P1 FAS RESEPTÖRÜ VE FAS LİGANDININ GENETİK YIKIMININ
MİYOKARDİYAL APOPİTOZA VE İSKEMİ/REPERFÜZYON HASARINA
ETKİLERİ
D.Tekin
1
, E.Gürsoy
2
, L.Xi
2
, R.C.Kukreja
2
1
Ankara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; ANKARA.
2
Medical College of Virginia, Virginia Commonwealth University; ABD.
dtekin@medicine.ankara.edu.tr
Giriş ve Amaç: Apopitotik hücre ölümü, miyokardiyal iskemi/reperfüzyon
(I/R) hasarının önemli bir komponenti olarak bilinmektedir. Bununla birlikte,
I/R sonrası oluşan enfarkt alanında apopitozun rolü açık değildir.
Çalışmamızda, ölü reseptör yolunun tetikleyicileri olarak bilinen fas
reseptörü ve fas ligandının, genetik yıkımının kardiyak apopitoz ve I/R
nedeniyle oluşan enfarkt alanına etkileri araştırıldı.
Gereç ve Yöntem: Erişkin erkek, homozigot Fas reseptör (Fr-KO) veya
Fas ligand (Fl-KO) gen knockout farelerden ve kontrol gruplarından
(C57BL/6J) izole edilen kalplere, Langendorf modelinde 20 dk global iskemi
ve 30 dk reperfüzyon uygulandı (n=6-8/grup). Miyokardiyal enfarkt alanı,
ventriküler fonksiyonlar ve laktat dehidrogenaz (LDH) aktivitesi ölçüldü. I/R
protokolü uygulanan diğer grup kalplerde, apopitozun göstergesi olarak
TUNEL ölçümü gerçekleştirildi. TUNEL-pozitif, apopitotik hücreler ışık
mikroskobunda, x400 büyütmede sayılarak total kardiyak hücrelere karşı
oranlandı.
Bulgular ve Sonuç: I/R’u takiben apopitotik hücre sayısı, Fr-KO kalpte
total kardiyak hücrelerin %4,3’ü ve Fl-KO kalpte %6,3’ü iken kontrolde
%27,5’i bulundu. Enfarkt alanı hem Fr-KO, hem de Fl-KO grubunda
(sırasıyla risk alanının %23,8±3,6’sı ve %30±2,1’i) kontrole göre
(%30,2±3,9’u) değişmedi (p>0,05). Postiskemik LDH salınımı ve ventriküler
fonksiyonel değişimler, gruplar arasında anlamlı değildi (p>0.05). Bu
sonuçlara göre, Fas ligand ve reseptörünün genetik olarak delesyonu, kalp
kasında I/R’u takiben apopitozu baskılamıştır fakat bu apopitotik hücre
ölümünde azalma, I/R sonrası enfarkt alanında azalma ile veya ventriküler
fonksiyonlarda düzelme ile bağlantılı değildir. Apopitoz ve nekroz, hücre
ölümünde iki ayrı mekanizmadır ve miyokardiyal I/R hasarına birbirinden
bağımsız olarak katılırlar.
POSTERLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
75
P2 CİNSİYETİN MYOKARDİYAL İSKEMİ VE REPERFÜZYONLA
UYARILAN ARİTMİLER ÜZERİNE ETKİSİ ATP BAĞIMLI POTASYUM
KANAL BLOKAJININ ROLÜ
E.Gonca, E.Suveren, Ö.Bozdoğan
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fak., Biyoloji Bölümü; BOLU.
ersoz@ibu.edu.tr
Giriş ve Amaç: Dişilerde miyokardiyal enfarktüs sonucu oluşan ölümler
menopoz öncesi dönemde daha azdır. Bu koruyucu etki dişi cinsiyet
hormonlarına bağlıdır. Buna ek olarak dişilerde ATP bağımlı potasyum
kanal sayısının fazla oluşunun, hücreyi iskemi gibi metabolik stres
koşullarından koruyucu bir etki oluşturduğu düşünülmektedir. Bu
çalışmada, dişilerde iskemi ve reperfüzyon sonrası oluşan aritmi şiddetinde
cinsiyete bağlı olarak farklılık olup olmadığı ve varsa bu farklılıkta ATP
bağımlı potasyum kanal blokajının rolünün araştırılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırmamızda Sprague Dawley (n=36) cinsi sıçanlar
kullanıldı. ATP bağımlı potasyum kanal blokeri glibenklamid’in 5 mg/kg lık
dozu ligasyondan 25 dk önce dişi ve erkek guruplara intraperitoneal olarak
uygulandı. Koroner ligasyon sol koroner arter bağlanarak yapıldı. Altı
dakikalık iskemi ve bunu takiben, damar gevşetilerek yapılan reperfüzyon
boyunca kan basıncı ve EKG kaydedildi. Aritmi sürelerindeki farklılıklar
varyans analizi (ANOVA) ile saptandı. Aritmi yoğunluğu ve canlı kalma
oranlarında gruplar arasındaki farklılıklar Ki kare testi (Chi square, Fisher
exact test) ile belirlendi.
Bulgular ve Sonuç: Dişi kontrol grubunda reperfüzyondan sonra görülen
toplam aritmi ve VF sürelerinde, erkek kontrol grubuna göre istatistiksel
olarak anlamlı bir azalma gözlendi. Glibenklamid 5 mg/kg’lık dozda, erkek
sıçanlarda reperfüzyon boyunca toplam aritmi ve VF sürelerinde belirgin bir
azalma oluştururken (p
<0,05), dişilerde reperfüzyon boyunca aritmileri
önleyici bir etki göstermedi. Bunun tersine koroner ligasyon boyunca aritmi
süresinde, kontrol gruba göre istatistiksel olarak anlamlı bir artış oluşturdu.
Bu verilere göre, dişi cinsiyette iskemi reperfüzyon aritmilerinin daha az
oluştuğu ortaya konuldu. Glibenklamid’in erkeklerdeki aritmiyi azaltıcı etkisi
dişilerde gözlenmedi. Bu farklı etkinin nedeni ATP bağımlı potasyum
kanallarının sayısının dişi ve erkekte farklı olmasına bağlanabilir. Dişilerde
potasyum kanal sayısı fazla olduğundan, glibenklamid ile daha şiddetli
iskemi oluşabilir. Bu da dişilerde özellikle ligasyon süresince daha fazla
aritminin oluşmasını açıklayabilir.
POSTERLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
76
P3 ANESTEZİ ALTINDAKİ SIÇANLARDA REPERFÜZYON ARİTMİLERİ
ÜZERİNE THİMEROSALİN ETKİSİ VE BU ETKİDE ATP BAĞIMLI
POTASYUM KANALLARININ ROLÜ
Ö.Bozdoğan, E.Suveren, E.Gonca
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fak. Biyoloji Bölümü; BOLU.
eylem@ibu.edu.tr
Giriş ve Amaç: Miyokardial ATP bağımlı potasyum kanallarının kapanması
ya da açılması iskemi reperfüzyon hasarı ya da aritmilerin önlenmesinde
önemli bir rol oynamaktadır. Bu araştırmada iyon kanalları üzerinde etkili
thimerosalin miyokardial iskemi ve reperfüzyon sırasında oluşan aritmiler
üzerine etkileri ve varsa bu etkide ATP bağımlı potasyum kanallarının
açılması ya da kapanmasının rolü olup olmadığı araştırılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırmamızda 250-350 g ağırlığında 33 adet
Sprague-Dawley türü erkek sıçan kullanıldı. Sol koroner arter aortadan
çıkış yerinden 2 mm uzağından sıkıştırılarak 6 dk iskemi ve bunu takiben
damar gevşetilerek 6 dk reperfüzyon yapılmıştır. Kontrol grubuna
ligasyondan 10 dk önce 100
µl/kg izotonik solüsyon verilmiştir. İlaç
gruplarında thimerosal 30 mg/kg/ml, pinasidil 1 mg/kg/ml uygulanmıştır.
Tüm enjeksiyonlar kuyruk veninden yapılmıştır. İskemi ve reperfüzyon
sırasında kan basıncı ve EKG kaydedilmiştir. Hayvanların canlı kalma
oranları ve aritmi yoğunluklarının karşılaştırılması için Chi-kare testi
yapılmıştır. Gruplar arasındaki farklılıklar varyans analizi ile saptanmıştır.
Bulgular ve Sonuç: Thimerosal, 30 mg/kg dozda, reperfüzyon sırasında
oluşan toplam aritmi süresini ve şiddetini azaltmıştır. Bir ATP bağımlı
potasyum kanal açıcısı olan Pinasidil, 1 mg/kg dozda, kullanıldığında
thimerosalin bu etkisi kaybolmuştur. Bu sonuç thimerosalin antiaritmik
etkisinin iskemiye bağlı olarak aktive olan ATP bağımlı potasyum
kanallarının kapanması ile olabileceğini düşündürmektedir. Altı dakika
reperfüzyon sonunda canlı kalma oranları tüm gruplarda benzer
bulunmuştur. Ancak aritmilerin tiplerine ve sürelerine bağlı olarak saptanan
aritmi skoru thimerosal ve pinasidil grubunda kontrole göre daha düşük
bulunmuştur (p<0,05). Sonuç olarak thimerosal reperfüzyon sonucu oluşan
aritmileri azaltmaktadır, bu etkide ATP bağımlı potasyum kanallarının rolü
bulunmaktadır. Muhtemelen bu antiaritmik etkide bu kanalların thimerosalle
kapatılması etkili olabilir.
POSTERLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
77
P4 FARKLI EYLEM DÜZEYLERİNE SAHİP HİPERTANSİF KADIN
HASTALARDA KAROTİS-FEMORAL NABIZ DALGA HIZI
DEĞERLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
M.Yıldız
1
, S.A.Vardar
2
,P.Aykurt
3
, M.İnnice
3
, T.Kürüm
1
Trakya Universitesi, Tıp Fakültesi,
1
Kardiyoloji ve
2
Fizyoloji AD; EDİRNE.
3
Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi; İSTANBUL.
arzuvardar22@hotmail.com
Giriş ve Amaç: Bu çalışmada Dünya Sağlık Örgütü ve uluslararası kılavuz
komitelerince tariflenen bel çevresi (BÇ) değerlerine göre eylem düzeyi 1
(BÇ: 80-87 cm) ve eylem düzeyi 2 (BÇ
≥88 cm) olarak kabul edilen
hipertansif kadın olgularda arteriyel duvar sertliğinin bir indeksi olan nabız
dalga hızı (NDH) değerleri incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 52 eylem düzeyi 2 ve 20 eylem düzeyi 1
tanısı almış hipertansif kadın hasta dahil edildi. Aortik NDH otomatik online
nabız dalga kaydına ve NDH’nın otomatik hesaplanmasına imkan veren
Complior cihazı (Createch Industrie, Fransa) kullanılarak hesaplandı.
Arteriya karotis komminis ve femoral arter basınç dalga formları TY-306
Fukuda (Fukuda, Tokyo, Japonya) basınç duyarlı transdüser kullanılarak
ölçüldü (Şekil). Nabız dalga hızı otomatik olarak NDH=D/t formülü ile
hesaplandı [D: iki kayıt noktası arasında nabız dalgası tarafından vücut
yüzeyinde katedilen mesafe (metre), t: Complior cihazı tarafından otomatik
olarak belirlenen nabız dalga transit zamanı (saniye)].
Bulgular ve Sonuç: Her iki grup
arasında (sırası ile eylem düzeyi 2 ve
1) NDH (12,28
±2,42, 13,09±2,52 m/s;
p=0,22), yaş (p=0,09), sistolik kan
basıncı (151,92
±13,50, 155,00±14,04
mmHg; p=0,40), diyastolik kan basıncı
(89,32
±11,11, 88,00±12,07 mmHg;
p=0,67), ve kalp tepe atımı
(77,25
±6,12, 79,65±6,36 atım/dakika;
p=0,15) açısından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı.
Beden-kitle indeksi (29,20
±3,12, 27,33±2,90; p=0,02) eylem düzeyi 2 olan
grupta eylem düzeyi 1 olan gruba göre daha fazla ölçüldü. Görüldü ki, farklı
eylem düzeylerine sahip hipertansif kadın hastalarda NDH benzer değerler
göstermektedir. Bu benzerlik sekonder koruma programı uygulanırken göz
önünde bulundurulmalıdır.
POSTERLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
78
P5 ANGIOTENSIN II’NİN AMONYAK YAPTIRICI ETKİSİNDE NİTRİK
OKSİTİN ROLÜ
S.Cırrık, G.Öner
Akdeniz Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, ANTALYA.
selmacrrk@yahoo.com
Giriş ve Amaç: AngiotensinII (AII)’nin böbrekte amonyak yapımı üzerine
stimülatör etkili olduğu bilinmektedir. AII’nin proksimal tübüldeki bu etkisini
AT
1A
reseptör aracılı yaptığı ve aynı zamanda nitrik oksit (NO) üretimini de
arttırdığı bildirilmiştir. Bu çalışmada AII’nin amonyak yaptırıcı etkisinde
NO’nun rolü incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem: 250-300 g’lık, erkek Wistar sıçanların böbrek korteks
dilimlerinde yapılan bu çalışmada, korteks dilimleri 95% O
2
ve 5%CO
2
ile
gazlandırılan ortamda, krebs tamponu içinde (37
°C, pH 7,4), iki saat
boyunca inkübe edilmiştir. Amonyak öncül maddesi olarak ortama 1 mM
glutamin eklenmiş, inkübasyonun 15, 60 ve 120.dakikalarında alınan
numunelerde ve inkübasyon sonunda dokuda amonyak tayini yapılmıştır.
Bulgular ve Sonuç: İnkübasyonun sonunda böbrek korteks dilimlerinden
ortama salgılanan amonyak 31,98
±1,76 µM/g protein iken, 1 mM glutaminin
ortama eklenmesi bu değeri 64.11
±2.6 µM/g protein’e yükseltmiştir
(p<0,001). AII’nin (10
-7
M) inkübasyon ortamına eklenmesi amonyak
üretiminde istatistiksel olarak önemli (p<0,01) artışa neden olmuştur. 15, 60
ve120. dakikalarda amonyak salgı hızı glutamin varlığında artmış (sırasıyla
p<0,05, p<0,05, p<0,01) ve ortama AII eklenmesiyle salgı hızı glutamin
grubuna göre istatistiksel olarak önemli düzeyde yüksek
bulunmuştur.(sırasıyla p<0,01, p<0,001, p<0,01). Ancak, AII varlığında
nonspesifik NOS inhibitörü L-NAME, spesifik iNOS inhibitörü L-canavanin
veya ekzojen NO donörü SNAP’ın ortama eklenmesi amonyak yapımını ve
sekresyon hızını değiştirmemiştir. Sıçan böbrek korteks dilimlerinde yapılan
bu çalışmada elde edilen sonuçlar, AII’nin amonyak yapım ve
sekresyonunda stimülatör etkili olduğuna dair literatür bilgisini
desteklemekte ve bu etkide NO’nun rolünün olmadığını göstermektedir.
POSTERLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
79
P6 BÖBREK KORTEKSİNDE MATRİKS YAPIMINA NİTRİK OKSİDİN
ETKİSİ
S.Cırrık, G.Öner, S.Yüksel
Akdeniz Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; ANTALYA.
selmacrrk@yahoo.com
Giriş ve Amaç: Böbreğin metabolik ve tübüler fonksiyonlarının büyük
bölümünü üstlenmiş olan proksimal tübülde, NO sentazın (NOS) varlığı ve
üretilen NO’nun tübül fonksiyonlarına etkileri gösterilmiştir. Ancak tübül
hücresinin matriks yapımında NO’nun katkısı bilinmemektedir. Bu
çalışmada proksimal tübülden kollajen ve protein yapımına endojen ve
ekzojen NO’nun etkisi incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada 250-300 g’lık, erkek Wistar sıçanların
böbrek korteks dilimleri kullanılmıştır. Korteks dilimleri %95 O
2
ve %5 CO
2
ile gazlandırılan ortamda, krebs tamponu içinde (37
°C, pH 7,4), 1 mM
glutamin varlığında ve yokluğunda 120 dk süresince inkübe edilmiş L-
NAME ( N-nitro-L-arginine methyl ester, 10
-4
M) ve SNAP (S-Nitroso-N-
acetyl penicillamine,10
-5
M) varlığında ortama salgılanan amonyak ve
protein miktarlarına bakılmıştır.
Bulgular ve Sonuç:Glutaminsiz ortamda korteks dilimlerinden ortama
salgılanan amonyak 6,41
±0,2 µM/g doku iken, 1 mM glutaminin varlığında
9,98
±0,86 µM/g dokuya yükselmiştir (p<0,01). Endojen NO’nun inhibe
edildiği L-NAME grubunda amonyak üretimi artmış (13,31
±0,8 µM/g doku,
p<0,05) ekzojen NO (SNAP) ilavesi ile amonyak yapımı azalmıştır
(8,49
±1,64 µM/g doku). İnkübasyon sonu ortam protein miktarı glutamin
varlığında %15,92
±3,28’den %28±1,5’e (p<0,01), ortam kollajen miktarı
3,8
±0,44 µg/ml’den 4,98±0,9 µg/ml’ye yükselmiştir. Glutamin aracılı protein
ve kollajen miktarındaki artış, L-NAME ile ortadan kalkmış (sırası ile
%19,13
±4,06, 2,42±0,2 µg/ml). SNAP ilavesiyle ortam proteini
%31,35
±1,79’e ve kollajen miktarı 4,18±0,3 µg/ml yükselmiştir.
Bulgularımız; NO’nun sıçan böbrek korteks dilimlerindeki amonyak
yapımında inhibitör, matriks protein yapımında ise stimülatör etkili olduğunu
göstermiştir. Ayrıca, proksimal tübülde oluşan glutamatın NO varlığında
ikinci kez deamine olmayıp yolağın matriks protein sentezine kaydığını
düşündürmektedir.
POSTERLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
80
P7 BÖBREK DOKUSUNDAKİ NİTRİK OKSİT İLE RENİN VE
GLİKOKALİKS ARASINDAKİ İLİŞKİ
E.Gürel, C.Demirci
İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İSTANBUL.
ebrugurel@email.com
Genel Bilgiler: Nitrik oksit (NO), birçok fizyolojik olayda rol oynayan bir gaz
molekülüdür. Nitrik Oksit Sentaz (NOS) enzimi aracılığıyla üretilmektedir.
Üretilen NO, başta glomerular filtrasyon olmak üzere, sodyum iletimi, kan
akımının düzenlenmesi ve renin salınması gibi fizyolojik olaylarda
fonksiyoneldir. Çalışmada, NO vericileri ve inhibitörlerinin uygulanmasıyla
böbrek dokusunda, özellikle renin granüllerinin dağılımında meydana gelen
değişiklikler ile NO arasındaki ilişki belirlenmeye çalışılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada, dişi Albino balb/c fareler kullanılarak 6 grup
oluşturulmuş ve intraperitonal olarak, fizyolojik tuzlu su, L-arginin (0,0571
g/kg/gün), NOS inhibitörü N
G
-Nitro-L-Arginin metil ester (L-NAME; 100
mg/kg/gün), özgül iNOS inhibitörleri deksametazon (DEX; 2 mg/kg/gün),
aminoguanidin (AG; 100 mg/kg/gün), NO vericisi sodyum nitroprusside
(SNP; 1 mg/kg/gün) 28 gün uygulanmıştır. Bu sürenin sonunda, böbrek
dokusundan alınan parçalar Bouin fiksatifinde ve % 4’ lük paraformaldehitte
tespit edilmiştir. Alınan parafin kesitler, PAS reaksiyonu ve Bowie yöntemi,
kriostat kesitleri ise NADPH-diaforez histokimyası uygulandıktan sonra
incelenmiştir.
Bulgular ve Sonuç: İncelemelerde, NADPH-d reaksiyonunun özellikle
proksimal tübüllerde, L- arginin ve SNP uygulanan gruplarda arttığı, AG ve
DEX uygulanan gruplarda azaldığı, L-NAME uygulanan grupta ise bütün
gruplardan da fazla azalmış olduğu belirlenmiştir. PAS reaksiyonunun, DEX
ve AG uygulanan gruplarda tüm gruplara göre daha fazla olduğu (++++), L-
NAME uygulananlarda kontrole göre (+) arttığı (+++), L-arginin ve SNP
verilen gruplarda ise, artışın kontrole yakın olduğu (++) tespit edilmiştir.
Bowie yönteminin uygulandığı kesitlerde, L- arginin ve SNP’ nin renin
granüllerini kontrole göre arttırdığı, DEX, AG ve L- NAME’ nin azalttığı
belirlenmiştir. Sonuç olarak, glikokaliks oluşumu ve renin granüllerinin
dağılımı ile NO arasında ilginç bir bağlantının olduğu, bu olaylarda her 3 tip
NOS izoformunun da önemli rol oynadığı düşünülmektedir.
POSTERLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
81
P8 BAĞIRSAKTAKİ NİTRİK OKSİTİN MİTOTİK AKTİVİTEDEKİ VE
MUKUS ÜRETİMİNDEKİ ROLÜ
E.Gürel, A.Kandil, E.Kaptan, C.Demirci
İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, İSTANBUL.
ebrugurel@email.com
Giriş ve Amaç: Nitrik oksit (NO), birçok canlıda özellikle memelilerde
biyolojik sinyal ileten bileşikler arasında bilinen tek gaz molekülüdür ve
Nitrik Oksit Sentaz (NOS) enzimi aracılığıyla sentezlenmektedir. NO’nın,
ince bağırsak dokusunda fizyolojik ve patolojik olaylarda rol aldığı ile ilgili
birçok çalışma yapılmıştır. Ancak, NO’nın bağırsak dokusundaki fonksiyonu
tam olarak anlaşılamamıştır. Bu çalışma ile, uzun süre uygulanan NO
vericileri ve inhibitörlerinin, ince bağırsak dokusunda, mitotik aktivite ve
mukus dağılımında meydana getirdikleri değişikliklerin araştırılması
hedeflenmiştir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmada, dişi Albino balb/c fareler kullanılarak,
kontrol ve 5 deney grubu oluşturulmuştur. Kontrol grubuna (I.grup) serum
fizyolojik su, II.gruba L-arginin (0,0571 g/kg/gün), III.gruba N
G
-Nitro-L-
Arginin metil ester (L-NAME; 100 mg/kg/gün), IV.gruba özgül iNOS
inhibitörü deksametazon (DEX; 2 mg/kg/gün), V.gruba yine özgül iNOS
inhibitörü aminoguanidin (AG; 100 mg/kg/gün) ve VI.gruba NO vericisi
sodyum nitroprusside (SNP; 1 mg/kg/gün) intraperitonal olarak 28 gün
uygulanmıştır. Alınan ince bağırsak dokuları, H+E boyama yöntemi ve PAS
reaksiyonu için Bouin fiksatifinde, NADPH-diaforez reaksiyonunu için
%4’lük paraformaldehitde tespit edilmiştir.
Bulgular ve Sonuç: İncelemelerde, NADPH-d reaksiyonunun, SNP ve L-
arginin verilenlerde arttığı, L-NAME, AG ve DEX verilenlerde, kontrole göre
azaldığı belirlenmiştir. DEX (p<0,001), AG (p<0,001), SNP (p<0,001) ve L-
NAME (p<0,01) uygulananlarda, mitoz geçirmekte olan hücre sayısının
kontrole nazaran arttığı, dolayısıyla bağırsakta proliferasyonun arttığı tespit
edilmiş, L-Arginin uygulananlarda ise anlamlı bir değer belirlenememiştir.
Aynı gruplarda goblet hücrelerinin sayımına dayanarak, mukus üretiminin
kontrole göre, L-NAME (p<0,001), L-Arginin (p<0,001), DEX (p<0,05)
uygulanan gruplarda azaldığını, SNP ve AG uygulananlarda ise anlamlı bir
değişiklik göstermediğini söyleyebiliriz. Sonuç olarak NO’nın bağırsak
dokusunun proliferasyonunda ve mukus üretiminde rolü olduğu
düşünülebilir.
POSTERLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
82
P9 UYARILABİLİR NİTRİK OKSİDİN OLUŞTURDUĞU HİPOTANSİYON
DEKZAMETAZON İLE ÖNLENEBİLİR Mİ?
U.Aksu, C.Demirci
Istanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü; İSTANBUL.
ugur_aksu@hotmail.com
Giriş ve Amaç: Sepsiste görülen hipotansiyonda iNO’ in rolü olduğu pek
çok çalışmada gösterilmiştir ve bu nedenle çalışmamızda iNOS
mRNA’sının anlatımını engelleyerek durdurduğu ileri sürülen
Dekzametazonu (DEX) Lipopolisakkarid (LPS) verdiğimiz sıçan modellerine
uyguladık.
Gereç ve Yöntem: Tiopental sodyum anestezisi (95 mg/kg) altındaki
hayvanların karotid arter ve jugular venlerine kanül yerleştirdikten sonra
I.Gruba, 0.3 cc, %0.9’ luk fizyolojik tuzlu su, II.Gruba, LPS (10 mg/kg i.v.3
dk) verilerek 4 saat izlendi, III.Gruba, LPS (10 mg/kg i.v. 3 dak.) verilip 3.
saat bekledikten sonra DEX (4 mg/kg i.v. 3 dak.) uygulanıp 1 saat izlendi,
IV.Gruba, bir gün önceden ve operasyondan hemen önce DEX (4 mg/kg
i.p.) uygulanıp LPS (10 mg/kg i.v.3 dak.) verildi, V.Gruba, sadece DEX. (4
mg/kg i.v. 3 dak.), VI.Gruba ise bir gün önceden DEX (4 mg/kg i.p.) ve
operasyon öncesi DEX (4 mg/kg i.p.) verildi.
Bulgular ve Sonuç: Sepsis grubunda LPS infüzyonundan yaklaşık 90
dakika sonra hipotansif bir tablo gelişmeye başladı. LPS vermeden önce
OAB 103,6+6,2 mmHg iken, LPS uygulamasının 3.saatinde OAB’ nin
80,2+2,5 mmHg’ya (p<0,01), 4.saatte 58,8+2,4 mmHg’ ya (p<0,001) indi.
LPS uygulamasını takiben 3.saatin sonunda DEX verilen hayvanlarda kan
basıncı 106,1+6,2 mmHg’dan, 80,9+2,6mmHg’lık bir değere indi ve DEX
verildikten sonra da düşmeye devam ederek, 69,4+5,4 mmHg’ya ulaştı. Bir
gün önce ve operasyondan hemen önce DEX verilen hayvanlara LPS
uygulaması yapıldıktan sonra alınan değerler 4 saat boyunca değişmeden
kaldı. Kontrol grubuna benzer değerler elde edildi. Sonuç olarak, sepsiste
görülen hipotansiyon iNOS’la ilişkilidir fakat, iNOS mRNA’sının anlatımını
durdurduğu için uzun süreli uygulamayı gerektirir, etkisini kısa sürede
gösterememektedir.
POSTERLER (ÖDÜLE ADAY)
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
83
Dostları ilə paylaş: |