S21 WİNGATE TESTİNDE YÜKÜN VÜCUT AĞIRLIĞINA VEYA YAĞSIZ
VÜCUT AĞIRLIĞINA GÖRE BELİRLENMESİNİN GÜÇ ÇIKTILARINA
ETKİLERİ
K.Üçok
1
, H.Gökbel
2
, N.Okudan
2
1
Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD; HATAY.
2
Selçuk Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD; KONYA.
kaganucok@hotmail.com
Giriş ve Amaç: Geçerliliği ve güvenilirliği gösterilmiş olan Wingate testi,
anaerobik performansın belirlenmesinde sıklıkla kullanılır. Wingate testi için
yaygın olarak kullanılan 75 g/kg’lık yükün düşük olduğunu ve en yüksek
güç çıktılarını elde etmek için farklı yük uygulanması gerektiğini ortaya
koyan çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmanın amacı genç sedanter
erkeklerde Wingate testi için vücut ağırlığının kilogramı başına 75 g’lık
klasik yüke alternatif olabilecek uygun bir yük bulunup bulunmadığını
belirlemektir.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 24 sedanter genç erkek gönüllü olarak
katıldı. Wingate testleri, vücut ağırlığının kilogramı başına 75, 85, 95 g ve
yağsız vücut ağırlığının kilogramı başına 90, 100, 110 g’lık yükler
kullanılarak Monark 818E bisiklet ergometresinde yapıldı. Bu yükler
katılımcılara randomize olarak uygulandı. 30 saniyelik test süresince her 5
saniyedeki pedal sayıları kaydedildi ve pik güç, ortalama güç ve yorgunluk
indeksi değerleri hesaplandı.
Bulgular ve Sonuç: Yağsız vücut ağırlığının kilogramı başına 100 ve 110
g yüklerle yapılan Wingate testlerindeki pik güç değerleri, vücut ağırlığının
kilogramı başına 75 g yük uygulandığında elde edilen pik güç değerlerinden
anlamlı şekilde yüksekti. Hiçbir yükte elde edilen ortalama güç değerleri
diğer yüklerde elde edilenlerden farklı değildi. Genç erkeklerde Wingate
testi yüklemesinin yağsız vücut ağırlığına göre yapılmasının daha uygun
olduğu ve orijinal yüke göre anlamlı şekilde yüksek pik güç sonuçları
verdikleri için yağsız vücut ağırlığının kilogramı başına 100 veya 110 g’lık
yüklerin kullanılabileceği sonuçlarına varıldı. Ayrıca vücut yağ yüzdesinde
ciddi farklılıkların bulunabildiği daha yaşlı erkeklerde, kadınlarda,
çocuklarda ve sporcularda benzeri araştırmaların yapılmasının uygun
olacağı düşünüldü.
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
49
S22 18-21 YAŞ GRUBU GENÇ ERKEK FUTBOLCULARDA KREATİN-
MONOHİDRAT KULLANIMI İLE WİNGATE TEST SONUÇLARININ
İNCELENMESİ
M.Ünal, T.Şahinkaya, D.Namaraslı, A.Arslan, A.Kayserilioğlu
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Spor Hekimliği AD; İSTANBUL.
mhmt_unal@yahoo.com
Giriş ve Amaç: Sporcularda bir aktiviteyi yapabilme, devam ettirebilme ve
aktivite bitiminde hızla toparlanıp 2.aktiviteye başlama önemlidir. Hızla
toparlanma sporcunun enerji depolarına bağlıdır. Bilindiği gibi ATP ve
Kreatin Fosfat (PCr) hazır enerji olarak kullanılmaktadır. Egzersiz
esnasında kullanılan hazır ATP 4-5 saniye gibi çok kısa süreli aktiveler için
yeterlidir. Aktivitenin devam ettirilebilmesi için ATP’nin hızla PCr tarafından
yenilenmesi gerekmektedir. Vücutta PCr depoları ne kadar dolu ise bu
yenilenme o kadar hızlı ve uzun süreli olmaktadır. Son yıllarda dışarıdan
alınan kreatin monohidrat (CrM) preparatlarının, PCr depolarını doldurduğu
ve toparlanmayı hızlandırdığına dair çalışmalar yayınlanmaktadır. Bu
hipotezlerin doğruluğunu test etmek için CrM kullanan ve kullanmayan
sporcularımız arasında anaerobik güç farklılığı olup olmadığını araştırmayı
amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza yaşları 18-21 arası değişen 30 erkek
futbolcu katılmıştır. Sporcularımız rastgele olarak iki gruba ayrılmıştır.
1.grupdaki sporculara 0,25 gr/kg/gün CrM verilmiş, 2.grupdaki
sporcularımız kontrol grubu olarak kullanılmış ve karbonhidrat verilmiştir.
Araştırmalarımız lokal etik kurul onayı ile İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp
Fakültesi Spor Hekimliği AD laboratuvarlarında yapılmıştır. Çalışmamızın
istatistik analizleri paired samples-t test ile yapılmıştır.
Bulgular ve Sonuç: İki grup arasında durarak uzun atlama (DUA), durarak
dikey sıçrama (DDS) ve wingate testi değerlerinden Peak Power (PP)(en
yüksek güç) değerleri arasında istatistik olarak bir farklılık tespit
edilmemiştir (p>0,05). Wingate testi değerlerinden Mean Power (Mean
P)(ortalama güç) (p<0,05), Minimun Power (Min p)(en düşük güç) (p<0,01),
Total Work (TW)(toplam iş) (p<0,01) değerlerinde ve wingate testi öncesi
ve sonrası bakılan laktik asit (p<0,001) değerlerinde istatistik olarak anlamlı
artışlar tespit edilmiştir. Sonuç olarak, CrM kullanımı sporcuların anaerobik
güçlerini artırmıştır.
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
50
S23 UYKU APNESİNDE KORTİKAL AKTİVİTE DEĞİŞİKLİKLERİNİN
TAYF ÇÖZÜMLEMESİ
İLE SAPTANMASI: OKSİHEMOGLOBİN
DESATÜRASYONUNUN ETKİSİ
L.Öztürk
1
, Z.Pelin
2
, A.Akyüz
2
1
Trakya Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; EDİRNE.
2
Pendik Devlet Hast., Nöroloji Klin., Uyku ve EEG Laboratuvarı; İSTANBUL.
leventrk@hotmail.com
Giriş ve Amaç: Uyku apne sendromu gece içerisinde ortalama 300-400
kez tekrarlayan ve 10-70 sn süren apne periyotları ile karakterize bir
hastalıktır. Bu hastalıkta her defasında apneyi sonlandıran mekanizmalar
henüz açıklanamamıştır. Apne ile birlikte artan solunum eforu,
karbondioksit ve oksijen değişiklikleri potansiyel nedenler olarak
gösterilmiştir. Bu çalışmamızda apneyi sonlandıran uyanma yanıtı üzerine
oksihemoglobin desatürasyonunun etkilerini araştırdık.
Gereç ve Yöntem: Uyku apne sendromu tanısı alan 5 hastada tüm
obstrüktif apne dönemleri çalışmaya katıldı. Hareket ve diğer artefaktlar
nedeniyle hata olasılığı olan periyotlar dahil edilmedi. Toplam 850 obstrüktif
apne periyodu çalışmaya alındı. Apne sonu pivot nokta alınarak 10 sn
öncesi ve 10 sn sonrasını kapsayan EEG pencerelerine tayf çözümlemesi
yapılarak farklı frekans dağılımlarının oranı belirlendi. Apne sonu öncesi ve
sonrasındaki aynı frekans bandlarında oluşan farklılıklar belirlenerek
desatürasyon büyüklüğü ile aralarında korelasyon analizi yapıldı.
Bulgular ve Sonuç: Apne sonu öncesi ve sonrasında delta, teta, alfa,
sigma ve beta frekanslarında anlamlı farklar belirlendi. Yapılan korelasyon
analizinde delta, alfa ve sigma bandları ile desatürasyon büyüklüğü
arasında ilişki olduğu (r=-0,28, p<0,001; r=0,30, p<0,001; r=0,32, p<0,001)
belirlendi. Bulgularımız ışığında, apne sonunda meydana gelen ve apneyi
sonlandıran kortikal aktivite değişikliklerine oksihemoglobin
desatürasyonunun kısmen de olsa etkisi olduğu sonucuna vardık.
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
51
S24 JUVENİL İDİOPATİK ARTRİTLİLERİN FONKSİYONEL KAPASİTE
ÖLÇÜMÜNDE KARDİOPULMONER EGZERSİZ TESTLERİ
G.Metin
1
, L.Öztürk
1
, Ö.Kasapçopur
2
, M.Apelyan
2
, N.Arısoy
2
İstanbul Ün., C.Paşa Tıp Fak.,
1
Fizyoloji,
2
Çocuk Sağ. ve Hast. AD; İSTANBUL.
leventrk@hotmail.com
Giriş ve Amaç: Juvenil İdiopatik Artritli çocuklardaki fiziksel aktivitenin
sağlıklı çocuklardan daha kısıtlı olduğu düşünülmektedir. Kronik eklem
ağrısı ve katılığı ile deformitelerin bundan sorumlu olduğu öne sürülmüştür.
Bu hasta grubunda kas atrofilerinin ve kontraktür gelişimin engellenmesi,
günlük aktivitenin artırılması amacıyla standart tıbbi tedaviye ek olarak
egzersiz verilmesi önerilmektedir. Biz de bu çalışmamızda Juvenil İdiopatik
Artrit tanısı alan çocukların egzersiz toleransını belirlemeyi ve sağlıklı
kontroller ile farklarını ortaya koymayı amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Ayak bileği, diz ve kalça eklemlerinde hareket
sınırlaması olmayan 34 hasta (11±2 yaş) ve 24 sedanter kontrol (12±1 yaş)
çalışmaya dahil edildi. İki gruba da, sürekli elektrokardiyografi (EKG)
monitörizasyonu eşliğinde bisiklet ergometresinde maksimal kalp atım
sayısının %85’inin üzerine geçmeyi hedefleyen egzersiz yaptırıldı. Kan
basıncı değerleri test süresince 2 dk aralıklarla ölçüldü. Akciğer hacim ve
kapasiteleri test öncesinde istirahat durumunda, maksimum oksijen tüketimi
(VO
2max
) ise test sırasında bilgisayar destekli spirometre ile (Vmax29c)
analiz edildi. İstatistiksel analizde gruplar arası karşılaştırmalarda t-testi
kullanıldı.
Bulgular ve Sonuç: İstirahatteki solunum fonksiyon testlerinde birinci
saniyedeki zorlu ekspirasyon hacmi (FEV
1
), zorlu vital kapasite (FVC), vital
kapasite (VC) ve inspirasyon kapasitesi (IC) değerleri kontrol grubunda
daha yüksekti (sırasıyla, p<0,01; p<0,05; p<0,05; p<0,05). VO
2max
değerleri
hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak (sırasıyla 29,1±5,2;
33,9±5,4; p<0,01) daha düşük bulundu. Ayrıca yine aynı grubun egzersize
dayanma süresi ile ulaştığı maksimal iş yükü (sırasıyla p<0,01; p<0,01)
daha düşüktü. Sonuç olarak, Juvenil İdiopatik Artritli çocukların
kardiopulmoner açıdan fonksiyonel kapasitelerinin (VO
2max
) daha düşük
olduğu gözlendi. Ancak, standart tedaviye eklenebilecek aerobik tipdeki
egzersiz reçetelerinin tolere edilmesinde kardiopulmoner sorun
yaşamayacakları sonucuna vardık.
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
52
S25 ERKEK WISTAR ALBINO SIÇANLARDA İLERİ DÜZEYDEKİ
KALİTATİF VE KANTİTATİF PROTEİN YETERSİZLİKLERİNİN
ETKİLERİ. 1.CANLI AĞIRLIK VE KAN LÖKOSİT DÜZEYLERİ*
M.Balkaya
1
, D.Kozacı
2
, C.Ünsal
1
, H.Ünsal
1
Adnan Menderes Ün.,
1
Vet. Fak., Fizyoloji AD;
2
Tıp Fak., Biyokimya AD; AYDIN.
balkayam@yahoo.com
Amaç: Kalitatif ve kantitatif protein yetersizliklerinin lökosit düzeylerine
etkisi ve canlı ağırlıkla ilişkisinin araştırılması.
Gereç ve Yöntem: İki aylık 60 erkek Wistar sıçan 22ºC, 12/12 h
ışık/karanlık ve %50-%70 nemli semi-klimatize odada bireysel kafeslerde
barındırıldı. Dört deneyde beşer hayvandan oluşan üçer grup 7, 14, 21
veya 28 gün sürelerle yetiştirme yemi, %20 jelatin içeren veya protein
içermeyen yemlerle beslendi. Canlı ağırlıklar haftalık kaydedildi. Deney
sonunda alınan kan örneklerinde lökosit konsantrasyonları ve oranları
belirlendi. Bulgular bağımsız gruplar için t-testi, tek-yön varyans analizi,
zaman faktöründe tekrarlayan ölçümler için varyans analizi ve Pearson
korelasyon testi ile değerlendirildi. Varyans homojenitesi Levene testi ile
kontrol edildi ve gerektiğinde veriler transforme edildi. Post hoc analizler
için Tukey testi kullanıldı.
Bulgular ve Sonuç: Kontrol gruplarında ortalama vücut ağırlığı başlangıç
değerlerine göre %4-%29 oranlarında artarken, deneysel gruplarda
malnütrisyonun tipi ve deneyin süresine bağlı olarak %21-%49 oranlarında
azaldı. Azalmanın proteinsiz beslenen grupta jelatin içeren yemle
beslenenlere göre daha fazla olduğu belirlendi. Proteinsiz beslenen
hayvanlar 28.güne kadar yaşayamadı. Malnütrisyonun tüm deneylerde
WBC konsantrasyonlarını azalttığı ve bunun lenfositlerdeki azalmanın bir
sonucu olduğu görüldü. Ancak, lenfosit oranlarındaki değişiklikler birörnek
değildi. Nötrofil oranları jelatinle beslenen hayvanlarda yükseldi. Kontrol ve
deney grubundaki hayvanların ağırlıkları farklı yönlerde değiştiğinden,
malnütrisyonun etkilerini net olarak ortaya koymak için veriler birim canlı
ağırlık için düzeltilerek analizler tekrarlandı. Bu kez malnütrisyon
gruplarında WBC ve nötrofillerin belirgin olarak arttığı görüldü. Ancak,
lenfositlerdeki değişiklikler birörnek değildi. Buna karşın kontrol grubunda
bu üç değişken genel olarak dar sınırlar içerisinde dalgalanma gösterdi.
Vücut ağırlığı, lökosit konsantrasyonları ve oranları arasında önemli
korelasyonlar saptandı. Canlı ağırlık ile lökosit değerleri, protein
yetersizliğin tipi ve süresine bağlı olarak değişiklik göstermektedir.
*Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (Proje No: SBAG - 2244).
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
53
S26 ERKEK WISTAR ALBINO SIÇANLARDA İLERİ DÜZEYDEKİ
KALİTATİF VE KANTİTATİF PROTEİN YETERSİZLİKLERİNİN ETKİLERİ
2.NÖTROFİLLERİN BAZI PROTEOLİTİK ENZİM AKTİVİTELERİ VE
SERUM BİYOKİMYASAL DEĞİŞKENLERİ*
D.Kozacı
1
, M.Balkaya
2
, C.Ünsal
2
, H.Ünsal
2
, F.K.Kral
3
Adnan Menderes Ün.,
1
Tıp Fak., Biyokimya AD; Vet. Fak.,
2
Fizyoloji ve
3
Biyokimya AD; AYDIN.
balkayam@yahoo.com
Amaç: Kalitatif ve kantitatif protein yetersizliklerinin sıçanlarda nötrofillerin
bazı metalloproteinaz aktiviteleri ile serum biyokimyasal değişkenlerine
etkilerinin araştırılması.
Gereç ve Yöntem: Yaklaşık iki aylık 60 adet erkek Wistar sıçan dört ayrı
deneyde üçerli gruplarda (n
1
=n
2
=n
3
=5) yetiştirme yemi, %20 jelatin içeren
veya protein içermeyen yemlerle 7, 14, 21 veya 28 gün beslendi. Kan
örnekleri deneylerin sonunda alındı ve nötrofiller ayrıldı. Nötrofil lizatlarında
ve plazma örneklerinde bazı metalloproteinazların aktivitesi, hücre
lizatlarında protein konsantrasyonu ve serum örneklerinde bazı
biyokimyasal değişkenler belirlendi. Globulin konsantrasyonu ise
hesaplandı. Bulgular bağımsız gruplar için t-testi, tek-yön varyans analizi ve
Pearson korelasyon testi ile değerlendirildi. Varyans homojenitesi Levene
testi ile kontrol edildi. Post hoc testler için Tukey testi kullanıldı.
Bulgular ve Sonuç: Proteinsiz beslenen hayvanlar 28.günden önce öldü.
Protein malnütrisyonuna bağlı albümindeki azalmanın bir sonucu olarak
serum total protein konsantrasyonun zamanla azaldığı görüldü.
Malnütrisyon gruplarında serum üre konsantrasyonu arttırdığı, kreatinin
konsantrasyonlarındaki değişimin ise tipik olmadığı saptandı. Vücut
ağırlığına göre düzeltilmiş veriler, malnütrisyon gruplarında serum kreatinin
düzeylerinin kontrol grubuna göre %100 arttığını ortaya koydu (p<0,001).
Benzer şekilde, serum total protein konsantrasyonları malnütrisyon
gruplarında kontrollerden daha yüksekti (p<0,001). Ayrıca, çeşitli
değişkenler arasında önemli pozitif ve negatif korelasyonlar saptandı.
Western Blot analizi sonuçları tüm deneylerde nötrofil lizatlarında ve
plazma örneklerinde MMP-1, MMP-8 ve MMP-9 enzimlerinin pro- ve aktif
formlarının bulunduğunu ortaya koyarken, MMP-2 saptanamadı. Özellikle
%20 jelatin içeren diyetle beslenen hayvanlarda MMP-8 aktivitesinin diğer
gruplara göre %20 kadar daha yüksek olduğu gözlemlendi. Çalışmanın
bulguları, kalitatif ve kantitatif protein yetersizliklerinin tipi ve süresine bağlı
olarak bazı nötrofil metalloproteinaz enzim aktiviteleri ve serum
biyokimyasal değişkenlerin etkilendiğini göstermektedir. Konuyla ilgili
ayrıntılı çalışmalar gereklidir.
*Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (Proje No: SBAG - 2244).
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
54
S27 SIÇAN NÜKLEUS AKKUMBENSİNDE NİKOTİN
İLE
OLUŞTURULAN DOPAMİN SALIVERİLMESİNE GONADAL
HORMONLARIN ETKİSİ, İN-VİVO MİKRODİYALİZ ÇALIŞMASI
Y.H.Doğan, S.Demirgören, L.Kanıt, Ş.Pöğün
Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; İZMİR.
hdogan@med.ege.edu.tr
Giriş ve Amaç: Nikotin bağımlılık yapıcı bir maddedir ve tütün kullanımı
hastalık ve ölümlere sebep olmaktadır. Son 30 yıl içersinde tütün içimi
azalmış olmasına rağmen, kadınlarda bu azalma daha az belirgindir.
Nikotinin nörokimyasal ve davranışsal etkileri, asetilkolin, dopamin,
norepinefrin, serotonin, glutamat ve GABA’yı transmitter olarak kullanan
nAChRs üzerinden gerçekleşmektedir. Nikotinin kısa süreli uygulanması
asetilkolin salıverilmesi ve ekstrasellüler dopamin düzeyini artırmaktadır.
Dopaminerjik sistem üzerinden etki eden ajanlarda cinsiyet farklılığı rapor
edilmiştir. Sigara bırakma programlarında kadınlarla erkekler arasındaki
başarı farklılığı dikkat çekmektedir. Kadınlar sigarayı bırakmada daha çok
zorlanmaktadırlar. Çalışmada nikotine yanıttaki cinsiyet farklılığının gonadal
manipülasyonlar ile etkilenip etkilenmediğini araştırdık.
Gereç ve Yönten: 200-250 g 4-6 aylık Sprague-Dawley erkek ve dişi
sıçanlara, gonadektomi ve sham operasyonu uygulandı. 4-6 hafta sonra
anestezi altında stereotaksik yöntemle, nukleus akkumbense
laboratuarımızda ürettiğimiz invivo mikrodiyaliz probları yerleştirildi. Bazal
düzeye gelinceye kadar her 20 dk da diyaliz sıvısı toplanarak HPLC-EC
dedektörde dopamin ve metabolitlerinin analizi yapıldı. Bazal düzeye
ulaşıldığında 0,8 mg/kg nikotin s.c. olarak verildi. Nikotin uygulaması
sonrasında toplanan örneklerde dopamin ve metabolitlerinin tayini yapıldı.
Bulgular ve Sonuç: Nikotin enjeksiyonu sonrasında 20.dk’da toplanan
diyalizatta yapılan dopamin ölçüm sonuçları istatistiksel olarak 2-yönlü
ANOVA ile incelendiğinde, cinsiyet ve gonadektomi arasında etkileşim
çıkmıştır (p<0,05). “Post-hoc” testlerden LSD’de gonadektomili dişiler ile
sham operasyonlu dişiler arasında anlamlı fark çıkmıştır (p<0,05). Nikotin
uygulamasına bağlı nükleus akkumbenste dopamin salıverilmesi, dişi
sıçanlarda erkek sıçanlara göre daha yüksektir. Dişi sıçanlarda yapılan
ovariektomi, dopamin salınımını anlamlı olarak düşürmüş, erkek sıçanlarda
orşiektomi sonrasında, dopamin salınımını artırmasına karşın istatiksel fark
gösterilememiştir. Sonuçlar, nikotine bağlı dopamin salınımının östrojen
hormonundan etkilendiğini ve östrojenin varlığında nikotine dopamin
yanıtının daha yüksek olduğunu düşündürtmektedir.
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
55
S28 NİTRİK OKSİT SENTAZ İNHİBİSYONUNUN DÜŞÜK VE YÜKSEK
DOZ PENTİLEN TETRAZOL İLE OLUŞTURULAN EPİLEPTİK
NÖBETLERDE KAN-BEYİN BARİYERİ GEÇİRGENLİĞİNE ETKİLERİ
R.Kalaycı
1
, M.Kaya
2
, N.Arıcan
3
, Z.C.Koçyıldız
2
, İ.Elmas
3
, M.Küçük
1
İstanbul Ün., İst. Tip Fak.,
1
DETAM,
2
Fizyoloji ve
3
Adli Tıp AD; İSTANBUL.
mehkaya@istanbul.edu.tr
Giriş ve Amaç: Epileptik nöbetler sırasında kan-beyin bariyeri (K-BB)’nin
yıkıldığı bilinmektedir. Pentilen tetrazol (PTZ) ile oluşturulan deneysel
epileptik nöbetlerde bu yıkımın orta beyinde görüldüğü ve akut hiperglisemi
varlığında ise bütün beyine yayıldığı gösterilmiştir. Nitrik oksit (NO)
sentezinin engellenmesi durumunda oluşturulacak epileptik nöbetlerin
şiddetinde artma veya azalma olduğunu gösteren çalışmalar olmasına
rağmen, bu durumda oluşturulacak epileptik nöbetlerin K-BB geçirgenliği
üzerine etkileri bilinmemektedir.
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 48 adet Wistar albino erişkin erkek sıçan
kullanıldı. NOS inhibitörü olan N
ω
-nitro-L-arginine methyl ester (L-NAME;
0.5 mg/ml) 4 hafta süresince sıçanların içme suyuna ilave edildi. Kan
basınçları başlangıçta “tail cuff” metoduyla indirekt ve 4.hafta sonunda
femoral arterden direkt ölçüldü. Epileptik nöbetler, PTZ’nin düşük (60
mg/kg) ve yüksek (100 mg/kg) dozlarının femoral vene takılan bir kateter
aracılığıyla verilmesiyle oluşturuldu. K-BB geçirgenlik değişiklikleri, Evans
blue (EB) boyasının beyine geçen miktarının kantitatif tayiniyle gösterildi.
Evans blue verilerinde ANOVA ve takiben Tukey’s, kan basıncında ise
Wilcoxon testi kullanıldı.
Bulgular ve Sonuç: Başlangıç değerleriyle kıyaslandığında L-NAME ve
PTZ uygulanan sıçanların arteryel kan basınçları anlamlı olarak arttı
(p<0,01). PTZ’nin düşük ve yüksek dozlarının uygulandığı sıçanların
beynine geçen EB boya miktarı, kontrol ve L-NAME gruplarından daha
fazla bulundu (p<0,05, p<0,01). L-NAME verilen sıçanlara, hem düşük hem
de yüksek doz PTZ uygulanması nöbetlerin şiddetini artırarak kısa sürede
ölmelerine neden oldu. L-NAME uygulanmış sıçanlara yüksek doz PTZ
verilmesiyle elde edilen K-BB yıkım şiddeti, sadece yüksek doz PTZ
uygulanan sıçanlarla kıyaslandığında belirgin olarak azaldı (p<0,05,
p<0,01). Tersine, L-NAME uygulanmış sıçanlarda düşük doz PTZ’nin
verilmesiyle oluşan K-BB yıkımı, tek başına aynı doz PTZ ile oluşan
yıkımdan fazlaydı (p<0,05, p<0,01). Bu veriler L-NAME ile sağlanan NO
yetmezliği koşulunda düşük doz PTZ ile oluşturulan epileptik nöbetlerin,
aynı durumda yüksek doz PTZ ile oluşturulan nöbetlerden daha fazla K-BB
yıkımına neden olduğunu göstermektedir.
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
56
S29 GENETİK ABSANS EPİLEPSİLİ SIÇANLARDA
2-CHLOROADENZİNNİN İNTRAVENTRİKÜLER ENJEKSİYONUNUN
DİKEN-DALGA KOMPLEKSİ OLUŞUMUNA ETKİLERİ
D.Şahin, G.İlbay, N.Ateş
Kocaeli Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD; KOCAELİ.
sahindeniztr@yahoo.com
Giriş ve Amaç: Adenozin ve analoglarının epileptik aktivitenin
düzenlenmesindeki rolleri hakkında gittikçe artan sayıda çalışmalar
olmasına rağmen, adenozinin jeneralize nonkonvulsif epilepsilerdeki etkileri
halen net değildir. Bu nedenle bu çalışmada genetik epilepsili WAG/Rij
sıçanlar kullanılarak bir nonselektif adenozin analoğu olan 2-
chloroadenozin’nin (CADO) nonkonvulsif absans epilepsisi üzerine etkileri
araştırıldı.
Dostları ilə paylaş: |