Kader beni, iki Alman devletinin tam sınırları üzerinde bir kasabada, Braunau am Inn'de



Yüklə 1,96 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə29/30
tarix31.12.2021
ölçüsü1,96 Mb.
#49735
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   30
Adolf Hitler - Menim mubarizem

aldanmaz. Tanrı bizi lütuflarmdan mahrum bıraktı. Sıkıntı ve endi e o tarihten beri 
milletimizin de i mez kaderi oldu. Sefalet vatanda larımıza yegâne ve sadık yol arkada ı i-di. 
Bu vakada bile kader bizim lehimize hususi bir muamele göstermedi. Bize ancak lâyık 
oldu umuz  eyi uzattı. Artık  eref ve namusa verilen mükâfatı bilmiyoruz. Bize ekme ini 
kazanabilmek hürriyetini takdir ettiriyordu, insanlar ekmeklerini istemeyi artık ö rendiler ve 
bugün Tanrı'ya hürriyetlerim iade etmesi için dua edeceklerdir. 
1918 senesini kovalayan seneler esnasında milletimizin yıkılması gayet üzücü ve bariz oldu. 
O günlerde kim ileride meydana gelecek neticeyi önceden kestirmek cüretini gösterse  iddetle 
cezalandırılır ve hırpalanır di. 
1922-1923 kı ı geldi i zaman Fransa'nın hakkımızda besledi i duyguların çoktan farkına 
varılmı  olunması gerekirdi, i te bundan dolayı iki  ık vardı: Ya Fransa'nın iradesi Alman 
milletinin dayanma kuvvetine kar ı yava  yava  eriyecekti yahut Almanya nihayet bir gün 
muhakkak meydana gelecek  eyi yapacaktı. Özellikle sert bir tecavüz hareketi Almanya'yı 
hırslı bir de i iklik ve direni  gösterme e yöneltecekti. Böyle bir karann kavga çıkaraca ı ve 
bu kavgada Almanya'nın hayatının söz konusu olaca ı muhakkaktı. Almanya ancak daha önce 
Fransa'yı tecrit etmekte ba arı sa layarak bu ikinci sava ın bütün dünyaya kar ı Almanya'nın 
bir mücadelesi olmayıp, dünya barı ına halel getiren Fransa'ya kar ı bir dövü  oldu unu 
açıklasay-dı, bu sava tan canım kurtarmı  bir halde çıkabilirdi. 
Bu nokta üzerinde inatla duruyorum. Adamakıllı inanıyorum ki, bu ikinci ihtimali kuvveden 
fiile çıkarmak lâzımdır. Ve bu bir gün olacaktır. Ben Fransa'nın bize kar ı besledi i 
niyetlerinde bir de i iklik husule gelece ine ise kesinlikle inanmıyorum. Çünkü bu niyet, esas 
itibariyle Fransa'nın içgüdüsünden ba ka bir  ey de ildir. Ben Fransız olsaydım ve dolayısıyla 
Fransa'nın büyüklü ü bugün Almanya'nın büyüklü ünün kutsal olması kadar benim için aziz 
bir  ey olsa idi "Clemenceau"nun yapmak istedi inden ve yaptı ından ba ka türlü hareket 
etmeyecektim. Nüfusunun azalmasından de il, ırkının en iyi unsurlarının, derece derece 
ortadan kalkması yüzünden yava  yava  ölmekte olan Fransa dünyada ancak Almanya'yı 
yıkmak suretiyle mühim bir rol oynayabilir. Fransız dı  siyaseti bütün karmakarı ıklı ına 
ra men en sonunda ve sürekli olarak en derin ve en ate li unsurlarını tatmin edecek olan bu 
hedefe, Almanya'yı yıkma hedefine yönelecektir. Fakat varlı ını korumak yolunda pasif bir 
iradenin aynı derecede azimli ve faal surette hücuma geçirdi i bir iradeye uzun süre sonra 
ba arılı bir dayanma göstermesi mümkün de ildir. Almanya ile Fransa'yı sava maya götüren 
sonsuz mücadele, bir Fransız hücum ve tecavüzüne kar ı Alman savunmasından ibaret 
bulundu u müddetçe, bu kavga hiçbir zaman kesin bir karara ba lı olmayacaktır. Ama 
Almanya asırdan a ıra yeni yeni topraklar kaybedecektir. Son iki yüzyıldan bugüne, Alman-
ca'nın konu uldu u sınırlar göz önünde tutulursa  imdiye kadar bizim için bu kadar kötü bir 
netice do urmu  olan bu i in bundan daha iyi bir neticeye varaca ına inanmak herhalde saflık 
olur. 
Ancak bu gerçek vatanımızda iyice anla ıldı ı, artık milletin ya ama gücünün sırf pasif bir 
savunma içinde kaybolmasına razı olmadı ı, tersine, bütün enerjimiz Fransa ile kesin bir 
hesap görme i i u runda ve kesin mücadele yolunda hep bir araya toplandı ı, Alman 
milletinin ba lıca amacının terazinin bir kefesine atıldı ı zamandır ki, —evet sadece o 
zaman— bizi Fransa ile sava ma a iten bitip tükenmez ve faydasız mücadeleye son vermek 
mümkün olacaktır. Fakat  u  artla ki, Almanya Fransa'nın ortadan kaldırılması için mecbur 
oldu u geli meyi nihayet milletimize ba ka bir bölgede sa lamak için bir çare bulmalıdır. 


Bugün Avrupa'da 80 milyon Alman bulunuyor. Dı  politikamızın iyi yöneltildi ini kabul 
etmek, ancak yüz yıl geçmeden, kıtamızda iki yüz elli milyon Alman'ın, yeni dünya 
fabrikalarında çalı an tutsaklar gibi üst üste istif edilmi  yı ılı bir durumda de il, mesaileriyle 
birbirlerinin hayatlarım kar ılıklı olarak sa lanan köylü ve i çi sıfatları ile ya ayabilmeleri ile 
mümkün olabilir. 
1922 senesinin Ocak ayında Almanya ile Fransa arasındaki münasebetlerin gerginli i, tehdit 
edici bir hal aldı. Fransa yeni ve bilinen istilâ tedbirlerini dü ünüyor ve kendisine ba arı 
sa layacak dayanaklara gerek duyuyordu. Ekonomik istifadeden evvel siyasi bir baskı 
yapmak lâzımdı. Fransa'nın dü ünü üne göre ancak bütün Alman varlı ının sinir 
merkezlerinden birine indirilecek  iddetli bir darbeden sonra, inatçı milletimize daha a ır bir 
boyunduruk kabul ettire bilinirdi. Fransa Ruhr Havzası'nı i gal etmekle ve böylece manen 
bizim belkemi imizi kırmakla ba arı sa ladı ını sanmıyordu. Bizi ister istemez en a ırlarına 
varıncaya kadar bütün zorunluluklara "evet" dedirtecek köle vaziyetine dü ürece ini de ümit 
ediyordu. 
Ya boyunduruk geçirilmesi için boynumuzu uzatmak, ya münasebetleri kesmek söz 
konusuydu. Almanya derhal boyun e meye ba ladı ve sonunda tamamıyla direnci kırıldı. 
Kader, Ruhr'un i gali ile Alman milletinin kalkınmasına yardım için bir kere daha el 
uzatıyordu. Çünkü önce feci bir istila imi  gibi görünen  ey, daha yakından bakılırsa 
Almanya'nın ıstıraplarına bir "son" vermek için bir aracı idi. Fransa Ruhr'u i gal etmekle 
siyaset yönünden ilk defa olarak gerçek ve kızgın bir  ekilde, ingiltere'yi kendisinden 
uzakla tırıyordu. Hem yalnız  ngiliz diplomasi çevreleri durumdan haberli de ildiler. Bu 
çevreler Fransa ile anla mayı ancak so ukkanlılık ve ince hesaplara dayanması bakımından 
imzalamı lar, uygun görmü ler ve bugüne kadar korumu lardı, ingiliz milletinin bütün 
tabakaları bile aynı duyguyu besliyorlardı. 
Avrupa Kıtası'nda Fransız büyük hücumunun yanında bu yeni ve deh etli destek özellikle 
ingiltere'nin iktisadi çevrelerinde belirli bir memnuniyetsizlik do uruyordu. Çünkü Fransa 
imdi Avrupa'da, askeri ve siyasi bir devlet olarak öyle bir yerdeydi ki, evvelce Almanya 
hiçbir zaman buna eri memi ti. Bütün bunlardan ba ka Fransa siyaset bakımından ingiltere ile 
rekabet edebilmek için, e i bulunmaz ayrıcalıklı bir durum elde etmi ti. Avrupa'nın en mühim 
demir, kömür yatakları öyle bir milletin avucunda birikmi ti ki, bu devlet, Almanya'dan farklı 
olarak o zamana kadar can alıcı çıkarlarını hem azim, hem de cesaretle müdafaa etmi ti. 
Büyük sava  sırasında da silâhlarına kar ı duydu u itimadı bütün dünya unutmamı tı. Fransa, 
Ruhr'u i gal etmekle ingiltere'nin elinden bütün sava  kârını almı  sayılırdı. Basan bundan, 
sonra ingiltere'nin hareketli ve kaypak siyasetine de il, Mare al Foch'a ve onun arkasındaki 
Fransa'ya ait bulunuyordu. 
italya'da da Fransa'nın etkisiyle genel hava —zaten sava ın sonundan beri hiç dostane 
de ilken— kesin bir kin  ekline büründü. Bu, büyük bir tarihi an idi. Dünün dostları, yarının 
dü manları olabilirlerdi. Böyle olmamı  ve ikinci Balkan Sava ı'nda oldu u gibi, dost blok 
devletleri hemen birbirleri ile sava a tutu mamı larsa, sebebi sadece Almanya'da bir Enver 
Pa a bulunmamasından ve Re-ich  ansölyesinin Cuno ismini çok iyi tanımasından ileri 
geliyordu. Halbuki, Ruhr'un Fransızlar tarafından istilâsı Almanya'ya yalnız dı  siyasette 
gelecek için geni  manzaralar açmakla kalmıyor, iç politikada da büyük imkanlar sa lıyordu. 
Basının durmadan devam eden yalancı tesiri sayesinde ve Fransa'nın terakki ve kapitalist  am-
piyonu oldu una dair uyandırılan kanaat, Alman halkının büyük bir kısmını birdenbire bu 
hülya ile doldurmu tu. 1914 senesi bizim Alman i çilerinin aklına musallat olan milletlerin 
birbirleri ile anla ması hülyalarını da ıtmı  ve onları kanlı bir kavganın hüküm sürdü ü ve en 
kuvvetlinin hayatı en zayıfının ölümünü gerektiren bir dünyaya götürmü tü. 1923 yılının 
bahar ayları da aynı sahne ile geçti. 
Fransa tehditlerini icra etti i ve nihayet ba langıçta büyük bir titizlikle, a a ı Almanya'nın 
maden bölgesinde ilerleme e ba ladı ı zaman "kader"in saatinde gelmi  olan dakika Almanya 


için pek kesin idi. E er o zaman bizim milletimiz o dakikaya kadar takip etmi  oldu u yolu 
bırakıp, ba ka bir davranı  içine girse idi, Moskova, Napolyon'a kar ı ne olmu sa, Alman 
Ruhr bölgesi de Fransa için yine aynı  ey olurdu. Ancak iki  ekilde hareket etmek 
mümkündü. Ya bu alçalı a hiç ses çıkarmadan boyun e ilirdi ve kollar kavu turularak 
durulurdu; yahut Alman milletinin bakı ları, demir potalarının kızıllıkları görünen ve yüksek 
bacalarında dumanları savrulan bu kıtanın üzerine çekilerek, milletimizin gözünde bu devamlı 
hareketlere bir son vermek ve bitmeyen bir korku içinde ya amaktansa o dakikanın her türlü 
deh etlerine gö üs germek için ate li bir atmosfer yaratılırdı. 
O zaman Reich'ın  ansölyesi olan Cuno, hiç ölmez ve e siz ünü sayesinde üçüncü bir yol 
buldu. Bizim Alman burjuva partileri de  ansölyenin arkasından hayranlıkla yürüyerek ayrı 
bir ün kazandılar. 
imdi bizim önümüze açılmı  bulunan kapılardan ikincisini imkân oldu u kadar kısa bir 
ekilde tetkik etmek isterim: 
Fransa Ruhr'u istilâ etmekle, Versay Anla ması'm açık olarak ihlâl etmi ti. Bu suretle 
anla manın kefili bulunan devletler silsilesini özellikle ingiltere ile italya'yı kendinden 
uzakla tırmı tı. Fransa artık bu devletlerin yalnız kendisinin menfaatlerine ve egoizmine 
yarayan Ruhr'u gasbetmek i ine herhangi bir destek göstereceklerini umamazdı. Demek ki, 
Fransa bu sorunu sonuçlandırmak için yalnız kendi kuvvetine güvenebilirdi. Çünkü bu mesele 
ba langıçta bu maceradan ba ka bir  ey de ildi. Milli bir Alman hükümeti yalnız  eref ve 
namusun emretti i hareket biçimini seçebilirdi. Fransa'ya derhal silâhlı bir "direnme" 
gösterilemeyece i muhakkak idi. Fakat kuvvet ile desteklenmemi  bütün müzakerelerin 
gülünç ve sonuçsuz kalaca ını kabul etmek gerekirdi. Gerçek ve etkili bir direnme mümkün 
olmadı ı zaman "müzakereye giri mekten  imdilik imtina ediyoruz" demek mânâsız, gülünç 
bir harekettir. Ancak, bu kuvveti vücuda getirmeden müzakereye giri mek de daha budalaca 
bir hareket olur. 
Askeri çarelerle Ruhr'un istilâsına kar ı konabilirdi demek istemiyorum. Böyle bir kararı ileri 
sürmek için çılgın olmak lâzım gelirdi. Fakat, Fransa'nın davranı ının meydana getirdi i 
görünü ten ve bu giri imi uygulamak için gösterdi i gecikmeden istifade edilebilirdi ve 
edilmeli idi. Fransa'nın parçalayarak ayaklar altına aldı ı Versay Anla ması'na bir de er 
vermeyen ve Almanya'yı temsil eden liderler ilerde dayanacakları askeri kaynakları temin 
etmeliydi.  urası da belli olmalıydı ki, en iyi delegeler bile üzerinde bulundukları toprak, 
oturdukları koltuk kendi milletlerinin himayesinde olmadıkça görü melerde hemen hemen 
hiçbir ba arı kazanamaz. Zavallı bir terzi parçası araçlara kar ı mücadeleye giri emez. Savun-
madan yoksun bir tüccar, Brennus terazisinin bir kefesine kılıcını attı ı zaman, o da dengeyi 
sa lamak için kendi kılıcını di er kefeye atamazsa neticeye rıza göstermekten ba ka bir  ey 
yapamaz. 1918'den beri dü manın tek taraflı ve keyfi kararlar alan düzenli ve gülünç 
müzakerelerinde hazır bulunmak ümit kırıcı bir hareket de il miydi? Halbuki bizi ba langıçta 
alay yoluyla bir konferans masası ba ına ça ırarak evvelden tespit edilmi  kararlar ve 
programlar bize verilmekle biz bütün dünyaya bir "alet" manzarası olarak arz edilmiyor 
muyduk? Biz bu programlar hakkında nutuklar verebilirdik, fakat onları de i mez gibi kabul 
etmeye mecburduk. Do rusu aranırsa, görü melerde bizi temsil edecek diplomatlarımız en 
mütevazı bir orta seviyeyi pek az geçmi lerdi, içlerinden ço u Lloyd Geor-ge'un alay dolu 
sözlerini pek haklı gösteriyorlardı. Lloyd George eski Reich  ansölyesi Sitnon'un kar ısında 
alaylı bir tavırla: "Almanların kendilerine lider olarak zeki adamlar bulmasını bilmediklerini 
söylemi ti. Zaten dahi kimseler bile, taarruz etme e azmetmi  kuvvetli bir dü manın iradesi 
kar ısında ve temsil edecekleri müdafaasız milletin üzüntü veren aciz hali dolayısıyla pek 
önemsiz neticeler elde edebilirler. 
Gerçi 1923 yılının baharında ordumuzu yeniden kurmak için Fransa'nın Ruhr'u istilâ 
etmesinden yararlanmak isteyecek bir kimse, önce millete manevi silâhlarını iade etmesi, 


ondaki irade kuvvetini geli tirmesi ve milletin içinde yatan kahramanlık duygularını silmek 
isteyenleri yok etmesi gerekirdi. 
1914 ve 1915 senelerinde Marksçılık "bela"sının ba ı kesin surette ezilmek i i ihmal 
olundu u zaman, bu hatayı 1918 tarihinde kanımızla ödedik. 1923 yılının baharında, 
memleketlerine kötü gözle bakan ve milletlerinin katili olan Marksistleri artık kesin olarak 
zararsız hale getirmek için fırsattan istifade edilmedi i zaman kötülük edilmi  olan kabahatin 
cezasını acı surette çekecektik. Fransız hücumlarına ve tecavüzlerine kar ı tesirli bir direnme 
fikri, e er be  sene evvel sava  meydanlarında Alman direncini içten parçalamı  olan 
nüfuzlara sava  açılmayacak olursa halis bir çılgınlıktan ibaret kalırdı. Yalnız "burjuva" 
dü ünceli ki iler, Marksizm'in bir geli me geçirece ini ve 1918 yılının Kasımında o murdar, 
i renç yaratıkların ve o zamanki hükümet makamlarını elde edebilmek için iki milyon ölüyü 
so ukkanlılıkla ayaklar altına serdiklerini unutarak birden milli  uura saygı göstereceklerim 
tahmin edebilirlerdi. O zamanlar vatanlarına ihanet etmi  olanların bir an içinde Alman 
hürriyetinin birincileri kesileceklerini ümit etmek akla sı maz oldu u kadar da gerçekten 
anlamsız bir fikir idi. Nasıl bir sırtlan bir le i pençesinden bırakmazsa bir Marksist de 
vatanına ihanetten vazgeçmez. Burada bana sakın aptalca itiraz ileri sürülme e kalkı ılmasın. 
Belki vaktiyle birçok i çilerin de Almanya için kanlannı dökmü  oldukları söylenecektir. Evet 
Alman i çileri konusunda hemfikiriz. Fakat o zaman bu Alman i çileri uluslararası Marksist 
de ildi. 1914 yılında Alman i çi sınıfı yalnız Mark-sistlerden kurulu olsaydı, sava  üç haftada 
biterdi. Almanya daha ilk askeri sınırı geçmeden çökerdi. Hayır, o vakit Alman milleti 
mücadeleye son vermemi  ise "Marksizm delili i"nin onun kalbini henüz zehirlemi  
olmamasındandı. Fakat bir Alman i çisinin ve bir Alman askerinin sava  sırasında Marksist 
liderler tarafından ele geçirilmesi o i çi ve askerin vatan için kaybolmu  hale gelmeleri 
demekti. E er sava ın ba ında ve devam etti i müddetçe vatanda  ların karakterinde yaralar 
açan ve ahlâkını bozan bu "iBRANl-LER"den on iki bin, yahut on be  bin tanesi türlü türlü 
kaynaklardan gelme çe itli mesleklere mensup en iyi Alman i çilerinden yüz binlercesinin 
sava  hattında maruz kaldıkları o zehirli gazlan teneffüs etselerdi, milyonlarca insanın feda 
edilmesinin bir mânası olacaktı. Böylece bu alçak ruhlu adi ki ilerden zamanında yakamızı sı-
yırabilseydik kahraman bir milyon Alman'ın hayatı da kurtarılırdı. Fakat burjuvazinin siyaset 
ilmi, milyonlarca adamı, hiç göz kırpmadan sava  meydanında öldürme e göndermekten ve 
öte tarafta vatan haini olan on, on iki bin alçak Yahudi'nin, faizci, dolandırıcı, hırsız heriflerin 
vatanın en kıymetli ve en kutsi varlı ı oldu unu ve bunlara dokunmamak icap etti ini yüksek 
sesle söylemekten, çevreye duyurmaktan ibaretti. Bu burjuva aleminde zayıflı ın ve kor-
kaklı ın mı, yoksa tamamen bozuk ve peri an bir ahlâkın mı hüküm sürdü ü hakikaten 
kestirilemez. Burjuvazi ortadan kalkma a mahkum bir sınıfı temsil eder ve fakat ne yazık ki 
kendisi ile birlikte bütün bir milleti uçuruma sürükler. 
i te 1923 senesinde 1918'dekine benzer bir durumla kar ı kar ıya bulunuyoruz. Ne türlü bir 
dayanma  ekli seçilirse seçilsin, ilk alınacak tedbir milletimizi Marksizm zehrinden kurtarmak 
idi. Ben o dü üncedeyim ki, gerçekten milli bir hükümetin ba ta gelen görevi Marksizm'e 
kar ı bir yok etme sava ını açma a karar vermi  insanları aramak ve bulmak ve daha sonra 
onlara meydanı serbest bırakmaktı. Bu hükümet sosyal, barı , güvenlik ve asayi  gibi anlam-
sız bir prensibin alçakça taraftarı olmamalıydı. Çünkü öte yanda ülke dı ındaki dü man vatana 
en tehlikeli darbeyi indiriyordu ve içte de hıyanet kö e ba larında, sokaklarda, caddelerde, her 
yerde kol geziyordu. Gerçekten milli bir hükümetin, o zamanlar karmakarı- ıklı ın olu unu 
keskin bir gözle görmesi icap ederdi. Ne var ki bu durum milletimizin can dü manı olan 
Marksistlerle tam bir hesap görmeye cidden imkân vermeli idi. Bu yedek çare unutulursa her 
ne  ekilde olursa olsun bir direnci ve dayanmayı dü ünmek tam bir çılgınlık olurdu. 
Böyle bir tarihi geni li i olacak hesap görme i i bazı hususi akıl vericiler, içleri geçmi  bazı 
ihtiyar bakanlar tarafından çizilmi  bir plânı takiple sa lanamazdı. Dünyada hayatın ölümsüz 
kanunlarina ba  e mek gerekirdi. Bu kanunlar hayatı bir kavga, yani sonu kesilmeyen bir 


kavga kabul ederler. Çok zaman en kanlı iç sava ların esas itibariyle yumu ak huylu olan bir 
milleti çelikle tirdi i ve pis kokusu göklere kadar çıkan bir le in ise, büyük bir özenle devam 
ettirilmi  bir barı  halinin neticesi oldu u gerçe ini gözden uzak tutmamak gerekirdi. Bunun 
için 1923'te milletimizin kemiklerini ve etlerim kemiren yılanları çelik bir elle yakalamak 
ihtiyacını do mu tu. Bu i  ba arı ile sonuçlanınca, o zaman hareketli bir direnç hazırlıklarının 
anlamı olurdu. Hiç olmazsa sözde milli çevreleri, bu defa vatanın ne kazanaca ı ihtimali 
bulundu unu ve özellikle 1914'teki ve takip eden senelerdeki aynı hatalar tekrar edilirse so-
nucun 1918'dekinin aynı olaca ım açıkça anlatma a te ebbüs ederek gırtla ımı yırtıncaya 
kadar u ra tım. Hiç bıkmadan ve usanmadan kaderin akı ını yakından takip ederek, 
hareketimize Marksizm ile hesap görmek olana ını vermelerini istiyordum. Fakat bunları 
kula ı i itmeyenlere anlatıyordum. Ordu kumandanı da içlerinde oldu u halde herkes, ne 
yapılması gerekti im benden iyi bildi ini iddia ediyordu. Nihayet bir gün geldi ki, tarihin en 
üzücü hak verme durumlarından birine dü tüler. 
O zaman Alman burjuvazisinin görevinin son hududuna vardı ı ve artık hiçbir i e yaramaz 
hale geldi i hakkında derin bir kanaate sahip oldum. Bütün bu burjuva partilerinin Marksizm 
ile yalnız rekabetin telkin etti i duygudan dolayı mücadele ettiklerini ve onu ciddi surette 
ortadan kaldırmayı istemediklerim gördüm. Uzun zamandan beri bütün bu partiler 
Almanya'nın yok olmasını görme e alı ık bulunuyorlardı. Artık yalnız bir dü ünceleri 
kalmı tı: "Cenaze alayı ziyafetine kendilerini de davet ettirmek, i te yalnız bunun için 
mücadele ediyorlardı. 
unu açıkça itiraf edece im: O devirde ben Alplerin güneyinde milletine kar ı besledi i ate li 

Yüklə 1,96 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin