KAYNAKÇA
Güzel, Abdurahman, Yassaviyning ‘Faqrnoma’sı, Navröz Nashriyoti, Toshkent 2014.
Akademik Lise ve Kolejler için Edebiyat, “Okutuvçi” Yayınevi, Taşkent 2012.
Hakkul, Ibrahim - Hasan, Nadirhan, Hoca Ahmet Yesevi Devoni Hikmat, Taşkent 2006.
Rahmanov, Nasimhan, Özbek Mümtaz Edebiyatı Numüneleri, Üniversite Filoloji Fa-
kültesi Talebeleri için, Taşkent 2012.
Baltabayev, Hamidullah, İslam Tasavvufu Menbaları, Taşkent 2013.
Hasanov, Nadirhan, Turkiyada Yassaviyşunaslık, Taşkent 2005.
Ahmet Yesevi Felsefesi
Adnan ÖMERUSTAOĞLU*
Türk Islam tarihinde, hem Doğu Türkleri hem Kuzey Türkleri hem de Batı
Türkleri arasında çok geniş bir coğrafyada tesirini gösteren tasavvufi Türk
kültürünün en başta gelen gönül mimarlarından olan Hoca Ahmed Yesevi,
etkilediği coğrafya ile bugün buhran içindeki Türk ve Islam âleminin geleceği
açısından büyük önem taşımaktadır.
Ahmet Yesevi’nin Divan-ı Hikmet adlı eseri, Yusuf Hac Hacib’in, Kutadgu Bi-
lig (Mutluluk Veren Bilgi ya da Devlet Olma Bilgisi) adlı eseri ve Edib Ahmed
Yükneki’nin Atabetü’l Hakayık (Gerçeklerin Eşiği) adlı eserlerine bakıldığında,
bizim medeniyetimiz için X. yüzyıl, XI. yüzyıl ve XII. yüzyıl, bir sıçrama, ay-
dınlanma dönemi olarak kabul edilebilir. Türkistan’dan (Orta Asya) doğan bu
ışık bütün Türk Dünyası’nı aydınlatmıştır. ‘Gazi dervişler’, ‘Erenler’, ‘Baba-
lar’, Hacı Bektaş-ı Veli, Taptuk Emre, Yunus Emre, Sarı Saltuk ve daha birçok
gönül eri, bu akan Yesevi nehrinin kollarıdır. Onların fikri mesaileri, düşünce
ve yaşayışları, mücadeleleri Büyük Selçuklu, Anadolu Selçukluları, Osmanlı
Devleti gibi siyasal organizasyonların oluşmasına etki etmiştir. Ilim, irfan,
medeniyet ve devlet bu kaynaktan beslenmiştir. Bu kaynak en yalın ifade ile
erdemli bir yaşamı önermektedir. Bunun sırrı da haddi bilmedir. Aslında bu
haddi bilme, Antik Yunan’da da, Sokrates’te de vardır. Hikmet yolcuları hangi
medeniyet çevresinde olursa olsun, aslında aynı yolun yolcularıdır.
Ahmet Yesevi’nin XII. yüzyıldaki mesajının XXI. yüzyılda bir karşılığı var.
Bu mesajın temeli; hakikat yolunda olma, haddini bilme, gönül kazanma, öte-
kileştirmeme, kul hakkına riayet etme, yaratılmışı ve yaratanı sevme, bencil
olmama, cehalet ile mücadele etme vb. Bu mesajın her bir alt başlığından yeni
bir medeniyet inşa etmek mümkündür. Insanlığın bugün ihtiyacı olan bu de-
*
Prof. Dr., Biruni Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi,
aomerustaoglu@biruni.edu.tr
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
69
ğerlerdir. Bu değerler üzerinde biraz düşünülüp kafa yorulduğunda, bu değer-
lerin milli bir öze ve evrensel niteliklere sahip olduğu görülmektedir. Yesevi
geleneğinden gelen şahsiyetler, yaşadıkları dönemlerde toplumsal sorunlar
ile nasıl mücadele ettiler ve başa çıktılar ve bunu yaparken neye dayanıyor-
lardı ve insanları nasıl eğitiyorlardı? Bugünkü sorunlarımızı çözmek için de o
kaynaktan yararlanabilir miyiz? Belki, bugünün dili ile o kaynakları (Farabi,
Ibn-i Sina, Yusuf Has Hacib, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-i Veli, Yunus Emre
vb.) yeniden okumak, yeniden oluşturmak ve yeniden söyletmek gerekiyor.
Bu bağlamda Ahmet Yesevi’de bilgi, aşk, ben, hayat, gönül ve ölüm kavramla-
rı ile ilgili görüşlerini tartışmaya ve yeniden okumaya çalışacağız.
Ahmet Yesevi’nin düşüncesinde bilgi, bilme önemli bir yer tutar. O ceha-
letle mücadele eder. Bunu Divan-ı Hikmet’teki birçok dizesinde dile getirmiş-
tir.
Bir şey umma cahillerden kadrini bilmez
Karanlık içinde yol şaşırsan yola salmaz
Boyun büküp yalvarsan elini tutmaz
Cahilleri şikayet ederek geldim ben işte
Yesevi yukarıdaki dörtlükte cahillerin kadir bilmeyeceğini ve kendisinin
cahillerden hoşlanmadığını ifade ediyor. Bu sözler bize Sokrates’in “Kötülük,
bilgisizliktendir (cahillik).” ifadesini düşündürüyor. Bizim kültürümüzde ca-
hilliği yeren, bilgiyi yücelten atasözleri vardır. Örneğin, cahil dostun olacağına
akıllı düşmanın olsun gibi. Her dönemde ve her kültürde cahiller itibarsızdır.
Onun için Yesevi, toplumun eğitimine ve bilgilenmesine önem verir. Bunun
için de toplumun anlayacağı en yalın dili kullanır.
Önce-sonra iyiler gitti kaldım yalnız
Cahillerden işitmedim bir güzel söz
Bilge gitti cahiller kaldı çektim üzüntü
Yolu bulamayıp şaşkın olup kaldım ben işte
Yukarıdaki dörtlüğünde bilgelerin yol göstericiliğine, onların önderliğine
değiniyor. Bilgelerin olmadığı toplumda güzelliklerin gösterilmesi ve yaşan-
ması güçleşir. Cahillerde güzel sözlerin ve davranışların görülmeyeceğini ima
eder. Onun için insanın bilgilenmesi son derece önemlidir. Bilgili insanlar
70
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
çevrelerine ışık saçar ve aydınlatır. Bilgili insanların olduğu toplum erdemli
toplum olur.
Gıybet sözden hiç sakınmadım ben dilimi;
Cahilliğim beni rezil eyler dostlar.
Bu mısrada cahilliğin kötülüğünü, insanı nasıl güç durumda bırakacağına
işaret ediyor. Insanın nasıl davranacağını, nasıl konuşacağını belirleyen onun
eğitim ve kültür düzeyidir. Yine bizim kültürümüzde şu söz çok manidardır;
İnsanlar giyimleri ile karşılanır, düşünce ve davranışları ile uğurlanır. Insanı değerli
kılan düşünce ve davranışlarıdır, kıyafetleri değildir.
Söyleme “Ene’l-Hak”, “kâfir oldun Mansur”deyip
“Kur’an içinde budur” deyip, öldürdüler taş atıp.
Bilmediler mollalar “Enel-Hakk”ın mânasını
Zahir ehline hâl ilmini Hakk görmedi münasip.
Bu mısralarında Yesevi, bilgi ve ilmi yeterli olmayanın söylenen sözü doğ-
ru anlayamayacağını ve bunun da telafisi zor sonuçlar doğurabileceğini dile
getiriyor. Bu konuda Hallâc-ı Mansûr olayına atıfta bulunuyor. Onun için söy-
lenen sözün hangi bağlamda ne için söylendiğine vakıf olmak gerekir.
Akıllı olsan, cahillere sır söyleme
Gerçek dervişler ibadetlerini gizli eyler.
Yesevi’de sır önemlidir. Hem sırrın cahillere söylenmemesini hem de iba-
detlerin gizli yapılmasını öğütler. Çünkü şekilcilik ve gösteriş, ihlası gölgeler.
Kul Hoca Ahmed bu hikmeti kime söyledin
Arifim diye ahaliye okuyup yaydın
Tesir eylemez alimlere söylediğin öğüdün
Arif odur beden mülkünü viran eyler
Bu sözlerden anladığımız kadarı ile Yesevi’ye göre anlamak için alim ol-
mak yetmez. Ayrıca arif olmak gerekir. Arif zahiri olanla yetinmez. O batini
olanı da kavramaya çalışır. Bazı durumlar vardır ki onları zahiri ilmi ile anla-
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
71
mak mümkün olmaz. Görünenin gerisindeki sebeplere ilişkiye nüfuz etmek
gerekir. Bu hal pek çok mutasavvıfta karşımıza çıkar. Varlığın sırrına ulaşmak-
ta bu yaklaşımın reddedilmesi bilgimizin eksik kalmasına sebep olabilir.
Hangi talib hikmetimi tutsa aziz,
Nereye varsa, başı aziz, sözi leziz,
Yahşi sözü fehm eylemez her terbiyesiz,
O sebebden bilge izleyip yürüdüm ben işte.
Yesevi’nin sözün önemine ilişkin söylediği bu dörtlükte dile getirdiği dü-
şünceler başka düşünürler tarafından da dile getirilir. Örneğin, Yunus Emre
der ki; “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı”. Bir sözün ne kadar önemli
olduğunu bize anlatan veciz ifadelerden birisidir. Sözün gerisinde bir düşün-
ce, bir dünya görüşü ve bir niyet vardır. Söz insanın bilgisini, ahlaki durumu-
nu, dünya kavrayışını, zihin dünyasını, duygu dünyasını ele veren bir araçtır.
Kul Hoca Ahmed, taat kılsan, pinhan kıl,
Leb namahrem, dem namahrem, özün bil,
Belki dil hem namahremdir, hazır ol,
Hakk’dan özge talebleri sordum mena.
Yesevi konuşurken dikkatli olunmasını her akla gelenin söylenmemesi ge-
rektiğini belirtir. Bazı sözler vardır ki onlar sır olarak kalmalı, dile getirilme-
melidir. Bu durumu anlatan güzel atasözlerimiz vardır: Gırtlak dokuz boğum-
dur, sekizini yut birini söyle veya söz gümüşse, sükut altındır gibi .
Bu hal yolu nazik yoldur, tehlikesi var,
Alim, sözsüz adım atsa, ukbalar var.
Piri kamil mükemmilsiz geçmek hayal,
Söz ilmini bilen emin geçer, dostlar.
Yesevi’ye göre insan yaşamını, Hakk’ın mesajı ve peygamber sünnetine
göre düzenlemelidir. Bunun için Yesevi küçük yaştan itibaren talim ve terbiye
almış. Söz ilmine vakıf bir mürşit olmuştur.
72
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Erkek ve kadına, oğul-kıza ilim farz dedi,
“Taleb ül-ilmi farizatun” deyip Rasul söyledi,
“Ma yecüzu bihis-salat” ilim zaruri,
Diri varsınız, ta ölüne dek okuyun, dostlar.
Bu dörtlükle de Islam’ın ilime verdiği önemi ve hem erkek hem de kadın-
lara farz olduğunu söyleyip, ilim tahsil etmenin önemini göstermektedir. Aşa-
ğıdaki dörtlükte ise ilimsiz şeyhlik davasının olamayacağını, ilimsiz insanın
doğruyu görmekte nasıl zorlanacağını ifade ediyor.
İlimsiz şeyhlik davasını kılmak olmaz,
Asa olmadan karanlıkta yürümek olmaz,
Görmez olsa, çukur yeri görmek olmaz,
Kuyu içre düşen emin kalmaz, dostlar.
Doğru-yanlış’ı beyanını alim bilir,
Helal-haram farkını avam nereden bilir?!
Alimlerden avamiler çok fayda olur,
Bu dünyada iyi adını edinir, dostlar.
Yukarıdaki dörtlükte alimleri takip etmek gerektiğini, bilginin değerini
ifade ediyor. Alimlerin toplum için ne kadar faydalı olduklarına değinir. Alim-
lerin gösterdiği yolda yürüyenlerin doğru adım atacağına inanmaktadır. Aşa-
ğıdaki dörtlüklerde ise cahillerin, alimleri dinlememekte direneceğini belirte-
rek alimlerin toplum için ne kadar gerekli ve kıymetli olduğunu ifade ediyor.
Insanları doğru yola götürecek ve günahı görecek olanlar alimlerdir.
Cahil avam alim sözünü hiç dinlemez,
Değme cahil özünü hiç anlamaz.
Alimi Allah avama denk eylemez,
Her alim yüz bin avama yeter, dostlar.
Olmasa alim avam neye yarar,
Kılmaz idi yer ve gök, alem bakar.
Kılmışı için alim günah görür,
Gök tarafına aşmaz yerde durur, dostlar.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
73
Din ve dünya alim ile olur hasıl,
İbadet kılsa kabul, Hakk’a vasıl.
İtikad kıl, gerek olsa temiz nesil,
Gerçek aşık bir söze baş eğer, dostlar.
Yukarıdaki dörtlükte din ve dünya için alimin önemine değinmektedir.
Alimler hem dünya hem de din işlerinin düzenleyicileridir. Alimlerin olma-
dığı yerde bu düzenlemeleri yapacakların kimler olacağını düşünmek bile ür-
kütücü geliyor.
Avam tendir alimdir tende can gibi,
Şah Hüseyn olsa alim gerek hem gibi,
İns ve cinde alim melek, cahil iblis gibi,
Tutmayın karışık, zinhar inkar, dostlar.
Alimleri hor görmek değildir reva,
Hor görmez o hem yine yer-gök, heva.
Nice ki fakir, miskin o bi-neva,
Alimi hor görmeyin asla, dostlar.
Alimi hor görse o küfr ve nifak,
Nass hadis var ins ve cin ittifak ile,
Alimi seven mü’min yüzü apak,
Sorgusu yok günahından inkar, dostlar.
Hoca Ahmed’e ilham verdi söylesin diye,
Her alimin değerini bilsin diye,
Her kim bilse, bunu amel kılsın diye,
Alim izzetin kılan cennet girer, dostlar.
Yesevi yukarıdaki dörtlüklerde ve genel olarak hikmetlerinde bilginin, ali-
min gerekliliği ve önemi üzerinde dururken cahilliğin ve ölçüsüz davranma-
nın olumsuzluğuna vurgu yapmaktadır. Bilgi, bilme, düşünme, öğrenme ile
ilgili Yesevi hassasiyet göstermektedir. Bir gönül insanı olarak insan-ı kamile
giden yolun nelerden geçtiğini söylemiştir.
74
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Aşkın bağını gezmeden aşık olunmaz
Hakirlik-ağlamaklık çekmedikçe nefsin ölmez
Bir damlaya razı olmadan o inci olmaz
Razı olup has cevherinden aldım ben işte
Yesevi düşüncesinde nefsin eğitimi çok önemli bir yer tutar. Kamil insan
benliğini yenen insandır. Benliği yenmek, onu terbiye etmek çok zor ve sabır
gerektiren bir süreçtir. Elde edilen her güzellik bir çabanın, emeğin ürünüdür.
Yanmadan pişme olmaz sözü bu çabanın ne kadar çetin olduğunu gösteriyor.
Benliği eğitirken nefsin güçlenmesine izin vermemek gerekir. Fazla tevazu-
nun kibre yol açması gibi, benlik mücadelesi de nefsin kendisini kutsamasına
sebep olmamalıdır. Insanın gerçek özgürlüğü benin egemenliğinden kendisini
kurtarmasıyla mümkün olur. Benin istek ve arzularını kontrol etme ve yönet-
medeki başarı insanı özgür kılar. Aksi halde benin arzularına tabi olma insan
özgürlüğünü ortadan kaldırır. Onu bene bağımlı kılar.
Gönül mülkünü tutmuş okşar karanlık gecesi
Benlik içinde ortaya çıkar ben-benliği
Pir hizmeti uzak eyler bizden onu
Ya Allah’ım affeyle günahımı
İlahi herkesi kulluğa has eyle
Beni benden alıp bir kez özgür eyle
Gerçek gönülde namaz kıl ki Allah bilsin
Halk içinde rüsva ol ki âlem gülsün
Toprak gibi hor görül ki nefsin ölsün
Himmet versen nefsimi yenip ağlasam ben
Yesevi yukarıdaki dörtlükte nefsin nasıl öldürüleceğini söylemektedir.
Nefsin öldürülmesi doğal ölümden önce iradi bir ölümdür. Bu ölümde kötü
arzuların öldürülmesi vardır. Iradi ölümle insan özgürleşir. Aşağıdaki dört-
lükte ise aklın nefse üstünlüğüne değinir. Akıllı insanın nefsine hakim olma-
sını öğütler.
Nefsin seni son anda köle eyler
Din evini yağma eyleyip tamam eyler
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
75
Öldüğünde imanından ayrı eyler
Akıllı isen, kötü nefsten ol şikayetçi
Yüzbin dua deyip ağlayım sana Allah
Hırs ve heva, ben-benlikten eyle uzak
Lutfeylesen ben-benliği eyleyim tamam
Eylemek olmaz Pir hizmetini kılmadıkça
Yesevi Allah’a hırs, heva ve ben-benlikten kendisini uzak eylemesi için
yakarışta bulunur. Kişi maldan vazgeçmeden, yalnız kendini sevmeyi bırak-
madan ben-benliğinden uzaklaşamaz ve aşk sırrına eremez.
Candan geçmeden aşk sırrını bilse olmaz;
Maldan geçmeden ben-benliği koysa olmaz;
Utangaç olmadan yalnız kendini sevse olmaz;
Öyle âşık halk gözünden gizli olur
Hay u heves, ben-benliki terkedenler,
Gerçek âşıktır, aslâ onun yalanı yok.
Gerçek aşıklar benliğini terk edenlerdir. Onlarda riya yoktur. Hakk’ı bulan
başka şeye ihtiyaç duymaz. Insan benlik, heva ve hırsından kurtulursa gönlü
huzur bulur. Hayat onun için daha kolaylaşır. Çünkü o artık kendini bilendir.
Ben ve benlik, nefs ve heva, hırsı bıraksa,
Pir-i mürşid mükemmile özünü salsa.
Edhem gibi gönül mülkünü siva kılsa,
Bütün zorlu işi onun kolay olur.
Nefs evidir kibir ve kin, kibir içinde yoktur din,
İhlassızca gelenler şüphe ile gümandadur,
Ben-benlik katı taştan; koyar seni Hakk işten,
Aşk ile ben-benliğini taş gibi uşatkaradadır.
Yesevi yukarıdaki dörtlükte nefis evinin kibir ve kinle dolu olduğunu, kibir
içinde dinin olamayacağını söylemektedir. Ihlasın olmadığı yerde şüphenin
ortaya çıkacağını belirtir ve benliğin insanı Hak işten alıkoyacağını vurgular.
76
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Yani Hakk’a ulaşmak isteyen iyi bir mümin ihlas sahibi olmalı ve ben-benliği-
ni, nefs ve hevasının isteklerine tabi olmamalıdır.
Taşkın duran deryalar gibi kaynayıp yürüyen,
Dünya malını görüp, ona mağrur olan.
Kibir ve heves, ben ve benlik dava kılan,
Karun benzeri dünya malını gören var mı?
Yesevi yukarıdaki dörtlüğünde ise dünya malının geçici ve fani olduğunu,
ona bağlı olarak hayatın tanziminin doğru olmadığını dile getirir. En yüksek
gayeye göre hayatı tanzim etmek gerekir. En yüksek gaye Allah’ın rızasını
kazanmaktır. O geçici olanların peşinde koşmak yerine baki olana ulaşmaya
çalışıyor ve insanlara da bunu öğütlüyor.
Erenler ben-benlik ile yürümediler,
Nefsden geçmeyip tarikata girmediler,
Bu dünyada lahza rahat görmediler,
Çoluk-çocuk, ev-barkından geçer olacak.
Yine Yesevi’nin, erenlerin ben-benlik ile yürümediklerini, dünya malından
ve sahip olduklarından vazgeçtiklerini söylemektedir.
Ey Kul Ahmed sen yürüyüp gamlı gönülü avla
Gönül ehli olan kişi gamlı gönülü şad eder
Dem bu demdir başka demi dem deme
Dünyadan gamsız geçersin gam deme
Yanmasa can ve gönlün hem bedenin
Göz yaşının akması ile sen nem deme
“Ey kulum, bu sözlerin hepsi yalan,
Gönül sırrını benden tutup olmaz pinhan,
Zahir-batın her işindir bana isyan,
Ağlayıp yürü, göz yaşının riyası yok.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
77
Dedi alim Kur’an şu ki Tanrı sözü,
Kul gönlüne saldı nazar Hak gündüzü.
O makamı her dem görür gönül gözü,
Gözüm gördü, gönlüm ikrar kılmayım mı?
Yesevi’nin yukarıdaki mısralarında anlaşıldığı üzere bir gönül insanıdır ve
gönül kazanmanın önemini vurgular. Hakk’a ram olanın gönül gözüyle sır
olana ulaşabileceğini ifade eder.
Kul Hoca Ahmed, hakirim, günahımı okurum,
Dostum cevher, fakirim, fakirlikden vazgeçemem
Yesevi bu mısralarında alçak gönüllü bir tavır takınmaktadır. Çünkü o nef-
sin hoşuna gidecek bir yaşamı değil, Hakk’a ram olmuş bir yaşamı seçmiştir.
Aşağıdaki mısralarında ise her şeyin dünyada kalacağını belirtir. Baki olana
hazırlayan meclislerde bulunmayı öğütler.
Sevinme mal ve mülküne, kurutur bu ecel sonunda
Kara yere girersin sonunda, ne kadar kâr ve kazanç eylesen
Yazık, insan kendi kadrini kendi bilmez;
Benlik kılıp iyileri göze iliştirmez
Hû sohbetini kuran yere kaçıp gelmez;
O vefasız ahde ne diye vefa eylesin?
Yesevi öğretisinde aşk önemli bir yer tutar. Onun felsefesi özünde bir aşk
felsefesidir. O bir hak aşığıdır. Aşkın insanı nasıl kemale erdireceğini, yücel-
teceğini anlatır. Bunu aşağıdaki hikmetlerinde açık bir şekilde görmekteyiz.
Aşkın gücünü, aşıkların özelliğini, gerçek aşkın ne olduğunu, hayatlarını na-
sıl tanzim ettiklerini ve nasıl bir yaşamı seçtiklerini anlatmıştır. Antik Çağ
filozoflarından Platon’un “Şölen” adlı diyaloğunda da benzer şekilde aşkın
gücü, aşıkların özellikleri, gerçek aşkın ne olduğu, hayatlarını nasıl tanzim
ettikleri ve nasıl bir yaşam seçtikleri anlatılır. Ama Yesevi bunu kendi kültür
havzası ve inanç dünyasına göre yaparken, Platon kendi kültür ve inanç dün-
yasına göre yapmaktadır. Ama her kültürde aşkın gücüne inanılır.
78
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
Aşk denizine dalan aşık cevher alır,
Heveskârlar aşıkım deyip yolda kalır.
Değme cahil, hamtamalar neyi bilir?
Cevher alan gerçek aşıklar derya olur.
Gönül içre girib cevlan kıldık ise,
Aşk adlı sultanını gördük ise.
Sani’ kudret ilahıma baktuk ise,
O şu yerde hal ilmini görün, dostlar.
Yesevi’ye göre aşksız insan boş ve cahildir. Yukarıdaki dörtlüklerde ifade
ettiği gibi aşk denizine dalan insanlar derya gibi olurlar. Aşkın gücüne inan-
makta ve bunu pek çok hikmetinde dile getirmektedir.
Ey dostlar aşk ehlinin serveti yok
Deva sormayın aşk derdinin devası yok
Bu yollarda aşık olsa dönüşü yok
Canı bedenden ayrı eyleyip yürür olmalı
Gerçek âşıklar daima diri, ölmüş değil;
Ruhları yer altına girmiş değil;
Zâhid âbid bu mânayı bilmiş değil;,
Gerçek âşıklar ahalinin Hızır’ı olur
Ey yer ve gök aşıklardan çekinin
Ateşli ahı çıkar olsa hazır olun
Göğe bakıp feryad etse korkup durun
Bir “âh” çekse alem yerle bir olur imiş
Cefa çekmeden âşık olmaz, dinle gâfil
Cefa çekip sabreder ol, olma cahil;
Râzı olup kulluk eyleyen olur akıllı
Cahil insan birbirinden ayrılmaz olur.
