SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
65
S38 SIÇAN AKCİĞERİNDE HİPERBARİK OKSİJEN UYGULAMASI İLE
ORTAYA ÇIKAN OKSİDATİF STRES ÜZERİNE FİZYOLOJİK VE
FARMAKOLOJİK DOZLARDAKİ MELATONİNİN ANTİOKSİDAN ETKİSİ*
T.Topal
1
, S.Sadır
1
, G.Metinyurt
2
, Ş.Öter
1
, A.Korkmaz
1
, H.Bilgiç
1
GATA,
1
Fizyoloji ve
2
Biyokimya Anabilim Dalı; ANKARA.
ttopal@gata.edu.tr
Giriş ve Amaç: Birçok hastalığın tedavisinde kendisine önemli bir yer
bulan hiperbarik oksijen (HBO) uygulamalarının oksidatif etkilere de yol
açabildiği bildirilmiştir. Bu oksidatif etkinin ise özellikle yüksek basınç ve saf
oksijene doğrudan maruz kalan akciğer dokusunda daha belirgin olarak
ortaya çıkabildiği bilinmektedir. Oksidatif stres ile seyreden durumlarda
çeşitli antioksidan maddelerin kullanımı da giderek yaygınlaşmaktadır.
Melatonin de kuvvetli antioksidan etkinliği gösterilmiş ve vücutta hormon
olarak da salgılanan bir maddedir. Bu çalışmada, daha önce sıçan
akciğerindeki oksidatif etkisi gösterilmiş ve tedavide de kullanılan bir HBO
prosedürü olan 3 atmosfer basınç altında 2 saat süreli saf oksijen
uygulamasıyla sıçan akciğerinde artan lipid peroksidasyonu üzerine
ekzojen uygulanan (10 mg/kg, i.p.) ve endojen olarak salınan melatoninin
etkileri karşılaştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem: 70 adet Sprague-Dawley erkek sıçan altı gruba ayrıldı;
(A)kontrol grubu, (B)gündüz HBO grubu, (C)gece karanlıkta HBO grubu,
(D)gündüz melatonin grubu, (E)gündüz melatonin+HBO grubu, (F)gece
ışıkta HBO grubu. Oksidatif stres ölçütü olarak tiyobartürik asit reaktifleri
(TBARS), ayrıca süperoksit dismutaz (SOD) ve katalaz (CAT) düzeyleri
ölçüldü.
Bulgular ve Sonuç: HBO uygulanan grup B ve F’de TBARS, SOD, CAT
değerleri kontrol grubuna göre anlamlı oranda artmış bulundu. Bu artışın
grup C, E’de ortaya çıkmadığı görüldü; bunlardan grup C’deki etki daha
belirgin idi. Yalnızca melatonin uygulanan grup D’te TBARS, SOD, CAT
değerleri kontrol grubundan farklı değildi. 2 saat süreyle 3 atmosfer
basınçla uygulanan HBO sıçan akciğerinde belirgin oksidatif strese neden
oldu. Gerek ekzojen yoldan uygulanan, gerekse vücutta fizyolojik olarak
salınan melatonin ise bu etkiyi engelledi. Bulgular, endojen melatonin
etkisinin daha güçlü olduğu yönünde değerlendirildi.
*Bu araştırma Uzmanlık Öğrencisi Tez çalışmasıdır ve Gülhane Askeri Tıp
Akademisi Araştırma ve Geliştirme Merkezi’nce desteklenmiştir.
SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
66
S39 FARKLI DOZLARDA MELATONİNİN SIÇANLARDA BEYİN VE
KAROTİS KAN AKIMLARINA ETKİSİ
S.A.Vardar
1
, G.D.Altun
1,2
, M.Yaprak
1
, E.Vardar
3
, Z.Çukur
4
, K.Kaymak
1
Trakya Üniversitesi, Tıp Fakültesi,
1
Fizyoloji,
2
Nükleer Tıp ve
3
Psikiyatri AD,
4
Deneysel Araştırma Laboratuvarı; EDİRNE.
arzuvardar22@hotmail.com
Giriş ve Amaç: Melatoninin beyin ve karotis arter kan akımlarına etkisi az
sayıda ve ayrı çalışmalarla incelenmiştir. Bu çalışmada, farklı dozlarda
melatonin verilerek; erişkin sıçanların beyin ve karotis arter kan akımlarının
birlikte incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Sprague-Dawley türü erişkin erkek sıçanlar her grupta
n=6 olacak şekilde dört gruba ayrıldı. İlk gruptaki sıçanlara 0,1 µg/kg, ikinci
gruptaki sıçanlara 100 µg/kg ip melatonin verildi. Teknesyum 99m
hegzametipropilen amin oksim (Tc
99m
HMPAO) enjeksiyonunu takiben
sintigrafik ölçüm yapıldı. Aracı gruba i.p. fizyolojik serum ve %1 etanol
karışımından verildikten sonra, kontrol grubuna ise direkt olarak sintigrafik
ölçüm yapıldı. Tüm grupların sol ventrikül, tüm beyin, sağ ve sol karotis
arterdeki ilgi alanları (ROI) çizildi. Zaman aktivite grafikleri oluşturuldu.
Beyin retansiyon indeksi (BRI), sağ a.carotis communis kan akımı (RCR) ile
sol a. carotis communis kan akımı oranları (LCR) belirlendi.
Bulgular ve Sonuç: Melatonin sıçanlara fizyolojik dozda verildiğinde (0,1
µg/kg), farmakolojik doz grubu, aracı ve kontrol grubundaki sıçanlara göre
BRI değerlerinin anlamlı azalma gösterdiği [sırasıyla 2,05
±0,31, 2,77±0,37,
2,49
±0,40, 3,05±0,81 ve p=0,02)], farmakolojik doz grubu (100 µg/kg) RCR
değerlerinin ise (18,43
±6,69) fizyolojik doz grubu, aracı ve kontrol
grubundaki değerlerden daha yüksek olduğu (sırasıyla 10,32
±3,03,
8,12
±2,62, 8,82±3,72 ve p=0,01) görüldü. Melatonin fizyolojik dozda sıçan
beyin kan akımını azaltmakta ancak karotis arter kan akımını anlamlı
düzeyde etkilememektedir. Farmakolojik dozda ise karotis arter kan akımını
artırıcı etki etmektedir.
SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
67
S40 DENEYSEL MİYOGLOBİNÜRİK AKUT BÖBREK YETMEZLİĞİNDE
EKSOJEN MELATONİNİN ETKİLERİ*
N.Aydoğdu
1
, G.Atmaca
1
, Ö.Yalçın
2
, K.Batçıoğlu
3
, K.Kaymak
1
Trakya Üniversitesi, Tıp Fakültesi,
1
Fizyoloji ve
2
Patoloji AD; EDİRNE.
3
İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Kimya Bölümü; MALATYA.
naydogdu@hotmail.com
Giriş ve Amaç: Günümüzde iskelet kasının travma veya metabolik
nedenlerle hasarı sonucu sekonder gelişen miyoglobinürik akut böbrek
yetmezliği (ABY) yüksek oranda görülmekte ve patogenezinde serbest
oksijen radikalleri önemli rol oynamaktadır. Çalışmamızda hipertonik
gliserolün intramüsküler (i.m.) verilmesiyle oluşturulan miyoglobinürik
ABY’de melatoninin etkisini araştırmayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 260-300 g ağırlığında, 50 erkek Wistar
Albino türü sıçan kullanıldı. Sıçanlar rastgele 4 gruba ayrıldı ve serbest
diyette 16 saat susuz bırakıldıktan sonra; grup 1’deki sıçanlara fizyolojik
serum (FS), 2., 3. ve 4.gruplara %50’lik gliserol solüsyonundan 10 ml/kg’a
göre bulunan toplam hacim eşit miktarlarda her iki arka bacağa i.m. enjekte
edildi. Gliserol ve FS’nin i.m. enjeksiyonuyla eş zamanlı ve 24 saat sonra 1.
ve 2.gruplara FS, 3.gruba 5 mg/kg ve 4.gruba 10 mg/kg dozunda melatonin
intraperitoneal (i.p.) verildi. Gliserol enjeksiyonundan 48 saat sonra sıçanlar
xylazin-ketamin anestezisi altında kan ve böbrekleri alındı. Böbrek
dokusunda süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), glutatyon
peroksidaz (GPx) enzim aktiviteleri, malondialdehit (MDA) düzeyi ile
plazma üre, kreatinin, nitrik oksit (NO) düzeyleri ve histopatolojik
değişiklikler incelendi.
Bulgular ve Sonuç: Çalışmamızın bulguları gliserol verilen gruplarda
ABY’nin geliştiğini, plazma NO düzeyi grup 1 ile grup 2, grup 3 ve grup 4
arasında p<0,001 düzeyinde, grup 2 ile grup 3 ve grup 4 arasında p<0,05
düzeyinde anlamlı bir azalma vardı. 3.grupta 2.gruba göre CAT aktivitesinin
azaldığını gösterdi. 2., 3. ve 4.grupların diğer bulguları arasında istatistiksel
olarak anlamlı farklılık bulunmadı. Sonuç olarak, melatoninin güçlü bir
vazodilatatör olan NO’yu anlamlı düzeyde azaltarak, bu modelde oluşan
renal iskemiyi şiddetlendirdiğini ve buna bağlı olarak koruyucu rol
oynamadığını düşünmekteyiz.
*Bu çalışma Trakya Üniversitesi tarafından TÜBAP-419 nolu proje ile
desteklenmiştir
SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
68
S41 KURŞUNUN BÖBREK KAN AKIMI VE FONKSİYONLARINA ETKİSİ
İLE HİPERTANSİYON İLİŞKİSİ
C.Arifoğlu
1
, N.Dursun
2
, L.Keskinol
1
, C.Süer
2
Erciyes Üniversitesi,
1
Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Öğrencisi;
2
Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; KAYSERİ.
dursun@erciyes.edu.tr
Giriş ve Amaç: Kurşun, yıllardır çevresel kaynaklı toksik bir metal olarak
bilinmektedir. Düşük seviyede uzun süre kurşuna maruz kalma
hipertansiyon oluşturmaktadır. Çalışmamızın amacı, düşük dozda uzun
süre kurşuna (Pb) maruz kalmanın neden olduğu hipertansiyon ile böbrek
kan akımı ve fonksiyonundaki değişiklikler arasındaki ilişkiyi ortaya
koymaktır. Kurşun ile oluşan renal hipovolemide nitrik oksitin (NO) rolü ile
lipit peroksidasyonu oluştuğunu gösteren malondialdehit seviyesinin
araştırılması da amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada 5 aylık 45 adet Spraque-Dawley sıçan
kullanıldı. Pb gruplarına 2 hafta süreyle kurşun asetat (8 mg/Kg) periton
içine verildi. Deney süresince sıçanların her biri metabolizma kafesine
konuldu, başlangıç ve 15.günlerde 24 saatlik idrar örnekleri alındı.
Sıçanların ortalama arteryel kan basıncı (OAKB), sistolik kan basıncı
(SKB), diyastolik kan basıncı (DKB), renal kan akımı ölçüldü. İdrarda iyon
(Na
+
, K
+
, P), protein ve kreatinin değerlerine bakılarak grupların böbrek
fonksiyonları karşılaştırıldı. Plazmada NO ve malondialdehit (MDA) tayin
edildi.
Bulgular ve Sonuç: Pb verilen grubun OAKB, SKB ve DKB ortanca
değerleri, kontrol grubuna göre anlamlı derecede arttı (p<0,01). Pb verilen
grubun renal kan akımı ve glomerüler filtrasyon hızı (GFH), kontrol grubuna
kıyasla önemli derecede azaldı (p<0,01). Böbrek tübüler fonksiyonu üzerine
kurşunun etkisi gözlenmedi. Pb verilen grubun plazma NO ortanca
değerleri kontrol grubuna göre istatistiksel anlamda azaldı (p<0,01). L-nitro
arginin metil ester (L-NAME) verilen kontrol grubu ile kontrol grubu
arasında istatistiksel anlamda fark bulunurken, Pb ve Pb ile birlikte L-NAME
verilen grubun NO ortanca değerleri arasında istatistiksel anlamda fark
bulunmadı. Bu sonuçlar kurşunun renal arter üzerindeki etkisinin NO yapım
ya da salınımını azaltmasına bağlı olduğunu göstermektedir. Kurşun MDA
düzeyinde önemli bir değişiklik oluşturmadı. Sonuç olarak verilen düşük doz
Pb, böbrek kan akımı ve glomerüler filtrasyon hızını azaltmaktadır. Tübüler
fonksiyon ve MDA’da değişikliğin olmaması nefrotoksisite geliştirmediğinin
göstergesi olarak kabul edilmiştir.
SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
69
S42 BÖBREK İSKEMİ-REPERFÜZYONUNDA ENDOTELİN-A
RESEPTÖR ANTAGONİSTİ BQ-123’ÜN NİTRİK OKSİT ÜRETİMİYLE
İLİŞKİLİ KORUYUCU ETKİSİ
H.Erdoğan
1
, E.Fadıllıoğlu
2
, M.H.Emre
2
1
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD; TOKAT.
2
İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; MALATYA.
herdogan@inonu.edu.tr
Giriş ve Amaç: Akut böbrek yetmezliğinin en sık sebebi olan renal iskemi-
reperfüzyon (I/R) hasarında endotel kaynaklı faktörler önemli yer tutar.
Çalışmamızda endotelin-A (ET
A
) reseptör antagonisti olan BQ-123’ün
böbrek I/R hasarına karşı koruyucu etkisinin oksidan/antioksidan sistem ve
plazma böbrek fonksiyon testleri ile gösterilmesi, nitrik oksit (NO) ile olan
ilişkisinin açıklığa kavuşturulması ve ortalama kan basıncında (OKB)
meydana gelen değişikliklerin incelenmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Erkek Sprague Dawley sıçanlar 6 gruba ayrıldı (n=8);
Kontrol, I/R, L-NAME (NOS inhibitörü, L-nitro-L-arjininmetilester), BQ,
BQ+L-NAME, BQ+L-NAME+L-Arginin. Kontrol haricindeki gruplara 30 dk
iskemi ve 2 saat reperfüzyon uygulandı. Böbrek dokusunda katalaz (KAT),
superoksit dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz (GSH-Px), ksantin
oksidaz (XO), miyeloperokidaz (MPO) enzim aktiviteleri, doku tiyobarbiturik
asit reaktif maddeleri (TBARS), protein karbonil (PC), NO seviyeleri ve
plazma BUN, Cr, ve Na değerleri ile OKB’leri değerlendirildi. One way
ANOVA ve gruplar arası karşılaştırmada LSD istatistiksel testleri kullanıldı.
p<0,05 anlamlı olarak kabul edildi.
Bulgular ve Sonuç: Plazma Na konsantrasyonunu, beklendiği gibi, L-
NAME artırmış, BQ-123 ise azaltmıştır. Plazma Cr düzeyinin BQ-123’lü
gruplarda düşmekte olduğu, BUN düzeyinin ise diğer iskemi gruplarına
göre, BQ grubunda daha az olduğu bulunmuştur. Lipid peroksidasyonu
(TBARS) ve protein oksidasyonunu (PC) azaltması, antioksidan
enzimlerden SOD ve KAT aktivitesini artırması, I/R ile artan XO aktivitesini
azaltması, ET
A
reseptör antagonisti BQ-123’ün renal I/R hasarındaki
koruyucu etkisinin antioksidan etkinliğine de bağlı olabileceğini
düşündürmektedir. İskemi ile artan doku MPO aktivitesinin BQ-123
verilmesiyle azalması, BQ-123’ün dokuya lökosit geçişini de azaltmış
olabileceği fikrini vermektedir. Ayrıca, BQ grubundaki NO düzeyinin L-
NAME ile azalması NO donorü olan L-Argininle yükselmesi, BQ-123’ün NO
bağımlı bir mekanizma aracılığıyla etkiyebileceğini düşündürmekte ve OKB
değerleri bu düşünceyi desteklemektedir.
SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
70
S43 FARE VAS DEFERENSİNDE RHO-KİNAZ ENZİM EKSPRESYONU
VE KONTRAKTİL AKTİVİTEDEKİ FONKSİYONEL ROLÜ*
K.Büyükafşar, A.Levent, M.Ark
Mersin Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı; MERSİN.
kbuyukafsar@mersin.edu.tr
Giriş ve Amaç: Düz kas kasılması, esasen intrasellüler Ca
2+
düzeylerinin
artışı ile oluşturulan myozin hafif zincir kinaz aktivasyonu ve Rho/Rho-kinaz
sinyalizasyonu ile düzenlenen Ca
2+
duyarlaşması sayesinde gerçekleşir.
Fare vas deferensinde Rho/Rho-kinaz yolağı henüz incelenmemiştir.
Gereç ve Yöntem: Deneylerde erkek fareler kullanıldı. Vas deferensler iki
platin elektrot arasında, içinde Krebs solüsyonu bulunan organ banyolarına
asıldı. Dokunun yanıtları izometrik transduser yardımıyla bilgisayar
ortamında yazdırıldı. Elektriksel saha stimülasyonu (ESS) (40 V, 1 ms, 2, 4,
8, 16 Hz), KCl (30-60 mM), fenilefrin (10
-5
-10
-4
M) ve ATP (10
-4
-10
-3
M) ile
oluşturulan kasılmalar üzerinde, Rho-kinaz enzim inhibitörleri olan Y-27632
(10
-5
M) ve fasudil (10
-5
M)’in etkileri incelendi. Gruplar arasındaki farkın
tespiti için tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve bunu takiben Bonferroni
post hoc testi kullanılmıştır. Western blot çalışması için dokular homojenize
edildi. Homojenatlar, %8’lik SDS-poliakrilamid jel elektroforezine tabi
tutuldu. Ayrıştırılan proteinler nitrosellüloz membrana transfer edildi.
Membran primer ve sekonder Rho-kinaz antikorlarıyla muamele edildi.
Blotlar kemilüminesans yöntemiyle film üzerinde görüntülendi.
Bulgular ve Sonuç: ESS, guanetidinle (10
-5
M) ortadan kaldırılan frekansa
bağımlı fazik ve tonik kasılmalar oluşturdu. Bu cevaplar, Y-27632 ve fasudil
ile inhibe edildi (p<0,05). KCl ile oluşturulan ve guanetidine duyarsız
kasılmalar, aynı şekilde inhibitörlerle baskılandı (p<0,05). Fenilefrin ve ATP
ile indüklenen kontraktil cevaplar da, anlamlı bir şekilde azaltıldı (p<0,01).
Western blot deneyleri, bu dokunun Rho-kinaz enzimini eksprese ettiğini
gösterdi. Sonuç olarak biz, ilk kez bu enzimin fare vas deferensinde
eksprese edildiğini ve dokunun kontraktil yanıtlarına aracılık ettiğini
gösterdik. Ayrıca, Rho-kinaz enzim inhibitörlerinin vas deferens
reaktivitesini bloke etmesinden dolayı, bu ilaçların ejekülasyonu
bozabileceği ihtimali akla getirilmelidir, çünkü son zamanlarda Rho-kinaz
inhibitörlerinin erektil disfonksiyon tedavisinde kullanılması gündeme
gelmektedir.
*Bu çalışma Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA-GEBİP/K.B. 2002-1-5)
tarafından desteklenmiştir.
SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
71
S44 KİSTİK FİBROZİSTE ALTERNATİF BİR TANI YÖNTEMİ OLARAK
NAZAL POTANSİYEL FARKI ÖLÇÜMÜ VE STANDARDİZASYONU*
Z.Ergönül
1
, Z.D.Balkancı
1
, G.Yılmaz
1
, N.Kiper
2
, E.Yalçın
2
, D.Doğru
2
,
U.Özçelik
2
, A.Göçmen
2
Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi,
1
Fizyoloji AD,
2
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları
AD - Göğüs Hastalıkları Ünitesi; ANKARA.
zergonul@hacettepe.edu.tr, zuhalergonul@hotmail.com
Giriş ve Amaç: Kistik Fibrozis (KF) tanısı, tipik klinik belirtiler, aile öyküsü,
ter testi, her iki kromozomda KF’ye neden olan gen mutasyonunun
saptanması ve nazal epitelden iyon taşınmasına ait karakteristik
anormalliklerin invivo olarak gösterilmesi ile konulmaktadır. KF’li hastalar,
artan Na
+
absorbsiyonu ile azalan Cl
-
ve HCO
3
-
sekresyonu nedeniyle
solunum yolu epiteli üstünde normal kişilere göre daha negatif bir
potansiyele sahiptir. Bazı vakalarda klinik bulgular olmasına rağmen, ter
testi sonuçları anormal olmamakta, tanımlanmamış ya da nadir görülen gen
mutasyonlarının varlığı nedeniyle genetik inceleme tanıda yetersiz
kalabilmektedir. Bu durumda KF teşhisi zorlaşmakta ve nazal potansiyel
(NP) farkı ölçümü önem kazanmaktadır. Bu test dünyada birçok merkezde
denenen ve geliştirilmekte olan bir testtir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada Türkiye’de KF populasyonu için ilk NP
ölçümlerini yapmak, normal bireylerle hasta grubu için referans değerlerini
oluşturmak ve ölçüm yöntemini standardize etmek hedeflenmiştir.
Çalışmamızda, literatürde bu konuda önemli bir sorun olarak tanımlanan,
voltmetre ile veri toplanmasının standardize edilmesi sorununu aşmak için,
bilgisayarlı veri toplama ve analiz sistemi kullanılmıştır. 40 KF hastası (18
kadın ve 22 erkek; 2-20 yaş arası, ortalaması 9,3 yaş) ve 36 kontrol
denekte (17 kadın ve 19 erkek 2-34 yaş arası yaş ortalaması 17,08)
ölçümler yapılmıştır.
Bulgular ve Sonuç: KF grubunun NP ortalaması -39,21
±1,74 mV kontrol
grubunun NP ortalaması –18,24
±1,48 mV (ortalama±standart hata) olarak
saptanmıştır. İki grubun NP değerleri arasındaki fark anlamlı bulunmuştur
(p
<0,001). Daha önce bu ölçüm için kullanılmamış olan elektronik veri
toplama ve analiz sistemlerinin kullanımı, voltmetre ile yapılan gözlem ve
analizlerde yaşanan subjektivite sorununu aşmak için yararlı olacaktır.
*Bu çalışma Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Birimi tarafından
desteklenmiştir. Proje no: 00.01.101.003
SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
72
S45 TÜRK SPORCU VE SEDANTERLERDE ANJİOTENSIN
DÖNÜŞTÜRÜCÜ ENZİM I/D POLİMORFİZMİ
G.Turgut
1,3
, S.Turgut
1,3
, O.Genç
1,3
, A.Atalay
2,3
, E.Ö.Atalay
2,3
Pamukkale Üniversitesi, Tıp Fakültesi,
1
Fizyoloji,
2
Biyofizik AD;
3
Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Araştırma Merkezi: DENİZLİ.
gturgut@pamukkale.edu.tr
Giriş ve Amaç: Renin-anjiotensin-aldosteron sistemi dolaşımsal
homeostazisin önemli bir kısmını oluşturur ve bu sistemde görev alan
anjiotensin dönüştürücü enzim (ADE) geninin polimorfizmleri saptanmıştır.
ADE insesiyon (I) delesyon (D) polimorfizmi bunlardan biridir ve bu
polimorfizmin fizyolojik ve patolojik etkileri henüz tam olarak
aydınlatılamamıştır. D alelli bireylerin vücut dokularında ve plazmada
yüksek ADE aktivitesine sahip olmaları nedeniyle esansiyel hipertansiyon,
miyokard infaktüsü ve diyabetik nefropati gibi önemli hastalıklara
yakalanma risklerinin daha yüksek olduğu ileri sürülmektedir. Sporcularda
performansa etki eden çevresel ve davranışsal faktörler yanında genetik
predispozisyonda önemli bir paramatredir. ADE I/D polimorfizminin,
egzersize kardiovasküler sistemin cevabındaki bireyler arası farklılığın
genetik temelindeki bir faktör olabileceği ileri sürülmektedir. ADE alel
frekansı da farklı ırk ve etnik gruplarda değişiklik göstermektedir.
Gereç ve Yöntem: Bu araştırma Türk sporcular ile sedanter kişiler
arasında ADE I/D polimorfizm farklılığını incelemeyi amaçlamıştır. Bu
amaçla seksen sağlıklı sporcu ve seksen sağlıklı sedanter gönüllüden
alınan kan örneklerinden standart fenol/kloroform ekstraksiyon metodu ile
DNA izole edildi. Bu DNA’lardan PCR (Polymerase Chain Reaction) ile I ve
D alelleri saptanarak, agaroz jel elektroforez tekniği kullanılarak ADE
genotip tespiti yapılmıştır. Bulgularımız istatistiksel olarak ki-kare testi ile
değerlendirilmiştir.
Bulgular ve Sonuç: Bulgularımıza göre sporcuların %50’si DD, %36’sı ID,
%14’ü II olarak saptanmıştır. Sedanterler arasında ise bu oranlar sırasıyla
%70, %19 ve %11 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlara göre araştırmamızda
sporcular ve sedanterler arasında ADE I/D polimorfizmi açısından
istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır (x
2
=7,32, df=2, p=0,026).
Bulgularımız Türk sporculardaki sedanterlere göre ADE genotip
farklılığının, fiziksel performansı etkileyen genetik faktörlerden biri
olabileceğini göstermektedir.
POSTER
SUNULARI
POSTERLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
74
Dostları ilə paylaş: |