İ Ç İ n d e k I l e r t a r I h



Yüklə 359,28 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/12
tarix02.01.2022
ölçüsü359,28 Kb.
#43824
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12
Meclis i Mesayih Nizamnamesi

laşımlar, Bahar 2007, V, 16. İkinci çalışma, ilkine göre sorgulama raporlarına ulaştığı 

için bu olay hakkında daha detaylı bilgileri ve bulguları içermektedir.  




M u h a r r e m   V A RO L  

 

50 



defter tutulması fikrini vermiş olabileceği ihtimal dâhilindedir. Son olarak

burada örnekleri anılmasa da Meclis-i Meşâyih öncesi süreçte meydana 

gelen, çoğunlukla Meclis-i Vâlâ’da ele alınan tarikatlara dair sosyal, malî ve 

siyasî problemlerin varlığının bu meclisin kurulmasını gerektirecek önemli 

iç dinamikleri teşkil ettiği ifade edilmelidir.  

Meclis-i Meşâyih, 15 Kasım 1866 (7 Recep 1283) tarihinde çıkarılan 

bir irade ile resmen kurulmuştur. Aslında, Meşihât makamından Sadaret’e 

yazılan tezkirede meclisin iki sene öncesinden kurulduğu ifade edilmek-

teydi

30

. Ancak Evkâf-ı Hümâyun Nezareti kendisine sunulan inhaları 



“mevki-i icraya” koymayarak teşekkülü işlevsiz kılmıştı. Meclisin kurulma 

amacı ise, İstanbul ve Bilâd-ı Selâse’de bulunan tekkelerin meşihatlerinden 

birinin boşalması durumunda ve dervişler arasında meydana gelebilecek 

ihtilaflardan dolayı meselelerin tahkik edilerek gereği gibi araştırılmasıydı. 

Bir başka ifadeyle, ‘aracı bir kuruluş’ şeklinde düşünülmüştü. Zira olayların 

aslı araştırılacak ve çıkan netice, duruma göre Şeyhülislamlık ve Evkâf-ı 

Hümâyun Nezareti’ne bildirilecekti

31

. Bundan sonra, tekke ve zaviyeler 



hakkında Evkâf Nezareti’ne sunulan arzuhaller ile ilgili kayıtlar çıkartıla-

rak meclise verilecekti. Meclis ise öncelikli olarak hazırlanan nizamnâmeye 

uygun bir şekilde hareket ederek bunu hayata geçirecekti

32

.  



Meclis-i Meşâyih “sülehâ-yı meşâyih” diye tasvir edilen yedi üyeden 

oluşmaktaydı, burada dikkat çeken husus ise bu üyelerin hepsinin tarikat 

şeyhi olması idi

33

.  Şeyhülislam Mehmed Refik Efendi Nizamnâmenin ye-



                                                                          

30

 Bu süre zarfında arşiv kayıtlarında açık bulgulara rastlanmasa da bir belge içerisinde 



bulunan derkenardan Meclis-i Meşâyih’in çalıştırıldığı anlamı  çıkmaktadır.  Şöyle ki 

Üsküdar’da bulunan Afgani Kalenderhânesi’nin şeyhi Feyzüddin Efendinin 

Mekke’de meşhur Nakşî  şeyhi Mehmed Can Efendinin tekkesinde vefat etmesi üze-

rine yapılacak bir meşihat atamasıyla ilgili düşülen derkanar; “iktizası Meclis-i 

Meşâyihdan”  şeklindedir. Dolayısıyla, bu küçük örnekten hareketle ilk kuruluş dö-

neminde meclisin varlığına dair bir emare görülmektedir. (BOA, Meclis-i Vâlâ Evrakı 

[MVL], 477/35, lef 2, 1 Haziran 1865/6 Muharrem 1282). 

31

 BOA, İ.MVL, 563/25320, lef 3.  



32

 BOA, A.MKT.MVL, 368/58, 24 Kasım 1866 (16 Receb 1283).  

33

 Bu üyeler şunlardır; Murad Molla Tekkesi Şeyhi Feyzullah Efendi, Yenikapı Mevlevi-



hanesi  Şeyhi Osman Efendi, Kâdirîhane Şeyhi  Şerafeddin Efendi, Merkez Efendi 

Şeyhi Nureddin Efendi, Südlüce Şeyhi Ata Efendi, Eyübî Şeyh Hoca Mustafa Efendi

Nasuhî Tekkesi Şeyhi Muhyiddin Efendi (BOA, İ.MVL, 563-25320, lef 1). Görüldüğü 

 



T ü r k   K ü l t ü r ü  İ ncelemel eri  D ergisi 

 

51 



terli araştırmalar neticesinde hazırlanıp “şayân-ı takdir” bir içeriğe sahip 

olduğunu ifade etmekteydi. Bununla beraber, Sadaretin meclisin kurulma-

sını ve nizamnamesini tasvip ettiği anlaşılıyordu. Yani, bir anlamda Şey-

hülislamlık bünyesinde müstakil bir yapılanma içerisinde tarikat işleri yine 

tarikat mensuplarına havale edilmiş olmaktaydı. Ancak, meclisin teşekkü-

lünden hemen sonra nasıl işlediğine dair bulgulara ne yazık ki tesadüf edi-

lememiştir. Hatta, yukarıda da işaret edildiği gibi meclisin kurulmasından 

hemen sonraki seneye ait olan sâlnâmede herhangi bir kaydın bulunma-

ması

34

 meclisin ilk bir buçuk yıl ne dereceye kadar vazife gördüğü hakkında 



istifhamlara sebebiyet vermektedir.  

M e c l i s - i   M e ş â y i h ’ i n   İ l k   N i z a m n â m e s i  

İlk nizamnâme 17 maddeden oluşmaktaydı

35

. Daha birinci maddesin-



den itibaren kurulan meclisin her yönüyle Şeyhülislamlık makamına bağlı 

olduğu vurgulanıyordu. Meclis, müzakere ettiği hususlara doğrudan doğ-

ruya hükmedemiyor ve büyük küçük her mevzuyu fezleke halinde makama 

sunmakla mükellef tutuluyordu. Âzâların adalet ve hakkaniyetle meseleleri 

ele almaları isteniyor ve bir olay hakkındaki son kararlarını ortaya koyar-

ken her türlü şüpheyi ortadan kaldıracak tarafsız bir inceleme yapmaları 

bekleniyordu (2. madde). Görüldüğü üzere, bu maddeler ile meclisin so-

rumluluk ve görev alanı belirlenmiş oluyordu. 

Nizamnâmede dikkat çeken en önemli husus bir tekke meşihatine ata-

nacak olan şeyh ile alakalı olan “ihtimalli” durumlardı. Buna dair madde-

lerden, o devrin tekke ve zaviyeleri için bu meselenin ne kadar ehemmiyetli 

ve yaygın bir sorun olduğu çıkarımını yapmak mümkündür. Buna göre, söz 

konusu ihtimaller şu şekilde gruplanmıştı; şeyhleri çocuksuz olan tekkeler 

(3. madde), şeyhlikleri müşterek olan tekkeler (4. madde) ve bir veya daha 

fazla çocuğu olan şeyhli tekkeler (5. madde). İlkinde, böyle bir şeyhin vefatı 

durumunda merkez tekke itibar olunan hankâhların  şeyhlerinin yapacağı 

                                                                                                                                                                            

gibi, Nakşibendî, Mevlevî, Kâdirî, Halvetî, Sa‘dî ve Sünbüliyye tarikatlarının temsil-

cileri mecliste yer almaktaydı. Bu kadronun sayısının zaman içinde değiştiği bilin-

mektedir. 1868 tarihinde 6, 1874 yılında Rifaî tarikatının bir temsilcisi de katılarak 

sayı yedi olmuştur (B. Aydın, a.g.m, s. 94). 

34

 Bkz. 14 nolu dipnot. 



35

 BOA, MVL, 1042/39, lef 2.  




M u h a r r e m   V A RO L  

 

52 



başvurularının esas olduğu kabul ediliyordu. Bununla beraber, adayın tek-

kenin mensup olduğu tarikat halifelerinden birisi olması ve dinî-manevî 

ilimlerde ehliyetli olması şartı aranıyordu. Meclise düşen vazife ise adayla-

rın bu yönünü irdelemekti. Bu tür tekke şeyhlikleri merkez tekkenin işare-

tine  şart kılınmış olsa bile, şeyh adayının ehil olmadığı anlaşıldığında bu 

şarta uyulma gereği ortadan kaldırılmış oluyordu. İkinci durumda, müşte-

rek şeyhleri olan tekkelerde bir şeyhin vefatı halinde öncelikle şeyhlikteki 

ortaklığın ortadan kaldırılması hedefleniyordu. Ama diğer müşterek şeyhin 

de ilmî-manevî durumunun verilecek kararda etkili olduğu görülüyordu. 

Son kısımda ise; bir veya birden fazla çocuklu tekke şeyhlerinin vefatı du-

rumunda ne yapılacağı ayrıntılı bir şekilde izah edilmişti. Burada esas olan 

husus ise şeyh adayının ehliyetli olması meselesi idi. Ayrıca, “cihet-i meşi-

hat” başlı başına müstakil bir meslek olarak görülüp rütbe sahibi ve farklı 

mesleklerdeki diğer adaylar daha baştan eleniyordu. Adayın küçük yaşta 

olması durumunda ise büyüyünceye kadar halifelerden birinin vekâletine 

izin verilmekteydi.  

Tekkelere yapılacak şeyh tayinlerinde meclisin Evkâf-ı Hümâyun Ne-

zareti ile koordineli bir şekilde çalışması bekleniyordu. Fakat burada da 

son söz Nezaret’in Teftiş Mahkemesi’ne bırakılıyordu (6. madde). Doğal 

olarak, bu atamaların şeyh adayının “zahiri ve batınî” özellikleri ile doğru 

orantılı olması gerektiği bir kez daha hatırlatılarak “nâ-ehil gürûhunun” 

şeyhlik makamına getirilmemesine azami dikkat edilmesi isteniyordu (7. 

madde). Aynı maddede uhdesinde bir tekke şeyhliği olmayan halifelerin 

çarşı ve pazarlarda şeyh efendilere has kıyafetler ile dolaşmamaları isteni-

yordu. Ancak, bunların her birerinin kendi âyin ve mukabele günlerinde 

bu kıyafetleri giyebilmelerine izin verilirken, diğer zamanlarda ise derviş 

kıyafetleri ile dolaşılması uygun görülüyordu.  

Nizamnâmenin 8-10. maddelerinde Meclis-i Meşâyih’e bir mahkeme 

işlevi yüklenmekle beraber, Şeyhülislamlık makamı ise bu mahkemenin 

üstünde konumlandırılıyordu. Bu anlamda, şeriat ve tarikat âdabına aykırı 

hareketlerin tekkelerde vuku bulması durumunda meclis bu gibi halleri 

ortaya çıkarmakla mükellef tutuluyordu. Âzâlar arasında her hangi bir me-

selede ihtilaf olması durumunda ise karar çoğunluğa göre alınabilirdi. Ay-

rıca, meclis İstanbul’a gelen ve tarikat ehli olduğu ileri sürülen zatların soy-

sop ve tarikat derecelerini araştırmakla sorumlu tutuluyordu. Her ne kadar 

meclisin İstanbul ölçeğinde hareket edeceği belirtiliyor idiyse de bu madde 




T ü r k   K ü l t ü r ü  İ ncelemel eri  D ergisi 

 

53 



ile etkinliği bir ölçüde taşraya da yayılıyordu ( 11. madde). Görüldüğü gibi, 

bir tarikat silsilesi veya geleneği içerisinde bulunmayıp şeyh sıfatıyla payi-

tahta gelen insanların durumlarının ortaya çıkarılması için düzenlenen bu 

maddenin devlet otoritesi açısından önemli olduğu söylenmelidir. Binae-

naleyh, mecliste her tarikatı temsil eden bir şeyhin bulunması ile taşralar-

dan gelen şeyhlerin kontrol edilmesi arasında bu açıdan bir illiyet bağı 

kurmak da mümkündür.  

Nizamnâmenin en ilginç maddelerinden biri de hiç şüphe yok ki 12. 

madde idi. Bu madde ile 19. yy. boyunca Mevlevilik tarikatının Osmanlı 

devlet ricali tarafından nasıl algılandığı çok somut bir şekilde ifadesini 

buluyordu. Mevlevilerin, diğer tarikatlar ile kıyaslandığında, her türlü işle-

rinde Konya Mevlana Âsitanesi’nde oturan Çelebi Efendilerin onayı ile 

hareket edebildiği ifade olunuyordu. Yani, bir Mevlevî tekkesinin şeyh 

ataması veyahut herhangi bir maslahatı için Çelebi Efendi’nin muvafakatı 

gerekliydi

36

. Ancak, söz konusu madde ile Meclis-i Meşâyih’e bu hususta 



başka bir yetki verilmişti. Mevlevî tarikatlarına müntesip dervişlerin  şa-

hıslarını ilgilendiren davalara meclisin bakabileceği öngörülüyordu. Buna 

göre, bu tarz davalar mecliste ele alınabilir ve bir başvuru ile Meşihat ma-

kamına arz edilebilirdi. Eğer bunların neticesinde bir ceza verilmesi gere-

kiyor ise, durumun yine Çelebi Efendilere bildirilmesine imkân tanını-

yordu. Yukarıda da değinildiği gibi, 1836 (1252) düzenlemesi ile karşılaştı-

rıldığında, bu nizamnâmede Mevlevilerin ayrıcalıkları onaylanırken, önce-

kinde ise Nakşibendiler öne çıkarılmıştı. Son tahlilde, Mevlevilerin bu 

anlamdaki özerklikleri hem tanınarak devam ettirilmiş hem de diğer bir 

anlamda kısmi olarak kontrol altına alınarak bu ayrıcalıklar kısıtlanmıştı

37

.  


                                                                          

36

 Nitekim, Selanik Mevlevihanesi meşihatine yapılacak bir atamada bu durumu devrin 



Şeyhülislamı Arif Hikmet Bey gayet vazıh bir surette özetlemekteydi. Meşihate layık 

olan şahsın Mehmed Emin Efendi olduğunu teyit eden Arif Hikmet, diğer aday olan 

M. Ali Efendinin Çelebi Efendi tarafından atandığından bahsederek, bu duruma kar-

şılık bir şey yapamayacağını, zira Mevlevilerin atamalarında son merciin Çelebi 

Efendi olduğunu belirtmişti (BOA, MVL, 143/28, lef 2, 8 Eylül 1853/4 Zilhicce 1269).  

37

 İrfan Gündüz bu meseleye biraz daha farklı yaklaşmaktadır. Ona göre; “daha önceleri 



bir Mevlevî şeyhinin herhangi bir yere halife göndermesinde Çelebi Efendinin onayı 

lazım değilken yeni gelişmeler üzerine Çelebi dahi kendiliğinden bir yere halife nas-

betmesi imkânsız hale gelmiştir. Zira, herhangi bir tekkeye halife tayin edebilmek 

için, önceleri şeyhülislamlık makamının, sonraları  da  Meclis-i  Meşâyih’in tasdik ve 

tasvibi  şart koşulmuştur” (İ. Gündüz, a.g.e, s. 196-197). Halbuki yukarıda ifade edil-

 



M u h a r r e m   V A RO L  

 

54 



Meclis-i Meşâyih’in kuruluşunun amacı, “turuk-i aliyyenin şeref-i aslisine 


Yüklə 359,28 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   12




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin