S4
STREPTOZOTOSİN İLE DİYABET YAPILMIŞ SIÇANLARDA LEPTİN
UYGULAMASININ EKSİZYONEL CİLT YARA DOKULARI VE PLAZMA
NİTRİK OKSİT DÜZEYLERİNE ETKİSİ*
Ş.Gülen, S.Dinçer, D.Erbaş
Gazi Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; ANKARA.
sgulen@gazi.edu.tr
Giriş ve Amaç: Bu çalışmada eksizyonel deri yaralarına sistemik ve/veya
topikal leptin uygulamasının sağlıklı ve Streptozotosin (STZ) ile diyabet
oluşturulmuş sıçanlarda yara dokusu ve plazma nitrik oksit düzeylerine
etkisi incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem: Ortalama ağırlıkları 250
±6,5 gr olan Wistar türü erkek
sıçanlar (n=24) diyabetik olan (STZ-DM) ve olmayan (NDM) iki ana gruba
ayrıldı. STZ-DM grubundaki sıçanlar periton içine tek doz (55 mg/kg) sitrat
tampon içinde çözünmüş STZ uygulaması ile diyabetik yapıldılar. NDM
grubundakilere ise eşit hacimde sitrat tampon enjekte edildi.
Enjeksiyonlardan 7 gün sonra yapılan ölçümlerde kan şekeri 300 mg/dl ve
üzerinde olan ve diyabetik kabul edilen sıçanlar ile NDM sıçanların sırt
derilerinde dermal punch aleti ile tam cilt kalınlığında eksizyonel yaralar
oluşturuldu. STZ-DM ve NDM grubu sıçanlar iki alt gruba ayrılarak, 5 gün
süreyle leptin ve/veya taşıyıcı PBS (phosphat buffer solution)
uygulamalarına tabi tutuldular. 6.gün hayvanlar Na-tiopental anestezisi ile
feda edilerek kanları ve yara dokuları alındı. Plazmada ve yara dokularında
nitrik oksit düzeylerinin göstergesi olan nitrat-nitrit düzeyleri Griess yöntemi
ile ölçüldü ve NOx olarak ifade edildi. Verilerin istatistiksel
değerlendirmesinde Mann Whitney U testi kullanıldı. p<0,05 anlamlı olarak
kabul edildi.
Bulgular ve Sonuç: Sistemik leptin uygulaması PBS uygulaması ile
karşılaştırıldığında, diyabetsiz hayvanlarda anlamlı şekilde daha yüksek
plazma NOx düzeyleri görülürken (p=0,002), STZ bağımlı diyabetlilerde
anlamlı bir fark gözlenmedi. Yara NOx düzeyleri diyabetik hayvanlarda ve
sistemik ve/veya topikal leptin uygulanmış hem diyabetik hem de diyabetsiz
sıçanlarda, hiç leptin tedavisi almamış kontrol yaralara göre anlamlı şekilde
daha düşük bulundu. Sonuçlarımız leptinin plazma ve yara dokularında
NOx düzeylerini normal ve diyabetik koşullarda farklı şekilde
etkileyebildiğini ve yara iyileşmesi üzerinde düzenleyici bir rol
oynayabileceğini göstermektedir.
*Bu çalışma G.Ü. BAP 01/2001-14 no ile desteklenmiştir.
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
32
S5
SIÇANLARDA İSKEMİ-REPERFÜZYON İLE OLUŞTURULMUŞ MİDE
MUKOZA HASARINDA LEPTİN İLE TETİKLENEN MİDE HİSTAMİNİNİN
KORUYUCU ETKİLERİ
N.Erkasap
1
, K.Uzuner
1
, Y.Aydın
1
, M.Serteser
2
, T.Köken
2
1
Osmangazi Ünivesitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; ESKİŞEHİR.
2
Kocatepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı; AFYON.
nerkasap@ogu.edu.tr
Giriş ve Amaç: Bir ob gen ürünü olan leptinin sıçanlarda mide mukozal
hasarına karşı koruyucu etkisinin olduğu gösterilmiştir. Biz bu çalışmada,
leptinin iskemi ve reperfüzyon ile oluşturulmuş mide mukoza hasarını
koruyucu mekanizmasında histaminin rolünü araştırdık.
Gereç ve Yöntem: Bu amaçla 3 grup altında 48 adet Sprague-Dawley cinsi
sıçan kullanıldı. Grup 1 (n:8+8) kontrol grubu, Grup 2 (n:8+8) çöliak artere
klemp konularak 30 dakika iskemi ve takiben 12 saat reperfüzyon ile mide
hasarı oluşturulan grup. Grup 3’de (n:8+8) ise aynı deney protokolü ile mide
dokusunda iskemi-reperfüzyon hasarı oluşturuldu ve leptin tedavisi
uygulandı. Reperfüzyon öncesi sıçanlara Grup 2’de i.p serum fizyolojik ve
Grup 3’de ise 50
µg/kg olacak şekilde i.p leptin verildi. Deney sonrasında
her 3 gruptan da kan alınarak serum histamin, malondialdehit (MDA),
karbonil ve sülfidril düzeyleri tayin edildi. Daha sonra her bir gruptan 8 adet
sıçanın mide dokusu histamin düzeyi tayini için kullanıldı ve gene her bir
gruba ait diğer 8 adet sıçanın mide dokusundan da makroskopik ve
mikroskopik inceleme yapıldı. Parametrik verilerin istatistiksel analizi
ANOVA ve Tukey multiple range testi, nonparametrik verilerden
polimorfonükleer lökosit (PMNL) infiltrasyonu için Mann-Witney U ve ülser
indeksi için Student’s t-test kullanılarak yapılmıştır.
Bulgular ve Sonuç: Çalışmamızda leptin ile tedavi edilen grupta ülser
indeksi (p
<0,05) ve PMNL indeksi (U=3, p=0,05), serum MDA (p<0,001) ve
karbonil içeriği (p
<0,05) leptin ile tedavi edilmemiş iskemi/reperfüzyon
grubuna kıyasla anlamlı düzeyde azaldı. İskemi/reperfüzyon ile azalan
serum histamin düzeyi leptin tedavisi ile kontrol değerine yükselmiş
(p
<0,001) ,mide dokusu histamin düzeyi ise kontrol değerlerininde üzerinde
olacak şekilde artış göstermiştir (p
<0,001). Leptinin, iskemi-reperfüzyon
hasarı ile oluşturulmuş mide lezyonunda mide dokusu histamin düzeyini
artırarak dokuyu hasara karşı korumuş olabileceği düşünülmektedir.
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
33
S6
SIÇANLARDA UZUN SÜRELİ LEPTİN İNFÜZYONUNUN RENAL
HEMODİNAMİ ÜZERİNE ETKİLERİ
Z.Gündüz
1
, N.Dursun
2
, H.Okur
3
, N.Koç
4
, M.H.Poyrazoğlu
1
Erciyes Üniversitesi, Tıp Fakültesi,
1
Pediatrik Nefroloji BD,
2
Fizyoloji AD,
3
Çocuk Cerrahisi AD,
4
Mikrobiyoloji AD; KAYSERİ.
dursun@erciyes.edu.tr
Giriş ve Amaç:Leptin esas olarak yağ dokusunda yapılan küçük bir peptid
olup; serum düzeyleri direkt olarak yağ dokusu miktarını yansıtır.Dolayısıyla
glomerüloskleroz gelişimi için risk oluşturan obezite ve tip 2 diabetes
mellitusda serum konsantrasyonları yüksektir. Diğer taraftan obezite ve
hipertansiyon arasındaki ilişki iyi bilinmekle birlikte, obeziteye bağlı gelişen
hipertansiyonun fizyopatolojik temeli açık değildir. Bu çalışmada uzun süre
leptin infüzyonu yapılan sıçanlarda leptinin renal hemodinami ve itrah
fonksiyonları üzerine etkisi ile losartanın koruyucu etkileri araştırıldı.
Gereç ve Yöntem:Çalışmada 40 Wistar sıçan kullanılmış olup;
intraperitoneal yerleştirilen mini osmotik pompa vasıtasıyla dört hafta
süreyle 30 sıçana 250 ng/sa hızında leptin infüzyonu 10 sıçana da plasebo
infüzyonu yapıldı. Leptin infüzyonu yapılan 15 sıçana ilaveten 10mg/kg/gün
dozunda oral losartan tedavisi verildi. İnfüzyonun 28.gününde renal klirens
testleri için 24 saatlik idrar toplandı. Takiben basınç transduseri aracılığı ile
femoral arterden direkt yöntemle kan basıncı ve lazer Doppler akım modülü
ile renal arterden indirekt kan akımı ölçümleri yapıldı.
Bulgular ve Sonuç:Leptin verilen grupta kan basıncında değişme
olmazken, ilave losartan alanlarda sistolik ve ortalama kan basınçları
kontrol değerlerden düşüktü (p=0,01 ve p=0,03). Diğer taraftan leptin
infüzyonu yapılanlarda renal kan akımı losartanla tedavi edilenlere göre
artmıştı (p=0,01). Kreatinin, protein ve sodyum itrahı leptin grubunda
kontrol grubundan yüksek (p=0,02, p=0,000, p=0,003) iken losartan ile
tedavi edilen grupta kontrol değerler ile benzer bulundu (p>0,05).
Çalışmamızda serum endotelin düzeyleri de değerlendirildi ve serum
endotelin düzeyleri leptin grubunda losartan grubundan daha yüksekti
(p=0,05). Losartanla tedavi ise kontrol değerlere benzer sonuçlar elde edildi
(p>0,05). Sonuçta, uzun süreli leptin infüzyonunun renal glomerüler
hiperfiltrasyona neden olduğu ve bu etkinin anjiotensin II reseptör blokajı ile
önlenebileceği kabul edildi.
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
34
S7
PROKSİMAL TUBUL AMONYAK YAPIM VE SEKRESYONU
ÜZERİNE SİLİKONUN ETKİSİ
S.Cırrık, S.Yüksel, K.Kürşat, G.Öner
Akdeniz Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı; ANTALYA.
gulsen@med.akdeniz.edu.tr
Giriş ve Amaç: Günümüzde estetik ve tedavi amaçlı silikona maruz kalma
giderek yaygınlaşmaktadır . Ancak silikonun organizmadaki etkileri yeterince
açık değildir. Bu çalışmada diyaliz hastalarının kan düzeylerine benzer
silikon düzeyi oluşturacak miktar silikona bir hafta maruz kalan sıçanlarda
böbrek amonyak yapım ve sekresyonu incelenmiştir.
Gereç ve Yöntem: 250-300 g’lık, erkek Wistar sıçanların içme suyu ile
günde 50 mg/kg silikon almaları sağlanmıştır. Bir haftanın sonunda, silikona
maruz kalan sıçanların (n=7) böbrek korteks dilimleri %95O
2
ve 5%CO
2
ile
gazlandırılan ortamda, krebs tamponu içinde (37
°C, pH 7,4), iki saat
boyunca inkübe edilmiştir. Amonyak öncül maddesi olarak ortama 1 mM
glutamin eklenmiş, inkübasyonun 15, 60 ve 120.dakikalarında alınan
numunelerde ve inkübasyon sonunda dokuda amonyak tayini yapılmıştır.
Bulgular ve Sonuç: İnkübasyon bitiminde kontrol sıçanın korteks
dilimlerinden ortama salgılanan amonyak miktarı 6,41
±0,2 µM/g doku
(n=13) iken, 1 haftalık tedaviden sonra bu değer anlamlı olarak yükselmiştir
(11,76
±0,35 µM/g doku, n=7, p<0,01). Her iki grupta da ortama 1 mM
glutamin ilavesi amonyak yapımını anlamlı artırmıştır (sırasıyla p<0,01 ve
p<0,01). Kontrol sıçanda glutamin varlığındaki amonyak yapımı 9,98
±0,86
µM/g doku iken, silikon tedavili grupta 30,49±1,2 µM/g doku değerine
yükselmiş ve istatistiksel olarak çok önemli bir fark saptanmıştır (p<0,01).
15, 60 ve 120.dakikalarda amonyak salgı hızının silikon tedavili grupta
kontrol grubuna kıyasla hem bazal, hem de glutamin varlığında daha
yüksek olduğu saptanmıştır (Sırasıyla 15, 60, 120; Bazal; p<0,01, p<0,01,
p<0,01. Glutamin; p<0,01, p<0,01, p<0,01). Bulgularımız, silikona kısa süre
maruz kalanlarda bile böbrek amonyak salgısının arttığını ve pH
düzenlenmesinin değiştiğini göstermesi bakımından önemlidir.
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
35
S8
BÖBREK İSKEMİ-REPERFÜZYON HASARINDA ERDOSTEİN VE
N-ASETİLSİSTEİNİN KORUYUCU ETKİLERİ
H.Erdoğan
1
,E.Fadıllıoğlu
2
,M.Yağmurca
3
,M.Uçar
4
1
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD; TOKAT.
İnönü Ün., Tıp Fak.,
2
Fizyoloji,
4
Histoloji ve Embriyoloji AD; MALATYA.
3
Kocatepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Histoloji ve Embriyoloji AD; AFYON.
efadillioglu@inonu.edu.tr
Giriş ve Amaç: Böbrek iskemi-reperfüzyon (İR) hasarı klinikte sık
karşılaşılan ve sonuçta akut böbrek yetmezliği ile sonlanan önemli bir
problemdir. Bu çalışmada, böbrek İR hasarına karşı antioksidan özellikleri
bilinen erdostein ve N-asetilsisteinin (NAC) etkilerinin incelenmesi
amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Erkek Sprague Dawley sıçanlar 4 gruba ayrıldı; kontrol
(n=8), İR (n=9), İR+NAC (n=9) ve İR+erdostein (n=9). Kontrol dışındaki
gruplarda yer alan sıçanların sol böbrek renal arterleri klemplenerek 30 dk
iskemi ve takibinde 2 saat reperfüzyon sonunda deney sonlandı. NAC,
iskemi öncesi bolus, reperfüzyon öncesi ve reperfüzyon sırasında her 15
dk’da bir i.p. olarak toplam 180 mg/kg dozunda uygulandı. Erdostein
deneyden bir gün önce başlamak üzere toplam iki gün 50 mg/kg/gün
dozunda oral olarak uygulandı. Deney sonunda böbrek hızla çıkarılarak,
ışık mikroskobisi ve superoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), glutatyon
peroksidaz (GSH-Px), ksantin oksidaz (XO) aktiviteleriyle tiyobarbiturik asit
reaktif maddeleri (TBARS) ve protein karbonil (PC) seviyelerinin ölçümü
için ayrıldı.
Bulgular ve Sonuç: SOD ve GSH-Px activiteleri İR+NAC ve İR+erdostein
gruplarında kontrole göre arttı. İR+erdostein grubunda GSH-Px ve CAT
aktiviteleri İR grubuna göre, CAT ise İR+NAC grubuna göre yüksekti. CAT
aktivitesi İR grubunda kontrole göre düşüktü. İR grubu XO aktivitesi diğer
gruplara göre kontrol grubunda daha düşük aktivite gösterdi. TBARS ve PC
seviyeleri İR grubunda kontrol, İR+NAC ve İR+erdostein gruplarına göre
yüksekti. Mikroskop düzeyinde incelemede, İR grubunda belirgin olan
morfolojik tübüler ve glomerüler lezyonlar, erdostein tedavisi ile düzeldiği
izlendi. İR+NAC grubunda diğer gruplara göre yaygın hemorajik alanlar
mevcuttu. Bulgular, renal İR hasarında erdostein tedavisinin etkili
olabileceğini düşündürdü.
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
36
S9
SIÇANLARDA GENTAMİSİNE BAĞLI NEFROTOKSİSİTEYE KARŞI
AMİNOGUANİDİNİN KORUYUCU ETKİSİ
A.Polat
1
, H.Parlakpınar
2
, M.H.Emre
1
, A.Acet
2
İnönü Üniversitesi, Tıp Fakültesi,
1
Fizyoloji ve
2
Farmakoloji AD; MALATYA.
polata@inonu.edu.tr
Giriş ve Amaç: Klinikte, gram-negatif bakteri infeksiyonlarının tedavisinde,
aminoglikozit grubu antibiyotiklerden yaygın olarak kullanılan gentamisinin
(GEN) başlıca yan etkisi akut böbrek yetmezliğidir. Yapılan çalışmalarda,
gentamisine bağlı nefrotoksisitede serbest oksijen radikallerinin önemli rol
oynadığı gösterilmiştir. Bu çalışmadaki amacımız; güçlü bir antioksidan ve
serbest radikal süpürücü olan aminoguanidinin (AG) gentamisine bağlı
nefrotoksisitedeki etkilerini araştırmaktır.
Gereç ve Yöntem: 200-250 g ağırlıktaki 21 adet Wistar dişi sıçan eşit
olarak 3 gruba ayrıldı: 1.gruba 12 gün boyunca serum fizyolojik (SF)
enjeksiyonu, 2.gruba ilk 2 gün SF’ten sonraki 7 gün boyunca tek doz 100
mg/kg/gün GEN ve son 3 gün boyunca sadece SF enjeksiyonu, 3.gruba ilk
2 gün tek doz 100 mg/kg/gün AG’den sonraki 7 gün boyunca 100
mg/kg/gün AG+100 mg/kg/gün GEN ve son 3 gün boyunca da sadece 100
mg/kg/gün AG enjeksiyonu uygulandı. Tüm enjeksiyonlar intraperitoneal
yoldan yapıldı. Son AG enjeksiyonundan 24 saat sonra tüm gruplardaki
sıçanlar dekapite edildi ve böbrekler hemen çıkartılarak sıvı nitrojenle
dondurulup ölçümler yapılıncaya kadar -85
0
C’de saklandı. Böbrek dokusu
örneklerinde; süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), glutatyon
peroksidaz (GPx) aktiviteleri ile nitrik oksit (NO) ve lipid peroksidasyonunun
bir göstergesi olan malondialdehid (MDA) düzeyleri ölçüldü. Bulgular
ANOVA ile analiz edildi, “Post Hoc” karşılaştırmalarda Tukey testi kullanıldı.
p<0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
Bulgular ve Sonuç: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında; GEN uygulanan
sıçanların böbrek dokusu MDA ve NO düzeylerinde artış kaydedilmesine
karşın (p<0,05); antioksidan enzimlerden olan SOD, CAT ve GPx
aktivitelerinin ise anlamlı olarak azaldığı saptandı. AG verilen grupta ise
GEN grubuna göre, MDA ve NO düzeylerindeki düşüş; SOD, CAT ve GPx
enzim aktivitelerindeki artışlar istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Bu
bulgular kontrol grubu ile karşılaştırıldığında ise anlamlı farklılık göstermedi.
Sonuçlar; AG’nin, gentamisine bağlı nefrotoksisitede antioksidan sistemin
etkinliğini artırarak, oksidatif stres hasarını azaltmada rol oynabileceğini
göstermektedir.
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
37
S10
İSKEMİLİ VE İSKEMİSİZ MİDE ÜLSER MODELLERİNDE TGF ALFA
FORMÜLASYONUNUN YARA İYİLEŞMESİ VE OKSİDAN SİSTEMLE
İLİŞKİSİNİN ARAŞTIRILMASI*
B.Gönül
1
, K.G.Akbulut
1
, Ç.Özer
1
, G.Yetkin
2
, N.Çelebi
2
Gazi Üniversitesi,
1
Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD,
2
Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Teknoloji AD; ANKARA.
ozercigdem@yahoo.co.uk
Giriş ve Amaç: Dönüştürücü Büyüme Faktörü (TGF) α mide pH’sından
etkilenir. Bu faktörün ilaç formu ülser iyileşmesine etkinliğini artırabilir. Bu
çalışma 1.TGF α’nın mikroemülsiyon (ME) formunun iskemi ve/veya ASA
ile oluşturulan mide ülseri iyileşme hızına etkisinin saptanması, 2.Ülser,
TGF α ve oksidatif olaylar arasındaki ilişkinin gözlenmesi amacıyla
planlanmıştır.
Gereç ve Yöntem : Çalışmada 85 adet 200±25 g’lık erkek Wistar sıçan
kullanıldı. 1.grup; kontrol. 2.grup; 150 mg/kg dozda asidifiye aspirinin (ASA)
intragastrik (i.g.) uygulaması ile ülser yapılıp, 90 dk sonra feda edilen, akut
ülser (AÜ). 3.grup; ülser yapılıp, tedavi yapılmayan, kronik ülser (KÜ).
4.grup; ülser yapıldığı gün 1,5 ml/gün boş-ME uygulamasına başlanan
(BME). 5.grup; ülser yapılan gün 10µg/kg/gün 1,5 ml TGFα-ME
uygulamasına başlanan (TGFα-ME). 6.grup; sadece iskemi yapılanlar (feda
edilmeden önce pentotal anestezisi altında midede sol gastrik arter
bağlanarak 30 dk’lık lokal mide iskemisi yaratıldı). 7,8,9,10.gruplardaki
deneklere sırasıyla 2,3,4,5. gruplardaki uygulamalara ilave olarak lokal
mide iskemisi yapıldı. Kontrol ve akut gruplar haricindeki uygulamalar 2 gün
devam ettirildi. Hayvanların midelerinde ülser alanı (ÜA) planimetri ile mm
2
olarak, mide müküs miktarı, tiyobarbitürik asit reaktifleri (TBARS) ve
glutatyon (GSH) düzeyleri spektrofotometrik yöntemlerle, total nitrik oksit
(NOx) VCl
3
+Griess reaktifleri ile Elisa okuyucuda saptanmıştır. Sonuçlar
Anova ve Mann Whitney U testleri ile karşılaştırılmıştır. p<0,05 önemli kabul
edilmiştir.
Bulgular ve Sonuç : TGF α-ME uygulananlarda tedavisiz gruplara göre
ÜA da küçülme, müküste artma, MDA da azalma, NOx de artma ve GSH
da normal düzeye dönüş saptanmıştır (p<0,05). İskemili gruplarda ÜA,
MDA ve NOx diğer gruplardan yüksek iken GSH düşük bulunmuştur
(p<0,05). TGF α-ME nin bu formunun ASA ve ASA+iskemi ile oluşturulan
ülser iyileşmesinin hızlanmasında yararlı olduğu ve bu uygulama ile
oksidatif olaylar arasında ilişki olabileceği sonucuna varılmıştır.
*Bu çalışma SBAG AYD-342 No.lu TÜBİTAK Projesi ile desteklenmiştir.
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
38
S11 MELATONİNİN MİDE BOŞALMA HIZI ÜZERİNE İNHİBİTÖR ETKİSİ:
KOLESİSTOKİNİN VE SEROTONİN RESEPTÖRLERİNİN ROLÜ
B.Çakır, Ö.Kasımay, E.Devseren, B.Ç.Yeğen
Marmara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fizyoloji AD; İSTANBUL.
agdersin@hotmail.com
Giriş ve Amaç: Birçok türde hipofiz dışında gastrointestinal kanalda da
bulunan ve fizyolojik olaylarda rol oynayan melatoninin, düşük dozlarda
bağırsak motilitesini arttırdığı, yüksek dozlarda ise azalttığı gösterilmiştir.
Gereç ve Yöntem: Periferik uygulan melatoninin mide boşalma hızı
üzerine olan etkilerini ve bu etkiye kolesistokinin (CCK) reseptörlerinin
katılımını ortaya çıkarmak amacıyla sıçanların mide korpus bölgesine
paslanmaz çelik Gregory kanülleri yerleştirildi. Derlenme süresini (2-3
hafta) takiben Bollman kafeslerine yerleştirilen uyanık sıçanların
kanüllerinden serum fizyolojik (SF; %0.9 NaCl) ve fenol red (60 mg/L)
karışımı (3 ml) intragastrik (i.g.) olarak verildi ve 15 dakika sonra kanülden
toplanan sıvının hacmi ile absorbans değerlerinden SF’in mide boşalma
hızı belirlendi. Bir grup sıçanda ise, i.g. SF’ten 15 dk önce intraperitoneal
(i.p.) melatonin (1, 10, 30 veya 100
µg/kg ve 1, 3, 10, 30, 100 mg/kg)
uygulanarak mide boşalma hızı belirlendi. Ayrıca melatoninin (10 mg/kg)
uygulanmasının 15 dk öncesinde sıçanlara CCK
1
reseptör antagonisti (L-
364,718; 1 mg/kg, i.p.), CCK
2
reseptör antagonisti (L-365,260; 1 mg/kgx
i.p.) veya 5HT
3
reseptör antagonisti (Ramosetron 50
µg/kg i.p.)
uygulanarak mide boşalma hızı tayin edildi.
Bulgular ve Sonuç: Verilerin istatistiksel analizi ANOVA ile yapıldı.
Melatonin 3 ve 10 mg/kg dozlarında mide boşalma hızını, kontrol SF
grubuna göre anlamlı bir şekilde (p<0,001) yavaşlattı. CCK
2
reseptör
antagonisti veya 5HT
3
reseptör antagonisti verilen gruplarda ise melatonine
bağlı gecikmiş mide boşalması anlamlı şekilde (p<0,001) geri döndü. Buna
karşılık CCK
1
reseptör antagonisti, melatonin ile gecikmiş mide boşalma
hızını değiştirmedi. Sonuç olarak ekzojen verilen melatoninin, sıvıların
mideden boşalma hızını geciktirdiği ve bu etkide CCK
2
ve 5HT
3
reseptörlerinin aracılık ettiği ortaya konmuştur. Bu etkileşimin fizyolojik
mekanizmalarını aydınlatmak ve gastroparezis gibi klinik kullanım alanları
için önemini ortaya koymak amacıyla ileri çalışmalara gereksinim vardır.
SÖZLÜ BİLDİRİLER
29.TFBD KONGRESİ – 1-5 EYLÜL 2003 – GATA / ANKARA
39
S12 YENİ BİR GASTROİNTESTİNAL HORMON OLAN GHRELİNİN MİDE
BOŞALMA HIZI ÜZERİNE ETKİSİ: KAPSAİSİNE DUYARLI VAGAL
AFFERENT LİFLERİN ROLÜ
H.Çevik
1
, A.Barlas
2
, E.Devseren
1
, B.Ç.Yeğen
1
Marmara Ün., Tıp Fakültesi,
1
Fizyoloji ve
2
Genel Cerrahi AD; İSTANBUL.
hulyacevik27@hotmail.com
Giriş ve Amaç: Midedeki endokrin özellikteki A-hücreleri tarafından
sentezlenen, 28 amino asitli bir peptid olan ghrelin, periferik veya santral
yolla verildiğinde büyüme hormonu sekresyonunu, gıda alımını ve vücut
ağırlığını artırıcı bir etki göstermektedir. Açlıkta ve hipoglisemide artan
ghrelin sekresyonu, enerji dengesinin ve büyümenin mide tarafından
kontrolunu sağlamaktadır. Ghrelinin ince bağırsak motilitesini artırıcı etkisi
gösterildiği halde, mide motilitesi üzerine etkisi bilinmediği için bu çalışma
planlanmıştır.
Dostları ilə paylaş: |