Ventriküler fonksiyondan bahsedilirken kastedilen genellikle sol ventrikül (LV) olmasına karşın aynı durum sağ ventrikül (RV) için de geçerlidir. Her ne kadar ventriküller fonksiyonel olarak ayrı iseler de birbirlerinden bağımsız değildir. Ayrıca, sistolik ve diyastolik fonksiyonu etkileyen faktörler birbirinden ayrılabilir; sistolik fonksiyondan kasıt ventriküler ejeksiyon iken diyastolik fonksiyon ventriküler doluşa bağlıdır.
Ventriküler sistolik fonksiyon sıklıla kalp debisi (CO) ile eşdeğer tutulur. Kalp debisi, kalbin bir dakikada pompaladığı kan hacmidir. İki ventrikül seri bağlandıklarından kalp debisileri de normalde eşittir. Kalp debisi, aşağıdaki eşitlik ile ifade edilebilir.
Vücut hacminden doğan farklılıkları kompanse etmek için de CO, sık olarak vücut yüzey alanına bölünerek kullanılır.
Şekil 1.13 Sempatik ve parasempatik sinirlerin kalp hızı üzerine etkisi. Sempatik sinirler kalp hızını artırır, parasempatik sinirler ise azaltır.
KLİNİK
CO, genellikle kalp hızı ile doğru orantılıdır. Kalp hızı, SA nodun intrensek fonksiyonudur (spontan depolarizasyon), fakat otonomik, humoral ve lokal faktörler ile modifiye edilir. SA nodun normal intrensek hızı genç erişkinlerde 90-100 vuru/dk civarındadır, yaşla aşağıdaki formüle uygun olarak azalır.
Normal kalp hızı = 118 vuru/dk - (0,57 x yaş)
Vagal aktivitenin artması, muskarinik kolinerjik M2 resöpterlerinin stimülasyonu yoluyla kalp hızını yavaşlatır, sempatik aktivitenin artması da 1 adrenerjik reseptörler aracılığıyla kalp hızını artırır.
Atım hacminin düzenlenmesi
Atım hacmi 3 değişken tarafından düzenlenir: (1)
Kalp kası lifinin uzunluğu. (2)
Toplam periferik direnç; kan akışına karşı arterlerdeki direnç. (3)
Kasılabilme; miyokardın kasılma gücü.
(1) Kalp debisinin kalp kas lifi uzunluğundaki değişikliklere bağlı
olarak düzenlenmesine heterometrik düzenleme denir. Kalp kasında uzunluk-gerim ilişkisi iskelet kasının aynıdır:
Belli bir uzunluğa kadar kasın boyu uzadıkça kasılma gücü artar (Şekil 1.14).
Kasılma gücü maksimuma ulaştıktan sonra, kasın boyu ne kadar uzatılırsa uzatılsın, kasılma gücü artmaz. Tam tersine, kasılma gücü azalır. Kalp kası lifinin uzunluğu
diyastol sonu kan hacmi ile orantılıdır. Diyastol sonu kan hacmi; kasılma öncesi ventriküllerde bulunan kan hacmidir. Diyastol sonu kan hacmindeki artış, kasılma gücünde ve dolayısıyla atım hacminde artışa neden olur. Diyastol sonu kan hacmi, kasılma gücü, atım hacmi ve kalp kası arasındaki bu ilişki
Frank-Starling kanunu olarak bilinir.
Şekil 1.14 Uzunluk-kasılma gücü ilişkisi.
Diyastol sırasında, kanla dolmadan önce miyokard hücrelerinin sarkomer uzunluğu 1.5 m'dir. Bu uzunlukta her iki taraftan aktin flamentleri sarkomerin ortasında myozinle üst üste binerler ve bu nedenle hücreler zayıf olarak kasılabilirler (Şekil 1.15). Ventriküller kanla
dolarken miyokard gerilir, sarkomer uzunluğu artar. Böylece aktin flamentleri sadece A bantlarının kenarlarında myozinle üst üste gelirler. Bu durum kasılma süresince daha fazla kuvvetin oluşturulmasını sağlar. Aktin ve myozinin daha elverişli bir şekilde üst üste gelmeleri ventriküllerin gerilmesiyle oluşturulduğundan ve gerilmenin derecesi dolmanın derecesiyle kontrol edildiğinden, kasılmanın kuvveti diyastol sonu kan hacmi tarafından ayarlanır. İskelet kasında olduğu gibi kalp kasında da sarkomer boyu 2,2 m iken kasılma gücü en büyüktür.
Şekil 1.15 Sarkomer boyu 1,5 ve 2,2 mikrometre iken aktin ve myozin ilişkisi.
(2) Kalp kasılmalarının şiddeti, ventriküllerin kanı pompalamasına karşı koyan dirençle de belirlenir. Bu direnç pulmoner arterde düşük, aortta yüksektir. Atım hacmi toplam periferik dirençle ters orantılıdır; periferik direnç arttıkça atım hacmi azalır. Ancak, artmış periferik dirence karşı atım hacmindeki azalma sadece birkaç vuruda oluşur. Çünkü sağlıklı bir kalp artmış periferik direnci daha güçlü vuruyla kompanse edebilir. Frank-Starling kanunu kalbin toplam periferik dirençdeki artışa nasıl ayarlandığını açıklar: (a) Periferik dirençde artış atım hacminin azalmasına neden olur. (b) Böylece ventriküllerde daha çok kan kalır; bir sonraki siklus için diyastol sonu kan hacmi artar. (c) Bunun sonucu olarak sonraki siklusda ventrikül daha çok gerilir ve kanı fırlatmak için daha güçlü kasılır. Bu durum sağlıklı bir kalbin normal debisini devam ettirmesini sağlar.
Frank-Starling kanunu nedeniyle, belirli sınırlar içinde kalbin pompa gücü karşısındaki arteryel basınçda ortaya çıkan değişiklikler kalp debisini hemen hiç etkilemez.
Arteryel basıncın 80–160 mmHg sınırlarında kalp debisi değişmez. Basınç ancak 160 mmHg’nın üzerine çıktığı zaman kalp yetersizliğinin başlamasına neden olur.
(3) Kalp debisinin uzunluktan bağımsız, kasılma gücüne bağlı olarak düzenlenmesine
homeometrik düzenleme denir. Herhangi bir uzunlukta ventrikülün kasılma gücü sempatoadrenal sistemin aktivitesine bağlıdır.
Katekolaminler (norepinefrin ve epinefrin) kalp kasının uzunluğunu değiştirmeden kasılma gücünü artırırlar. Katekolaminlerin
+ inotrop etkisi olarak bilinen bu etki
1-adrenerjik reseptörler ve cAMP ile düzenlenir. cAMP, kalsiyumun ekstrasellüler sıvıdan hücre içine akışını artırır. Böylece Troponin C'ye bağlanabilecek
kalsiyum miktarı artar. Bu da kasılma gücünü artırır. Aynı zamanda cAMP, bir protein kinaz yardımıyla kalsiyum iyonlarının sarkoplazmik retikuluma aktif taşınmasını da arttırır. Böylece gevşeme hızlanır ve sistol süresi kısalır. Bu durum kalp hızı arttığında önemlidir. Çünkü yeterli diyastoluk doluma imkân sağlar.
Diyastol sonu kan hacmi, dolayısıyla atım hacmi ve kalp debisi venöz dönüşü etkileyen faktörlerce kontrol edilir (Şekil 1.16). Venöz kanla dolan atriyum ve ventriküllerdeki hız, toplam kan hacmi ve kanın kalbe dönüşünü sağlayan venöz basınca bağlıdır. Venler ince ve daha az musküler yapıya sahip olduklarından daha büyük kompliyansa sahiptirler. Bunun anlamı belli bir basınçda arterlerden daha çok genişleyebilecekleridir. Toplam kan hacminin yaklaşık %75’i ven ve venüllerde, %20’si arter ve arteriyollerde, %5’i ise kılcal damarlarda bulunur. Bu nedenle venler
kapasitans damarlar olarak adlandırılır. Arterler ve arteriyoller daha az kompliyansa sahip olduklarından
rezistans damarlar olarak adlandırılır.
Venöz basınç venüllerde yüksektir (10 mmHg) ve vena cava'nın sağ atriyumla birleştiği yerde düşüktür (0 mmHg). Venler toplam kan hacminin %70’ini içermelerine rağmen ortalama venöz basınç 2 mmHg’dır, ortalama arteryel basınç ise 90–100 mmHg'dır. Arteryel ve venöz
basınç farkı venöz dönüşü sağlar. Venlerdeki düşük basınç; arter ve kılcal damarlar arasındaki basınç düşmesine ve yüksek venöz kapasitansa bağlıdır.
Şekil 1.16 Diyastol sonu kan hacmi ve venöz dönüşü etkileyen faktörler. (Kesik çizgiler azaltanları gösteriyor.)
Basınç farkına ek olarak şu faktörler kalbe venöz dönüşe katkıda bulunurlar: (1)
Sempatik sinir aktivitesi; venöz duvarlardaki düz kas kasılmasını uyarır ve kompliyansı azaltır. (2)
İskelet kas pompası; kas kasılması sırasında venöz basıncı artırarak diyastol sonu kan hacmini artırır. Venlerde bulunan kapaklar (
venöz kapaklar) geriye doğru kapanır, ileri doğru açılırlar (Şekil 1.17). Bu nedenle venlerde kanın hareketi daima kalbe doğrudur. İskelet kasları kasıldığı zaman venlerde bulunan kanı kalbe doğru hereket ettirirler ve kalbe dönen kan hacmini artırırlar. (3)
Torasik ve abdominal boşluklar arasındaki basınç farkı; kanın kalbe geri dönüşünü artırır. İnspirasyon esnasında diyaframın kasılması torasik hacimde artmaya, abdominal hacimde azalmaya neden olur. Toraks boşluğunda bir vakum ve abdominal boşlukta bir yüksek basınç oluşur. Bu basınç farkı kanın abdomenden torasik venlere akışına neden olur.
Şekil 1.17 İskelet kas pompası.