Duygudurum Bozuklukları
66
(Deksametazon 0.5-2 mg) ile 24 saatte ortaya çıkan baskılama ölçülür. Deksametazon
uygulamasından sonra sabah saat 8 de kortizol sekresyonunun baskılanmamış olması
ve saat 16 ile 20 de de baskılanmanın olmadığının gözlenmesi; kortizol sentezi ile ilgili
negatif feed back mekanizmalarının iyi çalışmadığını gösterir. Depresyon durumlarında
artmış olan hiperkortizolemi deksametazon ile baskılanmaz. Nonsupresyon hipokampal
glukokortikoid reseptörlerin baskılayıcı etkilerinin kaybolmasından ileri gelir. Kortizol
nonsupresyonu aynı zamanda yaşla da ilgili bulunmaktadır.
HPA aktivitesi yüksek olan hastalar, hiperkortizolemisi olan depresyonlu kişilerdir. Bu
tür vakalar psikoterapiden çok farmakoterapiden ve elektroşok tedavisinden fayda görür-
ler. Aktivitenin yüksek kalması rekürens riskinin bulunduğunu ifade eder ve bu vakalarda
intihar eğiliminin bulunduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.
1. Deksametazon supresyonu testinin tek başına depresyona özgül bir durum olmadığı
da akılda tutulmalı; diğer psikiyatrik hastalıklar ve tıbbı hastalıkların seyrinde de pozitif
deksametazon supresyonu testi sonuçları olabileceğini ihmal etmemek gerekir.
• Aşağıda depresyon olmadığı halde pozitif deksametazon supresyon testi sonuçları
veren
hastalıkların listesi verilmektedir;
1. Cushing sendromu
2. Gebelik
3. Östrojen kullanımı
4. Şizofreni
5. Antikonvulsan kullanımı
6. Kardiyak hastalıklar-Renal hastalıklar
7. Depresyonsuz blumia nervosa
8. Primer dejeneratif demans
9. Alkol kesilmesi döneminde
10. Nörotik depresyonlar; gibi durumlarda deksametazon supresyonu testi
pozitif
çıkabilmektedir.
b- Tiroit Hormonu= Depresyonlu hastalarda çok önemli bir hormon olup depres-
yonun kliniğini yakından ilgilendirir. Depresyonlu hastaların büyük bir kısmında tiroit
hormonlarındaki azalmaya bağlı olarak TSH artışı gözlenir. Çok zaman kullanılan Anti-
depresan ilaçlar ile hastalık tablosunda bir iyileşme elde edilemediği durumlarda hastaların
tedavileri; tiroit hormon kullanımı ile güçlendirilir. Her ne kadar hipotiroidi bariz depres-
yona sebep olmaktaysa da subklinik hipotiroidi hallerinde de depresyon görülüşü sıktır.
Depresyonlarda ön hipofi z hormonları arka hipofi z hormonlarından daha çok hastalığın
klinik belirtileri tarafından etkilenir. Ön hipofi z hormonlarında bozulmalar olurken arka
hipofi z hormonu Prolaktin depresyon vakalarında pek fazla değişmemekte, ancak Tripto-
fan verilmesiyle prolaktin salıverilmesinde azalma gözlenmesi olmaktadır..Melatoninin
nokturnal supresyonunun azalması ile folikül stimüle edici hormonun ve luteinizan hor-
monun bazal düzeylerinin azalmasıyla, erkeklerde testesterone düzeyinde tespit edilen
azalmalar depresyonlarda görülen başlıca değişiklikleri yansıtırlar.
Prof. Dr. Müfi t Uğur
67
Risk faktörleri
Kişilik gelişimi üzerinde etkili olan erken gelişim dönemine ait travmalar, anne ve
baba iyi ilişkilerin kurulamaması, gereken sevgi, şefkat ile güven duygularının çocukluk
yıllarında yaşanamayışı da ileri yıllarda ortaya çıkacak depresyonlu kişiyi hazırlar.
Depresyonlu kişiler genelde duyguları içselleştirmiş olan bireylerdir. Duygusal yükle-
rin aile bireyleri ve arkadaş guruplarında paylaşılması çok zaman mutlu ve paylaşımın
yanabildiği ortamlarda olurken, böyle mutlu ortamlarda yaşadıklarından dolayı duygularını
içselleştirmeyen insanlar kendilerini depresyon durumlarına karşı daha mukavemetli
hissederler.
Ayrıca hızlı gelişen teknolojik instrumanlara uyum sağlayamama da sisteme bera-
berinde bir takım zorlamaları ve yükleri getirir. Bu durumlar temel uyum kapasitesini
bozabildiği gibi, ileri uyumsuzluk durumları anlamlı depresif durumlara yol açar.
Günümüzde depresyon durumundan sorumlu olan, özellikle emosyonların işlenip
geliştirilmesinde rolü olan dört önemli beyin bölgesi üzerinde durulur. Bu sahalar prefrontal
korteks, anterior cingulate, hipokampus ve amigdala sahalarndan meydana gelmektedir.
a- Prefrontal korteks günlük davranışlarımızda daha çok hedefl erin tanıtıldığı, hedefe
uygun düşüncenin ve davranışların kalıplarının geliştirildiği bir alanı temsil etmektedir.
Burası aynı zamanda affektif uyarılmaların belirgin değerlendirilme merkezidir. Sol Pref-
rontal korteks sahası hedefe yönelik uygun davranış gelişimini sağlarken, Sağ Prefrontal
korteks sahası ise tehlikeli durumlardan kaçınma davranışlarımızı düzenlemektedir. Sağ
Prefrontal korteks sahası aynı zamanda iştah durumunu da yönetirken; ödüllendirme ve
cezalandırma durumlarının da algılanıp , değerlendirilmesini yapar.
b- Anterior cingulate korteks ise dikkat ve emosyonel durumlar ile uyaranların birbir-
leriyle birleşerek; birinin bir diğerini yönetip, kontrol altına alma görevinin yapıldığı beyin
sahasıdır. Yoğun biçimde affektif ve kognitif fonksiyonları yönetmektedir.
c- Hipokampus ise özellikle öğrenme ve hafıza fonksiyonları bakımından önemli bir
merkez olup edindiğimiz bilgilerin kodlanarak saklandığı bir depoyu temsil eder. Yapılan
çalışmalar depresyon esnasında hipokampus hacminin azaldığını; ancak depresyon teda-
visinden sonra yapılan ölçümlerde bu hacmin arttığını göstermektedir. Hipokampusun
aynı zamanda günlük yaşantımızda çok önemli olan şartlı refl ekslerin değişik tiplerin ile
de alakalıdır. Hipotalamik–hipofi z ekseni üzerinde düzenleyici görev sürdürür
d- Amigdala ise emosyonel öneme sahip uyaranların işlenmesinde, onlara gerekli kor-
tikal cevapların üretilmesindef, bu cevaplar ile ilgili icra fonksiyonlarının yerine getirilm-
esinde rol alır.
Depresyonda değişen uyku nörofi zyolojisi
Depresyonlu kişilerde çok zaman uykunun 3 cü ve 4 cü safhalarının uyunamadığı
veya çok bozuk uyunduğu bilinmektedir. Bu safhaların 90 dakikalık periyot süresinden
çıkarılması ile sürelerde anlamlı kısalma meydana gelirken; periyot sayıları sabit kalır. Bu
durum ise toplam periyotların daha kısa fakat aynı sayıda uyunması durumunda toplam
Duygudurum Bozuklukları
68
uyku süresinin kısalmasına sebep olur. Bu yüzden çok depresyonlu insan gece uyuduktan
sonrada sabaha karşı erkenden uyanırlar ve bir daha uyuyamazlar. Uykunun son döne-
minde çekilen bu uykusuzluk haline Terminal insomnia adı verilir. Depresyona has bir
klinik durum olarak görülür. Başlangıç insomni ası daha çok uykunun başlangıç döne-
mindeki yaşanan uykusuzluk halini ifade ederken ve middle insomnia daha çok anksi-
yeteli hastalarda görülen bir haldir ve bu hastaların gece boyunca devamlı olarak uyuyup
uyanmalarını ifade eder.
Uykunun mevsimsel özelliği de bulunmaktadır. Kış aylarında daha çok uykuya ihti-
yaç duymamızın en büyük sebebi kış aylarında ışık azalması ile birlikte giden serotonin
azalması karşısında melatoninin artmış olmasıdır. Kış dönemlerinde artan melatonin
uykuyu arttırmakta ve insanlarda iştah açılmasına sebep olmaktadır.
Uykunun REM dönemi hızlı göz küresi hareketlerinin gözlendiği, adale tonusunun
düştüğü,göz bebeğinin ufaldığı ve rüyaların görüldüğü dönemi yansıtır. Diğer memeli-
lerde de bulunur. Bu yüzden ayakta uyuyabilen bazı memeliler eğer rüya görüyorlarsa
mutlaka adale tonusları düştüğü için bir yere uzanma ihtiyacı hissederler.
Non REM dönem prefrontal kortikal metabolizmanın azaldığı bir dönemdir. Bu durum
beynin istirahat ettiğini yansıtır. Bu dönem uykusunda daha çok elektroansefalografi de
yavaş dalga aktivitesi gözlenir. Oysa REM döneminde hızlı ve düşük amplitüdlü elek-
troansefalografi aktivitesi görülürken aynı zamanda glikoz metabolizmasının da artmış
olduğu bilinir. Uyku sırasında 5-HT baskılaması ile REM uykusu engellenir. Kolinerjik
aktivitenin artışı ise ise uykuyu hafi fl eterek REM uykusunu arttırır. Diyet yapıldığı du-
rumlarda azalan 5 HT eksikliği sonunda ve glukokortikoitlerin artması sonucunda REM
uykusunda da artma meydana gelir. Norepinefrin agonistleri ile CRF ( corticotropin rleas-
ing factor) toplam uyku süresini azaltırlar.
Uykunun kalitesinin bozulmasında en çok karşılaşılan durumların başında;
a- Gece uyanmalarda artmaların olması ,
b- Toplam uyku süresinin azalması,
c- Fazik REM uykusunun artması, Yavaş dalga uykusunun azalması,
d- Beden ısısının yükselmesi gelmektedir.
Duygudurum bozukluklarında görüntüleme (tomografi -MR) tetkikleri:
Duygu durum bozukluklarının intrapsişik ve kişiler arası yönü
a-Psikodinamik yönleri
i-Duygu durum bozukluklarında bilinçli yaşam olaylarının olduğu kadar bilinç dışı
yaşam olaylarının, bastırılmış durumların da önemli etkisi bulunur.
ii- İd-Ego-Superego fonksiyonları arasında, bazen de id ile dış dünya arasında bir aracı
rol oynayan Ego; Superego tarafından ödüllendirilebildiği gibi aşırı ve ağır biçimde
cezalandırılabilir. Egonun Superego tarafından aşırı derecede cezalandırılması so-
nucunda depresyon durumlarına sebep olabilir .
iii-Bilinçdışı faktörlerin etkisi karşısında Ego ara sıra yetersiz kalabilir.
Prof. Dr. Müfi t Uğur
69
iv-Freud bilinç altının önemi üzerinde durmuştur. Görülen rüyaların; insanların kişilik
yapılarındaki ve günlük olaylardaki bir takım tercihlerindeki önemleri üzerinde
durmuştur.
v- Gerilimlerin boşaltılamaması ve egonun takdir görmeyip, hep tenkit görerek
aşağılanması da depresyon gelişimi için önemli bir risk faktörü oluşturur.
Psikanalitik açıdan Depresyon:
i- Egonun güven duyduğu bir takım kayıplar sonucunda Egoda çökme gözlenir (mese-
la sevilen eşin, çocuğunun hastalanması, kaybedilmesi, eşlerin ayrılması, ana-baba
gibi destek fi gürlerinin kaybı).
ii- Yaşanan aile içi ilişkilerde aile fertlerinin ailenin bazı bireylerini yüceltirken diğerini
aşağılaması halinde; aşağılanan kişide zamanla ortaya çıkan suçluluk; duygusu;
gelişecek duygu durum bozukluğunu hazırlar.
iii-Benlik saygısının düzenlenmesinde bozukluk olması halinde, hissedilen yetersiz-
liklerin de duygu durum bozukluklarının ortaya çıkmasında önemli rolü bulunur.
Çocukluk döneminden itibaren gelişen bireylere kendi hayatlarında otonomi veril-
meli, burada kontrolü da tam elden çıkarmamalıdır. Çocuk anne ve babanın uydusu
gibi yetişmekten alıkonulmalıdır.
iv-Erken gelişim dönemi süresince çocuğun ebeveyne biyolojik ve korunma açısından
ihtiyaçlarının maksimum olduğu dönemlerde çocuğa ebeveynler tarafından yeterin-
ce sevgi, şefkat, ilgi gösterilmeli; ona güven duygusu verilmelidir.
v- Özellikle distimik kişilerde her türlü yenilgi, ümitsizlik ve olumsuz durumlarından
dolayı, hastanın çevresi hastayı sorumlu tutmaktadır. Böyle bir durumun yaşanması
sonunda erken dönemden itibaren kişi yaşadığı ızdırapları hep kendi egosuna
yansıtmakta ve egosunu her geçen gün değersizleştirmektedir.
Psikanalitik açıdan manik durumlar
İd –Ego ve Superego yapılarının etkilendiği bir durumdur. Bu hastalığın seyrinde inkar
mekanizması çok yoğun biçimde kullanılmaktadır.. Bu durum bir süre sonra realitenin
yani gerçek dünyanın dahi tam inkar edilmesine kadar gider. Hastalık belirtilerinden
dolayı hastayı kontrol altına alma gibi talepleri hastalar kabul etmezler. Bu kabul etmeyiş
bir anlamda hastalık durumunun daha da ağırlaştığını ifade eder. Bu yüzden çoğu kendi
anamnez ifadelerinde kendilerinin hasta olmadıklarını ifade ederler.
Depresyonlarda kognitif teoriler
Depresif hastaların realiteyi subjektif olarak depresif bir şekilde idrak etmelerine
dayanır. Olumsuz durumları yaşadıkları aile ortamlarındaki bireylerden öğrenmişlerdir.
Artık onlara göre gerçekler de bunlardır. Bu yüzden bu insanlarda çarpıtılmış veya olum-
suz düşünce egemenliği başlar. Bu düşünceler çok zaman kendileri, çevreleri ve gelecekleri
hakkında olur. Bu yüzden ben kaybettim, her şey yanlış oldu, zayıfım,beceriksiz ve acizim
Duygudurum Bozuklukları
70
gibi derken bir zaman sonra çevrelerini de düşmanca algılamaya başlarlar. Bu durumun
sonunda artık her şeyden artık çevrelerindeki ebeveyn ,kardeş ve arkadaşları ile bile
konuşmaktan kaçmaya başlarlar. Benlik değerlerini de yitirdiklerinde zamanın geçmeyişine
katlanamayan bu tür depresyonlu kişiler çok zaman intihar girişiminde bulunurlar.
Duygu durum bozukluklarının klinik belirtileri
a-Duygulanım belirtileri
• Duygulanım halinin tarifi : Yüz ifadesi, ses tonu, jestler, duruş ile bağlantılı olup;
kişinin içinde bulunduğu ortamın duygulanımını hissederek, bunu yaşayıp belli etme
halidir. Sevinç, üzüntü, kızgınlık, korku hep birer duygulanım biçimidir.
• Affekt: Anlık emosyonel durumların, jest, mimik, yüz ifadesi ve davranışlar ile çev-
reye yansıtıldığı daha kısa süreli anlık durumları belirtmektedir. Duygu durum ise
daha uzun süreli olup, belli bir tonusun korunması halini yansıtır. Süreklilik gösteren
daha derin duyguların ifade ediliş biçimidir.
• Üzüntü: Üzüntü ve sevinç normal hayatta olan, yenilgi, başarısızlık, hayal kırıklığı
veya diğer güçlüklere ve kazanım bozukluklarına karşı verilen bir evrensel cevaptır.
İç dinamikleri koruyup, uyum sağlamaya yönelik bir durumdur. Depresyon hallerin-
de olur.
• Sevinç: Olumlu bir duygu olup, arzu edilenin elde edilmesi ile ilgili bir durumdur.
Sevinç hali depresyona karşı bir savunma hali olup; kayıp acısının inkarı anlamına
gelen bir duygusal durumun ifadesidir.
• Keder: Sevilen bir kişinin kaybı ile görülen keder; reaktif depresyon durumunun
bir ilk örnek belirtisidir. Duygusal hayal kırıklığı, tabii afetler ve zorla göç ettirilme
durumlarında çok ortaya çıkmaktadır.
• Mizaç: Normal ve patolojik duyguların arasında ve daha uzun süre yaşanan
durumların ifade edilme halidir. Mizacın çökkün oluşuna depresif hecmelerde sık
rastlanır.
• Anhadoni: Normal duygulanımın yaşanmasındaki yetersizlik haline denir. Depres-
yon belirtilerinin arttığı bir durumda mutlaka belirgindir. Bu durum çok zaman
hastaların ağlama kapasitelerinin bile ortadan kalkması ile kendini belli eder.
O anki haz alma durumundan ziyade eskiden yapmaktan hoşlandığı aktivitelerden gene
haz alıp almayışı soruşturulmalıdır. Hafi f olması halinde “yaşama karşı ilgi azalması” duru-
mundan bahsedilir. Depresyonlu insanlarda artan hüzün durumunun yanı sıra şizofrenlerde
derin bir affektif yıkılmanın mevcudiyeti ayırıcı tanıda gözden uzak bulundurulmamalıdır.
Depresyonda çok sık görülen bu anhedonia hali ağır seyirli psikomotor retardasyon haline
de eşlik etmektedir.
b-Psikomotor retardasyon.
• Tanımı: Depresyonun seyrinde görülen fi zik ve zihni faaliyetlerin yavaşlamasını
ifade eder. Bu kapsam içinde düşünce, konuşma, hareketler, içgüdüsel arzular ve
hareket dahil edilir.
Prof. Dr. Müfi t Uğur
71
• Spontan hareketlerde bariz azalma ve yavaşlama olur.
• Uygun kederli bakışlar ile çökkün bir postür gözlenir.
• Anerji (Enerjisizlik) halinden, Lethargi (Enerjinin azalması ve bir işi aşırı yoru-
larak yapma hali) haline kadar giden aşırı yorgunluk izlenir. Bazı durumlarda enerji
tükenmesi kaygısından işler yarım bırakılırken, diğer durumda işler aşırı yorulma
karşılığında bitirilebilmektedir.
• Konuşmanın akıcılığında ileri derecede bozulma olur. Hastalarda merkezi trans-
misyonu sağlayan nörotransmitter azalmasına bağlı olarak soru ve cevap latensı
için gereken süre uzar. Algılayıp kavrama, değerlendirme ve cevaplandırma hem
zorlaşmıştır hem de süre bakımından oldukça uzamıştır.
• Zaman
akışında ileri derecede bir yavaşlama hali ortaya çıkar. Artık ileri durumlarda
zaman hiç geçmiyormuş gibi algılanmaya başlanır.
• Konsantrasyon halinde ileri derecede bozulma olur ve hastalarda özellikle daha çok
yakın hafıza ile ilgili aşırı unutkanlıklar olmaya başlar.
• Çok
sık hastaların üzüntülü konulara daldıkları, konuştuklarında ise daha çok nahoş
konular üzerinde durdukları müşahede edilir( işler kötü gidiyor, memleket elden
gidiyor, geçinecek paranın kalmayacağı, sağlığının her an kötüleştiği gibi konular).
• Hastaların içlerinde bulundukları güvensizlik durumundan kaynaklanmakta olan
ileri derecede ambivalans hali yaşanır. Şizofreniden bu noktada ayırtmak gerekir.
Bu ambivalans durumlarından dolayı depresyonlu insanların bir gün içinde işlerinde
ileri derecede yetersizleştikleri gözlenir. Yaptıkları hiçbir işi güvenip bitiremezler ve
hep yarım bırakırlar.
• Mesleki ve akademik başarılar ileri derecede yavaşlar ve bozulur.
c- Kognitif bozukluklar
• Tanımı: Kendisi ve çevresi hakkında yaptığı değerlendirmelerin bozuk ve yanlış
olması halidir.
• Öz
saygı ve öz güven durumunda ileri derecede azalma hali olur.
• Yokluk ve kaybetme düşüncelerinde aşırı artma olur.
• Kendi kendine aşırı suçlayıcı olan hastada marazi suçluluk duygusu artar. Musibet-
ler onun eski bir hatasından dolayı başına gelmektedir.
• Savunmaları bozulur.
• Umutsuzluk ve kötümserlik olur, hastaya işe yaramadığını, yaptığı işlerin her birinin
büyük hatalar olduğunu düşünürken; bazen yapacağı işlerin hepsinin başına büyük
musibetler açacağını ve ileride kendisine bakıp yardım edecek kimse kalmayacağını
düşünür. Eğer bu umutsuzluk ve kötümserlik geçmiş ile ilgili ise o zaman yaptığı
kötü işlerin günahına katlanmak üzere Tanrının kendisini lanetlediğini, başına bu
hastalık musibetini verdiğini, bunu çekmeye mecbur olduğunu düşünür. İntihar
vakaları ileriye dönük kötümserlik hissedildiği durumlarda artar, çünkü bakacak ve
konuşacak kimsenin kalmayacağı düşünce ve endişesinin egemen oluşu aşırı etkili
olmaktadır.
Duygudurum Bozuklukları
72
• Sık tekrarlayan suisid fi kirleri bulunur .Gerçekleştirilmiş suisid riskinin en yüksek
frekans gösterdiği bir hastalık gurubudur. Dikkatli olmak gerekir.
d-Psikotik özellikler:
Tarifi : Olumsuz bir takım düşünce ve davranış şekline eşlik etmekte olan hezeyanlı ve
halllusinasyonlu durumların görülmesi haline denilir.
Schneider’e göre hezeyanlar şu özellikleri göstermektedir
a- Temel güvensizlik konuları ağırlıklıdır,
b- Sağlık konusunda çarpık düşünce ve hezeyanlar olur (Sağlık durumu bozulmak
üzeredir, duyduğu ağrılar bir kanser hastalığı belirtisidir, sağlık bozulunca ona
kimse bakmayacaktır gibi).
c- Maddi durum konusunda hezeyanlar olur (Mevcut paraları bir gün tükenecektir, o
zaman muhtaç kalacaktır gibi ).
d- Ahlaki değerler ve çevre ile ilgili konularda hezeyanlar olabilir (Toplumun ahlaki
ve dini inançları son derece bozulmuştur, çevresinde insanlar onu anlamamaktadır
gibi ).
• Bu yüzden depresyonlu insanlarda değersizlik, günahkarlık, referans hezeyanları
ile perseküsyon hezeyanları sık görülür. Geçmiş hatalardan dolayı kendilerinin ileri
derecede suçlu olduklarına, herkesin kendilerini ileri derecede beceriksiz gördüğüne
inanmaktadırlar
• Postpartum depresyonların ortaya çıkması halinde Psikotik depresyon görülür-
se hastanın bebeğini öldürme riskine karşı hem hasta hem de bebek emniyete
alınmalıdır.
• Umutsuzluk ve intihar durumları da tehlikeli durumlardır. Umutsuzluk halinin çok
olması halinde; intihar girişimi daima depresyonun iyileşme döneminde görülür.
İntihar eden vakaların otopsilerinde beyindeki nöronlarda elektron mikroskopu ile
yapılan incelemelerde serotonin reseptörlerinin upregüle oldukları, bunların hastanın
nörotransmitter açısından serotonin eksikliği çeken vakalar olduğunu gösterir..
e- Vegetatif değişiklikler
• Yunanlılar Melankoli halinde kara safranın etkenliğini düşünmüşler ve uzun süre
hastalığı ona bağlamışlardır. Melankoli durumlarında iştah, uyku, cinsellik önemli
derecede bozulurken, bazılarında vejetatif fonksiyonlarda ve sirkadiyen ritim-
lerde bozulmalar ortaya çıkar. İştah ve uykuda artma olur, Duygu durum akşamları
kötüleşir. Tablonun bu atipik görümünden dolayı bu tür depresyonlara bazı kitap-
larda atipik depresyon adı da verilmektedir.
• İştahsızlık ve kilo kaybı: Depresyonlarda iştahsızlık ve kilo kaybı durumlarına sık
rastlanır. Hastalığın seyrinde körelen tat ve koku duyusu sonunda hasta yediği ye-
meklerin hiç birini tadını hissetmez ve yemekten de bir zevk almaz. Ender durum-
da bazı psikoz belirtilerinin de olduğu durumlarda hastalar yedikleri yemekler ile
zehirlenebilecekleri şeklinde hezeyanlı düşünceler geliştirebilir, ve hezeyanlarının
Prof. Dr. Müfi t Uğur
73
doğrultusunda da yemek yemekten uzak dururlar.
• İştahsızlık sonucunda ortaya çıkan malnütrisyon durumlarından özellikle yaşlılar
daha çok etkilenirler. Ciddi elektrolit dengesizliği ortaya çıkar.
• Kilo alma daha çok depresyon ve hipomaninin birlikte görüldüğü Bipolar tip II
gurup hastalığın üyelerinde çok sıktır.Yüksek kilonun uzun süre devam etmesi ve
kullanılan ilaçların da etkisiyle ensülin direncinde bozulmaların olduğu vakalar
vardır.
• Sabah erken uyanma daha çok depresyonlu insanlara has bir belirti olup toplam
uyku süresinin kısalmasına bağlı bir durumdu. Gece sabaha karşı uyanma ve bir
daha uyuyamam ile karakterize duruma Terminal insomni adı verilir. Uykunun
depresyonlularda 3 ve 4 cü dönemlerin bozuk uyunması veya uyunamaması sonun-
da periyotların ve toplam uykunun kısalmasına bağlı bir durumdur.
• Cinsel fonksiyon bozuklukları: Her iki cinste de depresyonların seyrinde cinsel ar-
zularda önemli derecede bir azalma olur. Depresyonlu kadınlarda daha çok frijidite
şeklinde kendini belli ederken, erkeklerde azalmış veya kaybolmuş ejakülasyon ve
ereksi yon bozukluklarıyla ortaya çıkar. Bazı depresyon vakalarında artmış olduğu
ifade edilen cinsel arzu hastanın iki uçlu (Bipolar Tip II karma tip) karma nöbet
geçirdiğini veya siklotimi durumlarına işaret eder.
Dostları ilə paylaş: |