İçimizde Bir Yer



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə27/31
tarix24.01.2023
ölçüsü0,64 Mb.
#80440
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   31
İçimizde Bir Yer - Ahmet Altan

Tanrı Sürgünde...
Usulca kaybolmaya hazırlanan, bir kenarından kırılmış
turuncu mehtabın yeryüzüne serptiği altın tozlarıyla bezenmiş
ıhlamurların, güllerin, limonların arasında ateşböceklerinin
kızıl çakıntılarla uçuştuğu mavimsi gecede, sabahı yalnız
düşüncelerle beklerken dingin bir hüzünle sarmalanırsınız.
Hissedersiniz, tanrı sürgüne gitmiştir.
Ardında büyük bir yalnızlık ve aşılmaz bir boşluk
bırakmıştır.
Masalsı görüntüler, yalnızlığı ve boşluğu çoğaltır yalnızca.
Paylaşılamayan her güzelliğin bir acıya dönebileceğini fark
edersiniz.
Masalınızı paylaşmak istedikleriniz, tanrıyla birlikte
gitmiştir.
Yüzyılın belki de en fazla hakkı yenmiş yazarlarından
Lawrence Durrell'ın bir kahramanı, "Tanrının sürüldüğü ve
yerine kötülüğün geçtiğini kabul etmeliyiz" der.
Çoğu zaman, insanı dövüşmeye kışkırtan saldırgan ve vahşi
kötülükleri, mücadele imkânı bile bırakmayan çaresiz
boşluklara tercih edersiniz.
Tanrı gittiğinde ardında kötülükleri değil, paylaşılamayan
güzellikleri bırakır asıl.
Güzellikler kederlendirir insanı...
Öyle zamanlar olur ki, bir güzellik görmekten, gümüşlü
gecelerden, parlak yapraklı ağaçlardan, geceye sızan çiçek


kokularından, şarkılardan korkarsınız.
Değdikleri yeri yakarlar.
Hayat, kezzabını güzelliğin imbiklerinden süzer.
Tanrı gitmiştir.
O gittiğinde hep ona eşlik eden, onunla birlikte giden
birileri vardır.
Yalnız gitmez tanrı sürgününe.
Kendi imkânsızlıklarıyla solmuş hayal kırıntıları, her
dokunduğu güzellikle biraz daha ağırlaşmış bir geçmiş, cansız
bir huzursuzluk, kanatıcı yaz geceleri bırakmıştır ardında.
"Gelecekteki olayların tohumlarını içimizde taşıyoruz.
Onlar içimizde kapalı olarak varlar ve kendi doğalarının
yasalarına göre açılıyorlar" der Durrell, o kendine özgü bir
tılsım taşıyan kitaplarında.
Tanrı sürgüne gittiğinde bir gelecek var mı?
Bir ses, "var" dese de hiç inanmaz içimiz o sese.
Dahası, öyle zamanlarda geleceği değil de daha ziyade
geçmişi ister, tanrının sürgüne gitmediği günleri, gördüğü
güzellikleri paylaştığı vakitleri, imkânsızlıkların varlığının
bile bilinmediği ışıklı sabahları, ıhlamur kokularının insanı
eksiltmediği aksine çoğalttığı anları.
Kapalı tohumlar var içimizde.
Onlar kendi doğalarına göre açtıklarında ve tanrı sürgünden
döndüğünde elde edeceğimiz, unutmanın ferahlığıyla yeni
günlerin başlamasının yarattığı heyecansa, bu unutuş
ihtimalini düşünmek bile kalbimizi kırar. Bu mudur bize
bağışlanacak olan? Unutabilmek midir tek sığınağımız? Ne
acıklıdır, acının sağalmasını unutuşta aramak, geçmişi bütün


parlaklığı ve ıstırabıyla ruhumuzdan çıkarıp o solgun
unutuluşlar bahçesine bırakmak, geçmişte yaşamak
istediklerimizin 
asla 
yaşanmayacağını 
kabullenmek,
çaresizliğe boyun eğmek.
Geçmişte 
patlamış 
tohumlardan 
bir 
gelecek
çıkartamadıysak, geleceğin tohumlarından o geleceği nasıl
çıkartacağız?
Sürgüne gitmiş tanrımızın yokluğunda çektiğimiz acılardan
çıkardığımız derslerle mi, mutsuzluğunu mutluluğundan daha
fazla hatırlamak zorunda kalışımızın bizde bıraktığı izlerle
mi, yayından bırakılmış bir ok gibi o sonsuz boşluktan bizi
kucaklamaya hazır herkese sarılmak arzusuyla fırlayarak mı?
Gülecek miyiz kendi geçmişimize, alaycı tebessümlerle mi
anlatacağız yaşadıklarımızı, tanrıya, döndüğü ve unutmamıza
izin verdiği için şükür mü edeceğiz?
Bunu beklemek, bunu ummak, bunun için yakarmak,
geçmişi tümden gözden çıkarmak, geleceği bir hiçlikten, bir
vazgeçişten, bir yenilmişlikten yaratmak değil mi?
Kavafis gibi şöyle mi diyeceğiz:
"Söylemek isterdim o anıyı...
Ama öylesine silindi ki artık... hiçbir şey kalmamış gibi..."
Ah, elbette hepimiz biliyoruz, o günler gelecek, her şey
kumsaldaki zavallı izler gibi hayatın dalgalarıyla silinecek,
içimizdeki tohumlar açacak.
Yalnız düşüncelere dalmayacağız, ıhlamur kokan
gecelerde.
Sarı ışıklı turuncu bir mehtabın uzaklaşıp kayboluşunda
başka kayboluşların izini görmeyeceğiz.


Boşluk yeniden seslerle, kokularla dolacak.
"Tanrı sürgünden döndü" diyeceğiz.
Ama kendisiyle götürdüklerini, götürdüğü yerde bırakıp
bizim şu anda tanımadıklarımızla dönecek, "Unut çocuğum
geçmişi, bak sana bir başka gelecek getirdim" diyecek.
"Götürdüklerini ne yaptın tanrım?" diye sormayacak mıyız,
"Onları kimlere yeni bir geleceğin armağanı olarak
bağışladın?"
Silinecek mi her şey?
Biz onların silinmesini hiç istemezken?
Birbiri ardına gelen dalgaların üstünde ıskarmozları
kırılmış küçük bir sandal gibi mi dolaşacağız?
Tek tesellimiz, dalgaların üstünde kalmak mı olacak?
Rotamızı biz kendimiz çizemeyecek miyiz, gitmek
istediğimiz yerlere değil de götürüldüğümüz yerlere mi
gideceğiz, içimizdeki tohumların yasası bizim isteklerimize
göre değil de hayatın isteklerine göre mi belirlenecek?
Biliyorum, tanrının güçlü eli bu düşünceleri de silecek,
hatırlamayacağız bile belki bunları, unutturacak bize unutmak
istemediklerimizi, unutmak istemediklerimizi unuttuğumuz
için sevineceğiz.
Güzellikleri yeniden paylaşabileceğiz.
Paylaşamamanın, bir güzelliği nasıl derin bir kedere
dönüştürebildiğini sileceğiz hafızamızdan.
Altın ıhlamurlar, beyaz limon çiçekleri, katmerli güller yeni
bir yüzün sevilen çizgilerini andıracak.
Güzellikleri sevinçle, kötülükleri öfkeyle fark edeceğiz.


Değerli harabeler gibi taşıyacağız geçmişi içimizde, kırık
mermer sütunları, çökmüş kubbeleri, yıkılmış taş duvarlarıyla
o görkemli kent, içinde dolaştığımız, yaşadığımız,
güldüğümüz o büyülü diyar, masal haritalarımızdan silinecek.
"Söylemek isterdim o anıyı" diyeceğiz, "ama öylesine
silindi ki artık..."
Sakin yaz gecelerinde, kokularla doğacak sabahı beklerken
yalnız düşüncelerle bakmayacaksınız güllerin solgun
gölgelerine.
Ama bu mu sürgüne giden tanrıdan istediğimiz?
Neden tanrı sürgünden götürdükleriyle birlikte dönmez
hiç?
Yok mudur bir mucizesi?
Dönüşünü kutlayan büyük şölenlere, götürdüklerine
sarılarak katılamaz mı?
Bazı geceler, sizi kederlendiren güzelliklerin arasında
dingin bir hüzünle sarmalandığınızda bilirsiniz, tanrı sürgüne
gitmiştir.
Geniş bir boşluk bırakmıştır size.
Turuncudan kızıla dönen bir mehtap usulca biter.
Ve, beklersiniz gittiği yerden dönsün diye.
Ve, beklersiniz hiç olmazsa bu sefer götürdüklerini de geri
getirsin diye.
O yokken hep beklersiniz dönüşünü, güzelliklerden ve
unutmaktan korkarak beklersiniz.


***



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin