklik
oluncaya kadar periton iritasyonu yoktur veya çok az
vardır ve karın palpasyonunda hassasiyet olmayabilir.
SMA embolisi olanlarda genellikle klinik bulgular ani-
den başlar. Bir çok hastada ani karın ağrısı sonrası
spontan defekasyon olur.
(1, 17)
Kusma (% 70 hastada),
ve diare (%40 hastada) görülür.
(17)
SMA embolisinde
kollateral damarların olmaması nedeniyle tablo çok
hızla kötüye gidebilir. SMA embolisi olanlarda eğer
tanı ilk 24 saat içinde konursa mortalite yaklaşık %
50 civarındadır fakat daha gecikme olması halinde bu
oran % 70 in üzerine çıkmaktadır (18). SMA da trom-
boz olan olgularda seyir daha yavaş olabilir ve haalar
öncesinde başlayan sub-akut tablo son günlerde akut
duruma dönmüş olabilir.
Karın ağrısının yanı sıra, karın distansiyonu, diare,
ileri olgularda sepsis ve gastrointestinal kanama vaka-
ların başvurma süresine göre değişiklik göstererek or-
taya çıkar. Geç başvurmuş ve karında akut karın fizik
muayene bulguları pozitif olan olgularda intestinal is-
kemiyi diğer akut karın hastalıklarından klinik olarak
ayırmak mümkün değildir. Ancak iyi bir anamnez ile
şüphe ortaya çıkabilir. Risk faktörleri bulunan ve karın
ağrısı ile başvuran hastalarda akut intestinal iskemi
mutlaka akla gelmelidir. Şüpheli olgularda aynı abdo-
minel aort anevrizmasında olduğu gibi en kısa süre
içinde ileri tetkiklerle tanı koymak başarılı sonuç için
en önemli faktördür.
Laboratuar Bulguları
En sık görülen değişiklikler hemokonsantrasyon,
lökositoz ve geç olgularda laktik asidozdur. Amilaz,
aspartat aminotransferaz, laktat dehydrogenaz seviye-
lerinde yükselme sıklıkla görülür. Tüm bu serum mar-
körleri mezenterik iskemi için hassas değildir ve diğer
bir çok akut hastalıklarda da görülür. Son yıllarda ya-
pılan bazı çalışmalarda düşük serum D- dimer değer-
tir.
(2,11-14)
Barsak venöz drenajının tromboz nedeniyle
bozulması hidrostatik basıncı arttırarak barsak duva-
rına ve periton içine plasma ve kan hücrelerinin kaç-
masına neden olur. Tipik olarak barsaklar dilate olur.
Venöz drenajın bozulması sekonder olarak arteryel
dolaşımı da bozarak barsak iskemisi ve nekroza neden
olabilir.
Akut mesenterik venöz tromboz insidansı bir ça-
lışmada 2.7/ 100 000 insan-yıl olarak bildirilmiştir. Her
iki cins de en sık 70-79 yaş aralığında görülmektedir.
(2)
Hiperkoagülasyon yaratan durumlar içinde en sık gö-
rülen etyolojik faktör aktive protein C resistansıdır.
Bir çalışmada aktive protein C resistansı % 45 olguda
mevcutken, diğer koagülasyon bozukluklarının (pro-
tein C, S defekti, lupus antikoagülan, kardiolipin anti-
korları) toplamı ise % 20 olguda gösterilmiştir. Bu va-
kalarda primer veya metastatik gastrointestinal
tümörler, pankreatit, karaciğer hastalıkları, oral kont-
raseptif kullanımı veya hormon replasman tedavisi
morbid obezite, kalp yetmezliği yandaş faktörler olarak
ortay çıkmaktadır. % 29 olguda daha önce geçirilmiş
veya senkron ekstra-mezenterik venöz tromboz bu-
lunmaktadır.
(15)
Dostları ilə paylaş: |