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
79
Sonuç
Bizim medeniyetimiz, bir gönül medeniyetidir. Bu medeniyetin doğal ola-
rak bir insan tasavvuru, bir evren tasavvuru ve bir din tasavvuru vardır. ‘Ben
benliğini yeneceksin’ diyen Ahmet Yesevi ile ‘Bir gönül yıktıysan, kıldığın
namaz değil. Bir gönül kazandıysan binde bir az değil’ diyen Yunus da benzer
düşünceleri dile getirmiştir. Yani insana değer verme ve yaratılmışı yaratan-
dan ötürü sevme fikri öne çıkmaktadır. Dolayısıyla insanın hayat ve tabiat ile
ilişkisi buna göre düzenlenmektedir. Insan kendi ile ilişkisini düzenlerken,
benliği ile mücadele ediyor. Doğa ile olan ilişkisini düzenlerken, yaratılmış
olan bütün varlığa, mahlukata saygı gösteriyor. Allah ile olan ilişkisini düzen-
lerken, samimiyeti esas alıyor. Çünkü samimiyet varsa riya yoktur. Içten bir
bağlanma vardır ve bu bağlanma temelinde bir ahlaki ilkeye dayanır. Eylem
şekilsel değil, öz ile ilgilidir. Bu ilim ile irfan ile bilgi ile gerçekleştirilmektedir.
Yesevi bunun için göçebe kabilelerine kendi dilleri ve anlayacakları düzeyde
mesajını iletme yolunu seçmiştir. Yesevi’de hakikati arama, öze ulaşma, haki-
kati bulma, hakikati yayma azmi, inancı, gayreti ve isteği vardır. O malumatın
peşinden koşan değil hakikatin bilgisine ulaşmak isteyen hikmet yolcusudur.
Yesevi, bizim besleneceğimiz kaynakların en önemlilerinden biridir. Cehalet,
benlik davası, ötekileştirme, haddi bilmeme, samimiyetsizlik gibi sorunların
üstesinden gelmede Yesevi yol gösterici olabilir.
Yesevi’nin ve diğer X., XI. ve XII. yüzyıl düşünürlerinin eserlerini yeni-
den okuyarak, yorumlayarak ve bugünün dili ile söyleterek yeni bir doğuşu
başlatabiliriz. Batı da bugünkü geldiği seviyeyi, aslında Rönesans ve reform
hareketlerine borçludur. Rönesans bilindiği gibi yeniden doğuş anlamına gel-
mektedir. Batı, Rönesans’ta Antik Çağ’a dönmüş ve oradan kazandığı ivme
ile insanı ve hayatı yeniden yorumlamış, bilgiyi ve sanatı yeni bir bakış açısı
ile ele almış ve modern düşünceyi ve bilimi üretmiştir. Ürettiği modern bili-
mi eşyaya uygulayarak teknoloji ürünlerini ortaya çıkarmıştır. Bugün batının
bilim ve teknoloji alanındaki üstünlüğü devam etmektedir. Bizim de birçok
sıkıntılarla karşı karşıya kaldığımız bugünlerde yeniden doğuş (rönesans)
hareketine ihtiyacımız olduğu görülmektedir. Burada rönesans denince, Batı
Rönesans’ı ile bizde ortaya çıkacak bir rönesans hareketi aynı sonuçları do-
ğurur mu diye bir soru aklımıza geliyor. Batı kültürü ile bizim kültürümüz
arasında bazı temel farklılıklar vardır. Batının doğa ve insan ile olan ilişkisi,
etkileşimi çok farklıdır. Modern batı düşüncesine göre doğanın sırlarını çöz-
80
Geçmişten Geleceğe Hoca Ahmed Yesevî
mek, doğaya hakim olmak ve doğadan yaralanıp ve onu sömürmek esastır.
Bizde ise doğa ve insan ile olan ilişki farklı bir şekilde oluşmuştur. Doğadan
yararlanma isteğimiz vardır. Ancak bizim kültürümüzde yaratılmış olana ya-
ratandan dolayı saygı duyma ve değer verme de vardır. Çünkü bizim mede-
niyetimiz bir doğa-insan karşıtlığı içermez. Ikisi bir bütün olarak düşünülür.
Bu vahdet düşüncesine göre insan doğanın bir parçasıdır, yani aslı topraktır.
Medeniyetimiz hayata, insana ve doğaya böyle bir anlayış, inanç ve idrak ile
bakar. Ihtiyacımız olan medeniyetimizi bir gönül medeniyeti olarak yeniden
inşa etmek ve yaşayabilmektir. Bu bağlamda her kim Yesevi’nin hikmetlerinin
içerdiği değerleri yaşamına geçirir ve hassasiyet gösterir ise kendi iç aleminde
huzura ulaşır. Ilim-irfan sahibi olur, sevgi ve muhabbet bulur.
Dostları ilə paylaş: |