II INTERNATIONAL SCIENTIFIC CONFERENCE OF YOUNG RESEARCHERS
322
Qafqaz University
18-19 April 2014, Baku, Azerbaijan
Dördüncü kıtada hasret ateşiyle yanan ve ölmek isteyen şâirin kafasını kemiren bir kaygısı vardır:
Can isterken hasret odıyla yansın
Varlık beni alil alil sürüyor
Bu kaygıya yürek nasıl dayansın?
Bedenciğin topraklarda çürüyor!
Şiirin son dörtlüğünde, rûhî dengeyi kaybeden şâirin çaresizlik içerisinde oğluna seslendiğini ve artık ona kavuşmak
için ölmekten başka çaresi olmadığını görülür. Ölüm gerçeği karşında “çaresizlik, hayattan bezmişlik ve dünyaya
küsmüşlük içerisinde” kalan şâir, inanç zayıflığıyla “asıl sığınılacak ve yardım istenecek mercii şaşırır” ve tabiata sığınır.
Son dörtlükte geçen “Bu ayrılık bana yaman geldi pek” dizesiyle ayrılığın verdiği ıstırap dikkat çekici bir şekilde verilmeye
çalışılmıştır. Şiir, henüz küçükken ölen Nijâd’ın ayrılığı ile yazılmış ve bu ayrılığın bir babanın ruhunu nasıl yaraladığı
verilmiştir:
Bu ayrılık bana yaman geldi pek,
Ruhum hasta, kırık kolum kanadım.
Ya gel bana ya oraya beni çek
Gözüm nuru, oğulcuğum, Nijad'ım!
Şiirlerinde romantizm, roman ve öykülerinde realizmin etkisi olduğu halde şâir oğlunun ölümünü real bir bakış
açısından kabullenmiştir. Şiirin sonunda şâir, ölüm olduktan sonra hayatta hiçbir şeyin anlam ifade etmeyeceği kanaatini
ortaya koyar. Şâir ölümden ürktüğü için ona metafizik bir boyut kazandıran yeni anlayışlar katmıştır. Oysa ölüm yokluk
degildir, daha güzel bir âlemin kapısıdır.
Dostları ilə paylaş: |