(01.08.2009)
7.
Erbaş,Baha (2011), “Qara Dənizin Gələcəyi”, Dünya Gündəmi (13-20 Mart)
8.
Osipov,Victor (2010), “Transnistrian Conflict Settlement:Towards a Genuine Reintegration of
Moldova”,http://www.csis.org/event/paradigms-transnistrian-conflict-settlement(22.08.2010.)
THE SUSTAINABLE DEVELOPMENT OF ECONOMY AND ADMINISTRATION: PROBLEMS AND PERSPECTIVES
Baku Engineering University
322
26-27 October 2018, Baku, Azerbaijan
AK PARTİ DÖNEMİ TÜRKİYE-RUSİYA İLİŞKİLERİ: BÖLGESEL
ÇATIŞMA İÇİNDE İŞBİRLİĞİ ARAYIŞI
Karimov Asad oğlu Namig
Bakü Mühendislik Üniversitesi
karimovnamig@gmail.com
ÖZET
XXI yüzyılın başlarından itibaren Türkiye-Rusya ilişkilerinde kayda değer ısınma yaşanmıştır. Ticaret,
turizm, enerji alanlarında mevcut potansiyel ikili ilişkilerin geliştirilmesi için kullanılmaya başlanılmış ve bu
vesileyle de her iki devletin kazanç sağlaması için çaba sarf edilmişdir. Fakat “Soğuk Savaş” döneminden miras
kalan dinamikler ve Türkiye-Rusya ilişkilerinde yüzyıllardır önemini kaybetmeyen jeopolitik çıkarlar doğrultu-
sunda her iki ülke hem bölgesel hem de küresel olarak farklı politikalar izlemektetirler. Türkiyenin NATO ittifa-
kına üye olması ve aynı zamanda Karadeniz, Ortadoğu ve Güney Kafkasya’da her iki ülkenin jeopolitik çıkarla-
rının çatışması, ikili ilişkilerin gelişmesinde önemli engeller yaratmaktatır. Suriye’de yaşanan iç savaş ve Ukray-
na’da Kırım krizi Türkiye ve Rusya ilişkilerinin hala kırılgan durumda olduğunu ortaya çıkardı. Rusya’nın her
iki devlete askeri müdahelelerde bulunması Türkiye’nin bölgeseler çıkarlarını tehdit etmekle kalmamış sınır ihlali
gibi olayların yaşanmasına neden olmuştur. Krizli dönem pek uzun sürmese de onarılması oldukça maliyetli olan
hasarlar meydana getirmiştir. Buna rağmen her iki tarafın da gösterdiği gayretler sonucunda taraflar arasında
buzlar erimiş, iki taraflı ilişkiler bütün alanlarda yeniden onarılmışdır.
Anahtar kelimeler: Türkiye-Rusya, Ortaklık, İkili ilişkiler, Jeopolitik çıkarlar
ABSTRACT
From the beginning of the twenty-first century, it is observed the noteworthy warming in the Turkish-
Russian relations. In the fields of trade, tourism and energy, it is started to utilize of current potential for
development of bilateral relations and on this occasion it’s been made some efforts in order to reap a benefit for
both countries. Nevertheless, the dynamics inherited from “Cold War” period and geopolitical interests in the
Turkish-Russian relations that haven’t lost importance for centuries are very crucial factors in this line that both
countries follow different politics regionally and globally as well. The membership of Turkey in the alliance of
NATO and therewithal clash of geopolitical interests of both countries in Black Sea, Middle East and South
Caucasus have created inevitable obstacles against developing of bilateral relations. Civil War in Syria and
Crimea crisis in Ukraine uncovered fragile bonds of Turkish-Russian relations. Russian military intervention in
both states not only threatened regional interests of Turkey but also it caused violation in the border of Turkey.
Although this crisis period didn’t last much longer but it has caused quite costly damages. Nevertheless, as a
result of both sides’ efforts cold relations started to warm and again bilateral relations have been repaired in the
all field that they have collaborated before crisis.
Key words: Turkish-Russian, Partnership, Bilateral relations, Geopolitical interests.
Giriş
Rusya ve Türkiye aynı bölgelerde çıkarları bulunan hem ekonomik hem politik hem de jeopo-
litik bağlamda rakip durumunda olmalarına rağmen, son dönemlerde stratejik ortaklık konumuna gel-
miş iki büyük bölgesel devlet olarak tanımlanmaktatırlar.[1, 244-245] İki kutuplu dünya düzeninin sona
ermesiyle birlikte ve özellikle 2000’li yılların başından itibaren AK Parti döneminde Türkiye ile Rusya
ilişkilerinde ciddi bir canlanma yaşanmıştır.[2,78] Rusya ve Türkiye’nin özellikle ekonomi, güvenlik
ve enerji gibi alanlarda kuracakları iş birliği, iki ülkenin diğer uluslararası aktörlerle daha sağlam bağ-
lantılar kurmaları için de büyük önem taşımaktadır. Rusya’nın enerji kaynaklarının ihracının sağlıklı
şekilde Orta Doğu ve Avrupa pazarlarına ulaşmasında Türkiye kilit önem taşıyan bir aktördür. Türki-
ye’nin enerji alanında doğal gaza olan ihityacının giderilmesi ve bunun yanı sıra enerji çeşitlenmesi
politikaları çerçevesinde nükleer santral kurma çalışmalarında Rusya ile iş birliği yapmaktadır. Aynı
zamanda Rusiya Türkiye için ihracata yönelik bir çok üretim faaliyeti açısından görmezden gelineme-
yecek derecede büyük bir pazardır. Güney Kafkasya ve Karadeniz gibi jeopolitik önem taşıyan
bölgelerde etkin olan her iki devletin ortaklık çalışmaları bu bölgelerde güvenlik bağlamında istikrarın
sağlanması için bir avantaj olabilir. Nitekim, bugün Ortadoğu’da bilhassa Suriye’de çatışan jeopolitik
çıkarlara rağmen her iki tarafın mevcut krize çözüm üretmek için gösterdikleri girişim ve çaba, Tür-
kiye ve Rusiya’nın işbirliği potansiyelinin boyutlarını açık bir şekilde göz önüne sermektedir. Türkiye
ve Rusya 2000’li yılların başından itibaren ikili ilişkilerde işbirliği ve çatışma alanlarını birbirinden
başarıyla ayırmıştır. Fakat bu işbirliğinin devamı için çatışan çıkarların kordineli şekilde göz önünde
bulundurulması ve potansiyel risklerin önlenmesi muhakkak gerekmektedir.
THE SUSTAINABLE DEVELOPMENT OF ECONOMY AND ADMINISTRATION: PROBLEMS AND PERSPECTIVES
Baku Engineering University
323
26-27 October 2018, Baku, Azerbaijan
1. İş birliği çabaları ve ikili ilişkilerde yaşanan ani gelişmelerin sebepleri
Türkiye ve Rusya ikili ilişkilerinin “Soğuk Savaş” öncesi ve sonrasındakı 10 yıllık bir dönem ile
AK Parti dönemini karşılaştırdığımızda iki devlet arasındakı genel ısınmanı bir takım sebeplerle
açıklayabiliriz. En önemli sebeb olarak her iki devletin özellikle bu durumda Türkiye’nin son
zamanlarda batı ile ilişkilerinin daha da kötüleşmesini gösterebiliriz. Nitekim ABD’nin Türkiye ile
ilişkileri Bush yönetiminin Irak’a müdahelesi zamanı Türkiye’nin hava alanını kullanma talebine red
cevabı almasından sonra tek taraflı olarak bozulmaya başlamış akabinde Avrupa Birliği’nin (özellikle
Fransa ve Almanya) Türkiye’ninin üyelik çabalarına sıcak bakmaması nedeniyle Batı ile ilişkiler
kırılma noktasına kadar gelmiştir. Daha sonra AKP-nin dış politikada değişime gittiğini, başka bir
sözle Türkiyenin dış politikada tabiri caizse “eksen kayması” yaşadığını söyleyebiliriz.[3, 79-80]
Rusya da zaten kendi çıkarları doğrultusunda uyguladığı politikalar yüzünden “Soğuk Savaş”
döneminde olduğu gibi olmasa da Batılı devletler tarafından daima izole edilmiş devlet durumundadır.
Bu yüzden her iki devlet dışlanma tehlikesine karşı işbirliği çabalarını daha da artırarak gerekli
politikalar izlemektedirler. Yine de tüm bu ortaklık ve işbirliği politikalarına rağmen Türkiye halen bir
NATO devleti olarak Batı için önemli jeopolitik konuma sahip müttefik olarak bilinmektedir.[4, 8-11]
Diğer önemli sebeb ise Türkiye ve Rusya arasında her gün daha da artan ve gelişen güçlü
ekonomik bağlardır. Ticari ilişkiler kısa zamanlı dalgalanmalara rağmen çok hızlı bir oranda
büyümektedir. Türkiye genel olarak Rusiya Federasyonu’na tekstil ürünleri, kimyasallar, elektronik
eşya ve ev aletleri üretimi, cam , kapı, pencere üretimi ve gıda ürünleri şeklinde mal ihracatı
yapmaktadır. Buna karşılık Türkiye ilk sırada doğalgaz, petrol ve metaller gibi ham maddeler ithal
etmektedir.[5, 116-118] Bu yüzden Türkiye Rusya ile ticari ilişkilerde daha bağımlı taraf olarak öne
çıkıyor. Diğer tarftan Türk inşaat şirketleri en önemli pazar olarak bildikleri Rusiya’da çok aktif
faaliyet içindeler. Aynı şekilde her iki devlet arasında turizm alanında da ilişkiler büyük oranlarla
gelişmektedir. Özellikle Türkiye’ye turizm amaçlı seyahet eden Rus turistlerin sayı her yıl daha da
artmaktadır. Bu artım Türkiye’nin turizm sektörüne büyük oranlarda katkı sağlıyor ve aynı zamanda
Rusya ile olan ticari açıktakı boşluğu az da olsa kapamaya yardım etmektedir. [6, 11-13]
Son olarak enerji sektörü Türkiye-Rusya ilişkilerinin gelişiminde temel faktör olarak
bilinmektedir. Nitekim son yıllarda Rusya ile Turkiye arasındahem nükleer enerji hem de Rus
doğalgazının iletimi alanında önemli ölçekte iş birliği zeminleri oluşturulmuştur. Türkiye doğalgaz
ihtiyacının yarısından fazlasını Rusya’dan tedarik etmekdedir. Bu rakam pek çok Avrupa ülkeleri için
benzer oranlarda olmasına rağmen, bu ülkelerin hemen tamamında enerji arzında çeşitlilik politikası
uygulanmaktadır. Doğalgaz tedarikinde Türkiye’nin büyük oranlarla Rusya’ya bağımlı olması ulusal
güvenlik bağlamında tehlikeli olduğu kadar Türkiye-Rusya ekonomik ilişkilerinde Türkiye’nin
aleyhine ticaret açığı da yaratmaktadır.[7, 91-92] Fakat Rusya’nın enerji dağıtımında Türk
boğazlarının çok büyük önemi olduğu için ikili ilişkilerde menfaatler doğrultusunda iş birliği ve
ortaklık çalışmaları daha da güçlü zeminler üzerinde kurulmaktadır. Örneğin, Rusya’nın Kırım’ı ihlak
etmesi sürecinde Türkiye’nin Ukrayna’nın yanında olması ve uluslararası alanda protesto eylemlerinde
yer almasına rağmen, Kremlin ile Kiyev arasında yaşanan gerilimin Türk-Rus ilişkilerine zarar
vermesinden ziyade Rusiya’yı Türkiye ile enerji alanında daha da yakınlaştırmıştır. Bu süreç içinde
gündeme gelen Türk Akını projesi Rus gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ihracını öngörmekte ve
aynı zamanda Türkiye’nin daha düşük fiyatlarla doğal gaz elde etmesine neden olacaktır.[8, 131-133]
Proje Türkiye’nin stratejik konumu bağlamında önemini daha da arttıracaktır. Doğal gaz tedarikinin
yanı sıra Türkiye’de ilk nükleer santral olan Akkuyu santralinin ihalesi de Rusya Devlet Nükller Enerji
kurumuna verilmişdir. Projeye uygun olarak ayrıca Türk mühendis adayları Akkuyu Nükleer Güc
Santrali’nde görev almak üzere Rusya’ya eğitime gönderilmişdir. Türkiye enerji alanında dışa
bağımlılığın azaltılması ve ülke enerji ihtiyaçlarının öz kaynaklardan kullanılarak tedarik edilmesi için
nükler enerji projesine yönelmiştir.[9, 7] Fakat ihalenin Rusya’ya verilmesi Türkiye’nin Rusya’ya olan
enerji bağımlılığını artırmıştır. Rusya’nın Avrupa’ya karşı enerji kozunu nasıl soğuk silah gibi
kullandığını yakın geçmişte Ukrayna krizinden çok iyi bir şekilde bilyoruz. Bu yüzden onu da
ututmamalıyız ki, iki ülke arasında yaşanacak her hangi bir kriz durumunda Türkiye’nin ulusal
güvenliği ve çıkarları tehlike altına girecektir ki, bu durum Jet krizi sürecinde yaşanmıştır.
2.Çatışan bölgesel çıkarlar
Türkiye-Rusya ilişkilerini incelediğimiz zaman ekonomik ortaklık ve dış politikada kısa süreli
müttefiklik politikaları izlense de genel olarak her iki devlet jeopolitik olarak bir birine rakip konumda
THE SUSTAINABLE DEVELOPMENT OF ECONOMY AND ADMINISTRATION: PROBLEMS AND PERSPECTIVES
Baku Engineering University
324
26-27 October 2018, Baku, Azerbaijan
bulunmaktadırlar. Çıkarlar doğrultusunda ortaya çıkan bu rakiplik bazen işbirliği politikaları önünde
önemli engeller yaratsa da kökleri tarihi geçmişe dayandığı ve jeopolitik konumları bağlamında büyük
önem arz etdiği için fikir ayrılıkları tüm dönemler için kaçınılmazdır. Son dönemlerde ise her iki
devletin siyasi ilişkilerinde güncel sorunlar olarak öne çıkan üç büyük sorun vardır. Bunlardan tarihi
kökleri Rusya-Osmanlı dönemine dayanan Karadeniz havzası ve Güney Kafkasya sorunun yanı sıra
son dönemlerde Rusya-Türkiye ilişkilerinin en aktüel sorunu olarak Suriye krizi ortaya çıkmıştır.
Özellikle Rusya için tarih boyunca Güney’e ve Batı’ya açılan kapı olarak bilinen boğazların
hakimiyetinin Türkiye’nin elinde olması Rusya için büyük dezavantaj yaratmaktadır. Fakat Rusya,
Kırım’ı ihlak etmesinin ardından Karadeniz havzası üzerinde hakimiyetini genişletmiştir. Söz konusu
ihlakın ardından Karadeniz’de askeri denge bozulmuş, Türkiye Rusya tarafından güçlü füze sistemleri,
donanma ve hava kuvvetleri tarafından çevrelenmiştir.[10] Diğer tarafdan Karadeniz havzası
jeopolitik olarak Orta Asya ve Güney Kafkasya’yı deniz yoluyla Avrupa’ya bağlayan en önemli geçit
konumunda bulunmaktadır. Bu nedenle Karadeniz bölgesi gerek enerji ve ticaret gerekse de güvenlik
açısından hem Güney Kafkasya’da etkin olmak bağlamında hem de Batı devletleri ile ilişkilerde
büyük önem arz etmektedir. Nitekim Karadeniz kıyılarında Türkiye’nin NATO devleti olması ve
bunun yanı sıra Gürcistan ve Ukrayna’nın NATO ile askeri ilişkilerini güçlendirmesi Rusya’yı tedirgin
etmektedir. Gürcistan ve Ukrayna ile ilişkilerinde çok büyük sorunlar yaşayan Rusya, Türkiye’nin
uluslararası alanda hem Kırım’ın ihlakı zamanı hem de “5 günlük Gürcü-Rus savaşın”-da Rusya’nın
karşısında olmasına rağmen ikili ilişkilerin bozulmamasına gayret etmiştir.[11, 5 ]
Türkiye ve Rusya için kilit nokta olan Güney Kafkasya bölgesinde de her iki devletin iş birliği
yaptığı aktörler birbirlerinin karşısında yer almaktadırlar. Türkiye Güney Kafkasya siyasetini
Azerbaycan üzerinden dengelemekte ve aynı zamanda da Gürcistan ile de güçlü bağlara dayalı
işbirliği politikası yürütmektedir. Rusiya ise her ne kadar dondurulmuş olsa da Gürcistan ile gerilimli
ilişkilerini devam etdirmektedir. Bunun yanı sıra Türkiye ile Ermenistan arasında gerek “Sözde
Ermeni Soykırımı” olsun gerekse de “Dağlık Karabağ” sorununda büyük gerilimler yaşanmasına
rağmen Rusya Ermenistan’a açık desteğini sürdürmektedir. Türkiye ile Rusya’nın izlediği tamamen
farklı politikalar iki ülkeyi çatışma noktasına kadar getirdiği dönemler de olmuştur. Özellikle 2008 yılı
Gürcü-Rus savaşında ABD-nin boğazları kullanarak Gürcistana yardım ulaştırmak isteyi Türkiyeyi zor
durumda bırakmıştır. Daha öncesinde ise AB ve ABD-nin Rusya’yı görmezden gelerek Hazar enerji
kaynaklarını Türkiye üzerinden elde etmek çabası ve akabinde Gürcistan’ın da NATO ile sıcak
ilişkiler içine girmesi bölgede gerilimi daha da tırmandırmıştır. Sonuç olarak Türkiye ve Rusya’nın
izledikleri karşıt siyaset diğer işbirliği alanlarını da tehdit etmektedir. Halbuki daha önceki bölümde de
belirttiğimiz üzere her iki devletin Güney Kafkasya’da iş birliği girişimlerinde bulunması, bölgede
diğer devletler arasında yaşanan sorunların çözülmesi için de yardımcı etken olabilecek niteliktedir.
Fakat söz konusu jeopolitik çıkarlar olduğu sürece her iki devlet arasında işbirliği ve ortaklkık
ilişkilerinin zarar görmesi kaçınılmaz olarak görünmektedir.[12, 273-274]
Ortadoğu’da da durum neredeyse Güney Kafkasya’dan farklı değildir. Rusya’nın son
dönemlerde Ortadoğu’ya uyguladığı kararlı hamleler sonrasında iki ülke arasında rekabet daha da
keskinleşmiştir. Arab Baharı’nın sürecinin başından beri Rusya statükodan yana tavır sergileyerek
bölgeye müdahele edilmesine karşı gelmiştir. Türkiye ise halkların meşru haklarının korunmasından
yana tavır sergilemiştir. Aynı zamanda Türkiye hükümeti daha iç savaşın başından Esad’a mühalif
cephenin önemli destekçilerinden biri olmuştur.[14, 307-308] Bunun yanı sıra Rusya Esad rejiminin
uluslararası alanda en büyük destekçisi olmuş, ülkeye müdahelede bulunarak Suriye dahilinde de Esed
rejiminine büyük destek sağlamıştır. Suriye’de bitmek bilmeyen iç savaşın yaratdığı istikrarsızlık,
farklı kaynaklardan mali destek alan devlet dışı aktörlerin Türkiye sınırlarınını ve orada yaşayan
sivilleri tehlike altına atması nedeniyle Türk ordusu Suriye’ye askeri müdahele yapmak zorunda
kaldı.[13, 35-39] Rus uçağının düşürülmesinden ardından Rusya Suriye’deki hava savunma sistemini
güçlendirmiş Türkiye ordusunun Suriye’deki varlığına engel yaratmıştır. Yalnız iki ülke arasında
ilişkiler yeniden onarıldıkdan sonra Türk ordusu Suriye’de “Fırat Kalkanı” isimli operasyon
yapabilmiştir. Daha da önemlisi bu krizden Türkiye kaybeden taraf olarak çıkmış, Suriye’de
muhaliflere verdiği desteyi kesmek zorunda kalarak Rusya’nın Halep müdahelesinin önünü
açmıştır.[15, 10] 2016’nın sonuna doğru ise iki ülke arasında buzlar eridiği sırada Rusya ve
Türkiye’nin Suriya politikalarına bir başka aktörün yani İran’ın eklenmesi en önemli gelişme olarak
tarihe geçmiştir. İran, Rusya ve Türkiye farklı çıkarlar peşinden koşmalarına rağmen Rusya
THE SUSTAINABLE DEVELOPMENT OF ECONOMY AND ADMINISTRATION: PROBLEMS AND PERSPECTIVES
Baku Engineering University
325
26-27 October 2018, Baku, Azerbaijan
aracılığıyla Moskovada buluşarak “Suriye’nin egemenliğine, bağımsızlığına, ve toprak bütünlüğüne”
saygı duyduklarına dair bildirge imzalamışlardır. Akabinde ise 2017 yılında Astana’da bir araya
gelerek aynı bildirgeye istinaden İŞİD’e karşı ortak mücadele kararını aldılar. Yaşanan bu gelişmeler
sonrasında sorunun çözümüne ulaşıldığı düşünülse de Rusya ve Türkiye arasında ortaya çıkacak daha
büyük bir fikir ayrılığı mevcuttur. Türkiye’nin Suriye’deki Kürtlerin güçlenmesini ve bağımsızlıklarını
ilan etmesine karşı gösterdiği tavır Rusya ile yaşanan bir diğer ve en önemli fikir ayrılığıdır. Nitekim
Rusya gerekirse Kürtlerin özerkliğini destekleyebileceğine dair işaretler vermektedir. [16, 126] Rusya
PYD’nin hem Moskova’daki hem Suriye’deki faaliyetlerine desteğe devam etmekte ve Kürtler
üzerindeki etkisini ABD’ye kaptırmak istemediğini çeşitli yollarla ifade etmektedir.[17] Kısa olarak
söylemek gerekirse Türkiye ve Rusya’nın Suriye’de tüm ortaklaşma çabalarına rağmen her iki devletin
farklı kutuplarda olması ve farklı jeopolitik çıkarlar peşinde koşması anlaşmanın kısa dönemde
sağlanmayacağını göz önüne sermiştir.
Sonuç
Rusya ve Türkiye ekonomik ilişkilerde şu an için büyük başarılar elde etseler de bu ilişkilerin
süreklililiği tartışılır bir konu olarak kalmaktadır. Fakat her ne kadar jeopolitik olarak devletler
arasında çıkar çatışması söz konusu olsa da ve Rusya’nın konjoktürel taleplerinin Türkiye ile
örtüşmüyor olmasına rağmen, Rusya Türkiye’ye Suriye Kürtleri konusunda ABD ile kıyasladığımız
zaman daha ılımlı tavır sergilemektedir. Bunun yanısıra iki ülke arasında yakınlaşmanın en temel
nedeni her iki ülkede yükselen Batı karşıtlığıdır. Her iki ülke Batı tarafından otoriter devlet olarak
algılandıkları ve onay görmedikleri için, Batı’nın özellikle ülkelerin içindeki marjinal grupları
destekleyerek rejim değişikliği peşinde olduklarını düşünmektedirler. Özellikle Ahmet Davutoğlu’nun
“komşularla sıfır sorun” teorisi uygulandığı günden itibaren Türkiye dış politikada sankı “eksen
kayması” yaşamış, Batı tarafından kabul görme çabalarının yerini uzun yıllarıdr ilişkilerin neredeyse
hiç olmadığı ve tabiri cayizse “umursanılmadığı” Doğu devletleri ile ilişkilerin geliştirilmesi almıştır.
Bu teorinin uygulamada başarısızlıkla sonuçlanması ayrı bir konu olsa da halen Türkiye dış politikası
Batı yerine Doğu’ya eksenini çevirmiş durumdadır. Bu duruma Moskova’nın da bölgede kalıcı
ittifaklardan ziyade Batı tarafından karşılaştığı sorunları çözmek için hemen hemen Batı karşıtı bütün
uluslararası aktörlerle dialog içine girmesi ve hatta gerektiğinde işbirliği yapabilecek esnek bir dış
politika sergilemesi Türkiye-Rusya ilişkilerinin gelişmesinde en büyük faktördür. Hiç kuşkusuz bu
gelişmeni her iki devlet için kayda değer bir başarı olarak göstere biliriz. Özellikle Türkiyenin Batı ile
tek taraflı “başarısız” politikasının yerine çok taraflı diplomasini seçmesi onun uluslararası politikada
daha büyük ağırlığa sahip olması bağlamında büyük bir adımı olarak nitelendirebiliriz. Ancak Türkiye
bir NATO devleti olarak Rusya ile olan ilişkilerini çok taraflı ortaklık arayışından ziyade tamamen
Batı karşıtı çerçiveye oturtmuş olması Türkiye için büyük bir fiyasko ile sonuçlanabilir. Türkiye enerji
açısından Rusya’dan bağımlı bir devletdir. Aynı zamanda askeri olarak Rusya dünya çapında nükler
güçü olan ve ordu bağlamında da Türkiye ile kıyasladığımız zaman Rus ordusu hem niteliksel hem de
niceliksel olarak Türk ordusundan güçlü durumdadır. Türkiye gibi bölgesel güç olarak bilinen
devletler, güç dağılımını politikalarını klasik olarak çok boyutlu ve çok ortaklı bir dış politika
yönelimi ile dengelemektedirler. Rusya’nın Batı’nın bir alternatifi olarak öne çıkması bir bağımlılık
ilişkisinin başka bir bağımlılık ilişkisi ile telafi edilmesi riskini içinde barındırmaktadır. Bu yüzden
Türkiye ve Rusya ilişkilerinin bu denli krizlerin içinde hala ortaklık ve işbirliği çabaları ile
kurtarılmaya çalışılması sadece geçici çıkarlar doğrultusunda kırılgan diplomasi üzerinden yapılması
ikili ilişkilerde büyük ölçekte tehlike içermesi ile birlikte bölge devletlerini ve hatta Batı devletlerini
de kaygılandıran bir durum olarak nitelendirilmektedir.
KAYNAKÇA
1.
Ali Balcı, Türkiye Dış Politikası: ilkeler, aktörler ve uygulamar, Nesil Basım Yayın, Eylül 2013, 339 s.
2.
Adam Balcer, The future of Turkish-Russian Relations: A strategic perspective/ Turkish Policy Quarterly, Voume 8
Number 1, 2009, p 77-87.
3.
Emirhan Kaya, Dış Politika Değişimi: AK Parti Dönemi Türk Dış Politikası, 2015, say 71-91.
4.
Şener Aktürk, A Realist Assessment of Turkish-Russian Relations, 2002-2012: from the peak to the dip ? , Caspian
Strategy Institute, 2013, p 24.
5.
Prof.Dr.Mohamad ARAFAT, Dr.Luqman O. Mahmood Alnuaimy, The Turkish-Russian Relations in the Era of AKP,
Afyon Kocatepe Üniversitesi, İİBF Dergisi, 2011, p 103-133
6.
Muhammet Koçak, Türkiye-Rusya İlişkileri, SETA analiz, sayı 201, 2017 mayıs, 24 s.