Kapak ve afiŞ tasarimi



Yüklə 1,3 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/19
tarix11.01.2017
ölçüsü1,3 Mb.
#5101
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19

Gereç ve Yöntem: Sprague-Dawley sıçanlara, intraperitoneal serum 
fizyolojik veya ghrelin (2,5 
µg/kg) enjeksiyonundan 10 dk sonra gavajla 
fenol red boyası içeren metil selüloz (%1,5) verildikten 30 dk sonra 
hayvanlar dekapite edildi ve çıkarılan mideleri homojenize edilerek mide 
boşalma hızı (%) spektrofotometrik olarak belirlendi. Bir grup sıçanda ise, 
vagal afferent denervasyon yapmak üzere vagus üzerine kapsaisin (%1) 
uygulandıktan 2 hafta sonra ghrelin verilerek mide boşalması ölçüldü.  
 
Bulgular ve Sonuç: Mide boşalma hızının ghrelin ile (%52,1±6,2) kontrole 
göre (%74,2±2,1) anlamlı  şekilde yavaşladığı (p<0,05) ve ghrelinin bu 
inhibitör etkisinin vagal afferent denervasyon sonucu ortadan kalktığı 
(%79,2±4,5) gözlendi. Sonuç olarak, eksojen verilen düşük dozdaki 
ghrelinin mide boşalma hızı üzerinde inhibitör bir etki gösterdiği ve gastrik 
motor tonus üzerindeki bu etkinin vagal afferent sinirler aracılığıyla 
gerçekleştiği gösterilmiştir. Gıda alımı ve vücut ağırlığı üzerinde etkileri 
bilinen endojen ghrelinin, midenin motor aktivitesinin fizyolojik 
düzenlenmesindeki yerinin daha iyi aydınlatılabilmesi için çalışmaların 
sürdürülmesi gerekmektedir.  
 
 
 
 
 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
40
 
S13 GEBELİĞİN ERKEN EVRESİNDE INTERLÖKIN-1, INTERLÖKİN-2 
ETKİLEŞİMİ ALTINDA, CD19 VE NK DEĞİŞİMLERİ  
 
S.Akyol, G.Yiğit  
İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD; İSTANBUL.  
sibelakyol2000@hotmail.com  
 
Giriş ve Amaç: Gebelik sürecinde zigotun graft olarak algılanması ve 
atılım reaksiyonu, immün sistemin tolerans yönünde değişimiyle 
engellenmektedir. Annede paternal MHC antijenlerine karşı tolerans 
gelişirken mikroorganizmalara karşı immün savunma mekanizmalarının 
sürdüğü gözlenir. Gebeliğin erken evresinde gelişen bu etkileşim 
dengeleyici aktivasyon evresi olarak çok önemlidir. Çalışmamız bu görüş 
doğrultusunda gebeliğin erken evresinde IL-1, IL-2 etkileşimi altında B 
lenfosit (CD19) ve doğal öldürücü (NK) hücrelerin değişimlerinin 
incelenmesi üzerine planlanmıştır.  
 
Gereç ve Yöntem: Araştırmamız 1) Kontrol grubu (KG) (n=60) 2) Gebe 
grubu (GG)(1.trimester) (n=60) olmak üzere 20-35 yaşları arasındaki 120 
kadında gerçekleştirildi. Kan örneklerinde lökosit değeri ve % lenfosit 
belirlendi. Total aktif lenfosit (CD 45/14), CD19 (B lenfosit), NK (CD56) 
hücreleri, IL-2 sitokini flow sitometrik, IL-1 Elisa analizleriyle saptandı.  
 
Bulgular ve Sonuç: Total aktif lenfosit populasyonu (CD45/14): KG: 
%97,9
±1,13, GG: %96,60±2,51 bulundu (p<0,05). B lenfositleri (CD19): 
KG: %12,53
±1,7, GG: %11,42±2,1 olarak belirlendi, (p=0). NK (CD56): KG: 
6,93
±1,2, GG: %11,56±3,2 olup, (p<0,01). İnterlökin 1 (IL-1): KG: 5,05±0,5 
pg/ml, GG: 52,9
±6,3 pg/ml olarak bulundu, (p<0,001). İnterlökin 2 (IL-2)(%): 
KG: 16,33
±4,3, GG: 21,38±7,9 olarak belirlendi,(p<0,01). Bulgularımız 
gebeliğin 1.trimesterinde total lenfositlerin azaldığını (p<0,05), CD19-B 
lenfositlerin değişmediğini, NK (CD56) hücrelerinin ise çok anlamlı 
(p<0,001) arttığını gösterdi. NK hücrelerindeki artış immun sistemin 
baskılanmasında, bu hücrelerin önemini gösteriyordu. Sitokin ölçümlerimiz 
1.gebelik evresinde IL-1 düzeyinde çok anlamlı, IL-2 düzeyinde de anlamlı 
artışlar olduğunu gösterdi. NK hücrelerinin sayıca artış, IL-2 artışı ile 
açıklandı. IL-2 artışına karşın B lenfositlerinin (CD19), 1. trimesterde 
değişmemiş olması artan IL-1 sitokin inhibisyonu ile ilgili bulundu. Çünkü B 
lenfositlerinin (CD19), IL-2 sitokini ile uyarıldığı, IL-1 ile inhibe olduğu 
sonucuna varıldı.  
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
41
 
S14 GEBELİK EVRELERİNDE KORİYON GONADOTROPİN VE 
PROGESTERONUN FAGOSİTİK AKTİVİTE ÜZERİNE ETKİSİ  
 
S.Akyol, G.Yiğit  
İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD; İSTANBUL.  
sibelakyol2000@hotmail.com  
 
Giriş ve Amaç: Gebelik süresince immün sistem değişime uğrayarak 
fetusun immün yanıta karşı korunması ve immün reddin engellenmesi 
sağlanır. Gebeliğe bağlı immün profil değişimleri supresyon yönünden 
geniş bir spektrum içinde incelenmektedir.Supressif etkinin çoğunlukla 
hücresel immün parametrelerle ilgili olduğu gösterilmiştir. Araştırmamız 
gebeliğin spesifik hormonları insan Koriyon Gonadotropin (hCG) ve 
Progesteron (PRG) düzeylerindeki değişimlerle, fagositik aktivite ilişkilerini 
araştırmak amacıyla planlanmıştır. 
 
Gereç ve Yöntem: Araştırmamız, yaşları 20-36 arasında gebe olmayan 
(n=60) ve gebe (n=180) toplam 240 kadında çalışıldı. Deney grupları 
G.1:gebe olmayan-kontrol, G.2:1.trimester, G.3:2.trimester, G.4:3.trimester 
gebe grupları olarak belirlendi. Genel hemogram: Coulter Counter, 
İnterlökin 1 (IL-1): Flow sitometrik, İnterlökin I
β (IL-1β), PRG ve hCG: Elisa, 
Nitroblue-tetrazolium (NBT): Senih-Fikriğ Park, Opsonizasyon: Miller ve 
ark. yöntemiyle saptandı. Bulguların istatistiksel değerlendirmesinde p 
değerleri Mann Whitney-U yöntemi ile bulundu. Korelasyon analizlerinde 
Pearson ve Spearman yöntemi kullanıldı.  
 
Bulgular ve Sonuç: Gebe gruplarında % nötrofil artışı ile izlenen lökositoz 
saptanmıştır. Monosit ve lenfositler kontrol grubuna göre (p
<0,01düşüktür. 
2.trimesterde IL-1 düzeyi çok (p
<0,001yüksektir. Nötrofiller opsonizasyon 
özellikleri değişmeksizin (p=0) fagositik aktivitesinde (NBT) çok anlamlı 
artış (p
<0,001)  göstermiştir. Tüm bulgular doğal immün aktivasyonun 
önemli kanıtlarıdır. Hormon düzeyleri beklenildiği gibi 1.trimesterde çok 
anlamlı hCG (p
<0,001), 2.trimesterde ise PRG (p<0,001)  artışı ile izlendi. 
İmmün parametrelerin hormonlarla ilişkili korelasyon analizlerinde;Kontrol 
grupları: PRGxIL-1
β, hCGxIL-1β, PRGxhCG arasında (+) korelasyon 
saptandı. Aynı parametrelerin gebe gruplarında hiçbir korelasyon 
göstermemesi immünmodülasyonda etkili tek faktörün hormonlar 
olmadığını kanıtlıyordu.  
 
 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
42
 
S15 AKUT VE KRONİK STRESE BAĞLI  İNTESTİNAL HEMODİNAMİK 
DEĞİŞİKLİKLERDE ENDOTELİN RESEPTÖRLERİN ROLÜ* 
 
S.Ghandour, H.Kurtel  
Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD; İSTANBUL.  
mdghandour@ttnet.net.tr 
 
Giriş ve Amaç: Gastrointestinal sistemin akut ve kronik seyirli çeşitli 
inflamatuar hastalıklarında stresin klinik gidişi ve semptomları etkilediği 
bilinmektedir. Bu nedenle stresin ince bağırsak hemodinamiği üzerindeki 
etkilerinin anlaşılması önemlidir. Ayrıca strese bağlı meydana gelen 
değişikliklerin hangi mekanizmalar ile meydana geldiğinin bilinmesi gerekir. 
Bu çalışmanın amacı, akut ve kronik stresin ile bağırsak hemodinamiğinde 
meydana gelen değişikliklerde Endotelin-A (ET-A) ve ET-B reseptörlerinin 
rolünü araştırmaktır.  
 
Gereç ve Yöntem: Bütün deneyler kurumsal etik komite tarafından 
onaylanmıştır. ET-A (BQ485, 60 
µg/sıçan, ip.) veya ET-B reseptör 
antagonistleri (BQ788, 60 
µg/sıçan) akut (2 saat süreyle) stres öncesi veya 
kronik (3 gün boyunca her gün 2 saat) stres (sudan kaçınma stresi) öncesi 
ve süresince deney hayvanlarına verildi. Deney günü süperior mezenterik 
arter (SMA) kan akımı bazal ölçüm süresini takiben 50 dk boyunca 
ultrasonik transit geçiş metodu ile ölçüldü. Kan basıncı, deney süresince eş 
zamanlı olarak kaydedildi ve vasküler rezistans hesaplandı. Sonuçlar 
Student'ın t testi veya ANOVA ile analiz edildi.  
 
Bulgular ve Sonuç: Akut stres (n=8) uygulaması SMA kan akımını kontrol 
(n=7) grubuna göre düşürdü (p<0,01). ET-A (n=7) veya ET-B (n=7) 
reseptör antagonistleri ile yapılan tedavi strese bağlı meydana gelen kan 
akımı düşüşlerini anlamlı olarak düzeltti. (p<0,01). Kronik stresi (n=8) 
takiben SMA kan akımında gözlenen azalma sadece ET-A (n=7) reseptör 
antagonisti tedavisi ile engellenirken (p<0,01), ET-B (n=8) antagonisti 
tedavisi etkisiz bulundu. Kan akımı ölçümlerinin azaldığı gruplarda paralel 
olarak SMA rezistansı artma gösterdi (p<0,01). Bu çalışmanın sonuçları 
akut ve kronik stresi takiben mezenterik dolaşımda önemli hemodinamik 
etkiler meydana geldiğini ve oluşan bu etkilerde ET reseptörlerinin önemli 
rol oynadığını göstermektedir.  
 
 
*Bu çalışma TÜBİTAK tarafından desteklenmiştir (SBAG-2605 sayılı proje)  
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
43
 
S16 GLUKAGON BENZERİ PEPTİD-2’NİN İNCE BAĞIRSAĞA SPESİFİK 
HEMODİNAMİK ETKİLERİ 
 
M.Deniz, A.Bozkurt, H.Kurtel  
Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD; İSTANBUL.  
Mddeniz1@hotmail.com  
 
Giriş ve Amaç:  İnce bağırsak epiteliyal bütünlüğünü düzenleyen faktörler 
tam olarak bilinmemektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar çeşitli büyüme 
faktörlerinin epiteliyal bariyer fonksiyonun düzenlenmesinde önemli roller 
oynadığını göstermektedir. Bu moleküllerden birisi de yakın zamanda 
keşfedilen glukagon benzeri peptid 2’dir (GLP-2). Bu çalışmanın amacı 
GLP-2’nin süperior mesenterik arter (SMA), inferior mesenterik arter (İMA), 
çölyak arter (ÇA) ve renal arter (RA) üzerinde meydana getirdiği 
hemodinamik değişiklikleri karakterize etmek ve bu değişikliklerde rol 
oynayan olası aracı mekanizmaları araştırmaktır.  
 
