Monte Cristo Kontu (epsilon)



Yüklə 0,64 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə7/44
tarix02.01.2022
ölçüsü0,64 Mb.
#37205
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   44
3913-Monte Cristo Kontu-Alexandre Dumas-Elchin Gen-2002-133s

YEDİNCİ BÖLÜM
Bu arada Villefort odasına kapanmış, Paris’e gitmek için hesaplar yapıyordu. Geç saatte eve dönerken
kapısının  önünde  kendisini  beklemekte  olan  birini  gördü.  Mercedes’ti  bu.  Villefort  yaklaştığında  kız,
yaslanmış olduğu duvardan uzaklaşarak onun yolunu kesti. Dantes ona nişanlısından söz etmişti, bu yüzden
Villefort  kızı  görür  görmez  tanıdı.  Genç  kızın  güzelliği,  asaleti  onu  büyülemişti.  Kız,  sevdiği  adamın
başına gelenleri sorduğunda, Villefort onun kaderinin kendi ellerinde olduğunu hissetti.
“Sözünü ettiğiniz adam,” dedi soğuk bir sesle, “bir suçludur. Onun için elimden bir şey gelmez.”
Mercedes’in boğazında bir şeyler düğümlendi. Villefort geçmeye çalışırken onu bir kez daha durdurdu.
“Hiç olmazsa nerede olduğunu söyleyin,” dedi, “sağ olup olmadığını bileyim.”
“Bilmiyorum,” dedi Villefort.
Kızın  kararlı  bakışlarından  utanarak  hızla  evine  giren  Villefort,  bütün  bu  üzüntüyü  ardında  bırakmak
istercesine  kapıyı  sıkıca  kilitledi.  Ama  üzüntüden  kurtulmak  o  kadar  da  kolay  değildi.  Odasına  girer
girmez endişe içinde içini çekerek sandalyesine çöktü. İdam cezasına çarptırdığı pek çok insan olmuştu,
ama hiçbiri için en ufak bir pişmanlık duymuyordu; çünkü bunu hak etmişlerdi, ya da en azından Villefort
öyle  olduğuna  inanıyordu.  Oysa  şu  an  Mercedes  bütün  saflığıyla  odasına  girip  “Bizi  gören,  yargılayan
Tanrı  aşkına,  sevgilimi  bana  geri  verin,”  dese,  kendini  tehlikeye  atma  pahasına  da  olsa  Villefort,
Dantes’yi serbest bırakacak yazıya imzasını atardı. Ama sessizlik inadına sürüyordu. Sonra, Villefort’un
arabasının hazır olduğu haberi geldi.
Zavallı  Mercedes,  Fernand’la  birlikte  Katalanlara  döndü.  Umutsuz  bir  halde  kendini  yatağına  attı.
Baş ucuna çöken Fernand, kızcağızın çekmeye bile tenezzül etmediği elini öpüp duruyordu.
Mercedes  için  gündüz  ile  gecenin  farkı  kalmamıştı.  Günün  ağardığını  bile  fark  etmiyordu.  Tek
düşündüğü Edmond’dı.
Bay  Morrel  hâlâ  umudunu  yitirmemişti.  Dantes’nin  hapishaneye  götürüldüğünü  öğrendikten  sonra,
önemli  görevlere  sahip  bütün  arkadaşlarını  aramıştı.  Ama  hepsi  de  Dantes’nin  Bonaparte  taraftarı  olma
suçundan tutuklu bulunduğunu söylüyor, kendisini geri çevirmekten başka bir şey yapmıyorlardı.
Caderousse  huzursuzlanmıştı,  ama  arkadaşına  yardım  edeceği  yerde  şaraplarıyla  birlikte  odasına
kapanmıştı.
Pişmanlık  ya  da  üzüntü  duymayan  tek  kişi  Danglars’dı.  Düşmanından  intikamını  almış,  Firavun
gemisinde kaçırmak üzere olduğu görevi elde etmişti.
Villefort,  arkadaşı  Bay  Blacas’ın  sayesinde,  sonunda  Paris’te  kralın  huzuruna  çağrıldı.  Kral’a,  yok
etmiş  olduğu  mektupta  yazılanları  (mektubun  kime  yollandığını  belirtmeden  tabii)  anlatmayı  ancak
bitirmişti ki, 18. Louis’nin emrinde savunma bakanı olan Baron Dandré içeri daldı. Bakanın alt üst olmuş
halini gören Kral masasında irkildi.
“Ne var Baron,” dedi, “nedir bu haliniz?”
“Efendim…” diye kekeledi Baron.
“Evet… söyleyin.”


Bakan neredeyse çaresizlikten Kral’ın ayaklarına kapanacaktı, ama Kral hemen geri çekilerek kaşlarını
çattı:
“Konuşacak mısınız artık? Olanları anlatmanızı emrediyorum!”
“Efendim,  darbeci  Bonaparte  28  şubat  günü  Elba  Adası’nı  terk  etmiş  ve  Mart’ın  birinci  günü
Fransa’ya, Juan Körfezi’ndeki küçük bir limana ayak basmış.”
“Bonaparte 1 Mart günü Paris’e birkaç saat uzaklıkta bir limana ayak basıyor ve siz bunu ancak bugün,
3 Mart günü bana bildiriyorsunuz, öyle mi?”
Dehşet içinde olduğu yerde doğrulan Louis fena halde sarsılmıştı.
“Fransa’da!” diye bağırdı. “Bonaparte Fransa’da! Paris’e mi geliyormuş?”
“Bilmiyorum efendim. Telgrafta yalnızca Fransa’ya ayak bastığı yazıyor.”
18. Louis bir adım öne çıkıp, Napoleon’un yaptığı gibi kollarını kavuşturdu.
“Demek,”  dedi  öfkeden  solmuş  yüzüyle,  “yedi  müttefik  ordunun  tahttan  indirdiği  bu  adam,  bana  vaat
edilen  bu  toprakların  işleri  üzerine  kafa  yormakla  geçirdiğim  yirmi  beş  yıllık  sürgünün  ardından
atalarımdan devraldığım bu tahtı yine elimden almak üzere! Düşmanlarımızın hakkımızda söyledikleri çok
doğru.  Hiçbir  şeyden  ders  almıyoruz.  Ama  onun  gibi  ihanete  uğramış  bile  olsam  yine  de,  benim
yokluğumda birer hiç olacak insanların bana olan saygısıyla avunabilirim. Ah, zalim kader! Beyler!” Bay
Blacas  ile  bakana  döndü,  “Artık  size  ihtiyacım  kalmadı.  Bana  yalnızca  Savaş  Bakanı  yardım  edebilir.”
Sonra birden Baron Dandré’ye dönerek, “Saint-Jaques Sokağı olayı hakkında ne buldunuz?” diye sordu.
“Tam  sizi  son  gelişmelerden  haberdar  etmek  üzereydim  ki,  bu  uğursuz  haber  geldi  efendim.  Artık  bu
olayın bir önemi kalmadı herhalde.”
“Tersine bayım, bence iki olay arasında yakın bir ilişki söz konusu. General Quesnel’in ölümü bizi bu
gizli maksatlar konusunda da aydınlatacaktır.”
General Quesnel’in adını duyan Villefort irkildi.
“Aslında,” diye devam etti savunma bakanı, “kanıtlar gösteriyor ki generalin ölüm nedeni sanıldığı gibi
intihar değil, suikastmış efendim. Bonaparte taraftarlarından ayrılan general ortadan kaybolduktan sonra,
bilinmeyen bir adamdan aldığı çağrı üzerine Saint-Jaques Sokağı’na gitmiş.”
Bakan konuştuğu sırada Villefort duydukları karşısında renkten renge giriyordu. Kral ansızın kendisine
dönerek,  “Siz  de,  darbecilerin  tarafında  olduğuna  inanılan,  ama  aslında  tamamen  bana  bağlı  olan
generalin,  Bonaparte  taraftarlarının  suikastına  kurban  gittiği  konusunda  bana  katılmıyor  musunuz  Bay
Villefort?”
“Bu çok muhtemel görünüyor efendim, başka kanıt yok mu?”
“Buluşmayı ayarlayan adamın peşindeyiz. Tanımlara göre elli yaşlarında, kahverengi saçlı, kalın kaşlı,
bıyıklı bir adammış. Mavi paltosunun üzerinde bir onur madalyası varmış. Dün bu tanıma uyan bir adam
izlenmiş, ama Jussienne Sokağı ile Coq Heron Sokağı’nın kesiştiği yerde izini kaybettirmiş.”
Bir an dizlerinin bağı çözülen Villefort, sözü edilen adamın peşindekileri atlattığını öğrenince rahat bir
soluk aldı.
“O adamı bulun!” dedi kral. “Eğer bize o kadar yararı dokunmuş general, bir cinayete kurban gitmişse,
katiller  cezasını  bulmalıdır.  Sizi  daha  fazla  tutmayacağım  Baron.  Bay  Villefort,  uzun  yolculuğunuzun
ardından  yorulmuş  olmalısınız,  gidip  dinlenin.  Herhalde  babanızın  yanında  kalıyorsunuzdur,  öyle  değil
mi?”
Villefort az daha bayılacaktı.
“Hayır efendimiz,” dedi, “Tournon Sokağı’ndaki Madrid Oteli’nde kalıyorum.”
“Ama onu göreceksiniz, değil mi?”


“Sanmıyorum efendim.”
“Ah, tabii ya!” dedi Louis, bütün bunları belli bir amaçla sorduğunu belli eden bir gülümsemeyle. “Bay
Noirtier’yle pek anlaşamadığınızı unutmuştum. Bu da bize olan bağlılığınızın başka bir göstergesi.” Kral,
üzerinde taşıdığı onur nişanını simgeleyen haçı çıkartarak Villefort’a verdi. “Bu haç sizde kalsın.”
Villefort’un yaşaran gözleri gurur ve sevinçle parladı. Haçı alıp öptü.
Bundan  sonra  olaylar  birbirini  izledi.  Napoleon’un,  tarihte  eşine  rastlanmayacak  dönüşünü  herkes
biliyordur. Louis’nin, bu darbenin üstesinden gelme konusundaki yetersizliğini de… Zaten çürük temeller
üzerine  kurmuş  olduğu  monarşiye  dayalı  yapı,  İmparator’un  küçük  bir  el  hareketiyle  yerle  bir  olmuştu.
Villefort  da  böylece,  hiçbir  işe  yaramamak  bir  yana,  kendisi  için  tehlikeli  olabilecek  onur  nişanından
başka hiçbir şey elde edememişti.
Yüz Günler döneminde epey güçlü bir konuma sahip olan Noirtier olmasa, Napoleon hiç kuşku yok ki
Villefort’u görevden alırdı. Villefort görevinden olmadı ama evliliği bir süreliğine ertelendi.
Dantes’ye  gelince,  mahkûm  yaşamı  sürüyordu;  zindanının  karanlık  köşelerinde,  ne  Louis’nin  tahttan
indirilişinden ne de Napoleon’un dönüşünden haberdardı.
Yüz Günler adıyla imparatorluğun bu kısa canlanışını temsil eden süre boyunca Bay Morrel, Dantes’nin
serbest  bırakılması  için  iki  kez  başvuruda  bulunmuş,  ikisinde  de  Villefort  tarafından  vaatlerle
kandırılmıştı. Sonra da Waterloo olayı patlak verdi. Sonunda Bay Morrel, genç dostu için elinden geleni
yaptığına karar vererek bu işten vazgeçti.
18. Louis tacı yine ele geçirdikten sonra, Villefort dört gözle beklediği savcılık görevine talip oldu ve
iki hafta sonra da Bayan Saint-Meran’la evlendi.
Napoleon  Fransa’ya  döndüğünde  Danglars,  farkında  olmadan  ne  kadar  yerinde  bir  ihbarda  bulunmuş
olduğunu  anladı.  Ama  Napoleon  Paris’e  ulaşıp  sesini  yeniden  duyurduğunda,  Dantes’nin  günün  birinde
serbest bırakılacağından korkan dostumuz, Bay Morrel’e gemideki işinden ayrılmak istediğini söyleyerek,
kendisinden aldığı bir tavsiye mektubuyla birlikte Madrid’e gitti.
Öte  yandan  Fernand,  Dantes’nin  kayıp  olması  dışında  hiçbir  şeyle  ilgilenmiyordu.  Ona  ne  olduğunu
merak ettiği bile yoktu.
Bu sırada, askerlerine son kez çağrıda bulunan İmparatorluğun sesine kulak veren Fernand da, diğerleri
gibi  orduya  katıldı.  Mercedes’i  bırakıp  gitmek  ona  çok  zor  geliyordu.  Mercedes’e  olan  bağlılığı,  acısı
içinde  ona  gösterdiği  şevkat,  en  küçük  bir  isteğini  bile  yerine  getirmek  için  gösterdiği  çaba,  sonunda
Mercedes’i  etkilemişti:  zaten  bir  dost  olarak  hoşlandığı  bu  adama  beslediği  sevgi,  minnet  duygusuyla
daha  da  güçlenmişti.  Bu  nedenle  Fernand  yüreğinde  umutla  gitmişti  askere.  Mercedes  ise  tamamen
yalnızlığa gömülmüştü. Gözyaşları içinde gezinip duruyor; kâh gözlerini Marsilya’ya dikerek kızgın öğle
güneşinin  altında  kımıldamadan  duruyor,  kâh  kumsalda  oturup  denizin  hüzünlü  sesine  kulak  veriyor,  bu
umutsuz  bekleyiştense,  kendisini  uçurumdan  aşağı  bırakmanın  daha  iyi  olacağını  düşünüyordu.  Böyle
anlarda kendisini alıkoyan tek şey, dinine duyduğu inanç oluyordu.
Yaşlı  Dantes  oğlundan  ayrı  kaldığı  beş  ayın  ardından  bütün  umudunu  yitirmiş,  sonunda  Mercedes’in
kollarında  gözlerini  yummuştu.  Hastalığı  sırasında  girdiği  bütün  borçları,  cenaze  masraflarıyla  birlikte
Bay  Morrel  karşılamıştı.  Bütün  Güney  alevler  içinde  yanmaktayken,  Dantes  gibi  tehlikeli  bir  Bonaparte
yanlısının babasına yardım etmek cesaret isterdi doğrusu.



Yüklə 0,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   44




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin