İNSAN HAKLARI DERNEĞİ
DİYARBAKIR ŞUBESİ
TÜRKİYE’DE YAŞANAN ÇATIŞMALI SÜREÇTE
KİMYASAL VE BİYOLOJİK SİLAH KULLANIMI İDDİALARINA DAİR
RAPOR
26 AĞUSTOS 2011
I. KİMYASAL SİLAHLAR
Kimyasal silahlar insan sağlığına ağır zararlar veren ya da ölümüne yol açan genellikle zararlı
bileşiklerdir. Genellikle askeri amaçlarla kullanılan bu bileşikler sinir sisteminin felç olmasına (sinir gazları); geçici körlük, sağırlık, felç ya da kusmaya; deride, gözlerde ağır yanıklara ya da solunum güçlüğüne yol açar. Düşmandan saklanmak veya düşmanı şaşırtmak amacıyla kullanılan sis ve yangın bombaları ile düşmanın yerini saptamak amacıyla kullanılan kimyasal yaprak dökücüler ve ot dökücüler de kimyasal silah olarak kabul edilir.
Çeşitleri ve Özellikleri:
Boğucu Gazlar:
A) Fosgen: 20 derecede renksiz gaz, halinde taze biçilmiş ot ve yeşil mısır kokusunda, göz ve cilde etkisi olmayan, 1-3 saate kadar etkileme hızı olan ve ciğerleri yakan ve kabartan bir gazdır.
B) Difosgen: 20 derecede renksiz sıvı halinde, taze biçilmiş ot ve yeşil mısır kokusunda, hafifçe göz yaşartan 1-3 saate kadar etkileme hızı olan, ciğerleri yakan ve kabartan bir gazdır.
Sinir Gazları:
A) Tabun: 20 derecede sıvı kahverengi, hafif meyvemsi kokusunda(saf iken yok), göz ve cilde etkisi çok yüksek, etkileme hızı çok hızlı, nefes kesici ve öldürücü bir gazdır.
B) Sarin: Yüksek derecede zehir içeren ve vücudun merkezi sinir sistemini kilitleyen bir gazdır. Sarin patlamanın ardından dakikalar sonra ölüme neden oluyor. Vücuda solunumla giren gaz gözlerde ve deride tahrişe neden oluyor. Burun akması, göz yaşarması, solunum zorluğu, göz kararması, mide bulanması ve baş ağrısı belirtileri. Solunumu durduran gaz ve kasları eriterek ölüme neden oluyor.
C) Soman: 20 derecede sıvı, renksiz, saf değilse meyve kokusunda, göz ve cilde etkisi çok yüksek, etkileme hızı çok yüksek, nefes kesici ve öldürücü bir gazdır.
D) Kalıcı Sinir Gazı: 20 derecede sıvı, renksiz, kokusuz, göz ve cilde etkisi çok yüksek, hızlı
etkilemesi olan, nefes kesici ve öldürücü bir gazdır.
Kan zehirleyici Gazlar:
A) Hidrojen Siyanür:20 derecede gaz veya sıvı halinde, renksiz, şeftali çekirdeği kokusun da, göz ve cilde etkisi hafif, etkileme hızı çok yüksek, vücudun oksijen kullanımını önler ve
nefes alma hızını azaltır.
B) Siyaanogen Klorür: 20 derecede gaz halinde, renksiz, kokusu Hidrojen Siyanür gazına benzer, göz yaşartıcı ve tahriş edicidir, nefes alma hızını azaltır ve boğucudur.
C) Arsin: 20 derecede gaz halinde, renksiz, hafif sarımsak kokusunda, göz ve cilde etkisi
olmayan, 2 saatten 11 güne kadar etkisi olan, kanı, ciğerleri ve böbrekleri zehirleyen bir
gazdır.
Yakıcı Gazlar:
A) Damıtılmış iperit (Hardal) gazı: Saf halde iken renksiz olan gaz, çeşitli öldürücü karışımların ardından sarı ve kahverengi renklere bürünüyor. Gaz solunumla alındığında gözlerde ve deride yanmaya neden olurken mukozayı tahriş ediyor. Deriyi ve gözleri yakan gaz, kemik erimesine ve zehirlenmeye neden oluyor. Hücrelerin dengesini dakikalar içinde bozan gazın etkileri, bir ile 24 saat içinde ortaya çıkıyor.
B) Nitrojen iperit: 20 derecede koyu sıvı halde, balık veya küf kokusunda gözlere çok cilde daha az etkisi olan, 12 saatten daha fazla etkileme hızın sahip olan, yakıcı, solunum istemlerini etkileyici, dokuları parçalayan, damarları yaralayan bir gazdır.
C) Fosken oksim: 20 derecede katı veya sıvı halinde, renksiz, keskin nüfus edici bir kokuya
sahip, göz, cildi ve burnu tahriş edici, etkileme hızı temasla olan, göz ve burun mukozalarını aşırı derecede tahrip eden ve hızla sivilce yapan bir gazdır.
D) Levizit: 20 derecede koyu yağlı sıvı halde, ıtır çiçeğine benzer kokusu olan, göz korneasını zedeleyen, etkileme hızı çabuk olan, Hardal gazı gibi etkileri olan ve tüm vücudu etkileyebilen bir gazdır.
E) İperit levizit: 20 derecede koyu yağlı sıvı halde,sarımsak kokusunda, göz ve cilde etkisi
çok yüksek olan, ani batıcı etkisi ile berber yakıcı etkisi de (yaklaşık 13 saat) olan ve bütün vücudu da zehirleyebilen bir gazdır.
F) Etildikloro-arsin: 20 derecede sıvı halde renksiz, meyve kokusunda fakat tahriş edici,
solunum sistemini tahrip eder, gözleri etkiler, yakar, öldürücü bir gazdır.
G) Fenildikloro-arsin: 20 derecede renksiz ve sıvı halde, gözleri yaralayan cilde etkisi daha
az olan, tahriş edici, mide bulandıran ve kusturan, yakıcı bir gazdır.
H) Metildikloro-arsin: 20 derecede renksiz sıvı halde, kokusuz, göz korneasını zedeleyen,
etkileme hızı yüksek olan, solunum sistemini tahriş eden, gözleri ve ciğerleri yaralayan bir
gazdır.
Kusturucu Gazlar:
A) Difenilklor-arsin: 20 derecede beyaz katıdan kahve rengine, kokusuz, etkileme hızı çok hızlı, baş ağrısı, kusma ve mide bulantısı yapan bir gazdır.
B) Adamsit: 20 derecede sarıdan yeşil katıya, kokusuz, etkileme hızı çok yüksek, soğuk semptomlar gibi baş ağrısı, kusma ve mide bulantısı yapabilen bir gazdır.
C) Difenilsiyo-noarsin: 20 derecede beyazdan pembe katıya, acıbadem sarımsak karışımı bir kokuya sahip olan, Adamsit gazı gibi etkileri olan bir gazdır.
Göz yaşartıcı gazlar:
A) Klorbasetofenon: 20 derecede katı halde, elma çiçeği kokusunda, göz ve cilde tahriş edici etkilere sahip, anında etkileme hızı olan, göz yaşartan, solunum sistemlerini tahriş eden bir gazdır.
B) Kolrfomdakloroasetofenon: 20 derecede sıvı halde, klor kokusunda, ciddi göz tahrişi hafif cilt tahrişi yapabilen, anında etkileyici, göz yaşartıcı, solunum sistemlerini tahriş eden bir gazdır.
C) Kloroformda, kloroesetofenon vekloropikrin: 20 derecede sıvı halde, sinek kağıdı kokusunda, anında etkileme hızı olan, kusturucu gaz, boğucu gaz ve göz yaşartıcı gaz etkilerini gösterir.
D) Karbontetrak klorürde ve benzinde kloreasetefenon: 20 derecede sıvı halde, benzin kokusunda, geçici ciddi göz tahrişi,hafif cilt tahrişi, anında etkileme hızı olan, güçlü bir göz yaşartıcı gazdır.
E) Bromobenzilsiyanür: 20 derecede sıvı halde, bozuk meyve kokusunda, göz ve cilde tahriş edici toksin olmayan, anında etkileme hızı olan, gözleri ve solunum yıllarını tahriş eden bir gazdır.
F) O-Klorobenzilmalononitril: 20 derecede renksiz ve sıvı halde, biber kokusunda, göz ve ciltte çok tahriş edici olmayan, anında etkileme hızı olan bir gazdır.
Uyuşturucu gazlar, farkoşimik:
A) Quinucloynil Menzilate: 20 derecede gri beyaz duman renginde, aerosol halinde, kokusuz, göz ve cilde etkisi olmayan, etkileme hızı yavaş olan, uyuşturucu bir gazdır.
Gizleyici ve Perdeleyici Sis Maddeleri:
A) Titanyum tetra klorür: 20 derecede renksiz, sıvı halde, cildi aşındıran, hafif yanma hissi veren bir gazdır.
B) Kükürttirioksit, klorosülfonik asit çözeltisi: 20 derecede sıvı halde, cildi daha çok aşındıran bir gazdır.
C) Heksakloretan: 20 derecede katı halde, yoğun olarak solunursa çinko zehirlenmeleri etkisi gösterir.
Kimyasal silahların kullanma şekilleri:
Püskürtücü aletler veya spray-tanklarla, sıvı veya aerosol şeklinde, topçu mermileri, roket veya torpido mermileri içinde, mayınlarla, füzelerle, uçak bombalarıyla kullanılmaktadır.
II. KİMYASAL SİLAH KULLANIMININ TARİHÇESİ
Kimyasal gazlar tarih boyunca sürekli devletlerin savaşlarda düşmanlarına karşı kullandığı en etkili silahlardan biri olmuştur. Tarihçilere göre kızgın kömür, kükürt ve zift karışımından oluşan ilk kimyasal silah MÖ 423’de Peloponez savaşları sırasında kullanılmış, daha sonra MS 660’larda zift, reçine, kükürt, nafta, kireç ve güherçile içeren ‘Yunan ateşi’ icat edilmiştir. Modern kimyasal savaşın başlangıcı ise 22 Nisan 1915 olarak bilinir. Küçük bir Belçika şehri olan Ypres’de, Almanlar tarafından kullanılan klor gazı İngiliz ve Fransız kuvvetlerine doğru sürüklenerek büyük bir panik oluşturmuştu. Bu savaş sırasında Almanlar diğer bir boğucu gaz olan fosgeni de kullanmışlardır. ABD’de de ilk kez 1917 de kurulan bir kimyasal savaş merkezinde hem üretim, hem de askerler üzerinde fizyolojik çalışmalar yapılmış, ancak gözler ve solunum yolunu koruyucu önlemler daha sonra Almanların hardal gazını da kullanmaları üzerine yetersiz kalmıştır. Hardal gazı ilk kez Ypres’de 12 Temmuz 1917 de İngilizlere karşı kullanılmış, bir günde 20 bin kişi etkilenmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda savaşan her iki taraf da binlerce ton hardal gazı kullanmıştır. En büyük kaybı maskelerinin ilkelliği ve tedavi için gecikilmesi nedeniyle Rusya vermiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kimyasal savaş tehdidi daha çok ciddiye alınmış, hem korunma ve tedavi hem de saldırı ve eğitime yönelik araştırmalara ağırlık verilmiştir. Yeni gaz maskeleri geliştirilmiş, yağlı bezler ve kauçuk teçhizat ile uçak ve tanklarda gazları taşıyıcı sistemler üzerinde çalışmalar yapılmıştır.
İkinci Dünya Savaşı çıktığında tüm güçlü ülkeler kimyasal silahlara ve bunlara karşı savunma önlemlerine sahipti. Kimyasal silahlar bakımından en güçlü ülke, 1930’ların sonlarında Çin'e karşı bu gazları kullanmış olan Japonya idi. Savaş sırasında çeşitli dumanlar ve alev püskürtücü bazı gazlar kullanılmıştır. Almanlar 1943’te İtalya’da Bari limanını bombaladıklarında, ABD’ye ait bir gemide bulunan 2 bin hardal bombasının patlaması sonucunda, 17 gemi batmış, yangınlar çıkmış, hardal dumanlarının çevreye yayılması sonucunda askeri birlikler ve siviller büyük ölçüde zarar görmüştü. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da kimyasal silahların kullanımı devam etmiştir. 1960’ların ortalarında Yemen İç Savaşı sırasında Mısır, Yemenli Kralcılara karşı hardal ve sinir gazı kullanmıştır. Amerikalılar Vietnam’da tünelleri ve yeraltı sığınaklarını boşaltmakta kargaşa kontrol gazları, ormanları yok etmekte de herbisit spreyleri kullanmışlardır.
Kamboçya’da T2 mikotoksini olduğu sanılan bir biyolojik silah kullanıldığı iddia edilmiştir. Irak-İran savaşı sırasında da Irak, İran birliklerine karşı kimyasal silahlar kullandığı bilgileri bulunmakta. Ancak Irak’ın bu gazları en etkili olarak kullandığı yer Halepçe olmuştur. Tarihe kara bir leke olarak geçen Halepçe Katliamı, Saddam rejiminin Kürtlere yönelik gerçekleştirdiği korkunç katliamların en büyüğüydü. Hardal gazının kullanıldığı katliamda, 5 binin üzerinde Kürt yaşamını yitirirken, onbinlercesi yaralanmıştı. Katliamın üzerinden yıllar geçmesine rağmen halen kimyasal gazların etkisinin sürdüğü biliniyor.
III. KİMYASAL SİLAHLARIN YASAKLANMASI SÖZLEŞMESİ (CWC)
Kimyasal silahların üretimini, stoklanmasını ve kullanımını yasaklayan bir silah kontrol antlaşmasıdır. Konvansiyonun tam adı “Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme” şeklindedir.
Antlaşma, Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü (OPCW) tarafından yönetilir. Bu örgüt bağımsız bir oluşum olmasına rağmen, Birleşmiş Milletler dahilinde bir departman olduğuna yönelik yanlış bir kanaat vardır.
Mayıs 2009 itibarı ile konvansiyona taraf olan 188 ülke bulunmaktadır. İki ülke de sözleşmeyi imzalamış ancak henüz yürürlüğe sokmamıştır.
Kimyasal ve biyolojik silahların yasaklanmasına yönelik hükümetler arası mütalaa, 1968'de 18 ülkenin dahil olduğu Silahsızlanma Komitesi ile başlatıldı. Oluşumun adı, çeşitli isim değişiklikleri ve düzenlemelerle 1984'te Silahsızlanma Konferansı (CD) oldu. 2 Eylül 1992’de Silahsızlanma Konferansı, Kimyasal Silahlar Konvansiyonu’nu kapsayan yıllık raporunu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na sundu. Genel Kurul, 30 Kasım 1992'de Konvansiyonu onayladı. Ardından da BM Genel Sekreteri 13 Ocak 1993'de Paris’te Konvansiyonu imzaya açtı. CWC yürürlüğe girdiği 29 Nisan 1997 tarihine kadar imzaya açık kaldı.
Türkiye, 1993 yılında imzaya açılan sözleşmeye, 12 Mayıs 1997 tarihinde taraf olmuştur.
IV. TÜRKİYE’DE KİMYASAL SİLAH İDDİALARI
Türkiye’de 1984 yılında başlayan ve ‘düşük yoğunluklu savaş’ olarak tanımlanan çatışmalı süreçte, sistematik bir biçimde insan hakları ihlalleri yaşanmış ve insancıl hukuk kaideleri yok sayılmıştır. Savaş dönemlerinde insanlığa karşı suçlar olarak tanımlanan kitle imha silahları, yani kimyasal silah kullanımı 1990’lı yıllardan sonra yoğun bir şekilde gündeme gelmeye başlamıştır. 90’lı yıllarda çatışmalı sürecin yarattığı çeşitli zorluklar nedeniyle kimyasal silah kullanımı çok fazla gündeme gelmemekteydi. İlk kez 1994 yılında yaşanan bir çatışmada PKK militanlarına karşı kimyasal silah kullanıldığı yönünde iddialar ortaya atıldı. Ancak bu çatışma ve iddiaya ilişkin yeterli veri elde edilemediği için veri olarak bu raporda yer almamıştır.
Kolluk güçlerinin PKK militanlarına yönelik kimyasal silah kullandığı yönündeki iddialar, sonraki yıllarda da gündeme geldi ancak bu iddialar dönemin koşulları nedeniyle bağımsız kurullarca ele alınamadı.
Daha sonra, Şırnak'ın Silopi İlçesi'ne bağlı Ballıkaya (Bilika) Köyü yakınlarında 11 Mayıs 1999 tarihinde gerçekleştirilen operasyonda yaşamını yitiren 20 PKK militanının kimyasal silahlarla öldürüldüğü ileri sürülmüştü. Basına yansıdığı kadarıyla; o dönemde, militanlar olay yerinden elde ettiği ve olayda kullanıldığı iddia ettiği kimyasal gaza ait tüpü kriminal inceleme için Almanya’ya göndermiş. Almanya’da bulunan kriminal laboratuarda yapılan inceleme sonrası tanzim edilen raporda; materyalin(tüpün) kimyasal madde içeren ve öldürücü niteliğe sahip kimyasal gaz olduğu belirtilmiş. Yakın zamanda ROJ tv’de yayınlanan bir programda bazı görüntüler yayınlandı. Yayınlanan görüntülerin “belirtilen olayla ilgili olduğu, bugün dahi orduda görev yapan bazı askerlerin bu olayda yer aldığı, olay ardından mağaranın önünde dizilen cenazelerin başına gelen rütbeli bir subayın olayda kimyasal silah kullanıldığını ikrar ettiği ” belirtildi.
Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde de 2009 yılının Eylül ayında meydana gelen bir çatışmada yaşamını yitiren ikisi kadın 8 PKK militanının kimyasal silah kullanılmak suretiyle öldürüldüğü ileri sürülmüştü. İddiayı doğrular nitelikte fotoğraf ve materyaller ele geçiren insan hakları kuruluşları bu materyalleri incelenmek üzere Almanya’ya gönderdi. Alman basını, Türk ordusunun PKK militanlarına karşı ‘kimyasal silah’ kullandığını belirtti. Alman insan hakları savunucuları ve siyasetçiler uluslararası soruşturma isterken, Hamburg Üniversitesi TSK’nın kimyasal silah kullandığını raporla ispatladı. Söz konusu olaya ilişkin ortaya çıkan fotoğrafları inceleyen Hans Baumann adlı bir uzman resimlerin gerçek olduğunu kanıtladı ve Hamburg Üniversitesi Hastanesi de militanların büyük bir olasılıkla kimyasal silahla vurulduğuna dair rapor verdi.
Bu yıldan sonra da ordu mensuplarının kimyasal silah kullandığı yönünde haberler sürekli gelmeye devam etti. Ancak, iddiaların araştırılması için gerekli olan bağımsız uzman kurulların işletilmemesi nedeniyle yeterli ve ikna edici kesin bir sonuç ortaya çıkartılamadı.
Son olarak 31 Temmuz 2011 tarihinde Hakkari’nin Şemdinli İlçesi’nde çıkan çatışmada yaşamını yitiren Bedran Kaya adlı PKK militanının kimyasal silahla öldürüldüğü ileri sürüldü. Bu iddia, Kaya’nın vücudunda herhangi bir kurşun izinin olmaması ve cenazesini yıkayanlar tarafından derisinin parça parça döküldüğüne dair bilgiler verilmesi üzerine ortaya çıktı.
Bölge genelinde yaygın bir şekilde yaşanan bu olaylara ilişkin derneğimize başvuruların gelmesi üzerine çeşitli zamanlarda iddialara ilişkin suç duyurusunda bulunduysak da, bu başvurular şu ana kadar sonuçlanmadı. İnsan Hakları Derneği (İHD) olarak, bir insanlık suçu olarak gördüğümüz kitle imha silahı niteliğindeki kimyasal silahların kullanımına sessiz kalmamak amacıyla bugüne kadar ortaya atılan iddialar, araştırmalarımız sonucu elde ettiğimiz veriler, bize yapılan başvurular ve basın yayın organlarında konuya ilişkin yayınlanan haberlerden dolayı böylesi kapsamlı bir rapor hazırlama gereği duyduk.
Raporda yer alan verilerin henüz açığa çıkartılmamış veriler olduğunu ancak iddiaların mutlak surette araştırılmaya muhtaç olduğunu bir kez daha belirtmekteyiz. Bu nedenle elimizde bulunan tüm başvuru ve verileri hem Türkiye ve Dünya kamuoyuna, hem de devlet yetkililerinin dikkatine sunuyoruz. Amacımız, böylesi önemli bir konuda sessiz kalınmaması ve iddiaların araştırılmasıdır.
İlk olarak 1994 yılından başlayarak 2011 yılına kadar devam eden kimyasal ve biyolojik silah kullanımına ilişkin raporumuzun istatistiği ve ayrıntılı verileri şöyledir;
İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ
KİMYASAL SİLAH KULLANIMI İDDİALARINA DAİR RAPORUN İSTATİSTİĞİ
*Militanlara Yönelik Kimyasal Silah Kullanımı İddiası : 39
*Doğa ve Araziye Yönelik Kimyasal Silah Kullanımı İddiası : 5
*Biyolojik Silah Kullanımı İddiası : 2
*Kimyasal Silah Kullanımı Sonucu Yaşamını Yitiren Militan Sayısı : 437
*Kimyasal Silah Kullanımı Sonucu Telef Olan Hayvan Sayısı : 134
İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ
KİMYASAL SİLAH KULLANIMI RAPORU AYRINTILI VERİLER
(NOT: Veriler olayın yaşandığı tarih esas alınarak kronolojik sıraya göre sıralanmıştır)
*29 Nisan 2009 tarihinde şubemize başvuruda bulunan Zafer Tanriş şu beyanlarda bulundu: “Kardeşim Gökmen Tanriş yaklaşık olarak 16 yıl önce evden ayrıldı ve kendisinden bir daha haber alamadık. Daha sonra aldığımız duyumlar PKK’ye katıldığı yönündeydi. Ayrıca biz onun yaşayıp yaşamadığına dair herhangi bir bilgiye sahip değildik. Ancak 10 gün önce kardeşimin 1994 yılında Erzincan Gümüşhane arasında bulunan Samsavat bölgesinde çıkan bir çatışmada kimyasal silah kullanılarak öldürüldüğünü öğrendik. Biz kardeşimin cenazesi almak istiyoruz ve kimyasal silah kullanılarak öldürülüp öldürülmediğini de öğrenmek istiyoruz. Kardeşimin cenazesini teşhisi ve alımı için gerekli girişimlerde bulunmanızı talep ediyorum.” (İHD Diyarbakır)
*Malatya’dan PKK’ye katılmak üzere yola çıkan ancak henüz katılım sağlayamadan Adıyaman’ın Bezar Dağı’nda 17 Mayıs 1994 tarihinde düzenlenen bir operasyonda toplu halde katledilen 22 dershane öğrencisi ve onları almaya gelen 6 PKK militanının kimyasal silahlarla öldürüldüğü ileri sürüldü. Yaşanan operasyona tanıklık eden az sayıda görgü tanığı kimyasal silah kullanımını doğrularken, Gazeteci Evrim Alataş, yaşamını yitiren gençlerden yeğeni Fidel Töre üzerine yazdığı bir yazıda kimyasal silah kullanımına dikkat çekmişti. O dönem yaşanan olaya ilişkin görgü tanıklarıyla görüşen Dicle Haber Ajansı’nın (DİHA) 13 Mayıs 2011 tarihli haberine göre, Malatya ve ilçelerinde 22 dershane öğrencisi genç 16 Mayıs günü dağ yoluna düştüler. Görgü tanıkları bir minibüsle Bezar Dağı'na doğru "Piknik yapmaya gidiyoruz" diye çıkan gençlerin sanki düğüne gider gibi neşeli olduklarını anlatıyor. Dağın yamaçlarına geldiklerinde minibüsten inen gençler, günde yüzlerce aracın geçtiği yolun kenarında olan ve üstünde ne bir ağaç ne de bir kayayı barındırmayan Bezar'a tırmanmaya başladı. Belirlenen ortak noktada 6 PKK'li ile buluşan gençler geceyi dağda geçirdi. Ertesi gün ise kimilerine göre ihbar kimilerine göre ise bir itirafçının ifadeleri doğrultusunda askerler Bezar Dağı'nı çembere aldı. Ve tarih 17 Mayıs'ın sabah saatlerini gösterdiğinde Adıyaman ve Diyarbakır'dan havalanan askeri helikopterler Bezar Dağı'nın üstünden uçarken, yamaçlardan ise binlerce asker 22 silahsız sivil ve 6 PKK'linin etrafını sarmıştı. Anlatıma göre 6 PKK'li, 22 silahsız sivili dağın yukarılarına doğru çıkararak kendini korumaları ve askerlerle karşılaşırlarsa teslim olmaları için ikna etti. PKK'liler gençleri korumak için yolu keserek askerleri beklemeye başladı. Burada çıkan çatışmada aralarında İrfan Çintay'ın da bulunduğu 6 PKK'li yaşamını yitirdi. Aynı saatlerde çevrede bulunan Şêxbor, Bowık, Qotır köylülerinin gözü önünde çıplak dağın orta yerinde ellerinde tek silah olmayan 22 gencin başına kobra helikopterleri bomba yağdırdı. Alev topuna dönen Bezar'da ellerini teslim olmak için havaya kaldırmış gençler, 3 saat süren bombardıman sonucunda öldürüldü. Dönemin görgü tanıkları, yaşamını yitiren gençlerin vücudundaki yanıkları ve dağa yayılan ağır kimyasal kokusunu hala dün gibi hatırlıyor. İnsan hakları örgütleri ise Bezar'da kimyasal kullanıldığı yönündeki bulguların güçlü olduğuna dikkat çekiyor. Zulüm bununla da bitmedi ve bölgede o günleri yaşayan herkesin şahitliğinde cenazeler at ve katırlara bağlanarak karayoluna kadar yerde sürüklendi. Buradan kamyon kasasına doldurulan 22'si sivil 28 gencin cenazeleri Adıyaman'a getirilerek karakol bahçesinde uzun süre bekletildi. Bezar katliamına tanıklık edenler, o acıyı hala yüreklerinde yaşadıklarını söylüyor. Bezar Dağı'nın hemen dibinde bulunan Aleviler için kutsal mekanlardan Şêxbor Ziyareti'nin bekçisi Hüseyin Ergün de gözünün önünde yaşananları anlatmakta güçlük çekiyor. “Hepsi daha talebeydi” diyerek sözlerine başlayan Ergün, dağa ilk çıktıkları zaman gördükleri gençlerin bir düzlükte top oynadıklarını gördüğünü söyledi. Katliamın yaşandığı saatlerde keçilerini otlatmak için baharın yeşerttiği Bêzar Dağı'na çıktığını belirten Ergün, “Öğlen saatlerinde bir gümbürtüyle ayağa fırladım. ‘Allahım bu da ne’ diyerek yukarı tırmanmaya başladım. Keçiler kendilerini aşağı doğru bırakırken ben de bir sırtı aştığım sırada askerlerle karşılaştım. Binlerce asker dağın etrafındaydı ve beni hemen aşağıya yollayıp oradan uzaklaştırdılar. Diyarbakır yönünden gelen iki helikopterler tozu dumanı kaldırıp dağı bombalıyorlardı. Helikopterin biri gidip diğeri geliyordu. Bombalama bittikten bir gün sonra ben olayın olduğu yere gittim. O bölgenin her tarafı kan olmuş, gençlerin elbiseleri, eldivenleri, boncukları, ayakkabıları hep yanmış. Kendi kendime 'hey evleri yıkılalar bu çocukların ellerinde silah yok, teslim olmuşlar' diye ağladım. Öldürdükleri çocukları sürükleyerek hayvanların yanına götürüp hepsini iple hayvanlara bağladırlar, ardından ise sürükleyerek bu sefer de karayolunun oraya götürüp kamyona üst üste atarak Adıyaman'a götürdüler” dedi.
Dönemin İHD Malatya Şube Başkanı Hasan Buran ise Bêzar Dağı'nda yaşamını yitirenlerin ailelerinin kendisine başvurması üzerine Adıyaman'a gittiklerini, orada teşhis işlemleri sırasında korkunç bir manzarayla karşılaştıklarını söyledi. Buran, “Mayıs'ın 16'sında Bêzar'a giden gençlerin aileleri bize başvurarak çocuklarının kaybolduğunu belirtti. Daha sonra İrfan Çintay'ın babası Ali Çintay benim yanıma gelerek çocuklarının ve 27 kişinin daha çatışmada öldüklerini söyledi. Bunun üzerine biz savcılığa başvurarak oluşturduğumuz bir heyetle Adıyaman'a gittik. Adıyaman komando birliğinin olduğu karakolun yanına gittiğimizde düz bir alana dizilmiş biçimde 28 cenazeyi gördük. Cenazelerin birçoğu yanmıştı, iç organları dışarı çıkmıştı, vücutlarının büyük bölümleri parçalanmıştı, bu parçaları tenekelere doldurup insanların teşhis etmesi için dizmişlerdi. Biz ailelerle birlikte 4 cenazeyi aldık. Fidel Töre, İrfan Çintay ve Yusuf Bektaş'ı Gölpınar köyünde, aynı zamanda amcamın oğlu olan Ferhat Buran'ı ise Hisardere Köyü'nde toprağa verdik” diye konuştu. Buran, 11 cenazenin aileler tarafından güçlükle teşhis edilerek alındığını diğerlerinin ise toplu mezara gömüldüğünü söyledi. Bezar Dağı'nda yaşanaN katliam sonucunda vücutları tanınmaz hale gelen 17 gencin cenazesi karakol bahçesinde teşhir edildikten sonra hiçbir dini vecibesi yerine getirilmeden Adıyaman Kimsesizler Mezarlığı'na toplu olarak gömüldü. Adıyaman halkı ise toplu mezarı anıta dönüştürerek, kutsal bir mekan haline getirip çiçeklerle bezedi. Bêzar Dağı'nda kimyasal bombayla son bulan 28 gençten 24'ünün isimleri şöyle; Ali Elçi, Kamber Yamaç, Kamber Yavuz, Doğan Öter, Fidel (Şükrü) Töre, Hüseyin İlhanlar, İsmail Tümen (Mehmet Emin), İrfan Çintay (Rüstem), Şeyho Çayır, Mustafa Sincer, Bahri Ekinci, Hüseyin Bozkuş, Kamber İlhan, Hüseyin Çintay, Ferhat Kanlıbaş, Yusuf Boztaş, Cemal Bağcı, Ferhat Buran, Hüseyin Sarıtaş, Ergün Bozkuş, Yusuf Turan, Seyit Ahmet Özdemir (Edip), Deniz Güner, Yusuf Pektaş.
*Dicle Haber Ajansı’nın 30 Kasım 2009 tarihli haberine göre, Van'ın Gürpınar İlçesi’ne bağlı Yalınca (Dim) Köyü’nde bir toplu mezar bulundu. Toplu mezarın, Gürpınar'ın Tüzek Köyü'nün üst kısımlarında ve Hakkari, Şırnak ile Van arasında bulunan Çiyareşk alanında 1994 yılında çıkan çatışmada hayatını kaybeden biri kadın 42 PKK'liye ait olduğu belirtildi. Görgü tanıkları, çatışmanın olduğu gün operasyonun Hakkâri, Van, Şırnak ve Diyarbakır'dan gelen binlerce asker tarafından iki kobra tipi helikopter desteği, çevre il ve ilçelerden de çok sayıda korucunun katılımıyla yapıldığını belirtti. Tüzek Köyü ile Duav arasında bulunan Hacıbey Deresi'nde (Çemê Hacıbey) mıntıkasında yoğunlaşan çatışmada kimyasal madde kullanıldığı ve cenazelerin iki gün boyunca çatışma alanında bırakıldığını ifade eden görgü tanıkları, cenazelerin daha sonra at, katır ve arabaların arkasına bağlanıp sürüklenerek, Tüzek Köyü'ne götürüldüğünü iddia etti. Tüzek Köyü'ne götürülen cenazelerin daha sonra buradan helikopter ve sivil minibüslerle Yalınca (Dim) Köyü'ne götürüldüğünü, helikopterle götürülen cenazelerin ise havadan köy meydanına atıldığını ifade eden görgü tanıkları, cenazelerin bir gün boyunca da köylülere gözdağı verilmesi için köy meydanında bekletildiğini öne sürdü. Görgü tanıkları, cenazelerin daha sonra köy mezarlığının alt kısmında kepçeyle açılan bir çukurda toplu olarak gömüldüğünü kaydetti. Habere göre, 1994 yılında Gürpınar'ın Yalınca (Dim) Köyü'nde çatışmanın içinde yer alan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir asker de yaşananları şöyle anlattı: ‘…O dönemde bölgede askerlik yapıyordum. Çatışma günü biz başka bir köye arama yapmaya gitmiştik. Ancak oradan telsizle çatışma çıktığını bildirdiler. İlk telsiz görüşmesinde bir üsteğmen ile iki askerin öldüğü bilgisi geldi. Biz hemen çatışma alanına hareket ettik. Oraya giderken çatışma devam ediyordu. Çatışma alanı düz bir alandı. Her taraftan asker ateş açıyordu ve iki helikopter de havadan vuruyordu. Saatler sonra bize bütün grubun öldürüldüğünü söylediler. Çatışmadan sonra cenazeler bir gün olay yerinde bırakıldı. Bir gün sonra da at ve katırların arkasına bağlanıp sürüklenerek Tüzek Köyü'ne götürüldü. Ben de cenazelerle gittim. Bazı cenazelerde hiç mermi izi yoktu. Bazılarında ise siyah yanık noktalar vardı. Kimyasal silah kullanılmıştı. Orada bulunan köylüler de olay sırasında kimyasal madde kullanıldığını söylüyorlardı.” Olay sırasında köyde bulunan DTP Van İl Yöneticisi Sıddık Gül, olayla ilgili yaşadıklarını şöyle anlattı: “1994 yılında yaşanan bir çatışmada yaşamını yitiren 42 PKK'linin cenazesi köyümüze getirildi. Ben de o sırada köydeydim. Cenazelerin yanına gittiğimde çoğu cenazede kurşun izi yoktu. Bedenlerinde siyah noktalar ve yanık yerleri vardı. Askerler ölü PKK'lilerin kulaklarını keserek fotoğraf çekiyorlardı. Bunun üzerine orada bulunan bir astsubayla görüştüm. Daha sonra askeri rütbeli askerleri uyardı.” Yalınca Köyü'nde cenazeleri defneden köylülerden Hüseyin Akdağ ise yaşanan çatışmada yaşamını yitiren 42 PKK'linin cenazelerinin bir gün köy meydanında bekletildiğini belirterek, daha sonra kendileri tarafından açılan çukurda toprağa verdiklerini ifade etti. Akdağ, “Cenazeler tanınmayacak haldeydi. Yüzleri tanınmayacak haldeydi. Kolları kopuk olanlar kulakları kesilenler, hatta birçoğunun parmakları dahi kesilmişti. O görüntüler çok korkunçtu. O günden beri o görüntüleri hiç unutamıyorum” dedi.
*Askerlerin 1995 yılında Siirt’in Şirvan İlçesi ile Bitlis arasında kalan Geliyê Şêx Cuma alanında gerçekleştirdiği kapsamlı operasyonda kimyasal silah kullandığı ileri sürüldü. Görgü tanıklarının iddialarına göre kimyasal silah kullanımı sonucu 80 PKK militanı yaşamını yitirdiği ve bunların toplu halde gömüldüğü belirtildi. Firat Haber Ajansı’nın (ANF) 17 Haziran 2011 tarihli haberine göre, yapılan operasyon ve çatışmayı bilen ismini vermek istemeyen görgü tanığı, şunları söyledi: “1995 yılında Şirvan kırsalında Şêx Cuma denilen alanda operasyon yapıldı. Toplam sayısı 110 olan gerilla birliğiyle çıkan çatışmada çok sayıda kayıp veren askerler kimyasal silah kullandı. Gerilla birliği kadın ve erkeklerden oluşmaktaydı. Operasyonun son zamanlarıydı, askerler verdikleri kayıplardan dolayı çılgına dönmüşlerdi. Bu dönemde artık son çare olarak, kimyasal silaha başvurdular. Bu uygulama sonucunda, 80 gerilla yaşamını yitirmişti. Bu operasyona bölgede yer alan korucular da katılmıştı. Onlar da bu saldırıları çok iyi biliyorlar. Ayrıca yaşamını yitiren 80 gerillanın şu anda nerede gömüldüğünü onlar da bilmektedir.”
*Mardin’in Midyat İlçesi Bagok Dağı bölgesi Üçköy (Sêderî) Köyü kırsal alanında 1996 yılında çıkan çatışmada yaşamını yitiren 9 PKK’linin kimyasal silahlarla öldürüldüğü ileri sürüldü. Köylülerin anlatımlarına göre, köye bağlı Jandarma Komutanlığı'na getirilen 9 PKK'linin eski köy yolunda üst üste atılarak toplu bir şekilde gömüldü. İsmini vermek istemeyen ve aynı zamanda olayın görgü tanığı olan bir köylü, 28 Mayıs 2009 tarihinde Dicle Haber Ajansı’na (DİHA) şunları anlattı: “9 PKK'li 'çatışmada öldü' iddiası ile köy karakolunun avlusuna getirildi. Daha sonra Midyat'tan bir kepçe getirildi ve gömülmek istendiler. Askerler daha sonra köyün eski yolu olan yol kenarına kepçe ile küçük bir çukur kazdı ve 9 kişiyi üst üste atarak gömdü. Bu bir çatışma değildi, kimyasal silah kullanılmıştı. Çünkü bizler hiçbir silah sesi duymadık. Yani bu bir çatışma değildi. Ama çatışma süsü verilmek istendi. Çünkü olayın olduğu yer bize yakın bir yer ve olay olacağı zaman köylüler duyar. Ama biz hiçbir şey duymadık. Sonra getirilen cenazelere köylüler baktı. Ama hiçbir kurşun ya da kan yoktu. Sanki kimyasal silahla öldürülmüşlerdi. Onun etkisiyle cesetler parçalanmıştı. Yani kimyasalla onları öldürmüş ve ele geçirmişlerdi.”
*Tunceli’nin Çemişgezek İlçesi’nde 11 Nisan 1997 tarihinde çıkan bir çatışmada yaşamını yitiren 21 PKK militanının kimyasal silahla öldürüldüğü ileri sürüldü. Kod isimleri ve doğum yerleri Malatya Özel Yetkili Başsavcılığı'nda bulunmasına rağmen 14 yıldır cenazeler ailelerine verilmiyor. Cenazelerin verilmemesi ise kimyasal silah kullanımı iddialarını güçlendiriyor. İHD Tunceli Temsilciliği tarafından yapılan araştırma ve incelemelerde, çatışmanın yaşandığı ilk gün, kimlik bilgileri kolluk kuvvetlerinde olmasına rağmen cenazeler ailelerine verilmedi. Konuya ilişkin bir açıklama yapan ailelerin avukatı İHD Yöneticisi Helin Reyhan Kuloğlu, yaptıkları tüm başvuruların sonuçsuz kaldığını söyledi. Kuloğlu, "Çemizgezek'te bulunan toplu mezarla ilgili yaptığımız başvuruya Malatya Özel Yetkili Başsavcılığı takipsizlik kararı verdi. Buna istinaden Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi'ne itiraz ettik. Yaptığımız itiraz da reddedildi. Bize hukuk mahkemesi yolunu gösterdiler. Bizim itirazımız o dönemde hepsinin kimliği bilinmesine rağmen ailelerine verilmeyerek, topluca gömülmelerine ilişkindi" dedi. Çatışmada sağ kurtulan bir PKK'linin ifadelerine dayandırılarak, kod isimleri yazılan 21 kişiye ait bilgilerin savcılıkça kendilerine teslim edildiğini söyleyen Kuloğlu, “11 Nisan 1997 tarihinde Çemişgezek'in Gözlü Çayır Köyü'nde esir düşen Kamber Yıldırım adlı PKK'linin verdiği bilgiye göre, yaşamını yitiren PKK'lilerin isimlerini teker teker kolluk kuvvetlerine iletmesine rağmen ailelerine haber verilmeden topluca gömmüşler. Dolayısıyla kişilerin kimliği ve nereden katıldıkları dahi belli iken ailelerine haber verilmemesi suç teşkil etmektedir. Savcılık buna rağmen takipsizlik kararı verdi. Elimizde bilgi ve belgeler var. Memleketleri ve kod isimleri belli olanların verilmemesinin nedeni cenazelerin fazla tahrip olması olarak görüyoruz. Bu da kimyasal silah kullanılma iddiasını güçlendiriyor” dedi.
*Batman’ın Sason İlçesi’ne bağlı Tanzê (Heybeli) Köyü Newala Çargê Mezrası’na 1999 yılı Şubat ayında operasyon düzenleyen askerlerin 15’i PKK militanı, ikisi sivil olmak üzere 17 kişiyi kimyasal gaz kullanarak öldürdüğü ileri sürüldü. Bölgeye giden asker ve korucular, cesetleri bir alanda toplayarak topluca yaktıktan sonra üzerlerine toprak örterek gömdü. Sason'da bulunan gerilla aileleri Batman Valiliği ve Sason Jandarma Komutanlığı'na başvurarak, cenazelerin kendilerine verilmesini istedi. Militanların cesetleri, Batman Alay Komutanlığı'ndan giden özel bir ekip tarafından topluca gömüldükleri yerden çıkarılarak bilinmeyen bir alana götürüldü. Yaşamını yitirenlerin cesetlerinin gizlenmesi kimyasal gaz kullanıldığı iddialarını güçlendirmişti. (İHD Batman Şubesi)
*Şırnak'ın Silopi İlçesi'ne bağlı Ballıkaya (Bilika) Köyü yakınlarında 11 Mayıs 1999 tarihinde gerçekleştirilen operasyonda yaşamını yitiren 20 PKK militanının kimyasal silahlarla öldürüldüğü ileri sürüldü. Bu iddia o dönem atılan kimyasal gazın tüpünün militanlar tarafından alınarak Almanya’ya gönderilmesinden sonra ispat edildi. Almanya’da kriminal laboratuarda incelenen tüpün kimyasal madde içeren ve öldürücü niteliğe sahip kimyasal gaz olduğu verilen raporla netleşmiş oldu. Bugünün Genelkurmay Başkanı olan Necdet Özel’in bizzat yönettiği ileri sürülen operasyonda ortaya çıkan görüntüler de çatışmada kimyasal silah kullanıldığını kanıtlar nitelikte. Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) 1 Ağustos 2011 tarihli haberine göre, Roj TV tarafından ele geçirilen ve yayınlanan görüntülerde, Bilika köyü yakınlarında bir yamaçta bulunan mağaraya yönelik olarak yoğun bir bombardıman yapıldığı görülüyor. Bombardımanın ardından mağaranın önünde dizilen cenazelerin başına gelen rütbeli bir subay olayda kimyasal silahların kullanıldığını şu sözlerle itiraf ediyor: “Sivaslı Kangallı savaşçı. Bu yaralıydı. Bu vatandaş da Suriyeliymiş. Aşağıda 6 tane bayan var. Askerlerimiz içeriye gaz, el bombası atıldığı için şu anda zehirlenme tehlikesiyle karşı karşıyalar ama yine de canavarca, kahramanca içeri giriyorlar. Cesetleri çıkarmaya başladılar. İçeride bununla beraber 7 bayan var. Toplam 13 ceset var.”Görüntülerde operasyonun Necdet Özel tarafından komuta edildiği görülüyor. Özel gelen küçük bir askeri birliği karşılarken şu anda Diyarbakır 7. Kolordu Komutanı olan Zeki Çolak ile şu şekilde konuştuğu duyuluyor: “Tebrik ediyorum Zeki paşam. Biz komando tugayıyla da buraya geldik ama tabi orada olduğunu bilemiyorduk. Dün sabah itirafçıları aldırmıştım.” Zeki Çolak, bu kısa konuşma görüntüsünün ardından Özel'i en üst tepedeki mevziye götürmektedir. Mevzideki dürbünden Necdet Özel çevreyi gözetlemektedir. Bu sırada yanındaki rütbelilerin ona mağarayı tarif ettikleri görülmektedir. Olayın üzerinden bir süre geçtikten sonra Şkefta Berxwedan (Direniş Mağarası) adıyla anılmaya başlayan mağaranın içinde bazı militanların cenazeleri fotoğraflandı. Fotoğraflarda militanların üzerlerindeki elbiselerde herhangi bir yanma ya da patlamaya bağlı bir deformasyon gözükmemesi dikkat çekmektedir. Ballıkaya olayı, yaşandığı dönemde büyük yankı yaratmış ve konu Alman Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) tarafından Alman Meclisinin gündemine getirilmişti. PDS, kimyasal kullanımı iddialarının sonuna kadar araştırılmasını isteyerek, “NATO üyesi bir ülkenin 20'nci yüzyılın sonunda isyancılara karşı kimyasal silah kullanmasına müsaade edilmesi kabul edilemez” mesajını vermişti. Almanya merkezli Hannover Çağrısı da olayla ilgili Dışişleri Bakanlığı Hümaniter İşler Sorumlusu Gerd Poppe'ye gönderdiği mektupta, olay yerinde tespit edilen gaz tüpleri ile gerilla cesetlerinin uluslararası kurumların araştırmasına açık olduğunu vurguladı ve Alman hükümetinin devreye girmesini istemişti. Bu olayın açığa çıkması halinde Türkiye tarafından da imzalanan Cenevre Sözleşmesi'nin vahim şekilde ihlal edilmiş olacağını hatırlatan Branscheidt, "Sizden hükümet tarafından aldığınız görev ve Dışişleri Bakanlığı'ndaki vazifeniz gereği, konu ile en azından 'hümaniter’ bir mesele olarak ilgilenmenizi rica ediyoruz" demişti. Olaya AP, Reuters gibi uluslararası haber ajansları da geniş yer vermişti.
Ballıkaya olayında yaşamını yitirenler; Aziz TANIT, Ercan EROĞLU, Sayın BAYRAM, Hasan BEKİR, Yusuf TURAN, Vezir OSMAN, Ömer KAMBER, Abdurrahman MÜZE, Hamdi YILMAZ, Seyithan ALGAN, Rahime ARZU, Mizgin MUHAMMED, Leyla İbrahim HÜSEYİN, Selva BUZDAĞ, Meysa ŞÊXA, Muhammed ALİKO, Velit Muhammed REŞO, Canda Kobani, Nergiz Derik ve Sosin Afrin kod adlı militanlar.
*Bitlis'in Tatvan İlçesi Kokarsu (Arpêt) Köyü Geliyê Karoka mezrası kırsalında 7 Ekim 1999 tarihinde örgüt militanları ile askerler arasında şiddetli bir çatışma yaşanmıştı. Çatışmada o dönemin kayıtlarına göre 28, daha sonra elde edilen verilere göre 34 militan yaşamını yitirmişti. Çatışmada yaşamını yitirenlerin kimliklerine ilişkin herhangi bir açıklama yapılmadan, topluca bir mezara gömüldü. Çatışmanın yaşandığı 7 Ekim tarihinden bir ay sonra İHD Diyarbakır Şubesi'ne başvuran ve çatışmada yaşamını yitirdiği belirtilen Sibel Küçükbilezikçi'nin ailesi, kızlarının cenazesinin alınması için hukuki yardım talebinde bulundu. Ancak aile, uzun süre kızlarının cenazesini alamadı. Çatışmada "kimyasal gaz" kullandığı gerekçesiyle cenazelerin verilmediği ileri sürülmüştü. İHD'nin girişimleri sonucu Sibel Küçükbilezikçi'nin cenazesi ailesi tarafından alınırken, çatışmada kimyasal silah kullanıldığına yönelik herhangi bir soruşturma savcılık tarafından yürütülmedi. (İHD Diyarbakır)
*Türkiye'de 20 ayrı cezaevine 19 Aralık 2000'de eş zamanlı düzenlenen operasyonlar sırasında, kimyasal gaz kullanıldığı ileri sürüldü. BİA-net’in 5 Şubat 2003 tarihli haberine göre, Bayrampaşa Cezaevi’nde tutuklu bulunan ve kullanılan silahlarla ağır yaralanan Birsen Kars ve Gülüzar Kesici yetkililer hakkında suç duyurusunda bulundu. Kars ve Kesici, “Operasyon sırasında kimyasal silah kullanan ve kullanılması talimatını veren yetkililerin tespit edilmesi ve haklarında soruşturma açılması” talebiyle Sultanahmet Adliyesi Cumhuriyet Başsavcılığı'na dilekçe verdi. Operasyon sırasında değişik türde yüzlerce gaz bombasına maruz kaldıklarını ve koğuştan çıkacakları sırada siyah renkli bir gazla yakıldıklarını belirten Kars ve Kesici, bu sırada 6 tutuklunun da yaşamını yitirdiğini vurguladı. Kıyafetlerine bir şey olmadığı halde, vücutlarının yüzde 30’unda yanık tespit edildiğini, aylarca hastanede kaldıklarını ve aradan geçen iki yıla rağmen tedavilerinin sürdüğünü belirten Kars ve Kesici’nin dilekçelerinde şu ifadeler yer aldı: “Biz Gülizar Kesici ve Birsen Kars, 19 Aralık 2000 tarihinde cezaevlerine düzenlenen operasyon sırasında Bayrampaşa Cezaevi C-1 koğuşunda kalıyorduk. Uyurken, sabaha karşı kaldığımız koğuşa, aniden kurşun ve bomba yağdırılarak operasyon başlatıldı. Saatler boyu değişik türde yüzlerce gaz bombasına maruz kaldık. Koğuştan çıkacağımız sırada siyah renkli bir gaz verilerek yakıldık. Altı arkadaşımız yanarak yaşamını yitirdi. Bizler de ağır yaralandık. Kıyafetlerimize bir şey olmadığı halde, vücudumuzun yüzde 30’nda yanık tespit edildi.”
Dilekçenin devamında Adli Tıp Kurumu Raporu'nda “ne olduğu anlaşılamayan” bir maddenin tespit edildiği belirtilerek “Yine ‘yüksek kinetik enerjili silahlarla’ atış yapıldığı bilirkişi raporunda tespit edilmiştir. Bizler, operasyonda 6 arkadaşımızın hayatını kaybetmesine ve bizlerin de ağır yaralanmasına neden olan kimyasal silahları kullanan ve kullanılması talimatını verenlerin kimliklerinin tespit edilerek kovuşturma başlatılmasını ve yargılanmalarını talep ediyoruz” denildi.
-BİA-net’in 25 Temmuz 2011 tarihli haberine göre, 12 kişinin öldüğü 55 kişinin yaralandığı Hayata Dönüş Operasyonu'nda, Bayrampaşa Cezaevi'nde Uzman Jandarma Çavuş olarak görevli olan Altan Sabsız, yanarak hayatını kaybedenlerin iddia edildiği gibi kendisini yakmadığını, yangın çıkan koğuştakilerin teslim olmak istemesine rağmen kapıların açılmadığını söyledi. Sabsız, Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 5 Temmuz'da verdiği ifadesinde, “Mahiyetini bilmediği değişik gaz bombalarıyla müdahale edildiğini, yanan koğuşta teslim olmak isteyenlerin dışarı çıkarılmadığını, yangına müdahale edilmediğini, yanan tutukluların üzerine yanıcı madde sürülmüş battaniye atıldığını” söyledi. Sabsız’ın ifadesi, olayla ilgili 39 erin yargılandığı davanın görüldüğü Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ne yollandı.
*Bingöl’ün Yedisu İlçesi Elmacık Köyü Gelincik Mezrası’nda 12-23 Mayıs 2001 tarihleri arasında gerçekleştirilen askeri operasyonda 20 PKK militanının kimyasal silahlar ve yargısız bir şekilde infaz edildikleri ileri sürüldü. Yaşamını yitiren PKK’lilerin aileleri ve çevre köylerden operasyonu yakından izleyen tanıkların bu yönlü ifadesi sonucu İHD tarafından oluşturulan bir heyetle Yedisu İlçesi’nde incelemede bulunuldu. Kimyasal silah ve yargısız infaz iddialarını araştıran heyet, yaptıkları inceleme sonucu bu iddiaları doğrular ciddi bulgulara ulaştı ancak yetkililerce herhangi bir soruşturma yürütülmedi. (İHD heyetinin olaya ilişkin ayrıntılı raporu www.ihd.org.tr adresinden elde edilebilir)
*Batman'ın Beşiri ilçesi kırsalında 2003 yılının Ağustos ayında düzenlenen askeri operasyon sonucu çıkan çatışmada yaşamını yitiren 7 HPG'linin cenazesinde derin yanıklar tespit edilmişti. Bu çatışmada yaşamını yitiren 7 militanın kimyasal silahlarla öldürüldüğü ileri sürüldü. Yaşamını yitirenlerin cesetlerinde derin yanıkların yanı sıra kimyasal madde sonucu oluşan deri yanması ve dökülmesi yaşandığı görgü tanıkları tarafından ileri sürüldü ancak herhangi bir soruşturma yürütülmedi.
Dostları ilə paylaş: |