Gereç ve Yöntem: Bütün deneyler kurumsal etik komite tarafından 
onaylanmıştır. Üretan (1,2 g/kg; i.p.) anestezisi altında GLP-2 (5 
µg/sıçan), 
0,016 ml/dk hızında juguler venden 60 dk boyunca infüze edildi. Kan akımı 
damarlara yerleştirilen uygun akım probu ile ölçüldü. Kan basıncı  eş 
zamanlı olarak kaydedildi ve rezistans değerleri hesaplandı. GLP-2 ile 
meydana gelen SMA değişikliklerine aracılık eden mekanizmayı araştırmak 
için bazı deney hayvanları L-NAME (2,5, 5, 10 mg/kg), atropin sülfat (1 
mg/kg), histamin reseptör antagonisti (loratidin; 10 mg/kg), CCK-1 ve 2 
reseptör antagonistleri [L-364,718 (1 mg/kg), L-365,215 (1 mg/kg)], 
adenozin reseptör antagonisti (teofilin; 25 mg/kg) ve kapsaisin (125 mg/kg) 
(sistemik/vagal) ile tedavi edildi. Sonuçlar ANOVA ile analiz edildi.  
 
Bulgular ve Sonuç: GLP-2 infüzyonu sadece SMA kan akımını anlamlı bir 
şekilde  artırırken rezistansı düşürmektedir (p<0,01, kontrole göre). 
Yukarıda belirtilen ön tedavilerin hiçbiri GLP-2 ile meydana gelen SMA kan 
akımı değişikliklerini anlamlı olarak değiştirmemiştir. Bu sonuçlar GLP-2 ile 
meydana gelen hemodinamik değişikliklerin ince bağırsağa spesifik 
olduğunu ve bu etkide nitrik oksit, CCK, histamin, adenosin ve kapsaisine 
duyarlı sinirlerin dışında farklı mekanizmaların rol oynadığını 
düşündürmektedir.  
 
 
 
 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
44
 
S17 NERVUS VAGUS STİMULASYONUNUN GEÇİCİ ORTA SEREBRAL 
ARTER İSKEMİSİNDEKİ NÖROPROTEKTİF ETKİSİ 
 
F.Ekici, A.B.Karson, G.Gürol, N.Ateş  
Kocaeli Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; KOCAELİ.  
Fekc15@yahoo.com 
 
Giriş ve Amaç: Nervus vagusun elektriksel stimulasyonunun (VNS) birçok 
deneysel çalışmada  epileptik nöbetleri engellediği, depresyon, anksiyete, 
uyku bozuklukları, obesite, bağımlılık ve ağrı sendromları tedavilerinde etkili 
olduğu gösterilmiştir. Epilepsi ve beyin iskemisinde; NMDA ve AMPA 
reseptör antagonistleri, kalsiyum antagonistleri, adenozin analogları, 
sodyum kanal blokerleri, radikal süpürücü ajanlar, nöronal hasarı azaltmak 
amacıyla ortak kullanılmaktadır. VNS’nin etki mekanizması tam olarak 
açıklanamasa da yapılan çalışmalarda; EEG aktivitesinde değişikliğe neden 
olduğu, bazı beyin bölgelerinde c-fos proteinini artırdığı, serebrospinal 
sıvıda GABA, fenilalanin, fosfoetanolamin, triptofan seviyelerini arttırıp, 
glutamat ve aspartat düzeylerini azalttığı, beynin bazı bölgelerinde kan 
akımı değişikliklerine sebep olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle, VNS’nin 
geçici orta serebral arter iskemi modelinde (MCAo/R) nöronal hasara olası 
etkisini araştırmayı planladık.  
 
Gereç ve Yöntem: Bu amaçla çalışmamız üç grupta planlandı: A)Kontrol 
grubu: Hiçbir işlem yapılmayan sıçanların beyin kesitleri 2-3-5 triphenyl 
tetrazolium chlorid (TTC) boyasıyla boyandı. B)İskemi-reperfüzyon grubu: 
90 dk orta serebral arter iskemisini takiben reperfüzyon yapılan sıçanlar 24 
saat sonra dekapite edilerek 2mm beyin kesitleri alınıp, TTC ile boyandı. 
Çekilen fotoğrafların Adope photoshop 7.0 programı ile infarkt hacmi 
hesaplanıp, aynı beyin hemisferine oranlandı. C)İskemi+reperfüzyon+VNS 
kullanılan grup:  VNS uygulaması iskemiden 10 dk önce başlatılıp, 90 dk 
iskemi boyunca ve 30 dk reperfüzyon periyodunda devam ettirildi. 24 saat 
sonra aynı işlemlerle infarkt alanı hesaplandı.  
 
Bulgular ve Sonuç: MCAo/R modeli uygulanan tüm sıçanlarda; frontal, 
temporal, paryetal korteks bölgeleri ile corpus striatum, talamus gibi beyin 
alanlarında iskemik hasar tespit edildi. VNS uygulanan grupta ise bu 
bölgelerdeki hasarın belirgin bir şekilde azaldığı tespit edildi (p<0,05). 
Sonuçlarımız; VNS’nin muhtemelen eksitatör-inhibitör nöromodulatör 
sistemleri veya radikal süpürücüleri etkileyerek, beyinde iskemi reperfüzyon 
hasarına karşı nöroprotektif etkili olabileceğini göstermektedir.  
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
45
 
S18 OBEZLERDE AĞIRLIK KAYBI İÇİN UYGULANAN 
ELEKTROAKUPUNKTUR VE DİYET TEDAVİSİNİN SERUM 
KOLESTEROL, TRİGLİSERİD, HDL VE LDL KOLESTEROL 
DÜZEYLERİNE ETKİLERİ 
 
M.T.Cabıoğlu, N.Ergene  
Selçuk Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; KONYA.  
tugcab@yahoo.com  
 
Amaç:  Obezlerde elektroakupunktur tedavisinin vücut ağırlığına, serum 
kolesterol, trigliseri
d
, HDL kolesterol ve LDL kolesterol düzeylerine etkilerini 
incelemektir.  
 
Gereç ve Yöntem: Yaş ortalamaları 39
,
8±5
,
3, vücut kitle indeksleri (VKİ) 
34
,
8±3
,
3 olan 22 kadına elektroakupunktur (EA), yaş ortalamaları 42
,
7±3
,
9, 
VKİ’leri 34
,
9±3
,
3 olan 21 kadına diyet programı uygulandı. Ayrıca yaş 
ortalamaları 43
,
3±4
,
3, VKİ’leri 32
,
2±3
,
4 olan 12 kadından da kontrol grubu 
oluşturuldu. Elektroakupunktur kulak noktalarından Hungry ve Shen Men, 
vücut noktalarından LI 4, LI 11, St 25, St 36, St 44 ve Liv 3 kullanılarak, 
günde tek seans, 30 dk, diyet programı ise günde 1425 kcal diyet verilerek 
20 gün süre ile uygulandı.  
 
Bulgular ve Sonuç: Elektroakupunktur, diyet ve kontrol grupları arasındaki 
farklılık tek yönlü varyans analizi ve tukey HSD testi ile karşılaştırıldı. 
Elektroakupunktur uygulamasıyla %4
,
8, diyet uygulaması ile %2
,
9 oranında 
ağırlık kaybı gözlenirken, ağırlık kaybı EA grubunda diyet ve kontrol 
gruplarına göre (p<0
,
05) ve diyet grubunda kontrol grubuna göre (p<0
,
05) 
daha fazladır. Elektroakupunktur grubunda, kolesterol düzeyindeki değişim
kontrol grubundan (p<0
,
05); EA ile diyet gruplarında trigliseri
d
 düzeyindeki 
düşüş, kontrol grubundan (p<0
,
05); EA grubunda, LDL düzeyindeki 
değişim, kontrol grubundan daha fazla olduğu gözlendi (p<0
,
05). Sonuç 
olarak, obezlerde  elektroakupunktur uygulanmasının, muhtemelen serum 
beta endorfin düzeyinin yükselmesiyle, lipolitik etki yaparak serum 
kolesterol, trigliseri
d
, LDL kolesterol düzeylerini düşürmesi, obezite ile 
birlikte görülen risk faktörlerini azaltabileceği ve ayrıca enerji depolarını 
mobilize ederek ağırlık kaybına katkı sağlayabileceğini düşünmekteyiz.
 
 
 
 
 
 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
46
 
S19 SEKİZ HAFTALIK FARMAKOTERAPİYE BAĞLI KİLO KAYBININ 
OBEZLERİN MAKSİMAL EGZERSİZ PERFORMANSLARI ÜZERİNE 
ETKİLERİ  
 
O.Özçelik
1
, H.Doğan
2
, H.Keleştimur
1
  
Fırat Ün., Tıp Fak., 
1
Fizyoloji AD, 
2
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları BD; ELAZIĞ.  
oozcelik@excite.com  
 
Giriş ve Amaç: Vücut tarafından alınan ve tüketilen enerji dengesinin 
bozulması sonucunda pozitif enerjinin yağ dokusunda artmaya başlaması 
ve vücut kitle indeksinin 30 kg/m
2
 üzerine çıkması ile karakterize olan 
obezite önemli tıbbi problemlere zemin hazırlayabilen kronik bir hastalıktır. 
İş üretim kapasitelerindeki azalma ve enerji üretim tüketim dengesi 
bozulması obezlerin ana problemlerinin başında gelmektedir. Bu 
çalışmanın amacı, obezite tedavisinde sık kullanılan ve etkisini lipaz 
inhibisyonu ile gastrointestinal sistemden yağ emilimini %30 azaltarak 
gösteren orlistat (tetrahidrolipstatin, Xenical
TM
) kullanımına bağlı gelişen kilo 
kaybının obezlerin maksimal egzersiz performansı üzerine etkilerini 
araştırmaktır.  
Gereç ve Yöntem: Toplam 12 obez kadın (38,0
±2,2 yıl, 36,3±1,1 kg/m
2
) 8 
hafta süre ile 3x120 mg/gün orlistat ve 1200-1600 kcal/gün hipokalorik diyet 
tedavisine alındılar. Vücut kompozisyonlarının takibi bioelektrik impedans 
analizi ile yapıldı. Hastalar biri tedavinin başında, diğerleri 4. ve 8.haftalarda 
olmak üzere toplam 3 defa elektromanyetik bisiklet ergometresi ile şiddeti 
düzenli olarak artan yüke karşı yapılan egzersiz testine katıldılar. Egzersiz 
testi dört dakikalık 20 W ısınma turu ile başladı. İş gücü bilgisayar kontrollü 
olarak 15 W/dk artırılıp hastalar tükeninceye kadar devam ettirildi. İyileşme 
dönemi ile test sonlandırıldı. Elde edilen değerler ortalama
±standart hata 
şeklinde verildi ve istatistik analizde paired t-testi uygulanarak p<0.05 
anlamlı kabul edildi.  
Bulgular ve Sonuç: Dördüncü haftada vücut ağırlığında %3,5 (91,4
±3,1 kg 
– 88,2
±2,9 kg, p=0,01) ve vücut yağ miktarında %3,1 (38,7±1,9 kg – 
37,5
±2,0 kg, p=0,01) istatistiksel olarak anlamlı azalmaya rağmen, 
maksimal iş üretim kapasitesi (90,8
±5 W – 92,9±5 W) anlamlı bir farklılık 
göstermedi (p=0,5). Sekizinci haftada vücut ağırlığı %5,7 (86,0
±2,8 kg, 
p=0,01) ve yağ miktarı %6,3 azaldı (36,2
±1,7 kg, p=0,0001). Maksimal iş 
üretim kapasitesinde ise %10,5 lik artış gözlendi (100,4
±6 W, p=0,001). 
Obezite tedavisinde önemli bir yer tutan enerji tüketiminin artırılması için 
gerekli olan fiziksel aktivite artışının 4 haftalık orlistat tedavisi ile 
sağlanamamış olması ve 8.haftada kısmi artış göstermesi, iş üretim 
kapasitesinde artışa neden olduğu bilinen, uygun bir aerobik egzersiz 
programının tedaviye eklenmesinin uygun olacağını göstermektedir.  
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
47
 
S20 AEROBİK EGZERSİZİN OBEZLERİN VÜCUT KOMPOZİSYONLARI 
VE MAKSİMAL EGZERSİZ PERFORMANSLARI ÜZERİNE ETKİLERİ  
 
O.Özçelik
1
, H.Doğan
2
, H.Keleştimur
1
  
Fırat Ün., Tıp Fak., 
1
Fizyoloji AD, 
2
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları BD; ELAZIĞ.  
oozcelik@excite.com  
 
Giriş ve Amaç: Egzersiz veya düzenli olarak yapılan fiziksel aktivite geniş 
kas gruplarında metabolizmayı  hızlandırarak metabolizma hızını ve enerji 
tüketimini artırmaktadır. Enerji tüketimindeki artış vücut yağ dokusunun 
aşırı artması ile karakterize olan obezite tedavisinde temel yöntemlerden 
birisidir. Bununla birlikte obezlerde azalan egzersiz kapasitesi enerji 
dengesini olumsuz etkilemektedir. Bu çalışmanın amacı düzenli yapılan 
aerobik egzersizin vücut kompozisyonları ve obezlerin maksimal egzersiz 
performansı üzerine etkilerini araştırmaktır.  
 
Gereç ve Yöntem: Toplam 12 obez kadın (39,1
±2,5 yıl, vücut kitle indeksi: 
38,5
±1,2 kg/m
2
) 8 hafta süre ile aerobik egzersiz programına katıldılar 
(haftada 3-4 gün, 45 dk). İlave olarak hastalara 1200-1600 kcal/gün 
hipokalorik diyet tedavisi verildi. Vücut kompozisyonlarının takibi bioelektrik 
impedans analizi ile yapıldı. Hastalar biri tedavinin başında, diğerleri ise 4. 
ve 8.haftalarda olmak üzere toplam 3 defa elektromanyetik bisiklet 
ergometresi ile şiddeti düzenli olarak artan yüke karşı yapılan egzersiz 
testine katıldılar. Egzersiz testi dört dakikalık 20 W ısınma turu ile başladı. 
İş gücü 15 W/dk artırılıp hastalar tükeninceye kadar devam ettirildi. İyileşme 
dönemi ile test sonlandırıldı. Elde edilen değerler ortalama
±standart hata 
olarak verildi ve istatistik analizde paired t-testi uygulanarak p<0,05 anlamlı 
kabul edildi.  
 
Bulgular ve Sonuç: Vücut ağırlığında 4.haftada %3,2 (p=0,0001) ve 
8.haftada %6,6 (p=0,0001) (95,8
±3,7 kg - 92,7±3,5 kg - 89,4±3,2 kg) ve 
vücut yağ miktarında 4.haftada %7,1 (p=0,0001), 8.haftada %13,5 
(p=0,0001) (43,9
±2,5 kg - 40,8±2,3 kg - 37,8±2,0 kg) anlamlı azalmalar 
gözlendi. Yağsız vücut kitlesinde ise anlamlı değişme gözlenmedi: 51,9
±1,2 
kg - 52,2
±1,5 kg - 51,5±1,3 kg. (p=0,5) Maksimal egzersiz kapasiteleri ise 
4.haftada %36,8 ve 8.haftada %45,4 (96,2
±6 W - 129,1±4 W - 137,5±5 W) 
anlamlı bir artış gösterdi (p<0,01). Dört ve sekiz haftalık aerobik egzersiz 
sonucunda elde edilen yüksek oranlardaki fiziksel aktivite artışı, enerji alım 
ve tüketim dengesini etkileyeceğinden obezite tedavi programına egzersiz 
protokolü eklenmesi uygun olacaktır.  
 
 

SÖZLÜ BİLDİRİLER 
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
 
48
 
Yüklə 1,3 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin