Barnabas İncili 165
Bunlar,
yürürken
bedenlerini
serinletmek
ve
yükü
kolaylaştırmak için ellerini kullanmazlar. Çünkü tembellik
kollarının gücünü gidermiştir ve bacakları Cehennemin
yılanlarıyla kucaklaşmaktadır. Ve daha kötüsü ardında cinler
vardır, kendisini iter ve yükün altında defalarca yere düşürürler;
yükü kaldırması için yardım da etmezler; kaldırılamayacak
derecede ağırdır o, bir iki katı daha konur üzerine.
İkinci kata boğaz düşkünleri gider. Şimdi, burada yiyecek kıtlığı
vardır, o derecede ki, canlı akreplerle, canlı yılanlardan başka
yenecek hiç bir şey yoktur. Bu öyle bir azap verir ki, hiç
doğmamış olmak bu tür yemekleri yemekten daha iyidir.
Görünüşte şüphesiz, kendilerine cinler tarafından nefis etler
sunulur; fakat elleri ve ayakları ateşten zincirlerle bağlı
olduğundan, kendilerine et göründüğü durumlarda el
uzatamazlar. Ama daha da kötüsü, yediği akrepler karnını
kemirir. Hızlıca dışarı çıkamadıklarından oburun gizli yerlerini
parçalarlar. Ve zaten kirli olup, pis ve tiksindirici biçimde dışarı
çıktıkları zaman tekrar tekrar yenirler.
Öfkeli olan, birinci kata gider. Orada, tüm cinlerden ve
kendinden aşağılara giden o kadar lanetli kişilerden hakaret
görür. Kendisini tekmelerler, tokatlarlar, geçtikleri yola
yatırırlar ve ayaklarıyla boğazına basarlar. O, yine de kendisini
koruyamaz. Çünkü elleri ve ayakları bağlanmıştır. Ve daha
kötüsü, başkalarına hakaret ederek öfkesinin çıkacağı bir yol da
bulamaz. Çünkü dili, balık satanın kullandığına benzer bir
kancayla bağlanır. Bu lanetli yerde, tüm katlarda görülen, ekmek
yapmak için çeşitli ekin tanelerinin karıştırılması gibi, genel bir
cezalandırma olacaktır. Ateş, buz, yıldırımlar, şimşek, kükürt,
sıcak, soğuk, rüzgâr, çılgınlık, şiddet hepsi Allah'ın adaletince
birleştirilecek. O şekilde ki, ne soğuk sıcağı yumuşatacak, ne de
ateş buzu. Her biri sefil günahkâra azap verecektir. Bu lanetli
bölgede kâfirler ebediyen kalacaktır, o kadar ki, dünyanın mısır
taneleriyle dolu olduğunu düşünün.