P1 akut koroner sendromlarda enflamatuar etiyoloji Sedat Koçak*, Ali Dur



Yüklə 262,64 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə15/16
tarix14.04.2017
ölçüsü262,64 Kb.
#14036
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16

Sonuç: 
Sternum  kırığının  tespit  edilmesinde  hastanın  klinik durumu ve direk grafilerde 
şüphede kaldığımızda ya da ilk değerlendirme esnasında hastanın stabilizasyonu sağlandıktan 
sonra non-
invaziv bir yöntem olan ultrasonografi ile inceleme akılda bulundurulmalıdır.  
 
146

 
Resim 1: 
Sternum kırığı  
 
Sorumlu Yazar 
Yrd. Doç. Dr. Ayhan SARITAŞ 
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi 
Acil Tıp AD-DÜZCE 
Tel: 0531 904 1000 
e-mail: a_saritas_@hotmail.com 
 
147

P110- 
ASANSÖR KAPISINDA SIKIŞMAYA BAĞLI VENA CAVA SUPERİOR 
SENDROMU: OLGU SUNUMU 
Aytül AKSELİ*, Aykut AKSELİ**, Fatih TÜRKMEN**, Mücahit AVCİL**,  Recep 
DURSUN****  
    
*Dr, Aydın Devlet Hastanesi Acil Servis, Aydın 
  **Dr, Adnan Menderes Üniversitesi 
Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın 
***Dr, 
Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis, Van  
GİRİŞ  ve  AMAÇ:  Vena Cava Superior (VCS) Sendromu VCS  kompresyonu  sonucunda 
oluşan vücudun boyun ve baş bölgelerindeki venöz kan dönüşünün basıya bağlı obstrüksiyonu 
ile 
kanın bu bölgede göllenmesiyle karakterize olan bir sendromdur. Ancak genellikle tümör 
vb oluşumlar sonucu meydana gelirken bizim vakamızda VCS un travmatik olarak 15 dakika 
kadar mekanik 
basıya uğraması  sonucunda oldukça demonstratif  bir VCS  sendromu  vakası 
ortaya çıkmıştır. 
OLGU SUNUMU:  
9 yaşında erkek hasta asansörden inmeye çalışırken asansörün iki katın 
arasında  kaldığını  fark  etmemiş  bu  sırada  asansörün  hareket  etmesi  ile  sağ  omzu  ve  sağ 
göğsünden asansör ve kat arasına sıkışmış ve yaklaşık 15 dakika kadar bu şekilde kaldıktan 
sonra  kurtarılarak  hastaneye  getirilmiştir.  Hastanın  sağ  klavikulasında  fraktür  ve  sağ  4. 
kostasındaki  fraktür  haricinde  lezyonu  bulunmamaktadır.  Sağ  akciğerde  üst  lobda  hafif 
kontüzyonu ilerlememiş ve zamanla gerilemişitir. Hastanın vital bulguları stabil olup damar 
yaralanması  da  yoktur.  Figür  1,2  ve  3  de  görüldüğü  gibi  hastanın  skleralaları  tamamen 
hemorajik, dil altı hemorajik, boyun ve başta venöz konjesyona bağlı olarak pek çok purpura 
peteşi benzeri mor renkli cilt lezyonları mevcuttur. Hasta 7 gün kadar acilde müşahade altında 
tutulmuş  olup  sadece  destek  tedavisi  uygulanmış,  klavikula  fraktürü  velpau  bandajına 
alınmıştır.  Günden  güne  cilt  rengi  düzelmiş  skleraları  düzelen  hasat  sonrasında  taburcu 
edilmiştir.  
SONUÇ: 
Tıpta hiçbir şey iki kere iki dört eder diye kesin değildir. VCS sendromuna illaki 
tümör  ve  benzeri  oluşumlar  yol  açar  diye  bir  kuralın  olmadığı  travmaya  bağlı  basılarla  da 
VCS sendromu olabileceğinin en güzel örneği bu vakadır. 
 
148

 
Figür 1 
149

 
Figür 2 
 
150

 
Figür 3 
151

P111- Antikoagülan Tedavi 
Altındaki Bir Hastada İskemik İnme 
 
Hızır Ufuk AKDEMİR, Canan ŞAHİN, Yahya ŞAHİN, Meltem İNCE, Yücel YAVUZ 
 
GİRİŞ-AMAÇ: Dünyada en sık üçüncü ölüm nedeni olan İnme, tedavi maliyeti ve iş gücü 
kaybının  yüksek  olması  nedeniyle  önemli  bir  hastalıktır. Tüm inmelerin %80’ini iskemik 
inmeler,  bu  grubun  da  önemli  bir  kısmını  antikoagülan  tedavi  endikasyonu olan hastalar 
oluşturur.  Bu makalede acil servisimize konuşamama  şikayeti  ile  başvuran,  kalp kapak 
replasmanı  nedeni  ile  varfarin kullanan  ve  yapılan  tetkikler  sonucunda  iskemik  inme  tanısı 
alan bir hasta 
sunulmuştur. 
 
OLGU: 
Yetmiş üç yaşında erkek hasta acil servisimize ani gelişen konuşamama şikayeti ile 
başvurdu. Hasta ve yakınlarından; konuşulanları anlayabildiği, taraf bulgusu, ağızda kayma ve 
görme 
kaybı  şikayeti  olmadığı  ve  beş  dakika  içinde  kendiliğinden  düzeldiği  öğrenildi. 
Özgeçmişinde  hipertaniyon  ve  kalp  kapak  replasmanı  mevcuttu.  Hasta  düzenli olarak 
silazapril 2.5 mg tablet  1x1  ve varfarin 
(bir gün tam, bir gün yarım) kullanmakta idi. Fizik 
muayene
de;  kan  basıncı:  150/90  mmHg,  nabız:  88/dakika  (aritmik),  solunum  sayısı: 
20/dakika ve ateş: 36 ºC idi. Hastanın genel durumu iyi, bilinci açık, koopere ve oryante idi. 
Nörolojik  muayenesi  normal  sınırlarda  olan  hastanın  rutin  laboratuvar tetkiklerinde özellik 
yoktu. 
INR  değeri  2.5  olarak  ölçülen  hastanın  elektrokardiyografi  (EKG)’sinde  kalp  hızı 
yaklaşık  olarak  115/dakika  ve ritim atrial fibrilasyon idi.  Hastanın  beyin  bilgisayarlı 
tomografi (BBT)’sinde özellik saptanmazken çekilen diffüzyon magnetik rezonans 
görüntüleme  (MRG)’de  sol frontotemporalde akut enfarktla uyumlu diff
üzyon  kısıtlanması 
olduğu  görüldü  (Şekil  1,2).  Hastanın  yapılan  ekokardiyografisinde  patolojik  bulguya 
rastlanmadı. Nöroloji ve Kardiyoloji ile konsülte edilen hasta INR düzeyinin 3-3.5 arasında 
tutulması ve nöroloji-kardiyoloji poliklinik kontrolü önerisi ile taburcu edildi. 
 
 
Şekil 1 
 
 
Şekil 2 
 
152

SONUÇ: 
İnme  acil  servise  sık  başvuru  nedenlerindendir  ve hemorajik-iskemik  ayırımı 
görüntüleme yöntemleri ile ya
pılır. Mekanik prostetik kalp kapağı bulunan hastalarda emboli 
riski  çok  yüksektir,  uygun  antikoagülan  tedavi  altındaki  hastalarda  bile  bu  oran  %2–4 
civarındadır. Acil servis hekimi antikoagülan tedavi alan hastalarda, anamnez ve/veya fizik 
muayene bulgula
rının  varlığında  inme  düşünmeli,  hemorajik-iskemik  ayırımı  açısından 
gerekli görüntüleme yöntemlerini kullanma
lı ve kesin tanıya ulaşmalıdır. 
 
Yazışma Adresi: 
Hızır Ufuk AKDEMİR 
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı, 
Samsun,  Türkiye 
GSM: 0532 333 17 43 
e-mail: hufukakdemir@hotmail.com 
153

P112- 
HER YÜZ KESİSİNE MUTLAKA PLASTİK CERRAHİ KONSÜLTASYONU 
GEREKİRMİ: OLGU SUNUMU  
Aytül AKSELİ*,  Aykut AKSELİ**,  İsmail Murat OK**,  Emine MARÇIL***,  Recep 
DURSUN*** 
      
*Dr, Aydın Devlet Hastanesi Acil Servis, Aydın    
    **Dr, Adnan Menderes Üniversitesi 
Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Aydın  
  ***Dr, Konya Numune Devlet Hastanesi Acil Servis, Konya 
****Dr, Van 
Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis, Van  
GİRİŞ ve AMAÇ: Genellikle acildeki yüz kesilerinde acil hekimleri hemen plastik cerrahi 
konsültasyonu istemeye meyillidir. Oysa pek çok vaka acil hekimleri tarafından süture 
edilebilir yeterki doğru sütürasyon teknikleri uygulansın. 
OLGU SUNUMU: 
28 yaşında erkek hasta sürücü olduğu kendi aracında kaza geçirerek 
yüzünü ön 
cama çarpmış. Sağ göz çevresi, kaş ve alnı içine alan parçalı düzensiz bir cam 
kesisi ile acile 
getirimiştir. (Figür 1) Hastanın Glaskow koma skoru 15 olup nörolojik 
muayenesi normal, yüzündekinin haricinde vücudunda herhangi bir lezyonu yok. Göz 
muayenesinde glob hareketleri ve göz kapağı hareketleri doğal. Sistemik fizik muayene 
bulguları doğal. TA:125/75 mmHg.  Hasta için multitravmaya yönelik rutin tetkikler istenmiş 
olup tüm tetkik sonuçları normal gelmiştir. Hasta plastik cerrahinin gelmesini istemediğini 
biran önce 
acilde yüzünün dikilmesini istediğini söylemiştir (Figür 1) Hastanın yarası acil 
hekimi tarafından 35 dakikalık bir sürede süture edilmiştir. Önce yara içindeki yabancı 
cisimler çıkartılmış ve yara serum fizyolojik ile yıkanmıştır. Yara 5/0 prolen ile süture 
edilirken cilt çizgilerinin tam karşı karşıya getirilmesine dikkat edilerek basit süturasyon 
tekniği uygulanmış, köşelerde ise cilt altından geçen köşe süturasyonu uygulanmıştır.Göz 
kapağı süture edilirken penset ile göz kapağı askıya alınmıştır. (Figür 2)  Hastaya 
antibiyoterapi başlanarak günlük pansumanlarını düzenli yapması ve 7 gün sonra süturlarının 
alımı için gelmesi söylenerek taburcu edilmiştir. Hasta 7 gün sonra acile geldiğinde lezyonun 
tamamen kapanmış olduğu, anormal bir kontraksiyonun olmadığı ve göz kapağı hareketlerinin 
de tamamen normal olduğu görülmüştür. (Figür 3) 
SONUÇ:  
Acile başvuran yüz kesilerininçoğu acil hekimi tarafından süture edilebilir 
kesilerdir. Eğer sinir ve damarlarda kesi yoksa yüz kesileri acil hekimleri tarafından süture 
edilmelidir.   
154

 
Figür 1: Süture edilmeden önce lezyonun görünümü  
 
 
155

 
Figür 2: Süture edilirken lezyonun görünümü  
 
Figür 3: Süturasyondan 7 gün sonra lezyonun görünümü  
156

P113- 
Acil Servise Başvuran Travmaya Bağlı Ölümlerin Değerlendirilmesi 
Yücel Yavuz
, Bülent Şişman, Celal Katı, Latif Duran, Hızır Ufuk Akdemir, Mehmet Altuntaş 
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD. 
Giriş-Amaç:  Travma  genç  yaştaki  mortalite  ve morbiditenin önde gelen nedenidir. Bu 
çalışmada acil servise başvuran ve acil serviste ölen travma hastalarının geriye dönük olarak 
değerlendirilmesi amaçlandı. 
Yöntem:  Geriye dönük 
olarak  yapılan  bu  çalışmada,  1 Haziran 2008  ve  31  Mayıs  2011 
tarihleri 
arasında hastanemizin acil servisine getirilen ve acil serviste ölen travma hastalarının 
dosyaları  incelendi.    Hastalar  yaş,  cinsiyet,  travma  nedeni,  travmanın  oluş  zamanı  ve  acile 
getiriliş  saati, travma yeri, Gloskow Koma Skalası(GKS) değerleri,  yaralanma şiddet ölçeği 
(ISS) değeri, vücuttaki yaralanma bölgesi, Sistolik tansiyon arteriyeli, nabız ve solunum sayısı 
yönünden değerlendirildiler.  
Bulgular:  T
oplam  64  hastanın  acil  tıp  kliniğimizde  travma  nedeni  ile  öldüğü  belirlendi. 
Hastaların 48’i (% 75) erkek ve yaş ortalamaları 46.2±18.2 (min:18- max: 95) idi. En fazla 
hastanın 26 (% 40.6) hasta ile yaz mevsiminde geldiği saptandı. Hastaların 47’sinin (%73.4) 
acil tıp kliniğimize geldiğinde GKS skorunun üç olduğu tespit edildi. Travmaya bağlı ölüm 
nedenleri arasında trafik kazalarının ilk sırada (% 71.9), yüksekten düşmelerin ise ikinci (% 
17.2) 
sırada  olduğu  belirlendi.  Hastaların  acil  servise  getiriliş  saatleri  incelendiğinde;  % 
48.4’ünün 16.00-23.59 
saatleri  arasında  olduğu  saptandı.  En  sık  yaralanmaya maruz kalan 
bölge kafa bölgesi idi. Hastaların 31’inin (% 48.4) acil servise geldiğinde nabzı alınamıyordu. 
Diğer  hastalardan  17’sinin  (%26.6)  geldiğinde  sistolik  TA  değerinin  90  mmHg’nın  altında 
olduğu, 16’sının (% 25.0)  90 mmHg’nın üzerinde olduğu tespit edildi. Hastaların 14’ünün 
(%21.8) 
nabzı  61-100  atım/dk  arasında,  10’u  (% 15.6)  121-140  atım/dk  arasında  ve 
dokuzunun ise 140 atım/dk’nın üzerinde olduğu belirlendi. 
157

Sonuç: 
Travmaya  bağlı  ölümler  sıklıkla  genç  ve  erkek  hastaları  etkilemekte  ve trafik 
kazalarının  en  sık  görülen  sebep  olduğu  görülmektedir.  Hastanemize  ulaştırılan  hastaların 
yarısı acil servislere gelmeden hayatını kaybetmektedir.  
İletişim adresi: 
Doç.Dr. Yücel Yavuz 
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD. 
 
158

P114- 
ACİL  SERVİSTE  GEÇİCİ  TARNSVENÖZ  PACEMAKER  TAKILAN HASTALARIN 
ANALİZİ 
Yücel Yavuz1, Mehmet Ekiz1, 
Celal Katı1, Halit Zengin2, Latif Duran1, Metehan Yılman1 

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, SAMSUN 
2 Ondokuz 
Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı, SAMSUN 
Giriş ve Amaç: Endokardiyal pace elektrotları ilk defa 1958 yılında tam kalp bloğunda uygulandıktan 
sonra    transvenöz pace  (TVP)  bradidisritmilerde 
tedavi  seçeneği  haline  gelmiştir.  TVP'in  amacı 
dolaşım bütünlüğünü ve uygun kalp hızını sağlamaktır. Bu makalenin amacı Acil servise başvuran ve 
TVP takılan hastaların bazı demografik ve klinik özelliklerini değerlendirmektir..  
Yöntem: 
Çalışmamız, Ocak 2008 ile Aralık 2010 tarihleri arasında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp 
Fakültesi  Acil  Servisine  çeşitli  yakınmalarla  başvuran  ve  geçici  transvenöz  pacemaker  uygulanan 
hastaların  hastane  kayıtlarının  geriye  dönük  olarak  incelenmesi  ile  yapıldı.  Hastaların 
sosyodemografik özellikleri (yaş, cinsiyet), başvuru yakınması, eşlik eden yandaş hastalıkları, çekilen 
elektrokardiyografi (EKG)'de tespit edilen kalp rit
mi,  laboratuar  değerleri,  uygulanan  tedavi,  acil 
serviste kalış süresi ve hastanın tedavi sonrasında ki durumu çalışma formuna kaydedildi.  
 
Bulgular: 
Çalışmamıza  altı  aylık  dönem  boyunca  acil  servise  çeşitli  yakınmalarla  başvurup 
kardiyologlar  ve  acil  servis  hekimleri  tarafından  geçici  TVP    takılan  42  hasta  dahil  edildi.  Bu 
hastaların  yaş  ortalaması  72±11.5  yıl  idi.  Çalışmaya  alınan  hastaların  %54.8 (n:23)'i  kadın,  %45.2 
(n:19)'si  erkekti.  E
n  sık  başvuru  yakınması  olarak  16  hastada  bayılma/bayılayazma  tespit edildi. 
Hastaların acil servise başvuru anında çekilen EKG'lerinde en sık rastlanan kardiyak ritm 25 (%59.5) 
hastada 3. Derece AV blok olarak tespit edildi. 
Vakaların  12 (%28.5)’sinde  disritmi nedeni kan 
potasyum  seviyesinde  ki  yükseklik  olarak  belirlendi.  Acil  serviste  hastaların  26  (61.9)’sına  TVP 
öncesinde intravenöz (İV) atropin uygulandı. İV atropin uygulanan hastaların takibinde TVP ihtiyacı 
oldu.   
TVP uygulanırken  hastaların hepsinde internal juguler ven tercih  edildi. Acil serviste gözlem 
süresince hiçbir hastada komplikasyon gelişmedi.  Hastalarda mortalite oranı % 7.1 (n:3) idi.  
Sonuç: 
TVP  sıkça  görülen  birçok  disritminin  tedavisinde oldukça etkin bir yöntemdir. Literatürde 
hastane öncesi kullanımı tartışılmaktadır. TVP ile ilgili gerek hastane öncesi uygulanması gerekse acil 
serviste uygulanması ve gelişecek komplikasyonlar açısından kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.  
 
 
159

P115- AKUT 
APANDİSİT Mİ DİVERTİKÜLİT Mİ?
 
Taner Kıvılcım
1
, Fatih Altıntoprak
1
, Enis Dikicier
1
, Kıyasettin Asil
2
, Murat Yücel


 
Sakarya Üniversitesi Eğitim 
ve 
Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği
, Sakarya, Türkiye 
3
 
Sakarya Üniversitesi Eğitim 
ve Ara
ştırma H
astanesi, Radyoloji 
Kliniğ
i, Sakarya, Türkiye 
4
 
Sakarya Üniversitesi Eğitim 
v
e Araştırma H
astanesi
, Acil Tıp Kliniğ
i, Sakarya, Türkiye
 
 
GİRİŞ  VE 
AMAÇ:  B
u  yazıda  klinik  semptomları  akut  apandisiti  taklit  eden  fakat  ameliyat 
bulgusu olarak çekum divertiküliti 
saptanan iki olgunun sunulması amaçlandı.
 
OLGU SUNUMU 1:  
Otuzaltı yaşında erkek hasta 
iki 
gündür olan karın ağrısı şikayeti ile acil 
polikliniğe  başvurdu.  Fizik  muayenede;  sağ  alt  kadranda  belirgin  hassasiyet,  defans  ve 
rebaund mevcuttu. Lökosit 
düzeyi 15.000/dL olan hastanın abdominal  USG’sinde; periçekal 
alanda inflamasyon bulguları ve serbest sıvı saptandı. Hasta akut apandisit öntanısı ile acil 
şartlarda  ameliyata  alındı.  Eksplorasyonda;  çekumda  2x2  cm  boyutunda,  inflamasyon 
bulguları  gösteren  fakat  nekroz  ve  perforasyon  bulgusu  olmayan  divertikül  saptandı. 
Apendektomi yapılarak ameliyat sonlandırıldı. Ameliyat sonrası antibiyotik tedavisine beş
 gün 
devam edilen hasta sorunsuz taburcu edildi. 
OLGU  SUNUMU  2: 
Otuzsekiz yaşında erkek hasta 
bir  g
ündür olan karın ağrısı şikayeti ile 
acil  polikliniğe  başvurdu.  Fizik  muayenede;  karında  yaygın  hassasiyetle  birlikte  sağ  alt 
kadranda belirgin defans ve rebaund saptandı. Lökosit düzeyi 11.000/dL olan hastanın USG 
incelemesinde çekum duvarında belirgin ödem ve etrafında serbest sıvı saptandı. Abdominal 
BT incelemesinde;  periçekal  alanda inflamasyon  bulguları ile  birlikte çekum ve  çıkan  kolon 
duvarında belirgin kalınlaşma olduğu saptandı (Resim 1). BT bulguları ile  malignite ayırımı 
yapılamayan  hasta  acil  şartlarda  ameliyata  alındı.  Eksplorasyonda;  çekumda    3x2  cm 
boyutunda ve inflamasyona bağlı olarak nekroz gelişmiş divertikül olduğu belirlendi (Resim 2). 
BT’deki  çıkan  kolon  duvar  kalınlaşmasının  kolon  duvarındaki  inflamasyona  bağlı  olduğu 
görüldü. Sağ hemikolektomi yapılan hasta ameliyat sonrası 5. gün sorunsuz taburcu edildi

 
 
TARTIŞMA  ve  SONUÇ
: 
Divertiküler  hastalık  sıklıkla  sol  kolon  yerleşimli  olup  olguların 
sadece %7-
15‘i  sağ  kolon  yerleşimlidir.  Soliter  çekum  divertikülleri  nadir  rastlanan  ve 
genellikle asemptomatik 
seyreden  lezyonlardır. 
Divertikül  orifisinin fekalit gibi bir nedenle 
tıkanmasına bağlı gelişen divertikülit tablosu klinik olarak her yönüyle akut appandisiti taklit 
edebilir  ve  ameliyat  öncesi  tanı  koymak  zordur.  Bu  nedenle  tedavi  şekli  sıklıkla  başvuru 
anındaki klinik bulguların derecesine ve ameliyat bulgularına göre belirlenmektedir. Nadir bir 
tablo olmakla beraber sağ alt kadran ağrısı ayırıcı tanısında soliter çekum divertiküliti akılda 
tutulmalıdır.
 
160

P116- 
EL TRAVMALARINDA YABANCI CİSİMLER
 
 
Murat YÜCEL, Yusuf YÜRÜMEZ 
Sakarya Üniversitesi 
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği
, Sakarya, Türkiye 
 
GİRİŞ
  VE AMAÇ
Acil  serviste  el  travmalarına
 
sıklıkla  rastlanır.  Ancak  yaralanmanın  şekli  ve 
yaralanmaya  neden  olan  cisimlere  yönelik  yaklaşımlar
 
farklılıklar  arz  edebilir.  Bu  yazıda  farklı 
nesnelerle 
meydana  gelmiş  üç farklı  olgu
  sunul
arak  el  travmalarına ve tedavi  yaklaşımlarına  dikkat 
çekilmek istendi. 
OLGU  SUNUMU  1:  Otuz 
dört  yaşında  erkek  hasta  işyerinde  eline  tel  batması  nedeni  ile 
Acil 
S
ervisimize  başvurdu.  Yatak  imalatında  kullanılan  spiral
  bir telin 
çevirerek  yerleştirmede
 
kullanılan 
cihaz  ile  kazara  eline  battığı  öğrenildi.  Cismin  sol  el  tenar  bölgede  1.  ve  2.  parmaklar  arasından 
saplanmış olduğu görüldü (Resim 1). X
-Ray grafide spiral telin el içinde uzun bir yol kat 
ettiği gözlendi 
(Resim 2).  Tel, lokal 
anestezi  sonrasında  yavaşça  çevrilmek  sureti ile  yerinden  çıkarıldı
  (Resim 3). 
Motor ve duyu muayenesi normal olan hasta 
tetanoz profilaksisi sonrasında 
önerilerle taburcu edildi. 
 
 
 
Resim 1 
 
 
Resim 2 
 
Resim 3 
 
 
OLGU  SUNUMU  2:  On 
sekiz  yaşında  inşaat  işçisi  erkek  hasta  düşme  sonrasında  eline  çivilerin 
batması nedeni ile Acil Servisimize başvurdu. Üzerinde çiviler olan bir tahta parçasının üzerine düşen 
hastanın  sağ  eline  çivilerin  saplandığı  görüldü 
(Resim 4). X-Ray grafide üç çivinin de el içinde 
yumuşak  dokuya  saplandıkları  görüldü 
(Resim 5,6).  Çiviler lokal anestezi so
nrasında
  çekilerek 
çıkarıldı.  Motor  ve  duyu  muayenesi  normal  olan  hasta  tetanoz  profilaksisi  sonrasında  önerilerle 
taburcu edildi. 
 
Resim 1 
 
 
Resim 2 
 
 
Resim 3 
 
 
OLGU SUNUMU 3: 
Yirmi yedi yaşında kanepe imalatçısı erkek hasta 
eline 
zımba batması nedeni ile 
Acil Servisimize başvurdu. Havalı zımba makinası ile kazara sol el ikinci
 
parmak dış yanına batmış 
zımba teli görüldü 
(Resim 7).  X-Ray grafide 
ikinci parmak proksimal falanksa saplanmış tel gözlendi
 
161

(Resim 8). 
Zımba teli
 lokal anes
tezi sonrasında çekilerek çıkarıldı. Motor ve duyu muayenesi normal 
olan hasta tetanoz profilaksisi sonrasında önerilerle taburcu edildi.
 
Resim 1 
 
 
Resim 2 
 
 
TARTIŞMA  VE 
SONUÇ: 
El,  yabancı  cisim  batmaları  sonucunda  sıklıkla  yaralanan  bir  bölgedir. 
Damar, sinir veya tendon yaralanması olmadığı
 
durumlarda lokal anestezi sonrasında yabancı cisimler 
Acil Servis hekimlerince kolaylıkla çıkarılabilir.
 
 
 
 
162

P117- 
FEKALİTE BAĞLI KOLON OBSTRÜKSİYONU: İKİ
 OLGU SUNUMU 
 
Fatih Altıntoprak
1
, Taner Kıvılcım
1
, Enis Dikicier
1
, Murat Yücel
2
, Osman Nuri Dilek
1
 
1
 
Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği
, Sakarya, Türkiye 

Sakarya Üniversi
tesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
 
Acil Tıp Kliniği
, Türkiye 
 
GİRİŞ  VE 
AMAÇ: 
Bu  yazıda  fekalite  bağlı  in
testinal obstrüksiyon saptanan iki  olgunun 
sunulması amaçlandı.
 
OLGU  SUNUMU  1: 
Yetmişsekiz  yaşında  erkek  hasta  genel  durum  bozukluğu,  karında 
distansiyon  ve  10 gündür devam eden gaz-
gayta  çıkaramama  şikayetleri  ile  acil  servise 
getirildi. Başvuru anından 10 dakika sonra kardiyopulmoner arrest gelişmesi üzerine entübe 
edilerek  yoğun  bakım  ünitesine  alındı.  Resüsitasyon  sonrası  hemodinamik  parametreleri 
st
abil olarak seyreden hastanın abdominal BT incelemesinde intestinal obstrüksiyon bulguları 
saptanması üzerine (Resim 1a ve b) acil şartlarda ameliyata alındı. Eksplorasyonda; intestinal 
obstrüksiyon  nedeninin  rektosigmoid  bileşke  düzeyinde  lümen  içerisinde
  ileri derecede 
sertleşmiş gayta olduğu saptandı. Hartman prosedürü uygulanarak ameliyat sonlandırıldı.
 
 
 
 
 
Resim 1. Abdominal BT; a) 
Distal kolon seviyesinde obstrüksiyon düşündüren çekum, çıkan 
kolon, transvers kolon ve sigmoid kolonda dilatasyon olduğ
b) Obstrüksiyonun rektosigmoid 
bölgede lümen içerisinde s
ertleşmiş gayta olduğu görülmektedir.
 
 
OLGU  SUNUMU  2: 
Serebrovasküler hastalık nedeniyle nöroloji kliniğinde yatmakta olan 82 
yaşındaki  kadın  hasta    karın  ağrısı,  şişklinlik,  bulantı  kusma  ve  10  gündür  gaz
-gayta 
çıkaramama  şikayetleri  nedeniyle  değerlendirildi.  Fizik  muayenede;  karın  distansiyon  ve 
yaygın  has
sasiyet mevcuttu. Abdominal BT incelemesinde; kolon segmentlerinde ileri 
derecede  dilatasyon  olan  (Resim  2)  hastanın  rektal    muayenesinde  sertleşmiş  gayta 
mevcuttu.  Rektal  tuşe    yardımıyla  fekalit  tıkacın  çıkartılmasını  takiben  bol  miktarda 
defekasyonu ola
n hastanın karın bulguları normale geldi ve takiplerinde abdominal şikayetleri 
tekrarlamadı.
 
163

 
Resim 2. 
Rektum ve rektosigmoid bileşke düzeyinde ileri derecede dilatasyon görül
mektedir.
 
 
TARTIŞMA ve SONU
Ç: 
Fekalite bağlı barsak tıkanması; özellikle güçsüz,
 
hareket kısıtlılığı 
olan  yaşlı  hastalarda  ve  immobil
-
yatağa  bağımlı  olan  hastalarda  sık  görülen  bir  durumdur. 
Genellikle  basit  müdahalelerle  düzeltilebilen  bir  tablo  iken,  nadiren  sertleşen  fekalitler 
doğrudan  mekanik  obstrüksiyon  yaparak  veya  kolon  duvarına  olan  bası    ülserasyon
-
perforasyon  ile  sonuçlanarak  intestinal  obstrüksiyon  klinik  tablosunun  ortaya  çıkmasına 
neden olabilirler. Tedavide; akut karın bulguları gelişmemişse rektal yolla fekalitin çıkartılması 
yeterliyken,  akut  karın  bulgularında  cerrah
i müdahale gerekli olabilmektedir. Sonuç olarak; 
yaşlı  ve/veya  yatağa  bağımlı  hastalarda  intestinal  obstrüksiyon  bulguları  varlığında  fekalite 
bağlı obstrüksiyon ilk düşünülecek tanılar arasında akılda bulundurulmalıdır.
 
164

P118- 
FOURNİER GANGRENİ VE SPONTAN İNCE BARSAK PERFORASYONU BİRLİKTELİĞİ 

OLGU SUNUMU 
 
Fatih Altıntoprak
1
, Ömer Yalkın
1
, Yusuf Arslan
1
, Murat Yücel
2
, Fehmi Çelebi
1
 
Anabilim Dalı
 

Sakarya Üniversitesi Eğitim
 ve 
Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği
, Sakarya, Türkiye 
2
 
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı
, Sakarya, Türkiye 
 
GİRİŞ  VE  AMAÇ
: 
Ayrı  ayrı  bile  çok  sık  görülmeyen  Fournier  gangreni  ve  spontan  ince  barsak 
perforasyonu tanılarının birarada olduğu nadir bir olgu
nun sun
ulması amaçlandı.
 
OLGU SUNUMU: 
Üst astrointestinal sistem kanaması tanısı ile dış bir merkezde 7 gün takip edilip 2 
gün önce taburcu edilmiş olan 55 yaşında erkek hasta halsizlik, ateş ve perianal bölgeden kötü kokulu 
akıntı  şikayetleri  ile  acil  servise  başvurdu.
 
Genel  durumu  kötü  ve  laterjik  olan  hastanın  fizik 
muayenesinde;  karında  yaygın    hassasiyet,  skrotumda    ileri  drecede  ödem
-hiperemi ve  perianal 
bölgede  spontan  drene  olmuş  fluktuasyon  veren  abse  mevcuttu.  Acil  şartlarda  ameliyata  alınan 
hastanın  eksplorasyonunda;  karın  içerisinde  pürülan  ve  safralı  mayi  olduğu  saptandı.  İleri 
eksplorasyonda;  Treitz  seviyesinden  itibaren  30.cm  de  spontan  ince  barsak  perforasyonu  olduğu 
(Resim 1)
, umblikus altı seviyede ise yaygın retroperitoneal nekroz nedeniyle intraabdominal bölgenin 
perianal  bölge  ile  iştirakli  olduğu  belirlendi.  Skrotal  ve  bilateral  inguinal  bölgeye  agresif  debridman 
(Resim  2),  intraabdominal  abse  drenajı  ve  perforasyon  bölgesinden  jejunostomi  açılması  ameliyatı 
yapıldı. Gün aşırı cerrahi debridmanlara devam edilen hasta ameliyat sonrası 10.
 
günde sepsise bağlı 
multiorgan yetmezliği nedeniyle kaybedildi.
 
 
 
 
TARTIŞMA  VE  SONUÇ:
 
Fournier  Gangreni  nadir  karşılaşılan,  perianal  ve
ya genital gölgeden 
başlayarak  karın  duvarına  doğru  yumuşak  dokularda  nekroz  yaparak  hızla  ilerleyen,  polimikrobiyal 
enfeksiyonun  eşlik  ettiği,  morbidite  ve  mortalitesi  yüksek  bir  hastalıktır.  50
-
60  yaş  arası  erkeklerde 
daha sık görülmekle birlikte her iki
 
cinsiyette de görülebilir. Diabetes Mellitus, uzun süre alkol kullanımı 
ve immün yetmezlik mevcudiyeti hazırlayıcı faktörlerdir. Spontan ince barsak perforasyonlarının birçok 
nedeni  olmakla  birlikte  enfeksiyonlar  ve  maligniteler  en  sık  nedenlerdir.  Olgumu
zdaki ince barsak 
perforasyonunun;  daha  önceki  yatış  nedeni  olan  GIS  kanama  etyolojisinden  sorumlu  kanamayla 
seyreden  bir  lezyon  nedenli  olduğu  düşünülmekle  birlikte,  etyolojik  nedeni  ve  Fournier  gangreni  ile 
birlikteliği açıklanamadı.
 
165

P119- 
İZOLE İLİAK ARTER ANEVRİZMASI
 
 
Yusuf YÜRÜMEZ, Murat YÜCEL, Egemen KÜÇÜK, Abidin KARAASLAN 
Sakarya Üniversitesi 
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği
, Sakarya, Türkiye 
 
GİRİŞ
 VE AMAÇ
Karın ağrısı acil servislere en sık başvuru nedenleri arasında yer alır ve karın ağrısı 
nedenleri  arasında  yer  alan  Aort  ve  aortla  ilişkili  afetler  erken
 
tanı  ve  tedavi  edilmedikleri  takdirde
 
ölümcül sonuçlar açısından dramatik bir tablo çizerler. Bu yazıda alışılmışın dışın
da izole iliak arter 
anevrizma olguları
 
ve yaşanılan süreç
ler 
anlatılarak konuya dikkat çekilmek istenmiştir.
 
OLGU SUNUMU  1
Yetmiş
 
beş  yaşında  kadı
n hasta 
karın  ağrısı  şikayeti  ile
  acil servisimize 
ambulansla getirildi.  Hast
anın  alınan 
hikâyesinde  ilçe Devlet Hastanesine 
yaklaşık  altı 
saat  önce 
başlayan  karın  ağrısı  şikâyetiyle
 
başvurduğu,
  kendisine analjezik ve spazmolitik 
yapıldığı  ve 
şikayetleri
nin  düzelmemesi üzerine de ileri tetkik  ve 
tedavi  amacıyla  sevk  edildiği  öğreni
ldi. 
Tıbbi 
öz
geçmişinde ve aile hikâyesinde 
özellik olmayan 
hastanın yapılan fizik muayenesinde anksiyoz, ajite 
ve huzursuz 
olduğu görüldü. Aynı zamanda 
hafif soluk ve de t
erliydi. Kan basıncı 90/50 mmHg, nabız 
110/dakika (düzensiz), 
solunum  sayısı  25/dakika,  ateş  36.2
o
  C ve SaO
2
  90 idi. 
Baş
  ve  boyun 
muayenesinde konjuktivalar soluktu
. Batın
 muayenesinde sol alt kadranda p
alpasyonla şüpheli pulsatil 
kitle  mevcut idi. Her iki üst ek
stremite  nabız  muayenesi  normal  olarak  değerlendirildi.  Her  iki 
alt 
ekstremite 
nabız  muayenesinde  ise  sol  femoral,  popliteal  ve  tibialis  posterior  nabızları
 
zayıf
  olarak 
değerlendirildi.
 
Hastanın lab
oratuar tetkiklerinde lökosit: 12.9, eritrosit: 3.4, Hemoglobin: 8.8 gr/dl, Htc: 
27.3, Plt:  139.0, glukoz: 385  mg/dl,  Üre:  56,  Kreatinin:  1.21,  Ca: 8.8, ALT:  10, AST:  19,  ALP:  62, 
Amilaz: 37, Na: 148 ve K: 
4.8 olarak saptandı. Elektrokardiyogramında hızlı ventrikuler cevaplı at
raial 
fibrilasyonu vardı ancak 
ak
ut iskemik değişiklikler saptanmadı

Akut dissekan aort anevrizması ve a
ni 
başlayan karın ağrısının diğer muhtemel nedenlerini dışlamak için hastaya batın tomografisi çekildi.                         
                                                 
Batın  tomo
grafisinde  sol ana iliak 
arterde  yaklaşık  102  mm  çapa  ulaşan  fu
siform  anevrizmatik  
dilatasyon
,  batında yaygın serbest mayii ve anevrizma etrafında yaygın serbest sıvı gözlendi
 (resim 
1,2). Sol
l ana iliak arter anevrizması rüptürü tanısıyla
 
konsültasyon istendiği süreçte 
hastada kardiyak 
arrest gelişti. Hastadan t
üm müdahal
elere rağmen yanıt alınamadı ve eksitus olarak kabul edildi.
 
 
Resim 1 
 
 
 
Resim 2 
OLGU SUNUMU 2: A
ltmış beş yaşında erkek hasta karın ağrısı 
ve 
idrar yapmakta zorluk ş
ikayetiyle 
acil servise başvurdu. Anamnez kendisinden alındı. Ş
ikâyetlerinin 4-
5 saat önce başladığını, ağrısının 
özellikle alt kadranlarda daha belirgin olmak üzere üst kadranlara da yayıldığını söyledi.
 
Hastanın tıbbi 
özgeçm
işinde  Hiperta
n
siyon  (10  yıl  önce  tanı  konmuş)  ve  periferik  arter  hastalıklarının  olduğu  ve 
sigara kulland
ığı  öğrenildi.  Soy  geçmişinde 
ise  özellik yoktu
.  Ölçülen vital  bulgularında 
kan 
basıncı 
166

150/100 mmHg, 
nabzı
  75/dakika, 
Ateş  37
o
  C
,  solunum  sayısı  18/dakika  ve  Sa
O
2
  95  idi.  Fizik 
muayenesinde  batın  solunuma  iştirakli
  ve  barsak sesleri normokinetik olarak de
ğerlendirildi. 
P
alpasyonda suprapubik bölgede daha belirgin olmak üzere yaygın hassasiyet tespit edildi.
 Her iki üst 
extremite  nabız  muayenesi  nabızlar  normal
 
olarak  değerlendirildi
.  H
er  iki  alt  extremite  nabız 
muyenesinde ise femo
ral ve poplieal nabızlar 
normal, her iki arteria tibialis posterior 
nabızları ise zayıf 
olarak değerlendirildi
.  
Diğer sistem muayeneleri ise anormal bulguya rastlanmadı. Ayakta direk batın 
grafisi normal değerlendirildi.
 
Hastanın acil serviste yapılan ultrasonografisinde
 iliak arterlerde  8-9’cm 
lik 
çapa  ulaşan 
  ve 
mesaneye  bası  yapan  anevrizma 
izlenmesi üzerine 
kontrastlı  batın  tomografisi 
çekildi. 
Her iki iliak arterde bifürkasyondan itibaren sağda en geniş yerinde 5 cm, solda ise en geniş 
yerinde 8.5 cm çapa ulaşan anevrimatik dilatasyon saptandı
  (Resim 1,2,3).  Hasta bilateral izole iliak 
arter  anevrizması
  ön 
tanısıyla  kalp
 
ve  damar  cerrahisi  kliniğine  konsülte  edilerek  bir  başka  sağlık 
kuruluşuna sevk edildi.
 
 
 
 
Resim 1 
 
 
 
Resim 2 
 
 
Resim 3 
 
TARTIŞMA VE 
SONUÇ
: Aort anevrizması ve diseksiyonu ölümle sonuçlanabilir ve bu durum hiçte az 
değildir.  Önemli  olan  erken  tanı  ve  erken  müdahaledir.  Bu  yüzden  acil  hekimleri  özellikle
 
ileri  yaş 
grubundaki  hastaların  karın  ağrısı  nedenli  ayırıcı  tanıları  yaparken 
aort ve aortla ilgili afetleri  de 
mutlaka göz önünde 
bulundurmaları gereklidir
.
 
167

P120- 
ACİL SERVİSTE FARKLI BİR AKUT SOLUNUM SIKINTISI NEDENİ:
 
MEDİASTİNAL KİTLE
 
 
Murat YÜCEL, Yusuf YÜRÜMEZ, 
Attila BEŞTEMİR
 
Sakarya Üniversitesi 
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği
, Sakarya, Türkiye 
 
GİRİŞ
  VE AMAÇ:  Mediastinal 
kitleler  Acil  Serviste  saptanabilecek  nadir  solunum  sıkıntısı 
nedenlerindendir
.  Özellikle  dikkatli  bir  muayene  ve  tanısal  yaklaşımın  sergilenmediği  hastalarda 
rahatlıkla  atlanabilirler.  Bu  olgu  sunumunda  akut  sonum  sıkıntısı  nedeni  ile  başvuran  bir  hastad
aki 
mediastinal kitle sunularak konuya dikkat çekilmek istemiştir. 
 
OLGU SUNUMU
Yetmiş
 
yedi yaşında erkek hasta Acil Servise solunum sıkıntısı 
nedeni 
ile başvurdu.
 
Daha önce hipertansiyon dışında başka bir hastalığı olmayan ve sadece anti
hipertansif ilaç tedavisi 
kullanan hastanın solunum sıkıntısının yaklaşık üç hafta önce başladığı, zamanla arttığı ve ilk kez bu 
kadar  şiddetlendiği  öğrenildi.  Son  bir  haftadır  öksürüğü  olduğu  öğrenilen  hastanın  balgam  çıkarma 
hikayesi yoktu.  
İlk bakıda ciddi dispnesi ve 
interkostal çekilmeleri gözlenen hastaya rezerv
uarlı maske 
ile oksijen  tedavisi 
başlandı
.  K
an basıncı 150/100 mmHg, nabzı 112, solunum sayısı 22
/dk 
ve ateşi 
36

C  ölçüldü. N
abız  oksimetre  ile 
ölçülen oksijen satürasyonunun ise 90 
olduğu  belirlendi. 
Fizik 
muayenesinde orofarinks 
normal olarak değerlendirildi. 
Dinlemekle 
bilateral akciğer seslerinin azaldığı 
ancak ral ve ronküsünün ise 
olmadığı  saptandı.
 
Siyanozu  olmayan  hastanın  trakeası  bir
 
cm  sağa 
deviye idi. Hastaya  bronkodilatatör tedavi  uygulanara
k gözleme alındı. Tedavi sırasında yapılan
  kan 
gazı  incelemesinde  PH:7.36,  PO
2
  92, PCO

34  ve  SaO
2
 
%96  olarak  saptandı.
 
Akciğer  grafisinde 
trakeanın sağa belirgin deviasyonu ve mediastinal kitle imajı 
izlendi (Resim 1). Bunun üzerine toraks 
BT ile 
değerlendirilen hastada
 mediastinal bölgede 7,66 X 
6,51 cm çapında düzgün kontürlü, trakeayı 
sağa doğru komprese eden kitle saptandı
 (Resim 2). 
Tedavi ile solunum sıkıntısı azalan hasta Göğüs 
Hastalıkları bölümü ile konsülte edildi ve 
ileri tetkik ve tedavi için 
hospitalizasyon kararı verildi.
 
          
 
Resim 1 
 
 
 
 
 
Resim 2 
TARTIŞMA  VE 
SONUÇ:  Acil serviste 
çalışan  hekimlerin
 
hızla
 
ilerleyen  solunum  sıkıntısı  nedeni  ile 
başvuran  hastalarda  özellikle  trakeanın  deviye
 
olup  olmadığına  dikkat  edilmeleri  ve 
akut solunum 
sıkıntısı ayırıcı tanısında
 mediastinal kitleleri de akla getirilmeleri gereklidir. 
168

P121- 
MULTIPL BEZOARA BAĞLI İNCE BARSAK OBSTRÜKSİYONU 
- OLGU SUNUMU 
 
, Fatih Altıntoprak
1

Kemal Gündoğdu
1
, Murat Yücel
2
, Kıyasettin Asil
3
, Osman Nuri Dilek
1
 

Sakarya Üniversitesi Eğitim
 ve 
Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği
, Sakarya, Türkiye 

Sakarya Üniversitesi 
Eğitim
 ve 
Araştırma Hastanesi, 
 
Acil Tıp Kliniği,
 Sakarya, Türkiye 

Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi, Radyoloji Kliniği,
 Sakarya, Türkiye
 
 
GİRİŞ  VE 
AMAÇ: 
İntestinal  obstrüksiyon
lar 
acil  serviste  sık  karşılaşılan  durumlar  arasında  yer  alır. 
Etiyolojisinde  alışılagelen  nedenlerin  dışındaki 
patolojilerin  ortaya konm
ası  zaman  zaman  ciddi  güçlüklere 
neden olabilir 
ve  de  ileri  tanısal  yaklaşımları  gerektirebilir.  Bu  olguda  i
ntestinal obstrüksiyonlar
ın 
nadir bir 
nedeni olan ince barsakta multipl bezoar 
olgusu ve yaklaşım stratejilerinin
 
sunulması amaçlanmıştır.
 
OLGU SUNUMU: 
Altmış
 
iki yaşında kadın hasta 
dört 
gündür devam eden karın ağrısı ve kusma şikayetleri 
ile  acil  polikliniğe  başvurdu.  Fizik muayenede;  karında  distansiyon  mev
cuttu ve barsak sesleri hiperaktifti. 
Geçirilmiş abdominal girişim hikayesi olmayan hastanın abdominal BT incelemesinde; proksimal ince barsak 
segmentlerinde  dilatasyon  olduğu ve  obstrüksiyon  etyolojisinin jejenum  segmentleri içerisinde  yerleşmiş  2 
adet be
zoar olduğu belirlendi (Resim 1). Acil şartlarda ameliyata alınan hastada jejenumda yerleşmiş olan 
bezo
arlar enterotomi ile çıkartıldı. Ameliyat sonrası dönemi sorunsuz seyreden hasta 5.
 gün taburcu edildi. 
 
 
Resim 1. Abdominal BT
; jejenum segmentlerinde, lümen içiyerleşimli, düzgün sınırlı ve içerisinde hava 
habbecikleri içeren 2 adet bezoar görünümü
 
 
TARTIŞMA  ve  SONUÇ
: 
Sindirilmemiş  gıda  artıklarının  birikmesi  ile  oluşan  fitobezoarlar  belli  coğrafi 
bölgelerde daha sık görülürler.
 
Gastrointestinal sistem anatomisinin değiştirilmesi (peptik ülser ameliyatları)
 
ve 
Diabetes  Mellitus  gibi  intestinal  motiliteyi  etkileyen  hastalıkların  varlığı  bezoar  gelişimini  kolaylaştıran 
faktörlerdir. İnce barsak obstrüksiyon sebepleri arasında bezoarlar son sıralarda yer almaktadırlar. Spesifik 
klinik  bulguları  olmamakla  birlikte  radyolojik  olarak,  özellikle  abdominal  BT,  tanı  koyulmasını  sağlayan 
spesifik görünümleri mevcuttur. 
Tedavi  seçenekleri  olarak  cerrahi  ve  cerrahi  dışı  birçok  yöntem 
tanımlanmıştır.  İntestinal  obstrüksiyona  neden  olduklarında  ise  seçenekler;  enterotomi  ile  bezoarın 
çıkartılması  veya  parçalanarak  çekuma  ilerletilmesidir.  Sonuç  olarak;  intestinal  obstrüksiyon  nedenleri 
araştırılırken nadir de olsa bezoar olasılığı akılda bulundurulmalıdır. 
 
169

P122- 
NADİR BİR ÜST GASTROİNTESTİNAL SİSTEM ACİLİ: AKUT MİDE VOLVULUSU 
- 2 OLGU 
SUNUMU 
 
Fatih Altıntoprak
1
, Ömer Yalkın
1
, Enis Dikicier
1
, Murat Yücel
2
, Orhan Veli Özkan
1
 

Sakarya Üniversitesi Eğitim 
ve 
Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği
, Sakarya, Türkiye 

Sakarya üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp Kliniği, Sakarya, Türkiye
 
GİRİŞ VE 
AMAÇ: 
Nadir görülen bir akut karın sendromu etyolojisi olan akut mide vo
lvulusu saptanan 
2 olgunun sunulması amaçlandı.
 
OLGU SUNUMU 1: 
Ondokuz  yaşında erkek hasta, ani gelişen karın ağrısı ve öğürme şikayetleriyle 
başvurduğu hastanede abdominal BT incelemesi sırasında solunum arresti gelişmesi üzerine entübe 
edilerek  kliniğimize  refere  edildi.  BT  incelemesinde;  karın  içi  serbest  hava  ve  sıvı  ile  birlikte 
intraabdomina
l bölgeyi dolduran büyük bir içi boş organ görünümü (Resim 1)  mevcuttu. Acil şartlarda 
ameliyata alınan hastanın eksplorasyonunda; midenin ileri derecede genişlemiş olduğu, küçük
-büyük 
kurvatura  ekseninde  rotasyona  uğramış  olduğu    ve  fundus  lokalizasyonundan  perfore  olduğu 
belirlendi.  Mide  detorsiyone  edildi  ve  perfore  alan  cerrahi  olarak  tamir  edildi.Yoğun  bakım  takibine 
alınan hasta amaliyat sonrası 8. saatte ex oldu.
 
OLGU  SUNUMU  2: 
Elli  yaşında  kadın  hasta;  son  bir  gün  içerisinde  ani  gelişen  karın  ağrısı;  karın 
şişkinliği  ve  şiddetli  öğürme  şikayetleri  ile  başvurdu.  Fizik  muayenede  karında  ileri  derecede 
distansiyon  mevcuttu. Abdominal  BT  incelemesinde; midenin ileri  derecede  dilate  olduğu ve  küçük
-
büyük kurvatura ekseninde rotasyona uğramış olduğu belirlendi (Resim 2).  Acil şartlarda ameliyata 
alınan  hastanın  karın  eksplorasyonunda;  midenin  küçük
-büyük kurvatura ekseninde rotasyona 
uğramış  olduğu  ve  rotasyon  alanından  perfore  olduğu  belirlendi.  Mide  detorsiyone  edildi  ve 
perforasyon  alanı  cerrahi  olarak  tamir
 
edildi.  Ameliyat  sonrası  yoğun  bakımda  takip  edilen  hasta 
ameliyat s
 
 
onrası 26. günde  ex oldu.
 
   
 
 
Resim 1. M
ide ileri derecede dilate, karın 
içerisinde serbest hava ve sıvı mevcut
 
Resim 2. M
idenin ileri derecede dilate olduğu 
ve volvulus ekseni görülüyor 
 
TARTIŞMA  ve  SONUÇ
: 
Mide volvulusu  terimi, midenin  kısa veya  uzun  ekseni  etrafında  rotasyona 
uğraması  sonucu  oluşan  durumu  tanımlar.  Tanıda  Borchardt  triadı  anlamlıdır  fakat  her  hastada 
saptanamayabilir. Midenin vaskülaritesi oldukça zendin olduğu için nekroz ve perforasyon gelişmesi 
oldukça nadir olmasına rağmen her iki olguda da perforasyon gelişmiş olduğunu saptadık. Akut mide 
170

volvusunun  tedavisinin  cerrahi  detorsiyon  ve  fiksasyon  olduğu  bildirilmesine  rağmen  uygulanacak 
cerrahi prosedüre ameliyat 
bulgularına  göre  karar  verilmelmelidir.  Sonuç  olarak;  akut  mide 
volvulusunun  nadir  görülen,  ameliyat  öncesi  tanısı  genellikle  mümkün  olmayan,  yüksek  morbidite

mortalite  ile  seyreden  ve  gerçekten  acil  cerrahi  tedavi  gerektiren  bir  klinik  durum  olduğu 
hatırlanmalıdır.  
 
 
 
 
 
 
171

P123-  
TRAVMA AYNI, DİSLOKASYON FARKLI
 
 
Murat YÜCEL, Yusuf YÜRÜMEZ
, Şebnem KILIÇ
 
Sakarya Üniversitesi 
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği
, Sakarya, Türkiye 
 
GİRİŞ
  VE AMAÇ
Nadir  olarak  karşılaşı
lan travmatik patella dislokasyonu genellikle uyluk adaleleri 
gevşek  durumda  iken  meydana  gelen  ş
iddetli bir 
travma  sonucunda  oluş
ur.  Ancak 
travmanın 
mekanizması  aynı  olsa 
dahi 
patella  dislokasyonu  farklı  şekil
ler
de  karşımıza  çıkabilir.  Bu  yazıda 
y
üksekten  diz  üzerine  düşmeye  bağlı  iki  farklı  hastadak
i  süperior ve lateral patella  dislokasyonu 
olguları 
sunularak 
acil servis hekimlerine tedavi açısından önerilerde bulunulması amaçlandı.
 
OLGU  SUNUMU  1:  Yirmi 
yaşında erkek hasta 
evde merdivenden 
düşme nedeni ile 
Acil Servisimize 
başvurdu. 
Dizinde 
şiddetli ağrı ve eklem
 
hareketlerinde kısıtlılık şikayetleri olan hastanın dizinde lokal 
ödem ve patella lokalizasyonunda hassasiyet saptandı (Resim 1). 
X-Ray grafide 
patellanın süperiora 
doğru yer değiştirdiği gözlendi, fraktür saptanmadı 
(Resim 2). 
Kapalı redüksi
yon uygulanan hasta uzun 
bacak ateli uygulanarak önerilerle taburcu edildi. 
 
 
 
Resim 1 
 
 
 
Resim 2 
 
OLGU  SUNUMU  2: 
Yirmi beş
 
yaşında erkek hasta 
merdivenden 
düşme 
nedeni ile Acil Servisimize 
başvurdu.  Dizinde
 
ağrı,  deformite  ve 
eklem  hareketinde 
kısıtlılık 
saptanan 
hastanın 
sol  dizinde 
patellanın  laterale  deviasyonu  gözlendi  (Resim  3
).  X-
Ray  grafide  patellanın  laterale  doğru  yer 
değiştirdiği gözlendi, fraktür saptanmadı (Resim 4). Kapalı redüksiyon uygulanan  hasta uzun bacak 
ateli uygulanarak önerilerle taburcu edildi. 
Resim 3 
 
 
 
 
Resim 4 
 
 
TARTIŞMA  VE 
SONUÇ: 
Patella,  benzer  travmalar  sonucunda  farklı  şekillerde  disloke  olabilir. 
Çoğunlukla  laterale  dislokasyon  olur  ve  kendiliğinden  redükte  olabilir
  (2). Süperior dislokasyonun 
redüksiyonu ise mutlaka müdahale gerektirir  (3)
.  Her  iki  dislokasyon  şekli  de  Acil  Servis  hekimi 
tarafından kolaylıkla
 redükte edilebilir. 
172

P124- 
DƏRMAN VƏ QİDA MƏNŞƏLİ KƏSKİN ALLERGİYALARIN MÜALİCƏSİNDƏ 
PLAZMAFEREZİN TƏTBİQİ 
M.M.Ağayev, C. T.Məmmədov, E.İ.Həziyev 
Az
ərbaycan Tibb Universitetininun Tədris Terapevtik Klinikasınının Efferent Terapiya Mərkəzi, 
I v
ə II  Daxili xəstəliklərin propedevtikası kafedraları 
Aktuallıq. Dərman və qida mənşəli allergiyaların ağır gedişli, kəskin formaları zamanı xəstələrin 
h
əyatı  təhlükə  altinda  olduğu  üçün  effektiv  təcili və  təxirəsalınmaz  yardımın  işlənməsi aktual 
problem olaraq qalır.  
M
əqsəd.  Dərman və  qida mənşəəli  kəskin,  ağır  gedişli  allergiyalı  xəstələrin müalicəsində 
plazmaferezin t
ətbiqinin effektivliyini araşdırılması tədqiq edilmişdir. 
Material v
ə metod. Müşahidə altında dərmanlara və müxtəlif qidalara qarşı kəskin allergiyası 
olan 72  x
əstə (14-73 yaşında, 37 qadın və 35 kişi) olmuşdur. Bunlardan 10 nəfərdə generalizə 
olunmuş  kəskin allergik övrə; 36  xəstədə  udma və  tənəffüs  aktlarının  pisləşməsi ilə  qırtlağın 
k
əskin Kvinke ödemi; 12 -  xroniki sağalmayan atopik dermatit ( məişət gənələri və bəzi qida 
m
əhsullarına  allergiya  ilə);  14  müşahidədə  səbəbi məlum olmayan Kvinke ödemi (əsasən, 
dodaqların,  gözlərin və  bədənin digər nahiyyələrinin ödemi ilə)  müşahidə  edilmişdir.  Dərman 
allergiyası  olan  xəstələrinin  əksəriyyətində  allergik reaksiyalar qeyri steroid iltihab əleyhinə 
preparatların və antibiotiklərin istifadəsindən sonra başlamışdır.  
N
əticə. Bütün xəstələrin qanında müalicədən öncə ümumi İgE 300-1000 Uİ/L arasında tərəddüd 
etmişdir. Seçilmiş müalicə taktikasına görə xəstələr 2 qrupa bölünmüşdür. 1-ci qrup xəstələrdə 
d
ərman preperatların tətbiqi ilə konservativ  müalicə vasitələri tətbiq olunmuşdur. Digər qrupdan 
olan x
əstələrə  isə  (2-ci qrup)  dərman    müalicəsi  fonunda həmçinin  diskret (sentrofuqa) 
plazmaferezi t
ətbiq edilmişdir. 
       Plazmaferez t
ətbiq  olunmuş  xəstələrdə  500  ml  plazmanın  bədəndən  çıxarılması  ümumi 
qanda 
İgE səviyyəsinin enərək normal göstəricilərə çatması və təzahür etmiş simptomların ilk 2-
4 saat 
ərzində  aradan  qalxması  müşahidə  edilmişdir.  Həkim tövsiyələrinə  əməl  etmiş,  dərman 
vasit
ələrini qəbul etmiş, pəhriz və qoruyucu rejimə riayət edən xəstələrdə 6 aydan 1 ilə qədər 
müdd
ətdə remissiya müşahidə edilmişdir. 
      Dig
ər qrupdan olan xəstələrdə qanda ümumi İgE 100-300 Uİ/L səviyyəsi arasında variasiya 
etmiş,  müşahidə olunan  simptomların 8-12 saatdan  sonra  yox olmasına  baxmayaraq remissiya 
müdd
əti  1-3 ay təşkil etmişdir. 
      
Aparılan  digər tədqiqat nəticələrinin  analizınə  əsasən belə  qənaətə  gəlmək olar ki
plazmaferez  zamanı  patogenetik  həlqənin hər 3 ünsürü proseduradan sonra  müsbət tərəfə 
d
əyişmişdir.  Bunlardan  qanda  antigenin  konsentrasiyasının  aşağı  düşməsi, periferik qanda 
eozinofil v
ə bazofillərin sayının azalması, qanda  İgE  və digər immunoqlobulinlərin o cümlədən 
immun kompleksl
ərin,  iltihab  mediatorlarının,  damar  keçiriciliyini  artıran  bioloji  aktiv 
madd
ələrin (histamin, bradikinin və  s.) səviyyələrinin  qısa  müddət  ərzində,  kəskin enməsi 
orqanizmin allergik z
ədələnmədən təcili və daha effektiv azad olmasını təmin etmiş və bununla 
da müalic
ə nəticələrinin effektivliyini daha nəzərə çarpan dərəcədə yaxşılaşdırmışdır. 
Yekun. D
ərman və qida mənşəli həyat üçün təhlükə yaradan kəskin allergiyaların müalicəsində 
plazmaferezin t
ətbiqi allergik vəziyyətlərdə  təcili və  təxirəsalınmaz  yardımın  daha  effektiv 
aparılmasına kömək edir. 
173

P125- 
SİSTEM QIRMIZI QÜRDEŞƏNƏYININ İNTENSİV TERAPİYASI 
Sahib Musayev     
ATU.Ped-Fak.Daxili x
əstəliklər kafedrası. 
Son 30-40 ill
ərdə sistem gırmizi gurdeşənəyının müalicəsində innovasion müalıcə metodlarinin 
t
ədbiqinə baxmayarag xəstələrin 20-30% xəstəliyin ilkin dövrlərində həyatlarını itirirlər. 
X
əstəlıyın  əsas patogenezində  Th1 immun cavabla əlaqədar olaraq  iltihabyönlü sitokinlərin 
sintezi il
ə  antiiltihabi sitokinlər  arasındakı  balansın  pozulması  durur.Eyni  zamanda 
orqanospesifik autoantitell
ərin hiperproduksiyası  immun  komplekslərin  əmələ  gəlməsi ilə 
müşaiyət olunur.Bu isə  öz  növbəsində  poliorqan yetərsizliyinə  gətirib  çıxarır  ki,  göstərilən 
v
əziyyət təxirəsalinmaz tibbi yardımı qachılmaz edir. 
Sistem  girmizi  qurdeşənəyininin proqnostik ciddi faktorları:tez  proqressivləşən Lupus 
nefrit,i
ldırımvari  vaskulit,katastrofik  fosfolipid  sindromu,pnevmanit(hemorragik  alveolit) 
m
ərkəzi sinir sisteminin zədələnməsi və poliserozitdir. 
Material v
ə  metodlar:  Tədqiqata 23 nəfər    sistem  qırmızı  qurdeşənəyinə  (ACR  1999)tutulmuş 
x
əstə  cəlb  olunmuşdur.Bunlardan  14/23-lupus nefrit:mərkəzi  sinir sistemininin 
z
ədələnməsi 5/23: lupus pnevmanit 11/23: lupus artrit 17/23:livedo 
retukularis5/23:fosfolipid sindromu7/23: immunoloji d
əyışikliklər21/23 və  19 səstə 
hematoloji d
əyişiklıklərlə xarekterizə olunmuşlar.İntensiv terapiya  vena daxili 1000 mq 
Metilprednizolon(MP)
N3./ORİON/  Tsiklofosfan  1000mqN1/TF/.üç gun ərzində 
aparılmışdır. Sonra ayda bir dəfə  vena daxıli 1000mqMP+TF1000mq altı ay ay ərzində 
h
əyata  keçirilmişdir.Terapiyanın  effektivliyi    sistem  qırmızı  qurdeşənəyinin aktivlik 
ideksin
ə(SLEDAI), autoimmun göstəricilərə və hematoloji musbət dəyişikliklərə əsasən 
d
əyərləndirilmişdir. 
N
əticə:Sistem qırmızi qurdeşənəyinin proqramlı intensiv terapiyası effektiv mualicə metodu 
olaraq h
əyati vacib orqanların funksional vəziyyətinin saxlanılması uçun adekvat mualicə usulu 
sayila bil
ər. 
174

P126- 
Çocuklarda bronşiyal astım atağı 
için nebülizör terapisi 
Eyubova, A.A. Panahova T.T. 
Azerbaycan Tıp Üniversites 
Çocuk Hastal
ıklar Bölümü 2
 
Bakü, Azerbaycan 
Son yıllarda, nebülizör terapisi bronşiyal astım tedavisinde daha geniş bir yer kaplıyor. 
 
Küçük yaşlı çocuklarda nebülizör ile tedavi ulusal programda önemli bir yere tutmuştur.
 
Bronşiyal astımın tedavisinde tekrar B
-
2 kullanımı, hafif atakta salbutamol sülfat 0,1 mg/kg, orta
-
ağır 
ve ağırda 0,15 mg/kg (5 mg’dan çok olmamak şartı ile), fenoterol
 hidrobromid-0,25-1 mg (5-20 damla). 
Bromür-M-
kolinejik  reseptör  bloker  ipratropium  bromid  dozu  yaşına  bağlı  olarak  125  mkg’dan  250 
mkg’a kadar kullanılır. Ağır atakta ipratropium bromidi B
-2 agonistlerle kombinasyon yaparak bir saat 
esnasında  3 defa 250 mkg’lık dozlarla tekrarlanabilir. Sonrasındaki dozlar ise 4
-6 saat sonra verilir. 
Hafif atak için, spazmolitik ilacın bir inhalasyonu yeterlidir. Ancak orta/ağır ve ağırda ise, inhalasyonu 1 
saat süre ile 20 dakikada bir tekrarlamak gereklidir.  
İnhalasyonun olumlu sonuçları arasında nefes darlığının, hırıltılı nefesin azalması ve çocuğun önceki 
aktifliğinin tekrar kazanılması vardır. Spazmolitikler etki göstermediğinde terapiye glükokortikosteroit
ler 
ilave edilir.  
Nebülizörün  kullanımı  kolay ve kendisi  portatiftir.  Bu nedenle  ev,  poliklinik ve  stasyoner  şekillerinde 
kullanılabilir.
 
Ailenin  nebülizör  tedavisi  ile  ilgili  bilgilendirilmesi  ağır  astım  ataklarını  önlemeye  ve  ebeveyn  ve 
çocuğun stres düzeyinin azalmasına yardımcı olur. Nebülizör tedavisinin geliştirilip, acil yardıma dahil 
edilmesi,  hastaneye  yatırılan  bronşiyal  astımlı  çocukların  sayısını  azaltmanın  yanı  sıra  parenteral 
terapiye duyulan ihtiyacı azaltır.
 
 
175

P127- 
ACİL SEVİSTE NADİR BİR DURUM: 
POSTERIOR REVERSIBLE ENCEPHALOPATHY 
SYNDROME  ( PRES ) 
 
Mehmet Fatih Yetkin*, Omer Salt**, Polat Durukan**, Fusun Ferda Erdogan*, Seda Ozkan** 
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji AD* , Acil Tıp AD**
 
 
Giriş:
 Posterior reversible encephalopathy syndrome (PRES); 
T2 ağırlıklı MRI sekanslarında bilateral 
parietooksipital  loblarda  yüksek  sinyal  yoğunluğunun  görüldüğü  tipik  semptomları  olan  bir  kliniko

nöröradyolojik durumdur. Bu durumu tetikleyen pekçok mekanizma olma
sına  rağmen  esas 
patofizyolojik nedenin kan- 
beyin  bariyerindeki  yetersizlik  olduğu  düşünülmektedir.
 
Bu  vakayı 
sunmaktaki  amacımız  hipertansiyonla  ilişkili  nörolojik  semptomlar  hakkında  acil  tıp  hekiminin  her 
zaman uyanık olması gerektiğini vurgulamaktır.
 
Olgu: 
30  yaşında  bayan  hasta  acil  servisimize  generalize  tonik
-
klonik  nöbet  geçirme  sonrası  şuur 
değişikliği şikayeti ile getirildi. Böbrek yetmezliği nedeniyle 6 yıldır hemodiyalize giren ve hipertansiyon 
öyküsü olan hasta son 2 gündür antihipertansif ila
çlarını almamakta imiş. Başvuru anında tansiyonu 
200\
120  mmHg  idi.  Hasta  postiktal  durumda  idi.  Fizik  muayenesinde  patoloji  saptanmadı.  Nörolojik 
muayenede  pupiller  izokorik,  ışık  refleksi  bilateral  pozitif,  ense  sertliği  ve  patolojik  refleks  yok  idi. 
Hemogram ve biyokimya parametreleri BUN – 
kreatinin hariç normal sınırlarda ve kan gazında patoloji 
yok idi. 
Hastanın  çekilen  kraniyal  bilgisayarlı  tomografisinde  bilateral  oksipital  bölgelerde  ılımlı 
hipodens alanlar tespit edilmesi üzerine hastaya magnetik  r
ezonans görüntüleme uygulandı. MRI da 
T2 ağırlıklı sekansta bilateral oksipital lob beyaz cevherinde hiperintens lezyonlar tespit edilmesi ve 
klinik  semptomlar  ışığında  hastaya  PRES  tanısı  konulup  rekürren  konvülziyondan  hastayı  korumak 
amaçlı 20mg
\kg sodi
um valproat yüklemesi yapıldı. Nitrogliserin serebral vazodilatasyon yapıp ödeme 
neden olduğu ve PRES’i
 
tetiklediği belirtildiği için hastaya esmolol infüzyonu başlandı. 
 
Sonuç: 
Nöroloji yoğun bakıma yatırılan hastanın kan basıncı regülasyonu ile kliniğind
e tam düzelme 
sonrası şifa ile eksterne edildi.
 
 
176

 
 
 
Şekil 1 : Bilgisayarlı tomografide her iki oksipital lobda ılımlı hipointens alanlar 
 
 
177

 
 
Şekil  2  :  T2  ağırlıklı  MRI  görüntülemede  her  iki  oksipital  lobda  subkortikal  beyaz 
cevherde hiperintens lezyonlar 
178

P128- 
TRAKEOSTOMİDEN YABANCI CİSİM ASPİRASYONU
 
 
Polat Durukan*, Ali Duman*, Seda Özkan*, Ömer Salt*, 
Leyla Hasdıraz**, Fahri Oğuzkaya**
 
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD*, Göğüs Cerrahisi AD**
 
Giriş

Trakeobronşial yabancı cisim aspirasyonu hayati tehlikesi olan ve acil girişim gerektiren önemli 
bir klinik tablodur. Yabancı cisim aspirasyonları çocuklara oranla yetişkinlerde daha nadir görülen ve 
bazen ölümle sonuçlanabilen ciddi bir sorundur 
En  sık  görülen  semptom,  aspirasyon  sonrasında  boğulurcasına  devam  eden  şiddetli  öksürüktür. 
Hışıltılı  solunum,  kronik  öksürük,  ses  değişikliği veya  kısıklığı, tekrarlayan  akciğer  enfeksiyonu  olan 
olgularda yabancı cisim aspirasyonu daima akılda tutulmalıdır. 
 
Olgu: 
Dokuz  yıl  önce  larenks  kanseri  nedeniyle  trakeostomi  açılan  78  yaşın
daki erkek hasta, acil 
servise trakeostomi kanülünü temizlerken öksürük sonrası cımbızı aspire etmesi nedeniyle başvurdu. 
Hastanın nefes darlığı ve öksürük şikayeti mevcuttu. Hastanın fizik muayenesinde sağ tarafta solunum 
sesleri azalmış, siyanotik ve dispneikti. Çekilen PA akciğer grafisinde karina üzerinde, bir ucu sağ ana 
bronşa uzanan, 
radyoopak yabancı cisme ait homojen dansite artışı izlendi.
 
Ameliyathanede  trakeostomi  stomasından  aerosol  lidokain  verildikten  sonra  rijit  bronkoskopi 
uygulandı.  Bronkoskopide  karina  üzerinde  parlak  refle  veren  yabancı  cisim  görüldü.  Yabancı  cisim 
forseps yardımıyla çekilerek çıkarıldı.
 
Sonuç:  Bu 
olgu, trakeostomili  hastaların ve  yakınlarının  stoma  bakımı  konusunda  iyi  eğitilmelerinin 
gerektiğini  göstermiştir.
  Deneyimli 
uzman  tarafında  yapılan  rijit  bronkoskopi  yabancı  cisim 
aspirasyonunda güvenilir ve etkili bir tanı ve tedavi yöntemidir.
 
 
 
179

 
 
 
 
180


Yüklə 262,64 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©azkurs.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin