Kapak ve afiŞ tasarimi



Yüklə 1,3 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə7/19
tarix11.01.2017
ölçüsü1,3 Mb.
#5101
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   19

Gereç ve Yöntem: CADO sistemik etkilerini ortadan kaldırmak için 
intraserebroventriküler (ICV) olarak uygulandı. Deneylerden 7 gün önce 
(ketamin + klorpromazin) anestezi altına alındıktan sonra sterotaksik alet 
yardımıyla ICV kanül ve EEG kayıt elektrotları kortekse yerleştirildi. 1 
saatlik bazal EEG kayıtları yapıldıktan sonra, ICV olarak 25 nmol CADO 3 
µl içerisinde verildi ve EEG kayıtlarına devam edildi. Kontrol grubuna ise 
ICV olarak aynı volümde serum fizyolojik mikroenjeksiyonu yapıldı.  
 
Bulgular ve Sonuç: Kontrol grubunun bazal EEG kayıtlarında toplam SWD 
süresi ve sayısının ortalama değerleri 115
±11, 20±2 olarak bulundu, 1 
saatlik erken dönem ve 24., 48.saat geç dönem EEG kayıtlarında bazal 
değerlere göre anlamlı fark yoktu. Deney grubunda enjeksiyonu takiben 
yaptığımız 1 saatlik erken dönem EEG kayıtlarında bazal değerlere göre 
diken-dalga komplekslerinin sayısı ve toplam süresinde istatistiksel anlamlı 
değişiklikler gözlenmezken, 24 ve 48 saat sonraki diken-dalga 
komplekslerinin geç dönem kayıtlarında hem süre hem de sayıda anlamlı 
artışlar saptandı (p<0,05). Bazal 1 saatlik diken dalga deşarj süresi 103
±9 
sn ve sayısı 22
±2 iken, enjeksiyonu takiben 1.saatte sırasıyla 117±44 sn, 
24
±7 ; 24.saatte 206±31 sn, 39±8 ve 48.saatte 246±40 sn, 43±2 idi. 
Sonuçlarımız bir adenozin analoğu olan CADO’nin ICV verilmesinin absans 
nöbetlerinde geç başlayan ve uzun süren artışa yol açtığını ve merkezi 
adenozin reseptörlerinin absans epilepsinin patogenezinde uzun süreli rol 
oynayabileceğini göstermektedir.  
 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
57
 
S30 MANNİCH BAZLARININ İKİ DEĞİŞİK DENEY DÜZENEĞİNDE 
JURKAT HÜCRELERİ GLUTATYON DÜZEYLERİNE ETKİLERİ  
 
M.Gül
1,2
, H.İ.Gül
3
, J.Vepsalainen
4
, E.Erciyas
5
, O.Hanninen
1
  
Kuopio Üniversitesi, 
1
Fizyoloji, 
4
Kimya Bölümü; Kuopio, FİNLANDİYA.  
Atatürk Üniversitesi, 
2
Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD;  
3
Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Kimya AD; ERZURUM. 
5
Ege Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Kimya AD; İZMİR.  
mgul@atauni.edu.tr  
 
Giriş ve Amaç: Mannich bazları sitotoksiktirler. Aktivitelerinin kendilerinden 
serbestleşen  α-β doymamış ketonların tiyol grupları ile etkileşmesiyle 
olduğu ileri sürülmektedir. Glutatyon hücrelerde en çok bulunan tiyollerden 
biridir.  
 
Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada transforme olmuş insan T lenfosit 
hücreleri olan Jurkat hücreleri fosfat tamponda, 37
o
C’lik odada, 1 saat 
mono Mannich bazları 1-3, ve bis Mannich bazı 7’ye; ayrıca %1’lik fötal 
sığır serumu içeren kültür ortamında, 37
o
C’lik inkübatörde 24 saat boyunca 
mono Mannich bazları 2 ve 3 ile siklik Mannich bazı C1’e maruz 
bırakılmışlardır. Deneyler ikişer kez ikili olarak yapılmıştır. Hücre total 
glutatyon düzeyi, glutatyon S-transferaz, glutatyon peroksidaz ve glutatyon 
redüktaz aktiviteleri spektrofotometrik yöntemlerle ölçülmüştür.  
 
Bulgular ve Sonuç: Fosfat tamponda 1 saatlik inkübasyon sonucunda 
hücre total glutatyon düzeylerinde genelde doza bağlı bir bir azalma 
(kontrolün %9-52’si oranında) gözlenirken, 24 saatlik kültür ortamındaki 
inkübasyonda hücre total glutatyon düzeyinde genel bir artış (kontrolün 
%123-151’i oranında) bulunmuştur. Hücre kültüründe ayrıca glutatyon S-
transferaz aktivitesi (kontrolün %150-363’ü kadar) artarken, glutatyon 
redüktaz aktivitesinin etkilenmediği gözlenmiştir. Jurkat hücrelerinde 
glutatyon peroksidaz aktivitesi saptanamamıştır. Sonuç olarak, Mannich 
bazlarının bir tiyol olan glutatyonla etkileştiği, gerek inkübasyon süresinin 
kısa olması gerekse ortamda besin maddeleri olmaması nedeniyle 
hücrelerin fosfat tamponda buna cevap veremedikleri; buna karşılık, gerek 
inkübasyon süresinin uzunluğu, gerekse kültür ortamında amino asitlerin 
varlığı nedeniyle hücrelerin kültür ortamında feed-back mekanizmalarının 
işlemesi sonucu yeni glutatyon sentezi ile cevap vermiş olabilecekleri 
düşünülmüştür. Glutatyon S-transferaz aktivitesindeki artışın Mannich 
bazlarının tiyollerle konjuge edilerek detoksifiye edilmesi nedeniyle 
kompansatuar bir artış olabileceği düşünülmüştür.  
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
58
 
S31 SURİYE HAMSTERLERİNİN LOKOMOTOR AKTİVİTE RİTMİ 
ÜZERİNE LEPTİN HORMONUNUN ETKİSİ 
 
A.Karakaş, B.Gündüz 
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fak., Biyoloji Bölümü, BOLU.  
bgunduz@ibu.edu.tr  
 
Giriş ve Amaç: Suprakiyazmatik nukleus (SCN) memelilerde sirkadiyen 
ritimleri oluşturmasının yanında metabolik olaylar üzerine de modülatör bir 
rol oynamaktadır.  Leptin hormonu ise besin metabolizması ve üreme gibi 
fizyolojik olaylarda görev almaktadır. SCN’nin leptine özel glukoz duyarlı 
nöronları ve reseptörleri içerdiği bilinmektedir. Ancak beyine olan leptin 
taşınması  sınırlı orandadır. Bu nedenle leptinin plazma seviyesinin 
yükselmesi ile beyin seviyesi arasında bir gecikme söz konusudur. Yapılan 
in vitro bir çalışmada, leptinin SCN’deki nöron aktivite safhalarını ileri 
kaydırdığı, yani aktiviteyi erkene aldığı gösterilmiştir. Bu çalışmamızda ilk 
defa leptinin lokomotor aktivitede faz değişimleri oluşturup oluşturmadığı 
araştırılmıştır.  
 
Gereç ve Yöntem: Deneyde yetişkin erkek Suriye hamsterleri kullanıldı. 
Kontrol ve leptin enjeksiyonu olmak üzere iki grup oluşturuldu.  İki haftalık 
LD (14:10) ışık uygulamasından sonra ışıklar sürekli açık (24L) konuma 
getirildi. Enjeksiyonlar (2 µg/hamster) sürekli ışık uygulamasının 
ondördüncü günü akşam saat 20:00’de karın içine (i.p.) uygulandı. Benzer 
stres faktörlerinin yaratılması için kontrol grubu %0,9’luk NaCl solüsyonu ile 
enjekte edildi. Lokomotor aktivite ölçümleri MiniMitter VitalView Software 
kullanılarak gerçekleştirildi. Veriler ikili grafik olarak ActiView Software ile 
grafiklendirildi. Periyot uzunlukları  (
τ), enjeksiyon öncesi ve sonrasına 
konumlandırılan lineer regresyon çizgileri ile tespit edildi.  
 
Bulgular ve Sonuç: Hamsterler LD (14:10) fotoperiyoduna uyum 
sağladılar ve sürekli ışık (24L) altında free-run özelliği göstererek, 
lokomotor aktivitelerinin başlangıcı daha geç saatlere kaymaya başladı. 
Leptin hormonu enjeksiyonu lokomotor aktivite başlangıcı üzerine bir faz 
kaydırma etkisi yaratmadı. Kontrol grubunun aktivite başlangıcı ile leptin 
enjeksiyonu yapılan grubun aktivite başlangıcı arasında anlamlı bir farklılık 
t-testinde tespit edilmedi. Bu sonuçlar in vitro uygulamanın aksine, 
dışarıdan uygulanan leptin enjeksiyonlarının yetişkin Suriye hamsterlerinin 
lokomotor aktivite ritimleri üzerine etkili olmadığını göstermektedir.  
 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
59
 
S32 PİNEALEKTOMİLİ SURİYE HAMSTERLERİNDE HAMİLELİK VE 
LAKTASYON BOYUNCA LEPTİN HORMONU PROFİLİ  
 
F.Pehlivan, A.Karakaş, H.Soytürk, B.Gündüz  
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fak., Biyoloji Bölümü; BOLU.  
bgunduz@ibu.edu.tr  
 
Giriş ve Amaç: Suriye hamsteri fotoperiyodik değişimlere kuvvetli cevap 
veren bir türdür. Melatonin hormonu mevsimsel değişim gösteren fizyolojik 
parametreleri düzenleyen bir hormondur. Bu türde yağ doku 
metabolizmasının fotoperiyodik değişimlerden etkilendiği düşünülmektedir. 
Yağ dokudan salınan leptin hormonu ise besin ve üreme metabolizması ile 
ilgili bilgiyi beyine ileten bir sinyaldir. Melatonin bu türde leptinin salınımını 
inhibe eder. Suriye hamsterinin hamilelik ve laktasyon dönemi boyunca 
meydana gelen leptin değişimleri bilinmemektedir. Ayrıca melatonin 
hormonu ile olan ilişkisi bu dönemlerde çıkarılmamıştır. Bu çalışma ile 
hamilelik ve laktasyon dönemlerinde melatonine bağımlı ve bağımsız 
meydana gelen leptin hormon profili incelenmiştir.  
 
Gereç ve Yöntem: Uzun (14L) ve kısa (10L) fotoperiyotlarda tutulan intakt 
ve pinealektomili yetişkin dişi hamsterler çiftleştirildi. Hamile kalan 
hayvanlardan dördüncü günden itibaren doğuma kadar dört defa kan alındı. 
Kanlar gece (24:00) ve gündüz (12:00) olmak üzere iki farklı dönemde 
toplandı. Laktasyon döneminde ise aynı dişi hayvanlardan bu dönem 
boyunca dört defa gece ve gündüz olmak üzere kan toplandı. Leptin 
analizleri ELİZA ile üretici firmanın önerdiği tekniğe göre (450 nm) 
gerçekleştirildi.  
 
Bulgular ve Sonuç: Hamilelik döneminde uzun ve kısa fotoperiyotlarda 
leptin seviyeleri karşılaştırıldığında gerek kontrol ve gerekse pinealektomili 
hayvanların leptin seviyelerinde bir düşme gözlendi. Bu değerler hamileliğin 
son döneminde en düşük seviyede idi (~40 ng/ml’den ~30 ng/ml seviyesi). 
Laktasyon döneminde leptin seviyeleri uzun ve kısa fotoperiyotlarda fark 
göstermemekle beraber, kontrol ve pinealektomili gruplar arasında belirgin 
farklar (p<0,05) gözlendi. Bu sonuçlar göstermektedir ki hamilelik boyunca 
leptin seviyesinde meydana gelen düşme hem fotoperiyodik etkiden hemde 
pineal bezinden bağımsız gerçekleşmektedir. Laktasyon döneminde ise 
pineal bezinin olup olmaması leptin hormon profilinde farklılıklar ortaya 
çıkarmıştır.  
 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
60
 
S33 YÜKSEK DOZDA GLUKOKORTİKOİT UYGULANAN SIÇANLARIN 
BEYNİNDE OLUŞAN OKSİDATİF STRESTE LİPİD 
PEROKSİDASYONUNUN ROLÜ VE E VİTAMİNİ  İLE SELENYUMUN 
KORUYUCU ETKİSİ 
 
E.Beytut
1
, M.Aksakal
2
, R.Yüce
2
, N.N.Kamiloğlu
1
 
1
Kafkas Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, KARS.  
2
Fırat Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı, ELAZIĞ.  
ebrubeytut@hotmail.com   
 
Giriş ve Amaç: Glukokortikoitler birçok hastalığın tedavisinde yaygın 
olarak kullanılmakla birlikte, yüksek dozlarda ya da kronik olarak 
uygulandığında beyninde dahil olduğu birçok organda zararlı etkilere neden 
olduğu bilinmektedir. Ancak, yapılan araştırmalarda E vitamini ve Selenyum 
(Se) gibi güçlü antioksidanların  glukokortikoidlerin neden olduğu bu zararlı 
etkiler üzerindeki koruyucu rollerinin olup olmadığına dair herhangi bir 
bilgiye rastlanılmamıştır.  
Gereç ve Yöntem: Bu amaçla çalışmamızda, yüksek dozda prednisolon 
uygulanan sıçanların beyin antioksidatif savunma sistemi ve tiyobarbiturik 
asit reaktif (TBARS) düzeyleri üzerine E vitamin ve Se ilavesinin etkileri 
çalışılmıştır. Sıçanlar her grupta 50 adet olmak üzere 5 gruba ayrılmış ve 
normal diyetle beslenmiştir. Ayrıca, 3., 4. ve 5.gruplara 30 gün süresince 
günlük olarak sırasıyla 20 mg/kg E vitamini, 0,3 mg Se ve bunların 
kombinasyonları içirilmiştir. Sonraki 3 gün kontrollere serum fizyolojik, diğer 
4 gruba ise 100 mg/kg prednisolon i.m. uygulanmıştır. Prednisolon 
uygulamasını takiben her gruptan 10 adet olacak şekilde sıçanlar 4., 8., 
12., 24. ve 48.saatlerde öldürülerek beyindeki glutatyon peroksidaz (GPx), 
süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT) aktiviteleri ile glutatyon (GSH) ve 
TBARS düzeyleri belirlenmiştir.  
Bulgular ve Sonuç: Prednisolon uygulanan grubun GPx, SOD, CAT 
aktiviteleri ve GSH düzeyleri 4.saatte azalmaya başlayarak (sırasıyla, 
p<0,01, p<0,05), 24.saatte enzim aktiviteleri kontrol düzeylerinin sırasıyla 
%60, %52 ve %40’ına kadar düşmüş (sırasıyla p<0,001, p<0,01); 48.saatte 
ise tekrar kontrol düzeylerine doğru artış göstermiştir. Prednisolon 
uygulaması ise 48.saatte beyin TBARS düzeylerini kontrollerin 6 katına 
ulaştırmıştır (p<0,001). Ancak, E vitamini ve Se beyindeki TBARS artışı ile 
GSH düzeyleri ve antioksidatif enzimlerin azalışını önleyici yönde etki 
göstermiştir. Bu nedenle çalışmamızda, E vitamini ve Se ilavesinin yüksek 
dozda prednisolonun neden olduğu TBARS yükselişinden 
kaynaklanabilecek zararlı etkileri önleyici yönde rol oynayabilecekleri 
sonucu çıkarılmıştır.  
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
61
 
S34 E VİTAMİNİ VE HIPPOHAE RHAMNOIDES L.’NİN SIÇAN 
BEYNİNDE NİKOTİNİN YARATTIĞI OKSİDATİF STRES ÜZERİNE 
ETKİLERİ 
 
K.Gümüştekin
1
, K.Altınkaynak
2
, H.Timur
1
, S.Taysi
2
, N.Öztaşan
1
, M.F.Polat
3

F.Akçay
2
, H.Süleyman
4
, Ş.Dane
1
, M.Gül
1
  
Atatürk Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 
1
Fizyoloji, 
2
Biyokimya ve 
4
Farmakoloji AD; 
3
Biyoteknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi; ERZURUM.  
kenang@atauni.edu.tr  
 
Giriş ve Amaç: Hippophae rhamnoides L. (HRe-1) Doğu Anadolu’da da 
yetişen, içeriğinde karoten, C ve E vitaminleri, riboflavin, folik asit, taninler 
vb bulunan bir bitkidir. HRe-1’in periferik kanda nikotinin yarattığı oksidatif 
stresi önlediği gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı nikotinin sıçan beyninde 
oksidatif stres yaratıp yaratmadığını araştırmak, eğer yaratıyorsa da HRe-1 
ve pozitif kontrol olarak da E vitamininin etkilerini test etmekti.  
 
Gereç ve Yöntem: Gruplar  şöyleydi: nikotin (0,5 mg/kg/gün, 
intraperitoneal, i.p.); nikotin+vitamin E (75 mg/kg/gün, intragastrik, i.g.); 
nikotin+HRe-1 (250 mg/kg/gün, i.g.); ve kontrol grubu (sadece çözücüler 
verildi). Her grupta 8 sıçan vardı ve suplementasyon süresi 3 hafta idi. 
Deney sonunda kafatası frontal bölgeden açılarak beyin dokusu  total 
olarak çıkarıldı. Homojenize edildi. Malondialdehit (MDA), glutatyon S-
transferaz, glutatyon peroksidaz, süperoksit dismutaz ve total glutatyon 
düzeyleri spektrofotometrik yöntemlerle ölçüldü. Bulgular Mann-Whitney U 
testi ile karşılaştırıldı.  
 
Bulgular ve Sonuç: Beyin dokusu MDA düzeyi nikotin tarafından 
yükseltildi. Bu yükselme E vitamini tarafından önlendiği halde HRe-1 etkisiz 
kaldı. Glutatyon S-transferaz aktivitesi nikotin ve HRe-1 eklenmiş gruplarda 
kontrol ve E vitamini verilen gruplara nazaran daha düşük, buna karşılık 
glutatyon peroksidaz aktivitesi E vitamini ve HRe-1 verilen gruplarda nikotin 
verilen gruba gore daha düşüktü. Süperoksit dismutaz aktivitesi 
uygulamalardan etkilenmedi. Total glutatyon düzeyi E vitamini verilen 
grupta kontrol ve nikotin verilen gruplara gore daha yüksekti. E vitamin 
yağda çözünen bir antioksidan olarak beyne kolayca difüze olmuş, buna 
karşılık bitki ekstresi olan HRe-1 antioksidan etkisini göstermek üzere 
beyne yeterince geçememiş olabilir.  
 
 
 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
62
 
S35 HİPOBARİK HİPOKSİ SONRASI ELEKTROKARDİYOGRAMDAKİ 
QT DİSPERSİYONUNUN İNCELENMESİ  
 
A.Şen
1
, C.Öztürk
2
, A.Akın
1
, C.H.Açıkel
3
, H.F.Töre
4
  
GATA, Hava ve Uzay Hekimliği AD; 
1
ESKİŞEHİR, 
4
ANKARA;  
3
Halk Sağlığı AD; ANKARA.  
2
600 Yataklı Hava Hastanesi; ESKİŞEHİR.  
drahmetsen@yahoo.com, asen@gata.edu.tr  
 
Giriş ve Amaç: Son yıllarda QT intervalinin ventriküler aritmilerde rolü 
olduğu gösterilerek QT dispersiyonu (QT-d) ve düzeltilmiş QT 
dispersiyonunun (QTc-d) aritmiye yatkınlık konusunda fikir verebileceği ileri 
sürülmüştür. Yapılan çalışmalarda kronik akciğer hastalıklarında hipoksiye 
bağlı olarak QT-d ve QTc-d uzaması tespit edilmiştir. Havacılık, yüksek 
irtifa ve düşük atmosfer basıncı altında gerçekleştirilen görevlerden 
oluştuğu için sürekli olarak Hipobarik hipoksi ile karşılaşma riski mevcuttur. 
Bu çalışmamızda hipobarik hipoksi sonrası QT-d ve QTc-d araştırılmıştır.  
 
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya yaş ortalaması 29±5 (20-39) olan 30 sağlıklı 
erkek (uçuş ekibi) dahil edilmiştir. Bireylerin tümüne “Hava Sağlık Muayene 
ve Fizyolojik Eğitim Merkezi”nde (ESKİŞEHİR) bulunan “Alçak Basınç 
Odasında” 30.000 ft (9900 m) irtifa basıncında hipobarik hipoksi 
yaşatılmıştır. Hipobarik Hipokside “faydalanılabilir bilinç süresi”(TUC) 
değerleri dakika olarak kaydedilmiştir. Tüm bireylerin hipobarik hipoksi 
öncesinde (kontrol) ve sonrasında standart 12 kanal EKG kaydı yapılarak 
tüm EKG’lerin Bazett formülüne göre QTc değerleri ve QT-d, QTc-d 
ölçümleri manual olarak yapılmıştır. Değerler arasındaki fark “Paired 
Samples T” testi ile, EKG parametreleri ile TUC arasındaki ilişki “Pearson 
Correlation” ile değerlendirilmiştir.  
 
Bulgular ve Sonuç: Bireylerin kontrol EKGleri ile hipobarik hipoksi sonrası 
EKGleri arasında QT-d, QTc-d açısından anlamlı bir fark tespit 
edilmemiştir. TUC değerleri ile QT-d ve QTc-d arasında da anlamlı bir ilişki 
tespit edilmemiştir. Sonuç olarak, kronik hipoksik hastalarda görülen ve 
ventriküler aritmiye yatkınlık oluşturduğu düşünülen EKG’de QT-d ve QTc-d 
uzaması, geçici kısa süreli hipobarik hipoksi sonrasında izlenmemektedir.  
 
 
 
 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY) 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
63
 
S36 MELATONİN VE LEPTİN HORMONLARININ FARELERDE 
BESLENME DAVRANIŞI ÜZERİNE ETKİLERİ  
 
S.Canpolat, S.Kutlu, O.Özçelik, B.Yılmaz, H.Keleştimur  
Fırat Universitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; ELAZIG.  
scanpolat@firat.edu.tr, sinancan@excite.com  
 
Giriş ve Amaç: Bu çalışma, farelerde melatoninin gıda alımı üzerine 
etkisinin olup olmadığını belirlemek amacıyla yapıldı. Ayrıca, 
pinealektomize hayvanlarda leptinin gıda alımı üzerine olan etkisi ve bu 
etkide melatoninin modulatör bir rolünün olup olmadığı belirlenmeye 
çalışıldı.  
 
Gereç ve Yöntem: Çalışmada 30-40 g ağırlığında yetişkin erkek fareler 
kullanıldı. Hayvanlar deney süresince 12 saat karanlık-aydınlık siklusuna ve 
21
±1°C sıcaklığa sahip odada, yem ve su kısıtlaması yapılmaksızın 
metabolik kafeslerde barındırıldı. Fareler, 5’erli olacak şekilde iki gruba 
ayrıldı. Kontrol grubu farelerine sham-pinealektomi, deney grubu farelerine 
pinealektomi yapılarak iki hafta iyileşme sürecine bırakıldı. Farelere 5 gün 
süreyle günlük olarak intraperitoneal melatonin (5 mg/kg/gün) uygulandı. 
Daha sonra yine 5 gün süreyle melatonin reseptör antagonisti olan 
luzindole (10 mg/kg/gün) melatonin ile birlikte aynı yolla verildi. Bunu takip 
eden 5 gün boyunca ise leptin (25 µg/fare) enjeksiyonu yapıldı. Kontrol 
grubuna ait farelere sadece çözücü sıvılar uygulandı. Deney süresince 
alınan gıda miktarı ve vücut ağırlıkları günlük olarak ölçüldü. İstatistiksel 
analizlerde Wilcoxon Signed Ranks test kullanıldı.  
 
Bulgular ve Sonuç: Pinealektomi, farelerde gıda alımında anlamlı bir 
azalmaya neden oldu (p<0,05). Melatonin ise pinealektominin neden 
olduğu gıda alımındaki azalmayı geri çevirdi. Leptin pinealektomili ve sham 
pinealektomili hayvanlarda gıda alımını anlamlı bir şekilde azalttı (p<0,05). 
Sonuç olarak; melatoninin farelerde iştahın düzenlenmesinde rol aldığı 
söylenebilir.  
 
 
 
 
 
 
 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY) 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
64
 
S37 ENDOTOKSEMİ OLUŞTURULMUŞ SIÇANLARDA MELATONİNİN 
ANTİOKSİDAN ETKİSİ VE ERİTROSİT DEFORMABİLİTESİ İLE İLGİSİ 
 
M.B.Yerer, H.Yapışlar, S.Aydoğan  
Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; KAYSERİ.  
eczbetul@yahoo.com 
 
Giriş ve Amaç: Endotoksemi (sepsis), yetersiz doku perfüzyonu ve kan 
akımı ile ölüme götüren patolojik bir durumdur. Sepsiste sentezleri oldukça 
artan serbest radikaller ve nitrik oksit (NO), membran yapısında bulunan 
lipidlerin fonksiyonel ve yapısal bütünlüğünü bozmak suretiyle eritrositlerin 
deformabilite özelliklerinin bozulmasına neden olmaktadır. Sunulan 
çalışmada, antioksidan etki gösterdiği bilinen melatoninin sepsisteki 
koruyucu rolü ve eritrosit deformabilitesi ile ilgisi araştırılmıştır.  
Gereç ve Yöntem: Çalışma, her biri 10’ar adet Swiss Albino sıçandan 
oluşan 6 grup üzerinde gerçekleştirildi. Bu altı gruptan birincisini serum 
fizyolojik uygulanan kontrol grubu oluştururken, 2. ve 3.deney gruplarını 
sırasıyla melatonin (10 mg/kg, i.p.) ve E.Coli lipopolisakkariti (LPS, 10 
mg/kg, i.p.) uygulanan gruplar, son üç grubu ise LPS ile sepsis 
oluşturulmuş  sıçanlara L-Nitroarjinin metilesteri (L-NAME, 4.grup), 
melatonin (5.grup) ve L-NAME+melatonin (6.grup) uygulanan gruplar 
oluşturmaktadır. Gruplardan alınan kan örneklerinde; eritrosit 
deformabilitesi, NO, lipid peroksidasyonu ve antioksidan enzim aktiviteleri 
ölçülmüştür.  İstatistik, Kruskal-Wallis ve Mann-Whitney U testleri 
kullanılarak yapılmıştır.  
Bulgular ve Sonuç :Sepsis ile eritrositlerin deformabilite özellikleri artan 
lipid peroksidasyonuna paralel olarak azalırken, NO düzeyleri de anlamlı 
derecede yüksek bulunmuştur. Deformabilite ve lipid peroksidasyonu 
açısından melatonin, L-NAME ve L-NAME+melatonin uygulanan sıçanlar 
arasında önemli bir fark görülmezken, NO düzeyleri melatonin ve L-
NAME+melatonin grubunda L-NAME grubundan çok daha kuvvetli bir 
şekilde baskılanmıştır (p<0,01). Antioksidan enzimlerden glutatyon 
peroksidaz (GPx) ve süperoksit dismutaz aktivitesi, melatonin ile 
tetiklenirken, melatonin ve L-NAME’in birlikte kullanıldığı grupta önemli bir 
fark gözlenmemiştir. Katalaz aktivitesi ise ortamdaki hidrojen peroksitin 
melatonin ve GPx tarafından yakalanması nedeniyle azalmıştır (p<0,05). 
Sonuç olarak, sepsiste gelişen oksidatif hasarda, melatoninin lipid 
peroksidasyonunu önlemek ve antioksidan enzim aktivitelerini artırmak 
suretiyle, gerek tek başına gerekse L-NAME ile birlikte kullanıldığında 
eritrositlerin deformabilite özellikleri üzerine koruyucu bir özelliğe sahip 
olduğu görülmüştür. Bu da sepsisteki doku perfüzyonu değişikliklerinin 
önlenmesinde melatoninin terapötik önemini vurgulamaktadır.  
Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin