Mikotoksinler; Aspergillus


Şekil 3. Aflatoksinlerin olası biyotransformasyonu Besinlerde Aflatoksin Oluşumunu Önleme



Yüklə 337,36 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/4
tarix02.03.2017
ölçüsü337,36 Kb.
#10005
1   2   3   4

Şekil 3. Aflatoksinlerin olası biyotransformasyonu

Besinlerde Aflatoksin Oluşumunu Önleme

veya Arındırma Çalışmaları:

Tahıllar  dahil  birçok  ürünün  büyüme,  hasat,

depolama  ve  işlenmesi  esnasında  aflatoksinler

tarafından  kontamine  edilmemesini  sağlamak

günümüzde en önemli amaçlardan biridir. Mantar-

la kontamine olmamış tohum kullanımı, böcek ve

hastalıkların kontrolü, yeterli aşılama, kuraklıktan

mümkün olduğunca korunma, ürün olgunken ve

çabuk  hasat  yapma,  mekanik  hasarı  en  aza  in-

diren  hasat  tekniklerinin  kullanımı,  mantar

yerleşimi ve aflatoksin oluşumunu engelleyebilir.

Ancak ne yazık ki bazı aflatoksin kontaminasyon-

ları engellenememektedir.

Hasat sonrası aflatoksin kontaminasyonunun

önlenmesi  hasat  edilen  ürünün  hızlı  bir  şekilde

kurutulması,  depolama  ve  nakliyat  işlemlerinin

aflatoksin  oluşumunu  desteklemeyecek  nem

seviyelerinde yapılması sayesinde kontrol altında

tutulabilir. Bunun yanında hasat edilen ürünlerde

depolama esnasında bazı basit gereçler (UV lam-

bası  veya  vakum  uygulaması  gibi)  kullanılarak

hasarlı  ve  olası  toksin  içeren  ürünler  teşhis  ve

ayırdedilerek  ürünün  sağlam  kısmında  kontami-

nasyonun derinleşmesi önlenebilir veya azaltıla-

bilir.  Bu  uygulamalar  sayesinde  aynı  zamanda

yüksek oranda kontamine olmuş tahıl ürünlerinin

serilerinin  belirlenmesi  ve  market  zincirine  girip

daha yüksek miktarda yiyecek kontaminasyonuna

neden olmadan elimine edilmesi de mümkün olur

(6).  Aflatoksin  üretimi  için  optimum  sıcaklık  20-

38°C olmasına rağmen daha uzun süreli inkübas-

yonlarda 7-12°C’lik sıcaklığa sahip ortamlarda da

üretim olduğu gözlenmiştir (1,3). Bu nedenle daha

düşük sıcaklıklarda depolama aflatoksin üretimini

engellemek için yeterli bir koşul sağlamamaktadır

(1). Özellikle hasat öncesi kuraklıkla birleştiğinde

hasat sonrası rutubetli depolama koşulları yüksek

aflatoksin kontaminasyonu ile sonuçlanır.

Tohum  ve  yağlar  üzerinde  etanol  (%95),

2-propanol (%80), asetonun (%90) sulu çözeltileri

ve hekzanın alkol, sulu alkol veya sulu asetonla

olan  karışımları  gibi  bazı  çözücüler  ile  denenen

arındırma  çalışmalarının  aflatoksinleri  ayırmada

başarılı olduğu bildirilmektedir.

Nemli veya kuru öğütme ile fraksiyonlandırma

yapılarak insan kullanımına sunulacak ürüne afla-

toksinlerin  çok  az  bir  miktarının  geçmiş  olması

sağlanabilir.  Bu  miktar  yine  de  izin  verilen

20 µg/kg'lık düzeyi aşabileceğinden dolayı dikkatli

olunmalıdır (6).

Saf  haldeki  aflatoksinler  genellikle  erime

dereceleri olan 250°C'ye kadar dayanıklıdırlar. Isı

uygulanan  kontamine  ürünlerde  bir  miktar  afla-

toksin kaybının meydana gelmesi büyük olasılıkla

nem,  pH  ve  çevrenin  kompleks  yapısı  ne-

deniyledir. Bu yöntemin pratikte bir detoksifikas-

yon  yöntemi  olarak  kullanılamamasının  nedeni

aflatoksinlerin yukarıda belirtildiği gibi ısı uygula-

malarına dayanıklı olmaları ve söz konusu yüksek

ısı uygulamalarında ürünün besin değerini kaybe-

decek  olmasıdır.  Örneğin  sütteki  AFM

1

' i n



pastörizasyon, depolama ve çeşitli işlemlere tabi

tutulması 

sürecinde 

değişen 


sıcaklıklara

dayanıksız olduğuna dair raporlar bulunmaktadır

fakat  sütteki  AFM

1

'in  sütün  içerdiği  besleyici



bileşenlere zarar vermeden uzaklaştıracak veya

etkisiz  hale  getirecek  bir  yöntem  henüz  bilin-

memektedir  (6).  Yerfıstıklarının  kavrulması,

mısırların patlatılması gibi bazı pişirme işlemleryle

de aflatoksin düzeyleri azaltılabilir fakat bu azal-

ma çok az düzeyde olmaktadır (1).

Baharatlarla yapılan çeşitli mikotoksin konta-

minasyon çalışmalarında karabiber, tarçın, nane,

kekik,  zencefil  gibi  baharatların  aflatoksin

oluşumunu  kısmen  veya  tamamen  inhibe  ettiği

gözlenmiştir.  Bu  baharatların  küf  mantarının

çoğalmasından  çok  aflatoksin  oluşumunu

engelledikleri  düşünülmektedir (12,13).

Aflatoksin molekülü asit, baz ve okside edici

ajanlardan oldukça etkilenen bir moleküldür. Kon-

tamine ürünlerin kimyasallarla muamelesinin afla-

toksin miktarını azaltmada etkin olması mümkün

olsa  da  diğer  olası  toksik  maddelerin  oluşması,

besin değeri kaybı ve protein kalitesindeki düşüş,

organoleptik özelliklerde istenmeyen değişiklikler

ve maddi kayıp gibi diğer faktörler de gözönünde

bulundurulmalıdır.

Fındık ve keten tohumu üzerinde yapılan pek

çok  arındırma  çalışmaları  sonucunda  amonyak,

metilamin,  sodyum  hidroksit  ve  formaldehitin

oldukça  etkili  kimyasallar  oldukları  saptanmıştır.

GİRGİN, BAŞARAN, ŞAHİN. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE İNSAN SAĞLIĞINI TEHDİT EDEN MİKOTOKSİNLER

VOL 58, NO 3, 2001

103


Bu işlemlerden amonyaklamanın en etkin uygula-

ma olduğuna karar verilmiştir. 

Çalışmalar  amonyak  uygulamasının  afla-

toksinlerin  tamamına  yakınının  inaktive  edilme-

siyle  sonuçlandığını  ortaya  koymuştur.  Ancak

ürünün  kullanımdan  önce  amonyağın  uzak-

laştırılması için tamamen kurutulması gerekmek-

tedir. Amonyak pek çok yiyecekte aflatoksinlerin

detoksifiye  edilmesi  için  gaz  veya  amonyum

hidroksit  çözeltisi  halinde  kullanılmaktadır

(1,6).  Amonyak  AFB

1

etkileşmesinde  AFB



1

' i n


lakton  halkasının  açıldığı  ve  takiben  AFD

1

bileşiğinin  meydana  geldiği  gösterilmiştir.



Amonyaklanmış ürünler hayvanlarda herhangi bir

toksisiteye  neden  olmamıştır.  Amonyaklanmış

tahıllarla  beslenen  inek  sütlerinde  AFM

1

’ e



rastlanmamasının yanı sıra karaciğer, böbrek ve

kalpte  de  herhangi  bir  aflatoksin  kalıntısı

bulunmadığı  gözlenmiştir.  Metilaminle  yapılan

çalışmalarda  ise  bileşiğin  keten  tohumu

ürünlerinde, özellikle sodyum hidroksit varlığında

aflatoksinleri  önemli  ölçüde  etkisiz  hale  geti-

rirken  başta  karaciğer  büyümesi  olmak  üzere

organizmada istenmeyen bazı etkiler oluşturduğu

gözlenmiştir.

Ozonlama  yoluyla  da  AFB

1

ve  AFG


1

’ i n


düzeylerinde  azalma  saptanırken  AFB

2

v e



AFG

2

’ye  herhangi  bir  etkisinin  olmadığı  gözlen-



miştir.  Sodyum  hipoklorit,  formaldehit-kalsiyum

hidroksit  karışımı  ve  bisülfüt  gibi  pek  çok  bile-

şikle  çalışmalar  yapılmasına  rağmen  günlük

kullanıma  çok  az  madde  girebilmiştir.  Örn.

Hindistan’da  düşük  konsantrasyonda  hidrojen

peroksitin  yerfıstığı  ürünlerinin  mikotoksinlerden

arındırılmasında  kullanımına  izin  verilmektedir

(6).


Fenolik  antioksidanlardan  olan  bütillenmiş

hidroksi  toluen  (BHT)  ve  bütillenmiş  hidroksi

anisol  (BHA)  ile  yapılan  çalışmalarda,  bu  iki

antioksidanın  farelerde  karaciğer  kanserinin

başlatma  aşamasını  inhibe  ettiği  gözlenmiştir

(14).  BHT’in  etki  mekanizması  karaciğer

glutatyon-S-transferazlarını  (GST)  indükleye-

rek  AFB


1

8,9-epoksitin  DNA’ya  bağlanma-

sını  etkin  olarak  inhibe  etmesidir  (15).  Fare-

lerle  yapılan  çalışmalarda  BHA’ün  etkisinin

BHT’den  daha  fazla  olduğu  belirlenmiştir  (14).

Yapılan  çalışmalar  sonucunda  amon-

yaklamanın  arındırma  çalışmalarında  en  etkin

kimyasal 

uygulama 

olduğu 


saptanmıştır.

Araştırmalar; 

amonyak 

uygulanmasının

aflatoksinlerin  tamamına  yakınının  inaktive

edebildiğini  ortaya   koymuştur.  Ancak  ürünün

kullanımdan  önce  amonyağın  uzaklaştırılması

için tamamen kurutulması gerekmektedir. 

Hayvan  yemlerine  ilave  edilen  aktif  karbon,

sodyum  bentonit,  sodyum  aluminosilikat  hidrat

gibi  sekestre  edici  ajanların  aflatoksinlerden

arındırma 

amacıyla 

yapılan 


çalışmalarda

hidrojene  sodyum  kalsiyum  alüminosilikat

(HSCAS)’ın  aflatoksinleri  bağlamada  oldukça

etkili  olduğu  saptanmıştır  (1,16,17).  Yemlerine

HSCAS  ilavesi  yapılan  ineklerin  sütlerine  itrah

edilen  AFM1  miktarında  anlamlı  bir  azalma

olduğu bildirilmiştir (17).

Aflatoksin kontaminasyonunun engellenmesi

amaçlı  bir  başka  yaklaşımı  da 

A . f l a v u s v e

A . p a r a s i t i c u s’un  toksijenik  olmayan  suşlarının

geliştirilip bunlar aracılıklı, toksik olan 

Aspergillus

suşlarının  üremesinin  yavaşlatılabilmesi  veya

durdurulabilmesidir (1).

GİRGİN, BAŞARAN, ŞAHİN. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE İNSAN SAĞLIĞINI TEHDİT EDEN MİKOTOKSİNLER

TÜRK HİJ DEN BİYOL DERGİSİ

104


Şekil 4. A ve B tipi trikotesen örnekleri

R

3

R

4

R

7

R

8

R

15

A Tipi

Skirpentriol

OH

OH

H



H

OH

T-2 Toksini



OH

OCOCH


3

H

OCOCH



2

CH(CH


3

)

2



OCOCH

3

B Tipi

Nivalenol

OH

OH



OH

OH

Deoksinivalenol



OH

H

OH



OH

TRİKOTESENLER

Trikotesenler 

Fusarium, 

Trichoderma,

Myrothecium,  Verticimonisporium,  Stachybotris’

in  çeşitli  türleri  tarafından  oluşturulurlar  ve

seskiterpenoit yapısındadırlar (1,18). Günümüze

kadar  küf  kültürlerinden  140’tan  fazla  trikotesen

tipi izole edilmiştir ve bu sayı artmaya devam et-

mektedir.

Trikotesenler  12,13-epoksitrikotes-9-en  hal-

kası temel alınarak kimyasal yapılarına göre A, B,

C  ve  D  olmak  üzere  dört  farklı  gruba  ayrılırlar.

B tipi trikotesenlerin A tipinden farkı α - β bağına

sahip  olmasıdır.  Bu  iki  alt  tip  izole  edilmiş  140

civarındaki toksinlerin yaklaşık 100’ünü oluşturur.

C  tipi  ilave  bir  epoksit  grubu  ile  karakterizedir,

D  tipi  ise  makrosiklik  trikotesenlerden  oluşmak-

tadır.  Şekil  4’te  sadece  önemli  olan  A  ve  B  tipi

trikotesenlere bazı örnekler gösterilmiştir (19).

Tarım  ürünlerinde  trikotesen  kontaminas-

yonunun  büyük  kısmını  A  grubundan  olan

T-2 toksini ve scirpentriol ile B grubuna dahil olan

deoksinivalenol  (DON)  ve  nivalenol  (NIV)

ve  türevleri  oluşturmaktadır.  T-2  toksini  ve

scirpentriolün  doğada  bulunma  sıklığı  DON  ve

NIV’e göre daha azdır (20).

Tüm bu doğal toksinler C-9,10’da bir olefinik

bağ ve C-12,13’te toksisite etkenleri olan bir epok-

si grubu içerirler. Toksik etkilerini göstermek için

metabolik aktivasyona gerek yoktur (1,18). Toksin

oluşumu için pek çok defa erime-çözünme olay-

larının  gerçekleşmesi  gerekir  (2).  Trikotesenler

(örn. T-2 toksini) daha çok 8-14°C gibi nispeten

düşük  sıcaklıklarda  oluşabilmektedir  fakat  25°C

civarındaki  sıcaklıklarda  da 

Fusarium  acumina -

tum  tarafından  üretilebildiğine  dair  raporlar  da

bulunmaktadır (1).

Çoğu  trikotesen  hem  mikotoksik  hem  de

zootoksik ajanlardır. Bazı trikotesenler antifungal,

antiviral ve antibakteriyeldir. Ciltte yanma, kaşıntı,

şişlik, peteşik kanama, kuruma, çatlama, pul pul

dökülme;  ayrıca  enterit,  kusma,  oral  nekroz,

gastroenterik  nekroz  gibi  toksisite  belirtileri

göstermektedir  (20).  Bu  bileşikler  oldukça  güçlü

enflamatuvar etkiler ve ödem gibi önemli sistemik

etkilere sahiptirler; özellikle abdominal ödem diğer

dokularda toksik etki gözlenmeyecek kadar düşük

konsantrasyonlarda  toksinle  dahi  görülebilen  bir

etkidir.  Verrucarin  A  ile  akut  ve  subakut

maruziyette  pek  çok  hayvan  türü  ile  yapılan

deneylerde  diyare,  hematüri,  bazen  kusma,

anoreksi,  susuzluk,  ataksi,  ve  kilo  kaybı  gibi

etkiler gözlenmiştir. Bu belirtilere ilaveten bu grup

toksinlerin  yüksek  dozlarda  beyinde  ve  kalp

kaslarında  dejenerasyon  ve  kanamalara  neden

oldukları saptanmıştır. Testis, timus ve lenf nodül-

lerinde  ciddi  lezyonlar  oluşturmuşlardır  ve  bazı

hayvanlarda  gastrointestinal  kanal  (GİK)  enfla-

masyonları  gözlenmiştir.  İnsanlarda  düşük  doz

etkileri bulantı, kusma, anemi, hemoraji, diyare ve

immünosupresyondur (19 - 21).

Trikotesenler  doğada  sık  bulunur  ve

Rusya’da kışı tarlada geçirerek önemli derecede

sıcaklık değişimlerine maruz kalmış ve dolayısıyla

kontamine  olmuş  tahıl  tüketimine  bağlı  olarak

oluşan  “alimentary  toxic  aleukie”  (ATA)’dan

sorumlu tutulmuşlardır. ATA’nın klinik bulguları cilt

toksisitesi, kemik iliği hasarı, hemorajiler ve diğer

bazı sendromlar ile karakterizedir. ATA 1942-47

yılları arasında Sibirya yakınlarındaki Orenbur’da

popülasyonun  %10’undan  fazlasının  ölümüyle

ilişkili  bulunmuştur.  Semptomları  T-2  ile  benzer

şekilde  kusma,  diyare,  deri  enflamasyonu,

lökopeni, çoklu hemoraji ve kemik iliği hasarı ile

karakterizedir. Bu nedenle T-2 toksinin ATA’daki

etiyolojik etmen olduğu tahmin edilmektedir (1).

ATA’nın klinik gelişimi dört aşamadan oluşur.

Birinci aşama 3-9 gün sürer ve ağızda ve GİK’da

değişikliklerin  oluştuğu  gözlenir.  Ağız,  dil  ve

GİK’ da yanma hissi, başağrısı, yorgunluk, bitkin-

lik  ve  başdönmesi  ana  yakınmalar  arasındadır.

Bunlar  hasta  ikinci  aşamaya  girdiğinde  hızlı  bir

şekilde kaybolabilir. İkinci aşama 3-8 hafta sürer

ve hematopoetik sistemdeki değişiklikler dışında

hasta  kendisini  normal  aktivitesine  devam

edecek kadar iyi hissedebilir. Progresif lökopeni,

granülopeni,  lenfositoz  ve  anemi  görülebilir.

İmmun sistemdeki bozukluklar nedeniyle hastada

bakteriyal  enfeksiyonlar  artabilir.  Daha  ciddi

komplikasyonların  gözlendiği  durumlarda  has-

tanın  sinir  sistemindeki  bozukluklar  nedeniyle

halsizlik,  çarpıntı,  başağrısı,  astım  benzeri  kriz,

hipotansiyon,  sarılık,  pupiller  dilatasyon,  diyare

GİRGİN, BAŞARAN, ŞAHİN. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE İNSAN SAĞLIĞINI TEHDİT EDEN MİKOTOKSİNLER

VOL 58, NO 3, 2001

105


veya  konstipasyon  gelişebilir.  Toksik  tahıl

kullanımı   devam  ederse  hasta  üçüncü  evreye

girer. Bu aşamada daha ciddi ve şiddetli belirtiler

gözlenebilir.  Bu  evre  boyunca  vücudun  çeşitli

yerlerinde, ciltte ve ağız içinde, GİK'da ve nazal

kısım gibi mukozasında peteşik kanamalar, ağız

boşluğunda  nekroz ve servikal lenf nodüllerinde

büyüme ve ödem oluşabilir. Özefagus ve epiglot-

tisteki  lezyonlar  ve  larinksteki  ödem  nedeniyle

epiglottisin kapanması sonucu ölüm gözlenebilir.

Ölüm gözlenmezse hasta dördüncü safhaya girer

ve iki ay veya daha uzun bir süreç sonunda hasta

iyileşebilir (2).

T-2  toksini  ve  NIV  gibi  trikotesenler  aktif

olarak üreyen hücrelerde karyorhekzisi indükler-

ler, kemik iliği hücrelerinde belirgin azalış oluştu-

rurlar ve protein ve DNA sentezini inhibe etme ve

HL-60  hücrelerinde 

programlanmış 

hücre


ölümünü  (apoptozis)  indükleme  yetenekleri

vardır.  T-2  toksini  ile  insan  periferal  lenfosit

hücrelerinde  yapılan 

in  vitro bir  çalışmada

toksinin  periferal  lenfosit  hücrelerini  etkilediği,

dolaşımdaki  beyaz  kan  hücreleri  sayısında

azalmaya 

ve 


apoptozise 

neden 


olduğu

saptanmıştır (1).

Trikotesenler aynı zamanda kimyasal savaş

silahları  olarak  da kullanılmaktadırlar.  1970’lerin

sonlarında  Güneydoğu  Asya  ve  Afganistan’da

kimyasal  silah  olarak  kullanıldıkları  bildirilmiştir.

Daha  yakın  bir  zamanda  ise,  Irak,  Birleşmiş

Milletler  Özel  Komisyonu  (UNSCOM)  tarafından

biyolojik  silah  olarak  kullanmak  amacıyla

trikotesen  üretmekle  suçlanmıştır.  Kimyasal

silah  olarak  kullanılan  trikotesenler;  T-2

toksini,  DON,  diasetilnivalenol  ve  NIV’dür.

Bu  bileşiklerin  faredeki  intraperitonial  LD

5 0


değerleri sırasıyla 5.2, 70.0, 9.6 ve 4.0 mg/kg’dır

(20). 


Kluyveromyces  marxianus ile  yapılan

çalışmalarda  ise  toksisitenin  T-2  toksini

diasetilscirpentriol   DON   NIV  sırasıyla  azaldığı

tesbit  edilmiştir (1).

Trikotesenler,  tahıllarda  sık  bulunmaları  ne-

deniyle ekonomiye olduğu kadar insan sağlığı için

de  tehdit  olmayı  sürdürmektedirler.  Bu  nedenle

başta tarım ürünleri olmak üzere gıdaları enfekte

etmeleri dünya çapında sağlıkla ilgili büyük sorun

olmaya  devam  etmektedir  (20).  Amerikan  Gıda

İlaç  Kurulu  (FDA)  tarafından  insan  kullanımına

sunulan  gıdalarda  DON  için  1  µg/g’lık  bir  limit

belirlenmiştir (22).

FUMONiSiNLER

Fumonisinler Fusarium moniliforme, F.dlami -

ni,  F.nygamai,  F.subglutinans,  F.napiforme,

F.proliferatum  v e F . a n t h o p h i l u m gibi  çeşitli

mantarlar tarafından üretilebilmelerine rağmen en

önemli kaynakları 

F. moniliforme küfüdür (1).

Fumonisinler, 

çeşitli 

türlerdeki 

farklı

hastalıkların 



etiyopatojenezinden 

sorumlu


nongenotoksik  karsinojenlerdir  (23).  Üretimleri

için optimum koşullar nem, yaklaşık 20°C sıcaklık

ve  11-13  haftalık  bir  süredir.  Yapıca  2-amino-

12,16-dimetil  polihidroksieikosan  iskeletinin

C14  ve  C15  konumlarından  propan-1,2,3-trikar-

boksilik asit ile esterleşmesiyle oluşmuşlardır (1).

Şekil  5’te  fumonisin  grubunun  başlıca  toksinleri

olan FB


1

ve FB


2

’nin yapıları gözlenebilir (23).

Bugüne  kadar  altı  farklı  fumonisin  tanım-

lanmıştır. Bunlardan fumonisin B

1

(FB


1

)  ve  FB

2

major toksinler olup, FB



3

, FB


4

, FA


1

ve FA


2

minör


olanlarıdır. FB

1

ve FB



2

yapısal olarak benzer olan

ve atlarda lökoensefalomalazi (LEM), domuzlarda

pulmoner ödemle ilişkili olan ajanlardır (24). LEM

Meksika,  ABD,  Mısır  ve  Güney  Afrika’da  bilinen

GİRGİN, BAŞARAN, ŞAHİN. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE İNSAN SAĞLIĞINI TEHDİT EDEN MİKOTOKSİNLER

TÜRK HİJ DEN BİYOL DERGİSİ

106


Şekil 5. Fumonisin B

1

ve B



2

’nin yapıları



bir hastalıktır. Eşeklerde ve atlarda beynin beyaz

cevher kısmında nekroz oluşturmaktadır. Ayrıca

F.moniliforme ile kontamine mısır tüketiminin aynı

zamanda  Güney  Afrika  ve  Çin’deki  özefagal

kanser vakaları ile de ilişkili olduğu sanılmaktadır.

Bilinen altı fumonisinden FB

1

ve FB


2

’nin N-asetil

türevleri olan FA

1

ve FA



2

,

F.moniliforme kültürleri



tarafından  en  az  üretilen  ve  en  az  toksisiteye

sahip  olan  türevlerdir.  Bu  iki  yapısal  analog  ve

FB

4

doğada bulunmazlar (1).



Fumonisinler  toksik  etkilerini  göstermek  için

metabolik aktivasyona ihtiyaç duymayan bileşik-

lerdir.  Bu  özellikleri  FB

1

ve  FB



2

ile  beslenen

sıçanların  idrar,  safra,  kan  ve  hepatositlerinde

metabolite rastlanmamasıyla doğrulanmıştır. FB

1

ile  sıçan  ve  maymunların  kanında  yapılan



toksikokinetik çalışmalarda eliminasyon yarı öm-

rünün  18-40  dakika  arası  olduğu  bulunmuştur.

FA

1

ve  FA



2

toksisitesi  düşük  olan  bileşiklerdir

fakat hidrolizleriyle oluşan ürünler (PA

1

ve  PA



2

)

ana bileşikler kadar toksisite gösterebilirler (1).



Daha çok FB

1

ve FB



2

olmak üzere fumonisin-

lerin, hayvanlar üzerinde türe bağlı olarak nöro-

toksisite, hepatotoksisite, nefrotoksisite, immüno-

supresyon  (ve  bazen  de  immünostimulasyon),

gelişim  bozuklukları,  karaciğer  tümörleri  olmak

üzere  çeşitli  toksik  etkileri  vardır.  Hayvanlarla

yapılan toksikolojik incelemeler en hassas türün

atlar  olduğunu  göstermiştir  (20,21).  LEM  riskini

azaltmak için at yemlerinde maksimum 5 µg/g fu-

monisin miktarına izin verilmesi tavsiye edilmiştir.

Pulmoner ödemi engellemek için benzer şekilde

domuzlarda  maksimum  10  µg/g’lık  bir  miktara,

sığır ve kümes hayvanlarında ise fumonisinin  et-

kilerine duyarlılıkları diğer türlere göre daha düşük

olduğundan  dolayı  50  µg/g’a  kadar  fumonisine

izin verilmektedir (1,25). Tablo 6’da fumonisinler

için müsaade edilen düzeyler verilmiştir (1).

Fumonisinler  kanser  başlatmasında  ve  iler-

lemesinde  genotoksik  karsinojenleri  taklit  eder.

γ-glutamil  transpeptidaz  (GGT)  ve  glutatyon-S-

transferaz’ın plasental formunu (GSTP) indükler.

Bu  enzimler  genotoksik  karsinojenler  tarafından

başlatılan 

olası 

preneoplastik 



lezyonların

histolojik  markörleridir.  Fumonisinler  genotoksik

karsinojenlerden  kanser  başlatma  safhaları  ve

uzun  süreli  maruziyeti  gerektirmesi  nedeniyle

farklılık gösterirler. Bu safha genotoksik karsino-

jenler için normalde birkaç saat veya gün içinde

tamamlanmaktadır (1).

Fumonisinler,  sfinganin  (SA)  ve  sfingosine

(SO)  olan  yapısal  benzerlikleri  nedeniyle  sfin-

golipid  biyosentezini  inhibe  etmektedirler.  Şekil

6’da yapıları verilmiştir (25). Sfingolipidler hücre

membranının  önemli  bileşenlerinden  olan  uzun

zincirli  serbest  bazlardır  ve  mekanizmalarının

bozulması  hücre  büyümesi,  farklılaşması  ve

davranışında önemli değişikliklere neden olabilir

(1).  Fumonisinler  sfinganin  N-açil  transferaz

(seramid  sentetaz)  enziminin  inhibisyonu  ile

SA’in  N-açilsfinganinlere  (dihidroseramidlere)

dönüşümünü inhibe eder. Bu olay serbest SA’in

akümülasyonu  ve  dokulardaki  SA/SO  oranının

artmasıyla  sonuçlanır  ve  toksinlerin  alımından

sonra  erken  bir  safhada  ortaya  çıkmaktadır

(25,26).

GİRGİN, BAŞARAN, ŞAHİN. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE İNSAN SAĞLIĞINI TEHDİT EDEN MİKOTOKSİNLER

VOL 58, NO 3, 2001

107


Yüklə 337,36 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin