pit etmiş ve bir zamanlar ilişkilendirildiği siyasî yüklerinden arındırmıştır. Örneğin M artin Seliger
(1 9 7 6 ) ideolojiyi, “amaçları verili bir sosyal düzeni muhafaza etmek, düzeltmek, yok etmek veya
yeniden inşa etm ek gibi bir derdi olup olmadığına bakmaksızın, örgütlü sosyal eylemin araçları ile
amaçlarını varsaymak, açıklamak ve haklılaştırmak için başvurulan fikirler kümesi” olarak tanımlar.
Bundan dolayı ideoloji, eylem yönelimli düşünce sistemidir. Böyle tanımlandığında ideolojiler, ne
iyi ne kötü, ne doğru ne yanlış, ne açık ne kapalı, ne özgürleştirici ne de baskıcıdırlar -ideolojiler
bunların hepsi olabilirler.
Bu sosyal-bilimsel ideoloji kavramının değeri, tüm “izm ler’e, liberalizmden Marksizme, mu
hafazakârlıktan (
conservatism) faşizme vs., uygulanabilmesi anlamındaki kapsayıcı olma niteli
ğinden doğar. Olumsuz ideoloji kavramının sakıncası, yüksek derecede kısıtlayıcı olmasındandır.
Marx (bkz. s. 135), liberal ve muhafazakâr fikirleri ideolojik, kendisininkini ise bilimsel görmüş
tür; liberaller, komünizm ve faşizmi ideoloji olarak sınıflandırırken, liberalizmin de bir ideoloji ol
duğunu kabul etmeyi reddederler; geleneksel muhafazakârlar liberalizmi, Marksizmi ve faşizmi
ideolojik oldukları gerekçesiyle mahkûm ederler ama muhafazakârlığı salt bir “m izaç” olarak res
mederler. Ancak her tarafsız ideoloji kavramı, bünyesinde birtakım tehlikeleri barındırır. İdeoloji
terimi, özellikle siyasal yükü üzerinden atılınca, eleştirel yanını kaybedecek derecede genelleşti
rilmiş ve zararsız hâle gelebilir. Eğer ideoloji, “inanç sistemi”, “dünya görüşü”, “öğreti” veya “siya
set felsefesi” gibi terimlerle yer değiştirip, bu terimlerle aynı anlamlara gelebiliyorsa, o zaman bu
terimin ayrı ve kendine özgü bir anlamı varmış gibi davranmayı sürdürmenin anlamı var mıdır? Bu
açıdan özellikle iki soru oldukça önemlidir: İdeoloji ile hakikat arasındaki ilişki nedir? Ve hangi
anlamda ideoloji, bir iktidar biçimi olarak görülebilir?
Dostları ilə paylaş: