A B D ’li filozof Tom Regan tarafından geliştirilmişti; Regan
The Casefor Animal Rights’tu ( Hayvan
Haklan Davası,
1983) “yaşayan” her yaratığın haklara sahip olabileceğini ileri sürmüştü. Bu tür bir
konum hayvan ve insan dünyası arasında açık bir ayrım yapmayı zorlaştırıyor hatta imkânsız kılı
yor. Yine Reagan, mantıklı düşünme ve ahlâkî otonom i yeteneği olması gerçeğine dayanarak bazı
hakların insanlara verildiğinden bunlardan sadece bazıları hayvanlara, yani “ bir veya daha ileri yaş
taki normal memelilere” uygulanabileceğini öne sürmüştü. Ancak bu bireyci, haklara dayalı çevre
ahlâkı yaklaşımı, daha bütünleşik veya her şeyi kapsayan ahlâkî bir vizyonu geliştirmeye çalışan
derin ekolojistleri tatmin edememiştir.
Derin ekolojinin ahlâkî duruşu, doğanın kendi içinde bir değeri olduğunu söyler. Bu bakış
açısından çevre ahlâkı, insan araçsallığı ile ilgili değildir ve de beşerî değerlerin beşerî
olmayan
dünyaya yayılması ile ifade edilemez. Örneğin Goodin (19 92 ), insan etkinliklerinden çok doğal
süreçlerden ortaya çıktığından, kaynakların tam olarak değerlendirilmesi gerektiğini
öngören bir
“ Yeşil değer teorisi” geliştirmeye çalışmıştır. Ancak bu değer, doğal çevrenin insanlara “ hayatların
da birtakım anlam ve kalıp”lar görmelerine ve yine doğal çevrenin onların kendilerinden “daha bü
yük bir şey” olduğunu görmelerine yardım ettiği gerçeğinden yola çıkılarak geliştirildiğinden; bazı
derin ekolojistleri tatmin etmeyen hümanizm kalıntıları içerir. Derin ekolojistlerin,
daha radikal
duruşlarının klasik bir ifadesi “toprak ahlâkı” şeklinde Aldo L eop old ’un
Sand County Almanac ında
(Toprak Hâkimiyeti Almanağı,
[1948] 1968, s. 225) ifade edilmiştir: “Bir şey biyotik bir topluluğun
bütünlüğünü, istikrarını ve güzelliğini koruma eğiliminde ise doğrudur. Başka bir eğilimde olursa
yanlış olur.” Doğa böylece ahlâkî bir topluluk olarak tasvir edilir, yani insanlar topluluk içindeki
diğer üyelerden daha fazla hakka sahip ve saygıyı hak eden “sade vatandaşlar” değildir. Böyle bir ah
lâkî duruş “canlı merkezli bir eşitlik” içerir, bu ilke ekosferdeki bütün organizma ve varlıkların eşit
ahlâkî değer taşıdığını ve her birinin birbirine bağlı bir bütünün bir parçası olduğunu ifade eder.
Arne Naess (19 89 ), bunu “yaşamak ve yeşermek için eşit bir hak” olarak ifade etmişti. Yine de de
rin ekoloji eleştirmenleri, bu duruşun, örneğin, besin zincirini ve hayatta kalma mücadelesini göz
ardı eden gerçekçi olmayan, masum doğadaki görüşüne dayandığını veya doğada değer duruşunun
ahlâkın bir insan icadı ve doğayı “doğal” yapanın tam olarak ahlâk dışı olduğunu ileri sürerler.
Dostları ilə paylaş: