ve saptanmı siyasal bir anlayı ın ampiyonudur.
Dı politikamızı tayin eden ve gerekli kılan kesin ihtiyaçlarımızı biz kendimiz biliyoruz.
Azgın dü manlarımızın ate saçan silâhları altında içimizden biri korkuya dü tü ü zaman,
sokulgan ve sırna ık bir ses, her eyi ve herkesi kendi aleyhine çevirmemek için bazı
alanlarda fedakârlık yapmak ve kurtlarla beraber ulumak gerekti ini o kimsenin kula ına
fısıldadı ında; i te bizim çok kere çekinme duyaca ımız direnme yetene ine bu inanç bir
kaynak olu turacaktır.
Tarih birçok örnekle ispat ediyor ki, zorunlu olmaksızın silâhlarını teslim eden milletler ilerde
geleceklerini tekrar kuvvet yoluna ba vurarak de i tirmektense alçaklıklara ve zulümlere
tahammülü tercih etmektedirler.
Bu seçi insanidir. Akıllı bir galip yeniklere a ırı isteklerini olanaklar elverdi ince adım adım
kabul ettirme e çalı acaktır. Her türlü moral kuvvetini kaybetmi bir milletin artık zulüm ve
baskı hareketlerinin her birinde silâha sarılmak için kâfi bir sebep bulamayaca ını tahmin
etme e üstün gelen tarafın hakkı vardır. Kendi iste i ile boyunduruk altına giren milletlerde
bu karakter eksikli i sürekli biçimde görülür.
Sessizce kabul edilen bu biçimdeki saldırılar ne kadar çok olursa yenilmi olan millet, bu
uzun ve gitgide artan saldırıların sonunda ba kaldırdı ı zaman, hele bu millet daha a ır
kötülüklere evvelce sabırla tahammül etmi se bu mukavemet ve isyan di er insanların
gözünde az haklı görülür. Tıpkı Kartaca'nın yok olması gibi... Karta-ca'nın yok olması, kendi
hatası yüzün den ortadan kalkmı bir milletin uzun süre can çeki mesine deh et verici bir
örnektir. Clausevvitz, "Trois actes de foi (inancın Üç Safhası)" adlı esc rinde bu fikri e siz
biçimde açıklı a kavu turmu ve ona a a ıdaki biçimde bir kesinlik kazandırmı tır:
"Korkakça bir boyun e meyle eref ve namusa sürülen leke anık uzun bir zaman silinmez. Bir
milletin kanına giren bu zehir damlası öteki nesillere intikal ederek onların da kuvvetini felce
u ratır. [ lal tâ kökünden yok eder. Aksine kahramanca bir sava sonunda hürri yetin
kaybedilmesi bile bir an için tutsaklık altına girecek milletin tekrar dirilmesine dayanak olur.
Bu hürriyet canlı bir çekirdektir ve bir gün ondan sa lam köklü bir a aç do acaktır."
eref ve namus duygusunu ve karakter kuvvetini kaybeden bir millet tabiidir ki bu doktrine
önem vermeyecektir. Fakat buna candan ba lı olanlar hiçbir zaman çok a a ılara
dü meyecektir. Ama bunu unutur, ya da hiç akla getirmek istemezse her türlü kuvvet ve
cesareti kaybedebilir. Onun için korkakça bir boyun e mekten sorumlu olanların hemen
kendilerine gelmelerini, akıl ve içgüdülerini rehber edinip davranı larını de i tirmelerini
beklemek gereksizdir. Asıl bunlar böyle bir görü ü uzaklara atıp, reddedeceklerdir. O zaman
milletin zinde unsurları iktidarı alçak ve ahlâk bozucu bir hükümetin elinden almak için
ortaya çıkmazsa halk ta ıdı ı kölelik zincirine alı acaktır. Bu takdirde hükümetlerin kendile-
rini bu kadar kötü hissetmelerine pek sık rastlanmaz. Çünkü galipler, çok defa bu
hükümetlere, esirlere nezaret vazifesini yükleyecek kadar kurnazdırlar. Hükümetin ba ında
bulunan karaktersiz adamlar kendilerine verilen bu vazifeyi öyle bir iddetle yerine getirirler
ki, ülkeye gönderilen ve galipleri temsil eden vah i bir dü man bile bu kadar gaddar olamaz.
Olayların 1918 yılından beri aldı ı biçimler unu ispat etmek tedir ki, üstün gelen devletlerin
lütuflarım kazanabilme ümidi ile kendi iste imizle boyun e memiz yönünde Almanya'da
alınan siya sal kararlar, halk topluluklarının durumları üzerinde korkunç etki ler yapmı tır.
Halk toplulukları deyiminin önemi üzerinde ısrarla dıınıyo rum. Çünkü milletimizin bütün
önderlerinin davranı larını aynı korkunç hataya ba lamak gerekece ine inanamıyorum.
i lerimizin yürütülmesi sava ın sonundan beri Yahudiler lata fından yapıldı ı için
felâketimizin sadece durumumuzu anlamak eksikli inden ileri gelmi olması gerçekten kabul
edilemez. Tersine milletimizi bile bile yok etmeye götürdüklerini kabul etmek icap eder.
i te 1806 senesinden 1813 senesine kadar yıkılmı bir Prusya'ya tekrar dövü mek gayretini
kazandırmak için yedi yıl yetti i halde aynı milletin imdi niçin bundan istifade etmedi i
dü ünülürse, neden devletimizin daha ziyade zayıflatıldı ı bu ekilde anla ılmı olur.
Locamo Ban ı 1918 senesi Kasım ayında, yedi yıl sonra imzalanmı tır.
Bu bölümün ba langıcı ortaya çıkmı olan her eyi açıklar: O alçakça barı imzalandıktan
sonra, artık dü manımız saldırganlı ını daha açık duruma getirmek için aldı ı tedbirlere
derhal bir kar ı koyma enerjisi ve cesareti bulunamazdı. Dü man, bu defa da çok fazla ey
istemeyecek kadar kurnaz ve akıllı idi. Saldırganlı ını ve adaletsiz davranı ını öyle ustaca
sınırlandırdı ki, yaptı ı zulümler kendisince ve Alman hükümetinin de takdirince tahammül
edilebilir gibi gözükecekti. Böylece halkta ba kaldırma duygularının ortaya çıkması korkusu
bulunmayacaktı. Bizim bo ulmamızı tamamlayan bu keyfi kararlara biz ne kadar izin
verirsek, yeni bir saldırma olayı ya da adaletsizce davranma kar ısında direnmeye o kadar
haksız görülüyorduk.
Clausevvitz'in anlattı ı zehir damlası i te budur. Artık bir defa ortaya çıkan karakter eksikli i
zorunlu olarak gitgide artacak ve yava yava korkunç bir miras gibi, bütün kararların
üzerinde a ırlı ını belli edecektir. Bu, kur un a ırlı ına benzer ki, bir millet onu omuzları
üstünden fırlatıp atmayı ba aramaz. Bu, böyle bir a ırlı ın altında inleyen milleti, en sonunda
köleler seviyesine indirir.
i te Almanya'da silâhlarımızı elimizden almak ve bizi boyunduruk altına sokmak i ini
sonuçlandıran, bizi politika bakımından savunmasız duruma sokan, ekonomik yönden istismar
eden kararnameler pe pe e yayınlanıyordu. Nihayet Davves Plânı 'm, bize bir mutluluk ve
Locamo Barı Anla ması'nı da bir bâ arıymı gibi gösteren ruhi durum bu ekilde meydana
geldi. Daha yüksek bir görü le, bütün bu felâketler üzerinde de bir mutluluk elde etti imiz söz
konusu olabilir, o da udur: insanlara yollarını a ırtmak kabilse de, Allah hiçbir zaman
Dostları ilə paylaş: |