Yaşlı kadın yorgun bir halde tekrar yatağına gömüldü. Bay Villefort odadan çıktıktan sonra, Valentine
büyükannesinin başucuna oturdu.
İki saat sonra noter geldi. Valentine büyükannesini öperek odadan çıktı. Kapıda rastladığı uşak ona
doktorun geldiğini, aşağıda kendisini beklediğini haber verdi. Valentine hemen aşağı indi.
“Hasta olan kim?” diye sordu Bay d’Avrigny, Valentine’i görünce.
“Ah Bay d’Avrigny! Büyükannem kocasının ruhunu gördüğünden, onun yanına
gitmesi gerektiğinden söz
ediyor. Ne yapacağımızı bilemiyoruz.”
Doktor, Valentine’in elini tutup onu biraz sakinleştirdikten sonra yaşlı kadının odasına çıktı. Bu sırada
Valentine de bahçede beklemeye karar verdi. Bir süre evin çevresindeki çiçek bahçesinde yürüdükten
sonra ağaçların arasına doğru ilerledi. O sırada birinin ona adıyla seslendiğini işitti. Biraz sonra aynı ses
belirginleşmişti. Maximilian’dı bu.
Gerçekten de gelen Maximilian Morrel’di. Son iki gündür Villefortların evinde olup bitenlerin,
Valentine’le aralarındaki ilişkiyi etkileyeceğini sezmiş, görülme tehlikesine karşın sevgilisiyle konuşmaya
gelmişti.
“Bu saatte burada ne işin var?” dedi Valentine şaşırarak.
“Senden kötü haberleri almaya geldim sevgilim.”
“Ah Maximilian, evimiz gerçekten yasa büründü,” dedi Valentine.
Sonra da Maximilian’a, büyükannesinin hastalığını, Franz Paris’e döner dönmez düğünün yapılmasını
istediğini anlattı.
“Tanrım,”
dedi Maximilian, “O halde pek vaktimizin kaldığı söylenemez, çünkü Franz bugün geldi.
Söyle Valentine, ne yapmayı düşünüyorsun? Yaşamım senin ellerinde. Kaderinle savaşmaya hazır mısın,
yoksa o adamla evlenecek misin?”
“Babamın isteğine, ölüm döşeğindeki büyükannemin son arzusuna karşı çıkmamı nasıl beklersin? Beni
anlayacak kadar soylu bir yüreğinin olduğunu biliyorum. Bütün gücümle gözyaşlarımı saklamaya
çalışıyorum, ama benden istediğin şeyi yapamam, bu olanaksız!”
“Anlıyorum,” dedi Morrel. “Ben de sana ne yapacağımı söyleyeyim: Sen Franz’la evlenene kadar
bekleyeceğim.
Kader bu ya belli mi olur, belki Franz ölür, tam yemininizi edecekken bir yıldırım düşer…
Son dakikaya kadar talihimin dönmesini bekleyeceğim. Sonra da ormanda ya da nehir kıyısında kuytu bir
köşeye gidip beynimi paramparça edeceğim.”
Bu sözleri işiten Valentine kendini tutamayarak hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Sonra dizlerinin üzerine
çöküp eliyle kalbini tuttu.
“Maximilian, Tanrı katındaki gerçek eşim,” diye ağlıyordu, “sen de benim yaptığımı yap, acıya katlan,
belki günün birinde birlikte oluruz.”
“Elveda!” dedi Maximilian.
“Tanrım!” diyerek kollarını göğe doğru kaldırdı Valentine. “İyi bir evlat olmak için elimden geleni
yaptım. Yalvardım, ricalar ettim, dinlemediler. Pişmanlıktansa utançtan ölmeyi yeğlerim. Gitme
Maximilian, ne istersen yapacağım!”
Morrel çoktan kapıya doğru yürümeye başlamıştı, bu sözleri işitince geri döndü.
“Haklısın
sevgilim,” diye devam etti Valentine, “seninle geleceğim. Evimi, ailemi terk edeceğim.
Tanrım, ne kadar nankör bir kızım, büyükbabamı bile terk edeceğim!”
“Onu terk etmen gerekmiyor ki,” dedi Maximilian sevinç içinde. “O da bizimle yaşar. Ah Valentine,
bizi mutlu günler bekliyor, göreceksin! Bütün yalvarmalarına karşın yarın seni evlendirmekte
ısrarlılarsa…”
“Evet, ne yapmam gerektiğini biliyorum, seninle kaçacağım. Ama
o zamana kadar bir daha
görüşmemeliyiz. Sana yazar, haber veririm.”
“Sevgilim, o halde her şey hazır. Sen bana yazıp saati bildireceksin, ben de hemen buraya geleceğim.
Kapıda bizi bir araba bekliyor olacak, oradan da kız kardeşimin evine gideceğiz.”
“Tamam, o zamana kadar hoşça kal!”
“Hoşça kal sevgilim!”
Genç adam eve döndükten sonra bütün bir akşam ve ertesi gün Valentine’den haber bekledi. Ancak
üçüncü gün gelen mektupta şunlar yazılıydı:
Dostları ilə paylaş: