Kapak ve afiŞ tasarimi



Yüklə 1,3 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə8/19
tarix11.01.2017
ölçüsü1,3 Mb.
#5101
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   19

 

SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY) 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
65
 
S38 SIÇAN AKCİĞERİNDE HİPERBARİK OKSİJEN UYGULAMASI İLE 
ORTAYA ÇIKAN OKSİDATİF STRES ÜZERİNE FİZYOLOJİK VE 
FARMAKOLOJİK DOZLARDAKİ MELATONİNİN ANTİOKSİDAN ETKİSİ* 
 
T.Topal
1
, S.Sadır
1
, G.Metinyurt
2
, Ş.Öter
1
, A.Korkmaz
1
, H.Bilgiç
1
  
GATA, 
1
Fizyoloji ve 
2
Biyokimya Anabilim Dalı; ANKARA.  
ttopal@gata.edu.tr  
 
Giriş ve Amaç: Birçok hastalığın tedavisinde kendisine önemli bir yer 
bulan hiperbarik oksijen (HBO) uygulamalarının oksidatif etkilere de yol 
açabildiği bildirilmiştir. Bu oksidatif etkinin ise özellikle yüksek basınç ve saf 
oksijene doğrudan maruz kalan akciğer dokusunda daha belirgin olarak 
ortaya çıkabildiği bilinmektedir. Oksidatif stres ile seyreden durumlarda 
çeşitli antioksidan maddelerin kullanımı da giderek yaygınlaşmaktadır. 
Melatonin de kuvvetli antioksidan etkinliği gösterilmiş ve vücutta hormon 
olarak da salgılanan bir maddedir. Bu çalışmada, daha önce sıçan 
akciğerindeki oksidatif etkisi gösterilmiş ve tedavide de kullanılan bir HBO 
prosedürü olan 3 atmosfer basınç altında 2 saat süreli saf oksijen 
uygulamasıyla sıçan akciğerinde artan lipid peroksidasyonu üzerine 
ekzojen uygulanan (10 mg/kg, i.p.) ve endojen olarak salınan melatoninin 
etkileri karşılaştırılmıştır.  
 
Gereç ve Yöntem: 70 adet Sprague-Dawley erkek sıçan altı gruba ayrıldı; 
(A)kontrol grubu, (B)gündüz HBO grubu, (C)gece karanlıkta HBO grubu, 
(D)gündüz melatonin grubu, (E)gündüz melatonin+HBO grubu, (F)gece 
ışıkta HBO grubu. Oksidatif stres ölçütü olarak tiyobartürik asit reaktifleri 
(TBARS), ayrıca süperoksit dismutaz (SOD) ve katalaz (CAT) düzeyleri 
ölçüldü.  
 
Bulgular ve Sonuç: HBO uygulanan grup B ve F’de TBARS, SOD, CAT 
değerleri kontrol grubuna göre anlamlı oranda artmış bulundu. Bu artışın 
grup C, E’de ortaya çıkmadığı görüldü; bunlardan grup C’deki etki daha 
belirgin idi. Yalnızca melatonin uygulanan grup D’te TBARS, SOD, CAT 
değerleri kontrol grubundan farklı değildi. 2 saat süreyle 3 atmosfer 
basınçla uygulanan HBO sıçan akciğerinde belirgin oksidatif strese neden 
oldu. Gerek ekzojen yoldan uygulanan, gerekse vücutta fizyolojik olarak 
salınan melatonin ise bu etkiyi engelledi. Bulgular, endojen melatonin 
etkisinin daha güçlü olduğu yönünde değerlendirildi.  
 
*Bu araştırma Uzmanlık Öğrencisi Tez çalışmasıdır ve Gülhane Askeri Tıp 
Akademisi Araştırma ve Geliştirme Merkezi’nce desteklenmiştir.  
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY) 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
66
 
S39 FARKLI DOZLARDA MELATONİNİN SIÇANLARDA BEYİN VE 
KAROTİS KAN AKIMLARINA ETKİSİ  
 
S.A.Vardar
1
, G.D.Altun
1,2
, M.Yaprak
1
, E.Vardar
3
, Z.Çukur
4
, K.Kaymak
1  
Trakya Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 
1
Fizyoloji, 
2
Nükleer Tıp ve 
3
Psikiyatri AD, 
4
Deneysel Araştırma Laboratuvarı; EDİRNE.  
arzuvardar22@hotmail.com  
 
Giriş ve Amaç: Melatoninin beyin ve karotis arter kan akımlarına etkisi az 
sayıda ve ayrı çalışmalarla incelenmiştir. Bu çalışmada, farklı dozlarda 
melatonin verilerek; erişkin sıçanların beyin ve karotis arter kan akımlarının 
birlikte incelenmesi amaçlanmıştır.  
 
Gereç ve Yöntem: Sprague-Dawley türü erişkin erkek sıçanlar her grupta 
n=6 olacak şekilde dört gruba ayrıldı. İlk gruptaki sıçanlara 0,1 µg/kg, ikinci 
gruptaki sıçanlara 100 µg/kg ip melatonin verildi. Teknesyum 99m 
hegzametipropilen amin oksim (Tc
99m
 HMPAO) enjeksiyonunu takiben 
sintigrafik ölçüm yapıldı. Aracı gruba i.p. fizyolojik serum ve %1 etanol 
karışımından verildikten sonra, kontrol grubuna ise direkt olarak sintigrafik 
ölçüm yapıldı. Tüm grupların sol ventrikül, tüm beyin, sağ ve sol karotis 
arterdeki ilgi alanları (ROI) çizildi. Zaman aktivite grafikleri oluşturuldu. 
Beyin retansiyon indeksi (BRI), sağ a.carotis communis kan akımı (RCR) ile 
sol a. carotis communis kan akımı oranları (LCR) belirlendi.  
 
Bulgular ve Sonuç: Melatonin sıçanlara fizyolojik dozda verildiğinde (0,1 
µg/kg), farmakolojik doz grubu, aracı ve kontrol grubundaki sıçanlara göre 
BRI değerlerinin anlamlı azalma gösterdiği [sırasıyla 2,05
±0,31, 2,77±0,37, 
2,49
±0,40, 3,05±0,81 ve p=0,02)], farmakolojik doz grubu (100 µg/kg) RCR 
değerlerinin ise (18,43
±6,69) fizyolojik doz grubu, aracı ve kontrol 
grubundaki değerlerden daha yüksek olduğu (sırasıyla 10,32
±3,03, 
8,12
±2,62, 8,82±3,72 ve p=0,01) görüldü. Melatonin fizyolojik dozda sıçan 
beyin kan akımını azaltmakta ancak karotis arter kan akımını anlamlı 
düzeyde etkilememektedir. Farmakolojik dozda ise karotis arter kan akımını 
artırıcı etki etmektedir.  
 
 
 
 
 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY) 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
67
 
S40 DENEYSEL MİYOGLOBİNÜRİK AKUT BÖBREK YETMEZLİĞİNDE 
EKSOJEN MELATONİNİN ETKİLERİ* 
 
N.Aydoğdu
1
, G.Atmaca
1
, Ö.Yalçın
2
, K.Batçıoğlu
3
, K.Kaymak
1
  
Trakya Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 
1
Fizyoloji ve 
2
Patoloji AD; EDİRNE.  
3
İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Kimya Bölümü; MALATYA.  
naydogdu@hotmail.com  
 
Giriş ve Amaç: Günümüzde iskelet kasının travma veya metabolik 
nedenlerle hasarı sonucu sekonder gelişen miyoglobinürik akut böbrek 
yetmezliği (ABY) yüksek oranda görülmekte ve patogenezinde serbest 
oksijen radikalleri önemli rol oynamaktadır. Çalışmamızda hipertonik 
gliserolün intramüsküler (i.m.) verilmesiyle oluşturulan miyoglobinürik 
ABY’de melatoninin etkisini araştırmayı amaçladık.  
 
Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 260-300 g ağırlığında, 50 erkek Wistar 
Albino türü sıçan kullanıldı. Sıçanlar rastgele 4 gruba ayrıldı ve serbest 
diyette 16 saat susuz bırakıldıktan sonra; grup 1’deki sıçanlara fizyolojik 
serum (FS), 2., 3. ve 4.gruplara %50’lik gliserol solüsyonundan 10 ml/kg’a 
göre bulunan toplam hacim eşit miktarlarda her iki arka bacağa i.m. enjekte 
edildi. Gliserol ve FS’nin i.m. enjeksiyonuyla eş zamanlı ve 24 saat sonra 1. 
ve 2.gruplara FS, 3.gruba 5 mg/kg ve 4.gruba 10 mg/kg dozunda melatonin 
intraperitoneal (i.p.) verildi. Gliserol enjeksiyonundan 48 saat sonra sıçanlar 
xylazin-ketamin anestezisi altında kan ve böbrekleri alındı. Böbrek 
dokusunda süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), glutatyon 
peroksidaz (GPx) enzim aktiviteleri, malondialdehit (MDA) düzeyi ile 
plazma üre, kreatinin, nitrik oksit (NO) düzeyleri ve histopatolojik 
değişiklikler incelendi.  
 
Bulgular ve Sonuç: Çalışmamızın bulguları gliserol verilen gruplarda 
ABY’nin geliştiğini, plazma NO düzeyi grup 1 ile grup 2, grup 3 ve grup 4 
arasında p<0,001 düzeyinde, grup 2 ile grup 3 ve grup 4 arasında p<0,05 
düzeyinde anlamlı bir azalma vardı. 3.grupta 2.gruba göre CAT aktivitesinin 
azaldığını gösterdi. 2., 3. ve 4.grupların diğer bulguları arasında istatistiksel 
olarak anlamlı farklılık bulunmadı. Sonuç olarak, melatoninin güçlü bir 
vazodilatatör olan NO’yu anlamlı düzeyde azaltarak, bu modelde oluşan 
renal iskemiyi şiddetlendirdiğini ve buna bağlı olarak koruyucu rol 
oynamadığını düşünmekteyiz.  
 
*Bu çalışma Trakya Üniversitesi tarafından TÜBAP-419 nolu proje ile 
desteklenmiştir 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY) 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
68
 
S41 KURŞUNUN BÖBREK KAN AKIMI VE FONKSİYONLARINA ETKİSİ 
İLE HİPERTANSİYON İLİŞKİSİ 
 
C.Arifoğlu
1
, N.Dursun
2
, L.Keskinol
1
, C.Süer
2
  
Erciyes Üniversitesi, 
1
Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Öğrencisi; 
2
Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; KAYSERİ.  
dursun@erciyes.edu.tr  
 
Giriş ve Amaç: Kurşun, yıllardır çevresel kaynaklı toksik bir metal olarak 
bilinmektedir. Düşük seviyede uzun süre kurşuna maruz kalma 
hipertansiyon oluşturmaktadır.  Çalışmamızın amacı, düşük dozda uzun 
süre kurşuna (Pb) maruz kalmanın neden olduğu hipertansiyon ile böbrek 
kan akımı ve fonksiyonundaki değişiklikler arasındaki ilişkiyi ortaya 
koymaktır. Kurşun ile oluşan renal hipovolemide nitrik oksitin (NO) rolü ile 
lipit peroksidasyonu oluştuğunu gösteren malondialdehit seviyesinin 
araştırılması da amaçlanmıştır.  
 
Gereç ve Yöntem: Çalışmada 5 aylık 45 adet Spraque-Dawley sıçan 
kullanıldı. Pb gruplarına 2 hafta süreyle kurşun asetat (8 mg/Kg) periton 
içine verildi. Deney süresince sıçanların her biri metabolizma kafesine 
konuldu, başlangıç ve 15.günlerde 24 saatlik idrar örnekleri alındı. 
Sıçanların ortalama arteryel kan basıncı (OAKB), sistolik kan basıncı 
(SKB), diyastolik kan basıncı (DKB), renal kan akımı ölçüldü. İdrarda iyon 
(Na
+
, K
+
, P), protein ve kreatinin değerlerine bakılarak grupların böbrek 
fonksiyonları karşılaştırıldı. Plazmada NO ve malondialdehit (MDA) tayin 
edildi.  
 
Bulgular ve Sonuç: Pb verilen grubun OAKB, SKB ve DKB ortanca 
değerleri, kontrol grubuna göre anlamlı derecede arttı (p<0,01). Pb verilen 
grubun renal kan akımı ve glomerüler filtrasyon hızı (GFH), kontrol grubuna 
kıyasla önemli derecede azaldı (p<0,01). Böbrek tübüler fonksiyonu üzerine 
kurşunun etkisi gözlenmedi. Pb verilen grubun plazma NO ortanca 
değerleri kontrol grubuna göre istatistiksel anlamda azaldı (p<0,01). L-nitro 
arginin metil ester (L-NAME) verilen kontrol grubu ile kontrol grubu 
arasında istatistiksel anlamda fark bulunurken, Pb ve Pb ile birlikte L-NAME 
verilen grubun NO ortanca değerleri arasında istatistiksel anlamda fark 
bulunmadı. Bu sonuçlar kurşunun renal arter üzerindeki etkisinin NO yapım 
ya da salınımını azaltmasına bağlı olduğunu göstermektedir. Kurşun MDA 
düzeyinde önemli bir değişiklik oluşturmadı. Sonuç olarak verilen düşük doz 
Pb, böbrek kan akımı ve glomerüler filtrasyon hızını azaltmaktadır. Tübüler 
fonksiyon ve MDA’da değişikliğin olmaması nefrotoksisite geliştirmediğinin 
göstergesi olarak kabul edilmiştir.  
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY) 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
69
 
S42 BÖBREK İSKEMİ-REPERFÜZYONUNDA ENDOTELİN-A 
RESEPTÖR ANTAGONİSTİ BQ-123’ÜN NİTRİK OKSİT ÜRETİMİYLE 
İLİŞKİLİ KORUYUCU ETKİSİ 
 
H.Erdoğan
1
, E.Fadıllıoğlu
2
, M.H.Emre
2
  
1
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD; TOKAT.  
2
İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; MALATYA.  
herdogan@inonu.edu.tr  
 
Giriş ve Amaç: Akut böbrek yetmezliğinin en sık sebebi olan renal iskemi-
reperfüzyon (I/R) hasarında endotel kaynaklı faktörler önemli yer tutar. 
Çalışmamızda endotelin-A (ET
A
) reseptör antagonisti olan BQ-123’ün 
böbrek I/R hasarına karşı koruyucu etkisinin oksidan/antioksidan sistem ve 
plazma böbrek fonksiyon testleri ile gösterilmesi, nitrik oksit (NO) ile olan 
ilişkisinin açıklığa kavuşturulması ve ortalama kan basıncında (OKB) 
meydana gelen değişikliklerin incelenmesi amaçlandı.  
 
Gereç ve Yöntem: Erkek Sprague Dawley sıçanlar 6 gruba ayrıldı (n=8); 
Kontrol, I/R, L-NAME (NOS inhibitörü, L-nitro-L-arjininmetilester), BQ, 
BQ+L-NAME, BQ+L-NAME+L-Arginin. Kontrol haricindeki gruplara 30 dk 
iskemi ve 2 saat reperfüzyon uygulandı. Böbrek dokusunda katalaz (KAT), 
superoksit dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz (GSH-Px), ksantin 
oksidaz (XO), miyeloperokidaz (MPO) enzim aktiviteleri, doku tiyobarbiturik 
asit reaktif maddeleri (TBARS), protein karbonil (PC), NO seviyeleri ve 
plazma BUN, Cr, ve Na değerleri ile OKB’leri değerlendirildi. One way 
ANOVA ve gruplar arası karşılaştırmada LSD istatistiksel testleri kullanıldı. 
p<0,05 anlamlı olarak kabul edildi.  
 
Bulgular ve Sonuç: Plazma Na konsantrasyonunu, beklendiği gibi, L-
NAME artırmış, BQ-123 ise azaltmıştır. Plazma Cr düzeyinin BQ-123’lü 
gruplarda düşmekte olduğu, BUN düzeyinin ise diğer iskemi gruplarına 
göre, BQ grubunda daha az olduğu bulunmuştur. Lipid peroksidasyonu 
(TBARS) ve protein oksidasyonunu (PC) azaltması, antioksidan 
enzimlerden SOD ve KAT aktivitesini artırması, I/R ile artan XO aktivitesini 
azaltması, ET
A
 reseptör antagonisti BQ-123’ün renal I/R hasarındaki 
koruyucu etkisinin antioksidan etkinliğine de bağlı olabileceğini 
düşündürmektedir.  İskemi ile artan doku MPO aktivitesinin BQ-123 
verilmesiyle azalması, BQ-123’ün dokuya lökosit geçişini de azaltmış 
olabileceği fikrini vermektedir. Ayrıca, BQ grubundaki NO düzeyinin L-
NAME ile azalması NO donorü olan L-Argininle yükselmesi, BQ-123’ün NO 
bağımlı bir mekanizma aracılığıyla etkiyebileceğini düşündürmekte ve OKB 
değerleri bu düşünceyi desteklemektedir.  
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY) 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
70
 
S43 FARE VAS DEFERENSİNDE RHO-KİNAZ ENZİM EKSPRESYONU 
VE KONTRAKTİL AKTİVİTEDEKİ FONKSİYONEL ROLÜ* 
 
K.Büyükafşar, A.Levent, M.Ark 
Mersin Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Farmakoloji Anabilim Dalı; MERSİN.  
kbuyukafsar@mersin.edu.tr  
 
Giriş ve Amaç: Düz kas kasılması, esasen intrasellüler Ca
2+
 düzeylerinin 
artışı ile oluşturulan myozin hafif zincir kinaz aktivasyonu ve Rho/Rho-kinaz 
sinyalizasyonu ile düzenlenen Ca
2+
 duyarlaşması sayesinde gerçekleşir. 
Fare vas deferensinde Rho/Rho-kinaz yolağı henüz incelenmemiştir.  
 
Gereç ve Yöntem: Deneylerde erkek fareler kullanıldı. Vas deferensler iki 
platin elektrot arasında, içinde Krebs solüsyonu bulunan organ banyolarına 
asıldı. Dokunun yanıtları izometrik transduser yardımıyla bilgisayar 
ortamında yazdırıldı. Elektriksel saha stimülasyonu (ESS) (40 V, 1 ms, 2, 4, 
8, 16 Hz), KCl (30-60 mM), fenilefrin (10
-5
-10
-4
 M) ve ATP (10
-4
-10
-3
 M) ile 
oluşturulan kasılmalar üzerinde, Rho-kinaz enzim inhibitörleri olan Y-27632 
(10
-5
  M)  ve  fasudil  (10
-5
 M)’in etkileri incelendi. Gruplar arasındaki farkın 
tespiti için tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve bunu takiben Bonferroni 
post hoc testi kullanılmıştır. Western blot çalışması için dokular homojenize 
edildi. Homojenatlar, %8’lik SDS-poliakrilamid jel elektroforezine tabi 
tutuldu. Ayrıştırılan proteinler nitrosellüloz membrana transfer edildi. 
Membran primer ve sekonder Rho-kinaz antikorlarıyla muamele edildi. 
Blotlar kemilüminesans yöntemiyle film üzerinde görüntülendi.  
 
Bulgular ve Sonuç: ESS, guanetidinle (10
-5
 M) ortadan kaldırılan frekansa 
bağımlı fazik ve tonik kasılmalar oluşturdu. Bu cevaplar, Y-27632 ve fasudil 
ile inhibe edildi (p<0,05). KCl ile oluşturulan ve guanetidine duyarsız 
kasılmalar, aynı şekilde inhibitörlerle baskılandı (p<0,05). Fenilefrin ve ATP 
ile indüklenen kontraktil cevaplar da, anlamlı bir şekilde azaltıldı (p<0,01). 
Western blot deneyleri, bu dokunun Rho-kinaz enzimini eksprese ettiğini 
gösterdi. Sonuç olarak biz, ilk kez bu enzimin fare vas deferensinde 
eksprese edildiğini ve dokunun kontraktil yanıtlarına aracılık ettiğini 
gösterdik. Ayrıca, Rho-kinaz enzim inhibitörlerinin vas deferens 
reaktivitesini bloke etmesinden dolayı, bu ilaçların ejekülasyonu 
bozabileceği ihtimali akla getirilmelidir, çünkü son zamanlarda Rho-kinaz 
inhibitörlerinin erektil disfonksiyon tedavisinde kullanılması gündeme 
gelmektedir.  
 
*Bu çalışma Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA-GEBİP/K.B. 2002-1-5) 
tarafından desteklenmiştir. 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY) 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
71
 
S44 KİSTİK FİBROZİSTE ALTERNATİF BİR TANI YÖNTEMİ OLARAK 
NAZAL POTANSİYEL FARKI ÖLÇÜMÜ VE STANDARDİZASYONU* 
 
Z.Ergönül
1
, Z.D.Balkancı
1
, G.Yılmaz
1
, N.Kiper
2
, E.Yalçın
2
, D.Doğru
2

U.Özçelik
2
, A.Göçmen
2
  
Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 
1
Fizyoloji AD, 
2
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları 
AD - Göğüs Hastalıkları Ünitesi; ANKARA.  
zergonul@hacettepe.edu.tr, zuhalergonul@hotmail.com  
 
Giriş ve Amaç: Kistik Fibrozis (KF) tanısı, tipik klinik belirtiler, aile öyküsü, 
ter testi, her iki kromozomda KF’ye neden olan gen mutasyonunun 
saptanması ve nazal epitelden iyon taşınmasına ait karakteristik 
anormalliklerin invivo olarak gösterilmesi ile konulmaktadır. KF’li hastalar, 
artan Na
+
 absorbsiyonu ile azalan Cl
-
 ve HCO
3
-
 sekresyonu nedeniyle 
solunum yolu epiteli üstünde normal kişilere göre daha negatif bir 
potansiyele sahiptir. Bazı vakalarda klinik bulgular olmasına rağmen, ter 
testi sonuçları anormal olmamakta, tanımlanmamış ya da nadir görülen gen 
mutasyonlarının varlığı nedeniyle genetik inceleme tanıda yetersiz 
kalabilmektedir. Bu durumda KF teşhisi zorlaşmakta ve nazal potansiyel 
(NP) farkı ölçümü önem kazanmaktadır. Bu test dünyada birçok merkezde 
denenen ve geliştirilmekte olan bir testtir.  
 
Gereç ve Yöntem: Çalışmada Türkiye’de KF populasyonu için ilk NP 
ölçümlerini yapmak, normal bireylerle hasta grubu için referans değerlerini 
oluşturmak ve ölçüm yöntemini standardize etmek hedeflenmiştir. 
Çalışmamızda, literatürde bu konuda önemli bir sorun olarak tanımlanan, 
voltmetre ile veri toplanmasının standardize edilmesi sorununu aşmak için, 
bilgisayarlı veri toplama ve analiz sistemi kullanılmıştır. 40 KF hastası (18 
kadın ve 22 erkek; 2-20 yaş arası, ortalaması 9,3 yaş) ve 36 kontrol 
denekte (17 kadın ve 19 erkek 2-34 yaş arası yaş ortalaması 17,08) 
ölçümler yapılmıştır. 
 
Bulgular ve Sonuç: KF grubunun NP ortalaması -39,21
±1,74 mV kontrol 
grubunun NP ortalaması –18,24
±1,48 mV (ortalama±standart hata) olarak 
saptanmıştır.  İki grubun NP değerleri arasındaki fark anlamlı bulunmuştur 
(p
<0,001). Daha önce bu ölçüm için kullanılmamış olan elektronik veri 
toplama ve analiz sistemlerinin kullanımı, voltmetre ile yapılan gözlem ve 
analizlerde yaşanan subjektivite sorununu aşmak için yararlı olacaktır.  
 
*Bu çalışma Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Birimi tarafından 
desteklenmiştir. Proje no: 00.01.101.003 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER (ÖDÜLE ADAY) 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
72
 
S45 TÜRK SPORCU VE SEDANTERLERDE ANJİOTENSIN 
DÖNÜŞTÜRÜCÜ ENZİM I/D POLİMORFİZMİ 
 
G.Turgut
1,3
, S.Turgut
1,3
, O.Genç
1,3
, A.Atalay
2,3
, E.Ö.Atalay
2,3
  
Pamukkale Üniversitesi, Tıp Fakültesi, 
1
Fizyoloji, 
2
Biyofizik AD;  
3
Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Araştırma Merkezi: DENİZLİ.  
gturgut@pamukkale.edu.tr  
 
Giriş ve Amaç: Renin-anjiotensin-aldosteron sistemi dolaşımsal 
homeostazisin önemli bir kısmını oluşturur ve bu sistemde görev alan 
anjiotensin dönüştürücü enzim (ADE) geninin polimorfizmleri saptanmıştır. 
ADE insesiyon (I) delesyon (D) polimorfizmi bunlardan biridir ve bu 
polimorfizmin fizyolojik ve patolojik etkileri henüz tam olarak 
aydınlatılamamıştır. D alelli bireylerin vücut dokularında ve plazmada 
yüksek ADE aktivitesine sahip olmaları nedeniyle esansiyel hipertansiyon, 
miyokard infaktüsü ve diyabetik nefropati gibi önemli hastalıklara 
yakalanma risklerinin daha yüksek olduğu ileri sürülmektedir. Sporcularda 
performansa etki eden çevresel ve davranışsal faktörler yanında genetik 
predispozisyonda önemli bir paramatredir. ADE I/D polimorfizminin, 
egzersize kardiovasküler sistemin cevabındaki bireyler arası farklılığın 
genetik temelindeki bir faktör olabileceği ileri sürülmektedir. ADE alel 
frekansı da farklı ırk ve etnik gruplarda değişiklik göstermektedir.  
 
Gereç ve Yöntem: Bu araştırma Türk sporcular ile sedanter kişiler 
arasında ADE I/D polimorfizm farklılığını incelemeyi amaçlamıştır. Bu 
amaçla seksen sağlıklı sporcu ve seksen sağlıklı sedanter gönüllüden 
alınan kan örneklerinden standart fenol/kloroform ekstraksiyon metodu ile 
DNA izole edildi. Bu DNA’lardan PCR (Polymerase Chain Reaction) ile I ve 
D alelleri saptanarak, agaroz jel elektroforez tekniği kullanılarak ADE 
genotip tespiti yapılmıştır. Bulgularımız istatistiksel olarak ki-kare testi ile 
değerlendirilmiştir.  
 
Bulgular ve Sonuç: Bulgularımıza göre sporcuların %50’si DD, %36’sı ID, 
%14’ü II olarak saptanmıştır. Sedanterler arasında ise bu oranlar sırasıyla 
%70, %19 ve %11 olarak bulunmuştur. Bu sonuçlara göre araştırmamızda 
sporcular ve sedanterler arasında ADE I/D polimorfizmi açısından 
istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardır (x
2
=7,32, df=2, p=0,026). 
Bulgularımız Türk sporculardaki sedanterlere göre ADE genotip 
farklılığının, fiziksel performansı etkileyen genetik faktörlerden biri 
olabileceğini göstermektedir.  
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
POSTER 
SUNULARI 

POSTERLER (ÖDÜLE ADAY) 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA  
74
 
Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin