BİLDİRİ KİTAPCIĞI
1
P1-
AKUT KORONER SENDROMLARDA ENFLAMATUAR ETİYOLOJİ
Sedat Koçak*, Ali Dur**
, Cesareddin Dikmetaş
*, Feridun Koyuncu***
Esma Erdemir*, A.
Sadık Girişgin
*
, Başar Cander
*, Mehmet Gül*
*Konya Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Konya, Tür
kiye
**Bezmialem V
akıf
Üniversitesi Acil Servisi
, İstanbul, Türkiye
***Mevlana Üniversitesi Tıp Fakültesi
Acil Servisi, Konya, Türkiye
Giriş
:
Ateroskleroz ve buna bağlı
Akut koroner sendrom (AKS) etiyolojisinde enfeksiyon ajanlar
ının
ve
enflamatuar mediyatörleri
n rol oynadığına dair güçlü kanıtlar mevcuttur.
Bu çalışmada
AKS ile acil
servise başvuran hastalarda enflamatuar belirteçlerin er
ken ve geç dönemdeki düzeyleri belirlenerek
AKS ile ilişkisi
araştırıldı
.
Yöntem:
AKS düşündüren şikayetlerle acil servise başvuran hastalardan, daha sonra koroner
anjiografi uygulanıp damar lezyonu tespit edilenler çalışmaya dahil edildiler. Hastaların başvuru
esnasında ve 24 saat sonra serum prokalsitonin, ESR, WBC ve hsCRP düzeyleri ölçüldü. Akut ya da
kronik kardiyova
sküler ve enflamatuar hastalığı olmayanlardan oluşturulan kontrol grubu değerleri ile
karşılaştırıldı. Elde edilen veriler, SPSS 13.0 programına aktarıldı. Verilerin istatistiksel analizi
,
Wilcoxon ve Mann Whitney-
U testi kullanılarak yapıldı.
p<0.05 olan
sonuçlar istatiksel olarak anlamlı
kabul edildi.
Bulgular:
Çalışma 46 hasta [33’ü (%71.8) erkek, yaş ortalaması 64.
5] ve
39 sağlıklı gönüllü
[28’i
(%71.8) erk
ek, yaş ortalaması 41.9]
ile gerçekleştirildi. Hastaların başvurudaki ortalama ve ortanca
değerleri sırasıyla hsCRP
:7.9±5.0 mg/ml-9.9 mg/ml, PCT:0.4±0.6 ng/ml-0.2 ng/ml, WBC:12.6±4.3 k/ul-
12.1 k/ul, ESR:23.6±18.7 mm/h-18 mm/h olarak; kontrol grubunun ise
hsCRP
:1.7±1.2 mg/ml-1.2
mg/ml, PCT:0.05±0.06 ng/ml-0.02 ng/ml, WBC:6.8±1.8 k/ul-6.5 k/ul, ESR:5.4±4.3 mm/h-4.0 mm/h
olarak tespit edildi.
Hastalardan elde edilen enflamatuar belirteç değerleri kontrol grubuna göre anlamlı
yüksekti (hepsinde p<0.001). 24 saat sonraki
değerlerde ise WBC hariç (p>0.5)
hsCRP (p=0.001),
PCT (p<0.001) ve ESR (p=0.001)
değerl
eri
nde yine anlamlı yükseklik mevcuttu.
Sonuç: Elde edilen sonuçlar AKS’lu hastalarda erken dönemde enflamatuar belirteçlerin kanda
yükseldiğini ortaya koymuştur. Bu sonuç ateroskleroz etiyolojisinde
enflamasyonun önemli rolü
olduğunu ortaya koyan çalışmaları teyid etmektedir. Ancak süreç içerisindeki temel fonksiyonu, tanısal
yönü, tedaviye etkisi kapsamlı çalışmalarla ortaya konulmalıdır.
Sorumlu Yazar: Dr. Sedat Koçak
+90 332 2236769
sedatk@selcuk.edu.tr
2
P2-
GELİNCİK OTU (PAPAVER RHOEAS)
ZEHİRLENMESİ: 3 OLGU BİLDİRİMİ
*Sedat Koçak, **Keziban Karabulut, *Himmet Nak, *B
aşar Cander
*
Konya Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Konya, Türkiye
**
Şırnak Devlet Hastanesi Acil Servisi, Şırnak, Tü
rkiye
Giriş:
Gelincik otu ülkemizde
yaygın olarak bulunan bir bitkidir.
H
alk arasında
şifalı bitki olarak
kullanılmaktadır.
Burada gelincik otu yeme sonra
sı
santral sinir sistemi
semptomları
gelişen 3 olgu
sunuldu.
Olgu1: 29
yaşında bayan hasta,
gelincik
otu yedikten yaklaşık 1.5
-2 sa
at sonra, bulantı
-
kusma, kasılma
şikayetleri ile kliniğimize başvurdu. Fizik muayenede apatik, kooperasyon zayıf, vital bulgular normal
sınırlarda idi. Pupiller ileri derecede miyotik idi. Diğer sistem muayenelerinde özellik y
ok idi. Hasta bir kez
tonik nöbet geçirdi.
24 saatlik takip sonrası
önerilerle taburcu edildi.
Olgu 2:
9 yaşında bayan hasta, olgu 1’in kızı, dişlerinde kil
i
tlenme, şuur değişikliği, kasılma şikayeti ile
annesi ile birlikte getirildi.
Muayene bulguları annesi ile benzerdi. Geldikten 1 saat sonra ajitasyonları
başladı. 5 dakika süren jeneralize tonik
-klonik nöbet geçirdi. 24 saat izl
emde başka problem olmadı.
Önerilerle taburcu edildi.
Olgu 3:
57 yaşında erkek hasta, uzun süredir geçmeyen öksürüğüne iyi geleceği düşüncesiyle gelincik
ot
u yiyor. Alımdan iki saat sonra, halsizlik, baş dönmesi ve uykuya meyil
şikayet
ler
i ile kliniğimize
başvurdu. Fizik incelemede ileri derecede miyotik pupiller dışında özellik yoktu. 4 saat sonra bulguları
geriledi. Bir gece izlem sonrası önerilerle taburcu edildi.
Sonuç: Gelincik otunun bilinçsizce tüketilmesi, özellikle SSS ile ilgili olu
msuz etkilere yol açmaktadır
.
Yalnızca çocuk olguda jeneralize nöbet görülmesi çocukların daha fazla etkilenebileceği izlenimini
uyandırmıştır.
Olgularda mortalite ya da sekel nörolojik bulgu
görülmemiştir. Acil servise şuur değişikliği ve
fokal ya da yaygın nörolojik semptomlarla başvuran hastalarda yabani ot zehirlenmeleri akılda
tutulmalıdır.
Ayrıca
Gelincik otu ve benzeri bitkilerin bilinçsizce tüketilmemesi için
eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerine
önem verilmelidir.
Sorumlu Yazar: Dr. Sedat Koçak
+90 332 2236769
sedatk@selcuk.edu.tr
3
P3-
AKUT KORONER SENDROM VE AKUT İSKEMİK STROKTA İSKEMİ MODİFİYE ALBÜMİNİN
TANISAL DEĞERİ
*Birsen Ertekin, **Sedat Koçak, **
Abdullah Sadık Girişgin, **Başar Cander,
**Mehmet Gül, ***Sibel Döşeyici, ****Zerrin Defne Dündar
*Beyhekim Devlet Hastanesi Acil Servisi, Konya, Türkiye
**Konya Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Konya, Türkiye
*** Konya Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı, Konya, Türkiye
****Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Konya, Türkiye
Giriş:
Ak
ut koroner sendrom (AKS) ve akut iskemik strok (AİS) şüphesi ile acil servise başvuran
hastalarda iskemi modifiye albuminin (İMA) tanısal değerini ve hangi iskemik olayda daha anlamlı
değeri olduğunu ortaya koyabilmektir.
Yöntem:
Çalışmaya Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Acil Tıp Ana Bilim Dalı’na AKS ve AİS
şüphesi ile başvuran 18 yaş üzerindeki hastalar dahil edildi. Çalışma kontrol grubu ve iki hasta grubu
olmak üzere üç grupta yürütüldü. Her bir grupta 30 kişi yer aldı. Gruplardan alınan kan örn
eklerinde
spektrofotometrik yöntem ile serum İMA düzeyleri ölçüldü. ROC eğrisine göre grupların ayrı ayrı
sensivite ve spesifisite değerleri hesaplandı. Gruplar arası İMA değerleri karşılaştırıldı ve İMA
değerlerinin Troponin, CRP ve WBC ile korelasyonu değerlendirildi.
Bulgular:
Her iki hasta grubunun İMA değerleri, kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı yüksek
bulunmuştur (p<0.001). Bu anlamlılık AİS grubunda daha belirgin idi (mean rank AİS için:99.8, AKS
için:88.3). AKS grubunda optimum İMA cutoff değeri 0.94 ABSU için sensitivite % 83, spesifisite %90
ve AİS grubunda optimum İMA cutoff değeri 0.93 ABSU için sensitivite % 86, spesifisite %87 olarak
tespit
edilmiştir. AKS ve AİS grupları karşılaştırıldığında İMA değerleri arasında istatistiksel olarak
anlamlı bir fark tespit edilmemiştir (p=0.26). AKS ve AİS grubunda İMA’nın Troponin, CRP, WBC ile
arasında anlamlı bir korelasyon bulunamamıştır.
Sonuç: Hem A
KS hem de AIS’un erken tanısı çözülmesi gerekli bir
sorun olmaya devam etmektedir.
AKS ve AİS hastalarından erken dönemde elde edilen IMA değerleri, bu hastalıklarda IMA’nın
bağımsız bir tanısal belirteç olma potansiyelini ortaya koymuştur. AIS grubunda bu
daha belirgin
bulunmuştur. Ancak geniş popülasyonlu çalışmalara ihtiyaç vardır.
Sorumlu Yazar: Dr. Sedat Koçak
+90 332 2236769
sedatk@selcuk.edu.tr
4
P4-
VENÖZ TROMBOEMBOLİ HASTALARINDA İSKEMİ MODİFİYE ALBÜMİNİN TANISAL
DEĞERİ
*Sedat Koçak, **Birsen Ertekin, ***Mehmet Nuri Bozdemir, *Mehmet Ergin,
*
Başar Cander,
****Zerrin Defne Dündar
*Konya Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı,
Konya, Türkiye
**Beyhekim Devlet Hastanesi Acil Servisi, Konya, Türkiye
***Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Antalya, Türkiye
****Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Konya, Türkiye
Giriş:
Venöz tromboemboli (VTE), pulmoner emboli (PE) ve derin ven
trombozundan (DVT) oluşan
bir
hastalık kompleksidir. VTE tanısında tüm dünyaca kabul görmüş spesifik bir biyobelirteç yoktur.
Burada akut PE ve DVT’li hastalarda İskemi modifiye albüminin (İMA) tanısal değeri araştırıldı.
Yöntem:
Çalışmaya
bir üniversite hastanesi acil servisin
e akut PE ve DVT şüphesi ile başvuran, 18
yaş üzerindeki
hastalar dahil edildi. Çalışma her birinde 30 hasta bulunan, iki hasta grubu ve bir
kontrol grubu olmak üzere üç grupta yürütüldü. Hasta gruplarında tanı konulur konulmaz kan örneği
alındı. Gruplardan alınan kan örneklerinde spektrofotometrik yöntem ile serum İMA düzeyleri ölçüldü.
ROC eğrisine göre grupların ayrı ayrı sensivite ve spesifisite değerleri hesaplandı. Gruplar arası İMA
değerleri karşılaştırıldı ve İMA değerlerinin Troponin, CRP, WBC ve D
-dimer ile korelasyonu
değerlendirildi.
Bulgular: Has
ta gruplarının İMA değerleri
kontrol grubu İMA değerleri
nden
anlamlı
olarak yüksek
bulunmuştur (p<0.001). PE grubunda İMA cutoff değeri 0.90 ABSU için sensitivite % 83, spesifisite
%77 ve DVT grubunda İMA cutoff değer
i 0.85 ABSU için sensitivite % 76, spesifisite %60 olarak tespit
edilmiştir. PE grubu İMA değerleri anlamlı olarak daha yüksek tespit edilmiştir (p=0.
024, mean rank PE
için:91.2, DVT
için:65.9). İMA değerleri ile Troponin, CRP, WBC ve D
-
dimer ile arasında anlamlı bir
korelasyon bulunamamıştır.
Sonuç:
VTE bazen hayatı tehdit edici olabilmektedir. Bu nedenle noninvaziv ve hızlı sonuç veren
tanısal yöntem arayışları devam etmektedir. İMA özellikle hızlı yükselen serum düzeyleri ile dikkat
çekmektedir. Çalışmamız
İMA’nın PE tanısında kullanılabilir bir belirteç olma potansiyeli olduğunu
telkin etmektedir. DVT tanısı için ise, sınırlı bir değere sahip olduğu belirlenmiştir
.
Sorumlu Yazar: Dr. Sedat Koçak
+90 332 2236769
sedatk@selcuk.edu.tr
5
P5-
CİDDİ VALPROİK ASİT ZEHİRLENMESİNDE L
-
ORNİTİN,
L-ASPARTAT UYGULAMASI: OLGU
SUNUMU
Sedat Koçak, Esma Erdemir, A.Sadık Girişgin,
Mehmet Ergin
Konya
Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı
, Konya, Türkiye
Giriş:
Valproik asit (VA)
geniş
spektrumlu bir antiepileptiktir. T
erapötik aralığı dar ve psiki
yatrik
olgularda da
kullanılıyor olması zehirlenme
olgularında artışa yol açmıştır
. Burada yüksek doz VA
alımı ile kliniğimize başvuran genç erkek hastanın klinik seyri ve uygulanan tedavi tartışıldı.
Olgu sunumu:
21 yaşındaki
erkek hasta
, intihar amacıyla 60g
oral VA
alma şikayeti ile kliniğimize
başvurdu. Başvuruda genel durumu orta, uykuya eğilimli, vital bulguları stabildi. Fizik muayenede hafif
hipotansiyon dışında özellik yoktu. Tıbbi geçmişinde majör depresyon ve epilepsi mevcuttu.
Rutin
laboratuar
tetkiklerinde özellik yoktu. Takibi esnasında şuur bozukluğu ilerleyen, serum VA ve
amonyak düzeyleri çok yüksek bulunan hast
a yoğun bakıma alındı. Hastaya,
hepatik yetmezlikli
hastalarda a
monyak düzeyini düşürmek için kullandığımız
L-ornitin, L-aspartat (LOLA) parenteral
olarak
uygulandı. Hastanın izlemde
serum amonyak v
e VA düzeyleri hızla düştü. Klinik tablosu
düzeldi. Hasta 4. günün sonunda önerilerle taburcu edildi.
Sonuç:
Yüksek doz VA
alımların
da SSS
depresyonu, koma, solunum yetmezliği, böbrek yetmezliği,
hepatit, hiperamonyemi ve pankreatit gibi birçok patoloji görülebilir
.
Literatürde tedavinin, destek
tedavisi olduğu bildirilmiştir. L
-
karnitin, nalokson gibi ilaçları
kullanan
çalışmalar vardır. Ciddi olgularda
hemodiyaliz ve hemoperfüzyon önerilmektedir. Ancak
LOLA uygulamasına dair bir bilgiye
rastlanamamıştır.
VA zehirlenmelerinde LOLA’ın hiperamonyeminin düzeltilmesine katkı
sağlayabileceğini düşünmekteyiz. Bununla birlikte, hepa
totoksisite ve serum VA düzeyleri üzerine
etkisi olup olmadığı karşılaştırmalı çalışmalarla ortaya konulmalıdır.
Sorumlu Yazar: Dr. Sedat Koçak
+90 332 2236769
sedatk@selcuk.edu.tr
6
P6-
BİR OLGU SUNUMU: “MARİHUANA KULLANIMINA BAĞLI
AKUT
İNME
”
İNAL T*, KÖKSAL Ö*, AYDIN ŞA*, ARMAĞAN E*, ÖZDEMİR F*, KÖSE A*
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Bursa, TÜRKİYE
Giriş:
Cannabis sativa bitkisinden elde edilen ve etkilerini delta-9-tetrahydrocannabinol (THC) ile
oluşturan, “marihuana” t
üm dünyada en çok suistimal edilen maddelerden biridir. Klinik etkileri solunum
sistemi, santral sinir sistemi, psikiyatrik
bulgular şeklinde
o ve bu etkiler genellikle geçicidir.
Bu yazıda
marihuana kullanımına bağlı genç bir inme olgusunun sunumu amaçlanmıştır.
Olgu Sunumu:
23 yaşında erkek hasta
acil servise(AS)
şuur bulanıklığı
ve
vücut sağ yarımında
güçsüzlük şikayetiyle getiril
di. Bilinen madde
kullanım öyküsü olan hastanın
nörolojik ba
kısında; ş
uur
açık, nonkoopere, dezoryante, mikst afazik
ti. S
ağda üst
ekstremitede 1/5 ve alt ekstremitede 2/5 motor
gücünde hemiparezisi mevcut
, sağ nazolabial
oluk silik,
sağda
babinski pozitift
i. AS’ de yapılan
laboratuar tetkikleri normaldi. Toksikolojik taramada Cannabioid (++++
) saptandı.
Kranial
tomografisinin normal ol
ması üzerine,
çekilen difüzyon
ağırlıklı
magnetik rezonans görüntülemesinde
solda temporafrontal bölgede
4x5 cm boyutlarında akut infarkt saptandı
(Şekil 1
, 2). N
öroloji kliniğine
ya
tırıl
an hastada
klinik düzelme olmadı ve mevcut haliyle taburcu edildi.
Sonuç:
Marihuana kullanımı
yla
serebrovasküler iskemi ve infarkt arasında bir ilişki olabileceği
gösterilmiş
, anca
k hangi mekanizmalarla bunu gerçekleştirdiği
bilinmemektedir
. Büyük bir olasılıkla
THC
‘in vazokonstriktif etkisi sonucu gelişen vazospazm bu mekanizmadan sorumludur. Diğer olası
mekanizmalar; sistemik hipotansiyon, değişken serebral otoregülasyon, değişken serebral kan akımı,
vaskülit, serebral vazokonstriksiyon sendromu ve atrial fibrilasyonlu kardiyak embolidir. Bunlardan
birkaçı bir arada olabilirse
de, inme nedeni
ni açıklayan bir kanıt
henüz
bulunamamıştı
r. Literatürde
THC’ nin
akut vazospastik etkiler ve değişken serebral kan akımı sonucu
rekürren inme nedeni
olabileceğine dair
bildirimler
vardır.
Marihuana kronik kullanımda serebrovasküler sistemde ciddi
zararlara yol açabilen bir madde
olup, genç inme olgularında kullanımı sorgulanmalı
ve gerekirse toksik
tarama yapılmalıdır.
Sorumlu Yazar: Yrd.Doç.Dr.Özlem KÖKSAL
koksalozlem@gmail.com
05325876137
7
Şekil 1: Olguya ait difüzyon sekanslı kranial magnetik rezonans görüntüleme.
Şekil 2: Olguya ait kranial magnetik rezonans görüntüleme.
8
P7-
SEPSİS, CİDDİ SEPSİS ve SEPTİK ŞOKTA AKUT FAZ REAKTANLARININ PROGNOSTİK
DEĞERİ
Mehmet Gül
*, Başar Cander*, Mehmet Ergin*, M.Akif Önal*, Cesarettin Dikmetaş*,Çetin Savaş*
*Konya Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Acil Tıp AD, Konya/TÜRKİYE
AMAÇ: Sepsis, c
iddi sepsis ve septik şok ön tanısı ile acil servis kritik yoğun bakım ünitesine alınan
hastaların akut faz reaktan parametreleri ile prognozunu arasındaki ilişkiyi tespit etmek.
YÖNTEM:
Bu çalışmaya Konya Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Acil Servis Kritik Bakımında sepsis,
ciddi sepsis ve septik şok tanıları ile takip edilen 18 yaş üstü 50 hasta alındı. Hasta sonuçları
açısından yoğun bakım mortalitesi primer sonlanım noktası olarak belirlendi. Hastaların kritik bakım
kabulünde (0.saat) ve 48.saat Beyaz
küre (BK) sayısı, C
-reaktif protein (CRP) ve prokalsitonin (PRC)
değerleri kayıt altına alındı.
BULGULAR: Tüm hasta grubunda 0.ve
48.saat BK, CRP ve PCR değerleri arasında fark saptanmadı.
Mortal seyreden grup ile mortal seyretmeyen grup arasında 0.ve 48.saat BK değerleri ve PRC
açısından fark saptandı (p<0.05). Ayrıca mortal seyreden grupta 0.ve 48.saat CRP değerleri açısından
anl
amlı fark saptandı.
SONUÇ: H
asta sayısı açısından kısıtlılık olmak ile birlikte 0.saat ve 48.saat BK değerlerinde azalma,
CRP
değerlerinde yükselme ve PRC değerlerinde azalma eğilimi sepsis tanısı ile takip edilen
hastalarda prognostik faktör olma yönünde umut vericidir.
İletişim Bilgileri:
Doç Dr Mehmet GÜL
Konya Üniversitesi Meram tıp Fakültesi Acil Tıp AD,
Meram / Konya / Türkiye
e-mail:
mehmetgul156@yahoo.com
tel: 0 332 2237242
9
P8-
THE PREVALANCE OF DYSPEPSİA AMONG DİSASTER SURVİVORS İN
EARTHQUAKE-
HİT TURKİSH AREA: IMPACT OF A NATURAL DİSASTER ON
DYSPEPSİA
Ahmet Cumhur Dülger*, Hayriye Gönüllü**, Naci Aldemir*, Mahmut Dede*,
Davut Demirkıran
*,
Recep Dursun***
*
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD, Van,Türkiye
**Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD, Van,Türkiye
***Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Servis, Van, Türkiye
Aims: On october 23, 2011, a 7.2 magnitude earthquake that killed more than 1000 in the
Turkish city of Van, resulted in one of Turkey’s worst natural disasters. However, there are no
data on the prevalence of dyspepsia patients who experienced the earthquake. So, the aim of
this study was to examine the prevalence of dyspepsia among patients who suffered from
recent Van earthquake.
Methods: Between October 23, 2011 and 26 March 2012, 78550 adult patients who admitted
to our emergency clinic were included in the study. According to most recent consensus
committee, Rome III, dyspepsia was defined as the presence of gastrointestinal symptoms
including postprandial fullness, early satiation, epigastric pain and epigastric burning.
Obtained results compared with pre-disaster data those from 15602 patients in the same
emergency unit during the corresponding period of the previous year. Comparisions between
groups were performed by the Mann- Whitney U-test. The differences were considered
statistically significant at P<0.001. Calculations were performed using conventional software
(SPSS 12).
Results: Dyspepsia was observed in 3717 of 78550 (4.73 %) disaster survivors. In control
group, dyspepsia was found in 165 of 15602 ( 1.1 %) patients. We found significantly higher
rates of dyspepsia in disaster survivors compared to the former data obtained from hospital
records (p<0.001).
Conclusion: These results suggested that recent earthquake could contribute to develop
dyspepsia in disaster survivors.We may postulate that disaster-related conditions may play a
key role to accelerate the dyspesia.
10
P9-
Eşzamanlı Unilateral Renal Agenezi
Dostları ilə paylaş: |